Başbakan diyor ki


BELARUS’TAN ALMANYA’YA GİDERKEN UÇAKTA GAZETECİLERE YAPILAN AÇIKLAMA



Yüklə 0,75 Mb.
səhifə8/16
tarix16.05.2018
ölçüsü0,75 Mb.
#50628
1   ...   4   5   6   7   8   9   10   11   ...   16

15.02.2018

BELARUS’TAN ALMANYA’YA GİDERKEN UÇAKTA GAZETECİLERE YAPILAN AÇIKLAMA

BAŞBAKAN BİNALİ YILDIRIM: Evet arkadaşlar, programımızın birinci bölümünü tamamladık. Şimdi Almanya Berlin’e gidiyoruz. İlk olarak Berlin’de Sayın Merkel’le görüşmemiz var. Geçen sene seçim senesiydi orada da, bizde de, dolayısıyla biraz havalar sert geçti. Şimdi artık orada da hükümet uzunca bir aradan sonra kurulma aşamasına geldi. Bizim zaten, referandum, gündemimizden tamamen düştü. Normal hayata Almanya’yla Türkiye’nin dönme vakti geldi diye düşünüyoruz.

Şansölye Sayın Merkel’le ikili ilişkilerimiz, bölgesel konuları, Avrupa Birliği konularını kapsamlı bir şekilde ele alacağız. Yani bütün konuları ele alacağız. Ümit ederim ki, geçmişte karşı karşıya kaldığımız sorunlar aşılmış olur ve yeni bir sayfa, yeni bir gün başlatmış oluruz.

SORU: Almanya tarafında da aynı iradeyi görüyor musunuz?

BAŞBAKAN BİNALİ YILDIRIM: Yani gidiyoruz işte, artık göreceğiz. Ben aynı düşünceleri bire bir değilse bile Türkiye’yle ilişkileri geliştirme konusunda bir irade olduğunu tahmin ediyorum yeni yönetimde, seçimden sonra oluşan koalisyonda.

SORU: PKK gösterilerinin yasaklanması…

BAŞBAKAN BİNALİ YILDIRIM: Bunlar önemli adımlar. Zaten son zamanlarda Almanya’nın PKK terör örgütüne karşı git gide kararlı bir duruşu fark ediliyor. Bunlar da doğrusu iki ülke arasındaki ilişkilerin tamir edilmesi için güzel adımlar.

Yani Almanya’yı sadece tek başına Almanya olarak görmeyelim, Avrupa Birliği’nin belkemiğini oluşturuyor. Aynı zamanda Türkiye’nin Avrupa Birliği içerisinde de en büyük ticari ortağı. Dört milyona yakın soydaşımız, vatandaşımız iki ülke arasında ciddi bir köprü oluşturuyor. Ciddi bir bağ kurmamızı sağlıyor. Burada ilişkilerin bozulmasından hiç kimse yarar sağlamaz, ama geliştirilmesinden herkes istifade eder.

Türkiye olarak biz bölgede Avrupa’nın aynı zamanda güvenliğini de koruyoruz, NATO’nun sınırlarını da koruyoruz. Yani bizim Suriye’deki kuzey-güney sınırları ötesinde yaptığımız faaliyetler esasen sadece kendi milli güvenliğimizi ilgilendirmiyor. Sadece kendi vatandaşımızın can ve mal güvenliğini ilgilendirmiyor. PYD örgütünün, DEAŞ örgütünün yok edilmesiyle sınırlı değil, aynı zamanda Avrupa’ya olabilecek göçmen akımı ve Avrupa’da yayılma ihtimali yüksek terör olaylarının da önüne geçmiş oluyoruz. Bunu istiyoruz ki Avrupa Birliği ve NATO daha iyi görsün ve Türkiye’yle olan ilişkilerinde hassasiyeti göz önüne alınsın.

SORU: Efendim, Deniz Yücel’le ilgili olarak bir açıklamanız oldu, Türkiye’nin bir hukuk devleti olduğunu ifade ettiniz Almanlara. Ama bir olumlu adım olabileceği mesajını mı verdiniz?

BAŞBAKAN BİNALİ YILDIRIM: Şöyle: Orada benim dediğim çok açık bir şey. Yani Türkiye hukuk devleti, yargının işi ayrı, siyasetin işi ayrı. Yani her mahkemeye çıkış umuttur, benim dediğim o.

SORU: Efendim, bir de Amerika’yla ilişkiler var, bu sıralar ziyaretler yoğunlaştı. Tillerson da Ankara’da. Sizin bu seyahatten önce çok önemli bir sözünüz oldu, asla bir pazarlık içinde olmayız dediniz.

BAŞBAKAN BİNALİ YILDIRIM: Doğru.

SORU: Bizden ne istiyor Amerika? Çünkü bakıyoruz bir ileri, iki geri açıklamalar, böyle hani deli saçması türünden açıklamalar. Ne istiyor? Bu pazarlık dediğinizden de neyi kastediyorsunuz?

BAŞBAKAN BİNALİ YILDIRIM: Keşke biz de bilebilsek, biz de onu soruyoruz, ne yapmak istediklerine bir karar verseler de… Ama biz ne istediğimizi biliyoruz. Biz evirmeden, çevirmeden çok net şekilde diyoruz ki, kardeşim, bizim hudutlarımızın ötesinde bir terör devleti oluşumuna asla tahammülümüz olmaz, böyle bir maceradan vazgeçin. Yani bu aklı size kim veriyorsa size iyilik etmiyor. Bu milleti yeterince tanıyamamışsınız. Bu millet burada bir şer kuşağı oluşmasına izin vermez, vermeyeceğimiz de…

Bu terör faaliyeti içerisinde olanlarla sözde Kürtlerin hakkını savunduklarını iddia ediyorlar ama uygulamalarının böyle olmadığını görüyoruz. Oradaki Kürtlere de zulmediyorlar, Araplara da zulmediyorlar, Türkmenlere de zulmediyorlar, çocuklara zorla silah veriyorlar, terör faaliyeti içerisine sokuyorlar. Aynı zamanda kadınlarına, mallarına, mülklerine el koyuyorlar. Bütün işte 911 kilometre, hadi bunun 100’ünü çık Fırat Kalkanı, onun dışındaki 800 kilometrelik bölümde maalesef böyle oldubittiyle, Amerika’ya "DEAŞ’ı da yok edeceğiz" filan hikâyesini anlatarak maalesef orada çok büyük bir sindirme harekâtı yapıyorlar. Belli ki bunlar Amerika’ya “biz burada sizin için, İsrail için bir güvence olabiliriz, bizi destekleyin, biz burada bu oluşumu yapalım. Böylece Türkiye’yi de kontrol edersiniz, hem Suriye’yi de kontrol edersiniz, hem İran’a karşı da eliniz güçlenir” filan gibi bir senaryo, bir proje hazırlanmış. Bu proje üzerinden yola çıkmışlar. Ama kılavuzları yanlış. Terör örgütüyle gelecek projesi yapılabilir mi? Bunlar terör örgütü, bunların işi gücü öldürmek. Amerika’nın bunları muhatap alması bile yanlış. Yani yıllarca NATO’da ortak olacağız, biz NATO’nun sınırlarını bekliyoruz, koruyoruz, onlar da NATO’nun sınırlarına karşı bir terör faaliyeti içerisine geçiyorlar, kiminle? Diğer bir NATO ülkesiyle beraber. Yani izahı mümkün değil.

SORU: Milli Savunma Bakanı Nurettin Canikli Brüksel’de biliyorsunuz NATO zemini çerçevesinde, Amerikan Savunma Bakanı Mattis’le görüştü. Mattis’in bir açıklaması var.

BAŞBAKAN BİNALİ YILDIRIM: Ne diyor?

SORU: Çok da ilginç. Az önce Bülent de ifade etti. Sizin de vurguladığınız çerçeveyle belki örtüşüyor. Özetle YPG ile PKK’yı ayrıştırabileceklerini, dolayısıyla şimdi böyle bir öneri akla ziyan bir başka öneri gibi duruyor, nasıl bakarsınız?

BAŞBAKAN BİNALİ YILDIRIM: Bir kere bunların kendi içlerinde bir uyum yok. İstihbarat Komisyonu raporları diyor ki; bu YPG, PKK’nın Suriye şubesidir diyor. Bunların aynı olduğunu Amerika’da bir kurum kabul ediyor, Savunma Bakanı çıkmış diyor ki “bunları birbirine vurduracağız biz” bilmem ne böyle. Böyle bir şey, herhalde bizi hiçbir şeyden anlamıyor zannediyorlar. Ya ne yaptıklarından haberleri yok. Amerika’da farklı farklı. Yani sahadakilerle siyasettekiler ayrı telden çalıyor, sıkıntımız burada. Bizim muhatabımız siyasettir, Amerikan Yönetimi’dir. Amerikan Yönetimi’nin iradesini ortaya koyması zamanıdır. Ben sahadaki yanlışları, ilişkilerimizi zehirleyen bu yanlış nutuklara artık bir son vermesi gerekiyor.

SORU: Efendim, bu güvenlik konferansı sırasında Amerikalılarla bir temasınız olacak mı?

BAŞBAKAN BİNALİ YILDIRIM: Yok.

SORU: Kimler var görüşme programınızda?

BAŞBAKAN BİNALİ YILDIRIM: Sayın Merkel’le bire bir, heyetler arası olacak. Haydar Abadi’yle, Emir Şeyh Tamim de var, Fransa Başbakanı Edouard Philippe var, Bulgaristan Başbakanı Boyko Borisov da var, AB Komisyon Başkanı Jean Claude Juncker de var.

SORU: Peki, Ege konusunda yine Türkiye’ye karşı çok sert bir açıklama yapıldı.

BAŞBAKAN BİNALİ YILDIRIM: Polonya Başbakanı da var, Gürcistan Başbakanı da var.

SORU: Bir de iş çevreleri var.

SORU: Yeni bir dünya geliyor, Türkiye de o dünyada yerini mi alıyor?

SORU: Nedir efendim, oradaki en son…

BAŞBAKAN BİNALİ YILDIRIM: Yeni dünya kuruluyor, Türkiye yerini alıyor. Etrafta bir sürü yağmacı var. Biz onları engellemeye çalışıyoruz.

SORU: Peki, şöyle bir şey mümkün mü: Kürecik ve İncirlik masada mı?

BAŞBAKAN BİNALİ YILDIRIM: Arkadaşlar, Amerika’yla NATO’da üyeyiz, 50 senedir askeri, ticari ilişkilerimiz var. Bu tip işler bir süreçtir. Yani hemen aklımıza geldi şunu yapalım, bunu yapalım yok. Nedir? Biz sonuna kadar Amerika’nın bu yanlıştan dönmesini ümit ediyoruz. Amerika’nın orta ve uzun vadeli geleceğini teröristlerle bulamayacağını görmesini istiyoruz. Görürse kendi kazanır, görmezse biz bir şey kaybetmeyiz, biz yerimizdeyiz. Biz hudutlarımızı da koruruz, terörle mücadeleyi Amerika’ya rağmen de yaparız, onlara rağmen de yaparız, hiçbir problemimiz yok. Biraz daha bizi meşgul eder. Diyelim ki yani bütün bunlar olmadı, o zaman oturup ne yapacağımızın kararını o zaman veririz. Yani şu anda biz böyle bir duygusal hareket içinde olmayız. Hemen hızlı bir şekilde gerek yok.

SORU: Efendim, yıllardır hep şu söyleniyor: HDP, terörle arasına mesafe koyamıyor vesaire. Yine de ne olursa olsun Mecliste temsil edilen legal bir siyasi parti. Bu, Türkiye’de bazı sorunların çözümü için bir şanstır vesaire gibi görüşler var. Artık HDP bazında böyle bir şans kalmadı mı? HDP, siyasi bir muhatap değil mi?

BAŞBAKAN BİNALİ YILDIRIM: HDP’yle niye muhatap olacağız, HDP neyi temsil ediyor? Yani HDP’nin bugüne kadar PKK, YPG’yi, PYD’yi açıkça kanlı bir terör örgütü olduğunu söylediğini duydunuz mu? Böyle bir tutum içerisine girmezse bizim muhatap alıp almamamızın bir önemi yok, millet muhatap almaz. Orada biz mücadele veriyoruz. Ölüm kalım mücadelesi veriyoruz, şehitlerimiz var, sivil insanlar hayatını kaybediyor. HDP ne yapıyor? "Diren Afrin diren." Bir kere sen memlekete bak, memleketindeki insanlar yok oluyor. Oradan gık çıktı mı? Böyle bir şeyi nasıl yapabilirsin? Yani siyaset yapacaksa adam gibi diyecek ki; benim bu ülkenin toprak bütünlüğüyle bir problemim yok, bölme bölünme gibi bir gündemim yok. Kürt vatandaşlarımızın, Türk vatandaşlarımızın, bu bayrak altında yaşayan herkesin başımın üstünde yeri var…

SORU: Bunları Selahattin Demirtaş bir dönem söyledi biliyorsunuz.

BAŞBAKAN BİNALİ YILDIRIM: Ondan sonra 6-7 Ekim’de ne yaptı…

SORU: İşte sonrası var.

BAŞBAKAN BİNALİ YILDIRIM: Onlar fantezi yaptı, bir ara cici çocuk çıkarttılar, parlattılar marlattılar ama gerçek niyetlerini daha sonra gördük. Onlara çok şans verildi, hiç kimse bugün diyemez ki; "ya buradaki sorunların çözümü için işte bölgenin sesine kulak verilmedi." Yani bölge, Doğu-Güneydoğu neden HDP’nin oluyor, böyle bir şey var mı? Her karış toprağı bu milletin. Bugün Kürt, Türk, bütün vatandaşlarımız Türkiye’nin her yerinde yaşıyor. Güneydoğu’dan fazla İstanbul’da Kürt var, Kürtler benim başımın tacı. Onların Kürtlere zarar vermekten başka bir faydaları oldu mu bu terör örgütünün? Kimi öldürüyor? Kürt’ü de öldürüyor, Türk’ü de öldürüyor. PKK’nın Kürtler diye bir derdi yok. Türklerin de, Kürtlerin de PKK gibi bir baş belası var. Çözüm; bu kanlı terör örgütünü bu ülke topraklarından söküp atmak, başka hiçbir çözüm yok. Orada, Yüksekova’da üç sene geciktirdiler alanı. 99 sefer şantiye basıldı, onlara rağmen biz oralarda yol yaptık, makineleri yaptık. Fena mı oldu?

SORU: Sayın Başbakan, Türkiye’de kendisini avukatların, doktorların, mühendislerin tek temsilcisi zanneden Tabipler Birliği, Barolar Birliği, Mühendisler Birliği gibi odalar var ve Zeytin Dalı gibi başarılı bir operasyon yapılırken buna karşı açıklamalar yapıyorlar. Bu birlikler kanuni olarak tek yetkili. Bununla ilgili Cumhurbaşkanımız da açıklamıştı. Bununla ilgili çalışma var, Başbakanımız da Bakanlar Kurulunda çalışıyorlar diye. Bu odalara karşı yeni bir düzen kurulacak mı, çalışmalar ne aşama?

BAŞBAKAN BİNALİ YILDIRIM: Şimdi biz demokrasisi gelişen, sistemini geliştirmeye çalışan bir ülkeyiz. Çok seslilik her zaman iyidir. Sivil toplum kuruluşlarında, siyasette tek sesliliğin bu ülkeye bir faydası yok. Dolayısıyla imtiyazlı kuruluşlar sivil toplum görevini çok rahat yapamıyorlar. O yüzden burada da demokratikleşmeye ihtiyacımız var. Sadece siyasetin demokratikleşmesi, ülkedeki yönetimlerin demokratikleşmesi yetmiyor. Bu alanda da böyle bir reforma ihtiyaç var. Biz diyoruz ki, burada da bir çerçeve yasa hazırlayalım dedik. Bunun hazırlığını tamamladık. Bu çerçeve yasaya göre bunların farklı farklı uygulamaları var, biri diğerine benzemiyor. Hâlbuki amaçları, hedefleri aynı. Farklı zamanlarda farklı düzenlemelerle erişip bunlara ilişkilendiriyoruz. Değişik kaynakları oluşmuş, kiminin var, kiminin yok. Bir yerde bir tane kuruluyor, bir başkası kurulamıyor falan. Bir de yurt dışındaki uygulamalara baktık gelişmiş ülkelerdeki. Bir çalışma tamamlandı, bunun daha detayını vermeyeyim, çünkü bunu önce biz kendimiz bir konuşmamız lazım. Bir taslak çalışması tamamlandı. Bunu tabii Bakanlar Kurulunda görüşeceğiz, sektörden de görüşler alacağız ve süratle Meclisin gündemine getireceğiz.

SORU: Peki, teşekkür ederiz.

15.02.2018

ALMANYA BAŞBAKANI ANGELA MERKEL İLE ORTAK BASIN TOPLANTISI, ALMANYA FEDERAL CUMHURİYETİ

Teşekkür ediyorum Sayın Şansölye Merkel, değerli basın mensupları. Sayın Şansölye’yle yaklaşık bir yıl aradan sonra tekrar bir araya gelmekten memnuniyet duyuyorum. Kendisini 2 Şubat 2017’de Ankara’da ağırlama imkânımız olmuştu. Daha sonra 18 Şubat’ta Münih Güvenlik Konferansı vesilesiyle bir araya geldik, görüşme fırsatımız oldu. Aradan geçen 1 yıl içerisinde Almanya’da da, Türkiye’de de çok şey değişti. Biz bir referandum geçirdik, Almanya bir seçim geçirdi ve yeterince iki ülke yöneticileri olarak birbirimize fazla vakit ayıramadık, şimdi artık bunlar geride kaldı, yeni bir dönemdeyiz.

Almanya’da aylardır devam eden seçimden sonraki görüşmelerin bir koalisyon kararına varmış olmasından büyük bir memnuniyet duyuyorum ve Sayın Şansölye’yi tebrik ediyorum, koalisyon ortaklarını tebrik ediyorum. İnşallah yeni Hükûmet tam kapasiteyle göreve başlayınca ilişkilere kaldığımız yerden tam kapasite devam etme fırsatımız olacak.

Sayın Şansölye Merkel’in de ifade ettiği gibi, hem Türkiye, hem Almanya arasında ikili ilişkilerimizi sınırlı zaman içerisinde değerlendirme fırsatı bulduk. Özellikle Almanya’da yaşayan 3 milyondan fazla soydaşımızın iki ülke arasındaki ilişkilerde önemli bir köprü olduğunun altını çizdik ve onların varlığını Almanya-Türkiye ilişkilerinin bir ölçüde teminatı olarak gördüğümüzü ifade ettik.

Diğer yandan, ülkemizde 2016 15 Temmuz’unda yaşanan hain darbe girişimi sonrası darbecilerin yargılanması konusundaki ve memuriyetten çıkarılanlar konusundaki düşüncelerini Sayın Merkel bizimle bir kez daha paylaştı. Almanya bir hukuk devleti, Türkiye de bir hukuk devleti. Hukuk devleti kuralları içerisinde bunların yargılamaları devam ediyor ve büyük oranda da darbeye birinci derecede iştirak edenlerin yargılanması sonlanmak üzere. Tabii yapılan araştırma ve incelemelerden sonra eğer darbeyle doğrudan ilişiği olmayanlar varsa bunlar da zaten görevlerine dönüyorlar. Şu ana kadar 33 bin civarında bu şekilde görevine iade edilen var, diğerlerinin durumu da inceleniyor, karara bağlanıyor. Eğer burada hâlâ reddedilenler varsa, her türlü hukuk yolu da bunlara açılmış olacak.

Tabii Türkiye bölgede sadece terörle mücadele yaparken kendi vatandaşlarının mal ve güvenliğini korumaya çalışmıyor, aynı zamanda NATO’nun sınırlarını da koruyor. Aynı zamanda, Suriye’de, Irak’ta yaşanan iç savaş, göç ve DEAŞ terör örgütü, diğer terör örgütlerinin verdiği olumsuzluklara karşı büyük bir göç akınını da önleyen bir ülke. 3,5 milyon mülteciyi ağırlıyoruz, onların her türlü ihtiyaçlarını görüyoruz ve onların Avrupa üzerine gelmesinin bir anlamda önüne geçiyoruz. Bunu yaparken terör örgütlerinin, terör faaliyetlerinin Almanya’ya da yayılmasının veya genel anlamda Avrupa’ya yayılmasının da önüne geçiyoruz. Bu konuda Avrupa Birliği’yle müşterek çalışmalarımız var, Sayın Şansölye Merkel’in bu konuda önemli katkıları oldu, mültecilerin bulunduğu yerde eğitimine, sağlığına, yerleşimine yardımcı olmak üzere birlik bünyesinde bir karar alındı ve bu bazı aksaklıklara rağmen devam ediyor. Bir kez daha Sayın Şansölyenin bu konudaki kararlılığı, bu desteğin devamı konusundaki sözlerinden memnuniyet duydum.

Bizim Türkiye-Almanya ilişkilerinde hassasiyetimiz belli. PKK terör örgütüdür, PYD, YPG de terör örgütüdür. Aslında YPG, PYD; PKK’nın Suriye şubesidir, bunu İngiltere de söylüyor, bunu Amerikan istihbarat örgütü de söylüyor. Dolayısıyla isimleri ne olursa olsun bunların amacı bölgede huzuru bozmak ve yeni sorun alanları oluşturmak. Bu mücadeleyi verirken dostlarımızı daha fazla yanımızda görmeyi arzu ediyoruz. DEAŞ’la mücadeledeki kararlılığın bu terör örgütleriyle mücadelede de aynı şekilde sürdürülmesinin gerektiğini düşünüyoruz.

Zeytin Dalı Operasyonu da yine aynı amaca yönelik, orada masum insanlara zulmeden bütün terör örgütlerini etkisiz hale getirmek için yapılan bir çalışma. Bunları da konuşma fırsatı bulduk.

Özellikle Deniz Yücel konusuna ben de değinmek istiyorum. Deniz Yücel ve diğer zanlılar tabii ki belirli suçlamalara maruz olarak tutuklu durumdalar. Bunlar mahkemelerin kendi kapasitesinde, yetkisinde görülüyor ve bunlardan geçmişte kaç tanesinin mahkemesi görüldü ve gereği yapıldı. Burada da ümit ediyorum ki hukuk devleti kuralları içerisinde gereken yapılacaktır. Bize düşen, mahkemeye yardımcı olmak, mahkemenin işini kolaylaştırmak, onların önünü açmak.

Tabii konular çok geniş, zaman dar. Sayın Şansölye’nin de ifade ettiği gibi, bu Hükûmet tam olarak göreve başladığında biz kendilerini de Türkiye’de ağırlamak isteriz. Bu vesileyle Cumhurbaşkanımızın selamını sizlere iletmek isterim, davetini de iletmek isterim.

Tabiatıyla Almanya-Türkiye ilişkilerinin köklü geçmişi var, geleceği de çok önemli, Avrupa’nın geleceği için önemli, Balkanlar’ın, Orta Doğu’nun geleceği için önemli. O yüzden inişli çıkışlı dönemler yaşamış olsak da, ben orta ve uzun vadede bu ilişkilerin sağlıklı bir düzeyde devam edeceğine inanıyorum.

Bir kez daha bu sıkışık zamanda bize görüşme fırsatı verdiğiniz için teşekkür ediyorum.

SORU: Sayın Şansölye, Deniz Yücel’in serbest bırakılmasına yönelik ne derecede umutlusunuz diye sormak istiyorum.

Diğer taraftan, davanın, belli davaların kolaylaştırılması gibi bir ifade kullandınız. Deniz Yücel’in iddianamesinin ne zaman hazır olacağını düşünüyorsunuz? Bir yıldır kendisi tutuklu olduğu için Türk yargısının çalışmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

ALMANYA BAŞBAKANI ANGELA MERKEL: Görüşmemizde elbette ki bu konuya işaret ettim. Deniz Yücel’e karşı davanın hukuk devleti ilkelerine sadık kalarak mümkün olduğu kadar hızlı bir şekilde sürdürülmesini tabii ki ifade ettim. Bir yıl sonrasında elbette ki artık bir iddianamenin hazırlanması gerektiğine dair büyük bir umut taşıyoruz ve bunu da ifade ettim.

BAŞBAKAN BİNALİ YILDIRIM: Deniz Yücel davası, gerekse diğer davalar Sayın Şansölye’nin de ifade ettiği gibi hukuk devleti ilkeleri çerçevesinde devam ediyor.

Şunu herkesin takdir etmesini bekliyorum: Türkiye büyük bir darbeye maruz kaldı ve bu darbeyle ilgili binlerce dava açılan insan var, mahkemeler çok yoğun, dolayısıyla buradaki iş yükünden kaynaklı gecikmeler olabilir. Ancak, Türk mahkemelerinin, Türk yargısının bütün bu konuları kanunlar çerçevesinde ele alıp gereğini yaptığını bilmenizi isterim. Ümit ederim, kısa sürede duruşması yapılır ve bir sonuç elde edilir.

Nasıl bir sonuç elde edilir? Her duruşma bir umuttur. Dolayısıyla ben buraya gelmeden önce bir soru sordular, ben o soruya karşılık, duruşma yapılırsa bir umut doğabilir, dedim. Ben bu görüşümü burada da tekrarlıyorum. Herhalde her şey mahkemelerce açık ve seçik ortaya konacaktır.

Bizim, bu ve buna benzer davaların, ilişkilerimize, Almanya ve Türkiye ilişkilerine zarar vermesine gönlümüz razı gelmez, bunu istemeyiz. Benzer şekilde de tabii Almanya’da da terör örgütü PKK ve onun uzantıları başta olmak üzere FETÖ örgütüne yönelik de daha fazla hassasiyetimizin olduğunu bir kez daha tekrar etmek istiyorum.

Şimdi tabii ki Almanya da, Türkiye de vatandaşlarının hakkını arayacak, hukuk devleti olmanın gereği budur, bunu yapmaktan başka doğal bir şey yok. Ancak, tabii ki hukuka karşı da saygılı olmamız lazım ve hukukun kararları her şeyin üzerindedir. Bizim yapmamız gereken, süreçleri hızlandırabilirsek onu yapıyoruz ve ümit ederim ki bu ve buna benzer hem Türkiye’de, hem Almanya’da münferit olaylar Almanya’nın bu kadar derin, köklü ilişkilerine zarar vermez. Alınacak her karar burada yaşayan 3 milyonu aşkın vatandaşımızı ya mutlu edecek ya da üzecek, biz bunları da düşünmek zorundayız. Almanya-Türkiye dostluğunu da düşünmek zorundayız. Dolayısıyla ilişkileri olumlu yönde geliştirmek bizim ana gündemimiz. NATO’da ortağız, NATO’da ortak savunmalarımız var. Dolayısıyla NATO’nun güney sınırlarını emniyet altında tutmak gibi de bir sorumluluğumuz var. Bu sorumluluk sadece Türkiye’nin tek başına sorumluluğu değil, NATO üyesi Amerika dâhil, NATO’nun yine önemli üyesi Almanya’nın da sorumluluğu.

Mülteci konusu da tek başına bizim sorunumuz değil. Bizim ürettiğimiz bir sorun da değil, bu sorunların hiçbirini başlatan da biz değiliz, biz sadece sonuçlarına katlanıyoruz. Suriye’deki savaşı biz başlatmadık, oradaki mülteci akınını biz başlatmadık, ama orada canını kurtarmaya çalışan 3,5 milyon insanı biz bağrımıza bastık, ekmeğimizi paylaştık. Ne yaptığımızı bütün dünya biliyor, dolayısıyla alnımız ak, yaptığımız işi biliyoruz. Biz “insanı yaşat ki devlet yaşasın” anlayışıyla çalışıyoruz.

Tekrar bize bu fırsatı verdiğiniz için teşekkür ediyorum.



16.02.2018

CUMA NAMAZI SONRASI ALMANYA’DA YAŞAYAN VATANDAŞLARIMIZA HİTAP, ALMANYA FEDERAL CUMHURİYETİ

Değerli kardeşlerim; memleketimizde Cumhurbaşkanımızın da sizlere selamı var.

Bugün Bakan arkadaşlarımızla beraber bir resmi ziyaret için geldik. Memleketimizde elhamdülillah huzur, kardeşlik, barış devam ediyor. Milletimizin birliği, beraberliği, dirliği, kardeşliği için Cumhurbaşkanımızla beraber gece gündüz çalışıyoruz.

Sizler burada, tabii ki bu ülkede yaşıyorsunuz. Bu ülkenin kalkınması için çok büyük emekler verdiniz. Dördüncü kuşağa geldik, 60’lı yıllardan bu tarafa gurbette dedelerimiz, babalarımız, şimdi çocuklarımız. Ama benim sizden çok önemli bir talebim, ricam, bulunduğunuz ülkeye entegre olun, ama asla asimile olmayın. Onların değerleri onlara ait, bizim değerlerimiz bize ait. Değerlerimizi muhafaza ederek bütünleşeceğiz.

Almanya-Türkiye ilişkilerinde geçtiğimiz dönemde meydana gelen bazı sıkıntılar bugün giderilmiş gibi gözüküyor. İnşallah daha iyi olacak. Bundan sonra ilişkilerimizi geliştirecek adımları karşılıklı atacağız. Bunu yaparken tabii bizim beklediğimiz, ülkemizin, birliğimizi, beraberliğimizi bozmaya yönelik zararlı faaliyetlere izin verilmemesi. Terör örgütlerine müsamaha gösterilmemesi; bu bizim olmazsa olmazımız. Gerek PKK bölücü terör örgütü, gerek ülkemizin birliğine, kardeşliğine, demokrasisine kast eden, darbe teşebbüsü yapan FETÖ terör örgütünün bu ülkelerde alan sahibi olması, bu ülkelerde neşvünema bulmasını asla kabul etmeyiz. Bunu da Türk-Alman dostluğuna yakıştırmayız. Onun için değerli kardeşlerim, hiç merak etmeyin. Burada, Türkiye’de Cumhurbaşkanımız başta olmak üzere Başbakanı’yla Bakanlarıyla gözü kulağı buradadır, sizlerle gönlü beraberdir. Uzak da olsa beraberiz.

Türkiye büyük bir mücadele veriyor, güney sınırlarında terör örgütlerine karşı büyük bir mücadele veriyor. Afrin’de Zeytin Dalı’yla, Fırat Kalkanı Harekâtı’yla, Kuzey Irak’ta PKK’ya, PYD’ye, YPG’ye, DEAŞ’a karşı büyük bir mücadele veriyoruz. Bütün bunları yaparken elhamdülillah ülkemizin birliğini, beraberliğini, kardeşliğini de muhafaza etmekten geri kalmıyor.



17.02.2018

54. ULUSLARARASI MÜNİH GÜVENLİK KONFERANSI, ALMANYA FEDERAL CUMHURİYETİ

Bu yıl Münih Güvenlik Konferansı bence bir önceki yıla göre çok daha önemli hale geldi. Sebebi, geçen yıldan bugüne kadar acaba dünyada güvenlik anlamında, terörle mücadele anlamında, mülteciler anlamında iyi yönde mi gelişmeler oldu, yoksa durum daha mı ciddileşti, buna bir göz atmamız lazım.

Son 7 yıldır Türkiye’nin 911 kilometre sınırı olan Suriye alanında çok büyük bir iç savaş var. Sözlerimin başında şunu sizlerle samimiyetle paylaşmak isterim: Türkiye bu savaşın ne başlatanıdır, ne sebep olanıdır. Türkiye bu savaşın sonuçlarından doğrudan etkilenen ender ülkelerden bir tanesidir. Buna Ürdün’ü de ilave edebilirsiniz, Lübnan’ı da ilave edebilirsiniz. Ama burada yaşanan insanlık trajedisinin en ağır sonuçlarını karşılayan ülke Türkiye’dir.

Biz son yedi yıldır 3,5 milyon, canını kurtarmak için memleketinden, yerinden, yurdundan ayrılmak zorunda kalan insanlara ev sahipliği yapıyoruz, onlarla ekmeğimizi paylaşıyoruz, evimizi paylaşıyoruz, onların hayata tutunmaları için her türlü fedakârlığı yapıyoruz; bu işin bir tarafı. Bunu biz kendi geleneğimizden, kendi kültürümüzden, kendi tarihimizden aldığımız değerlerle yapıyoruz, kimse istediği için yapmıyoruz.

Diğer taraftan da değerli katılımcılar; bölgede amansız bir mücadele var, DEAŞ, bütün dünya DEAŞ’a odaklanmış vaziyette, ama oradaki mücadele, oradaki terör sadece DEAŞ’la sınırlı değil.

DEAŞ’la mücadele nasıl yapılıyor? Koalisyon var, Rusya var, Türkiye var, İran var, 70’den fazla ülke var, DEAŞ’la mücadele ediyoruz. Karşımızda kim var? 5 bin, 6 bin, bilemedin 10 bin tane silahlı çapulcu. Peki, bu mücadelede neredeyiz? Gerçek anlamda bu mücadeleyi kim yapıyor; buna bakmakta yarar var.

Sadece bir örnek vermek istiyorum, Türkiye Fırat Kalkanı Operasyonu’yla beraber bölgede 3500 DEAŞ örgüt elemanını yok eti, etkisiz hale getirdi. Ve şimdi 2 bin kilometrekarelik bu alana 135 bin Suriyeli döndü, 160 bin çocuk okula başladı, sağlık tesisleri açıldı, okullar açıldı, ticaret başladı, polis gücü tesis edildi, güvenlik sağlandı ve bizden 3,5 milyondan 135 bini oraya gitti yerleşti. Bunu kim sağladı? Türkiye sağladı. Bununla da yetindik mi? Irak alanında da DEAŞ’la mücadelede sadece Musul civarında 800 DEAŞ örgüt elemanını bizatihi Türkiye etkisiz hale getirdi, koalisyona katılmadan yaptı bunu.

Şimdi bununla sınırlı mı? Elbette değil. Bakın, bazı rakamları sizlere paylaşmak istiyorum, bu çok önemli, DEAŞ’ın bölgemiz için, Avrupa için ne kadar tehlikeli olduğunu anlatmak bakımından önemli.

Şu anda Türk hapishanelerinde DEAŞ örgüt mensubu tutuklu sayısı on bin, yuvarlatarak söylüyorum, 5800 yabancı savaşçıyı sınırlarımızdan sokmadık, geri gönderdik. Bunlar nereden geliyor dersiniz? Avrupa ülkelerinden geliyor, bu ülkelerden geliyor. Bunun yanı sıra, 4 bin şüphelinin girişini engelledik ve 56300 potansiyel DEAŞ’la ilişkili olabilecek olanlara sınırlarımızda giriş yasağı koyduk. Bu ne sağladı? DEAŞ’ın bölgedeki faaliyetlerini azaltmayı sağladı. Türkiye’deki canlı bomba ve toplu katliam faaliyetlerini sınırladı, aynı zamanda Avrupa’ya yayılma ihtimalini azalttı. Buna rağmen tehdit bitti mi? Bitmedi. Niye bitmedi, onu da söyleyeyim: Amerika Birleşik Devletleri, YPG, PYD’yle iş birliği yaparak özellikle DEAŞ’ı yok etmek için bir faaliyet içine girdi.

Esasen, bu salonda bilenler var, bilmeyenler var; YPG, PYD Türkiye’nin 40 yıldır mücadele ettiği bölücü terör örgütünün Suriye’deki şubesidir, Suriye’deki adıdır, birbiriyle eşittir, aynı terör örgütüdür. Kuzey Irak’ta Türkiye’nin etkin mücadelesi sonucunda tutunamayan bu terör unsurları Sincar üzerinden Suriye’ye, Fırat’ın doğusuna gelmiş ve burada yaşayan Kürt, Arap, Türkmen, Ezidi gibi masum insanların üzerine çökerek buralara hâkim olmaya çalışmıştır.

Şimdi tabii iki NATO üyesinden bahsediyoruz, Amerika ve Türkiye. Biz ne yapıyoruz? Orada aslında NATO’nun sınırlarını koruyoruz, NATO’nun güney sınırları Türkiye’nin sınırlarıdır. Bir yandan NATO’nun sınırlarını korurken, NATO’nun diğer bir üyesinin bizim sınırlarımızı tehdit eden, insanlarımıza saldıran bir terör örgütüyle DEAŞ mücadelesine girmesini doğrusu izahta zorlanıyoruz. Dostlarımızla bunu konuştuğumuzda bize söylenen şey çok açık, bu bir mecburiyet, bu bir tercih değil. Şu anda Suriye alanında, Irak alanında DEAŞ örgüt mensubunun sayısı minimum düzeydedir. Deyrizor bölgesinde ve Bağdat’ın güneybatısında, Kerkük’ün güneyinde bir miktar vardır, bunların da toplam sayısı 3 bin civarındadır. Tabii ki hepsinin yok edilmesi lazım, burada hemfikiriz. Ama bunu yaparken yeni bir terör örgütü yaratmayalım. Suriye’de eğer kalıcı barış istiyorsak; Suriye’nin geleceğinin silahı eline almamış, silahlı mücadeleye girmemiş bütün etnik grupların, Arapların, Kürtlerin, Türkmenlerin, Ezidilerin, Nusranilerin bir arada olacağı, Soçi, Astana süreciyle başlayan ateşkes ve gerginliği azaltma ve daha sonraki adımda anayasal hazırlıkların tamamlanmasıyla birlikte Cenevre’de bütün koalisyon ülkelerinin, Birleşmiş Milletler daimi temsilcilerinin, Rusya’nın, İran’ın, Türkiye’nin, ana oyuncuların katılacağı bir konferansla bu işe kalıcı çözüm bulunması lazım. Acil bulunması lazım, çünkü bugün Suriye’nin nüfusundan daha fazla mülteci dışarıdadır.

Türkiye bir yandan DEAŞ’la mücadele ederken, aynı anda diğer üç terör örgütüyle de mücadele ediyor. Bunlardan biri PKK, uzantısı YPG, PYD. Bir başkası FETÖ terör örgütüdür. 15 Temmuz 2016 darbesi sonucu FETÖ terör örgütünün sadece Türkiye için değil, bütün dünya için büyük bir tehdit olduğu ortaya çıkmıştır. Bugün Avrupa ülkelerinde bu örgütün rahatlıkla faaliyet gösterdiğine şahit oluyoruz.

Değerli konuklar; tabii sorunların çözümü terör örgütü mensuplarını yok etmekle mümkün değildir, bunun köklerine inmemiz lazım. Bugün önce El Kaide’ydi El Nusra oldu, DEAŞ oldu, bundan sonra hangi isimle karşımıza çıkacağını kimse garanti edemez. O halde çözüm, tabii ki teröre hiçbir farklı bakış yapmadan, -ama- demeden, -fakat- demeden, teröristler “Müslüman ülkelerden çıkar” gibi bir yanlışa düşmeden bu mücadeleyi yapacağız. Diğer yandan da bunu doğuran sebeplere Birleşmiş Milletler, özellikle Birleşmiş Milletlerin güçlü beş daimi ülkesinin daha fazla yoğunlaşması lazım ve bölgedeki geleceğe yönelik adil paylaşım, demokrasi, adil yönetişim ve kaynakların adil dağıtımı konularına daha çok yoğunlaşmaları gerek. Bunun için birlikte daha fazla çalışmamız lazım.

Sonuç, daha çok demokrasi, daha çok insan hakları, daha çok yerel insanların seslerine kulak vermekten geçiyor.

Bir son cümle söyleyeyim, Türkiye Avrupa’nın güvenliğini sağlıyor. Nasıl sağlıyor? Bakın, bundan iki yıl önce bölgeden Avrupa’ya günlük ortalama 2500 mülteci geçişi varken, bugün bu sayı yetmişin altına inmiştir. Bu ne demektir? Biz mültecileri o bölgede tutuyoruz, onların arasına karışan teröristlerin de bu bölgede gelip buradaki toplumsal huzuru bozmasının önüne geçiyoruz. Bunun takdir edilmesini bekliyoruz. NATO’da aynı şekilde etkin olarak görevlerimizi yerine getiriyoruz.

Beni sabırla dinlediğiniz için sizlere teşekkür ediyorum.

SORU: Sayın Başbakan, milyonlarca insan Türkiye’de bulunmakta, bunları biliyoruz Suriye’den gelen. Ve dün de yine bir konu söz konusu, Deniz Yücel serbest bırakıldı, bunu memnuniyetle karşıladık. Ve burada şunu biliyoruz ki; Türkiye’de yine yüzelli gazeteci hapiste diye biliyoruz, bu çerçevede basın özgürlüğü ve ifade özgürlüğüyle ilgili olarak sorumu ifade etmek istiyorum.

Türkiye şayet hukuk üstünlüğüne saygı duyan ülkelerle ortak bir çalışma ortaya koyabilecekse bu çerçevede ifade özgürlüğüyle ilgili olarak neler söylersiniz?

BAŞBAKAN BİNALİ YILDIRIM: Birinci soru, Sayın Cumhurbaşkanımızın Suriye’deki terörle mücadele konusunda söyledikleri, Osmanlı tokadı.

Değerli konuklar; bir ülke düşünün, yıllardır sınırlarından teröre maruz kalıyor ve kırk bin vatandaşını bu yolda kaybetmiş. Tam Irak’ta işleri yoluna koymuşken, bu sefer Suriye’de DEAŞ’la da mücadele yaparken karşımıza bir başka terör örgütü ve onun sponsorları çıkıyor. Ne yapacağız? Onların ülkemize tacizlerini, insanları öldürmelerine göz mü yumacağız, bunu bizden kimse bekleyebilir mi? Kastettiğimiz ister Suriye’de, ister Irak’ta ülkemize yönelen her türlü terör faaliyetine karşı tokadı en sert şekilde indiririz, kastedilen budur. Biz hiçbir ülkeyle savaş yapmıyoruz. Suriye’de bir savaş yok. Suriye’de sadece terörle mücadele var, bu mücadeleyi de sadece Türkiye yapmıyor, altmış iki koalisyon ülkesi yapıyor, Rusya yapıyor, İran yapıyor, Türkiye yapıyor. Biz NATO’nun bir parçasıyız, koalisyonun içindeyiz, koalisyona hava desteği veriyoruz, NATO’da üslerimiz vasıtasıyla oradaki operasyonlara yardımcı oluyoruz. Olayı başka bir yöne çekmenin anlamı yok. Ha bir ülke bize düşmanlık yapar, savaş yapmaya da karar verirse, onu da tabii karşılıksız bırakmayız, böyle bir şey istemeyiz ama… Şu andaki durum terörle ilgili mücadeledir. Biz bu terör örgütlerine Osmanlı tokadını zaten vurduk, PKK’nın belini kırdık. Ama karşımıza başka bir isimle çıktılar, çıkarken de yalnız başına çıkmadılar. Maalesef Amerika, Rusya, başka ülkelerin silahlarını gayrimeşru yollardan veya doğrudan temin ederek insanlara karşı kullanıyorlar. Bugün siz biliyor musunuz Suriye’de birçok ülkenin silahı internet üzerinden satılıyor ve terör örgütleri bunu satın alıyor; bu nasıl terörle mücadeledir? Bunun cevabını birisinin vermesi gerekir.

Efendim, diğer bir soru; Türkiye’de hukuk devleti sorgulanıyor, "gazeteciler hapiste, Deniz Yücel bırakıldı, diğerleri de bırakılsın" falan.

Türkiye bir hukuk devleti, tıpkı Almanya gibi, tıpkı Amerika Birleşik Devletleri gibi. Kimsenin bir başka ülkenin hukukunu sorgulama hakkı yoktur. Ben şimdi soruyorum; Almanya’da Türk vatandaşı üç bin altmış üç tutuklu var, hükümlü var. Niye bunlar içeride? Belli ki bir suçla suçlanıyorlar. Ama bizim istediğimiz ne? Bunların davalarının görülmesi ve haklarında karar verilmesi. O halde bize düşen görev, yargıyı rahat bırakmak ve kararını vermesini sağlamak. Eğer burada süreçler ağır gidiyor ise, bu süreçleri hızlandıracak yasal düzenlemeleri yapabiliriz. Bunu yapmak bizim işimiz, parlamentoyu çalıştırmak, bu yasaları daha da iyileştirmek, yargı süreçlerini kısaltmak bizim görevimiz.

2016’da biz bir darbeyle karşı karşıya kaldık, iki yüz elli vatandaşımızı kaybettik, iki bin yüz doksan üç vatandaşımız ağır yaralandı, kolu bacağı gitti ve bunu kendi silahlarımızla, kendi tanklarımızla, kendi uçaklarımızı alan insanlar yaptı. Ve bu terör örgütü bugün korunuyor. Bu talimatları veren terör örgütünün başı hakkında ne yazık ki bir hukuki süreç başlatılmadı. Herhangi, burada bulunan dinleyicilerin ülkesinin Meclisi bombalansa, Cumhurbaşkanı, Başbakan’ı öldürülmeye kalkılsa ne yapardınız, nasıl karşılardınız? Gayet tabii biz ülkemizin, insanımızın güvenliği için gereken her türlü tedbiri alıyoruz. Demokrasimizi daha da güçlendireceğiz. Hukuk devleti uygulamalarımızı daha da iyileştireceğiz, intikam duygusuyla değil adalet duygusuyla bu işlere çözüm bulacağız.

Yalnız dostlarımızın değerlendirirken daha insaflı olmasını, empati yapmasını bekliyoruz. Bizim yaşadıklarımız herhangi bir ulusun başına gelse on sene kendini toparlayamaz. Ama kahraman Türk milletine biz müteşekkiriz, silahlar karşısında göğsünü siper ederek bu alçak girişimi sonlandırmıştır.

Bir soru daha vardı, orayı atladım, Suriye’ye izin alma meselesi.

Değerli arkadaşlar, Suriye’de bulunanların hangisi izin aldı, bana bunun cevabını biri versin bakalım. Burada terörle bir mücadele var, devlet yok, 62 ülke var. Kaldı ki bizim meşruiyetimiz Birleşmiş Milletlerdi. Birleşmiş Milletler 51. maddesi terörle mücadele için bize bu yetkiyi, hakkı veren. Ayrıca Güvenlik Konseyinin 1624 sayılı kararını lütfen açın okuyun, orada çok açık diyor ki; bir ülke terör tehdidiyle karşı karşıyaysa bu terörü yerinde yok etmek için gerekli tedbirleri alır. 51. maddede de der ki; terörle mücadele etmek için meşru müdafaa hakkı vardır. Ne zamana kadar? Birleşmiş Milletler oraya bir barış gücü tefrik edinceye kadar. Dolayısıyla yaptığımız her iş uluslararası hukuka da uygundur ve meşruiyete de uygundur.

Bakın biz ne yapıyoruz biliyor musunuz? Afrin’de yerinden yurdundan edilen, malları mülkleri ellerinden alınan, o bölgeyi alçak terör örgütlerinden temizliyoruz. Rakka DEAŞ’tan temizlendikten sonra oradaki DEAŞ örgütü olduğu gibi Afrin’e geldi. Şu anda Afrin’de bize karşı bunlar çarpışıyorlar. Afrin’de sadece PKK’ya, PYD’ye, YPG’ye karşı değil DEAŞ’a karşı da mücadele ediyoruz. Amacımız, oradaki insanların yerlerine yurtlarına sağlıkla dönmesidir.

Teşekkür ederim.

MODERATÖR: Teşekkürler Sayın Başbakan.

Bu aşamada size çok teşekkür ediyorum.

BAŞBAKAN BİNALİ YILDIRIM: Ben teşekkür ederim Sayın Başkan.


Yüklə 0,75 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   4   5   6   7   8   9   10   11   ...   16




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin