Üçüncü olarak, Dayanışma'nın sosyal tabanı ve siyasi yönelimi paradoksal bir niteliğe sahiptir. Mevcut düzene karşı gelişen farklı tepkileri taktik olarak işçi edebiyatı temelinde bir araya getirmiş ve siyasi arenaya işçi sınıfının çıkarlarını savunan bir sendika görünümünde çıkmıştır. Oysa iyi biliniyor ki, bu bileşimin içinde Katolik kilisesinden Batı burjuvazisinin yardakçılarına kadar en gerici unsurlar söz sahibi; her ne kadar kitlesel tabanın önemli payını işçi sınıfı oluşturuyorsa da. Görünürde Dayanışmanın yönetimi siyasi ve ideolojik olarak homojen bir yapı. Bunlar kapitalizmin katıksız savunucuları ve pazar ekonomisinin erdemleri sayesinde işçi sınıfı ve çalışan kesimin ivedi taleplerine cevap verilebileceğini sanıyorlar, inanıyorlar. Beklentinin ve vaad edilenin çelişikliğine ilerde tekrar dönülecek; ancak şurasını belirtelim ki, özel olarak Dayanışma genel olarak onu destekleyen burjuvazi yönetme kültüründen yoksun. Bu eksiği kısa sürede gidermek zordur; teorik hesap ve yaklaşımların pratikte sınanması sıkıntısız olmayacaktır. Üstelik en ufak yanlış adımı titizlikle izleyen ve sabote etmeye hazır bir ortakla, yani PBİP birlikte.