(51) Ve iz va'adna Musa erbe'ıyne leyleten sümmettehâztümül'ıcle min ba'dihi ve entüm zâlimun;
* Hani, biz Mûsâ ile kırk gece için sözleşmiştik. Sizler ise onun ardından (kendinize) zulmederek bir buzağıyı tanrı edinmiştiniz.
Ey kulum, ey Habibim, ey tarikat ehli veya ey okuyan kişi, o vakti hatırla ki biz sözleşmiştik, vadeleşmiştik yani bir tarih tespit etmiştik Mâsâ ile Kırk gün Kırk gece olarak, diğer Âyetlerde bu durum biz Otuz gün vadeleşmiştik daha sonra On ilâve ettik Kırk’a çıkardık diyerek anlatılıyor, bu da şu demek;
104
Tur dağına çıktığı zaman Mûsâ (a.s.) otuz gün gündüzleri oruçlu, geceleri ibadet halinde geçiriyordu ve bu durum nefis teskiyesine yeterli olmadı, tarikat mertebesi itibarıyla, Cenâb-ı Hakk bu nedenle on gün daha ilâve ettik diyor ve son on günde Tevrat-ı Şerifi alması var, her gün bir Suhuf, dokuz Suhuf verildi bunların yedi tanesi mermer taşa yazılmış, iki tanesi Nur’dandı, işte o iki tane nurdan olan levhaları ümmetine açamadı Mûsâ (a.s.) çünkü onlar hakikat mertebesinin izahlarıydı, tarikat mertebesinde olanlar onu alamayacağı için onu İsâ (a.s.) a bıraktı, sadece yedi levhayı açıkladı.
Mûsâ (a.s.) bu kırk gün için giderken kavmini kardeşi Harûn’a teslim etti, sonra onlar ne yaptılar, bir buzağıya yöneldiler ve zulüm ehli oldular.
ثُمَّ عَفَوْنَا عَنكُمِ مِّن بَعْدِ ذَلِكَ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ
(52) Sümme afevna anküm min ba'di zâlike le'alleküm teşkürun;
* Sonra bunun ardından şükredesiniz diye sizi affetmiştik.
Sonra sizden bu günahı affettik, o günahı işledikten sonra, böylece umulur ki, bu işe şükredersiniz, demek ki tarikat mertebesinde olan bir kimse zaman zaman eski haline dönebiliyor çünkü tarikat mertebesinde kendi nefsaniyetinin bazı güçleri olduğu için zaman zaman dönebiliyor yani daha orada ayağı sağlam basmış değildir.
وَإِذْ آتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ وَالْفُرْقَانَ لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ
(53) Ve iz ateyna MuselKitabe velFurkane le'alleküm tehtedun;
* Hani, doğru yolu tutasınız diye Mûsâ’ya Kitab’ı (Tevrat’ı) ve Furkan’ı vermiştik.
Ve Biz Mûsâ’ya kitabı verdik, ve Furkan’ı verdik, umulur ki siz bunlara bakmak sûretiyle yolunuzu bulursunuz yani
105
hidâyete erersiniz yani bunların içinde olan Hâdî ismini alıp o yoldan gidersiniz, Burada şunu bilmek lâzım ki, tarikat mertebesinde olan bir kişiye de kitap gelebiliyor, kitaptan kasıt ilhamlar yani tarikat mertebesi, Mûseviyyet mertebesi itibarıyla gelen ilhamlar, yeri gelmişken bu ilhamların kaynağı nasıldır ona da bakalım;
Mûsâ (a.s.) doğduktan sonra firavun ve ailesi ona bakıyorlar, yani Mûsâ (a.s.) nefsi emmâre’nin kucağında büyüyor. Mûsâ (a.s.) a fir’âvn’un muhabbet etmesi, “ve elkaytü aleyke mehabbeten minnİY” (Taha,20,39 Âyet) yani “Kendimden bir muhabbet ilka ettim” Âyetinde dediği gibi, işte bu muhabbet Mûsâ (a.s.)ın özünde oldu-ğundan, ondan meydana gelen güzellik Asiye Hatun’uda, fir’âvn’u da cezbetti ve Âsiye Hâtun “umulur ki bu evimize neşe getirir, evlat edinelim” dedi. O güne kadar Mûsâ (a.s.) şahsında rivâyetlere göre Kırkbin çocuğun kesildiği ifade ediliyor, fakat bunların herbiri aynı zamanda Mûsâ (a.s.)a güç, kuvvet oldu, yani Mûsâ (a.s.) fir’avn karşısına çıktığı zaman tek bir fert olarak çıktı ve duasında “Kale Rabbişrahliy sadriy” (Tâhâ,20/27.Ayet) yani “Rabbim sadrımı genişlet” dedi ve kendisi için kesilen o çocukların gücüyle gitti fir’âvn’un karşısına, fir’âvn tek kaldı aslında orada, “Ve iz ateyna Mûsel Kitabe” dediği bu aslında, kendisi namına nefsi emmâre tarafından kesilmiş gibi görülen o bilgiler yani o çocuklar toplandı ve bir kitap halinde Mûsâ kemâle erdiği zaman kendisine verildi ve bunun zâhirdeki ismi Tevrat oldu. Tevrat haberi uzağa ulaştıran tevriyyet demektir, daha evvelki peygamberler sadece kendi kavimleri içine geliyorken, Mûsâ (a.s.) daha geniş kavimlere getirildi, işte şeriat mertebesi itibarıyla kendi bünyende yaptığın faaliyetler, fiziki çalışmalar, tarikat mertebesine girdiğin zaman daha da genişler, yani iç bünyende daha derinlere doğru genişlemeye başladığı zaman o tevriyyet olur, “işte bunu verdik” diyor.
Âyet’in diğer yönden ifadesi ise Mûsâ (a.s.)ın şahsında, tarikat ehline ben gönlümden bir muhabbet ilka ettim yani Zâtımdan “Ben ilka ettim” diyor Cenâb-ı Hakk,
106
“venefahtü” “veelkaytü” bakın aynı şey yani “Ben ruhumdan verdim” dediği gibi “Ben muhabbetimden verdim” diyor. Âdem (a.s.) a ruhundan veriyor bu ruhaniyetin daha çok faaliyete geçmesi için, daha geniş sahayı kaplaması için Mûseviyyet mertebesinde bir de muhabbet ekleniyor.
Ve Furkan’ı verdik, buradaki Furkan’dan kasıt Mûseviyyet mertebesine kadar gelen bilgileri birbirinden ayırmak ve farklı hallerde tatbik etmek demek, Âdemiyyet, Nûhiyyet, İdrisiyyet, daha sonra İbrâhîmiyyet bilgisi yani tevhidi ef’âl ve Mûseviyyet bilgisi olan tevhidi esmâ bilgisi. Bunların da farklılıklarını verdik, yani sana kadar her mertebenin bilgisini ayrı ayrı verdik hem mücmel olarak Tevrat’ta verdik, hem de bu mertebelerin hakikatlerini ayrı ayrı izah ederek verdik demektir,
Bizdeki Furkan’da Mûseviyyetten sonra İseviyyet ve Muhammediyyet mertebelerini de sana ayrı ayrı anlattık demek, bizdeki Furkan yani Kûr’ân’ın Furkan’ı, mertebeleri ayıran demektir, eğer öyle bir şey olmasa herşey birbirine karışır, hangi mertebede hangi ilim geçerli olur bilinmez, yani hangi hastalığa hangi ilaç verilecek bilinmez, işte Furkan bu meseleyi yerlerinde kullanmaktır.
Umulurki bu toplu olarak verilen kitap ve içerisinde ayrı ayrı mertebeleri olan kitapta yerinizi bulursunuz da HidÂyete erersiniz, tarikat mertebesi itibarıyla.
وَإِذْ قَالَ مُوسَى لِقَوْمِهِ يَا قَوْمِ إِنَّكُمْ ظَلَمْتُمْ أَنفُسَكُمْ بِاتِّخَاذِكُمُ الْعِجْلَ فَتُوبُواْ إِلَى بَارِئِكُمْ فَاقْتُلُواْ أَنفُسَكُمْ ذَلِكُمْ خَيْرٌ لَّكُمْ عِندَ بَارِئِكُمْ فَتَابَ عَلَيْكُمْ إِنَّهُ هُوَ التَّوَّابُ الرَّحِيمُ
(54) Ve iz kâle Mûsû likavmihî ya kavmi inneküm zalemtüm enfüseküm Bittihazikümül'ıcle fetubu ila Bariiküm faktulu enfüseküm, zâliküm hayrun leküm ınde Bariiküm, fetabe aleyküm* inneHU HUvetTevvaburRahîym;
* Mûsâ, kavmine dedi ki: “Ey kavmim! Sizler,
107
buzağıyı ilâh edinmekle kendinize yazık ettiniz. Gelin yaratıcınıza tövbe edin de nefislerinizi öldürün (kendinizi düzeltin). Bu, Yaratıcınız katında sizin için daha iyidir. Böylece Allah da onların tövbesini kabul etti. Çünkü O, tövbeleri çok kabul edendir, çok merhametlidir.”
Mûsâ (a.s.) kemâle erdikten sonra kavmine hitap ediyor, yani bizdeki gönül Mûseviyyet mertebesine ulaştığı zaman kendi esmâsı’na yani kavmine hitap ediyor, “Muhakkak ki siz buzağıya yöneldiğiniz için nefsinize zulmetiniz” diyor.
وَإِذْ قُلْتُمْ يَا مُوسَى لَن نُّؤْمِنَ لَكَ حَتَّى نَرَى اللَّهَ جَهْرَةً فَأَخَذَتْكُمُ الصَّاعِقَةُ وَأَنتُمْ تَنظُرُونَ
Dostları ilə paylaş: |