Şimdi bu ilahi sahifenin konularını ve hedeflerini bildiğine göre, çok önemli bir konuyu göz önüne almalısın. Bu konuyu göz önünde bulundurduğun taktirde sana Kitab-ı Şeriften istifade yolu gözükür. Marifet ve hikmetler kapısı kalbine açılır. O da bu ilahi Kitab-ı Şerife eğitim ve öğretim gözüyle bakmandır ve onu bir eğitim ve öğretim kitabı olarak bilmendir. Kendini onu öğrenmek ve ondan istifade etmekle görevli bilmendir. Kur’an’ı öğrenmek, öğretmekten ve faydalanmaktan maksat ise; sadece edebiyat, nahiv ve sarf ilimlerini öğrenmen değildir. Veya fesahat, belagat ve bedi’ ilmini anlaman değildir. Hakeza kıssa ve hikayelerine, tarihi veya önceki ümmetlerden haberdar olma gözüyle bakman değildir. Bunların hiç birisi Kur’an’ın hedefi değildir ve bu ilahi kitabın asıl maksadından çok uzaktır.
Bizim bu büyük kitaptan az istifade etmemizin sebebi de bu kitaba eğitim ve öğretim gözüyle bakmamamızdır. Biz genelde böyleyiz. Sadee Kur’an’ı sevap ve mükafat elde etmek için okuyoruz ve bu yüzden de tecvidi dışında da bir şeye itina göstermemekteyiz. Bizlere sevap verilmesi için Kur’an’ı doğru okumaya çalışmaktayız ve bu şeyle kanaat etmekteyiz. Bu yüzden de kırk yıl Kur’an’ı okuduğumuz halde, ondan asla kıraat sevabı dışında bir istifade edememekteyiz. Eğer bir eğitim ve öğretim gözüyle bakacak olursak, o zaman da bedii nükteleri beyan şekli ve icaz boyutuna bakmaktayız. Bazen de bundan bir miktar daha yukarı çıkarak; tarihi cihetlerine, ayetlerin nüzul vakitlerine, ayet ve surelerin Mekki veya Medeni oluşlarına, kıraat farklılıklarına Şii ve Sünni müfessirlerin ihtilaflarına ve Kur’an’ın asıl hedefinin dışında kalan ilineksel işlere yönelmekteyiz. Bu da bizzat Kur’an’dan örtülü kalmanın ve ilahi zikirden gaflet etmenin sebebidir. Biz işte bu işlerle uğraşmaktayız. Büyük müfessirlerimiz ise güçlerinin önemli bir bölümünü bu boyutların birine veya daha fazlasına harcamış ve insanların yüzüne eğitim ve öğretim kapısını açmamışlardır.
Yazara göre şimdiye kadar Allah’ın kitabının bir tefsiri yazılmamıştır ve genel anlamda kitabın tefsiri o kitabın hedeflerini açıklamak demektir. Ve bu kitaba bakışta önemli olan, kitap sahibinin hedeflerini beyan etmektir. Bu Kitab-ı Şerif Allah-u Telanın da tanıklık ettiği üzere hidayet ve eğitim kitabıdır. İnsanlık yolunun yolunu kat etmenin nurudur. Dolayısıyla da müfessir bir insan Kur’an’ın kıssalarının her birinde, hatta ayetlerinin her birinde, gayp alemine hidayet olma boyutunu, saadet yoluna kılavuzluk niteliğini, insanlık ve marifet yolunu kat etme şeklini okuyucusuna öğretmelidir. Müfessir kimse bizlere tefsirlerde yer aldığı üzere “nüzul “sebebi”ni değil, “nüzulün hedefini” anlattığı taktirde müfessirdir. Bu Adem ve Havva kıssasında, Allah-u Teala’nın kendi kitabında defalarca zikrettiği, yaratılışın başlangıcından yeryüzüne ininceye kadar İblise ait olaylar, marifetler, öğütler ve sembollerle doludur. Bizleri büyük ölçüde nefsin ayıplarından, iblisi ahlaktan, nefsin kemallerinden ve insani öğretilerden haberdar kılmaktadır. Oysa biz bundan gaflet içindeyiz. Özetle Allah’ın kitabı; marifet, ahlak, saadet ve kemale davet kitabıdır. Dolayısıyla tefsir kitabı da, irfani ve ahlaki boyutları açıklayıcı ve saadete davetin diğer boyutlarını belirtici olmalıdır. Bu boyuttan gaflet eden, sarf-ı nazarda bulunan veya önem vermeyen bir müfessir, Kur’an’ın maksadından ve kitapların inişi ile Resullerin gönderilişi hedefinden gaflet etmiştir. Bu, asırlardır insanları Kur’an’dan istifade etmekten mahrum kılan ve insanlara hidayet yolunu kapayan bir hatadır. Biz kitabın nazil oluş hedefini, bizzat bizlere hedefini anlatan burhani ve akli boyutlardan sarf-ı nazarda bulunarak, bizzat Allah’ın kitabından almalıyız. Zira kitabın yazarı kendi maksadını daha iyi bilmektedir. Şimdi bu yazarın dediği esasınca Kur’an’ın esaslarına bakacak olursak bizzat şöyle buyurduğunu görürüz: O kitap (Kur’an); onda asla şüphe yoktur o müttakiler için yol göstericidir.”1
Bu ayet, bu kitabı hidayet kitabı olarak tanıtmaktadır. Hakeza küçük bir surede kaç defa şöyle buyurulduğunu görmekteyiz: “Andolsun biz Kur’an’ı öğüt alınsın diye kolaylaştırdık. (Ondan) öğüt alan yok mu?”1
Hakeza Kur’an’ın şöyle buyurduğunu görmekteyiz: “İnsanlara kendilerine indirileni açıklaman için ve düşünüp anlasınlar diye sana bu kitabı indirdik.”2 Hakeza Kur’an’ın şöyle buyurduğunu görmekteyiz: “Sana bu mübarek kitabı ayetlerini düşünsünler ve aklı olanlar öğüt alsınlar diye indirdik.”3 ve zikredilmesi uzayan bir çok ayet-i şerifeler mevcuttur…
Özetle bizim bu sözden maksadımız, tefsirler hususunda eleştiride bulunmak değildir. Zira müfessirlerden her birisi bir çok zahmetler çekmiş, sonsuz sıkıntılara katlanmış ve bir kitap yazmak için zorluklar görmüştür. Onlar Allah için çalışmış ve ecirleri de Allah’a aittir. Bizim bundan maksadımız, Allah’a yegane seyr-u sülûkta bulunma, nefisleri tezkiye etme ve ilahi sünnet ve adaplar kitabı olan bu Kitab-ı Şeriften istifade etme yolunu öğrenmektir. Bu Kitap; yaratıcı ve yaratık arasında en büyük vesile, en sağlam bir kulp ve rububiyet izzetine bağlanan kopmaz bir iptir. Bu kapı insanların yüzüne açılmalı, Farsça ve Arapça tefsir yazan müfessirler ve alimler bunları yazmalıdır. Amaçları ahlaki ve irfani öğretileri beyan etmek, mahluk ile yaratıcının ilişki niteliğini açıklamak, aldanış diyarından mutluluk ve ebediyet diyarına hicretin niteliğini bildirmek olmalıdır. Bunlar bu Kitab-ı Şerifede emanet olarak bırakılmış şeylerdir. Bu kitabın sahibi, maksadı belagat ve fesahat boyutları olan Sekkaki ve Şeyh değildir. Hakeza maksadı nahiv ve sarf boyutları olan Sibeveyh ve Halil de değildir. Hakeza alemin tarihini yazan Mes’udi ve İbn-i Hellakan da değildir. Bu kitap Hz. Musa’nın asası ve yed-i beyzası veya ölüleri dirilten İsa’nın soluğu değildir ki, sadece Nebi-i Ekrem’in doğruluğuna delalet ve icaz için gelmiş olsun. Bu ilahi sahife; ilahi marifet ve ilmin ebedi hayatıyla kalpleri ihya kitabıdır. Bu Allah’ın kitabıdır ve de yüce ve celil olan ilahi şeylere davet etmektedir. Müfessir, insanlara ilahi boyutları öğretmeli, insanlar da ilahi işleri öğrenmek için tam istifade bulunmak üzere onlara müracaat etmelidir. “Biz Kur’an’dan öyle bir şey indiriyoruz ki o müminler için bir şifa ve rahmettir. Zalimlerin ise yalnızca ziyanını artırır.”1 Allah’ın kitabını otuz kırk yıl okuduktan ve tefsir kitaplarına müracaat ettikten sonra asıl maksadından mahrum kalmamızdan daha büyük hüsran var mıdır?” “Ey Rabbimiz! Biz kendimize zulmettik, eğer, bizi bağışlamaz ve bize acımazsan mutlaka ziyan edenlerden oluruz.” 2
Dostları ilə paylaş: |