010 yılı aylık hak ihlalleri raporu



Yüklə 161,81 Kb.
səhifə3/3
tarix07.01.2019
ölçüsü161,81 Kb.
#90971
1   2   3

KAYIP BAŞVURUSU:
İHD Adana şubesine kayıp aileleri tarafından yapılan başvurular devam ediyor. Ülkemizin kanayan yaralarından olan gözaltında kayıplar ile akıbetlerinin ne olduğu (Toplum tarafından, kaybedildiklerine inanılan) bilinmeyen, Devlet tarafından ise ciddi anlamda araştırılması yapılmayan/yaptırılmayan ya da bilinen bu olaylardan dolayı son yıllarda on binlerce kişinin başına gelen vakadır kayıplar.

Egemenler tarafından muhalifleri sindirmek, topluma gözdağı vermek, kontrol altına almak, sistemlerini sürdürmek için uyguladıkları kayıp olgusu, dünyanın birçok ülkesinde (Arjantin, Şili, Bolivya vs.) başvurulan yöntemlerin başında gelmektedir. Ülkemizde son 30 yıl da sık sık gündeme gelen gözaltında ya da faili belli olmayacak bir şekilde ortadan kaybolan kişilerin hikâyelerinin paylaşıldığı eylem ve etkinlikler yapılmaktadır. Devletin bu konudaki tutumu, suçluları koruma, cezasızlık politikaları sonucu günümüze kadar devam eden bir olgudur.


Bu kayıp vakalarından ikisinin başvurusunu şu şekilde özetleyebiliriz.

  1. 17.06.2011 tarihinde şubemize başvuran S.I kardeşi H.I’ nün 14.06.2011 tarihinden itibaren 3 gündür kayıp olduğunu, evden sigara alma bahanesi ile çıkan ve kendisinden bir daha haber alınamayan kardeşinin hayatından endişe ettiğini belirten başvurusu.

  2. 19.06.2011 tarihinde M.E isimli kişi kardeşi Y.E’nin kayıp olduğunu belirten başvurusu. Adıyaman’da öğrenci olan kardeşinin 12 Haziran seçim günü bir arkadaşına uğramak ve seçimlerle ilgili bilgi amaçlı dışarı çıktığını ancak o günden sonra kendisinden bir daha haber alınamamış. Savcılığa ve Emniyete yaptığı başvuruda ise ‘kardeşimi PKK kaçırdı’ dersen işlem yaparız dediklerini belirten M.E kardeşinin hayatından endişe ettiğini belirterek hukuki yardım talebinde bulundu.

Gözaltında kayıplar otoriter/faşist yönetimlerde görülmektedir. Birleşmiş Milletlerin araştırmaları bu durumu saptamaktadır. Birleşmiş Milletler, gözaltında kaybolanları da içerecek bir şekilde, 1991 yılında bazı ilkeleri karar altına almıştır. Türkçeye de çevrilen “Yasal Olmayan, Keyfi ve Toplu İnfazların Önlenmesine İlişkin İlkelerden, siyasal iktidarın bilgisinin olmadığını düşünemiyoruz. Derneğimiz İstanbul şubesi, 18 Aralık 1992 tarihinden başlamak üzere “Kayıplar Bulunsun” kampanyası yürütmektedir. Bu çerçevede ülkemizdeki tüm insan hakları savunucularını - kişi ve kuruluşları - konu üzerinde duyarlı olmaya çağırıyoruz.

ASKER AİLELERİNİN BAŞVURULARI:

Son yıllarda askerde intihar vakalarında baş gösteren artış ister istemez insanları kuşku ve kaygılara sevk etmekte. Geçen yıl ilk altı ayda İHD Adana şubesine başvuran altı asker ailesi de çocuklarının herhangi bir sorunları olmadığı halde gidip askeri kışlada intiharı seçmelerine bir anlam veremediklerini, bu ölümleri kuşkulu bulduklarını belirten başvuruları olmuştu. Ayrıca İntihar adı altında meydana gelen vakalarda ölen tüm askerlerin Kürt, alevi, muhalif kişiler olması da düşündürücü bir durumdur. Bu ölümlerin resmi makamlar tarafından soruşturulmadan dosyalarının kapatılması, ailelerine teslim edilen bu askerlerin hiç birinin bedeninin, ailelerine gösterilmeden aceleyle gömülmesi olayı da ailelerin bu ölümlerden kuşkulanması için gerekli verileri vermektedir.



  1. 20.01.2011 tarihinde başvurusunda H.I., iddia ettiğine göre Diyarbakır Hava Üssünde sözleşmeli astsubay olarak çalışan 3 yıllık eşinin kendisinin 06.01.2007 tarihinde Adana’ya geldiği sırada evde ölü bulunduğu haberini eşinin komutanları tarafından aranarak öğrenir.Askeriye tarafından eşinin memleketi olan Ceyhan/Adana’ya getirilerek kendisine ve eşinin akrabalarına gösterilmeden buradaki 6 Ocak Şehitliği’ne defnedilir.Eşinin ölümünün üzerine kendisinin ve çocuğunun yararlanması gereken sosyal haklardan eşinin 5 yıllık hizmet süresini doldurmadığı gerekçesiyle yararlandırılmadığını konuyla ilgili hukuki yardım talebinde bulundu. Eşiyle ilgili ölüm raporu, Başbakanlığı ve Savunma Bakanlığı’na yaptığı müracaatların örneği ile cevabi yazılar da başvurusunda mevcuttur.

Başvuru yapan asker ailesi sözleşmeli subay olarak TSK içinde görev yaptığı bir sırada intihar ettiği iddiası ile cenazesi ailesine teslim edilen. Yine aynı kurum tarafından şehit ilan edilen ancak bunun maddi ve manevi gereklerini yapmaya geldiğinde ise aileyi mağdur eden sahiplenmeyen tutumu ile kendi personeline karşı da TSK’nin her askere aynı davranmadığını, ayrımcılık yaptığını göstermektedir.
MÜLTECİLERİN BAŞVURULARI:
Dünyanın farklı yerlerinden milyonlarca insan şiddet, yoksulluk ve zulümden kaçtıkları için yurtlarını terk edip daha insanca hayat şartlarına ulaşmak için başka yerlerde, zor koşullar altında yaşamlarını sürdürmeye çalışıyorlar. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin verilerine göre sığınmacı ve göçmen sayısı her geçen yıl daha fazla artmaktadır.

Türkiye bir yandan doğu-güneyden batı-kuzeye göç etmeye çalışan insanlar için bir geçiş ülkesi diğer yandan ise özellikle doğu Avrupa kökenli bir göç hareketinde ulaşılmak istenen ülke konumunda. 1951 tarihli Mültecilerin Hukuki Statüsüne Dair sözleşme’yi coğrafi çekince ile imzalayan ülkemizde halen bir mülteci yasası bulunmamaktadır. Bu durum hem Türkiye’yi bir geçiş ülkesi olarak kullanan hem de Türkiye’ye sığınmak isteyen mülteciler açısından önemli sorunlar doğurmaktadır.



İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 14. maddesinde “ Herkesin, zulüm karşısında, başka ülkelere sığınma hakkı vardır” denilerek temel insan hakkı olarak tanınan sığınma hakkı günümüz dünyasında devletler tarafından en çok ihlal edilen ve giderek yok sayılan insan hakkı durumundadır. Bir yandan devletlerin sığınmacıların temel haklarını yok sayan bu yaklaşımı giderek güçlenirken diğer yandan bütün dünyada toplumlar içinde hızla yayılmakta olan “öteki” düşmanlığı sığınmacıların temel haklarının ihlali sonucunu doğurmaktadır.

Bazı başvuru örnekleri:

  1. 27.04.2011 Tarihinde başvuru yapan L.A., ailesi ile Irak’ın Babil kentinden 31.03.2011 tarihinde kaçak yollarla Türkiye’ye giriş yapmış İstanbul’da A.B.D. Konsolosluğu’na yaptığı başvurudan sonra BMMYK’ YA yönlendirilmiş oradan İstanbul Yabancılar Şubesi’ne gönderildikten sonra da Adana’ya geçici ikamet için gönderildiğini İHD Adana Şubesi’nden durumunun takip edilerek yardımcı olunmasını talep etti.

  2. 15.05.2011 tarihinde şubemize başvuran Suriye uyruklu M.A. A. isimli sığınmacı iki yıl önce kaçak yollarla Türkiye’ye giriş yaptığını buradan Yunanistan’a geçmek isterken iki yakınını kaybettiğini daha sonra yabancılar polisine başvurarak ikinci bir ülkeye geçene kadar Türkiye’de kalmak istediğini belirtmiş bunun üzerine Adana’ya gönderilmiş. Adana’da kaldığı süre içerisinde önceden tanıdığı ve halen Belçika’da ikamet eden bir yakını ile evlendiğini eşinin ve kendisinin tüm taleplerine rağmen kendilerine bir cevap verilmediğini bu konuda kendilerine yardımcı olunması için İHD’ye başvuruda bulundu.(Yasal prosedürlerin yerine getirilmesinde yardımcı olundu ve şuan Belçika’da eşinin yanında.)

  3. 31.05.2011 tarihinde şubemize gelen I.Q.M. isimli Irak/Bağdatlı sığınmacı 24.03.2011 tarihinde Türkiye’ye Şırnak üzerinden pasaportlu olarak giriş yapmış, BM sığınmacı olarak başvurusunu yapmış mültecilik statüsü kazanarak Adana’da ikamet edilmesine karar kılınmış durumun takip edilmesi amacıyla İHD’ye başvuruda bulunmuştur.

  4. İHD Hatay şubesine başvuran bir sığınmacının verdiği bilgiler doğrultusunda, şubemize mail yoluyla ulaşan Hatay şube yöneticilerimizin aktardığı bilgiler doğrultusunda yaptığımız araştırmada. Adana Emniyet Müdürlüğü yabancılar şubesinde yaklaşık olarak iki yıl boyunca kalan ve toplumdan izole edilen 12 Somalili sığınmacı durumlarına dikkat çekmek ve seslerini duyurmak amacıyla açlık grevine başvurdukları bilgisi üzerine görüştüğümüz yabancılar şubesi yetkilileri bize bu konuya ilişkin bilgi vermediler. Bunun üzerine valiliğe yazdığımız bir dilekçe ile durumu aktardık ve bu konu ile ilgilenilmesini talep ettik. Valilik 3 gün sonra bize verdiği yazılı bilgi ile bu kişilerin bir otele yerleştirildiğini resmen bildirdi.

Türkiye, hazırlıklarına başladığı İltica Yasasını, evrensel insan hakları normlarına uygun, hazırlık sürecinde sivil toplum örgütlerinin de katılımını temel alan bir yaklaşımla vakit geçirmeden çıkarmalıdır. Yine hazırlıklarına başlanılan Kabul Merkezlerinin insan hakları standartlarına uygunluğunun sivil denetime açılması gerektiği altı bir kez daha çizerek Türkiye’nin “İşkenceye Karşı BM Sözleşmesine ek Seçmeli Protokolü’nün TBMM tarafından onaylanması gerektiğini belirtmek isteriz.

İHD olarak bu can yakıcı konuyla ilgili olarak her zaman söylediğimizi tekrarlıyoruz: Mülteciler ve sığınmacılar, hangi sebeple olursa olsun haklarından yoksun bırakılmamalıdır!. Türkiye mülteciler için güvenli bir ülke olmalı ve insani koşullar yaratılmalıdır!. Renkleri, dilleri, cinsel tercihleri, etnik kökenleri, düşünceleri başka olabilir ama unutmayalım ki onlar da insan ve hepimiz, haklarda ve onurda eşitiz…


TOPLU MEZARLARLA İLGİLİ BAŞVURULAR:
Her halkın tarihinde karanlıkta kalmış, aydınlatılmayı ve yüzleşilmeyi bekleyen olaylar olmuştur. Yüzleşilen ve karanlıkta kalmış olayların açığa çıkarılmasını başarabilen halklar geleceğe daha güvenle bakabilmeyi başarmış ve dünya milletleri arasında hak ettiği yeri almışlardır.

Yaşam hakkı bir insan hakkıdır. Evrensel ölçekte de bölgesel ölçekte de kabul edilmiş ulusalüstü insan hakları belgeleri, yaşam hakkını insan hakkı olarak vurgular. Bu tür belgeler için söz gelimi evrensel ölçekte Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Bildirisi (madde 3), BM Medeni ve Siyasi Haklar Uluslararası Sözleşme (madde 6); bölgesel ölçekte Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (madde 2) örnek olarak gösterilebilir.

Birleşmiş Milletler, genellikle otoriter/totaliter sistemlerde ve sıklıkla da savaş, iç silahlı çatışmalar, askeri darbeler ve benzeri olağanüstü durumlarda ortaya çıkan ve yaşam hakkının ihlali sonucunu doğuran zorla kaybedilme olgusuna karşı uzun yıllara dayanan bir çalışma yürüttü.

Birleşmiş Milletler Genel Kurulu 18 Aralık 1992 tarih ve 47/133 sayılı kararıyla bir bildiri kabul etti.”Zorla kayıp Edilmeye Karşı Herkesin Korunmasına dair Bildiri” adını taşıyan Bildiri, zorla kaybedilmeyi insanlığa karşı işlenmiş bir suç olarak nitelemektedir. Bildiri’nin 1. maddesi şöyledir:



“Madde 1- Zorlanmış ortadan kaybolma insanlığa karşı bir suçtur, BM şartı amaçlarının inkârıdır, İnsan Hakları Evrensel Bildirisi'nde yer alan insan hakları ve temel özgürlükleri ağır ve açık bir ihlali olarak kınanmalıdır. Bu alandaki uluslararası belgeler pekiştirilmeli ve daha ileri götürülmelidir.
Toplu mezarlara ilişkin şubemize yapılan başvurular:

  1. 26.01.2011 tarihinde başvuru yapan H.Ö. isimli şahıs 1990 yılında PKK’ ye katılan abisi M.Ö’ nün Bitlis’in Mutki ilçesi yakınlarında çıkan bir çatışma sonucu hayatını kaybettiği haberini almalarına rağmen o tarihte yaptıkları cenazeyi alma başvurulanına bir cevap alamadıklarını. Son zamanlarda Bitlis ve çevresinde meydana çıkan toplu mezarlar haberlerine dayanarak kardeşinin de bu toplu mezarlardan birinde olabileceği düşüncesiyle İHD aracılığıyla DNA testine tabii tutulmaları ve cenazelerini alabilmeleri için hukuki yardım talebinde bulundu.

  2. 10.02.2011 tarihinde şubemize gelen H.K.isimli şahıs 1991 yılında evden ayrılan oğlu E.K.den bir daha haber alınamadığını ancak 19.03.1998de Erzin’de çıkan çatışmada ölen 8 kişi arasında oğlunun da olduğu yönünde duyum aldıklarını. Bununla ilgili bilgi almak amacıyla Erzin Cumhuriyet Başsavcılığı’na ve ilgili gömü işlemini gerçekleştirdiği söylenen Erzin Belediyesi’ne başvurarak bilgi alma konusunda derneğimizden hukuki yardım talebinde bulundu. (Bu olayla ilgili o dönemde de ilçe başkanlığı görevinde bulunan Erzin BDP İlçe Başkan’ı ile görüşülerek olay sonrası gömülen cenazelerin ilçe mezarlığına gömülmesine bir grup insanın tepki göstermesi, gösteride bulunması üzerine buralardan çıkarılarak askeri bölge içerisinde bir yere toplu olarak gömüldükleri bilgisi alındı.)

  3. 10.02.2011 tarihinde H.B. tarafından yapılan başvuruda oğlu S.B.den 1991 yılı nisan ayından sonra haber alınamadığı, 2008-2009 yıllarında aldıkları bir duyuma üzerine 19.04.2008 tarihinde çıkan çatışmada ölen 8 kişi arasında yer alabileceği ihtimali bulunduğunu belirtilmiş. Erzin askeri güçlerince toplu şekilde bir mezara konulan bu kişilerin kimliklerinin ve fotoğraflarının açıklanması konusunda ilgili yerlere başvurma konusunda şubemizden hukuki yardım talebinde bulunulmuştur.

  4. 22.02.2011 tarihinde E.K. tarafından yapılan başvuruda oğlu T.K.’nin 24.06.1994 de PKK’ ye katıldığını, kendisinden bir daha haber alınamadığını belirtmiştir. Ülkenin çeşitli yerlerinde meydana çıkan toplu mezarlardan çıkanların kimlik tespitinin yapılmadığını ve yakınlarına bildirilmediğini ekleyerek durumla ilgili DNA bankası oluşturulması için şubemizin çalışmalar yürütmesini talep eden başvurusu.

  5. 14.02.2011 tarihinde O.K tarafından yapılan başvuruda kız kardeşi A.K’nın 1995 te PKK’ ye katıldığı, kendisiyle ilgili olarak da 2010 Mart ayında Roj TV haber programında Dersim’de çıkan çatışmada yaşamını yitirenler arasında yer aldığı haberini almışlardır. Kardeşi A.K’nin bu bölgede oluşturulan toplu mezarlarda bulunma ihtimali üzerine gerekli takibin derneğimizin hukuki yardımları çerçevesinde ilerlemesi için gelen başvurusu.

Türkiye, zorla kaybetmeler konusunda, diğer pek çok konu başlığında olduğu gibi (zorla yerinden etmeler, işkenceler, insanlığa karşı suçlar, soykırım, savaş hukuku ihlalleri, faili meçhul siyasal cinayetler, yargısız infazlar) geçmişle yüzleşmeyi yaşamalıdır. Bunun için bir yasa çıkarılmalıdır.

  1. Yasayla hakikatleri araştıracak,(Hakikatleri Araştırma komisyonu) geniş yetkilerle donatılmış bir komisyon kurulmalıdır.

  2. Türkiye, Birleşmiş Milletler Bütün Kişilerin Zorla Kaybedilmeden Korunmasına dair Uluslararası Sözleşme’nin tarafı olmalıdır.

  3. Türkiye, ceza kanununda Sözleşmede de belirtildiği gibi zorla kaybetmeyi yasaklayan ve bu suçu bir insanlık suçu olarak niteleyen hükme yer vermelidir.
    Böylelikle zorla kaybetme bakımından zamanaşımının işlemeyeceği garanti altına alınmalıdır.

  4. Türkiye, kapsamlı bir şekilde kayıplar ve toplu mezarlar konusunda insan hakları ve diğer ilgili sivil toplum örgütleriyle işbirliği ile toplu mezarları ulusalüstü insan hakları belgelerine uygun şekilde ve Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 86 ve 87.maddelerine uygun şekilde açmalı ve süreç Jordan Prensiplerinde öngörüldüğü gibi işlemelidir.

  5. Türkiye hızla DNA bankasını oluşturmalıdır. Savcılar resen harekete geçmeli ve kayıp vakalarının yaşandığı dönemlerdeki emniyet ve jandarma birimlerinin sorumlularını tespit etmelidir.

  6. Benzer olayların tekrarının önlenmesi bakımından gözaltına alınan kişilerin ilk 24 saat avukat görüşmelerinin kısıtlanabileceğine dair yasal düzenleme yürürlükten ve uygulamadan kaldırılmalıdır.

  7. Adli kolluk kurulmalı ve doğrudan doğruya cumhuriyet savcılarına bağlanmalıdır. Soruşturma ve kovuşturma makamları kamu görevlilerinin karıştığı olaylar bakımından uyguladıkları cezasızlık politikasından vazgeçmelidir.

SONUÇ OLARAK:
Geçen yıla oranla cezaevlerine ilişkin gelen başvurulardaki azalmanın nedenlerini düşünecek olursak, bunun bir sorumlusunun da bu alanda çalışma yapan kurumların, sorunların çözümü konusunda yeterince cevap olamaması, var olan kurumların birlikte hareket etme noktasında yaşadıkları eksiklikler ve gelen başvuruların takibi ve çözümü için zorlanacak yol ve yöntemlerin yeterince tüketilmemesi. Hak ihlallerine karşı kamuoyunu bilgilendirme ve harekete geçirme noktasında yaşanılan yetmezliklerimizdir.

Ülke sorunları ile yüzleşilmesi, daha demokratik ve yaşanabilir bir ülke olması için aklıselim davranılarak, toplumsal barışın bir an önce tesis edilmesi için Emeğe, doğa’ya ve insan haklarına uygun düzenlemeler yapılmalı. Bunun için yılların kanayan yarası olan, binlerce insanın hayatına mal olan Kürt sorunu ile doğru temelde yüzleşilmesi ve çatışmalı süreci bitirecek toplumsal barışın tesis edilmesi için gerekli yasal adımlar bir an önce atılmalıdır.

Düşünce ve ifade özgürlüğü hakkını ihlal eden ve toplumu baskı altına alarak bütün olarak potansiyel suçlu ilan eden TCK’nin 220. maddesi kaldırılmalı yerine düşünce ve ifade özgürlüğünü yasal güvenceye alacak düzenlemeler acilen yapılmalıdır. Düşünce ve ifade özgürlüğü konusunda uluslar arası sözleşmeler ve anlaşmalar çekincesiz olarak kabul edilmeli, ulusal hukuk bu doğrultuda ‘ama ve fakat’ların olmadığı bir şekilde yeniden düzenlenmelidir.

İşkence iddiaları halen ciddi bir kavram olarak gündeme gelmekte, işkence olayları artık sistematik bir şekilde, işkence hanelerde sadece kapalı mekânlarda değil açık alanlarda sokaklarda alenen topluma gözdağı vermek amacıyla uygulanmaktadır. Bu yönlü başvuruların ciddiye alınarak, işkence yaptıkları iddia edilenler hakkında idari ve yargısal sürecin başlatılarak sorumluların cezalandırılması gerekmektedir. Uygulayıcıların kolluk güçlerinin işlediği iddia edilen suçlarda uyguladıkları cezasızlık politikasından vazgeçmeleri gerekmektedir.

Faili meçhul cinayetlerin, yargısız infazların soruşturulması, kayıpların akıbetinin araştırılması, ‘Gerçek ve Adalet Komisyon’larının kurularak ülkemizin çatışmalı süreçte yaşanan yargısız infazlar, kayıplar ve faili meçhul cinayetler hakkında soruşturma / araştırma yapma, gerçeklerle yüzleşmesinin koşulları yaratılmalı yasal ve idari düzenlemeler yapılmalıdır.

Demokratik bir ülke özleminde olan tüm kesimlerin egemen sistemin ayak oyunlarına aldanmadan yeni ve kurucu bir Anayasanın oluşması sürecinde mutlaka yer almalı, her bireyin, grubun, örgütlü yapının mutlaka düşünce ve önerilerini sunabilmesi, katkıda bulunması sağlanarak, söz sahibi olması gerekmektedir.

Hak ihlallerinin azaltılması için İnsan haklarına saygılı, insan hak ve onurunu her şeyden üstün tutan, hakların kullanımı ve korunması noktasında bilinçlendirilmiş bireylerin duyarlılığının arttırılması gerekmektedir. Uygulayıcıların bu perspektifle sorunlara yaklaşarak insan haklarının yerleşmesi noktasında üstün gayret sarf etmesi, ihlalleri en aza indirecektir. Sivil toplum örgütü olarak derneğimizin amacı, ülkemizde yaşayan tüm bireylerin insan olmaktan kaynaklı haklarının kullanımı önündeki tüm engellere karşı mücadele etmektir.

İnsan Hakları Derneği Adana Şube olarak 2011 yılı ilk 6 aylık sürede bölgemizde meydana gelen ve bize yansıyan olaylarla ilgili başvurulardan oluşan bu raporumuzu kamuoyu ile paylaşıyoruz saygılarımızla…


İNSAN HAKLARI DERNEĞİ ADANA ŞUBESİ

ŞUBE BAŞKANI AYDIN SİNCAR


Yüklə 161,81 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin