Marksist görüş ise şudur: Demokrasi bir devlet durumudur, her devlet gibi sınıfsal bir içerik taşır; diktatörlük, demokrasinin öteki yüzüdür, "her devlet gibi, demokrasi de, zorun, örgütlenmiş olarak, sistemli bir biçimde insanlara uygulanmasıdır"(Lenin); "genel", "saf" demokrasi, "işçi(118)leri kandırmak isteyen bir liberalin yalanıdır" (Lenin); zira, toplumun belirli bir kesimi için demokrasi, öteki kesimi için diktatörlük demektir vb.
Burada önemli olan bir noktaya işaret etmek gerekiyor. Marksizm, demokrasinin yukarıdaki bilinen tanımlarını yalnızca, burjuva demokrasisinin içyüzünü sergilemek için değil, proleter demokrasisinin niteliğini ve muhtevasını netleştirmek için de önemle vurgulamıştır.
Demokrasi ve diktatörlük tartışması, Marksizmin bütün bir tarihi boyunca, marksistler ile burjuvazinin işçi hareketi içindeki ideolojik uzantısı akımlar arasında yoğun ve sert tartışmalara konu olmuştur. Hem oportünistlerle, hem anarşistlerle. Örneğin Gotha Programı üzerine tartışmaların en önemli konusu budur. Marks ve Engels bu tartışmada, kruşçevci "bütün halkın devleti" revizyonist formülünün bir benzeri olan, lasalcı "özgür halk devleti" formülüne amansızca saldırmışlardı. Marks, bu formülün karşısına, kapitalizmden komünizme tüm bir tarihsel geçiş dönemi için geçerli olacak, "proletaryanın devrimci diktatörlüğü" bilimsel formülünü koymuştu. Engels, lasalcı "özgür halk devleti" safsatasına saldırırken, "proletaryanın devlete gereksinmesi olduğu sürece, o, bunu, özgürlük için değil, hasımlarını alt etmek için kullanacaktır" demişti.