İSLÂm prensipleri ansiklopediSİ



Yüklə 13,72 Mb.
səhifə625/1221
tarix05.01.2022
ölçüsü13,72 Mb.
#76819
1   ...   621   622   623   624   625   626   627   628   ...   1221
1959- qqKELİMAT-I RABBÎ z±"‡ ¬€_WV6 : Allah’ın kelimeleri. (Bak: İl­ham)

Kur’anda geçen bu ifadenin taşıdığı mana, çok derin ve küllî olmasından ihtisas ehlinin beyanlarına havale ederiz. Şöyle ki:



“Kelime, bir manayı ifade eden şeye denir. Amma Nahvîlerin lafz ile takyid ve tahsis ettikleri, onlara mahsus bir ıstılahtır. Evet biri kal, diğeri hal olmak üzere iki lisan vardır. Lisan-ı kalin kelimatı elfaz ise, lisan-ı halin kelimatı da ahvaldir. Binae­naleyh, kudsi şairin °f¬&~«— ­yÅ9«~ |«V«2 ÇÄ­f«# °}«<³~ ­y«7 ¯š²|±- ¬±u­6 |¬4«— dediği gibi; kitab-ı kebir-i kâinatta yaratılan herhangi bir şey, Hâlik’ın azametine delalet eden bir kelime-i haliyedir. Eşcar ile denizler, kâi­nat kitabında mevcud kelimat-ı haliyelerin yazılmasına kâfi geldiği takdirde, o denizlerin katreleri, o ağaçların zerreleri birer hâlî kelime olduğundan, on­ların da yazılması için mürekkeb, kalem lâzımdır. öyle ise, onlar içinde, onlar kadar başka eşcar ve denizler lâzımdır:Ve hakeza, herbir bi­rincinin katreleri ve kelimatı yazıldıktan sonra, ona da onun kadar ikinci bir takım eşcar ve denizler lâzımdır. Hal böylece ilâ-gayr-ın-nihaye teselsül eder gider. Cenab-ı Hak’ın kelimatı, yani Cenab-ı Hakk’ın azametine delalet eden kelimat-ı hâliyesi bitmez. Demek hakikatta (18:109) ~®…«f«8 ¬y¬V²C¬W¬" _«X²\¬% ²Y«7«— |¬±"«‡ ­€_«W¬V«6 «f«S²X«# ²–«~ âyetinin ifade ettiği manada hiçbir cihetle mübalağa, müzayede yoktur, belki tena­kus vardır. Mütercim Abdülmecid.” (İ.İ.157)

1960- Evet “ şu âyet-i azîme çok büyük ve çok âlî ve çok geniş bir de­nizdir. onun cevherlerini beyan etmek için koca bir cild kitab yazmak lâzım gelir. Onun kıymetdar cevherlerini başka zamana ta’likan şimdilik yalnız bir­kaç gün evvel ta­hattur-u hakaik noktasında benim için ehemmiyetli bir za­man olan namaz tesbihatında uzaktan uzağa fikrin nazarına ilişen bir nükte­nin şuaı göründü. O za­manda kaydedemedik, gittikçe tebaud ediyordu. Bü­tün bütün kaybolmadan evvel o nüktenin bir cilvesini avlamak için etrafında dairevarî bir kaç kelime söyliyeceğiz:

1961- Birinci Kelime: Kelâm-ı Ezelî; ilim, kudret gibi bir sıfat-ı İlahiye olduğu cihetle gayr-i mütenahidir. Nihayetsiz olan bir şeye denizler mürekkeb olsa elbette bitiremezler.

1962- İkinci Kelime: Bir zatın vücudunu ihsas eden en zâhir, en kuvvetli eser, tekellümüdür.Bir zatın kelâmını işitmek, bin delil kadar vücudunu belki şuhud de­recesinde isbat ettiği nokta-i nazarda bu âyet-i Kerime mana-yı işarîsiyle diyor ki: Rabb-ı Zülcelal’in vücudunu gösteren Kelâm-ı İlahînin adedini denizler mürekkeb olsa ağaçlar kalem olsa, yazsalar bitiremezler. Yani bir zatın böyle bir kelâmı, vücu­duna şuhud derecesinde delalet ettiğine bedel, Zat-ı Ehad-ı Samed’e, kelâmın mü­tekellime delaleti ve ihsası gibi haddü hesaba gelmeyen hadsizdir ki; umum denizle­rin suyu mürekkeb olsa yazmasına kifayet etmez demektir.

1963- Üçüncü Kelime:Kur’an-ı Mu’ciz-ül Beyan, hakaik-ı imaniyeyi, umumtabakat-ı beşere ders verdiği için tesbit ve tahkik ve ikna’ etmek hik­metiyle, bir hakikatı zâhiren tekrar etiği için ehl-i ilim ve ehl-i kitab bulunan o zaman ülema-i Yehud, Peygamber-i Zişan Aleyhissalatü Vesselâm’ın üm­miliğine ve kıllet-i ilmine gayet haksız bir taarruz ettiklerine manen bir cevabdır. Şöyle ki:

Âyet-i Kerime der: Tahkik ve ikna’ gibi pekçok hikmetler için ayrı ayrı faideler nokta-i nazarında çok müteaddid neticeleri bulunan bir hakikatı, umumun bilhassa avamın kalbinde yerleştirmek için erkân-ı imaniye gibi herbir mes’elesi, bin mesail kıymetinde ve binler hakaikı tazammun eden mes’eleleri, ayrı ayrı mu’cizane tarz­larda tekrarını hasr-ı kelâmî ve kusur-u zihnî ve sermayenin noksaniyetinden değil­dir. Belki hadsiz nihayetsiz ha­zine-i ezeliye-i kelâm-ı İlahîden alınan ve âlem-i gayb hesabına âlem-i şehadete müteveccih olup, cin, ins, ruh, melekle konuşan ve her ferdin kula­ğında taninendaz olan Kur’anın menbaı bulunan Kelâm-ı ezelî’nin kelimatını saymak için denizler mürekkeb olsa, zişuurlar kâtib, nebatatlar kalem, belki zerratlar kalem ucu olsalar, yine bitiremezler. Çünki bunlar mütenahi, o ise nihayetsizdir.



1964- Dördüncü Kelime: Ma’lumdur ki, umulmadık bir şeyden kelâmın suduru kelâmı ehemmiyetleştirir, kendini dinlettiriyor. Hususan cevv-i sema ve bulutlar gibi büyük cirimlerde tekellümvari sadalar dahi, ehemmiyetle herkese kendini dinlettiri­yor. Hususan dağ cesametinde bir fonoğrafın nağamatı, daha fazla kulağın nazar-ı dikkatini celb eder. Hususan semavat tabakalarını plaklar ittihaz edip, küre-i arzın kafasına işittirmek için sudur eden sada-i semavî-i Kur’anîyi radyo kuvvetiyle zerrat-ı havaiye hurufata âhize ve nâkile oldukları gibi, elbette bu kudsi hurufat-ı Kur’aniye’ye birer ayine, birer lisan, birer ibre ucu, birer kulak hükmüne geçtiğine remzen, Kur’an-ı Hakîm’in hurufatının ne derece ehemmiyetli, kıymetli, hasiyetli, hayatdar olduğuna işareten, âyet mana-yı işarîsiyle diyor ki: Kelâmullah olan Kur’an o kadar hayatdar ve kıymetdardır ki; onu dinleyen, işiten kulakların adedini ve o kulaklara giren o kudsi kelimelerin sayısını bütün denizler mürekkeb ve melaikeler kâtib ve zerreler, nutfeler ve nebatlar ve kıllar ka­lemler olsa bitiremezler: Evet biti­remezler çünki Cenab-ı Hak beşerin zayıf, ruhsuz kelâmının adedini havada mil­yonlar kadar teksir etse, elbette arz ve semavatın Padişah-ı Bîmisal’inin arz ve semavata bakan ve arz ve semavatta umum zişuurlara hitab eden kelâmının herbir kelimesi, zerrat-ı havaiye ade­dince kelimeler olur.

1965- Beşinci Kelime: İki harftir.

Birinci Harf: Nasılki sıfat-ı Kelâm’ın kelimeleri var. Öyle de; kudretin de mü­cessem kelimeleri var. İlmin de, hikmetli kaderî kelimeleri var ki; bütün mevcudat­tır. Hususan zihayatlar, hususan küçük mahluklar, herbiri birer ke­lime-i Rabbaniye­dir ki; Mütekellim-i Ezelî’ye kelâmdan daha kuvvetli bir su­rette işaret eder. Ve onla­rın adedini, denizler mürekkeb olsa bitiremezler demek olduğu manasına dahi şu âyet remzen bakıyor.



1966- İkinci Harf: Bütün melaikelere ve insanlara hatta hayvanlara gelen umum ilhamlar bir nevi Kelâm-ı İlahî’dir. Bu kelâmın kelimatı, elbette gayr-ı mütenahidir. Saltanat-ı mutlakanın nihayetsiz cünudunun mütemadiyen al­dıkları ilham, evamir-i İlahiyenin kelimatı ne derece çok ve nihaytesiz oldu­ğunu âyet bize haber veriyor, demektir.” (O.L.662)

1967- (31:27) âyeti de mevzu ile alâkalıdır. (6:15) âyeti ise, kelimat-ı Rabbî, sıdk ve adaletçe son derece mükemmel olup değiştirilemiyeceğini be­yan eder.

-Âdem’ e(A.S.) gelen kelimat: (2:37)

-İbrahim’e (A.S.) gelen kelimat: (2:124)

-Allah’ın kelimeleri tebeddül etmez: (6:34,l15) (10:64) (18:27) (Bak. 3473.p.da âyet notu)

-Allah kelimatıyla hakkın tahakkuk ve izharını ve kâfirlerin arkasının kesilme­sini isti­yor: (8:7) ve (10:82) (42:24) âyetleri de aynı mana ile alâkalıdır.


Yüklə 13,72 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   621   622   623   624   625   626   627   628   ...   1221




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin