Ekolojik tarimda iÇ pazarin geliŞİMİ



Yüklə 3,61 Mb.
səhifə32/64
tarix01.08.2018
ölçüsü3,61 Mb.
#64962
1   ...   28   29   30   31   32   33   34   35   ...   64

Ali KORKMAZ1




ÖZET

Ülkemiz 4 milyon koloni varlığı ve 63000 ton bal üretimine sahip olmakla birlikte, üretilen ballarda da yoğun bir şekilde kalıntı sorunu yaşanmaktadır. Arı hastalık ve zararlılarına karşı arı kolonilerinde kullanılan çeşitli kimyasal ve ilaçlar ile tarımsal mücadele ilaçlarının bitkilerde bilinçsiz kullanımı nedenleriyle balda kalıntı oluşmakta ve kalitesini düşürmektedir.

Özellikle dışsatıma sunulan ballarda yapılan analizlerle insan sağlığını tehdit edecek boyutta pestisit kalıntısı bulunması nedeniyle bu ballar ülkemize iade edilmektedir. Bu sebepten iç tüketim ve dış satım amacıyla ekolojik bal üretiminin gerekliliği ve zorunluluğu ülkemiz arıcılığının gündeminde de yerini almak durumundadır. Ayrıca son yıllarda gelişen tüketici bilincine paralel olarak ortaya konulan bal kodeksi, bal üretimi konusunda ekolojik tarıma ivme kazandıracak özelliktedir. Ancak ülkemiz koşullarında etkin denetim mekanizmasının yeterince oluşmaması nedeniyle sadece ihraç ballarında analizler yapılabilmekte, yurt içinde pazarlanan ballarda ise denetleme işlemi çeşitli sebeplerle etkin ve yeterli bir şekilde yapılamamaktadır. Bu durum insan sağlığı üzerine olumsuz etkisi bulunan ilaç ve kimyasalların bilinçsiz kullanımının süreç içerisinde göreceli olarak devam edeceğini göstermektedir. Ancak ürün kalitesi yönünde tüketici tercihlerinin her geçen gün sağlıklı ürün kriterine göre belirlenmesi sonucunda kalıntı sorunu kabul edilebilir düzeye indirilebilecektir. Böylece pazarda yer almak isteyen ülkemiz arıcıları da daha sağlıklı ürün sunma yönünde gerekli tedbirleri almak durumunda kalacaklardır.
GİRİŞ
Globalleşme yolunda her geçen gün hızla ilerleyen dünyamızda ekonomik ve teknolojik gelişmeye paralel bir şekilde çevresel kirlilik ve buna bağlı olarak da gıda kirliliği gündemde yerini korumaktadır. Özellikle gelişmekte olan ve bu gelişme hızından daha hızlı olarak da çevresel kirlenmişliğe maruz kalan ülkemizdeki denetimsizlik veya denetim yetersizliği yüzünden pestisitler başta olmak üzere çeşitli kimyasalların bilinçsiz bir şekilde kullanımı sebebiyle gıda kirliliği yoğun olarak yaşanmaktadır. Bununla birlikte sağlık koşullarına uygun olmayan bir şekilde üretilen ve pazarlanan ürünlerin standardının ülkemizde yeni yeni oluşmaya başladığı, fakat denetimin henüz yeterince ve etkili bir şekilde yapılmadığı görülmektedir. Oysa standardı ortaya koymakla birlikte üretici ve tüketicide sağlık bilincinin yeterli düzeyde oluşturulması yanında yetkili kurumların denetleme fonksiyonunu icra etmelerinin de önemi ortadadır.

Bir tarım ülkesi konumunda bulunan ülkemizde hemen hemen tüm tarımsal ürünlerde, kullanılan pestisitlere bağlı olarak gıda kirliliği gün geçtikçe ortaya çıkmaktadır. Ballar da diğer tarımsal ürünlerden nispeten farklı olarak daha denetimsiz koşullarda üretilip pazarlandıkları için bu sorun daha yoğun bir şekilde kendini hissettirmektedir. Ancak sadece ekonomik getirisi göz önüne alınarak dışsatıma yönelik olarak pazarlanan ballarda gerekli olan sağlık tedbirlerinin alınması, buna karşılık ülke içinde tüketilecek olan ballarda bu olaya dikkat edilmemesi, hatta göz ardı edilmesi sorunun ne kadar yaygın bir şekilde ülke genelinde yaşandığına işaret etmektedir. Hatta diğer hayvansal ürünlerin aksine halk tıbbında balın diğer arı ürünleri ile birlikte yaygın bir şekilde çeşitli hastalıkların tedavisinde kullanılması da sağlıklı olmak amacıyla alınan bir ürünün içerisindeki kalıntılar sebebiyle daha büyük sağlık sorunlarına nasıl yol açabileceğine bir kanıt olmaktadır. Bu sebepten hayvansal ürünler içerisinde çok özgün bir yeri olan balda pestisit kalıntısı üzerinde duyarlılıkla durularak soruna net çözümler geliştirilmeli ve etkin bir denetim yapılmalıdır. Aksi halde tüketici bilincinin gelişmesine paralel olarak tıpkı ihraç ballarında olduğu gibi yurtiçinde de tüketicinin kendi balımızdan uzaklaşması kaçınılmaz olacaktır.


BALIN İNSAN BESLENMESİNDEKİ YERİ VE ÖNEMİ
Türk gıda kodeksinde bal, “bal arılarının çiçek nektarlarını, bitkilerin veya bitkiler üzerinde yaşayan bazı canlıların salgılarını topladıktan sonra, kendine özgü maddelerle karıştırarak değişikliğe uğratıp, bal peteklerine depoladıkları tatlı maddeyi” ifade etmektedir. Yine bu tebliğde balın sağlıklı arı kovanlarından elde edilmiş olması yanında balda bulunabilecek maksimum pestisit kalıntı miktarları da vurgulanmıştır. Bu kapsamda elde edilen bal insan sağlığı bakımından riskli bir yapı arz etmemektedir.

Bal arısı kolonilerinde ana üretim maddesi olarak üretilen bal, besin ve ilaç değerine sahip olan bir maddedir. Ancak besin değeri olarak kullanımı yaygın olmakla birlikte halk arasında bazı sindirim sistemi rahatsızlıkları başta olmak üzere, şeker hastalığı, astım, bademcik, arterioskleroz gibi hastalıklar yanında halsizlik gibi enerji gerektiren olaylarda da kullanılmaktadır. Bal tatlı ve sağlıklı bir ürün olup içerisinde vitaminler, mineraller, karbonhidratlar, enzimler, proteinler ve aminoasitler bulunmaktadır. Balın insan enerjisini yükseltmede payı çok büyük olmakla birlikte asıl kullanımı tatlandırıcı ve enerji kaynağı olmasından ileri gelmektedir (Krell, 1996). Arı ürünlerinin kullanımı konusunda yapılan bir çalışmada balın yoğun olarak besleyici ve tedavi edici amaçla kullanıldığı, ancak gerek kalıntı sorunu gerekse şeker katkılı hileli bal olma endişesinden dolayı tüketiciler tarafından alınırken market yerine doğrudan üreticiden alma yönünde çaba sarf edildiği ve marketten yapılan alımlarda balın kalitesine büyük bir güvensizlik duyulduğu saptanmıştır (Kumova ve Korkmaz, 2000).

Ülkemizde beslenme amaçlı kullanımı yanında tedavi amaçlı kullanımının çok az olmasına karşılık yurtdışında apiterapi alanında kullanılan ürünler içerisinde de bal önemini korumaktadır. Yurtdışındaki apiterapi merkezlerinde bal cilt güzelliği için hazırlanan kremlerin yapımında, sindirim ve solunum sistemi rahatsızlıklarında kullanılmaktadır.
BALDA KALINTI OLUŞMASI VE ETKİLERİ
Ülkemizde 1998 yılı istatistiki verilerine göre 4 milyon koloniden 63319 ton bal üretilmekte, bu balın 8457 tonu ihraç edilmekte, kalan kısmı ise iç pazarda tüketilmektedir (FAO, 1998). İhraç edilen ballarda en önemli sorun olarak karşımıza kalite kontrolü çıkmaktadır. Özellikle 1997 yılından bugüne kadar geçen süreç içerisinde arı hastalık ve zararlılarına karşı kullanılan ilaçların ballarımızda kalıntı bırakması önemli yer tutmaktadır. Arıcı tarafından bilinçsizce, yanlış zaman ve dozda kullanılan bu ilaçlar balda kalıntı bırakmakta, insan sağlığına zararlı kalıntı bıraktığı için de ithal edilen ülkeler tarafından iade edilmekte (Tolon ve Altan, 1999) ve bu ballar ülke iç pazarında tüketilmektedir. Ayrıca denetimsizliğin veya denetim yetersizliğinin yaygın olduğu ülkemizde sağlığa zararlı pek çok tatlı maddeler bal görünümü verilerek piyasaya sürülmekte ve tüketici yanıltılmaktadır. Bu sahte balların tüketici tarafından gerçeğinden ayırt edilmesi oldukça güç olduğundan piyasada yer tutmakta, gerçek balın değerini ve fiyatını düşürmektedirler. Bu sebeplerden ülkemiz çok büyük bir arıcılık potansiyeline sahip olmakla birlikte üretim ve pazarlama konusunda karşılaşılan teknik bilgi yetersizliği, organizasyon bozukluğu, hileli üretim gibi nedenlerle hak edilen yere gelememiştir (Tolon, 1996).

Ülkemizde ihraç edilen balların yaklaşık %90’ını çam balı oluşturmakta, ancak ihraç balları içerisinde naftalin, nişasta ve antibiyotik kalıntısı ile şeker bulunmasından kaynaklanan sebeplerle Avrupa ülkelerinden geri dönmektedirler. Bu sebeplerden dolayı Kasım 1998’den itibaren çiçek balı ihracatında da durma söz konusudur. Ayrıca bal ihraç eden firma sayısı 41’den 10’a düşmüş ve 1997-1998 sezonunda 7000 ton ihraç edilen bala karşılık 2000 yılında sadece 3350 ton bal ihraç edilebilmiştir (Kalpaklıoğlu, 2000).

Varroanın girdiği ilk yıllarda yaşanan olumsuzluktan arıcılığımızın en az düzeyde etkilenmesi için naftalin başta olmak üzere pek çok ilacın varroaya karşı etkinliği araştırılmış ve arıcıya önerilerde bulunulmuştur (Pekel ve ark., 1982). Ancak aradan geçen zaman içerisinde bal arısı kolonilerinde mum güvesine ve varroaya karşı naftalin kullanımının bal ve balmumunda kalıntı oluşturarak kanserojen etkide bulunduğu ortaya çıkınca bu sefer yeni ilaçlar geliştirilmeye çalışılmıştır (Şekerden, 2000). Ayrıca çiçeklenme periyodunda bitkilere atılan sistemik ve kontakt etkili pestisitler de arılar tarafından toplanan nektar ve polen aracılığıyla kovana taşınmaktadır (Kubik ve ark., 1995). Kovana taşınan veya kullanılan bu pestisitler bal ve balmumunda birikmektedir. Balda biriken pestisit ve ilaç kalıntıları bal hasat edildiğinde bir kereye mahsus olarak insanlara zarar vermekte, ancak balmumunda biriken pestisitler petek birkaç sezon kullanıldığında daha tehlikeli olmaktadır. Zira bu durumda yıl içerisinde kovana giren ilaçlarla birlikte peteklerde önceden birikmiş olan pestisitler de yavaş yavaş bala karıştığı için eski petekler kovan içerisinde potansiyel bir pestisit kaynağı fonksiyonu görmektedir (Wallner, 1995). Bu konuda yapılmış olan bir çalışmada bal ve balmumunda 10 yıl sonra dahi yapılan kimyasal analiz sonucunda pestisit kalıntısına rastlanması kalıntı sorunun boyutunun ciddiyetini göstermektedir (Moosbeckhofer ve ark., 1995).

Yine bu konuda ülkemizde arıcılığın yoğun olarak yapıldığı Çukurova Bölgesinden toplanan bal örneklerinde yapılan kalıntı belirleme çalışmasında ise toplanan 135 adet bal örneğinde yapılan kimyasal analiz sonucunda bölgede üretilen süzme çiçek balı örneklerinde tespit edilen organik fosforlu insektisidlerin rastlanma sıklığı %15.54 oranında olmuş ve bu balları tüketebilecek insanlarda kronik nitelikte de olsa zehirlenme belirtileri görülebileceği saptanmıştır (Filazi ve ark., 1999).

Pestisitlerin bazıları çok az miktarda bile canlı bünyesinde zararlı etkiler yaparlar. Yağ dokularında birikmek suretiyle kanser yapıcı, karaciğer yıpratıcı, böbrek fonksiyonlarını bozucu etkiler gösterirler. Bir kısmı ise vücutta birikmediği halde sinir hücrelerinde yaptığı tahribat sonucu unutkanlık, düşüncede yavaşlama, sinir kas koordinasyonlarında bozukluk ve öğrenme güçlüğü oluşturması nedeniyle çok tehlikelidir. Bu nedenle pestisitlerin bilinçli bir şekilde kullanımı, daha sonra da ürünler üzerindeki ve çevredeki kalıntı miktarlarının incelenmesi gereklidir (Uğurlu, 2000).

Doğada oluşan kirlilik ve bunun insanlara etki etmesi yapılan çalışmalara göre hava, su, toprak ve gıda yoluyla olmaktadır. Bu kirlenmeler içerisinde insan sağlığı açısından en önemlisi gıda zehirlenmesi olmakta ve bu olay sağlık açısından sakıncalı olan yabancı maddelerin çoğunun (%80-90) gıda yolu ile insanlara geçmesinden kaynaklanmaktadır. Hatta Çukurova Bölgesinde yapılan bir çalışmada anne sütünde gıdada kullanılan pestisitlerden kaynaklanan sebeplerle pestisit kalıntısı bulunması (Konar, 1987) olayın ciddiyetini ortaya koymaktadır.

Kalıntı olayının boyutu bu kadar büyük iken piyasada ticarete konu olan bal ve diğer arı ürünleri üzerinde devlet adına araştırma ve kalite kontrolü yapabilecek resmi bir laboratuvar veya enstitü bulunmamaktadır. Bu denetim boşluğu, arıcılıkta kullanılan girdiler ile pazara arz edilen arı ürünlerinin kalitesi ve standartlara uygunluğu üzerinde her zaman ciddi bir takım spekülasyonların oluşmasına yol açmakta, dürüst çalışan insanların arıcılık sektörü içerisindeki konumlarını güçleştirmektedir (Genç, 1996). Kalıntı düzeyinin insan sağlığını tehdit edecek boyutlarda bulunması sebebiyle gerek iç piyasada, gerek dışsatımda ürün pazarlamada ciddi sorunlar yaşanmaktadır. Türkiye ballarının kalıntı içerdiği, standartlara uymadığı, hileli olduğu gibi gerekçelerle iade edildikleri, hatta AB’nin Türkiye’den bal dışalımını 1999 yılı için askıya aldığı, Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonra ortaya çıkan devletlerden ve özellikle İran’dan giren hem canlı materyalin hem de her türlü arıcılık ürününün denetlenemediği gibi gerçekler ortada iken, ülkemizde ne ürünlerde kalite kontrolü yapacak ne de hastalık girişini denetleyecek sorumlu laboratuvar ve bilgili eleman bulunmaktadır (Fıratlı ve ark., 2000).
ORGANİK BAL ÜRETİMİNİN GEREKLİLİĞİ VE ÇÖZÜM YOLLARI
Gıda kirliliğinin arttığı ülkemizde diğer ürünlerde olduğu gibi arıcılık sektöründe de gelişimin sağlanması ve sağlıklı ürünlerin pazarda yer alması amacıyla organik bal üretimi teşvik edilmelidir (Kaftanoğlu, 2001). Balda kalıntı bulunmasına yönelik yapılan çeşitli çalışmalar bu sorunun artık ciddi boyutlarda ele alınması gerektiğini göstermektedir. Bu gelişmelere başlangıç olarak zorunlu durumlarda kovan içerisinde çeşitli arı hastalık ve parazitlerine karşı kullanılacak ilaçların belirtilen doz ve zamanda kullanılması yanında ruhsatlı olması, kalıntı bırakıcı etkisinin olmamasına özen gösterilmelidir. Ayrıca arı hastalıklarının sağaltımında ruhsatlı da olsa ilaç kullanmaktan kaçınılması, hastalıklara dirençli arı hatlarının geliştirilmesi önemli bir aşama olacaktır. Bu bağlamda Türkiye’de arı hastalık ve zararlıları ile savaşım, oluşturulacak bir Ulusal Arı Sağlığı Birliği tarafından yapılmalıdır. Türkiye’nin ürettiği kaliteli çiçek ve çam balının ihraç edilebilmesi için piyasaya sürülen her türlü ilacın bu şekilde denetlenmesi ve üreticilerin bu konularda eğitilerek yasal düzenlemelerin yürürlüğe konulması gerekmektedir (Kumova, 2000).

Organik bal üretimine katkı sağlamak amacıyla ilaç kullanımına örnek olarak mum güvesine karşı naftalin yerine tuz kullanımı (Kumova ve Korkmaz, 2000) yanında varroa ve kireç hastalığına karşı formik asit kullanımı da bu konuda yararlı olacaktır. Formik asit balda doğal olarak bulunan bir organik asit olması, verilen dozun balda kalıntı bırakmaması ve uygulamadan kısa bir süre sonra formik asit oranının doğal sınırlara inmesi nedeniyle insan sağlığını olumsuz düzeyde etkilemediğinden varroa ve kirece karşı kullanılabilecek bir preparat olarak öne çıkmaktadır (Kaftanoğlu ve ark, 1992).

Toplumun bal tüketimini sınırlandırıcı yönde etkileyen etmenlerden bir diğeri ise balın kalitesi üzerinde yeterli yatırımların uygulanmamış olmasıdır. Bunun sonucunda tüketiciler çeşitli yörelerden elde edilen balların ne düzeyde değer taşıdığını bilmemektedirler. Bu neden üreticilerin kaliteli bal üretimi konusunda bir zorunluluk duymamalarına neden olmaktadır. Oysa belirgin yatırımlarla uygulanacak bir standardizasyon sonucunda balın kalitesine göre yapılacak bir değerlendirme tüketiciye bir güvence vereceği gibi üreticinin de kaliteli bal üretimini zorlayacaktır. (Kumova, 1986). Böylece üretici ve tüketici arasında bir köprü oluşacak ve sağlıklı organik bal üretimine de temel teşkil edecektir.

Ülkemizde bal konusunda oluşan karmaşalar çözülmeye çalışılırken yurtdışında ise gelişen teknolojiye paralel bir şekilde ortaya çıkan genetik olarak değiştirilmiş bitkilerden elde edilen bal ve polenlerin arı ve insan sağlığı üzerine zararlı olabileceği olasılığı üzerinde durulmakta ve arı yetiştiricilerinin bu tip bitki alanlarından en az arı uçuş mesafesi kadar uzak durmaları gerektiği vurgulanmaktadır (Nowack, 2000). Yurtdışında yapılan girişimlerde genetik olarak değiştirilmiş organizmalar ve pestisitler sebebiyle organik ürünler hakkında olumlu gelişmeler hızla yaşanmakta ve organik bal konusunda çalışmalar gittikçe artan dozda gündeme gelmekte (Glickman, 1998), ancak bu gelişmeler ülkemizde henüz daha tanıtım ve kamuoyu oluşturma aşamasından öteye geçememektedir.

Tarımda kullanılan ilaçlar bal arılarını da olumsuz etkilemekte, bununla birlikte arı ürünlerinde de birikim sağlamakta dolayısıyla insan sağlığı açısından da önemli bir risk faktörü oluşturmaktadır. Bu sebepten bitki ve arı kolonilerinde kullanılacak ilacın hedef organizmayı öldürecek özellikte olmasına ve önerilen dozda kullanılmasına özen gösterilmelidir (Söyler, 1993).

Ülkemizde sağlık koruma ve tüketiciyi bilinçlendirmeye yönelik olarak 08.03.1995 tarihinde 4077 sayılı yasayla tüketicilerin korunması amaçlanmıştır. Bu kanunda hileli veya ayıplı mal satan satıcılar yükümlülük altına girmekte, ancak bu kanunun pratikte geçerli olabilmesi etkin ve yaygın bir denetim ağının kurulması ile olasıdır. Öte yandan bu kanun, tüketicilerin bizzat kendilerine bu konularda bazı hak ve görevler yükleyerek birçok konunun yanı sıra gıda güvenliğinin de bilinçli takipçisi olabilmelerini teşvik etmektedir. Görüleceği üzere gıda güvenliğinde sorumluluk devletin yanı sıra tüketicilere de düşmektedir. Bunun için her bir gıda tüketicisi ilgili sivil toplum örgütlerinde yerini almalı, bu kanallar vasıtasıyla baskı grupları oluşturarak gıdalarla almakta olduğu güvenlik riskleri ve onların gerçek boyutları hakkında bilinçlendirilmeyi talep etmeli, söz konusu risklerin minimize edilebilmesi için gereğinin takipçisi olmalıdır (Karaali, 1996).


SONUÇ
Yoğun pestisit kullanımının yol açtığı gıda kirlenmeleri içerisinde önemli bir yeri olan balda kalıntı sorunu ülkemiz için hala önemini korumaktadır. Ancak ülkemizdeki bu sorun balın dışsatımı gündeme geldiğinde kendini göstermektedir. Ülke iç tüketimine sunulması aşamasında herhangi bir kalite kontrol kriterine göre değerlendirme yapılmadığından dolayı Bal Kodeksi oluşturulmuş olsa bile pratikte uygulanabilirliği henüz gerçekleştirilmediğinden dolayı kalıntı içeren ballar pazarda yer bulabilmektedir. Beslenme amaçlı kullanımı yanında halk tıbbında tedavi edici özelliği bakımından da kullanılan bal bu yapısıyla birlikte potansiyel hastalık kaynağı olarak sofralarımızda yerini almaktadır. Bu sebepten dolayı dünyada gittikçe yayılan ekolojik tarım bağlamında gündeme gelen organik bal üretimi ülkemiz için de yeni bir olgu olarak gündemdedir. Ancak organik ürünlerdeki fiyat oluşumunun değişkenlik göstermesi bal üretim aşamasında da bir takım sorunların yaşanmasına sebep olacaktır. Zaman içerisinde tüketici bilincinin oluşmasına paralel olarak bu sürecin kısalması ve sorunların çözülerek sağlıklı ürünlerin topluma kazandırılması da uzak bir olasılık değildir.
KAYNAKLAR
FAO, 1998. Production Yearbook.

Fıratlı, Ç., Genç F., Karacaoğlu, M., Gençer H.V. 2000. Türkiye Arıcılığının Karşılaştırmalı Analizi Sorunlar-Öneriler. 17-21 Ocak 2000. Tarım Haftası’2000. Türkiye Ziraat Mühendisliği V. Teknik Kongresi. TZMO, 2. Cilt. 811-826.

Filazi, A., Bilgili, A., Eraslan, G., Selçukoğlu, E. 1999. Türkiye’nin Çukurova Bölgesinden Toplanan Bal Örneklerinde Organik Fosforlu İnsektisid Kalıntılarının Belirlenmesi. Ekin. Yıl 3. Sayı 10. Ekim-Aralık 1999.

Genç, F. 1996. Türkiye Arıcılığının Sorunları, Koloni Yönetim Yanlışlıkları ve Verimlilik Üzerine Etkileri. Teknik Arıcılık Dergisi. Sayı 53.

Glickman, D., 1998. A Comprehensive Analysis of the Proposed National Organic Program.

Kaftanoğlu, O., Biçici, M., Yeninar, H., Toker, S., Güler, A. 1992. Formik Asit Plakalarının Balarısı (Apis mellifera) Kolonilerindeki Varroa jacobsoni ve Kireç Hastalığı (Ascosphaera apis)’na Karşı Etkileri. Doğa-Tr. J. of Veterinary and Animal Sciences. 16:412-425.

Kaftanoğlu, O. 2000. III. Arıcılık Kongresi Değerlendirme Raporu. Teknik Arıcılık Dergisi. Sayı 70.

Kalpaklıoğlu, N. 2000. Bal Üretiminde Karşılaşılan Sorunlar ve Ülke İhracatına Etkisi. Türkiye III. Arıcılık Kongresi. Bildiri Özetleri. 1-3 Kasım 2000. Adana.

Karaali, A. 1996. Gıda Güvencesi ve Güvenliği. Tarım ve Mühendislik. Sayı 53.

Konar, A., 1987. Gıda Kirlenmesi ve Toplum Sağlığı Açısından Olası Sakıncalar. Tarım ve Mühendislik. Sayı 25.

Krell, R. 1996. Value-Added Products from Beekeeping. FAO. Rome.

Kubik, M., Pidek, A., Nowacki, D., Warakomska, Z., Goszczynski, W., Michalczuk, L. 1995. Contamination of Bee Products with Contact and Systemic Pesticides. The XXXIVth International Apicultural Congress.. 15-19 August 1995. Lausanne, Switzerland.

Kumova, U. 1986. Ballarda Kalite Kontrolü. Ziraat Fakültesi Dergisi. Cilt:1, Sayı:3, Aralık 1986. Adana.

Kumova, U. 2000. Ülke Arıcılığını Çağdaşlaştırma Konusunda Öneriler. Teknik Arıcılık Dergisi. Sayı 70.

Kumova, U., Korkmaz, A. 2000. Arı Ürünleri Tüketim Davranışları Üzerine Bir Araştırma. Türkiye’de Arıcılık Sorunları ve 1. Ulusal Arıcılık Sempozyumu. 28-30 Eylül 1999. Kemaliye. Erzincan.

Kumova, U., Korkmaz, A., 2000. Peteklerin Büyük Mum Güvesi (Galleria mellonella L.)ne Karşı Korunması Üzerine Bir Araştırma. Türkiye III. Arıcılık Kongresi. Bildiri Özetleri. 1-3 Kasım 2000. Adana.

Moosbeckhofer, R., Wallner, K., Pechhacker, H., Luh, M., Womastek, R. 1995. Residue Level in Honey, Wax and Propolis After Ten Years of Varroa Treatment in Austria. The XXXIVth International Apicultural Congress. 15-19 August 1995. Lausanne, Switzerland.

Nowack, K. 2000. Are Genetically Modifed Plants Harmful to Bees and can (organic) Honey Become Contaminated with Transgenic Pollen? http://biogene.org/e/ themen/biotech/e-beesgeneral.htm.

Pekel, E., Doğaroğlu, M., Kumova, U., 1982. Varroa Savaşımında Naftalin Kullanımı Üzerine Bir Araştırma. Hayvansal Üretim. Sayı 19-20. 33-37.

Söyler, M. 1993. Tarımsal Savaşım Amacıyla Kullanılan İlaçların Arıcılığımıza Olumsuz Etkileri. Teknik Arıcılık Dergisi. Sayı 40.

Şekerden, Y., 2000. Mum Güvesi (Galleria mellonella L.) ‘ne Karşı Kullanılan Naftalin (PDCB)’nin Sakıncaları. Teknik Arıcılık Dergisi. Sayı. 68.

Tolon, B. 1996. Arı Ürünleri Standartlarının Üretim ve İhracat Açısından İrdelenmesi. Hayvancılık’96 Ulusal Kongresi. 18-20 Eylül 1996. İzmir. Cilt 1. EÜZF.

Tolon, B, Altan, Ö. 1999. Arı Ürünlerinin Dış Alım-Satımında Yaşanan Sorun ve Çözüm Önerileri. Uluslararası Hayvancılık’99 Kongresi. 21-24 Eylül 1999. İzmir. 596-601.

Uğurlu, S. 2000. Zirai Mücadele İlaçlarının İnsan ve Çevreye Etkileri. Ankara Zirai Mücadele Merkez Araştırma Enstitüsü. Ankara.

Wallner, K. 1995. The Use of Varoacides and their Influence on the Quality of Bee Products. The XXXIVth International Apicultural Congress. 15-19 August 1995. Lausanne, Switzerland.

ALLELOPATİ VE EKOLOJİK SİSTEMDE BİTKİLER ARASI REKABET ÜZERİNE ETKİSİ
Sadrettin KARAALTIN1, Fatih KILLI1, Ömer Süha USLU2



Yüklə 3,61 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   28   29   30   31   32   33   34   35   ...   64




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin