176
eski Arap azametinin sembolizmi ve anılarına yaslanan ve Şam'ı
yeniden doğmakta olan bir Arap milletinin merkezi olarak
canlandırmaya ve böylelikle de Suriye'deki etnik ve mezhepsel
farklılıkları galebe çalan bu ideoloji, güçlü bir pan-Arap ve İslâmî
karakter özelliğini muhafaza etmektedir.
Hind-i Çin'de durum çok daha karmaşıktır. Pencaplılar
Pakistan'da egemen etnik topluluğu oluşturuyor olmakla birlikte
birbirleriyle rekabet halinde çok sayıda etni bulunmaktadır;
ancak karakter olarak büyük ölçüde Pencap damgasını taşısa
da İslâm daha geniş bir teritoryal "siyasî kültür" için bir rasyonel,
mümkün bir millî kimlik için temel sağlamaktadır. Hindistan'da
Hinduizm de, büyük dinî azınlıkların ve hattâ rekabet halindeki
etni ve bölgelerin varlığına rağmen benzeri tarzda işlev görür.
Burada İngilizlerin dayattığı modern bürokratik devlet ku
zeydeki ve merkezdeki Hintçe konuşanlar ve Hindu seçkinlerce
ele geçirilmiştir; bir dizi kenetleyici kurum ve çapraz kesen
bağlar ile Hindu mit, sembol ve gelenekleri aracılığıyla çok
sayıda Hint bölge ve etnik topluluğu tek bir laik, teritoryal
millet halinde birleştirmeye çalışmaktadırlar. Paradoksal olarak
hoşgörüyle karşılanan kast, bölge, dil ve etnik grup farklılık
larının ötesinde bir kültürel türdeşlik boyutu yaratmak için
toplumsal bir din kullanılmaktadır. Kitleyi seferber etmekten
yana olan milliyetçiler eliyle Hindu mitoloji ve değerlerinin
ihyası, İngiliz egemenliğinin ve tüm Hindistan'ı kapsayan devlet
hizmetinin sınır ve kazanımlarına dayalı teritoryal bir siyasî
kimlik oluşturmaya dönük genel stratejinin bir parçası haline
gelmiştir.
3 0
29 Erken dönem Baas ideolojisi konusunda Binder'e (1964) bakın; karşılaştırın
Sharabi (1966).
30 Pakistan'daki ana etniler ve milliyetçilikleri, İslâm'ın buradaki rolü hakkında
bir izahat için Harrison ile Esposito'nun, Banuazizi ve Weiner'de (1986) yeralan
yazılarına bakın. Hint etnik-dinî mozaik konusunda Harrison'a (1960) ve Brass'a
(1974) bakın.
177
Hindistan örneği, gerek siyasî ideoloji ve kimlik imalatı
gerekse böyle bir kimliğin kendilerinden yola çıkıp inşa
edilebileceği önceden mevcut etno-dinî bağlar ve semboller
bakımından, önem arzetmektedir. Bu süreç kimliğin hem siyasî
hem de kültürel düzeylerini içermektedir. Bir yandan heroik
İndo-Aryen bir geçmiş ile onun Vedacı (Vedanta)* "Hindistan"
ve Hindu mirasının yeniden keşfine dayanan yeni bir kültürel
"Hindistan" kavramının formüle edilmesi ve yaygınlaştırılması
gerekti; öte yandan da bu "Hintli" halkın sadece İngilizlere
değil aynı zamanda varlıklarını sürdüren yerel kast, bölgesel
ve dilsel-etnik kimliklere karşı da tek bir siyasî güç olarak
harekete geçirilmesi gerekti. Daha demotik, yerli bir Hindu
kitle seferberliğine cesaret verebilecek çerçeveyi sivil ve te
ritoryal milliyetçilik sağlamıştı. Burada milletlerin oluşu
mundaki iki rota, "Hindistan" tahayyül ve emellerine -zaman
zaman talihsiz- alternatif modeller sunarak birarada bulun
maktadır.
3 1
Şu halde entelijensiya tarafından sömürgelerden "milletler
icat" edilmediğini söylemek ne denli meşru olacaktır? Bu
örneklerin çoğunda "icat" unsuru iki bakımdan koşullan-
dırılmıştır; birincisi, sömürgesel birim ve sınırların yeni si-
vil-teritoryal milletin temeli olarak "kutsallığı," ikinci olarak
da kültür ve siyasî kimliği zorunlu olarak devletin ve rejimin
ve dolayısıyla yeni doğan milletin karakterini şekillendiren
egemen bir etninin varlığı tarafından.
178
(*) Vedacı (Veda): "Veda" kelimesi, Brahman yazınının bütününü kapsayan Veda
kitaplarının (Samhita) yazıldığı eski Sanskritçede "bilgi" anlamına gelmektedir.
Dört Samhita'nın yazılması, İ.Ö
. 1800-1200 yıllarında, Arilerin Indus ve Gan-
jovalarına yerleştikleri tarihe uzanmaktadır. Kaleme alındığı İ.S. 11. yüzyıla kadar
bu "kitaplar" tamamen ezberden hatırlanarak varlıklarım sürdürmüşlerdir.
Samhita, bugünkü Hinduizmde en temel ve kutsal metinler olarak kabul edilir.
Geçenlerde bir grup Hindu, özünde kurbanlarla ilgili olan bu duaları "sonsuza
dek" nöbetleşe okumaya başladılar, -ç.n.
31 McCulley'e (1966) ve D.E. Smith'e (1963) bakın.
Bu örüntü, Endonezya'da, Filipinler'de, Malezya'da, Bur-
ma'da, Sri Lanka'da, belli bir ölçüde Hindistan, Pakistan, Irak,
Mısır, Cezayir, Sudan, Kenya, Gana ve Zimbabwe'de görül
mektedir. Bu egemen etni devletlerinin çoğunun devletin
içindeki etnik azınlıkların sert muhalefetiyle karşılaşmaları,
etnik milliyetçiliğin periferik, demotik toplulukları harekete
geçirdiği ve onlara yeni, öz-bilinçli bir siyasî çıkış olanağı
verdiği bir sırada, gerek egemen ve gerekse azınlık etninin
etnik kimliklerini kuşatabilecek veya aşabilecek yeni bir siyasî
kültür ve mitoloji "icad"ında başarısız kalındığını gösterir.
Egemen etnilerin -ve milletlerin- öteki etnik toplulukları
Batı Avrupalı devlet kurma ve millet oluşturma tarzında sürece
dahil etmek için modern devleti kullanma girişimi, ekseriyetle,
kırılgan durumdaki yeni devletin bırakalım boyun eğdirmeyi
güçbela kapsayabileceği pek çok demotik etninin kararlı bir
muhalefet sergilemesine yolaçar.
3 2
Yazılı tarihin, bırakalım
etnikliği aşan kabul edilebilir siyasî kültürler teçhiz etme ya
da hâkim durumdaki etnik topluluğun kültürüne ve siyasî
tahakkümüne meşruiyet kazandırma yeteneğini, bu türden
teritoryal "yaralılar"ın kaynaklara ve istikrara hükmettiği
görüşünü bile destekleyecek bir malzeme sunmamaktadır.
Hiç bir etninin egemen durumda olmadığı yeni devletlerde
durum nedir? Bu tür durumlarda kabul edilebilir bir siyasî
kültür ve siyasî topluluk yaratma şansı neydi? Yazılı tarih bu
konuda cesaret verici değildir. Bireyleri etnik topluluklarına
duyduklan asli sadakat bağlarından ayırmaya, "devletsel millet"e
karşı en azından belli ölçülerde daha geniş kamusal bağlılık
telkininde bulunmaya yönelik teşebbüslerin görüldüğü sayısız
örnek vardır, ama bu girişimler değişik sonuçlar vermiştir.
32 Pakistan örneğinde görüldüğü gibi. Binder ile Harrison'un, Banuazizi ve Weiner
(1986) içindeki yazılarına bakın. Afrikalıların bu baptaki endişeleri hakkında
Neuberger'e (1986) bakın.
179
Egemenlik mücadelesine girecek daha büyük etnik toplulukların
bulunmadığı Tanzanya'da, tek parti ile onun çok saygın ön
derinin egemenliği ve özgül bir tarımsal sosyalizm yorumuna
yönelinmesinin de yardımıyla Tanzanya millî kimliğinin aşı
lanmasında epey yol katedildi. Nijerya ve Uganda gibi öteki
devletlerde rekabet halindeki büyük etnileri depolitize etmek
için tasarlanmış idarî önlemler ve kararlı merkezîleştirme
politikalarına rağmen etnik çekişmeler sürmektedir. Ama aynı
zamanda okullarda, basında, radyoda ve televizyonda devletin
siyasî sembolizmi kararlı bir şekilde kullanması sayesinde daha
eğitimli orta sınıf arasında sömürge sonrası teritoryal birimlere
karşı bağlılıkta ilerleme sağlanmıştır. Nkrumah'ın Gana'sında
ve Nasır'ın Mısır'ında olduğu gibi, bazı eski sömürge rejimleri,
milletin günahsız ve dikişsiz, devletin de onun siyasî ifadesi
şeklinde görüldüğü dinç/sert bir "siyasî din" eliyle çok etnili
nüfuslarını ortak fedakârlıklarda bulunmaları için seferber
etmeye çalışmıştır. Bunun nispeten yeni bir kavramı, teritoryal
millet ve ona eşlik eden siyasî kimlik kavramını meşrulaştırmak
gibi bir etkisi olmuştur. -OAU (Afrika Birliği) gibi kıta örgüt
lerinin (1964'te)- Afrika'nın mevcut sömürge sınırları dahilinde
sömürgeci taksimatını savunma yönünde takındıkları tavır da
bu meşruiyeti güçlendirmiştir.
3 3
Nijerya Anayasası'nın 19. maddesinde ve her ne kadar
güneyde kuzeyin İslâmik hegemonyası konusundaki şüpheleri
yatıştırmadıysa da 1980'de Sudan'ın altı ana bölgeye ayrıl
masında görüldüğü gibi, üniter teritoryal devlet kavramının
en azından belli sınırlar dahilinde daha yumuşak yorum
lanmasına dair belli işaretler bulunmasına rağmen sömürge
sınırlarının kutsallığına bağlılık süregeldi.
3 4
33 OAU'nun (Afrika Birliği) durumu hakkında Legum'a (1964) ve Neuberger'e (1986)
bakın.
34 Young'ın Brass'taki (1985) yazısına bakın; ve daha önceki kitle seferberliğine dayalı
Afrika rejimleri hakkında Apter'e (1963) bakın.
180
Ne var ki, bu gibi kanıtlar da ayrılıkçı etnik hareketlerin
görece başarısızlığında olduğu gibi, olumsuzdur. En fazla,
asli işverenlerden ve malî yöneticilerden biri olarak devletin
rolündeki cebri ve ekonomik iktidarı gösterir. Nüfusun en
geniş kesimleri arasında açık bir kültürel ve siyasî teritoryal
kimliğin gelişimi hakkında ise söylediği pek fazla bir şey
yoktur. Göreceğimiz gibi nüfusu daha geniş bir katılım yö
nünde seferber etme girişimleri, özellikle de devlet aygıtlarının
kapsayıp denetleme işinin altından kalkacak yeterlikte ol
madığı yerlerde etnik parçalanma gibi tehlikeler yaratır.
Etnikliği aşma yönünde sosyalist veya Marksist bir yol
benimsemiş devletlerde bile kitlesel bir "siyasî kültür" yaratma
başarısı ancak kısmen kaydedilebilir. Egemen bir etninin
bulunmadığı Mozambik'te, 1960'larda Portekiz yönetimine
karşı mücadele eden direniş hareketleri, siyasî birleşmelerinin
peşinden üniter, teritoryal bir kavram ortaya koydular. Ama
(Etopya ve Burma'da olduğu gibi) Angola'da da Portekiz
yönetimine karşı mücadele eden rakip, BaKongo, Ovimbundu
ve Akwambundu etnileri gerilla mücadelesi sırasında direniş,
hareketlerini birleştiremedikleri gibi, etniklik içsavaşa yolaçan
siyasî bölünmelere temel teşkil etti. Böylece asli bir Angola,
teritoryal siyasî kimliği yaratma yönündeki her ilerleme yavaş
ve sarsak olmaktan kurtulamadı.
3 5
Daha genel konuşursak, ister eski imparatorlukların par
çalarından isterse sömürgelerden doğmuş olsunlar, Batılı
olmayan devletlerdeki dönemsel etnik hareketler seli, hepsi
de yoktan teritoryal millet "icat" etme girişimlerine ketvuran,
etnik bağların demotik topluluklar arasında yeniden can
buluşunun ve etnik kategorilerin etnik siyasallaşmasının
kanıtlarıdır. Paradoksal olarak, "teritoryal bir millet" ve siyasî
35 Angola direnişi konusunda Davidson'a, Slovo ve Wilkinson'a (1976) bakın; yine
Lyon'un (1980) Guine-Bissau konusundaki kitabına bakın.
181
bir topluluk yaratma şansının en Fazla olduğu yer, bizzat Batı'da
olduğu gibi, yeni devletin egemen bir etni etrafında kurulduğu
yerdir.
Dostları ilə paylaş: |