Mısır heykellerindeki çizgi yalınlığı figürlere durgun hali sağlayan nedenlerden biri sanatçının kullandığı malzemedir



Yüklə 61,58 Kb.
tarix24.02.2018
ölçüsü61,58 Kb.
#43336

Mısır heykellerindeki çizgi yalınlığı figürlere durgun hali sağlayan nedenlerden biri sanatçının kullandığı malzemedir. Çok büyük ve sert taslardan yontulması, sanatçıyı yalınlaştırmaya ayrıntıdan vazgeçmeye yöneltmiştir. Böylece heykel kazasızca işleniyor hem de bir yerden bir yere blok halinde taşınabiliyordu .Bu heykellerde kasların gücü adaleler kesinlikle görünmez bacağın ileri atılışında dahi adale oluşmaz vucüdun üst kısmı adım atılışa katılmaz. Yüz anlatımı yoktur. Ancak dini inanışlar gereği mezarlara konulan heykeller,ölünün ruhuna sığınak olduğundan sahibine benzemesi zorunluydu. Bu yüzden Mısır Heykel traslarında erken bir portre sanatı baslamıstır. Sadece yüz benzeyişi değil kişiliği belirlenme hatlarında ortaya konulmasına önem verilmiştir.
Eski krallığın en tanınmış porteleri arasında Kefren`nin heykelleri vardır. Aynı kralın bir portreside Gize`deki piramidin yanındaki sfenkstir. Yumuşak taşlar ve tahtadan yapılmış prens, rahip veya memur heykelleri vardır. Kahire müzesindeki tahta rahip heykeli, halk kasabalarını şeyhine benzettikleri için “ şeyh-ül Beld” adını vermiştir.

Sert kuralara bağlı biçim yalnızca tanrı,kral, asil ve devlet adamlarının heykellerinde uygulanmakta,halk tabakası bu kuralların dışında,günlük yasamlarındaki gibi çömelmş,bağdaş kurmus,yerde yatar veya belli bir işle ugrasırken gösterilmiştir. Ortaimp. Devri genellikle heykellerni tahtadan işlemiştir .Oldukça zarif ve ifadelidir. Yeni imp.Devrinde bir yenileşme bir dirilme gereksinimini belirmiştir. Bu devrin en güzel eseri, AMARNA şehrindeki kraliçe NEFERTİTİ` ait büsttür. Bu heykeli yapan gelenekçi sanatçıda, hem adet olan biçimleştirmeye uymak hemde kral sotuna ait olduğu belli bir insan yüzünü verme çabası görünüyor. Yüzün git gide daralan alt kısmı özelikle çene ileri uzanır. Kafatası zenci kabilelerinde görüldüğü gibi geriye yassılatarak,basın bir perukayla ağırlaşmasında bir denge aranmıstır.Nefertiti`nin bası profilindeki zariflik,yüzyıllar sonra doğacak bir Rönesansı haber veriri.




MISIR RESİMİ:

Mısır yapı ve tapınaklarının duvar ve payeleri (sütunun iri veya köşeli olanı) heykeltraslık süsleri ile kaplı idi.Teknik bakımdan bunlar kontur hatları ve iç ayrıntıları , derin çizgilerle gösterilmiş,resim veya figürlerin çevresi oyularak derinleştirmek suretiyle olusturulan,alçak ve yüksek kabartmalar diye ikiye ayrılır. Heykeltıraş süsleme ve kabartmalarını bazı kurallara göre yapmak zorundaydı. Figürler yatay hatlarlaayrılmıs süs kuşağı (frizler) içine oturtuldu. Tanrı ve kral gibi figürler diğer insanlardan daha büyük ölçüde yapılırdı. Baş,Göğüs,karın,kol ve bacaklar profilden , gözler ve omuzlar cepheden gösterilirdi. Figürler genelikle soldan sağa ilerlerdi. Sol kol ve bacak ileri atılırdı. Köylü, işçi,halk tabakası daha doğal ve hareketli işlenmiştir.


Mısır kabartmaları daima bir odayı anlatan, canlandıran eserlerdir. Bu nedenle resim ve kabartma bağımsız bir sanat kolu olmaktan çıkıp yazılaşmıştır.
Mısır resiminde perspektif yoktur. Yüzey resmidir. Duvarları örten alçı tabaka Henüz yaşarken madeni boyalarla yapılan duvar resmine , FRESK denir. Konu Ve Kurallar kabartmalardaki gibidir. 4. Amenhotip`in inşa ettirdiği Tel-ül Amarna şehrindeki mezar anıtlarında görülen , freskler insanı bitki ve hayvan dünyası içinde betimlemektedir. Ayrıca Savaş Resimleri ,cenk arabası içinde insan figürü ,kaçan insanın oluşturduğu kalabalık en çok görülen konulardır.
MEZOPOTAMYA SANATI :

Dicle ve Fırat nehirleri arasındaki ki bölgede yasanların bıraktığı eserlere Mezopotamya sanatı oluşmuştur. Bölgenin eklim malzeme ve yasam koşulları nedeniyle sanatları Mısır kadar genişlemiştir. Mezopotamya sanatı da bütün o çağ insanları gibi tapınak doğrusu bir mimarlık sanatıdır.

Mezopotamyalılar bu bölgenin iklimi gereği parlak ve bulutsuz bir gökyüzü altında yasıyorlardı . Böylece gökyüzü bu ülkede her türlü düşünce kaynaklık etmiştir. Birçok bakımdan geri bir ülke olmasına karşın gök bilgisi, matematik ve dinde kesin sonuçlara varmıştır. Mezopotamya mimarlığının tapınak mimarlığına dayanmasının nedeni buydu . Dicle ve Fırat nehirlerinin taşıdığı alüvyonlar çamur yığını gibi olup , sanat eseri yaratmaya elverişli değildi. Mezopotamya sanatında da Mısır sanatında da olduğu gibi bir kesinti vardı. Arkeologlara göre bu kendiydi, bölgede oluşan büyük bir tufan sonucu ortaya çıkmıştır. Tufanla eski uygarlık yok olmuş göçler sonucu yeni bir sanat ve uygarlık oluşmuştur.

M.Ö.30-40 Yıllarında yasanmış olan Sümerler, Akatlar,Babiller,Elamlar,Ur-Uruk,Lagaş ve Ninovalılar burada büyük şehirler kurmuşlardır. Malzeme olarak kerpiç kullandıkları için bu büyük şehirle aradan geçen zaman içinde, birere çamur yığını haline geldiğinde, bugüne tastan yontular, pek az heykel ve kabartma kalmıştır. Mezopotamya’da tas az olduğundan mezarlarda çıkan eserler daha çok altın gümüş ile yapılmıştı Asfalt veya zift üzerine sedef kalkma eserler bulunmustur. Kabartma olarak maden üzerine yaptıkları eserlerle figürler Mısır resimlerinde olduğu gibi canlı ve kıvraklıkla değil, adeta geometrik biçimlere yaklaştırılmıştır.


Mezopotamyada ilk sanat eserlerini gerçekleştirenler Orta Asya`dan gelerek aşağı mezopotamyaya yerleşen SÜMERLER dir. Taş az bulunduğundan Sümerler,binalarını kalıplar içinde güneşte kurutarak düzenli biçimler alan kerpiç tuğlalardan yapmak zorunda kalmıslardır. Fırında pişirilen sert tuğlalar, fazla kullanılmamıstır. Sümer şehriin etrafı surlarla çevrilip,içlerine tanrılar için tapınak,krallar içi saraylar ve evler yapmıştır . En önemli tapınak biçimi üst üste oturtulmus kerpiç taraçlardan olusan kule tapınaklarıdır ki bunlara ZİGGUART denir. Bu taraçlar merdiven veya rampalarla birbirine bağlanmıstır. En üstte tanrının tapınağı veya sunağı bulunmustur. M.Ö.3000 ylına ait tapınak ve kral sarayları ,nehir,taşmalarına karsı yapılmış,yüksek setler üzerine bir takım dörtgen avluların etrafını çeviren çeşitli odalar ve koridorlardan oluşmuştur. Bunlar özel ve resmi yaşama ayrılmış daireler şeklinde gruplandırılmıştır. Evlere de aynı plan daha küçük çapta yinelenmiştir. Bütü yapıların duvarların kalıntıları odaların üzeri tahta çatılar veya tuğladan yapılmıs kubbe veya tonozlarla örtülmüştür. Bu yapıların hiçbir penceresi yoktur. Binalar kapıdan aşık veya hava alır. Yapıların cepheleri bazen çeşitli boyalarlai sırlı tuğlalarlairenkli taş ve mozaiklerle süslenmiştir. MMezar yapıları Mısır`daki gibi önemli değildir.

SÜMERLER
Sümer heykeltıraşlığı Sümer sanatında önemli bir yer tutar. Heykellerle ortak tip dolgun çehre,oval yüz, iri gözler, kalın kaşlar,sıkı kapatılmıs bir ağız biçimdedir. Ufukta bulunan bir kadın başı buna tipik bir örnektir.

Sümerli heykeltıraş için vücut, bir bütün değil, çeşitli kısımların birleşmesidir. Sanatçı her kısımda ayrı ayrı yorumlamakta ,parçadan bütüne gitmektedir. Bu birleşim sonucunda da orantısız heykeller çıkmaktadır. Önemli sayılan baş,göz ve eller diğer gövde ve bacaklara göre daha büyüktür. Saçlar ve elbisenin düzenli, göze hoş görünür biçimde işlenmiştir. Konular genellikle tanrı-kral yaşantısı ile ilgilidir.

Lagaş kralı GUDEA zamanında sümer sanatı yeniden canlanır. İşlenmesi çok güç olan sert diyorit taşından yapılan heykeller saray ve tapınakların içini süslüyordu. Kral dimdik ayakta durur,oturur veya kenarlı,püsküllü mantoya bürünmüş,elleri göğsü üzerinde kavuşmuş ,tanrıya dua ederken gösterilmiştir. Gudea heykelinin etekliği bir çeşit yazıyla doldurulmuş,kazılmıştır. Kumaşla vücut arasındaki uygunluk ,kumaşın vücuda yapılmış gibi gösterilişi, plastik değerleri ortaya koymaktadır. Mısır kabartma prensipleri burada da aynen görünür. Baş,göğüs, karın ve bacaklar profilden,göz,omuz eller cepheden gösterilmektedir.

Lagaş kralı Urnina`yı bir tapınağın temek atma töreninde gösteren bir kabartmada kral başının üstünde sepette harç taşımakta,çevresindekiler ise iki friz halinde kralı takip etmektedir. Kral, etrafındakilerden daha büyük ölçüde yapılmıştır. “Akbabalar Steli” adlı zafer kabartmasının bir tarafında Sümer ordusunun ilerleyişi , düşmanı yenişi cesetlerin akbabalar tarafından parçalanışı gösterilmektedir. Diğer tarafta Sümer tanrısı elinde tuttuğu ağın içine düşmanları doldurmuş başlarını sopa ile ezmektedir.


AKAD (M.Ö.2350-2150)



Mimarlığı hakkında bir bilgiye sahip değiliz ama heykel sanatının oldukça yüksek bir düzeyde olduğunu görürüz. Akad devletinin başında tanrılaştırılmış bir kral bulunmaktadır. Plastik anlatıma ve süslemeye çok önem verilmiştir. Kabartmaların konusu kahramanlıktır. Üzerinde daima karşı karşıya iki kişinini çarpışmasını gösteren fetih anıtları yapılmıştır . En önemlisi NARAMSİN adlı dikili taştır. Bu kabartmada askerler bir kumandanın komutasında uygun adım ve bir kolda yürürler .Bu merasim,dini bir kutlamayı gösterir. Bu tepe ve yıldızların önünde,kral kazanılmış bir zaferden sonra yürüyen askerlerin başında tek olarak gösterilmiştir. Düz bir yüzey üzerinde görülen figürler yuvarlaklaştırılmış vücutlar halindedir. Yüksek rülyef olarak şekillendirilmiştir. Komutanın vücudu çıplaktır. Üzerinde kısa bir eteklik vardır. Başına miğfer ile aşağıya doğru dik ve katı olarak uzanan sakallı,elinde oku ve yayı ile kahraman kralın önünde bir düşman askeri boynuna yediği okla sırt üstü yıkılırken gösterilmektedir. Savaşçılar disiplinli durmaktadır. Akadlar zamanında yapılan anıt m eserlerinin sayısı azdır. Çünkü bu sülalenin devrilmesiyle eserler başka bir yere nakledilmiş yada tahrip edilmiştir.
BABİL


  1. binde Babil şehri bir kültür merkezi olmuş ve komşu ülkelerin sanatına etkiler yapmıştır. En parlak devri M.Ö 7.yy. sonlarından 6yy. ortalarına kadardır. Bu devirde şein etrafı kale şeklinde ve 45km. uzunluğunda bir surla çevrilmiştir. Surun bir çok kuleleri ve yüze yakın kapısı vardı. Şehrinde büyük caddeler , yüksek taraçalar üzerinde yapılmıs asma bahçeleri, anıtsal saraylar ve tapınaklar yer alıyordu.

Babil sülalesi içinde tarih bakımından önemli ilk kişi hummurabi`dir. Onun kanunlarını belirten ünlü dikili taşın en üstünde tahta oturmuş güneş tanrısının önünde dua eden bir kral vardır. Güneş tanrısı samaş`ınönünde bulunan Hammurabi, başında kenarları köşeli bir başlık yada perukayla birlikte omuzu açıkta bırakan elbise bulunmaktadır. Bu rölyefteki ko0nu zaafer veya savaş sahnesi değildir. Yüzlerdeki anlartımda ayrıntılara gidilerek kişisel görüntü verilmiştir. Bu çalışmada derinlik duygusuna , doğa gözlemine dayanılarak yapılmıştır. Kişisel bir anlatım içindedir.

ASUR
Dicle ve zap ırmağı arasına yerleşen Asurlarda şehir ve sarayların mimarlığı yarı askeri,yarı,dini karakter btaşımaktadır.Bir asur sarayı,baş tanrı Asur ve onun yeryüzündeki temsilcisi kralın bir orgugahıdır. Mısır yöresindeki 2.Sargon`un sarayı surlarla çevrili olup, saray bir taraça üzerinde yer alır. Kapıların iki tarafında insan başlı boğa veya aslan heykelleri vardır. Sırun etrafındaki geniş alanda kra ve adamlarına ait, gruplar halinde daireler bulunur. Ayrıca 7 katlı ziggurat ve rahit koğuşları yer alır. Saray odfalarının duvarları sırlı tuğla,tunç veya taş kabartma ile fresklerle süslenmiştir. Avlu ve kaorşidorların zemini taş veya asfalt ile kaplıdır. Yapı tekniği Mezopotamyanın devamıdır. Yalnız çam ve selvi ağacından ,bina örtülerinin yanında tuğla,tonoz ve kubbeler daha geniş ölçüde kullanılmıştır.

Asurlar asker, tüccar ve savaşçı bir toplum olarak görülür. Asur sanatı askeri ifadeyi bir esas olara kabül etmiştir. Kahraman tipli asker motifleri önem kazanmıştır. Krallar erkek tipli kuvvetli ve kudretli gösterilir. Şişkin adaleli bir atlet vücuduna sahiptirler. Yine büyük gözler,kalın kaşlar,kuvvetli bir burun,uzun sakal anlatım konusudur. Taşıdıkları silahlar uzun bir kılınç balta ve oktan oluşur.



Asur heykeltıraşları tanrılar ve krallar için , doğal büyüklüğün üstünde,anıtsal heykeller yapmışlardır. Vücut anatomisine, vücudun çeşitli kısımları arasındaki orana önem verilmiştir. Gerek serbest plastik eserlerde, gerekse rölyeflerde yoğunlaşmış bir ku7vvet ve enerji sezilmektedir. Asur plastik sanatında kral,dua ederken veya savaş, istila,kuşatma,vahşi hayvan avı,zafer ziyafetleriyle gösterilir. Saray duvarlarını süsleyen taş kabartmalarının üslübu gerçekçidir. Savaş veya av sahneleri gerçek bir dekor içinde bütün ayrıntılarıyla canlandırılır. Kompozisyonların merkezinde diğerlerinden daha büyük boyutta kral yer alır. İnsan ve hayvanlar kraldan uzaklaştırıldıkça küçülür. Buda perspektif sorunu ile uğraştıklarını gösterir. Asur heykel tıraşları en çok hayvan tasvirlerinde başarılıdır. . Yaralı, dişi aslan kabartması güzel bir örnektir. Vucüduna saplanan oklardan dolayı ölmek üzere olan bir dişi aslan son sir çaba ile ayaklarını sürükleyerek uzaklaşmaya çalışmaktadır. Bu hakaketli sahneler yanında, aile hayatına,sarayt ve sanatçıya ait sahneler vardır.

ARKAİK HEYKELLERİN ÖZELLİKLERİ:
1_ İlk arkaik devrede rölyef fügürler, yüzey üzerinde önce düzensiz fakat boşluk kalmıyacak biçimde yerleştirilmiştir. Bu dönem kısa sürmüş ve figürlerin bastığı yere çizgi konmuştur. Bu çizgi insanoğlunun algıladığı mekan kavramının ilk biçimidir.
2_ Üç boyutlu heykeller frontal olarak ayakta veya oturur gösterilmiştir. Heykellerde tipler kişisel özelikler gösterirler. Böylece primitif halkların heykellerinden ayrılırlar.
3_ Oranlar insan ölçülerinin kaba fakat gerçek boyutlarını yansıtır.
4_ Vücudun eklem yerlerinin birleşmesi katı fakat anatomik olarak gösterilmiştir.
5_ Gözler patlak, çok açılmış biçimde gösterilmiş ,ilken heykeldeki gibi abartılmamıştır.
7_ Heykelde süs unsurlarından çekinilir
8_ Saç ve sakaldaki buke ve tarama biçimi öğrenilmiş, mantıklı bir biçimlendirmenin tekrarından ibarettir.
9_ Doğanın biçimlendirilmesi ,doğa karşısında edinilmiş izlenimlere göre yapılmaya başlar. Ancak mantıki biçimlendirme buna katılır.
10_ Ayakta duran heykeller sütun gibidir.
ARKAİK MİMARI ÖZELLİKLERİ:
1_ Yapılar geometrik,matematiksel biçimlerde oluşur.
2_ Evin dışına bakam pencere fikri yoktur. Bu çağda (ev veya mezar yapıları) birer savunma yapısı iteliğini taşır.
3_ Süs unsurundan kaçınılmıştır.
4_ Yapılar yalnız din ve mezarla ilgilidir.
5_ Çatılar konik,piramit, düz veya beşik ile örtülmüştür.
6_ İlkel yapıların aksine çok gözlü yapılar vardır.
7_ Mezar ve Tapınaklar taştandır.
ARKAİK RESİMİN ÖZELLİKLERİ:
1_ Arkaik resim sanatı, arkaik rölyef biçimlendirmesinin özelliklerini taşır.
2_ İlken halk sanatlarının resim anlayışı , resimin ilk döneminde aynen görülür. Yeni çeşitli olayların,şematik figürlerden ifade edilmesi devam eder.
3_ Figürlerden vücut cepheden , başve ayaklar yandan gösterilir. Kompozisyon içindeki figürler birbirini kesmez ve vücut normal ölçülerde gerçeğe yakın biçimdedir.
4_ Arkaik resimde kişisel ifade yoktur. Fügürler belli kişileri temsil eder.Figürlerin büyükleri toplumdaki mevkilerine göre belirlenir.
5_ Figür resimleri daima yazı ile yanyana ve iç içedir. Resimler dinlerin yada devlet yapısının şeklinin ntemsil edici yada hikaye edici bir özellik taşır. Resimler süs amacıyla yapılmazlar.
6_ Arkaik üsluplu resim şematik, kaba, katı biçimlerdir. Bunlara din ve devlet kurumlarındaki önemli kişilerin hayatlarını sembolik olarak yansıtırlar.


YUNANAN MİMARİSİNE GENEL BAKIŞ:
Yunan Mimarisinin ilk çağı MIKEN devridir. B.C. 1800-2000. Bu devirde yapı bütününde bir mekan bölünmesi görünür. Bu çok parçalılık Mısır mimarisinin yapı düzenine benzer. KNOSSOS sarayı bu biçimdedir. Yani büyük merkezi avlu çevresinde yer alan bir sürü oda düzeni. Bu düzende karma karışık mekanlar yığını enine ve boyuna sıralanır. Ve plan bir rabirent etkisi yapar. Miken-Minos uygarlığınının merkezi Girit`te teyzinat önem kazanmış ve oda duvarları dekoratif resim sanatı ile değerlendirilmiştir. Merkezi ısıtmak kanalizasyon ilk kez girit`te ortaya çıkartılşmışır. Trinis kaleside miken kale mimarisi hakkında fikir verir. Blok taşlardan oluşturulmuş bir yapının önünde iki ayak üzerine oturtulmuş bir tek kiriş üzerine konulan üçgen rölyef miken kalesinin kapısını oluşturur. Kapı üzerindeki üçgen blokta iki simetrik aslan motifi yer alır. Miken mimarisinde kemer ve sivri kemer unsurlarını kapataşka yapıldığı görülür. B.C.14.yy. da Afreus hazine binası kubbeli bir yapı olarak dikkati çeker.Fakat bu kubbe yalancı denilen biçimdedir. İndikçe iç içe doğru kaydırılan taşların yuvarlak kesite göre sıralanmasıyla elde edilmiştir. Diğer bir yapı tipide Megaron`dur.

En eski yunan ev tipi olarak bilinir. B.C.1.000 yıllarında Dorlar buraya geldiğinde Miken kültürü orrtadan kalkmıştır . Fakat Dorlar Burada yeni ve yüksek bir kültür oluşturmuşlardır.



YUNAN TAPINAK MİMARİSİ:
Yunan sanatının esas yapı biçimi, tapınaktır. Tapınak tanrının evi olarak sayılır.Tanrıya ait kutsal eşyaların ve tanrı heykelini korumak üzere yapılmıştır.Bu nedenle kilise veya camii gibi ibadet edilecek yer değildir. Tapınak,Megaron ev tipinden tgeçmiştir. Ortada bir sella ve önünjde bir sütun sisteminin üzerine gelen alınlıklı bir beğik çatıdan oluşur.

Yunan mimarisi taşıma ve yük esasına dayanır.Yapı, katı bir blok etkisinde değildir.En eski tapnakların temelleri taştan, duvarlar tahta ve kerpiçten , çatıları ise tahtadan yapılıyordu. Bezen tahta tavanı desteklemek için salonun içine tek veya çift sıra halinde tahta direkler dikilirdi. Daha geç bir devrede tanrı evini,çevresinden ayırtetmek ve ona kutsal bir anıt görünümü verebilmek için etrafa bir sütun çemberi çevrilmiştir. B.C.7.yy`dan beri tapınaklar taştan yapılmaya başlamıştır. Aynı zamanda belli forumlar ve oranları sistemide ortaya çıkmıştır. Yapıların en çok dış görünüşlerini etkileyen bu sistemlere NİZAM adı verilir. Yunan mimarisinde 3 temel nizam vardır.


1 DOR NİZAMI

2 İYON NİZAMI

3 KORİNT NİZAMI
DOR NİZAMI:
Yunanistanın büyük bir kısmında, en çokta Pheleponnes`de olmuş ve yayılmıştır. Bu nizamdaki tapınak, genellikle 3 basamaklı bir kayide üzerine yükselmektedir. Sütunlar sellanın etrafını çeşitli bçimlerde çevirerek çeşitli plan şekilerini oluştururlar. En basit şekli Megaron biçimi ile,yani bir sella ve önünde yarım paye ve iki sütun biçimdedir. Bazende sellanın önünde bir sütun dzisi, bazende hem önünde hem arkadasında bir sütun dizisi yer alır. Genelikle sellanın her tarafı sütunlarla çevrelenmektedir.

Gelişmiş bi türünde ise sütun dizileri çift olur,hatta ön dehlizde de devam eder. Dor nizamında bir sütun,aşağıdan yukarıya doğru incelir. Sütun, tapınak kayıdesinin üst kısmına kayidesiz olarak oturur sütün gövdesi ya parça halinde taş bloklardan yada bütün olarak taştan oluşur. Sütun üzerinde 16-20 kadar keskin yiv bulunmaktadır. Gövde yukarı doğru hafifçe incelir. Sütun gövdesi üzerine başlık oturur. Başlık iki kısımdan oluşur. Bunlar yuvarlaışmış taş tabla ile onun üstündeki dört köşe bir taş tabladır. Başlıktan sonra çatı bloku sütunların üzerine oturur. Bu kısım üç tabakadan Oluşur. Başlıkların üzerinde yer alan ve bir sütundan diğerine uzanan taş hatıllar ARŞİTRAV adını alır. Onun üzerinde Triglif frizi ve bunların arasına geçirilmiş yahut kabartmalı levhalardan oluşan Metop bulunmaktadır. Frizin üzerinde pervaz yada damlalık bulunur. En üstte üçgen alınlık yer alır. Alınlıkların içi genelikle plastik kabartmalarla süslenmiştir. Yunan mimarlarınca tapınaklarda iç mekan birinci derecede önemli değildir. Buna karşılık sellanın etrafını çeviren ona kutsallık, anıtsallık veren sütun çemberi bir tapınağın herseyden önce dışardan görülmek üzere yapılmış olduğunu gösterir. Taşıyla taşınan arasında tam bir uygunluk elde edilmiştir. Buy uygunlukta boyada önemli bir yer tutmuştur.

Yunan tapınaklarında yatay hatlar ve simmeler Arşirrav ve damlalıklar kırmızıya,diker unsurlarsa siyah yada koyu maviye boyanırdı. Alımlık kabartmalarında da renklere yer verilirdi. Dor tapınağına en iyi örnek B.C.5.YY.`da Atina akropolün`de yapılmış olan Panthenon tapınağıdır. B.C.477`den 432`ye kadar inşaası devam etmiş olan bu büyük tapınak,mimar İktinos,un pilanlarına göre yapılmış olup kısa tarafında 8`er, uzun tarafında 17`şer sütun bununmaktadır. Sellanın içi iki salona bölünmüştür. Birinci salonda heylek tıraş Fidyas tarafından altın –fildişi olarak yapılmış kaidesiyle birlikte 12 metreyi bulan Athena herkeli duruyordu. İkinci salon ise Pathenon yani genç kızlar salonu adını taşıyor ve tapınak haznesini kapsıyordu.

Parthenon`da plastik süsler önemli bir yer alıyordu. Bu anıtın ön yüüzndeki duvarın yukarların da saçının altına doğru olan yer yere , mermerlere oyularak bazı olaylar grup halinde bile birer tablo güzelliğinde işlenmiştir. Bunlar Athena`nın doğumunu,Athena şehrinin kurucusu kim olmalıdır konusu üzerinde anlamayan tanrıça Athena`nın Poseidon savaşı törenini canlandıran simgelerdir. Bu kabartmalarda kıyafetler,insan ve hayvanların duruş ve hareketleri kusursuz bir güzellikte ve eşsiz bir harmoni ile işlenmiştir.



İYON NİZAMI

Bu Düzen dorik sutun sistemine oranla hafifi duruşu ile daha zariftir. Dorik`te bulunmayan sütun kaidesi, burada üç yuvarlak silme ile bunların aralarına gelen iki oyuk çemberden oluşmuştur. İyonik sütun gövdesi Dorike nazaran daha uzun ve incedir. Gövde aralarında ince şeritler bırakan yivlerle süslüdür. Sütun başlığı da ortadan başlayıp,yanlara doğru çıkarak içe kıvrılan helezon arasına yumurta dizisi denilen bir süs dizisinin yerleşmesiyle oluşmuştur. Başlık üzerinde de yatay olarak dışarı taşan üç ince tabaka halinde çıkıntılı simgeler yer alır. Bunun üzerinde de çatıyı dolanan bir fris bulunur. Bazen frist kabartmalı, devamlı bir şerit halimi alır. Bazen de friz hiç kullanılmakta pervaz ve alımlıklar Dor nizamı şeklini tekrarlamaktadır. Yalnız pervazın altında yan yana dizilmiş kubik dişlerden oluşan bir diş kesimi yer almaktadır. İyon tapınakların dada renkler ve belirli oran sistemleri önemli bir rol oynamaktadır. Door nizamına oranla daha büyük bir serbestliye sahiptir. örneğin aynı binada sut un kaidelerine başkabaşka şekiller verilebiliyor ağırlık ve kuvveti ifade eden dor tapınağa nazaran daha hafif ve zariftir. En ünlü iyon tapınağı B.C.6.YY.`da rastlanan Ephessos `taki ARTEMİS tapınağı yaklaşık 110 metre uzunluğunda ve 55 metre genişliğinde olan bu tapınakta sella`nın üzeri herhalde açıktır. Tapınağın batı cephesinde Lidya kralı Kreussos tarafından hediye edilen gövdelerinin alt kısımları kabartmalı sütunlar vardır. Bir başka örnek Erectheiol`dur. Akrapol`lün kuzeyinde parthenon`larla birlikte harika sayılabilecek eserler vardır. Athena,poseyidon ve bir takım kahramanlara adak edilmiş olan iki kapının bir çatı altından toplanmasında oluşmuştur. Bu nedenle normalde ayrılan bir plan göstermekte doğuda, kuzeyde, güneyde birer portik bulunmaktadır .


KORİNT NİZAMI:
Sutun kaidesi ve gövdesi aynen miyon sütun sistemdeki biçimdedir. 6yeni olan akan tuz yapraklarında biçimlendirilmiş olan başlıktır. Bu taş olmuş doğa formu daha erken devirlerde soyutlaştırılmış ve bir süs olarak kullanılmıştır. İlk zamanlar binaların içinde, sonraları dışında kullanılmaya başlayan bu nizam helenislik devirde çok sevilmiştir. Bu nizamdaki belli başlı tapınaklar arasında Silifke ve Atina yakınlarındaki Zeus tapınakları sayıla bilir. Bu nizamdaki başlık, bir cephesi olmadığından ve her türlü değişikliğe elverişi olduğundan çok kullanılmıştır.
YUNAN HEYKEL SANATI:
Yunnalılar ilk zamanlarda kil,taş,kemik,fildişi tunç gibi maddelerden ilkel heykelcilikler ortaya koymuşlar ve zamanla bunu gerçekleştirmişlerdir. B.C.7.YY`dan itibaren anıtsal taş mimarlığının ortaya çıkması ve taş tapınaklarının yapılması bu yapıların alınlılık,metop ve frizlerinin kabartmalarla süslenmesi senda`ların içine tanrı helkelerinin yapılması diğer taraftan olimpiyatlar gibi spor yarışlarında başarı kazanan atletler için yada mezarlık üzerine heykel dikilmesine gelenek oluşur. Yunan heykel sanatının gelişmesinde anıtsal heykeltıraşlığın ortaya çıkmasına neden olmuştur.

Yunna heykel sanatınsan başkalarının gölgesi ve onun değerlendirmesi noktasında ele alınmıştır. İdeal çevreler her kez için ideal olan birimlere uygun insan vücutları yer almaktadır. Yunan heykelin de kişi değil, ortak ideal tüpü önem kazanmıştır. ,İdeal ölçüler ortak insan tipi düşünülerek ortaya onulmuştur. Halve hareketlerin sportif çalışmalardaki örnek olacak durumların başkalarına sunulması, gösterilmesi için yani eğitsel yönden hal eğitimi bakımından önem kazandığını görüyoruz. Demek ki yunanda heykel ulaşılacak bir birim olmaktadır. Yunanda çıplaklık cinsel yönden değil örnek eğitim birimi olarak değerlendirilmiştir. Vücudun maddi görüşünden çok, form açısından eser vermekte ve seyirciye hitap etmektedir. Yunan sanatında belli kişi karakteristliğinin önemi yoktur. Bütün dikkat vücudun görevi üzerine çekiyor. Vücut`a hareketi yaptıran iç istek ve enerjiyi vücut formlarının ve uzuvlarının tümü üzerine dengeli bir biçimde dağıtılıyor. Bunu yaparken büyük parçayı bir ötekine zıtlık içinde gösterme önem kazanıyor. Yunan klasik heykelinde baş başka, vücut başka kol ve bacaklarda başka yönlerdedir. Demek ki vücut hareketlerinin nüansları sürekli olarak yunan heykelcisini uğraştırmıştır. Ayakta duran, çömelen,yatan,disk atan, insanlar işlenerek aynı hareketin binlerce nüansı değerlendirilmek istenmiştir. Demek ki yunana sanatında hem matematiksel bir ölçü hem de dikkatli bir doğa gözlemi vardır. Bu neden yunan sanatının klasik dönemi insan vücudunun bilinen birkaç hareketin nüanslarını yakalamak için geçirilmiş bir araştırma deresi olarak kabil edilir. Ölçü ve güzel form yunan sanatçıların önem verdiği değerlerdir. Bunun için genç erkek ve kadın vücutları daima bir gözlem kaynağı olmuştur. Vücut ne kadar şiddetli hareket içinde olursa olsun yunana heykeline pasif bir hareket içinde gösteriyor kadın erke vücutları hep bir pasiflik içindedir. Hatta disk atan atlet ile aynı pasif duruş içinde değerlendirilmiştir. Yunan heykelcisinin bu pasif hareketleri seçmesinin nedeni onda abartma endişesinin olmamasından ileri gelir. Yunan heykelcisi heykelde bir form belirterek göstermemiş büyük bir çekici değer olduğunu anlamıştır. Denilebilirki hiçbir uygarlık sanatında formu belirtme isteği bu anlamda görülmemiştir. Yunanlı ayrıca örtü altında,gövdenin bir forumunu belirtmekle, onu göstermekten çok ilgi çekeceğine inanıyordu. Hem gizlemek hem hissettirmek yunan heykelinde bir motif olmuştur. Yunan heykelleri bir çeşit gösteri amacıyla yapılmışlardır. Olimpiyat oyunları sportif çalışmalar gösteri ve yarışlar hep yu7nnalının vücudunu ve enerjisini göstermekle ilgilidir. Nasıl bir atlet yarışmada değer kazanmış kendini göstermişse meydana diklen heykellerde yunanlıya örnek vücutları gösteriyordu.

Demek ki yunanlı için önemli olan ideal , güçlü bir vücut düşünce eğitimidir.B.C.7.ve 6.yy.da başlıca iki büyük heykel tıraşlı ekolü buluyoruz .


  1. GİRİT-Pheleppones ekolü

  2. İYONYA ekolü


GİRİT-Pheleppones ekolü:
İri yapılı,adaleli,çıplak erkek vucutları üzerinde durmuşlardır. Delphi`de bulunan çıplak atlet heykeli Mısır`etkisinde yapılmıştır. Figür frontal ve dimdik ayakta durmaktadır. Sol bacak bir adım ileri atılmuış kolar ileri sarmakta eller yumruk şeklinde bacakların üst kısmına bitişik durmaktadır. Göğüsleri derin nefes alıyormuş gibi şişkindir. Göğüs ve karın adaleleri işlenmiştir. Baş iri,süslü saçlarla çevrilişi yüz,basık bir alın,oval yüzler,kuvvetli çene, uçları kalkık dudaklar dikkati çekmektedir.
İYONYA ekolü:
Bellibaşlı örneği Sisam`da bir kadının Hera`ya armağan ettiği bir heykel teşkil etmektedir. İki kat elbise ve bir örtü taşıyan heyken yukarıdan aşağıya doğru incelmektedir. Belden aşağı kısımları sütunları andırır.
ANTİK ÇAĞ(B.C.490-460):
Heykelde ilk kez frontal duruş değişmiştir. Bu tarihten başlı yarak gövdenin ağırlığı bir bacak üzerine verilmekte bu şekilde ana exseni düz hat yerine eğri bir hat oluşturmaktadır. Bu yeni duruşun başlangıç şekline örnek Atina akropolünde bulunan bazı kadın ve erkek heykelleridir.

Gelişmiş şeklinde ise Olimpia`da Zeus tapınağında rastlanır. Miron`nun disk atan heykelin de bu döneme ait örnektir. Atlet bütün vücut`unun ağırlığını sağ bacağa yüklemiştir. Geriye doğru uzanan sağ el diski tutmakta öne bir hal eğilmiş olan gövde sağa doğru çevrilmekte,baş ise sağa bakmaktadır. Zıt hareket başarıyla verilmiştir. Fakat bir saniye sonra yere hafifçe deymekte olan sol bacak bir adım ileri atacak aşağı inen sağ elden sol ele disk geçecek,gövde arkası seyirciye gelmek üzere çevrilecek ve disk hedefine fırlatılmış olacaktır.,


KLASİK ÇAĞ:
Heykel tıraş Fidyas ile heykeltıraşlık en parlak çağına ulaşmıştır. Heykelcilik tekniklerini bilen ve bütün zorlukları yenen sanatçı,elbiseleri ve vücutlarının güzelliklerini kavramakta ve uygunluk sağlayarak büyük başarı göstermiştir. En çok tanrı heykelleri yapılmıştır. Parhenon`un içindeki altın – fildişi Athena heykelini Fidyas yapmıştır. Sol elinde kalkan sağ elinde Zafer tanrıçası Nike`yi tutar. Bu heykel kaybolmuş romalılar döneminde yapılan kopyası kalmıştır. Yine Parhenon`un doğu alınlığında Aphrodid ve arkadaşlarını tasvir etmiştir. Burada tanrıça vücudunun güzelliği bol kıvrımlı elbisesinin kumaş güzelliği çok güzel işlenmiştir.

Polikletos Fidyas tanrı heykelleri yapmıştır. Ayrıca erkek vücudunun bütün güzellik ve kuvvetini gösteren atlet helkeleriyle ün kazanmıştır. En ünlü eseri mızraklı atlet heykelidir. Baş vücut`un 1/7 i kadarıdır ve sağa çevrilmiştir. Sol ayak bükülmüş,taşıma fonksiyonu sağ ayağa yüklenmiştir. Taşıyan sağ bacağın aksine dinlenen sağ koldur. Sol kol ise dirsekten bükülmüş mızrağı tutmaktadır. Vücut Adaleleri atlete yarışır biçimde kabarıktır.


HELENİSLİK ÇAĞ(B.C.330-30):




Yüklə 61,58 Kb.

Dostları ilə paylaş:




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin