1 nolu yazim komisyonu tutanaklari iÇİndekiler



Yüklə 8,47 Mb.
səhifə26/111
tarix18.05.2018
ölçüsü8,47 Mb.
#50715
növüYazi
1   ...   22   23   24   25   26   27   28   29   ...   111

OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Meral Hanım, bunu yeni görmedik, bunu biliyoruz.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Biliyoruz, biliyoruz.

Yani bunu şüphesiz tartışacağız, uzun sunumlarımız var. Ayrıca sizlere, her gruba, çok yayın var ama bu en çok üzerinde çalıştığı için hem broşürleri hem de…

ATİLLA KART (Konya) – Bende de…

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Kitabı biliyorum olduğunu.

Hani en azından broşürlerle birlikte sizlere hediye etmek istedik. Daha fazla da getirtebiliriz ama biz dedik, her gruba bir tane yeter açıkçası.

Yine yani bizim sunumlarımız dışında, bugün yetişmeyecek, uzun, hani ayrıntılı takdim etmek ama Ayla Hanım’ın söylediği o uzmanları da ismen hani zikrederek söylemek isteriz, birkaçını en azından. Biri Şerif Derince, Boğaziçi Üniversitesinde öğretim üyesi, kendisi DİSA’nin zaten çalışmasını yapan hocalardan biri. Yine Vahap Coşkun, Dicle Üniversitesinde öğretim görevlisi. O da bu konuda oldukça ciddi ve yoğun çalışmaları olan, makaleler yazan, kitabı bulunan bir akademisyen kendisi. Yine Zana Farqînî, Kürt Enstitüsünün Başkanı ve Kürtçe eğitim konusunda çok geniş bilgilendirmeler yapabilir bize yana ana dilde eğitim mümkün müdür, Türkçe ve Kürtçe birlikte öğrenilebilinir mi? Hani onun bütün teknik, akademik ve benzeri boyutlarını sunabilir. Yine Kasım Birtek, sonuçta, Eğitim Sen ana dilde eğitimle ilgili bildiğiniz üzere tüzüğüne yerleştirmiş, sonra Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine kadar gitmiş ve ihlal kararı verilmiş bir durumda. Fatma Gök de profesör Boğaziçi Üniversitesinde, onun da dil çalışmaları var. Yani bu en azından şimdilik beş uzmanın komisyon tarafından ayrıntılı bir şekilde dinlenmesi, varsa sorularını sorması, hani yanıtları almak üzere biz bunların dinlenmesini istemekteyiz.

Film konusunda da yani bunları temin edebiliriz, henüz etmedik, bir iki tanesi vizyona da girmemiş, yine dille ilgili. Biri, filmin adı “Ali Ata Bak” diye bir film. “….” (x) Kürtçe adı, diye bir film var ve “Türkçe: Pekiyi”, kısa bir film yani benim çok yakın bir arkadaşım, babaannesiyle yaptığı diyaloglarda, babaannesi Türkçe bilmiyor, o Kürtçe bilmiyor, çok kısa bir film ve ödül aldı İstanbul’da festivalde. Bunları da, biz bu araştırmayı şüphesiz yapıyoruz ama hani çok uzun da sunmak istemedik çünkü komisyonun gündeminde hani böyle 10 film, 10 uzman falandan ziyade mümkün olduğunca gerçekten kısıtladık, 5 ve 4 film diye düşündük. Öncelikle hani bu konuda hem filmleri izlemek noktasında hem de bu uzmanların dinlenmesi konusunda talebimizi bir kez daha ifade etmek istiyoruz ve yöntem önerisine de katılıyoruz zaten.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Efendim, önce, izninizle şu hakkın ve özgürlüğün tanımı üzerinde anlaşalım yani birinci cümle üzerinde anlaşalım. Ondan sonra ana dilde eğitim öğretime geldiğimiz zaman bunları da elbette ele alırız ama birinci cümle konusunda böyle bir anlaşmaya varabilir miyiz yani şunu diyebiliyor muyuz? “Herkes, eğitim ve öğrenim hak ve özgürlüğüne sahiptir.” Tamam. O zaman bunu yazabilir miyiz?

FARUK BAL (Konya) – O zaman yani İnsan Hakları Sözleşmesi’ndeki tabire uymuyor, öğretim diyelim, eğitim ve öğretim.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Ama hak olduğu için bu hak sahibi bakımından burada tanımlıyoruz yani Yavuz Hocanın söylediği farklılığa uygun olarak devletin görevlerine geldiğimiz zaman o zaman öğretim diyeceğiz ama buna hak sahibi açısından baktığımız için bu birinci cümleye, öğrenim hakkından söz ediyoruz.

FARUK BAL (Konya) – Yani ben terminoloji birliği sağlayalım diye ısrarım bu, ilerideki basamakları daha kolay çıkma adına.

Şimdi, o zaman şurada anlaşmış oluyoruz, birinci fıkra itibarıyla: “Eğitim ve öğretim devletin mükellefiyeti altındadır. Bu mükellefiyeti devlet kendi kurumlarında veya denetim ve gözetimi altındaki özel kurumlarda yerine getirir. Buradaki öğrenim kelimesi de birey açısından öğretim hakkından yararlanan kişinin hukukunu ifade ediyor. Bu şekilde anlaştık.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Tamam, anlaştık ama uygun görürseniz, önce hakkı yazalım, ondan sonra da diğer maddelerde yaptığımız gibi devletin yükümlülüğünü yazalım, devletin mükellefiyetlerini yazalım.

FARUK BAL (Konya) – Terminoloji açısından söyledim ben.

DOÇ. DR. SELİN ESEN – Bir şey söyleyebilir miyim?

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Buyurun.

DOÇ. DR. SELİN ESEN – Şimdi, tabii ki birinci fıkrada “öğrenim” denmesi lazım çünkü burada yani öğrenimde bir aktif durum var yani bireyin öğrenme hakkından ve özgürlüğünden söz ediyoruz. “Öğretim” dediğimiz zaman pasif bir durum söz konusu yani devletin bireye bir şeyi öğretmesinden söz ediyoruz. Dolayısıyla burada aslında bir yükümlülük devlet açısından devreye giriyor.

Biz, her zaman yaptığımız gibi, diğer hak ve özgürlüklerde de birinci fıkrada öncelikle hak ve özgürlüğü tanımladığımız için yani hak ve özgürlüğü tanıdığımız için birinci fıkrada, burada da eğitim devletin vermekle yükümlü olduğu, öğrenim de bireyin bunu yani öğrenme hakkına sahip olduğu, dolayısıyla bir özgürlük alanını oluşturduğu bir kavram. Dolayısıyla eğitim ve öğrenim olması bence ilk fıkrada daha uygun düşer.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Özgür Hanım…

PROF. DR. HASAN TUNÇ – Şimdi, Sayın Başkan…

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Bir dakika… Özgür Hanım…

PROF. DR. HASAN TUNÇ – Ben, sabahtan beri söz istiyorum…

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Sahi mi?

Peki, o zaman size söz veriyorum.

PROF. DR. HASAN TUNÇ – O bayan olduğu için lütfen…

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Kusura bakmayın…

PROF. DR. HASAN TUNÇ – Faruk Bey’den sonradan beri elimi kaldırıyorum.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Özür dilerim, görmedim.

PROF. DR. HASAN TUNÇ – Müdahale etmeyeyim istiyorum.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Hayır, edin edin, bazen görmüyoruz.

ÖZGÜR SEVGİ GÖRAL – Hasan Hocam, buyurun siz.

PROF. DR. HASAN TUNÇ – Yok, buyurun.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Ama küsmeyin Hocam.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Küstü bir sefer!

PROF. DR. HASAN TUNÇ – Ben sadece bir yanlışı vurgulamak için söyledim.

ÖZGÜR SEVGİ GÖRAL – Buyurun siz.

PROF. DR. HASAN TUNÇ – Bayansınız, lütfen buyurun.

AYLA AKAT (Batman) – Hayır, ondan değil yani bence bir eşitlik olacaksa onun kadın ya da sizin erkek olmanızda bir fark yok.

OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Yani nezaketimizi de sizin eşitliğiniz uğruna vermeyiz.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Lady is first söz hakkı bu.

ÖZGÜR SEVGİ GÖRAL – Şimdi, aslında bu eğitim, öğrenim, öğretim meselesini Yavuz Hoca da Selin Hanım da son derece iyi bir şekilde açıkladılar. Bence artık belli bir olgunluğa da geldi yani eğitim, herkesin söylediği gibi, daha fazla devletin kamusal yükümlülüğünü vurgulayan ve bütün öğrenme süreçlerini içeren bir tabir. Öğrenim, daha fazla hem öğrenmeyi içine alıyor hem öğretimi içine alıyor ve daha çok yani tırnak içinde söyleyeyim, bunun bireysel alanı da, aile içinde de yani formel eğitim kurumları dışındakini de ve tabii şüphesiz onun içindekileri de kapsayan bir şey ve eğitim daha çok, hak öğrenme daha çok bir özgürlüğe denk geliyor.

Yavuz Bey şeyi de çok iyi anlattı. Peki, neden bazı yerlerde “öğretim” deniyor o zaman, eğitim öğrenim, bu yeknesaklık neden yok? Çünkü öğrenim hak sahibi bakımından, öğretim ise onu yapmakla yükümlü olan kurum bakımından. Ayrıca, mesela, biz ona birazcık, elimizden geldiğince dikkat etmeye çalıştık, “öğretim” terimini çok kullanmadık bu, Faruk Hoca’mın işaret ettiği, yani terminoloji karmaşası olmaması bakımından. Ama esasen aralarındaki ayrım o yani, hak sahibi bakımından tanımlanmasıyla, yükümlülük bakımından tanımlanması. Biz gerçekten şimdiye kadar hep ilk maddede “hak”kı tanımladık, maddenin ilk cümlesinde “hak”kı tanımladık. Dolayısıyla hak ve özgürlük hem eğitim hem öğrenim olduğu için; eğitime ilişik olan hak, öğrenime ilişik olan da özgürlük olduğu için ikisinin bir arada olması gerekiyor. Dolayısıyla ilk cümlenin böyle olması konusunda galiba bir konsensüs var gibi, biz de katılıyoruz.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Teşekkür ederim.

Hasan Hocam, buyurun.

PROF. DR. HASAN TUNÇ – Sayın Başkanım, ben özellikle pedagojik açıdan “eğitim” ve “öğrenim” kavramlarının tanımının bu anlamda yapılması gerektiğini vurgulayarak… Eğitim, malum, hayat boyu, insanın doğuştan ölümüne kadar edindiği bilgi aktarımıdır.

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Terbiyedir ya.

PROF. DR. HASAN TUNÇ – Öğrenim ise bu süreçteki spesifik alana ilişkin bir bilgi aktarımıdır yani bir meslek olabilir, bir özel alanla ilgili olabilir. Dolayısıyla burada özellikle bu hakkı, hürriyeti belirlerken mutlaka “eğitim ve öğrenim hakkı” ifadesinin ilk fıkrada geçmesi gerekiyor. “Öğretim”se malumunuz, bir yükümlülüğü, yani olumlu edim yükleyen bir kavramı ifade etmesi yönüyle ikinci fıkrada da öğretimi, devletin görevini ifade etmesi gerekiyor. Burada da özellikle cümlenin başlangıç ifadesinin “kimse veya hiç kimse” olması gerekir yani oradaki “Herkes eğitim, öğrenim hakkı…” tarzı değil, “Hiç kimse veya kimse eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz.” tarzı; öyle bir genel ifadeyle devletin sunduğu veya egemen, oradaki düzenleyici yapının ifade ettiği sınırlar değil, bunun ötesinde eğitimin tüm alanıyla bir hak olduğunu ifade edebilmesi veya vurgulayabilmesi açısından da burada “Kimse eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz.” tarzının tercihi daha doğru olur diye düşünüyorum.

Teşekkür ediyorum.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Teşekkür ederim.

Şimdi dendi ki bu mademki temel hak ve özgürlükler bölümünde ele alınan bir konudur, bunu diğer bütün temel hak ve özgürlüklerde olduğu gibi pozitif bir şekilde ifade edelim yani “Herkes bu hakka sahiptir.” diyelim. Ama tabii şu da mümkündür dendi: “Her iki cümleyi birden kullanalım.” yani “Herkes hak ve özgürlüğe sahiptir, kimse mahrum bırakılamaz, kimse yoksun bırakılamaz.” Bu da mümkündür.

PROF. DR. HASAN TUNÇ – Mantığa uymuyor.

RIZA TÜRMEN (İzmir) - O zaman uygun görürseniz öyle yapalım. Birinci cümlede diyelim ki: “Herkes eğitim ve öğrenim hak ve özgürlüğüne sahiptir.” İkinci cümlede diyelim ki: “Kimse eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz.”

PROF. DR. HASAN TUNÇ – Aynı şeyin tekrarı oluyor.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Ama tam değil tekrarı.

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Hocam, şimdi, 13’üncü maddeye hangisi… “Özüne dokunulamaz.” dedik.

DOÇ. DR. SELİN ESEN – Hak ve özgürlükler…

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Evet, “Yoksun bırakılamaz.” o. Bütün özgürlükler için var bu. Sanki buraya koyduğumuz zaman öbürlerinin özüne… “Yoksun bırakılabilir mi özgürlükten?” falan gibi bir anlam çıkar. Bakın, bu, özgürlüğün kullanımıyla ilgilidir. Sınırlar, uygulama yasaları, askıya alma, çekirdek özgürlük, özüne dokunamama genel sistematik içerisinde ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, tabii, asgari bir mutabakata dayalıdır. Biz gerçekten özgün bir anayasa yapıyoruz. Biz bunu demekle daha evvelki, özgürlüğün genel sistematiği içerisindeki şeylerden farklı bir şey mi getiriyoruz? O zaman diğer maddelere de diyelim “Hiç kimse bundan yoksun bırakılamaz.” diye. Bence gereksiz totoloji bu.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Tabii, böyle düşünmek mümkün ama şöyle düşünmek de mümkün: Eğitim ve öğrenimin bir kurumsal tarafı var yani belirli kurumlarda yapılıyor bu. O kurumlara devlet hiç kimsenin… Varsa o kurumlar eğer, bu hak varsa o kurumlarda, mevcutsa, devlet hiç kimseye bunu reddedemez, inkâr edemez. Bunu diğer haklardan farklı… Yani düşünce özgürlüğü bakımından aynı şeyi söyleyemezsiniz çünkü düşünce özgürlüğünün böyle kurumsal bir tarafı yok. Bu anlamı var. Ama yani nasıl… İkisi de olabilir tabii.

PROF. DR. YUSUF ŞEVKİ HAKYEMEZ – Yalnız, Başkanım, daha önceki madde sistematiğinde CHP’nin formülasyonuna benzer bir tercihte bulunduğumuz için yine ilk cümlenin o şekilde olması daha isabetli olur. Evet, biz “Kimse eğitim ve öğrenim hak ve hürriyetinden mahrum bırakılamaz.”ı belirttik ama o şekle dönüştürmek daha doğru olur, diğeri ise partilerin mutabakatıyla birlikte yazılacak.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Tamam. O zaman efendim şöyle yapıyoruz, Hasan Hocam da kabul ediyorsa…

PROF. DR. HASAN TUNÇ – Sayın Başkanım -özür diliyorum, gerçi Sayın Vekilimle onu tartışıyorduk- şöyle ki: Malumunuz, biraz önce de arz ettiğim gibi, eğitim bir süreçtir ve bu süreç hayat boyu devam eden bir bilgi aktarımını ifade eder; öğrenim ise bunun içerisindeki spesifik bir alandaki bilgi aktarımıdır. Dolayısıyla bu hakkın bu özü ve niteliği gereği bizim “Hiç kimse veya kimse eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz.” tarzı bir yaklaşımla bu hakkı ifade etmemiz gerekir. Aksi hâlde, diğer ifade edilen, işte oradaki gibi “Herkes eğitim ve öğrenim hakkına sahiptir.” gibi bir yaklaşım bu hakkı sunanın sınırları dâhilinde ancak bir mana ifade edeceği gibi bir sonucu ortaya koyar ki bu, hakkın niteliğiyle bağdaşmaz diye düşünüyoruz. O sebeple burada “kimse” tarzı yaklaşım hakkın niteliği gereği daha doğru diye düşünüyoruz.

Teşekkür ederiz.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Bir kere, birinci cümlede “hak”kı söylüyoruz, hak vardır, ikinci cümlede diyoruz ki: “Bu hakkın kullanılmasından kimse mahrum edilemez.”

PROF. DR. HASAN TUNÇ – O totolojiden de uzaklaşmış oluruz diye onu ben vurguladım. Sadece bir görüş.

DOÇ. DR. SELİN ESEN – Eğer bu totolojiyse o zaman ilk biçimini kabul edelim çünkü bu şimdi artık kişi hakları içinde olacak olan bir hak, bu zamana kadar bu hakkı hep biz olumlu bir şekilde tanımladık.

PROF. DR. HASAN TUNÇ – Bu hakkın özelliği onu ihtiva eder bir mahiyette değil. O anlamda söylüyorum.

DOÇ. DR. SELİN ESEN – Kanımca değil.

PROF. DR. HASAN TUNÇ – Tabii, takdir heyetin, ona bir şey diyemem. Ama hakkın niteliği ve özelliği gereği hakkı bu anlamda ifade etmezsek o zaman bu hakkı şekillendiren gücün verdiğiyle yetinmek gibi bir durumla karşı karşıya kalırız. Yani “Müfredat bu kardeşim, bu müfredatın dışında eğitim yoktur.” tarzı bir kabulü zımnen ortaya koymuş oluruz diye bir endişem var. O endişe gerekçesiyle o vurguyu yapıyorum.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Efendim, izninizle, birinci cümleyi pozitif, müspet bir şekilde yazalım: “Herkes bu hak ve özgürlüğe sahiptir.” “Herkes eğitim ve öğrenim hak ve özgürlüğüne sahiptir.” “Hak ve hürriyetine” de istersen.

FARUK BAL (Konya) – Efendim, “hürriyetine…”

RIZA TÜRMEN (İzmir) – İkisini birden işte…

İkinci cümleyi koyalım mı? “Eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz.”

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Yok ya, anayasa yazıyoruz Hocam, yapmayın ya.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Burası “Yok ya.” diyor…

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Kompozisyon yazmıyoruz.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – “Kompozisyon yazmıyoruz.” diyor.

O zaman birinci cümleyi yeşil yapar mısın… Birinci cümleyi yeşil yap. “İkinci cümleye ihtiyaç yok .” deniyor, onu çıkar. İkinci cümleyi yazıyor muyuz? “Kimse mahrum bırakılamaz.”

TUNCA TOSKAY (Antalya) – “Hiç kimse…”

RIZA TÜRMEN (İzmir) – “Hiç kimse eğitim ve öğretim hakkından yoksun bırakılamaz.”

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz ona biz, ikiye katılmıyoruz, gereksiz.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – “Hiç kimse eğitim ve öğretim hakkından mahrum bırakılamaz.”

Bu ikinci cümlede mutabakat var mı?

FARUK BAL (Konya) – Var.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Faruk Bey “Var.” diyor.

TUNCA TOSKAY (Antalya) – Sayın Başkanım, birinci cümlede mutabakatı zaten oldubittiye getirdiniz.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Zaten olup bitmişti de onun için.

Peki, “Bu hakkın kapsamı kanunla belirlenir ve düzenlenir.” ya da “…tespit edilir ve düzenlenir.” Bu cümleye ihtiyaç var mı, koyalım mı?

PROF. DR. HASAN TUNÇ – Koyalım tabii.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Koyalım. Yazalım: “Bu hakkın kapsamı…”

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Bu hak bir defa özgürlük artık yani, kapsam şey etmez. Bunun usul ve esaslarını kanunla…

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Usul ve esasları…

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Tabii canım. Kapsam dediğin özgürlüğün kendisinde var.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Tamam, haklısın.

“Bu hakkın usul ve esasları kanunla belirlenir ve düzenlenir.” “…kanunla düzenlenir.”

FARUK BAL (Konya) – “…hakkın kullanımının usul ve esası…”

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Efendim, zaten özgürlüklerle ilgili uygulama kanunu çıkarmak özgürlüğün doğasında var. Anayasa’nın 7’nci maddesine göre düzenleme yetkisi asal bir yetki, yasama organının elinde. Bütün özgürlüklerle ilgili düzenlemeyi yapacak böyle bir yükümlülük vermeseniz dahi. Biz burada şunu koyabiliriz: Burada bir özel sınırlama var mı? İdeolojik sınırlamalar, şu sınırlamalar, onlara bakmak lazım. Bir de MHP’de ilkeler var, eğitimle ilgili ilkeler falan; onlara yaklaşmak lazım. Yoksa bu zaten kanunla düzenlenecek ama illa düzenlenecekse uygulanması falan değil, en sonda “Usul ve esaslar kanunla düzenlenir.” diye son fıkra olarak koyabiliriz. Ama “Bu kanunun, bu özgürlüğün kapsamı veya kullanım esasları kanunla düzenlenir.” demek doğru değil.

DOÇ. DR. SELİN ESEN – Söz alabilir miyim Başkanım.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Tabii alabilirsiniz.

DOÇ. DR. SELİN ESEN – Şimdi, Ahmet Bey’in söylediğine bir ölçüde ben de katılıyorum, buradaki hak ve özgürlüğün kapsamıyla ilgili bir şey. Yani biz zaten temel hakların sınırlanmasına ilişkin maddeyi düzenledik, burada zaten sınırlama ancak kanunla yapılmak zorunda. Biz ilgili özgürlüğü düzenleyen maddeye koyalım, koymayalım, budur. Ama şimdi, bu hakkın ve özgürlüğün yani eğitime ilişkin konuda bir de bunun pozitif boyutu var. Yani pozitif statü hakkı olduğu sürece o zaman bu hakkın daha etkili biçimde kullanılmasını sağlamak amacıyla kanun dışında, örneğin kanun hükmünde kararnameyle de düzenleme yapmanın mümkün olması gerekir. Burada hakkın niteliği ile ilgilidir mesele. Eğer sınırlanacaksa tabii ki bunun kanunla yapılması lazım ama pozitif niteliğiyle sınırlı olmak üzere düzenlenecekse bunun kanun dışında, örneğin kanun hükmünde kararnameyle de kullanımının kolaylaştırılması anlamında yapılması gerekiyor. Eğer belki burada bir düzenleme yapılacaksa belki bunun düzenleme biçiminde öngörülmesi gerekebilir.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Yani ne diyelim?

DOÇ. DR. SELİN ESEN – Bence bunu atlayalım, en son bunu konuşalım. Şu anda değil ama, en son bunu konuşalım.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Tamam.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – En son konuşacaksak biz de söz almıştık ama, sonra konuşuruz.

DOÇ. DR. SELİN ESEN – Çünkü o hakkın niteliğiyle ilgili bir şey var, yani iki boyutlu ya o yüzden.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Ondan sonra, CHP’nin bir önerisi var ki o, ona benzeyen bir öneri belki. BDP de var. “Devlet herkesin eğitim ve öğrenim hakkından eşit, etkili ve kesintisiz biçimde yararlanmasını sağlayacak gerekli tedbirleri alır.”

FARUK BAL (Konya) – Alacak zaten.

AHMET İYİMAYA (Ankara) – 2’nci maddede koymadık mı? 2 miydi, 3 müydü? Yani temel hak ve özgürlüklerle ilgili devletin yükümlülüğü, bunu koruma, geliştirme, etkili şekilde…

DOÇ. DR. SELİN ESEN – Doğrudur ama burada bu eğitim hakkının özel ve özgül konumundan kaynaklanan bir hassasiyeti ortaya koyuyoruz biz aslında. Dediğiniz doğru. Zaten devlet bütün hak ve özgürlüklerin gerçekleşmesi için gerekli tedbirleri almak zorunda, gerekli tedbirleri almakla yükümlü. Biz bu yükümlülüğü verdik devlete ya da vereceğiz ikinci komisyonda ama onun ötesinde burada eğitim hakkına ilişkin özgül bir durum söz konusu. Yani eğitim hakkını çok önemsiyoruz, bu haktan herkesin eşit biçimde, etkili biçimde yararlanmasını çok önemsiyoruz anayasa koyucu olarak, dolayısıyla bunun bu maddede yer almasının anayasa koyucunun bu konuya ilişkin hassasiyetini göstermesi açısından uygun olacağını, gerekli olacağını düşünüyoruz.

PROF. DR. YUSUF ŞEVKİ HAKYEMEZ – Ben de bir şey söyleyebilir miyim.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Buyurun.

PROF. DR. YUSUF ŞEVKİ HAKYEMEZ – Burada devlete pozitif yükümlülük yüklemesi kişi haklarıyla ilgili bir bölümde düzenlendiği için biraz eleştiri konusu oluyor. Biz de mesela bunun olmamasının daha isabetli olacağı kanaatindeyiz ama olmaması durumunda bir sıkıntı yok. Niye yok? Söz gelimi, bizim, ikinci fıkra olarak önerdiğimiz şeyde temel eğitim bütün vatandaşlar için zorunludur. Tabii ki devlet bunu eşit, etkili, kesintisiz biçimde yapmak durumundadır. Devletin okullarda, kendi okullarında bunu parasız bir şekilde yapmasını öngörüyoruz; bu, eğitimin niteliğiyle ilgili alakalı bir mesele. Bir de şimdi bu hak gerçekten çok önemli ama hakların bütünlüğü ilkesini de anayasaya koyduk. Her hak aslında bakarsanız çok önemli. Hepsiyle ilgili böyle vurgular yapma ihtiyacı çok değişik partiler tarafından da gelebilir ama bu endişenizi de anlıyorum tabii. Fakat olmasa da bu noktada eğitim hakkı ile ilgili bir sıkıntı ortaya çıkar mı diye sorarsanız, bana kalırsa sanki çıkmaz gibi geliyor. O nedenle yani olmasa da olur.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Burada düzenlenen şey haktan ne surette yararlanılacağı tabii.

PROF. DR. YUSUF ŞEVKİ HAKYEMEZ – Devletin yükümlülüğü.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Devlet öyle tedbirler almalıdır ki…

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Yok, yanlış değil.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – …bu haktan herkes eşit olarak yararlanmalıdır, herkes kesintisiz olarak yararlanmalıdır. Bu hak bakımından özel bir değeri var gibime geliyor bunu düzenlemenin.

PROF. DR. YUSUF ŞEVKİ HAKYEMEZ – Yani kamu hizmetinin özelliklerine…

DOÇ. DR. SELİN ESEN – Yani hakkın etkili kullanımına ilişkin.

Şimdi, bu hak gerçekten önemli bir hak yani geleceğin toplumunu yaratmak açısından da son derece -diğer hak ve özgürlükler, hepsi tabii ki çok önemli ama- önemli bir hak diye düşünüyoruz. O nedenle devletin bu haktan herkesin etkili bir biçimde yararlanması için gerekli tedbirleri alması gerektiğini düşünüyoruz.

PROF. DR. HASAN TUNÇ – Sayın Başkanım…

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Buyurun efendim.

PROF. DR. HASAN TUNÇ – Burada ben de, biraz önce Şevki Bey de gayet güzel ifade etti. Devletin bu haktan herkesi yararlandırması zaten zorunlu görevlerindendir ve bu, yasal bir düzenleme olarak yasama yetkisinin genel, yapması gereken işlevlerdendir. Yani o yasama yetkisinin genelliği ve asilliği ilkeleri çerçevesinde yasama organı anayasaya aykırı olmadan zaten bu nevi konularda düzenleme yapacaktır o anlamda. Varlığı ne ifade eder? Herkesin öğrenim hakkından eşit, etkili ve kesintisiz biçimde yararlanması diyoruz. O zaman şu 4+4+4 Anayasa’ya aykırı mı oluyor diye aklıma geldi. O nasıl çözülür acaba diye, burada böyle bir şey mi var diye düşündüm, onu vurgulamak istedim.

Teşekkür ediyorum.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Buyurun Yavuz Hocam.

PROF. DR. YAVUZ ATAR – Sayın Başkan, burada ben eğitim, öğrenim hak ve hürriyetini birinci fıkrada bu şekilde çok açık ve kati bir şekilde hükme bağladıktan sonra, sadece temel eğitimin zorunlu olduğuna ve parasız olduğuna dair bir hükmün ikinci bir fıkra olarak yeterli olduğu kanaatindeyim. Çünkü burada mesela eşitlik ilkesi zaten Anayasa’nın eşitlik ilkesinin bir gereğidir ki eğitim hürriyeti bakımından da kesin olarak geçerlidir. Etkili olması, zaten devlete temel öğretimi zorunlu tutma ve bunu da parasız sağlama yükümlülüğü yüklendikten sonra elbette bunu etkili bir şekilde yerine getirecektir ki bu konuda da zaten uygulamada sorun yok. Yani Türkiye’de bütün siyasi görüşler, partiler bu konuda ittifak etmiş durumda yani temel eğitim konusunda, parasız olması konusunda, etkili olması konusunda hiçbir sıkıntı yok. Bunu ayrıca anayasada vurgulamanın ben gerekli olduğu kanaatinde değilim. Dolayısıyla da kesintisizlik tabii ayrı bir bahis yani bu, anayasayla şart koşulacak bir durum değil çünkü bu konuda farklı görüşler olabilir, farklı uygulamalar olabilir. Anayasayla böyle bir kesintisizlik talimatı vermek parti politikalarına, değişik eğitim politikalarına uymayabilir. Yani hakkın özü bakımından, hakkın gerçekleştirilmesi bakımından zorunlu olsaydı, evet, bu anayasa yazılsın denebilirdi ama farklı programlarda uygulanması için böyle yazılması sorun teşkil edebilir.

Dolayısıyla son cümle olarak şunu söyleyeyim: Burada bir ikinci fıkra olarak AK PARTİ önerisinde olduğu gibi ve diğer partilerde de belirtildiği gibi temel eğitimin bütün vatandaşlar için zorunlu olduğu ve devlet okullarında da parasız olduğuna dair bir hükmün yeterli olacağı kanaatindeyim. Bu arada aynı hükmün karşısında CHP’nin “Kız ve erkek çocuklar için zorunludur.” demesi de aslında yine hani herkes dedikten sonra “kız ve çocuklar”… Ayrıca “çocuk” demeye de gerek yok, belki hani “çocuk” tabiri içine girmeyecek kişiler de olabilir. Dolayısıyla da “kız ve erkek çocuk” tabirinin de burada tekrar CHP tarafından bir gözden geçirilmesini öneriyorum. AK PARTİ’nin ikinci fıkrasının uygun olduğunu düşünüyorum.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Yalnız, bir şey var Yavuz Hocam: Bunu, biz böyle bir şeyi koymadan, sadece temel eğitimle ilgili devlet yükümlülüğüne ilişkin bir paragraf koyarsak o zaman devletin yükümlülüğü sadece temel eğitimle sınırlı kalacaktır. Yani öyle anlaşılmaya müsait olacaktır en azından. Yani sadece, efendim, ilköğretim ve daha öncesi öğretim…

PROF. DR. YAVUZ ATAR – Yükümlülük açısından öyle.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Oysa böyle bir paragraf koymakla devletin yükümlülüğünü başından sonuna kadar yaymış oluyoruz.

PROF. DR. YAVUZ ATAR – Ama hangisini? Yani “eşitlik”te gereksiz olduğunu, “kesintisiz”in tartışmalı olduğunu… Ancak “etkili” belki düşünülebilir ama onun dışındakilerde sorun var Sayın Başkan. Sadece, devletin bunu bütün alanlarda etkili olarak uygulaması talimatı belki tartışılabilir ama şimdi, mesela bu, yükseköğretim alanında ciddi tartışmalara yol açacaktır yani çünkü orada değişik uygulamalar olabiliyor. Gerek Avrupa ülkelerinde, dünyanın her tarafında yükseköğrenim söz konusu olduğunda devletlerin, hükûmetlerin farklı politikaları olabiliyor. Mesela, işte, Hükûmet birinci öğretimde harcı kaldırdı da ikinci öğretimde kaldırmadı. Bunun arkasında yatan gerekçe ne? Şimdi, bildiğiniz gibi, ikinci öğretim ücretlerinin büyük kısmı üniversitelerde kalıyor ve bu, eğitim-öğretimde bir kaynak olarak kullanılıyor. Hükûmet bunu bütçeden karşılayamayacağını düşünerek bunu kaldıramadı ama birinci öğretim bütçeye gidiyordu, ondan vazgeçti. E, tabi, bundan vazgeçince de başka kaynaklardan bütçe açığının kapatılması filan söz konusu oldu. Dolayısıyla da yükseköğrenim söz konusu olduğunda bunun temel eğitim gibi parasız ya da aynı derecede etkili olmasını emretmek sıkıntılar yaratabilir diye düşünüyorum.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Buyurun Hasan Bey.

PROF. DR. HASAN TUNÇ – Sayın Başkanım, bizim önce kabul ettiğimiz 42’nci maddenin birinci fıkrası zaten tüm haklar açısından böyle bir zorunluluğu beraberinde getiriyor. Yani bizim Komisyon olarak kabul etmiş olduğumuz… Bakın, “Devlet organları temel hak ve özgürlüklerden herkesin etkili biçimde yararlanmasını sağlayacak her tür düzenlemeyi yapmak, tedbiri almak ve ihlalini önlemekle yükümlüdür.” diye 42’nin birinci fıkrasına zaten bir düzenleme koymuşuz. Yani bu, eğitim hakkı için de geçerlidir, örgütlenme hakkı için de geçerlidir, başka haklar için de geçerlidir. Dolayısıyla, bu ikinci fıkranın bu anlamda da ne kadar gerekli olduğu herhâlde biraz tartışılır bir durum arz ediyor diye düşünebiliriz.

Teşekkür ediyorum.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Buyurun Hocam.

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Değerli arkadaşlar, tabii, burada bir defa baştan ifade ettiğimiz gibi, 2’nci maddede devletin temel hak ve özgürlükler karşısındaki konumu ve görevi, koruma, etkililik ve ihlalleri önleme. 3 tane temel fonksiyonu var devletin, belli. Burada mesela “eşit”, bilhassa ilköğretimden sonraki aşamalarda, diyelim ki üniversitede tam eşitlik sağlanamayabilir. Yani çok spesifik öğrenim yapılanmaları, okul yapılanmaları olabilir ücretlendirme vesaire bakımından. “Etkili” tamam ama var 2’nci maddenin ikinci fıkrasında zannediyorum. Hasan Hocam 2’nci maddeydi değil mi demince şey ettiğiniz?

PROF. DR. HASAN TUNÇ – 42’nin birinci fıkrası.

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Yok, yok, değil, değil. Bizim düzenlediğimiz…

PROF. DR. HASAN TUNÇ – Bizim düzenlediğimiz…

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Bizim düzenlediğimizde, neyse, o sıra düzeni olarak 2’nci madde olarak kabul etmiştik. Bu “kesintisizlik” diye bir pedagojik ilkenin var olduğunu düşünmüyorum yani böyle bir pedagojik ilkenin var olduğunu düşünmüyorum. Tamamen o takdir alanıdır yani tamamen eğitim politikalarının, tercih edilen eğitim siyasasının takdir alanıdır yani tamamen o. Onun için, anayasa koyucunun siyasal takdir alanlarını, gerekmedikçe, daraltıcı bir işlevle donatılmadığını düşünüyorum. Biz bu fıkranın illa tekrarlanacaksa; “etkili” ama tekrar olur, “eşitlik” yükseköğrenim kurumları bakımından sorun doğurur, “kesintisizlik” diye bir pedagojik ilke de yok diye düşünüyorum.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Galiba CHP de maddenin sadece “etkili” olarak yazılmasını kabul edebilecek durumda.

FARUK BAL (Konya) – Ben bir cümle söylersem belki maksat hasıl olabilir.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Maksat hasıl olsun efendim.

FARUK BAL (Konya) – Şimdi, cebirde rakamların dizilişi var. X’i, y’yi, z’yi 2’yle çarpıp 3’ böleceksiniz parantez içine alırsınız, başına çarpacağınız, böleceğiniz rakamı söylediğiniz zaman o rakamlar x, y, z; hepsi 2’yle çarpılıp 3’e bölünür. Şimdi, biz de aslında ona uygun bir şey yapıyoruz. Anayasanın ilk maddelerinde çarpanları gösterdik, “Herkes eşittir.” dedik, devletin görevlerini de söyledik; işte burada 42’nci madde diye tanımlanan bu maddede “Hak ve hürriyetleri etkili olarak yerine getirir.” vesaire diye yazdık. Dolayısıyla, burada bir daha parantezi açıp tekrar bunları çarpana, bölene dâhil etmemize gerek yok diye düşünüyorum.

AYLA AKAT (Batman) – Biz de düşüncelerimizi söyleyelim.

Bir: Az önce okunan 42’nci madde için söylüyorum: Zaten orada “etkili bir şekilde” ifade edilmiş, genel hüküm içerisinde ifade edilmiş. Kesintisiz olmasına, hani bir kavram olarak burada yer almasına biz de en azından genel literatür açısından hak veriyoruz. Olmaması… Ama “eşitlik”e bir şekilde vurgu yapılabilir değerlendirmemiz var, “eşit bir şekilde yararlanması” kalabilir diye değerlendiriyoruz. Yani eşit bir şekilde yararlanılmadığı ortada. Eğer ona el atacaksak eşit bir şekilde…

PROF. DR. YAVUZ ATAR – Eşitlik maddesi var zaten.

AYLA AKAT (Batman) – Genel “eşitlik” maddesine diyorsunuz.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – “Eşit” ve “etkili” mi kalsın diyorsunuz o zaman?

AYLA AKAT (Batman) – Hayır, hayır. “Etkili” genel hükümde geçmiş zaten ama eğitim ve öğrenim için “eşitlik” kalabilir.

AHMET İYİMAYA (Ankara) – “Eşitlik” var zaten.

AYLA AKAT (Batman) – Ama genel eşitlik hükmü var.

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Yani bu eşitlik yükseköğrenimde olmayabilir, yükseköğrenimde eşitliği sağlayamazsınız.

PROF. DR. YUSUF ŞEVKİ HAKYEMEZ – Şimdi, ben de bir şey söyleyebilir miyim.

Bu “eşitlik” ilkesinin anayasada genel bir hüküm olarak yer alması sadece genel olduğu anlamına gelmez, tam da bunun gibi maddelerde de aynı zamanda idareye, devlete eşit muamele etme noktasında yükümlülük veriyor ve zaten eşitliğin bir anlamı da, önemli bir anlamı da budur. Dolayısıyla, özel vurgu yapmak isterseniz olabilir ama yani “Genel eşitlik maddesi bunu karşılamaz.” demek bence çok da doğru değil anayasanın sistematiği açısından.

AYLA AKAT (Batman) – Hocam, şöyle bir kaygımız var: Biz genel eşitlik maddesi üzerinde uzlaşabilmiş değiliz. Yani uzlaşabildiğimiz bir metin çıksa, oradaki eşitlik üzerine bir uzlaşı sağlayabileceğimizi düşünsek…

PROF. DR. YUSUF ŞEVKİ HAKYEMEZ – Şunu ben biliyorum: Yani yazım komisyonunda eşitlikle ilgili madde parantezli olarak da geçti -ikinci kez yaptığımız- ve o eşitliğin genel şeyiyle ilgili de bir parantez yok bildiğim kadarıyla, aşağıdaki fıkralarda…

AYLA AKAT (Batman) – Kaldı ki, diyelim ki ayrımcılık yasağı dâhil biz orada uzlaştık, eşitlik vurgusuna özel bir vurgu olması eğitim ve öğrenimde, bir sakıncası yok yani.

PROF. DR. YUSUF ŞEVKİ HAKYEMEZ – Ha, o ayrı bir mesele. Tamam, o ayrı bir mesele ama yani bizce bu eşitlikle ilgili genel hüküm bunu karşılar kanaatindeyiz.

FARUK BAL (Konya) – Burada ayrımcılık yasağı kapsamına giren; kadınlar, çocuklar, engelliler, hükümlüler vesaire, burayla alakalı bir şeyi var mı bunun? Eğitim hakkıyla alakalı bir yönü var mı? Yok, değil mi?

MERAL DANIŞ BEKTAŞ – “Herkes” diyoruz.

FARUK BAL (Konya) – “Herkes/hiç kimse” noktasında anlaştığımıza göre, bu da herkes/hiç kimse…

MERAL DANIŞ BEKTAŞ – Henüz anlaşamadık. Siz bütün maddelere sihirli bir formül olarak “herkes” ve “hiç kimse” diyorsunuz. “Kadın” diyoruz, “Olmaz.” diyorsunuz; “çocuk” diyoruz, “Olmaz.” diyorsunuz; “engelli” diyoruz, “Olmaz.” diyorsunuz…

ALTAN TAN (Diyarbakır) – “Kürt” diyoruz, “Olmaz.” diyorsunuz.

MERAL DANIŞ BEKTAŞ – “Kürt diyoruz, “Olmaz.” diyorsunuz; “Laz” diyoruz, “Olmaz.” diyorsunuz; o yüzden olmaz “herkes/hiç kimse”.

FARUK BAL (Konya) – Herkes bunun içinde, hiç kimse de bunun dışında değil.

MERAL DANIŞ BEKTAŞ – Ama dezavantajlı grupları saymak çok önemli.

DOÇ. DR. SELİN ESEN – Başkanım, o zaman paranteze alıp geçelim.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Burada anlaşılıyor ki böyle…

MERAL DANIŞ BEKTAŞ – “Kadınlar” sosyal haklarda geçti ama. Siz orada değildiniz, “herkes/hiç kimse” formülü uygulanmadı.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Efendim, burada anlaşılıyor ki görüşler çeşitli. Farklı görüşler var burada. O zaman, izninizle bunu parantez içine alalım çünkü BDP burada “eşitlik” üzerinde duruyor, biz hem “eşit” hem “etkili” üzerinde duruyoruz. Kesintisizliği istiyor musunuz Değerli Hocam?

DOÇ. DR. SELİN ESEN – Yani, şimdi, madde kalacaksa bütünüyle kalsın o zaman.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – O zaman, CHP, maddesinin olduğu gibi kalmasını istiyor, BDP de buna katılıyor.

AYLA AKAT (Batman) – Hayır, hayır; eğer CHP’ninki bu biçimde kalıyorsa bizim değerlendirmemiz yok çünkü biz maddenin geneli üzerine tartışma yapıp belki hiçbirini onaylamayacağız.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Siz bunu kabul ediyor musunuz?

MERAL DANIŞ BEKTAŞ – Sadece CHP olarak kalsın.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – CHP olarak kalsın.

DOÇ. DR. SELİN ESEN – “Etkili” kısmına katılıyor AKP.

PROF. DR. YAVUZ ATAR – Sadece “etkili” olursa biz cümleye katılıyoruz.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Peki, CHP sadece “etkili” olmasını kabul ediyor mu?

DOÇ. DR. SELİN ESEN – Yani uzlaşma adına kabul edebiliriz.

FARUK BAL (Konya) – Eğri oturalım, doğru konuşalım. Devletin etkili görev yapacağı alan ile bu anayasaya göre etkisiz görev yapacağı alan var mı? Anayasa dili bu Hocam, hükümran diyor, devlet bu görevini yerine getirir.

PROF. DR. YAVUZ ATAR – Ha, bu zarar getirmez düşüncesiyle “etkili” olsun ama “eşitlik” zaten belli, “kesintisiz”e de katılmıyoruz, sorun burada. Yani “eşitlik” anayasanın zaten emri, “kesintisiz” olması da tercihe bağlı, tartışmalı, “etkili” konusunda da kimsenin şüphesi yok. Bir vurgu anlamında katıldığımızı söyledik ama…

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Hayır yani buradaki vurgu efendim, devletin eğitimin bütünüyle ilgili birtakım tedbirler almak zorunda olması. Bu tedbirleri alırken devlet neye dikkat edecek? İşte efendim, bunun eşit olmasına, işte efendim, bunun etkili olmasına filan dikkat edecek. Buradaki vurgu sıfatlarda değil, “eşit” ya da “etkili” ya da “kesintisiz”de değil, buradaki vurgu devletin eğitimin bütünüyle ilgili tedbir alma yükümlülüğü; söylenmek istenen, murat edilen şey odur. Bu tedbirler nasıl tedbirler olacak, o ayrı söyleniyor. Yani onun için sadece “etkili” de olabilir.

DOÇ. DR. SELİN ESEN – “Kesintisiz”den sarfınazar edebiliriz.

AYLA AKAT (Batman) – Bir şey sorabilir miyim Hocam? “Kesintisiz”den kastınız neydi? Benim aklımda bir şey var da acaba siz de onu mu kastettiniz diye… Mesela ücretli öğretmenlik meselesi. Bir öğrenci bir yıl içerisinde altı öğretmen değiştirebiliyor. Yeni eğitim öğretime başlayan bir öğrenci için söylüyorum, altı tane öğretmen değiştirmek demek o insanın eğitim hayatında bir devamlılığı getirmiyor, direkt kesintiye uğruyor onun eğitim hayatı. Acaba hani siz “kesintisiz” derken neyi kastettiniz?

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Senin anlam da girer, onun vereceği anlam da girer, benim vereceğim anlam da girer, belirsiz kavramlardır bunlar yani ne derseniz deyin.

PROF. DR. YAVUZ ATAR – CHP sarfınazar etti.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Buyurun Hocam.

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Olması gerekmez ama uzlaşma adına “etkili”yi düşünebiliriz.

ATİLLA KART (Konya) – Bakın, şöyle efendim: Tabii, gerçekten Ayla Hanım’ın söylediği şu: “Etkili” kavramını kullanmak işte bu noktada önemli. Yani “etkili” kavramı kullanıldığı zaman bir anlamda o sakıncayı bertaraf etmiş oluyoruz. “Etkili” kavramını kullanalım.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – “Eşit ve kesintisiz”i çıkar oradan, tamam. Bu, efendim, AK PARTİ tarafından kabul ediliyor mu?

PROF. DR. YAVUZ ATAR – Biz buna katılıyoruz.

PROF. DR. HASAN TUNÇ – Sayın Başkan, 42’nci maddenin aynısı oldu. Lütfen yan yana getirir miyiz? Bakın 42’nci maddenin 1’inci fıkrasının tıpatıp aynısı. Bakın, “Herkesin etkili biçimde yararlanmasını sağlayacak her tür düzenlemeyi yapmak, tedbiri almak, ihlalini önlemekle yükümlüdür.”

TUNCA TOSKAY (Antalya) – Şimdi, Sayın Başkanım, bu “etkili”yi yazmazsak devletin sureta, elinin ucuyla mı vermesini kastedeceğiz eğitimi? Böyle bir şey olur mu? Zaten devlete bir görev veriyoruz burada, devlet o görevin hakkını vermek zorunda ama uygulamada eksik olur, şey yapılır, uygulamadaki birtakım eksikleri buraya “etkili” yazarsak kaldıracağımızı düşünüyorsak bu mümkün değil. O zaman bu kelimeyi, bu sıfatı buraya yazmanın hiçbir anlamı yok.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Peki, Tunca Bey, bir şey sorabilir miyim? “Etkili”yi çıkarırsak paragrafın geri kalan kısmı sizin için kabul edilebilir mi?

TUNCA TOSKAY (Antalya) – Maddenin geri kalan kısmındaki unsurlar geldiği zaman fikrimizi söyleriz.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Hayır, geldi, burada işte, o geldi.

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Efendim, burada MHP’nin görüşünü olduğu gibi ittifakla kabul edelim, negatifte uzlaşma çünkü pozitif olarak bir başka madde tanzim edilmiş.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Buyurun.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Şimdi, garip bir ruh hâli var bugün Komisyonumuzun, böyle bir top dönüyor, 2’nci fıkraya gelmemek için inanılmaz böyle teori üretiyoruz, bunun farkındayız.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Kesinlikle değil; tam tersine, acele ediyoruz.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Ben şunu söyleyeceğim yani güzel bir şey oluyor. “Etkili” bölümünü şöyle izah etmek istiyoruz: Yani Türkiye’de eğitim ve öğretim hakkı, öğrenim hakkı şu anki Anayasa’mıza göre de herkes için eşit, herkesin mahrum bırakılamayacağı temel haklardan biri. Her ne kadar “sosyal haklar” bölümünde düzenlenmişse de yani şimdi biz daha da güçlendiriyorsak ama “etkili” kavramını önemli buluyoruz, şu sebeplerle: Yani bugün itibarıyla ben Diyarbakır’da normalde ikamet ediyorum, şu anda bölündü de ikametimiz. Hakkâri, en son Ardahan’dı, Ardahan, Muş ve Ağrı, yaptığımız araştırmaya göre Şırnak da geliyor, Türkiye’de hep üniversite sınavlarında sonuncu olurlar. Yani bu onların çok yeteneksiz, çok anlamadıkları anlamına gelmiyor ya da…

PROF. DR. ALİ AKYILDIZ – KPSS’de de 1’inci oluyorlar.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Yok öyle bir şey, araştırıp çıkarırız, yarın getiririz. Ya da Lice’nin, Hakkâri’nin köylerinde yani Lice’de 90’lı yıllarda biz ziyaret ettik heyetlerle, bütün okullar karakol olarak kullanılıyordu ve çocuklar -kız çocukları zaten ayrı bir handikap, bu yüzden biz hep kadın ve erkekleri ayrıca sunuyoruz- kız çocukların önemli bir bölümü zaten okula gitmiyor, erkek çocukları da -bu konuda yapılan sayısız araştırma var- okula gidiyor ama öğretmen yok, öğretmen gidiyor ama çocuğu anlamıyor yani onu ana dilde eğitimde görüşeceğiz. Sonuçta eğitim ve öğrenimin, özellikle ilkokulun, ortaokulun, lisenin etkili bir şekilde… Bu eşit haktan etkili yararlanmak önemli bir kavram, bu da Türkiye’ye özgü koşullarda, özellikle farklı etnik kimliklerin, yani Robert Kolejindeki… Yani bir kere, bir eşit faydalanma şansımız yok. Ne bileyim, benim çocuğum lise son sınıfına gidiyor örneğin, Diyarbakır’da okuyor, tamam, dershaneye falan gidiyor ama diyelim komşumun çocuğu dershaneye gidemiyor yani biraz da ekonomiyle ilgili -birçok etkeni var- biraz yaşadığı ille ilgili, etnik kimliğiyle ilgili, devletin o bölgeye yaptığı yatırımlarla ilgili, öğretmen atamalarının mümkün olup olmamasıyla ilgili, öğretmenlerin orada görev yapıp yapmamasıyla ilgili. Yani var da var, birçok etken var ve gerçekten, eğitim hakkı konusunda, eğitim ve öğrenim hakkı konusunda -İç Anadolu’nun bazı köylerinde de bu tip sıkıntılar olduğunu biliyoruz, yine o konuda çok araştırma yapmadım ama okumalarımdan biliyorum- en büyük sorun alanlarından biri şu anda yoksulluğun da… Yani yoksulluk etnik hâle dönüşmüş durumda şu anda, mesela Türkiye'nin en önemli problemlerinden biri. Yani gidip Türkiye’de ben ne bileyim tatile gittiğimde işte, aşçısı, bulaşıkçısı, ayakkabı boyacısı, ne bileyim tabla satanı, vallahi hepsi “Merhaba” “…”(X) diyorum, “…”(X) yüzde 80’i Kürtçe cevap veriyor çünkü Kürt. Böyle de bir gerçek var, mevsimlik işçiler. Bu konuda problem çok ciddi, eğitim hakkı konusunda da bölgede, yani şu anda özellikle üniversite sınavları konusunda biz onun verilerini de…

OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Hayır, şimdi, Özgür Hanım da Kürtçe öğrenmeye çalışıyor, ona da sorsanız o da aynı cevabı verir.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Ben soruyorum, hayır, hayır, şeceresini öğreniyoruz, nerelisin, nasılsın vesaire onları da biliyoruz yani. Özetle meramım şu: CHP’nin önerisi “etkili” olmasını yani içerik itibarıyla çok tartışabiliriz ama “etkili” kavramına itiraz etmeyiz çünkü hani temel, eşit olması ayrı bir şey ama etkili kullanılması kapsamında en azından kanunda pozitif tedbirler alınabilir bazı yerlere ilişkin, bölgelere ilişkin etkili olması açısından bunu düşünüyoruz.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Teşekkür ediyorum.

Buyurun Oktay Bey.

OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Ben yirmi iki yıl öğretmenlik yaptım yani hem ortaöğretimde öğretmenlik yaptım hem yükseköğretimde öğretmenlik yaptım. Yani bu konuşulanları dinleyince bakıyorum, söylediklerinizin her şeyle alakası var yani eşitliğin değerlendirilmesiyle alakası var, ekonomiyle alakası var, coğrafyayla alakası var, var oğlu var ama bir tek anayasa maddesiyle alakası yok, şurayla hiçbir alakası yok.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Eğitimle alakası yok mu?

OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Hayır, bu “etkili” derken kastettiğiniz şeyin… Yani siz şimdi, en iyi okulları kurmuşsunuz, öğretmeni de yetiştiriyorsunuz, okula gönderiyorsunuz, diploması da var fakat 2x2=4’ü öğrenemeden öğrenci çıkıyor. Buyurun bakalım etkili öğretimden kastınız ne sizin?

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Niye çıkıyor, onu sorguluyoruz.

OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Ee, anayasayla ne alakası var bunun? Yani bunun kanunla alakası var, bunun millî eğitim politikasıyla alakası var, bunun yönetimle alakası var. Şunu söyleyin kabul ederiz yani: On yıllık bir iktidar dönemine bakın, kaç tane Millî Eğitim Bakanı değişmiş, her Millî Eğitim Bakanıyla beraber kaç program değişmiş, bu programların bu eğitim, öğretim üzerindeki etkilerini, şusunu busunu araştıralım, burada hiçbir ayrı düşüncemiz yok ama anayasaya gelince yani “etkili” derken etkisiz bir kelime koymuş oluyoruz. Söylemek istediğimiz o, yoksa elbette ki biz de istiyoruz.

Yani batıda da öğretmenlik yaptım, doğuda da. Kendimden, eğer izniniz olursa, yanlış değerlendirme olmazsa bir örnek vereyim. Ben devletin imkânlarıyla okumuş bir öğrenciyim, devletin üst sınırlarını zorlayarak okumuş bir öğrenciyim. Öğretmen okulundan Ankara’ya geldiğim vakit 32 kişilik bir sınıf, ben okul 1’incisi olarak geldim ama sınıfa girdiğim vakit “Eyvah, geri zekâlıyım, ben bunların içerisinde okuyamam.” dedim. Ben bana verilen eğitimin 1’incisiydim ama verilmesi gereken eğitim benim aldığım eğitim değildi. Benim öğretmenlerim de diplomalıydılar, o zaman böyle okullar yozlaşmamıştı, eğitim enstitüleri, şunlar bunlar, ciddi ciddi öğretmenler geliyordu ama farklı şartlarla birleştiği vakit yani 180 sayfalık bir cebir kitabının 30 sayfasını görmüşüz, öğretmen tahtada fonksiyonlar anlatıyor, ben bir adam mı çıkacak, karşıma ne çıkacak diye böyle garip garip bakıyorum. Oysaki başarılı bir öğrenciyim yani.

Şimdi, anayasaya koysanız ne olacak bunu, koymasanız ne olacak? Bunlar eğitim politikalarıyla ve diğer politikalarla desteklenip ön saflara getirilmesi gereken hususlar. Anayasaya “etkili” diye koyduğunuz vakit zaten o anayasanın etkisini siz sıfıra müncer kılıyorsunuz. Anayasada böyle bir kelimenin ben şahsen varlığını da anayasanın ağırlığı açısından biraz sıkıntılı görüyorum. Tabii ki, şunu anlamaya çalışıyoruz: Yaşadığınız birtakım olaylardan etkilenerek, gördüğünüz, etrafınızda anlatılanlardan hareketle bu tedbirlerin alınmasını istiyorsunuz ama yani sonuçta burada anayasa yapıyoruz. Anayasanın da kendine has yani çok kolay kolay oynamamamız gereken bir şahsiyeti var, bir standardı var. Bunu da mümkün mertebe hem düşüncelerimizi ifade edelim, yer alsın ama onu da korumak gibi bir endişeyi de beraberimizde taşıyalım diye düşünüyorum.

Saygılar sunuyorum.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Teşekkür ederim.

Buyurun Atilla Bey.

ATİLLA KART (Konya) – Şimdi, burada kastedilen şu diye düşünüyorum: Tabii, eğitimin kişi ve toplumların hayatındaki önemini anlatmaya gerek yok. Burada “etkili olması” kavramı kullanılırken yürütme organına yönelik olarak bir öncelikli hedef konuyor. Hiçbir şekilde oynama yapmaması gereken bir hedef konuyor. Sen nitelikli eğitim vereceksin, bütçeni buna göre yönlendireceksin, kaynaklarını buna göre yönlendireceksin. Burada, doğuda da elbette sorunlar yaşanıyor, batıda da başka türlü, bu anlamda, zayıf eğitim anlamında başka sorunlar yaşanıyor. Bu tamamen yürütme organlarının, hükûmetlerin popülist politika ya da sürekli, kalıcı politika uygulayıp uygulamamaları anlayışıyla, disipliniyle ilgili olan bir konu. Dolayısıyla “etkili olarak yararlanmasını sağlar” derken nedir? Sen orada öyle bir planlama yapacaksın ki o okuldaki çocuk bir yıl içinde 4 defa, 5 defa değişik öğretmende okumak zorunda kalmayacak, bu sorumluluğunu hatırlatıyorsun. Gene kaynak aktarımında daha bir öncelik tanıması, gözetmesi gereğini vurguluyorsun ve dolayısıyla “etkili” kavramını bu çerçevede görmek yani bunu devletin bir prestiji vesaire meselesi olarak kabul etmeye gerek yok, değerlendirmeye gerek yok. Hizmetin niteliği gereği devletin kendini daha disipline etmesi, yürütme organının kendisini daha disipline etmesi ve hedeflerini öncelikle belirlemesi yükümlülüğü çerçevesi içinde değerlendirmek gerekir diye düşünüyorum.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Teşekkür ederim.

Bir şey söyleyebilir miyim izin verirseniz. Ben de yani benzer düşüncelere sahibim. Türkiye’de şu bir gerçek ki eğitim yoksullukla, gelir düzeyiyle ve cinsiyetle yakından ilişkili. En az okuma yazma oranı Doğu Anadolu’da yoksul ailelerin kız çocuklarında. Yani bu gerçeğe de gözlerimizi kapayamayız. Onun için bunu hem eşitliği koyuyoruz hem de etkililiği koyuyoruz. Yani devletin…

ATİLLA KART (Konya) – İhmal etme diyoruz, geride bırakma diyoruz.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Evet, devletin hem yoksul insanlara yoksul aileden gelen çocuklara, yoksul aileden olmayan çocuklarla eşit eğitim imkânları sağlamasını hem de kız çocuklara erkek çocuklarla aynı eğitimi sağlayabilmesi için tedbirleri almasını istiyoruz. Bu bence yani çok şey bir şey.

TUNCA TOSKAY (Antalya) – Sayın Başkanım, bu sizin söylediklerinize bu masanın etrafında oturan hiçbir sayın milletvekilimizin itirazı yok ama bu ifadenin amaca hizmet edip etmeyeceği meselesini biz tartışıyoruz. Şimdi, Sayın Kart dedi ki… Ben yani aynı kanaatteyim. Bakın, size şunu söyleyeyim: Benim dönemimdeki şartlar olmasaydı ben ne üniversite bitirebilirdim ne üniversitede hoca olabilirdim, hiçbir şey olamazdım ama o zaman devlet çok daha sosyal devletti, o şansları bize verdi. Şimdi, şunu söyleyeceğim: Bu kelimeyi koyarsak devlet bu konudaki şansları eşitlemek, geri kalmış olanlara daha pozitif yaklaşarak bu eşitsizlikleri ortadan kaldırmak açısından kendini yükümlü hisseder diye bir şeyimiz var. Ben de size şunu söylüyorum: Devlet kendisini bu konuda bu “etkili”yi koyarsak nasıl yükümlü hissedecek, neye göre yükümlü hissedecek? Şimdi, devlet mesela bütçesinden millî eğitime işte, yüzde 2,5 veya 3 veya 5 pay ayırıyor. Geçtiğimiz on yılda bu oran hemen hemen üç aşağı beş yukarı devam ediyor, on yılın ortalamasını alıyoruz, 11’inci yıl yine aynı ortalamada ayırıyor parayı, bütçenin o yüzdesini ayırıyor ve bu eşitsizlikler de hâlâ devam ediyor. Ondan sonra bir vatandaşımız çıkacak, Anayasa Mahkemesine ferdî müracaat hakkı da verildiğine göre “Devlet anayasada ‘etkili’ yazmasına rağmen millî eğitimdeki ayırdığı ödenekleri şu tarihler arasında hiç değiştirmemiştir, ben hakkımı istiyorum.” mu diyecek? Olabilecek şeyler değil bunlar.

ATİLLA KART (Konya) – Efendim, burada, Başkanım, bir değerlendirme yapmak istiyorum.

TUNCA TOSKAY (Antalya) – Bir de bir şey rica edeyim. Bu “etkili” kelimesiyle ilgili Ali Akyıldız Hocamın özellikle bu konuda bir şeyi var izin verirseniz.

PROF. DR. ALİ AKYILDIZ – Eski bir öğretmen olarak ben de söylemek istiyorum.

Sayın Vekilim Oktay Öztürk gibi ben de öğretmenlik yaptım, altı sene öğretmenlik yaptım. Göreve başladığımda… Öğretim üyesi olarak da devam ediyorum tabii yani altı sene ama dolu dolu bir altı sene. Nasıl dolu dolu bir altı sene? Çok uzaklara gitmedim, Hakkâri’ye gitmedim, Ardahan’a gitmedim, Yozgat’ın Yerköy ilçesinin Derebağ köyüne gittim, Ankara’ya uzaklığı 140 kilometredir. 8 kilometre yaya giderek ben o köye ulaşıyordum, matematik okutuyordum o köydeki çocuklara ve o köyde kız çocukları okula gelmiyorlardı. O köyde görev yaptığım dört yıl boyunca bütün gücümle kız çocuklarının da okula gelmesini, ortaokulu bitiren oğlan çocuklarının kuzu gütmenin dışında işler yapmasını, üniversiteye gitmesini sağlamaya çalışmakla geçti bütün gençlik enerjim orada. Ancak çok az başarılı olduğumu hissettim, daha sonra da gördüm, şimdi hâlâ öğrencilerimle görüşüyorum. Oradan Yozgat merkeze tayin oldum. Yozgat merkeze tayin olduktan sonra birdenbire başarı grafiğinin yükseldiğini gördüm o köye kıyasla. Neden? Sosyal çevre değişmişti. Yani eğitimde “etkili” deyince siz eğer sosyal çevreyi değiştirmemişseniz hiçbir şey ifade edemezsiniz. Bu topyekûn bir kalkınmayla ve sosyal gelişmişlikle alakalı bir sorundur, anayasaya bunu yazıp yazmamakla alakalı bir sorun değildir. Bu kelime anayasada son derece lüzumsuz, iğreti, saçma sapan bir yerde durur. Yani mutfaktan gelen bir insan olarak söylüyorum. Bunun hiçbir anlamı yoktur. Zaten 42’nci maddede devlete genel olarak bu görevi veriyoruz.

Artı, hemen arkasından “kesintisiz…” Zaten kesintisiz olacak. Yani kamu hizmetinin bir özelliği -idare hukuku hocası olarak bu sefer söylüyorum- kesintisizliktir, bu, devletin zaten görevidir, sürekliliktir, devlet bir görevi üstlenmişse bu görevini sürekli yürütmek zorundadır. Ha, yürütmüyorsa görevini aksatıyor demektir. Siz anayasaya bunu yazmakla yazmamanız arasında şu andaki hukukumuz açısından da yarınki hukukumuz açısından da bir farkı yoktur. Onun için bu “etkili” kelimesi burada çok etkisizleştirecektir işi. Yani çok söz çoğu zaman anlamı kaybettirir. Anayasa koyucu abesle iştigal etmez. Burada bunun gerçekten bir anlamı yoktur. Bu duygularımı paylaşmak istedim efendim.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Buyurun efendim.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Ben yani söylediğimi veriye dayandırmak için istedim, onu bir önce izah edeyim.

2012 YGS sonuçları: Van 79’uncu sırada, Şırnak 80, Hakkâri 81. 2011 YGS’de Ardahan 79’uncu sırada, Şırnak 80’inci sırada, Hakkâri 81 yine. 2010’da -sürekli üçü yer değiştiriyor yani böyle ilginç bir şekilde- Şırnak 79, Ardahan 80, Hakkâri 81. Yani demek istediğim şu: Devletin görevlerini yapıp yapmadığı, yapmak zorunda olup olmadığı şu anki mevcut bütün eleştirilerimize… Darbe ürünü olmasına rağmen 82 Anayasası, geçmiş anayasalarımız ve hâlihazırdaki mevcut ortam, sosyal, siyasal, ekonomik ortam -yani bir bütün olarak söylüyorum- devletin görevlerini çok da yapmadığını gösteriyor. Yani “etkili” derken şüphesiz sadece oraya yazmakla hemen böyle sihirli bir şey olup etkili hâle gelmeyecek, bir anda ayrımcılık bitmeyecek, bölgeler arası o eşitsizlik, farklılık, bir anda Şırnak böyle zenginleşmeyecek ya da işte ne bileyim Sivas’ın bir köyü zenginleşmeyecek ama en azından orada bir derdimizin olduğunu, bu etkili yararlanma hakkının subjektif olduğunu ve bu konuda görevlerin yapılmadığını tam da bu noktada yani sizin de söylediğiniz üzere ben de söyledim. Cinsiyet, etnik köken, sosyal çevre, coğrafya -sayabilirim, bunları arttırabilirim- bunlar ayrımcılık nedenleri olarak karşımızda duruyor. Yani ben bir Kürt kadını olmasam… Ben ilimde okuyan -ben de lise 1’incisiydim- tek kadındım, tek kadındım ya. Benim sınıfımda yirmi…

OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Benim eşim de Diyarbakır’da okudu Hanımefendi ya.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Hayır, ben Derik’te okudum, çok iyi biliyorum.

OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Tek değilsiniz siz yani.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Ben kendi yaşamımı söylüyorum. Lise 1’incisiydim ama gidebilen, ailesiyle mücadele edip böyle zorla…

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Buyurun.

OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Meral Hanıma katılıyorum. Yani o neticeler gerçekten bizim vicdanımızı sızlatıyor ama bir şey düşünün yani. Bir öğretmen sınıfta ders veriyor, kurşunun nereden geleceğini bilmiyor, ders bittiği vakit, hiç olmazsa dört duvar arasında, bitmesin diye içiyle mücadele ediyor çünkü kapıdan çıktığı vakit evine nasıl gideceğini bilmiyor, evine gittiği vakit gecenin hangi saatinde kapısının çalınacağını bilmiyor ya da buna benzer birçok şeyleri… Sabah geldiği vakit ders verdiği okul yerinde mi değil mi, yandı mı yanmadı mı, bütün bunlarla kavrulan bir öğretmenin orada eğitimci sıfatını hangi ölçülerde kullanabileceğini de takdirlerinize sunuyorum ve bu yapıdan ancak böyle bir netice çıkar. Şimdi, burada, tabii, muhatabım Meral Hanım veya diğer arkadaşlarım değil, burada muhatabım devlet. Yani devlet eğer burada bihakkın, bir eğitimin devamını sağlayamamış ise, tedbirleri alamamış ise netice de işte, bu şekliyle karşımıza çıkıyor. Yani…

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Bu şekilde dediğiniz sonuçlar…

OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Bu sonuçlar yani seksen bir vilayet içersinde başarı oranını kastediyorum. Eğitimde bunların da etken olduğunu unutmamak gerekir.

DOÇ. DR. SELİN ESEN – Ben küçük bir şey eklemek istiyorum aslında Tunca Bey’in söylediklerine devamen, dedi ki: “Ben sosyal devlet sayesinde okudum. O zaman devlet daha sosyal bir devletti, şimdi olsa olamazdı.” Demek ki buradaki altın anahtar sosyal devlet.

TUNCA TOSKAY (Antalya) – O ana ilkemiz, orada kimse tartışmıyor zaten.

DOÇ. DR. SELİN ESEN – Yani ama şimdi, bu sosyal devleti somutlaştırmak gerekiyor, sosyal devleti başka maddelerde somutlaştırmak gerekiyor ki sizin gibi diğer çocuklar da okuma olanağını bulabilsinler.

TUNCA TOSKAY (Antalya) – Bir şey söyleyebilir miyim, bir cümle?

DOÇ. DR. SELİN ESEN – Ben bir bitirebilir miyim? Bir saniye, bir bitireyim ki benim bu söylediğim…

TUNCA TOSKAY (Antalya) – Benim okuduğum dönemde anayasada “etkili” kelimesi yoktu.

DOÇ. DR. SELİN ESEN – Tamam, “etkili” kelimesi yoktu ama sizin okuduğunuz dönemde başka düzenlemeler vardı şimdi olmayan.

Şimdi, Ali Bey’in söylediğiyle de aslında bağlantılı bir şey bu; bu sosyal kalkınma, toplumsal kalkınma. Toplumsal kalkınma konusunda devlete ödev vermek gerekiyor. Tabii, bir de şunu da göz önünde bulundurmak gerekiyor: Özellikle sosyal devlet ilkesinin ekonomik ve sosyal hakları düzenleyen anayasalarda rehber ya da program hükümler dediğimiz hükümler vardır. İşte, bizim buraya koymak istediğimiz bu “etkili” sözcüğünü içinde barındıran cümle de böyle bir program hüküm ya da rehber hüküm niteliğindedir. Bu, anayasa koyucunun bu konuya ilişkin yaklaşımını göstermesi açısından önemlidir.

ATİLLA KART (Konya) – Başkanım, şimdi, şu efendim: Arkadaşlar, tabii, sosyal çevre ve gelişmişlik, bu elbette ayrı bir bahis, ayrı bir konu. Şimdi -Faruk Bey gayet iyi bilir- ister istemez kişisel bazı şeyleri söylemek gereğini duyuyorum. Ben de ilkokulda okurken Büyük Kartal Yaylası’ndan Yeniceoba’ya 7-8 kilometre yürüyerek gittim, traktör römorkuyla gittim. Bakın, 1940’lı yıllarda -müvekkillerim var 1940’lı yılların mezunları, babam da 1940’lı yılların lise mezunu- 1940’lı yılların o zaman ilkokul 3 mezunları var, bilirsiniz, onların o yazı karakteristiği, el yazısı karakteristiğindeki mükemmeliyet, mutlaka görmüşsünüzdür. Yani bakın, işte bunu ifade etmeye çalışıyorum efendim. Siz devlet olarak ne yapmışsınız? Eğitime önem vermişsiniz, ha, bunu Türkiye genelinde yaygın hâle getirememişsiniz, ayrı bir konu, o ayrı bir bahis, onun sebepleri ayrı bir bahis.

AYLA AKAT (Batman) – Aynı tarihlerde şark ıslahat planları çıkmış, oraya okul yapmayalım, hak, özgürlük gerçekleşmesin.

ATİLLA KART (Konya) – O ayrı bir bahis, ayrı bir sorgulanması gereken konu ama nedir? Genel anlamda bir tercih yapmışsınız, nitelikli eğitim, nitelikli eğitimi gerçekleştirmişsiniz. Çok iyi biliriz ki işte, alın 1970’lerden önceki lise mezunları bugünkü üniversite mezunlarını cebinden çıkarır. Demek istediğimiz bu arkadaşlar, yani eğitimin nitelik olarak öne çıkması. Ama bugün nedir temel sorun? Nicelik, niceliğe dönüştü her şey. İşte, burada bunu sağlamamız, bu noktada devletin zihniyetinin dönüşmesi, mantalitesinin dönüşmesi; bunu anlatmaya çalışıyoruz, söylemek istediğimiz bu.

AYLA AKAT (Batman) – Rıza Bey bizim önerimizde zaten “nitelikli” kısmı var, o konuya itirazımız yok.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Buyurun.

PROF. DR. YAVUZ ATAR – Sayın Başkan, bu cümle zaten paranteze alınmış durumda. Dolayısıyla onun üzerine daha evvel görüşlerimizi serdetmiştik ama kabul edilmeyince paranteze alındı. Ben şunu söyleyeceğim, önereceğim: Benim yaklaşımım genelde sonuç odaklı, bir an evvel güzel bir şeyler yazalım, iyi bir anayasa yapalım yani düşüncem bu benim.

ATİLLA KART (Konya) – Pragmatik diyorsunuz.

PROF. DR. YAVUZ ATAR – Elbette hepimiz süslü, güzel konuşmalar yaparız. Ben genellikle bundan kaçınıyorum yani burada her konuda gerçekten on dakika… Hoca olduğumuz için bizim biliyorsunuz dersi yani konuş konuş bitmez, burada özellikle bundan kaçınmaya ben şahsen çalışıyorum çünkü burada teknik bir iş yapıyoruz ama arada elbette gerekli açıklamalar yapılacak, bunlara saygı gösteriyoruz.

Ben diyorum ki, süre bitmek üzere, sanırım bütün gruplar 2’nci fıkradaki temel eğitimin zorunlu olması ve parasız olmasıyla ilgili cümleye herkes katıldığına göre bugün iş yapmış olmak adına bu cümleyi de oraya yazalım, diğer ihtilaflı konuları da bir sonraki oturumlara bırakalım diye öneriyorum ve saygılar sunarım.

ÖZGÜR SEVGİ GÖRAL – Hayır olmaz, bunu geriye atmayalım artık, sıradan devam edelim, eğitim dilinden devam edelim.

ATİLLA KART (Konya) – Son bir iki dakikaya sıkıştırmayalım, yarın kaçta başlıyoruz, onu konuşalım.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Yarın öğleden sonra toplanalım diyelim.

ATİLLA KART (Konya) – Yarın 14.00 diyelim efendim. Yarın 14.00 uygun mu?

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Yarın 14.00’te o zaman toplanmak üzere…

TUNCA TOSKAY (Antalya) – Sayın Başkanım, izin verirseniz bir şey söyleyeyim.

Bakın, bu fıkrayla ilgili bayağı uzun zaman harcadık, hemen hemen herkes de bayağı böyle subjektif olan bazı katkılarda da bulundular. İzin verirseniz bu dönemin boşa harcanmış olmaması açısından biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu fıkranın burada yer almasının gerekli olmadığını, bu fıkranın 42’nci maddede bütün haklar için zaten ifade edildiğini söylüyoruz. Yarın eğer tekrar müzakere olursa bizim görüşümüz budur.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – O zaman tutumları özetlemek bakımından ben şöyle söyleyebilirim: Milliyetçi Hareket Partisi bu fıkraya gerek olmadığını söylüyor, CHP bu fıkranın gerek olduğunu söylüyor, Adalet ve Kalkınma Partisi, BDP…

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Bizim hayır, hayır… Bir türlü söyleyemedik.

ÖZGÜR SEVGİ GÖRAL – Sayın Başkanım, yani şimdi usuli olarak şöyle bir sorun oluyor ortada: Bence maddenin bütünüyle ilgili bir süre müzakere etmek o yüzden daha doğru olacaktı. Şimdi, bakın…

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Hayır, şimdi, bu fıkrayı konuşuyoruz, Özgür karıştırma şimdi işi.

ÖZGÜR SEVGİ GÖRAL – Tamam ama Rıza Hocam, bir saniye, bir tamamlayabilir miyim? Bu fıkraya mesela bizim 2’nci fıkramıza geçebilsek orada bizim herkesin “nitelikli”, sadece “ana dilinde” değil “nitelikli” ve mesela o “nitelikli”yi “eşit”le birleştirebiliriz vesaire fakat şimdi öyle bir bölümlendirme yaparak konuşuyoruz ki biz o bölüme geçemediğimiz için sadece bu öneri üzerinden tartışıyor oluyoruz. Anlatabildim mi ne demek istediğimi?

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Buraya “nitelikli” de koyarız.

ÖZGÜR SEVGİ GÖRAL – O konuya şimdi geldik Rıza Hocam yani tartışma usulünde bence farklı bir yöntem izleyelim. Yani biz 2’nci fıkraya geçemediğimiz için mesela “nitelikli”yi söyleyemedik, “nitelikli”yi, “etkili”yi falan birleştiremedik. Anlatabildim mi?

AYLA AKAT (Batman) – Tartıştığımız konunun ehemmiyetinden kaynaklı biraz etrafından döner gibi olduk açıkçası, bir türlü konunun özüne inmedik, o yüzden de tartışmalara konu oldu toplantı.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Ama şimdi, içinde bulunduğumuz noktada yani yöntem değiştirmek için çok geç. CHP’nin önerisi bu, Adalet ve Kalkınma Partisi “etkili”yi kabul ediyor, geri kalanını çıkaralım diyor. BDP de benim anladığım, fazla bir güçlüğü yok bununla, Var mı, yok mu? BDP’nin bununla bir güçlüğü var mı acaba, bu fıkrayla?

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Sayın Başkan, biz şeyi diyoruz…

ÖZGÜR SEVGİ GÖRAL – 2’nci fıkraya bir geçebilsek…

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Yani sizin fıkranızın bir bölümünü aşağı alıp almamayı tartışalım, siz “etkili” diyorsunuz, biz “nitelikli” diyoruz, meramımız aynı. Yani bizim aşağıyı yukarıya taşımaktansa yukarıyı aşağıyla birleştirmek daha mümkün olabilir.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Tamam işte, ben de diyorum ki “nitelikli”yi de koyabiliriz buraya.

ÖZGÜR SEVGİ GÖRAL – Ama Başkanım, o “nitelikli ve ana dilinde” diye devam ediyor. O tartışmaya bir türlü gelemediğimiz için biz bu maddeye ilişkin görüş belirtemiyoruz, anlatabildim mi?

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Ana dili kabul ediyorsanız bir sıkıntı yok, yukarı alabiliriz.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Peki, o zaman toplantıya bu noktada daha fazla ileri gitmemiz biraz güç olacağa benziyor.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Sayın Başkan, biz yarın saat ikide ilkin bu filmi izlemekle başlamayı öneriyoruz.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Bizim hayatımız film zaten.

Yarın saat ikide devam etmek üzere toplantıyı kapatıyorum.


Kapanma Saati: 15.33

Yüklə 8,47 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   22   23   24   25   26   27   28   29   ...   111




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin