Birlik üzerine tartışmalar hızını kaybetmeksizin aylardır sürüyor. Birlik rüzgarının güç kazandığı her dönem olduğu gibi bölünmüşlüğün kötülükleri, buna karşı birliğin önemi ve erdemleri sıralanıyor. Kuşkusuz biçimsel olarak kimse sorunu ideolojik ve ilkesel esaslar dışında sunmak saflığını göstermiyor; "teorik ve tarihsel arka plan"da, buna dayalı "imkan ve şartlar"dan sözediliyor. Ama bu sözler bir içerik ya da hiç değilse açık ve net bir içerik taşımıyor. Böyle olunca, bölünmüşlüğün teorik ve tarihsel bir tahlilinin yapılamadığı, birlik isteminin bu çerçevede nesnel olanaklara ve esaslara, bunlardan doğacak net ve sağlam perspektife dayandırılmadığı her durumda olduğu gibi, bölünmüşlük bir kötü niyet, bundan kurtulup birleşmek ise kişilerin ya da grupların gösterebileceği bir iyi niyet, bir "özveri" sorunu olarak çıkıyor ortaya. Öyle ki, "solda birlik güdüsünün zayıflığı"nı bölünmüşlüğün "tarihsel" etkenleri arasında görenler dahi çıkabiliyor. Öznel ya da psikolojk etkenlere dayalı bu gibi tahliller birlik sorununda duygusal bir zorlamayı olduğu kadar, ideolojik ve ilkesel sorunlarda bir zayıflığı, bu sorunları önemsememek ya da yeterince önemsememek anlamında liberal bir aydın eğilimini de ifade ediyor.