Bu dosya, Ethem Aydın isimli eserin web üzerinden izinli yayınlanan resimsiz hazırlanmış bölümüdür. Değiştirilemez. Serbestçe kopyalanıp dağıtılabilir. Bu dosyanın orjinali



Yüklə 2,29 Mb.
səhifə23/97
tarix29.10.2017
ölçüsü2,29 Mb.
#19746
1   ...   19   20   21   22   23   24   25   26   ...   97

SAYIN BAKAN METİN BOSTANCIOĞLU


BİR YAŞAM ÖYKÜSÜ

Sıradan bir yuva; üç civciv, ana, baba, beş kişiler. Baba devlet memuru. Civcivler büyüyor, okullar okullar, üniversiteye sıra geliyor. Dersler, dersaneler, gider gider.!

Baba da babaymış ha; her geçen gün, canavarlaşan hayat şartları karşısında bir donkişot... Yılmadan çalışıyor, kızlarım okuyacak da okuyacak.!

Merkezi sistemde Birsen kız, Malatya İsmet İnönü Üniversitesi Fizik bölümü kazanıyor. Evler tutuluyor, dört sene okunuyor okunuyor, Fen dersleri öğretmenlik diploması alınıyor.

Aileye tezelden katkı için, çünkü arkadan gelenler var. Bakanlığa baş vuruluyor, görev isteniyor. Yanıt, branş öğretmenliği kadromuz yok, taşrada sınıf öğretmenliği verelim.

1996 yılında çalışmaya başlanıyor. 2000 'deyiz, değişen ne?

Eş durumunda Gümüşhane'ye atanıyor. Bulunduğu ilköğretim okulunda sınıf öğretmenliği yapıyor, fen derslerindeki açığı da dolduruyor. Haklı olarak, istiyor ki, beni uzmanlaştığım dala, kadrolu veriniz, labaratuvar kurayım, daha verimli olayım.

Okul müdürlüğü, ilköğretim müdürlüğü katına yazdığı dilekçeler, mevzuat gereği sümen altı ediliyor, sizlere ulaşamıyor.

Mutsuz oluyor, uzmanlık için hazırlanamıyor. Niçin bu dalı seçtim dediği de oluyor.!

Hele hele yıllarca, aile boyu oy verdiğimiz sosyal demokratlar egemenken, bu tutarsız, katı mantığın sürmesi, gelecek için varolan renkli umutları da sarsıyor.

Dahası, bir hanım olarak böylesine dışlanmak onura dokunuyor, öğretmen konuşamazsa, fen derslerinin önemini, ayrıcalığını anlatmaktan yoksun olursa, bir yerlerde bir bozuk şey vardır.

Karınlarının doyması, genç kuşağa yetmiyor, ülkesine katkıda bulunmak da istiyor. Öyküyü okuduğunuz için teşekkürler ederim.

E. Aydın

SAYIN KÜLTÜR MÜDÜRÜ YUSUF ZİYA AK


Sizinle Mersin Öğretmen Evi'nde ir çay içimştik, neden olduğunu bilmiyorum çok yi bir izlenim bıraktmıştınız.

İşte bu mektubu o imajın bağlamında yazıyorum.

Kültür konusu, gerek sözcük olarak, gerekse içerik olarak, sınırları ve organizasyonu bakımından, düşünürleri yanılgıya itmeye açık bir yapıya sahiptir.

Elbette kökleri binlerce yıllara ulaşan bir olayın eğitimi, öğretimi nasıl olmalıdır? dediğimizde, karşımıza felsefe kadar yalın ve onun kadar labirentleri olan bir uzay boşluk çıkıyor.

Bu kaosta doğru bir yol alabilmek için, resmi iradeler sabırlı, araştırıcı, toplayıcı, henüz yaşamakta olan kültür birikimlerini kendi kopukluğu içinde ortaya çıkarmak, boşlukları karine yoluyla araştırmaya açmak, ama hiç bir durumda müdaheleci olmamak durumundadır.

Klütür baknalığımızın konuya yaklaşımı çok çok güzel sizler gibi değerlerin büyük çabalarıyla az zamanda büyük işler kotardınız. Ramada yani gökdelende İçel Sanat Kulübü şerefine verilen yemekte Mualla hanım’la da konuşmuştuk, acaba bu devasa çalışmalarınıza bizlerin de bir katkısı olabilir mi? düşüncesi gündeme gelmişti.

Önce ulaşabildiğimiz çevre sanatçılarımızdan, sonrada Türkiye genelinde eser bağışı kampanyası başlatsak; ilk gelenleri, koridorları uygun gördüğünüz salonlara assak, birikim çoğalınca bir kültür müzesi oluşturmanın kapısını açsak diye düşündüm.

Eğer uygun bulursanız, bir sürkiler yeterli olacaktır. Sevgiler saygılar.

E. Aydın, 4Mart1994

BAŞLIKSIZ

21 Ocak Tarihli Cumhuriyet gazetesinde, Ozan Yayman tarafından yayımlanan, “D.E.Ü. Tıp Fakültesi aktif eğitimde çağ atladı" yazıyı ilgiyle okudum.

Uygulamanın nasıl olacağına değin bir ipucu verilmemiş. Bana göre yüksek öğrenimle ilgili uygulamalar, bireysel çıkışlarla olumlu sonuçlara ulaşamaz, kargaşa yaratır.

Atatürk, Cumhuriyet'in ilanından hemen sonra, 1924'de yeni Cumhuriyet'in "Ulusal Eğitimi nasıl olmalıdır" düşüncesinden yola çıkarak; Amerika 'dan ünlü eğitimci (Prof. John Dewey), İtalya'dan (Dr.Maria Motessori) çağrılmış, iki sene konuk edilmişlerdir.

Araştırma ve inceleme raporları esas alınarak, "Aktif Eğitim", yani iş içinde eğitim, Pedagojik anlamda eğitim, ortaöğretim programlarına girmişti. Yıllar sonra; "Köy Enstitüleri" bu amaçla kurulmuş, başarılı da olmuştu.

Aktif eğitim, Ütopik değil,gerçekciliktir, çağdaşlıktır

Gerçek ise görülendir.

Görmek,sevgiyle yoğunlaştığında,daha somut olur

Uygulama öylesine basit ki; başarı ortak mal olunca, coşku nükleer olur, çoğalır çoğalır...

Çağdaş dünya, hemen hergün yeni buluşların peşinde koşarken; bizim üniversitelerimizde bayatlamış konservelerle genç beyinleri, kıymetli zamanları bilinçsizce sarfediyoruz.

Ülkemizde üniversiteler,araştırmadan yoksun, etik kültür, folklörümüzden kopuktur.

Ulus aslında sonsuz bir hinterilanttır.

Ulusal bilgi bağımsızlığına ulaşmadan, evrensel bilgiyi edinmek, ütopya olur.

Bütün üniversitelerimiz, fakülteler bazında halkla ilişkilere zaman ayırmalıdırlar.

Önce bağlı oldukları ili ev ev, sonra kasaba ve köylerine kadar ulaşıp, kendi branşlarıyla ilgili bilgi ve sorunları saptamalı, bulgularını dönem tezi olarak hazırlayıp, ödev olarak sunmalı, arşivlendirmelidir.

Ders programları yine vardır. İncelemelerde, genel değerlendirmelerde etkili olmalıdır.

E. Aydın, 22Ocak1999

YAŞAYANLAR VE YAŞATANLAR.

İLGİLENDİRİP, BİLGİLENDİRENLER

Eğitim, öğretim: İlgilendirme ve bilgilendirmedir. Varoluştan bu yana, ilgilendirip bilgilendirenlere bin şükran.!

Bilgi vardır. Pasiftir. Teknoloji ise, bilgiden doğar, aktiftir.

Özgür düşünce; yargılayan düşünce, sorgulayan düşünce, sıradan varlığın, özde çiçeklenmesini; ısıyarak, ışıtarak, koruyup kollayarak, besler, büyütür. Nükleerdir.!

Okullar: düşünme biçem ve biçimlerini, salt örnekleriyle ortaya kor. Öğrenici, gerçek ve gerçek üstü yaşama, verelerin ışığında yaklaşarak;nesnel ve öznelin labrentlerinde, (ideo) ya doğru yol alır...

Sayısız çokluk da, labirentlerin karanlığında kaybolur.!

Yürüyenlere bin şükran.!

Eğitim, öğretim, dünyada ve Türkiyemiz'de, rotasını yitirmiştir. Gerçek yolu görüp duyumsayan, sürdürenlere, bin şükran.!

Dağ başını duman almış, gümüşdere durmaz akar, güneş ufuktan şimdi doğar; yürüyelim arkadaşlar

Tersine dönse dünya, yolumuzdan dönmeyiz..!

E. Aydın

BAŞLIKSIZ

Devlet, bizleri savaş yıllarında, işe dayalı, yüksek amaçlı "(Pedagojik)", yani iş içinde öğretim ve eğitim programları için özene bezene, idealize etti(İşbilgisiResimYazı) öğretmeni yetiştirdi.

Devletin eğitim politikaları gereği; (orta eğitimde), dersler organik bir bağ içindedir. Bir bütündür. İşbilgisi, resim, yazı/, bu bütünün (harcı), yapıştırıcısıdır.

Edebiyatta, yazılı kağıtlarda, kimyada, fizikte, matematikte, geometride, coğrafya, tarihte; (İşbilgisiResimYazı), eğitim, öğretimin kan dolaşımıdır. Olmazsa olmazıdır. Batı bunu hep böylebilir.

Hemen, 1924'te çağrılan dünya çaplı eğitimciler, Türkiye'nin eğitim sorunlarını, incelediler. (Prf John Dewey), (Dr Maria Montessori)

Uzun yıllardan sonra, ulusal karakterimize uygun, dinamik, topyekun kalkınmayı hedef alan, orta eğitim programı kanunlaştı. Gazi Eğitim Enstitüsü bu amaçla kuruldu. Çağdaştı, ulusu kapsıyordu.

Ellili yıllardan sonra; o, güzelim program yozlaştırıldı Olmasa da olur, diye diye, iletişimden yoksun, kendi çalıpkendi oynayan, akortsuz, temposuz bir toplum olduk.

Sanki birileri, bu işbilgisiresimyazı da neyin nesi diyesi.!

Bu sanal savaşta, en çok değer yitire işbilgisi, resimyazı öğretmeni;Entel toplumunda beklencesi gereği, amacı dışında varolabilmek için sanatı seçti.!İyi bir işbilgisiresimyazı öğretmeni yok artık

Resim yapan, sergiler açan ressam öğretmen var.

Ekim ayı için öneriniz de bu bağlamda olduğu için, yazıyı kotarmaya iki gün az geldi. Dersimizin ideodaki gerçek yerini gücüm yettikçe vurgulamaya çalıştım, sözde uzadı.

Teknoloji, zaten çizimle birlikte varolabildiğine göre, görmeyi, gördüğünü doğru çizmeyi, estetiği, dizaynı dışlamada, gerçekçi bir bakış açısını, oturuşun kural ve kuramlar içinde, doğru çizimler yaşam boyu başarı ve başarısızlığın anatomisinde etken olacak bir öğretmen

Üstlendiği yüksek, evrensel görevin bilincindeyse; yaşamışlığın, üstüne aldığı sorumluluğun onuru, bir faniye yetmez mi?..

Öğretmenler isimsiz yaşarlar.

Anonim olmak büyük mertebedir.

Sizlerin gönlünde yer etmekten büyük ne vardır?.!

E. Aydın

EMEKLİ ÖĞRETMENLERE ONUR BELGESİ

DAĞITIMININ DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ

18Aralık1987 Cuma günü, daha önce imzalatılan bir genelge gereği Adana

Öğretmen Evinde çaya davet edildik.

Emekli öğretmen, seçtiği dalda otuz senesini vererek uzmanlaşmış kişidir. Saygın ve öyle olması gereken eğitim sanatkarıdır.

Bugün çeşitli kademelerde çalışan, aynı yolun yolcuları genç meslektaşlarımızın bunu daha iyi bildiklerini sanırım.

T.R.T’de uzun uzun işlendiği gibi, emekli ne muhtaç, ne de zavallıdır. Emekli de en azından devlet güvencesi altındadır.

Ancak, bu denli yoğunlaşmış meslek bilgisine ve pratiğine karşın, kendisinden, yarınlara dönük bir şeyler istenmemesinden şikayetçidir.

Emekli insan o kadar haklı bir gurur içinde ve hassastır ki, şimdiki seçilen yollarla, O’na yaklaşmak imkansızdır.

Sıfır ve sonsuz onlar için, büyük değerler değildir. Her türlü yapmacıktan soyutlanmış, yılların deneyimleri, pratikleri ile, üst uzman kariyerine ulaşmıştır. Gerçek budur.

Türkiye genelinde, bu uzman zümrenin hiç kullanılmaması, kendilerinden hiç faydalanılmamasıdır. Öneri kişisel değil, ulus boyutludur.

Özellikle Türk Milli Eğitimi gibi, çok titiz olunması gereken hassas çizgide gereksinim daha da çoktur.

Yetke, makam, sandalye, branş sahipleri, her defasında, Amerika’yı yeniden keşfetme yerine, bu uzman kişilere danışmayı, gelenek ve zorunluluk haline getirmelidirler. Böylece, yaklaşım hem muhterem hem de Milli olacaktır.

Emekli müdürler, öğretmenler, branş öğretmenleri, (resim, müzik, beden eğitimi öğr.) İlkokul, ortaokul, liselerde örnek ders vermeye veya duruma göre konferanslara davet edilmelidir. Bu tür olaylar, idarelerin desteğinde halka da indirilmelidir. Emekli Eğitim Şuralara gidilmelidir.

Baltacıoğulları, Hamdullah Suphi’ler, Tarcan ’lar, Türkiye’mize bu türden az mı hizmet vermişlerdir? Onlar uzaydan inmemişlerdi.

Emekli kişi yazmasını, okumasını, çizmesini, boyamasını, kısaca zamanı değerlendirmesini öğrenmiş kişidir. Darısı gençlerimizin başına.

Onun tek isteği, daha mutlu, daha mamur, Türkiye gerçeğine katkıda bulunmak özlemidir.

Yılda bir kere Sürmeli Otelinde yemek, Öğretmen Evinde çay, sıradan onur belgeleri, konuya ters bir perspektiften bakmaktır.

Daha rantablı, daha öze dönük kalıcı yaklaşımları, sayın yetke sahiplerinden, içtenlikle bekliyoruz. Bu büyük şeref, bakalım kimlere nasib olacaktır!. Saygılarımla

E. Aydın

BİR ÖĞRETMEN ARANIYOR

Bir öğretmen aranıyor dostlar,

Dağların arasından kopup gelecek

Ak, ak akacak çağlayacak

Bir sel gibi anadolumun dört bucağına

Yayılacak, yayılacak, yayılacak

Bir sel gibi Anadolu’nun dört bucağından

Yayılacak, yayılacak, yayılacak

Cümle kötülüklere karşı

Bir öğretmen aranıyor dostlar

Bir öğretmen aranıyor...

Cesur, inançlı, kalem kırıldıkça yazacak

Dudakları kilitlense, konuşacak

Yasaklar susacak önünde

Aldırmayacak gecenin baykuşlarına

Tuttuğu kapıyı açacak,

Bu çöl sessizliğinde

Perdelerin ışık geçirmezliğinde

Tutup sarsacak, sarsacak...

Bir öğretmen aranıyor dostlar

Anadolu’mu kalkındıracak...


Yüklə 2,29 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   19   20   21   22   23   24   25   26   ...   97




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin