Ahlak Temizliğine Duyulan İhtiyaç Ahlak Temizliğinin Etkileri ve Önemi Şeyh Hüseyin Behrani



Yüklə 1,71 Mb.
səhifə7/68
tarix03.08.2018
ölçüsü1,71 Mb.
#66881
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10   ...   68



İmanı Kemale Erdiren Üç Haslet


Şeyh Hüseyin Behrani

Bil ki senden üç şeye bağlı olman istenmiştir: Allah’tan bir sünnete, peygamberden (s.a.a) bir sünnete ve imamdan bir sünnete.

Kafi’de; İmam Rıza’nın (a.s) şöyle buyurduğu nakledilmiştir: “Mümin kendisinde şu üç haslet olmadıkça hakiki imana eremez: Rabbinden bir sünnet, peygamberinden bir sünnet ve imamından bir sünnet. Rabbinden bir sünnete gelince, bu, Allah’ın kendi sırrını saklamasıdır. Allah-u Teala şöyle buyurmuştur: “Gaybın bilgisi O’nun tekelindedir. O gaybın sırlarını hiç kimseye açmaz. Bu sırları sadece seçtiği peygamberlerine açar. Onların önlerinden ve arkalarından gözcüler, korucular salar.”1 Peygamberden (s.a.a) bir sünnet ise insanlarla iyi geçinmektir. Zira Allah-u Teala Peygamber’ine (s.a.a) insanlarla iyi geçinmeyi emretmiş ve şöyle buyurmuştur: “Sen af yolunu tut, bağışla, uygun olanı emret, bilgisizlere aldırış etme.”2 İmamdan bir sünnet ise yoksulluk ve perişanlık halinde sabretmektir. Şüphesiz Allah’ın övüldüğü sıfatlara uyması istenilen bir kimse için yüce bir yer temin edilmiştir. Allah bu kimseyi; dostları, seçkinleri ve velileri için hazırladığı cennete yerleştirmek istemektedir. O halde sana o cennette yer alan kimselerin sahip olduğu sıfatların benzerini göstermesi gerekir ki seninle o cennet ve sakinleri arasında bir uyum sağlamış olsun. Zira o cennet oldukça temiz, sefa ve nur dolu bir cennettir. Sakinleri de peygamberler, melekler, şehitler ve doğrulardır. Bir yandan Allah ilim ve hikmet sahibi olduğu için orada olduğun halde cennetin kendisine ve ehline yabancı olmanı istememektedir. Dolayısıyla senin orada olman kendi yerinde karar kılmayan bir şey görünümü içinde olmamalıdır.

Öte yandan Allah şefkat ve merhamet sahibi olduğundan senin için tertemiz bir cennet dışında bir yer beğenmemektedir. İşte bu da Allah’ın seni en üstün, en kâmil ve en değerli sıfatlara yönlendirmesine neden olmuştur. Allah sadece birtakım sıfatlara sahip olduğun takdirde senden hoşnut olacaktır. Bu sıfatlar şerafet, değer ve azamet içinde oldukları için de Allah onları kendisine mensup kılmış ve kendisini onlarla övmüştür.

Evet, her kim Allah’a mensup olan sıfatlarla süslenirse Allah’a mensup olan bir yere yerleşme liyakatini elde eder. İnsan Allah’ın velilerinin kendisine komşu olduğu bir eve yerleşecekse onların sıfatına sahip olmalıdır. İşte bu yüzden Allah tertemiz sıfatlarla arınmış olan ruha hitap ederek şöyle buyurmuştur: “Ey huzura kavuşmuş insan! Sen O’ndan hoşnut, O da senden hoşnut olarak Rabbine dön. (Seçkin) kullarım arasına katıl ve cennetime gir! “1

Bu sıfatlar oldukça çoktur. İmam (a.s) bütün bu sıfatlar arasında önemli oldukları için sadece bu üçünü saymış ve imanın esası kabul etmiştir.

Birinci sıfat insanın kendi sırlarını söylememesidir. Bunun açıklaması da şudur ki insanlar tür olarak nakıstır ve kemale ermemiştir. Aynı zamanda kemal sıfatlarının şerafet ve güzelliği de belli olup herkesin kabul ettiği bir gerçek konumundadır. Öyle ki herkes bu sıfatlara sahip olma arzusu içindedir. Ama bu sıfatlar nefsanî isteklerle uyuşmadığından ve nefisle cihat himmeti bulunmadığından bu sıfatlara ulaşmaktan mahrum kalmaktadırlar. Dolayısıyla insanlar herhangi bir kimsenin bu sıfatları elde etme azim ve iradesine sahip olduğunu görünce de onun bu sıfatlara ulaşmasından ve kendilerinden öne geçmesinden korktukları için; aynı zamanda insan tabiatı gereği kendi dengi olan kimselerin kendisinden aşağıda olmasını ve kendisinin başkalarından üstün gelmesini istediği için her türlü çaba, söz ve hile ile o kimsenin bu kemal sıfatlarına ulaşmasına engel olmaya çalışmaktadır. Bir kimse tek başına bu sayısız kimseler karşısında direnme gücüne sahip değildir.

Yüce Allah sır saklamayı, yani aldığı kararı açıklamamayı müminin bu büyük engelden yegâne kurtuluş olarak karar kılmıştır. Mümin bir kimse sır sakladığı takdirde insanların kötülüğünden güvende olacak ve insanlar da böylece ona engel olmayacaklardır. Bu usta tabipler ve şefkatli hekimler olan Ehl-i Beyt (a.s) da kötülüğü emreden nefsin insanın düşmanlarından biri olduğunu ve yol kesiciler türünden sayıldığını bildikleri için insanı böylesine sır saklamaya teşvik etmişlerdir ve sır saklamanın Allah’ın sıfatlarından birisi olduğunu beyan etmişlerdir. Allah’ın kendisini bu sıfatlarla övdüğünü belirtmiş ve imanın bu üç sıfata bağlı olduğunu açıklamışlardır.

Bütün bu hatırlatmaların hedefi kötülüğü emreden nefsin sırrı ifşa etmeye karşı duyduğu istektir. Nefis çeşitli bahanelerle insanı sırlarını ifşa etmeye teşvik etmektedir. İnsana sırrını ifşa ettiği takdirde karşısındakine faydalı olacağını vesvese etmektedir. Onu teşvik edeceğini, sevindireceğini veya bu vesileyle görüşünden istifade edeceğini söylemektedir. Bu konuda daha faydalı bir görüşe sahip olabileceğini veya duasından istifade edeceğini veya onun birine söyleyebileceğini ve bu durumda diğer şahsın da faydalanacağını ya da sırrı ifşa etmenin gerekli olduğu bir takım üstünlüklere sahip olabileceğini telkin edip durmaktadır.

Bütün bu hileler karşısında şöyle söylemek gerekir. Eğer sırrı ifşa etmek genel anlamda bir fazilet olsaydı, Allah sırrını gizlemez ve bu sırrını sadece sırrının haznedarlarına özgü kılmazdı. Zira hikmet sahibi bir varlık üstün gördüğü bir şeyi bırakmaz ve en kâmil olandan başkasını yerine getirmez. Dolayısıyla anlaşıldığı üzere sırrı ifşa etmek hikmete aykırı olan bir takım fesatlara neden olmaktadır. O halde sen de hikmete riayet etmek ve fesada sebep olan şeylerden sakınmak hususunda Rabbine uy ki şüphesiz kötülüğü emreden nefis sadece fesat çıkarmak istemektedir. Ama bu isteğini hayır ve iyilik temennisi şeklinde ortaya koymaktadır. Mevlamız İmam Seccad (a.s) Zuheyr’e şöyle buyurmuştur: “Sakın bir izahın olsa dahi kalplerin inkâr edeceği bir söz söyleme. Zira sen o konuyu senden işiten bütün herkese onu açıklayamazsın.”

İmamlara (a.s) mensup olan bir şiirde ise şöyle yer almıştır:

“Şüphesiz ben ilim cevherini örterim ki cahil ona ulaşmasın ve bu sebeple fitneye düşmesin.

Bu işte Ali (a.s) öne geçti, Hüseyin’e ve ondan önce de Hasan’a (a.s) tavsiye etti.

Nice ilim cevheri vardır ki aşikâr kılacak olursam bana, “Sen putperestlerdensin” derler.

Müslüman halk kanımı helal sayar ve en çirkin işlerini iyi görürler.”

Evet, sırrı saklamanın övgüsü ve sırrı ifşa etmenin kınanması hakkında birçok rivayetler nakledilmiştir. Bu rivayetlerden de anlaşıldığı üzere insan sırrı gizlemeyi seveceği ve sırrı ifşa etmekten hoşlanmayacağı bir makama ulaştıktan sonra nefsanî isteklerden kurtularak akıl gözüyle bakmaktadır. Konuşmak için durumu müsait gördüğü takdirde ise ihtiyaç duyulduğu ölçüde konuşmaktadır. Neler konuşacağı hakkında çok dikkatli davranmaktadır ki onların (a.s) şu emrine itaat etmiş olsun: “Hikmeti ehli olmayana vermeyiniz; aksi takdirde ona zulmetmiş olursunuz ve ehlinden de esirgemeyesiniz ki, bu durumda da ona zulmetmiş olursunuz.”

Bilmek gerekir ki sırrı saklamanın iki boyutu vardır: birincisi mümin kimse sırrını saklayan bir kimse olmalıdır. İkinci boyut ise sır saklama melekesine (yetisine) sahip olmalıdır. Öyle ki nefsanî istekler onu sırrı ifşa etmeye zorlamasın. Bütün bu söylenilenler ikinci boyut hakkında geçerlidir. Birinci iş hakkında ise İmam Sadık’ın (a.s) Mufazzal b. Salih’e söylemiş olduğu şu söz yeterlidir: “Ey Mufazzal! Allah’ın kendi içlerinde Allah ile muamele eden birtakım kulları vardır. Allah da halis iyiliği ile onlarla muamelede bulunur. Onlar kıyamet günü amel defterleri boş olan kimselerdir. Allah’ın karşısında yer aldıkları takdirde bu defterlerini Allah ile paylaştıkları sırlarıyla doldurur.” Mufazzal şöyle dedi: “Ey mevlam! Bu işin sebebi nedir?” İmam (a.s) şöyle buyurdu: “Allah onları kendisiyle onlar arasındaki şeylerin melekler tarafından bilinmesinden daha üstün kabul etmiştir.” Şeyhimiz Ebu Abbas Ahmed b. Fahd, İddet’ud Dai’de bu hadisi rivayet ettikten sonra şöyle demiştir: “Cennetten daha değerli olan bu makamlardan asla gaflet etme. Bende bu manayı beyan etmek için bu şiirleri almaktayım. Eğer şair bu anlamı göz önünde bulundurmuşsa gerçekten güzel söylemiştir:

“Şairlerin bir takım gözleri vardır ki bakanların görmediği şeyleri görürler.

Bir takım dilleri vardır ki kiram’ul kâtibine bile gizli kalan bir takım sırları terennüm ederler.

Bir takım da kalpleri de vardır ki kanatsız olarak âlemlerin Rabbinin melekûtuna doğru uçarlar.”

Ama ikinci sünnete gelince insanlarla iyi geçinmekten ibaret olan bu metot Peygamber-i Ekrem’in (s.a.a) metodudur. Daha önce de naklettiğimiz gibi Hz. Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah katında insanların en sevimlisi peygamberine uyan kimsedir.”

Bu sünnetin hikmeti ise sırrı gizlemenin hikmeti gibidir. Hatta bizim yorumladığımız şekliyle sır saklamak da bir tür insanlarla iyi geçinmek ve uzlaşmaktır. Kafi’de İmam Sadık’tan (a.s) naklen Resul-i Ekrem’in (s.a.a) şöyle buyurduğu yer almıştır: “Allah bana farzları yerine getirmeyi emrettiği gibi, insanlarla iyi geçinmeyi de emretmiştir.”

Hakeza İmam Sadık (a.s), atasından1 (a.s) şöyle buyurduğunu rivayet etmektedir: “İnsanlarla iyi geçinmek imanın yarısıdır. Onlara karşı şefkatli ve yumuşak davranmak hayatın yarısıdır.” İmam Sadık (a.s) daha sonra şöyle buyurmuştur: “İyilerle gizlice muaşerette bulununuz. Kötülerle ise açıkta muaşerette bulununuz. Onlara karşı saldırıya geçmeyin ki sizlere zulmederler. Zira size öyle bir zaman gelecek ki halkın beyinsiz saydıkları dışında dindarlardan hiç kimse kurtulamayacaktır. O da halkın kendisini beyinsiz saymasına sabredecektir.”

Aynı şekilde imam Sadık (a.s) Resul-i Ekrem’in (s.a.a) şöyle buyurduğunu rivayet etmektedir: “Üç şey kimde bulunmazsa hiç bir ameli kemale erişmez: “Kendisini Allah’a isyandan alıkoyan bir takva, insanlarla uyuşacağı ve geçineceği bir ahlak ve cahillerin cehaletini kendisinden uzaklaştıracağı bir tahammül.”

Aynı şekilde İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim başkalarına yardım etmekten el çekecek olursa bilsin ki o sadece halktan bir el esirgemiştir. Ama insanlar ondan bir çok el esirgemiş olur.”

O halde ey kardeş! Bil ki bazı salah ve takva iddiasında bulunan kimseler insanlarla geçimsizlikleri hususunda şöyle demektedirler: “İnsanların benim için hiçbir değeri yoktur. Ben onlara asla muhtaç değilim, halk da kimmiş?” Bütün bunlar nefes uymaktan ve Ehl-i Beyt’in (a.s) metodunu bilmemekten kaynaklanmaktadır.




Yüklə 1,71 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10   ...   68




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin