Osmanlı-Rus Savaşı1



Yüklə 8,72 Mb.
səhifə76/193
tarix27.12.2018
ölçüsü8,72 Mb.
#87611
1   ...   72   73   74   75   76   77   78   79   ...   193

Eşref Ünaydın, 5 Çanakkale gazisiyle görüşmekle beraber burada anlatılanlar sadece savaş sırasında yaşananlarla sınırlı kalmıştır.20

Geriye dönebilen askerlerin yaşadıklarıyla ilgili en çarpıcı örneklerden birisi 18 Mart Deniz Savaşı sırasında kaldırdığı 276 kg.’lık mermiyle Ocean zırhlısını batıran Seyit Onbaşı’nın hayatıdır. Savaşın sona ermesiyle memleketine dönen Seyit Onbaşı, bundan sonraki günlerini köyünde geçirmiştir. Odun kömürü yaparak Havran’a pazara götürür, geçimini öyle temin edermiş. Daha sonraki yılarda Havran’da Hacı Osmanoğulları’nın zeytinyağı fabrikasında hamallık yapmıştır. 1939 yılında zatürreye yakalanmış ve Aralık ayında vefat etmiştir. Yaşadığı yıllarda hiçbir yerden yardım almadan kendi alın teriyle geçinen Seyit Onbaşı, ölümünden 28 yıl sonra ilk defa hatırlanmış 1967-1968 öğretim yılında Havran’da “Koca Seyit” adı bir ilkokula verilmiştir. 1980 yılında Havran merkezinde Koca Seyit adına bir cami yaptırıldığı gibi adı da bir sokağa verilmiştir. 1993 yılında ise adına bir anıt yaptırılmış, doğduğu “Çamlık” köyünün adı da “Koca Seyit Köyü” olarak değiştirilmiştir. Hiç değilse memleketlileri Seyit Onbaşı’yı unutmamakta ve her yıl 18 Mart günü Kur’an-ı Kerim ve Mevlit okutularak anılmaktadır.21

Çanakkale Savaşı hakkında araştırmalarıyla tanınan amatör tarihçilerden Mehmet İhsan Gençcan’ın karşılaştığı bir gazinin durumu ise bu zaferi borçlu olduğumuz insanların karakterleri hakkında çok net bilgiler sunmaktadır. Gazi’nin adı Celal Dümtek’tir ve Çanakkale Savaşı sırasında patlayan bir top mermisi sebebiyle iki bacağı da dizkapaklarından kesiktir. Kesik yerler meşin kaplıdır, bunun sebebi olarak Kahraman Celal, “çirkin göründüğünden değil, yerde sürünürken acıdığından (!)” meşin kapladığını söylemektedir. Oysa bu durumdan kendisi hiç üzüntülü değildir, maaş, toprak istemeyen Celal Dümtek’in söylediği sözler, kalbinin ne kadar mutmain olduğunu göstermektedir: “Ben sürüneyim ama, milletimin başı göklerde olsun. Milletimin şerefi yüksek dursun. Ne olacaktı yani, ben sağlam bacakla, istilâ edilmiş bir vatanda dolaşacaktım… daha mı iyi idi?”.22

Ali Galip Gençoğlu, Türk ordusuna uzun süre hizmet eden bir subaydır. Hatıralarında onu asker olmaya özendiren, memleketlisi Mehmet Çavuş’un çocukluğunda dinlediği kahramanlık öyküleri olduğunu aktarmaktadır. Onun gibi olmak istemiş, Milli Mücadele’ye katılmış ve İzmir’in kurtuluşuna şahit olmuştur. Ama o zamana kadar görmediği Mehmet Çavuş’u tanıma arzusu hiç azalmamıştır. Vaktiyle bütün gazeteler ondan bahsetmiş, valiler, kaymakamlar o geleceği zaman karşılamaya çıkmışlardır.

Bir gün Onun Çiçekdağ kasabasının Safalı köyünde yaşamakta olduğunu öğrenir. Hemen yanına gider ve sohbete başlarlar. Ama kahraman eskisi gibi güçlü görünmemektedir. Hastalanmıştır yakın zamanlarda. Rengi biraz soluk ve bakımsız görünmektedir. Aralarında geçen konuşma sanki bütün gazilerin yaşadıklarının bir özetidir:

“Vücudumdaki yaraların miktarını bilemiyorum, bunu doktorlara muayene ettirin, kanunun bahşettiği haklardan bana da bir hak tanıyın dedim. Duyan bile olmadı. Bir kurşunla vurulup gitseydim, şehit olmuş hizmetlerimin manevi mükafatını almış olurdum. Bu mukadder değilmiş, hiç olmazsa şuracıkta birkaç günlük ömrümüzü yoksulluktan kurtarmak için yardım istedim, buna da aldırış eden olmadı.

Her ikimiz birden. Şu halde suyu getiren ile destiyi kıranın hiçbir farkı yokmuş demek zorunda kaldık.

- Ağam, Harp madalyaların yok mu?

- Evet vardır. Gerek harp madalyalarım ve gerekse istiklâl madalyam vardır. Ve iç cebimdedir. Madalyalara yakışır bir kılığım olmadığı için madalyalarım bana bir şeref değil bir utanç olduğu için iç cebimde taşımaktayım dedi.

Evet doğrudur benim madalyalarım da aynı mülahaza ve aynı sebeplerle iç cebimde idi. Biz neden böyleyiz öldürmek için cephelere sevk ediliriz, ölürsek şehitliğe erdiğimize iftihar ederiz, şayet ölmez de dönersek gazi oluruz. Ve geride kalan birkaç günlük ömür yaşamak zorundadır.23”

Yukarıdaki örneklerde de görüleceği gibi zorlu savaşlardan zaferle çıkan kahramanlar, ağır hayat şartlarının altında ezilmeye terkedilmiştir. Gerçi kendisine harp malûlü aylığı bağlananlar da vardır, ama Selahattin Altıntoprak gibi durumu nisbeten iyi olduğu için “ben bu aylığı almak için savaşmadım, bunun karşılığında para isteyemem” deyip yardımı reddedenler de olmuştur.24 Çanakkale Savaşı’nda çarpışan gazilerin sayısı her yıl gittikçe azalarak sonunda bugün hiçbiri hayatta kalmamıştır. Son Çanakkale Gazisi Hüseyin Gümüş’de 21 Mart 2000 tarihinde hayata gözlerini yummuş, cenazesinde sadece 5-10 kişilik cemaatla Selçuk (İzmir) mezarlığına defnedilmiştir.25

Çanakkale’de yaşadıkları onca zorluğa rağmen, sağ kalan askerlerin tek isteği biraz saygı ve yapılanların kıymetinin bilinmesi olmuştur. Bu konuda Çanakkale’den dönmekte olan birliğin subayının söyledikleri, herşeyin özetini vermektedir:

“Yağmur yağıyordu, soğuk bir rüzgar esiyordu… gerçekten, yollarda çok zorluk çekiyorduk. Bu subaylar, bu erat zorluk içindeydi. Biz bu zorluğu namus için, vatan için çekiyorduk. Bu bakımdan geride, sobalarının başında kalanlar bizi düşünmelidirler. Millete gazi ve şehit babalarına iyi davranmalıdırlar. Biz kanımızla bir zafer abidesi dikmeğe, yükseltmeğe gayret ederken düşünmeliyiz.”26
Çanakkale Savaşı’nın Türk halkı üzerindeki etkileri elbette bu kadarla kalmamıştır. Bir de şehitlerin geride kalan yakınlarının durumuna bakmak Türk halkının bu savaştan ne ölçüde etkilendiği hakkında bir fikir verebilir. Ateş düştüğü yeri yakar derler, gerçekten de öyle. Eğer o yıllara yakın yaşamış insanların anılarına bakarsanız, Çanakkale benliklerinde derin izler bırakmıştır. Kimisi oğlunu, kimisi kardeşini veya sevgilisini o topraklarda bırakmıştır. Bunlar kolay unutulacak acılar değildirler. Tıpkı Niyazi Berkes’in 30’ların sonlarında halkevi vasıtasıyla kültür araştırmaları için gittiği Ankara’nın Bayındır köyünde rastladığı yaşlı nineninki gibi:

“Bir kapı eşiğinde çok yaşlı bir kadın oturuyordu. Üstü başı yama içinde. Bu yaşlı ninenin elinde bir borazan ağızlığı. Ona baka baka ağıtlar okuyordu. Çanakkale savaşında şehit düşen borazancı oğlunun ağızlığını sağ kalan askerler ona getirmişler. O günden beri o nine (tarlaya çalışmaya gidemeyecek yaşta olduğundan) oğlundan kalan ağızlığa baka baka ağıt söylüyordu. Yetiştirdiği evlâdından elinde bir o boru ağızlığı kalmıştı. Titrek, hafif sesiyle on yedi, on sekiz yıldır yaktığı ağıtları okuyordu. Gözlerimden boşanacak yaşları saklamak için gençlerin arkasına saklandım. O seste bütün Türk halkının iniltisi yansıyordu.” Bu satırları Niyazi Berkes’ten aktaran yazar dipnota şunları eklemiş: “Niyazi Berkes, yıllar sonra bu öyküyü bana anlatırken tam karşımda oturduğu için gözyaşlarını saklayacak yer bulamadı”.27

Buna benzer örneklere Aydın Ayhan’ın Balıkesir yöresinde derlediği anılarda da rastlanmaktadır. Evlerinin alt katında oturan Şemsi Nene ismindeki yaşlı kadının kocası üç günlük evliyken, gönüllü olarak Çanakkale’ye gitmiş ve bir daha geri dönememiştir. Şemsi Nene, kocasının cepheden gönderdiği “Şemsim, Güneşim” diye başlayan sararmış mektupları evinin duvarlarına asmış, her sabah onların karşısında yarım bıraktığı yerden hatim indirmektedir. Şemsi Nene, kocasına söz verdiğini söyleyerek ölünceye kadar evinden dışarıya çıkmamıştır. Ali Kadir Amca ise babasını Çanakkale’de yitirmiştir. Kendisi küçük yaştayken babası şehit düşmüş, resmi de olmadığı için onu hiç görmemiştir. Oysa annesi onu her gördüğünde ayağa kalkar “beyimin yadigarı” diyerek oğlunun elini öpmektedir. Bayramlarda halası ve teyzeleri dahi aynı şekilde davranmaktadır. Zira o, bir Çanakkale şehidinin yadigarıdır. İvrindi köylerinden Şerif Dede, üç oğlunu da farklı cephelerde olmak üzere I. Dünya Savaşı’nda şehit vermiştir. En küçük oğlunu Çanakkale’ye gönderdiği günü Kur’an-ı Kerim’in bir köşesine not düşen Şerif Dede her yıl çevre köylere haber verir ve gelenler cepheye giden gençlerin uğurlandığı çeşme başına toplanır, diz çöküp bir yıl boyunca çektikleri tespihlerin okudukları Kuran’ın duasını yaparlar. Gözyaşları içinde gerçekleşen bu olay adeta kaybettikleri evlatları için her yıl düzenlenen bir ayin şeklini almıştır.28

Bu tür örnekleri çoğaltmak mümkündür. Çanakkale ile ilgili anılara baktığınızda hepsinde bir hüzün ve gözyaşı seli insanı etkisi altına almaktadır. Ancak Türk milleti Çanakkale zaferiyle her zaman gurur duymuş ve orada savaşanları, geride bıraktıklarını aziz bilmiştir. Bugün dahi Türk insanı için Çanakkale Şehidi ya da Gazisi’nin torunu olmak övünç duyulacak bir hadise olmaya devam etmektedir. Bu sebeple Çanakkale Savaşı’nın Türk toplumu üzerindeki etkilerinin de halâ sürdüğünü söylemek yanlış olmasa gerektir.

4. Çanakkale Savaşı’nın Türk

Edebiyatına Tesiri

Çanakkale savaşlarının tesirleri edebiyatçılar üzerinde de derin izler bırakmıştır. Milletlerin tarihlerini, düşüncelerini, estetik yönlerini daha doğrusu en geniş manada duygularını anlatmada önemli bir görevi yerine getiren sanatçıların, toplumu her yönden etkileyen Çanakkale savaşları karşısında da duyarsız kalması mümkün değildi. Hatta cephede olup bitenlerin halka daha iyi anlatılması için devlet tarafından bazı şair, yazar ve ressamlar 1915 Haziranı’nda savaşın henüz devam ettiği günlerde Çanakkale’ye götürülmüş; orada gördüklerini ve hissettiklerini halka ve gelecek nesillere aktarmaları istenmişti.

Bu geziye katılanlar sanatçılar şu isimlerden oluşuyordu: Ağaoğlu Ahmet, Ali Canip, Celâl Sahir, Çallı İbrahim (ressam), Enis Behiç (Koryürek), Hakkı Süha, Hamdullah Suphi (Tanrıöver), Hıfzı Tevfik, Mehmet Emin (Yurdakul), Muhittin (Tanin gazetesi yazarı), Nazmi Ziya (ressam), Orhan Seyfi (Orhon), Ömer Seyfettin, Selâhattin (Darüleytamlar müdürü), Yekta (bestekâr), Yusuf Razi Bey ve İbrahim Alâettin (Gövsa).

İsmi geçen sanatçıların her biri şahit oldukları manzaralardan derinden etkilenmişler ve eserlerinde Çanakkale Savaşı’nı işlemişlerdir. Bu savaşı konu alan eserlerin başında şiirler gelmektedir. Yukarıda isimleri geçenlerden birisi olan İbrahim Alâettin Gövsa, “Çanakkale İzleri” adını verdiği ve cephede gördüklerini şiir türünde anlatan eserini “Anafartalar’ın Müebbet Kahramanına” altbaşlığıyla Mustafa Kemal Paşa’ya ithaf etmiştir.29 1918 yılında Yeni Mecmua’nın Çanakkale Savaşı üzerine yayınladığı özel sayısı, Çanakkale Savaşları hakkında edebi çalışmaların ilk görüldüğü yerlerden birisidir. Bu eserde devrin Osmanlı Padişahı Sultan Mehmed Reşad’a ait bir şiirden başka, Yahya Kemal, Ziya Gökalp, Midhat Cemal (Kuntay) gibi devrin önemli şairlerinin şiirleri yanısıra daha birçok şiir yer almaktadır.30

Elbette Çanakkale Savaşı’nı anlatan en güzel şiir, Mehmet Akif Ersoy’un Safahat’ının Asım isimli bölümünde yer alan “Çanakkale Şehitlerine” isimli şiiridir.

Çanakkale’de savaşın devam ettiği sırada orada bulunmamasına rağmen, sanki gözleriyle görmüşçesine kaleme alınan bu şiir adeta savaşla özdeşleşmiş, gerek savaşın geçtiği cephelerde sonradan dikilen anıtların üzerine konularak gerekse her 18 Mart töreninde okunarak adeta herkes tarafından ezbere bilinen bir eser haline gelmiştir. Necmeddin Halil Onan’ın “Bir Yolcuya” isimli şiiri da en az Mehmet Akif’in ki kadar akıllarda yer etmiş ve Çanakkale sırtlarındaki tepelere kazınarak, boğazı geçen herkesin okuması sağlanmıştır. Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın “Çanakkale Şehitleri” isimli şiiri de hatırlanması gereken en güzel eserlerden biridir.

Bunlardan başka devrin gazete ve derilerinde pek şiir, deneme, inceleme bulunmaktadır. Bunlar hakkında incelemeler yapan Bekir Oğuzbaşaran, Behçet Kemal Çağlar, Enis Behiç Koryürek ve Zeki Ömer Defne gibi şairlerin eserlerini değerlendirmiştir.31 Çanakkale Savaşı’nın Türk edebiyatı üzerindeki tesirlerini inceleyen diğer bir yazar da İnci Enginün olmuştur. Enginün makalesinin yayınlandığı 1986 yılına kadar şiir, hikaye, anı ve romanlarda geçen Çanakkale savaşı konusunu ele aldığı yazısında, büyük bir devletin batışına sebep olan bütün bu savaşlar, aynı zamanda savaşanlara da büyük bir savaş tecrübesi kazandırmış, cephedeki mevzii zaferler ve kahramanlık hikâyeleri, millete dayanma gücü vererek Milli Mücadele’nin kazanılmasına zemin hazırladığı görüşündedir.32

Çanakkale Savaşı’yla ilgili şiir alanında birçok eser bulunmasına rağmen, diğer edebi türlerdeki çalışmalar aynı oranda olmamıştır. Tiyatro eseri olarak ilk çalışma Abdülhak Hamîd Tarhan’a ait “Yadigâr-ı Harb”tir. Ayrıca Midhat Cemal Kuntay’ın “Çanakkale Hakkında Manzum Piyes” ve Lütfi Özdemir’in 2 perdelik “Çanakkale” isimli eserleri bulunmaktadır.33 Ayrıca 1991 yılında yayınlanan Zati Ürer’e ait “Çanakkale Ne Diyor” isimli bir piyes, bu sahadaki son eser olmuştur.34

Hikaye türünde Çanakkale Savaşı’nı bizzat gören Ömer Seyfettin’in kaleme aldığı “Çanakkale’den Sonra”, “Kaç Yerinden”, “Bir Çocuk Aleko” ve “Müjde” isimleriyle dört çalışması mevcut olup, Ahmet Hikmet Müftüoğlu’nun “Sümbül Kokusu” isimli hikayesi de ilk akla gelenlerdir.

Roman alanında ise son yıllara kadar Çanakkale Savaşı’nı müstakil olarak ele alan bir eser yoktu. Bununla beraber Cumhuriyet dönemi tanınmış romancılarımızın eselerinde kahramanlar bir şekilde Çanakkale Savaşı ile ilgilendiriliyordu. Bunlara örnek olarak Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun “Yaban” romanındaki kahramanı bir kolunu Çanakkale Savaşı’nda kaybetmişti. Reşat Nuri’nin kahramanlarından birçoğu da Çanakkale’ye gitmişti. Halide Edip de Milli Mücadele’yi anlatan “Ateşten Gömlek” gibi romanlarını ve “Seyyid Onbaşı” gibi hikayelerini kaleme alırken, konularını hep Çanakkale Savaşı’yla bağlanmaktaydı. Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın, Aka Gündüz’ün, Peyami Safa’nın ve diğer bazı yazarların eserlerinin içinde Çanakkale Savaşı’nın da yer aldığı I. Dünya Savaşı yıllarının cephe gerisi, maddî sıkıntılar ve onların yol açtığı ahlâk düşkünlüğü dile getirilir. Bu son derece önemli konu, bazı yazarların elinde bir duygu sömürüsünden öte gitmemiştir.35

Çanakkale Savaşı’nı romanın asıl konusu olarak ele alan ilk yazar ise M. Necati Sepetçioğlu olmuştur. “…ve Çanakkale” ana başlığı ile “Geldiler”, “Gördüler”, “Döndüler” isimleriyle üç cilt halinde 1990 yılında yayınlanan bu roman, yazarının da önsözünde ifade ettiği gibi, başlangıçta TRT’nin filme çekmesi amacıyla senaryo olarak yazılmış, ancak bu proje gerçekleşmeyince senaryo esas alınarak roman haline dönüştürülmüştür. Sepetçioğlu romanında savaşın yaşandığı yılların İstanbulu’ndan insan manzaraları vererek, savaşın bu insanları hangi yönlerde etkilediğini ele almaktadır. Ayrıca dönemin önemli şahsiyetlerine ve olaylarına tarihi gerçeklere bağlı kalınarak bilgiler verilmesine rağmen roman Çanakkale Savaşı’na daha çok duygusal açıdan bakışıyla ön plana çıkmaktadır.36

1998 yılında ise Çanakkale Savaşı’nı konu edinen iki roman yayınlanmıştır. İlki Sezen Özol’a ait “Çanakkale Askeri’ne Rütbe Gerekmez” isimli eserdir. Özol bu çalışmasında Balıkesir yöresinden Çanakkale Savaşı’na katılan kendi akrabalarının anılarından yararlanarak “Kanlı Sırt” cephesinde geçen olayları anlatmaktadır.37 1998 yılında yayınlanan diğer eser Mehmet Niyazi Özdemir’e ait “Çanakkale Mahşeri” isimli roman olmuştur. Bu kitabında yazar iki oğlunu başka cephelerde yitirmiş Oğuz amca ile oğlu Mustafa’nın Çanakkale cephesinde birleşmeleri çerçevesinde neredeyse savaşın bütün yönleri üzerinde durmaktadır. Bu sebeple roman, zaman zaman bir tarih kitabı kadar bilgilerle doldurulduğu halde kimi zaman da insanda bir duygu çoşkunluğu yaratacak seviyeye ulaşmaktadır.38

2001 yılında Remzi Kitabevi’nin yayınları arasında çıkan iki kitap, Çanakkale Savaşı üzerine son edebi çalışmalar olmuştur. Necati İnceoğlu’nun “Siper Mektupları” adını taşıyan çalışması adından da anlaşılacağı gibi bir romandan daha çok Çanakkale’de savaşmış yerli ve yabancı askerlerin mektuplarını edebi dille kurgulanmış bir kitap halindedir.39 Aynı yayınevinden çıkan Buket Uzunuer’in “Uzun Beyaz Bulut-Gelibolu” isimli kitabı ise Çanakkale Savaşı’nı konu edinen Türk edebiyatındaki son roman olmuştur.Yazar bu eserinde dedesi arayan bir Yeni Zelandalı kadının Çanakkale’ye gelerek geçmişe ait izler aramasını ve bu arada Çanakkale’nin bir köyünde rastladığı yaşlı Beyaz Nine ile ortak yönlerini hikaye etmektedir. Bu arada yazar, tarihi bilgileri romanına ustaca serpiştirmiş, ancak olaylar ger-

çekte olduğundan farklı, daha ziyade yazarın zihninde kurguladığı biçimde verilmiştir.40

Edebiyatın bir dalı olarak görülen folklor araştırmalarında da Çanakkale Savaşı’nın izlerine rastlanır. Türk halkının benliğinde canlı olarak yaşayan savaşla ilgili hatıralar zaman içinde form değiştirerek birer destan veya menkıbe haline gelmiştir. Bu menkıbeler incelendiğinde savaşın hemen hemen her safhasıyla ilgili örneklere rastlamak mümkündür. Seyyid Onbaşı’nın 276 kiloluk top mermisini kaldırışı, Cevat Paşa’nın rüyası ve şehitlerin ölümsüzlüğü gibi hikayeler halk arasında her zaman canlılığını korumuştur. “Kanlı Sırt”, “Bomba Sırtı” “Kemal Yeri” gibi cephelerdeki yer adlarının burada cereyan eden hadiselere göre verilmesi de tamamıyla savaşın getirdiği bir gerçekliktir. Bunların dışında Çanakkale Savaşı ile bağlantılı olarak ağaçlar, kuşlar, Hızır-İlyas söylenceleri etrafında gelişen bir çok menkıbe, savaşın halk kültürüne kattığı değerler olarak yaşamaya devam etmektedir.41

Çanakkale Savaşı ile ilgili olarak bugüne kadar birçok eser yayınlanmıştır. Bunlar hatıralar, incelemeler geniş bir yer tutmaktadır. Üstelik bunlar sadece Türklerin yayınlarıyla sınırlı olmayıp, savaşa katılan diğer ulusların da bu konu üzerinde bir hayli çalışması bulunmaktadır. Etkilerinin büyüklüğü ölçüsünde her millet kendi kültüründe Çanakkale Savaşı’nın anılarını yaşatmakta ve her türde eserler vermeye devam etmektedir. Çanakkale Savaşı hakkında yapılan yayınlar hakkında Hüseyin Yıldırım’ın çalışması önemli bir rehber niteliğindedir.42 Yalnız bu çalışmada edebi türdeki eserlere fazla yer verilmediği görülmektedir. Bu yüzden araştırmacıların faydalanması amacıyla sahasındaki bu tek eserin güncellenmesi de bir zorunluluk olarak durmaktadır.

Edebiyat bir milletin hafızası gibidir. Bu yönüyle bakıldığında Çanakkale Savaşı üzerinde yazılanlar, o günleri, gelecek nesillerin zihninde canlı tutmuş, vatan, bayrak, din gibi ortak manevi değerlerin korunmasına yardımcı olmuştur. Hatta savaşın geçtiği 1915 yılının hemen ardından yazılan farklı türlerdeki eserler, Türk askerinin kahramanlığını vurgulayarak hem askerlere hem bütün Türk halkına moral vermiş, bütün yokluklara rağmen Milli Mücadele’deki kazanılmasını sağlamıştır. Şimdiye kadar bu alanda yapılanlar önemli bir boşluğu doldurmuşsa da, özellikle tiyatro, hikaye, roman gibi edebi türlerdeki eserlerin bu savaşın önemine nisbetle sayıca az olduğu göze çarpmaktadır. Özellikle Türk sinemasının bu konuyu işleyen hiçbir eseri bulunmamaktadır. Bu sebeple Türkiye’nin bağımsızlığının ve manevi değerlerinin korunmasında Çanakkale Savaşı tarihi olduğu kadar edebi olarak da önemli ve saygın bir konu olmaya devam edecektir.


DİPNOTLAR
1 18 Mart 1915 Çanakkale Deniz Savaşı’nda Bouvet zırhlısının batırılışı.

2 Çanakkale Savaşı.

3 Çanakkale Gazisi Selahattin Altıntoprak (Manisa-Turgutlu, 1891-1967). Kendisine bağlanan harp mağlûlü aylığını almayıp hayatı çiftçilik yaparak sürdürmüştür.

4 1915’de Çanakkale ziyaretine katılan Türk sanatçılarının isimleri ve imzaları.

1 T. C. Genelkurmay Başkanlığı, Birinci Dünya Harbi’nde Türk Harbi V. Cilt Çanakkale Cephesi Harekatı, 1., 2. ve 3. Kitapların Özetlenmiş Tarihi, Ankara 1997, s. 250.

2 İhsan Yurdoğlu, “Çanakkale Zaferi”, Aylık Ansiklopedi cilt: 1, İstanbul 1945, s. 336.

3 Carl Mühlman, Çanakkale Savaşı, İstanbul 1998, s. 34-35.

4 İsmet Görgülü, “Çanakkale Zaferi Üzerine Alman İddiaları”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, 10/28, Ankara 1994, s. 105-135.

5 Genelkurmay Başkanlığı, a.g.e., s. 251.

6 T. C. Genelkurmay Balkanlığı, Çanakkale Muharebeleri Harp Tarihi Broşürü, Ankara 1997, s. 42.

7 Liman von Sanders, Türkiye’de Beş Yıl, İstanbul 1999, s. 134.

8 Milliyet, “İşte Tarihi Gerçek”, 19 Mart 2000.

9 Sabah, “Hangi Sayı Doğru?”, 21 Mart 2000.

10 Zaman, “Asrın Hatası (!)”, 27 Mart 2000.

11 Birinci Dünya Harbi’nde Türk Harbi V. Cilt Çanakkale Cephesi Harekatı, 1. Kitap, Ankara 1993, T. C. Genelkurmay Başkanlığı Yayınları. s. 289.

12 A. Thomazi, Çanakkale Deniz Savaşı, (çeviren: Hüseyin Işık), Ankara 1997, s. 131.

13 Nihal Atsız, Çanakkale’ye Yürüyüş, İstanbul 1992, s. 60.

14 H. Cemal, Ulu Cenk, İstanbul 1982, s. 42.

15 Mithat Sertoğlu, “Çanakkale Harbleri ve Zaferi”, Resimli Tarih Mecmuası, 6/72, İstanbul 1955, s. 4254.

16 Fahir Armaoğlu, “Çanakkale Muharebeleri’nin Rusya Üzerindeki Etkisi”, Çanakkale Savaşları Sebep ve Sonuçları Sempozyumu, Ankara 1993, s. 7-29.

17 Mustafa Safran, “Bir Kahramanın Doğuşu, Çanakkale Savaşları ve Sonuçları”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, X/30, s. 576.

18 Birinci Dünya Harbi’nde Türk Harbi V. Cilt Çanakkale Cephesi Harekatı, 1. Kitap, Ankara 1993, T. C. Genelkurmay Başkanlığı Yayınları. s. 288-289.

19 Münim Mustafa, Cepheden Cepheye, İstanbul 1998, s. 138-139.

20 Bu mülakatlar daha sonra ayrı bir kitap haline dönüştürülerek basılmıştır. Ruşen Eşref Ünaydın, Çanakkale Hakkında Dediler ki, Ankara 1990.

21 Zekeriya Özdemir, Körfezdeki Zümrüt Havran, İzmir 1998, s. 60-61.

22 Mehmet İhsan Gençcan, Çanakkale Savaşları ve Menkıbeler, İstanbul 1994, 99-102.

23 Ali Galip Gençoğlu, Kurtuluş Savaşı Günlüğü, Ankara 1998, s. 134.

24 Bu bilgi Çanakkale Gazisi Selahattin Altıntoprak’ın kızı Kadriye Altıntoprak’la yapılan özel mülakatta derlenmiştir, (15. 11. 2001).

25 Zaman, “Son Gaziye Vefasızlık”, 22. 03. 2000.

26 H. Cemal, a.g.e., s. 81.

27 Niyazi Berkes, Unutulan Yıllar, İstanbul 1997, s. 91.

28 Aydın Ayhan, “Anılarla Çanakkale”, Türk Dünyası Tarih Dergisi, İstanbul 1995, Sayı: 99, s. 13-17.

29 İbrahim Alâettin Gövsa, Çanakkale İzleri, Ankara 1989.

30 “Yeni Mecmua”nın bu özel sayısının yayınlanışıyla ilgili olarak derginin üzerinde herhangi bir tarih bulunmamakla beraber, bazı yazıların altında bulunan tarihlerden 1918 yılında yayınlandığı kabul edilmektedir. Bu eser daha sonra Çanakkale 18 Mart Üniversitesi tarafından yeni harflere çevrilerek yayınlanmıştır. Bkz. Çanakkale, (Yayına hazırlayan Abdurrahman Güzel), Çanakkale 1996.

31 Bekir Oğuzbaşaran, “Edebiyatımızda Çanakkale 1-2”, Türk Edebiyatı Dergisi, Sayı: 222, 223. Mart-Nisan 1992.

32 İnci Enginün, “Çanakkale Zaferinin Edebiyatımıza Aksi”, Türklük Araştırmaları Dergisi, sayı: 2, 1986, s. 111-129.

33 İnci Enginün, a.g.m., s. 117-118.

34 Zati Ürer, Çanakkale Ne Diyor?, İstanbul 1991.

35 İnci Enginün, a.g.m., s. 11-129.
36 Mustafa Necati Sepetçioğlu. ve Çanakkale-Geldiler, Gördüler, Döndüler, İstanbul 1990, Akran Yayıncılık.

37 Sezen Özol, Çanakkale Askerine Rütbe Gerekmez, İstanbul 1998, Kastaş Yayınları.

38 Mehmed Niyazi, Çanakkale Mahşeri, İstanbul 1998, Ötügen Yayınları.

39 Necati İnceoğlu, Siper Mektupları, İstanbul 2001, Remzi Kitabevi.

40 Buket Uzuner, Uzun Beyaz Bulut Gelibolu, İstanbul 2001, Remzi Kitabevi.

41 Ali Yakıcı, “Çanakkale Savaşları Çevresinde Oluşan Menkıbelerin Türk Folkloru İçindeki Yeri”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, 10/30, Ankara 1994, s. 599-608.

42 Hüseyin Yıldırım, Çanakkale Savaşları Bibliyografyası, T. C. Genkur. Bşk. lığı Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Yayınları, Ankara 1995.
KAYNAKLAR
ARMAOĞLU, Fahir, “Çanakkale Muharebeleri’nin Rusya Üzerindeki Etkisi”, Çanakkale Savaşları Sebep ve Sonuçları Sempozyumu, Ankara 1993, s. 7-29.

ATSIZ, Nihal, Çanakkale’ye Yürüyüş, İstanbul 1992.

AYHAN, Aydın, “Anılarla Çanakkale”, Türk Dünyası Tarih Dergisi, İstanbul 1995, Sayı: 99, s. 13-17.

BERKES, Niyazi, Unutulan Yıllar, İstanbul 1997.

Birinci Dünya Harbi’nde Türk Harbi V. Cilt Çanakkale Cephesi Harekatı, 1. Kitap, Ankara 1993, T. C. Genelkurmay Başkanlığı Yayınları.

Birinci Dünya Harbi’nde Türk Harbi V. Cilt Çanakkale Cephesi Harekatı1., 2. ve 3. Kitapların Özetlenmiş Tarihi, Ankara 1997, T. C. Genelkurmay Başkanlığı Yayınları.

Çanakkale Muharebeleri Harp Tarihi Broşürü, Ankara 1997, T. C. Genelkurmay Başkanlığı Yayınları.

Çanakkale, (Yayına hazırlayan Abdurrahman Güzel), Çanakkale 1996. Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Atatürk ve Çanakkale Savaşlarını Araştırma Merkezi Yayınları.


Yüklə 8,72 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   72   73   74   75   76   77   78   79   ...   193




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin