Azerbaycan’da Müstakil Hanlıklar Devrine Umumî Bir Bakış



Yüklə 8,92 Mb.
səhifə28/178
tarix17.01.2019
ölçüsü8,92 Mb.
#98430
1   ...   24   25   26   27   28   29   30   31   ...   178

31 Aydın Taneri: “Musameretü’l-Ahbar’ın Türkiye Selçukluları Devlet Teşkilatı Bakımından Değeri”, Tarih Araştırmaları Dergisi, Ankara, 1966, C. 4, Sayı: 6, s. 133.

32 Mikail Bayram: “Anadolu Selçuklularında Devlet Yapısının Şekillenmesi”, Cogito, Sayı: 8, İstanbul, 2001, s. 61.

33 Daha geniş bilgi için bkz. M. Zeki PAKALIN: Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, İstanbul, 1993, C. I, s. 705-706.

34 Fuat Köprülü: Türkiye Tarihi, İstanbul, 1923, s. 173.

35 Osman Turan Selçuklular Tarihi ve Türk-İslam Medeniyeti, 7. Baskı, İstanbul, 1998, s. 310.

36 M. Altay Köymen: Büyük Selçuklu İmparatorluğu Tarihi Alp Arslan ve Zamanı, C. III, TTK, Ankara, 1992, s. 75-76.

37 Mikail Bayram: A.g.m, s. 67-68.

38 Osman Turan A.g.e., s. 311.

39 M. A. Köymen: A.g.e., s. 84.

40 M. A. Köymen: A.g.e., s. 77; Fuat Köprülü: A.g.e., s. 175.

41 M. A. Köymen: A.g.e., s. 79; Fuat Köprülü: A.g.e., s. 175.

42 İbrahim-Cevriye Artuk adlı araştırmacılara ait “İslamî Sikkeler Kataloğu, İstanbul, 1971” adlı iki ciltlik eserde Selçuklular ve Türkiye Selçuklularında basılan paralardan örnekler verilmektedir.

43 M. A. Köymen: A.g.e., s. 85.

44 M. A. Köymen: A.g.e., s. 80; Aydın Taneri: A.g.m, s. 139.

45 M. A. Köymen: A.g.e., s. 83.

46 Bkz. Mircea ELİADE: Şamanizm, Çev. İsmet Birkan, Ankara, 1999 (Bu eserde davulun Türklerde kullanılan bir geleneksel çalgı olduğu ve Şamanlar tarafından kullanıldığı anlatılmaktadır).

47 M. A. Köymen: A.g.e., s. 88; Aydın Taneri: “Müsameretü’l-Ahbar’ın Türkiye Selçukluları Devlet Teşkilatı Bakımından Değeri,” Tarih Araştırmaları Dergisi, c. 4, sayı: 6, Ankara, 1966, s. 139.

48 M. A. Köymen: A.g.e., s. 87.

49 B. Ögel: A.g.e., C. 7, Ankara, 1984, s. 81-191.

50 İ. H. Uzunçarşılı: Osmanlı Devleti Teşkilatına Medhal, TTK, Ankara, 1984, s. 65.

51 Erdoğan Merçil: “Büyük Selçuklularda Devlet ve Saray Teşkilatı” Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi, C. 7, İstanbul, 1992, s. 192.

52 Bahaeddin ÖGEL: Türklerde Devlet Anlayışı (13. yy. Sonlarına Kadar), Ankara, 1982, s. 71; B. ÖGEL: Türk Kültür Tarihine Giriş, C. 8, Ankara, 1987, s. 20-21; B. ÖGEL: Türk Kültür Tarihine Giriş, C. 7, Ankara, 1984, s. 27-157.

53 Osman Turan Türk Cihan Hakimiyeti Mefkuresi Tarihi, 9. Baskı, Boğaziçi Yayınları, İstanbul, 1996, s. 102-103.

54 M. Zeki Pakalın: Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, M. E. B, C. III, İstanbul, 1993, s. 257-258.

55 R. Genç: A.g.e., s. 142-144.

56 bkz. Mevlut Sarı: Arapça-Türkçe Lugat “El-Mevarid” ve M. Zeki Pakalın: Osmanlı Tarih Deyimleri ve terimleri Sözlüğü; İA., “Vezir” maddesi.

57 Refik Turan Türkiye Selçuklularında Hükümet Mekanizması, M. E. B. Yayınları, İstanbul, 1995, s. 19.

58 A.g.e., s. 23; M. Zeki Pakalın: A.g.e., C. III, s. 590-592.

59 Refik Turan A.g.e., s. 21.

60 A.g.e., s. 21-22.

61 R. Genç: A.g.e., s. 249-254.

62 R. Turan A.g.e., s. 30.

63 A.g.e., s. 31.

64 A.g.e., s. 32.

65 R. Turan A.g.e., s. 34.

66 A.g.e., s. 75.

67 bkz. R. Turan A.g.e., s. 38-40.

68 R. Turan A.g.e., s. 87.

69 R. Turan A.g.e., s. 109.

70 A.g.e., s. 117-118.

71 R. Genç: A.g.e., s. 252; Nizamülmülk: Siyasetname, Çev.: Nurettin Bayburtlugil, 4. Baskı, İstanbul, 1998.

72 R. Turan A.g.e., s. 55-74.

73 M. Altay Köymen: Alp Arslan ve Zamanı II, Ank. Ün. DTCF Basımevi, Ankara, 1983, s. 204-205.

74 M. Altay Köymen: Alp Arslan ve Zamanı II, Ank. Ün. DTCF Basımevi, Ankara, 1983, s. 152-156.

75 İ. Hakkı Uzunçarşılı: Osmanlı Devl. Teş. Medhal, s. 118.

76 A.g.e., s. 120.

77 A.g.e., s. 121.

78 İbrahim Kafesoğlu: Türk Milli Kültürü, Boğaziçi Yay., 13. Baskı, İstanbul, 1995, s. 270.

79 Salim Koca: Türk Kültürünün Temelleri, C. II, KATÜ-Fen-Edebiyat Fak. Yay., Trabzon, 2000, s. 92-103.

80 Nizamülmülk: Siyasetname, Çev. Nurettin Bayburtlugil, İstanbul, 1998, s. 146.

81 M. Altay Köymen: Büyük Selçuklu İmparatorluğu Tarihi III, Alp Arslan ve Zamanı, TTK, Ankara, 1992, s. 236-242.

82 A.g.e., s. 250-260.

83 A.g.e., s. 260-262.

84 Speros Vryonis: “Selçuklu Gulamları ve Osmanlı Devşirmeleri” Cogito, Sayı: 29, İstanbul, 2001, s. 94.

85 İbn Bibi: A.g.e., s. 428.

86 Coşkun Alptekin “Türkiye Selçukluları”, DGBİT, C. 8, s. 372.

87 İ. H. Uzunçarşılı: A.g.e., s. 101-102.

88 İbn Batuta Seyahatnamesi, Üçdal Neşriyat, C. 1-2, İstanbul, 1993, s. 207.

89 C. Alptekin A.g.m, s. 373.

90 C. Alptekin A.g.m, s. 373.

91 R. Turan A.g.e., s. 60.

92 İbn Bibi: A.g.e., C. II, s. 65-70; Nevra Necipoğlu: “Türklerin ve Bizanslıların Ortaçağda Anadolu’da Birliktelikleri”, Cogito, Sayı: 29, İstanbul, 2001, s. 81.

93 İbn Bibi: C. I, s. 117-129.

94 Niketas Khoniates: Historia, Çev: Fikret Işıltan, Ankara, 1995, s. 136.

95 İbn Bibi: s. 68-70.

96 A.g.e., C. I, s. 115-121.

97 R. Turan A.g.e., s. 60.

98 Gregory Ebul Ferec (Bar Hebraeus): Ebu’l-Ferec Tarihi II, Türkçeye Çev.: Ö. Rıza Doğrul, 3. Baskı, TTK, Ankara, 1999, s. 497.

99 A.g.e., s. 253-268.

100 İbn Bibi: C. I, s. 285.

101 A.g.e., s. 325-345.

102 Aydın Taneri: Türk Devlet Geleneği, AÜDTCF. Basımevi, Ankara, 1975, s. 156.

103 R. Turan A.g.e., s. 80.

104 Aydın Taneri: A.g.e., s. 156-157.

105 Bkz. R. Turan A.g.e., s. 79.

106 A. Taneri: A.g.e., s. 162-163.

107 İ. Hakkı Uzunçarşılı: A.g.e., s. 122.

108 R. Turan A.g.e., s. 73.

109 A.g.e., s. 163.

110 Fuad Köprülü: İslam Ansiklopedisi “Bey” maddesi, C. 2, İstanbul, 1993, s. 579-581.
111 Yusuf Has Hacip: Günümüz Türkçesi ile Kutadgu Bilig Uyarlaması, Günümüz Türkçesi Uyarlayan: Fikri Silahdaroğlu, Kültür Bakanlığı 1000 Temel Eser, Ankara, 1996, s. 35.

112 M. Z. Pakalın: A.g.e., C. I, s. 213.

113 İ. H. Uzunçarşılı: Anadulu Beylikleri ve Akkoyunlu, Karakoyunlu Devletleri, 3. Baskı, TTK, Ankara, 1984, s. 201.

114 İbn Batuta: A.g.e., s. 206-210.

115 A.g.e., s. 206.

116 A.g.e., s. 220.

117 İ. H. Uzunçarşılı: A.g.e., s. 202.

118 İ. H. Uzunçarşılı: A.g.e., s. 203-204.

119 İbn Batuta: A.g.e., s. 194-200.

KAYNAKLAR


Alptekin, Coşkun. “Türkiye Selçukluları”, DGBİT, C. 7-8, Konya, 1994.

Bayram, Mikail. “Anadolu Selçuklularında Devlet Yapısının Şekillenmesi”, Cogito, Sayı: 29, İstanbul, 2001.

Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi, Çağ Yayınları, C. 7, İstanbul, 1992.

Eliade, Mircea. Şamanizm, Çev. İsmet Birkan, Ankara, 1998.

Ergin, Muharrem. Orhun Abideleri, 7. Baskı, Boğaziçi Yayınları, İstanbul, 1980.

Genç, Reşat. Karahanlı Devlet Teşkilatı, Kültür Bakanlığı Yay., İstanbul, 1981.

Gregory Ebu’l-Ferec (Bar Hebraeus). Ebu’l-Ferec Tarihi, C. II, Çev.: Ö. Rıza Doğrul, 3. Baskı, TTK, Ankara, 1999.

İbn Batuta. Seyahatname, Üçdal Neşriyat, 2 Cilt, Çeviren ve Sadeleştiren: Mümin Çevik, İstanbul, 1993.

İbn Bibi, El-Evamiru’l-Alaiye fi’l-Umuri’l-Alaiye, Çev. Mürsel Öztürk, Kültür Bakanlığı, Ankara, 1996.

İnalcık, Halil. “Sultanizm Üzerine Yorumlar: Max Weber’in Osmanlı Siyasal Sistemi Tiplemesi,” Dünü ve Bugünüyle Toplum ve Ekonomi, Sayı 7, İstanbul, Ekim 1994.

İslam Ansiklopedisi İlgili Maddeleri.

Kafesoğlu, İbrahim. Türk Milli Kültürü, Boğaziçi Yayınları, 13. Baskı, İstanbul, 1995.

Kerimüddin Mahmut Aksarayi. Musameretü’l-Ahbar Musayeretü’l-Ahyar, Çev. Nuri Gencosman, Ankara, 1943.

Köprülü, M. Fuat. Türkiye Tarihi, İstanbul, 1923.

Köymen, M. Altay. Alp Arslan ve Zamanı Büyük Selçuklu İmparatorluğu Tarihi, C. III, TTK, Ankara, 1992.

Necipoğlu, Nevra. “Türklerin ve Bizanslıların Ortaçağda Anadolu’da Birliktelikleri (11. ve 12. Yüzyıllar),” Cogito, Sayı: 29, İstanbul, 2001.

Niketas Khoniates. Historia, Çev.: Fikret Işıltan, TTK, Ankara, 1995.

Nizamülmülk, Siyasetname (Siyeru’l-muluk), Çev.: Nurettin Bayburtlugil, 4. Baskı, İstanbul, 1998.

Ögel, Bahaeddin. Türklerde Devlet Anlayışı (13. Yüzyıl Sonlarına Kadar), Birinci Baskı, Ankara, 1982.

Ögel, Bahaeddin. Türk Kültür Tarihine Giriş C. 7, Ankara, 1984 ve C. 8, Ankara, 1987.

Sepetçioğlu, M. Necati. Karşılaştırmalı Türk Destanları, İstanbul, 1989.

Taneri, Aydın. “Müsameretü’l-Ahbar’ın Türkiye Selçukluları Devlet Teşkilatı Bakımından Değeri,” Tarih Araştırmaları Dergisi, c. 4, sayı: 6-7, Ankara, 1966.

Taneri, Aydın. Türk Devlet Geleneği, Ankara Üniversitesi Basımevi, Ankara, 1975.

TDV İslam Ansiklopedisi İlgili Maddeleri.

Tekin, Emrullah. Timur ve Devlet Yönetim Stratejisi, Burak Yayınevi, İstanbul, 1994.

Turan, Osman. Selçuklular Zamanında Türkiye, İstanbul, 1998.

Turan, Osman. Selçuklular Tarihi ve Türk-İslam Medeniyeti, İstanbul, 1998.

Turan, Osman. Türk Cihan Hakimiyeti Mefkuresi Tarihi, 9. Baskı, İstanbul, 1996.

Turan, Refik. Türkiye Selçuklularında Hükümet Mekanizması, Ankara, 1995.

Uluçay, Çağatay. İlk Müslüman Türk Devletleri, Anakara, 1975.

Uzunçarşılı, İ. Hakkı. Anadolu Beylikleri ve Akkoyunlu, Karakoyunlu Devletleri, 3. Baskı, TTK, Ankara, 1984.

Uzunçarşılı, İ. Hakkı. Osmanlı Devleti Teşkilatına Medhal, TTK, Ankara, 1984.

Vryonis, Speros. “Selçuklu Gulamları ve Osmanlı Devşirmeleri,” Cogito, Sayı: 29, İstanbul, 2001.

Yazıcı, Niyazi. İlk Türk-İslam Devletleri Tarihi, Ankara, 1992.

Yusuf Has Hacib (Balasagunlu Yusuf). “Günümüz Türkçesine Kutadgu Bilig Uyarlaması” Kutadgu Bilig, Haz.: Fikri Silahtaroğlu, Kültür Bakanlığı Yay., Ankara, 1996.
Türkiye Selçuklularında

Devlet Yapısının Şekillenmesi

PROF. DR. MİKÂİL BAYRAM

Selçuk Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi / Türkiye


Giriş


ok iyi bilinen bir husustur ki, Türk örfünde ve töresinde devlet, devleti kuran ailenin (hanedanın) erkek fertlerinin ortak malı kabul edilir, hanedana mensup fertlerin tamamının devlet yönetimine katılma hakları bulunmaktadır. Devlet, kutsal bir varlık olduğu gibi, onu kuran ailenin fertleri de kutlu kişilerdir. Devletin başında bir hakan bulunur. Hanedana mensup olan diğer fertler ikinci, üçüncü dereceden yöneticiler olarak ülkenin (Devletin) kendi payına düşen yöresini elinde bulundurur ve baştaki hakana tabi olarak yönetime iştirak ederler. Bu hiyerarşinin bozulması durumunda hanedan üyeleri arasında savaşlar vuku bulmaktadır. Zaman zaman bu savaşlar sırasında hanedan üyesi olan prenslerin ölümleri veya öldürülmeleri de meydana gelmektedir. Bu prenslerin kanlarının yere (toprağa) akması uğursuzluğa ve talihin dönmesine sebep olacağına inanıldığı için, onların boğularak öldürülmelerine azamî itina gösterilirdi. Bu inançlarından dolayı Türkmenler hakan soyundan olmayan kişilerin etrafında toplanmaz ve siyasî mücadelelerinde onlara destek olmazlar.

İşte bu inanç ve töreden dolayı birçok Türk devletleri, kurulduktan kısa bir zaman sonra, doğu-batı veya kuzey-güney gibi isimlerle bölünmeler meydana gelmekte, bu durum devletlerin kısa sürede parçalanmasına yol açmaktadır. Kök Türklerde (Göktürk) ve Karahanlılarda olduğu gibi. Dönem dönem devletin birliğini muhafaza etmek için hanedan içi çatışmalar yaşanmaktaydı. Büyük Selçuklu Devleti’ndeki Yabguluk savaşları ve taht mücadeleleri gibi. Birçok Türk devletlerinin kısa ömürlü olması da bundan kaynaklanmıştır.

İslâmiyet’ten sonra kurulan Türk devletlerinde de bu inanç ve törenin (Töre hukuku) bazı değişmelere uğramakla beraber, devam ettiği görülmektedir. Bu dönemde devletin ve hanedanın kutsallığını vurgulamak için menkabeler imâl edildiği, devlete esrarengiz bir hüviyet verilmeye çalışıldığı görülür. Bunun için genel olarak tasavvufî motiflerden ve teorilerden yararlanılmaktadır.

Türkmenler tarafından kurulan Büyük Selçuklu Devleti döneminde Gaznelilere karşı kazanılan Dandanakan Zaferi’nden hemen sonra (1040) bu devleti kuran Selçuklu Hanedanı üyelerinin devletlerini Türk töresine ve örfî kanunlara göre yapılandırmaya çalıştıkları müşahede olunmaktadır. Tuğrul Bey Nişabur’da Sultan (Büyük Hakan) olarak ilân edilmiş, diğer hanedan üyelerinin her biri bir yöreye “Melik” (Yabgu) ünvanı ile gönderilmişlerdir. Çağrı Bey, Musa Yabgu, Kavurt, Alp Arslan, Yakuti, Kutalmış ve oğulları, İbrahim Yinal vs. her bir hanedan üyesi bir yörede devlet yönetimine iştirak etmişlerdir. Bu yolla “Türk-Cihan Hakimiyeti Ülküsü”nün gerçekleşmesine çalışılmaktadır. Her melik bulunduğu yörede fetihler yaparak, ülkesini imar ederek hükümranlığını devam ettirmektedir.

Bu yazıda Türkiye Selçuklularında yukarıda ana hatlarıyla tasvir edilen Türk devlet anlayışının uygulanmasında ne gibi yenilikler olduğu, nasıl bir yapılanmaya gidildiği gösterilmeye çalışılacaktır. Anadolu’daki sosyal, kültürel ve siyasî şartların bu yapılanmada ne gibi değişik uygulamalara yol açtığı belirtilecek ve bunun fikrî ve felsefî temelleri açıklanacaktır. Anadolu’da ortaya çıkan bu devlet anlayışı ve yapılanmanın Osmanlı Devleti’ne de temel teşkil ettiği bu vesile ile gösterilecektir.

Anadolu’da Siyâsî

Birliğin Tesisi

Genel olarak Türklerin Anadolu’yu fethi Malazgirt Zaferi (M. 1071) ile başlatılır. Rahmetli Fuat Köprülü’nün de işaret ettiği üzere1 Malazgirt zaferini takip eden ilk yüz senede Türkler Küçük Asya’yı askerî bakım

dan fethetmekle meşgul idi. Bu dönemde Anadolu’da siyasî bir belirsizlik hüküm sürmüştür. Bir yandan Selçuklu Devleti ile Anadolu’da kurulan diğer Türk Beylikleri arasındaki mücadeleler, bir yandan da Anadolu topraklarını çiğneyip geçen Haçlı dalgaları bu topraklarda siyasî istikrarın sağlanmasını hem zorlaştırmış, hem geciktirmiştir. Selçuklular zamanında Anadolu’da siyasî birlik ve istikrar ancak II. Kılıçarslan’ın saltanatının son yıllarında sağlanmıştır. Bu istikrarın sağlanmasıyla birlikte Anadolu’da yoğun bir ilmî, fikrî, kültürel ve ticarî faaliyetler başlamıştır. Gene bu istikrarla birlikte Anadolu’da sosyal kültürel ve sınaî nitelikli halk örgütlenmeleri görülmektedir.

Anadolu’ya Oğuzlarla birlikte İranlılar da gelmişlerdi. İranlılar daha çok tâcir, ilim adamı, meşayih ve müridler olarak Anadolu’ya gelmişler ve daha çok şehirlerde yerleşmeyi tercih etmişlerdir. Türkmen halklar ise, daha çok göçebe topluluklar halinde idiler ve fethedilen topraklara göçüyor ve kırsal bölgelere yerleşmeyi tercih ediyorlardı. Böylece Anadolu pek çok farklı kültürlerin birbiriyle tanıştığı ve etkilendiği bir muhit olmuştu. Yerli Hıristiyan Rum ve Ermeni halk kahir ekseriyeti Müslüman olan milletlerle yüz yüze gelmiş ve iç içe yaşamak durumunda olmuşlardır. Şüphesiz Anadolu’da farklı dinlere ve ırklara mensup insanlar, zümreler bulunuyordu. Fakat ekseriyet itibariyle İslâm Hıristiyan kültürünün etkileşmesi ön plândaydı. Bu iki dine mensup insanların karşılıklı kültürel etkileşmeleri daima İslâmiyet lehine bir gelişme göstererek Anadolu’nun İslâmlaşması gerçekleşmiştir. Tabii kültürel faaliyetler içinde Türklerin ön plânda bulunmaları, Türk nüfusunun göçlerle sürekli artış göstermesi siyasî otoritenin Müslüman Türklerde olması Anadolu’nun İslâmlaşması yanında Türkleşmesi sonucunu da doğurmuştur.

II. Kılıç Arslan uzun mücadelelerden sonra Danişmendoğulları Devleti’ni ortadan kaldırarak Anadolu’da siyasî birliği sağladığı halde ülkesini 11 oğlu arasında paylaştırarak bu siyasî birliği kendi eliyle dağıtmıştır. O, her oğlunu bir yöreye Melik statüsü ile tayin etmişti. Kendisini de Sultan olarak merkeze alıp bu meliklerin üstünde siyasî otorite kurmayı düşünmüştür. Ancak kendisinden sonra ülkesinin birliğinin devamını sağlayacak düzenlemeyi belirleyememiş veya düşündüğünü uygulamaya koyamamıştır. Bu yüzden o daha hayatta iken her biri bir yörede Melik olan oğulları Selçuklu tahtını ele geçirmek ve Sultan olmak için birbirleriyle mücadeleye tutuştular. II. Kılıç Arslan’ın ölümünden sonra da devam eden bu mücadelede Malatya’daki kültürel fikrî çevrede yetişen ve eğitim gören I. Gıyasüddin Keyhüsrev ile Tokat ve Amasya çevresindeki kültürel ve fikrî ortamda yetişen ve Tokat Meliki olan Rüknüddin Süleyman Şah ön plâna çıktıkları görülür. Bunun sebebi şudur:

Selçuklular zamanında Tokat ve Malatya çevresinde birbirinden farklı ve birbiriyle zıtlaşan ve rekabet halinde bulunan iki ayrı fikrî ve kültürel çevre teşekkül etmiştir. Tokat Amasya, Niksar çevresinde Danişmend Oğullarından tevarüs eden Türk millî kültürüne dayalı bir kültürel çevre, Alplık ve Gazilik ülküsünden kaynaklanan siyasî bir yapılanma meydana gelmiştir. Buna karşılık Malatya ve yakın çevresinde ise İran millî kültürüne dayalı bir kültürel yapılanma teşekkül etmiştir. O dönemde birbiriyle siyasî rekabet halinde bulunan bu iki farklı kültürel çevrede farklı siyasî güç odakları oluşmuştur. Bu iki farklı siyasî zihniyet arasındaki rekabet ve zıtlaşma Türkiye Selçukluları tarihi boyunca devam etmiş, pek çok sosyal ve siyasî olayların meydana gelmesine ve hatta devletin yıkılışının en önemli sebebi olmuştur.

Tokat ve Malatya Danişmendoğulları zamanında bu kültürel özellikleriyle iki önemli ilim ve fikir merkezi haline gelmiştir. Bu durum bu iki beldenin Selçuklular zamanında da şehzadelerin tahsil ve eğitim merkezi olarak belirlenmesine sebep olmuştur. Böyle olunca da bu iki kültürel çevre zaman zaman kendi beldelerinin şehzadelerini iktidara getirme gayreti içinde olmuşlar ve bu yönde faaliyetlerde bulunmuşlardır. Bu da şehzadeler arasında sık sık taht mücadelelerinin baş göstermesine ve sultanlara suikast düzenleme olaylarının yaşanmasına sebep olmuştur.

Bu devirde devlet hizmetinde bulunan beyler ve emirler de ya bu iki zihniyetten birine mensup veya birini tercih etme durumunda olmuşlardır. Genel olarak Malatya çevresindeki zihniyetin iktidarlar üzerindeki ilmî, kültürel ve siyasî ağırlığının daha müessir ve yönlendirici olduğu görülmektedir. Bu iki siyasî zihniyet mensubu yöneticiler ve fikir adamları bu günkü siyasî partilere benzer bir faaliyet içinde bulunmuşlardır. O dönemde Anadolu’da bulunan dinî ve sosyal nitelikli kuruluşlar (tarikatlar ve sınaî ve sosyal kuruluşlar) da bu siyasî zihniyetlerden birine destek olmuşlar ve destekledikleri zihniyetin halk içindeki siyasî tabanının oluşması yönünde faaliyet göstermişlerdir. Bu konuyu ayrı bir makalede örnekler göstererek geniş olarak ele alıp yayınlamış olduğumuzdan2 burada kısa kesiyor ve esas konuya dönüyoruz.

II. Kılıç Arslan’ın ölümünden sonra yukarıda sözünü ettiğimiz iki şehzade arasındaki taht mücadelesi Harput ve Malatya’da eğitim gören I. G. Keyhüsrev ile Tokat ve çevresindeki Türkmen muhitin meliki olan Rüknü’d-din Süleyman Şah arasında baş göstermesi işte bu iki kültürel çevrede odaklaşan iki farklı siyasî iradenin ön plâna çıkmasından kaynaklanmıştır.

Anadolu Selçuklu Sultanı I. G. Keyhüsrev 1192 yılında babası II. Kılıç Arslan’ın desteği ile tahta geçmiş

ti. Fakat bir müddet sonra Tokat meliki olan kardeşi Süleyman Şah kendisine karşı ayaklanmış ve onu Konya’da muhasara altına almıştı. Sonuçta I. G. Keyhüsrev 1196’da Konya’yı ve Anadolu’yu terk etmeye mecbur kalmıştır. Keyhüsrev şehzadeliği döneminde bir süre Uluborlu Melikliği’nde bulunmuştur. Burada bir çevresi ve destekçileri vardı. Bu yüzden Süleyman Şah onu Anadolu’yu terke mecbur ederken batıya yani dayılarının bulunduğu Bizans’a ya da Uluborlu yönüne gitmesine müsaade etmemiş olmalıdır. Tahtını kaybeden Keyhüsrev önce Haleb’e Selahü’d-din Eyyübî’nin oğlu el Melikü’z-zahir’in yanına gitmiştir. Oradan Diyarbekir, Ahlat ve Harput’a gitmiş, Güney ve Doğu Anadolu’daki devletlerden umduğu destek ve yardımı bulamayınca Trabzon’a gelmiştir. Trabzon Komnenler Hanedanı’nın yardımı ile deniz yoluyla İstanbul’a, giderek dayılarına sığınmıştır. Sekiz yıl sürgün hayatı yaşayan G. Keyhüsrev burada iken Türkiye Selçukluları Devleti’nin Bizans’a sınır olan Uç bölgelerdeki hudut muhafızları konumundaki Türkmen beğlerle irtibat kurmuş ve onlardan, kaybettiği tahtını tekrar ele geçirmek hususunda destek sözü almıştır. Bu Türkmen beğler uygun bir zamanda onu Anadolu’ya davet etmişlerdir.

Kayınpederi olan Komnenler sülalesinden Manuel Mavrazemos’u da yanına alan G. Keyhüsrev onun çok büyük destek ve yardımlarına nail olarak İzmit, Kütahya üzerinden Uluborlu’ya gelmiştir. Onun bu güzergahı takip ederek Anadolu’ya intikali tamamen Manuel Mavrazemos’un yardım ve çabalarıyla gerçekleşmiştir. Uç Türkmenlerinden ve Mavrazemozos’un Bizanslı askerlerinden müteşekkil bir ordu ile Uluborlu’dan Konya üzerine yürümüştür. Büyük güçlüklerden sonra nihayet 1204 yılı başlarında tekrar tahtına kavuşmuş, tahtan indirdiği yeğeni Süleyman Şah’ın oğlu III. İzzüddin Kılıç Arslan’ı tutuklatmış bilahare de onu boğdurmuştur.

Türkiye Selçuklularında

Devletin Yeniden Yapılanması

I. Gıyasüddin Keyhüsrev yeniden tahtı ele geçirmesinin ardından devlet yapısında ve yönetimde yeni bir yapılanma çalışmalarına girdiği görülmektedir. O bunu yapmak suretiyle devlete kalıcı bir düzen vermiş olacağını ve bu yolla Anadolu’da bulunan farklı etnik ve dinî zümreler arasında barış ve güven ortamı yaratmış olacağını düşünüyordu. Bu yolla güçlü, toplayıcı ve birleştirici büyük bir devlet modelini gerçekleştirmeyi plânlıyordu. Böylece Türkiye Selçuklularında yeni bir devlet anlayışı ve yeni bir mutlu toplum inşa etme düşüncesi doğmuştur. Bunu Türk Cihan Hakimiyeti Ülküsü’nün yeni bir uygulama biçiminin gündeme getirilmesi olarak düşünebiliriz.

I. G. Keyhüsrev bu amacını gerçekleştirmek için ilk iş olarak yeniden tahtı ele geçirmekte Komnen Manuel Mavrazemos’dan çok büyük yardım ve destek gördüğü için ikinci defa iktidara gelişinin hemen ardından Emir Mavrazemos’u Melik unvanıyla Uç bölgesine göndermiş Uluborlu, Denizli ve Honas’ı ona vermiştir. Böylece Anadolu’da ilk olarak yöneticisi Hristiyan olan Selçuklu Devleti’ne bağlı bir Meliklik kurulmuştur. Kendisi ve oğlu Yohannes Hristiyan olarak bu görevlerini sürdürdüler. Fakat torunu olan Denizlili Mehmed el-Mevrazemî Müslüman olmuş ve Uç Beği olarak görevine devam etmiştir. Bilahare Hülagu Han tarafından öldürüldü.3

I. Gıyasüddin büyük oğlu İzzüddin Keykâvus’u yukarda bahsedildiği üzere İran kültürünün merkezi durumunda olan Malatya’ya melik olarak Güneydoğu Anadolu’nun yönetimini de ona vermiş oluyordu. Diğer oğlu Alâüddin Keykubad’ı da Tokat’a gene melik olarak gönderdi. Türkmenlerin yoğun olduğu ve Danişmend ili diye anılan Kuzey Anadolu’nun idaresini de bu oğluna vermiştir. Kendisi de büyük Sultan olarak başkent Konya’dan bütün bu melikliklere vaz’iyyet ediyordu. Böylece I. G. Keyhüsrev Afrasyab’ın soyunda gelen bir hakan olarak Turanî kavimlerin büyük hakanı, destanî İran şahlarının unvanı olan Keyhüsrev unvanını kullanarak eski İran şahlarının devamı olduğunu ve nihayet Diyar-ı Rum’da Kayser-i Rum’un yerine kaim bir Kayser olduğunu, Anadolu’daki dinî ve etnik zümrelere empoze ve onların hamasî duygularını tatmin etmeyi düşünmüştür.

Nitekim o dönemde Anadolu’da yaşayan Türkmen asıllı Şeyh Evhadüddin Hâmid el Kirmanî, G. Keyhüsrev’e hitaben yazdığı bir rubaide şöyle demektedir:

“ Kayser’in ayağının altında yer eskimekteydi. Köşkü gökyüzüne yükselmişti. Ey Keyhüsrev onun yerini almış durumdasın. Söyle o köşk nerede? Kayser ise sanki hiç yaşamadı.”4

O halde I. Giyesüddin, oğulları ve ahfadının Keyhüsrev, Keykâvüs, Keykubad, Keyferidün gibi destanî İran şahlarının unvanlarını kullanmaları İran kültürüne duyulan hayranlıktan çok politik bir amacı bulunduğu göz ardı edilmemelidir. I. G. Keyhüsrev bütün bu dinî ve etnik zümreleri kendi siyasî otoritesi altında toplayarak ve kendini merkeze alarak Anadolu’da istikrar ve barış ortamı yaratmaya çalışmıştır. Böylece bu yeni devlet felsefesinin ve siyasî anlayış ve düşünüş biçiminin yapılanmasına yönelik bir çalışma yürütülmüştür. Nitekim bundan sonradır ki bu dönemde Anadolu’da Selçuklu Devleti hizmetinde çok sayıda Rum ve Ermeni kökenli Kontlar İran ve Türkmen kökenli Emirler görülmektedir. I. Gıyasüddin Keyhüsrev, bu düzenlemeleri gerçekleştirdikten sonra bu emir ve kontların desteği ile Antalya’yı ve Samsun’u fethederek devletinin sınırlarını Akdeniz ve Karadeniz’e ulaştırmıştır. Bundan sonraki Türkiye Selçukluları sultanları “Sultanü’l-Arabi ve’l-Acem” (Arap ve Arap olmayan halkların sultanı) unvanlarına,

“Sultanü’l-bahreyn” (İki denizin sultanı) unvanını da katmışlardır. Ondan sonra gelen Selçuklu sultanları da bu unvanı kullanacaklardır.


Yüklə 8,92 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   24   25   26   27   28   29   30   31   ...   178




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin