Tefsir ekolleri I. Cİlt ilk Müfessirler, Rivayet Ekolü, Rivayet Tefsirleri



Yüklə 7,5 Mb.
səhifə18/42
tarix17.11.2018
ölçüsü7,5 Mb.
#82931
1   ...   14   15   16   17   18   19   20   21   ...   42

Tefsirde Üstadı

Cabir; İkrime, Ata ve Tavus gibi kişilerden rivayet işitmiş ve nakletmişse de953 ilmi mertebesine dair aktarılanlar gözönünde bulundurulduğunda onun en çok istifadesi, İmam Bakır ve İmam Sadık’ın (a.s) bol feyizli huzurunda gerçekleşmiştir. Çünkü ondan nakledilmiş rivayete göre İmam Bakır’dan (a.s) yaklaşık yetmiş bin hadis almıştır. Şöyle söylenmiştir: “O, İmamların (a.s) ilminin kendilerinde son bulduğu dört kişiden biridir. İmam Sadık (a.s) ona göklerin ve yerin melekûtunu göstermişti.”

Keşşi muttasıl senedle Cabir’in şöyle dediğini nakletmiştir: Genç biriydim. Ebi Cafer’in (İmam Bakır aleyhisselam) yanına gittim. “Kimsin?” buyurdu. Arzettim: “Kufeliyim.” Buyurdu ki: “Seni buraya getiren nedir?” Dedim ki: “Sizden ilim talebi.” Şöyle buyurdu: “Öyleyse birisi sana nereli olduğunu sorarsa Medineli olduğunu söylersin.”954

Gerçi rivayetin senedi (Amr b. Şimr nedeniyle) zayıftır. Fakat daha önce işaret edilen, Cabir’in İmam Bakır’ın (a.s) sırlarına mahrem olduğuna dair rivayetleri teyit etmektedir.



İlmi Seviyesi

İmamların (a.s) ilminin dört kişide nihayet bulduğu söylenmektedir. Bunların ilki Selman Farisi’dir. İkincisi Cabir (Cu’fi), üçüncüsü Seyyid (Himyeri) ve dördüncüsü Yunus b. Abdurrahman’dır.955



Besairu’d-Derecat’ta Saffar’dan nakledildiğine göre İmam Sadık (a.s) göklerin ve yerin melekûtunu Cabir’e göstermişti.956 Keşşi muttasıl senedle Cabir’den şöyle nakletmiştir: “Ebu Cafer (İmam Bakır aleyhisselam) bana yetmişbin hadis rivayet etti. Onları hiçkimseye nakletmedim, nakletmeyeceğim de...”957 Keşşi muttasıl senedle Cabir’in şöyle dediğini nakletmiştir: “Bana, hiçkimsenin işitmediği elli bin hadis rivayet edildi.”958 Keşşi’nin naklettiği bu iki rivayet ve başka bazı rivayetler959 dikkate alındığında onun İmam Bakır’ın (a.s) sırlarına mahrem olduğu ve Hazret’ten, herkese nakledilmesi ve yayılması maslahata uygun olmayan malumatlar işittiği söylenebilir.

Kitabı ve Tefsir Görüşleri

Başta zikredildiği gibi, Necaşi ve Şeyh Tusi, Cabir Cu’fi’ye ait bir tefsir kitabına değinmişlerdir. Fakat hâlihazırda bu kitaptan bir iz yoktur. Varolan şey, tefsir kitaplarında ona ait tefsir rivayetleri ve görüşleridir. Ona ait tefsir rivayetlerine örnek için Furat Kufi tefsirindeki şu hadislere bakılabilir: 12, 47, 48, 77, 97, 98, 156, 180, 181, 307, 308, 325, 355, 382, 393, 403, 442, 449, 495, 497, 500, 532, 548, 594, 595, 608, 611, 613, 665, 666, 749 ve 752.



6- Hasan Basri960

Hasan b. Ebi’l-Hasan Basri de tâbiînin müfessirlerinden biridir. Tefsir kitaplarında961 ona ait epeyce tefsir görüşü nakledilmiştir ve bir tefsir kitabı bulunduğu belirtilmiştir.962 Salebi onu tefsirde öne çıkmış tâbiînden saymıştır.963

Babası Yesar ve annesi Hayra, Meysan964 bölgesinin esirlerindendi ve Medine’ye getirilmişlerdi. Annesi Ümmü Seleme’nin cariyesiydi. Babası, Nadar’ın kızı Rubiy aracılığıyla azat edilmişti. Kendisi de Zeyd b. Sabit’in, bir görüşü göre de Cemil b. Kutbe’nin gulamıydı.965 Bu yüzden ona “mevla’l-ensar” (ensar gulamı) demişlerdir.

Hicri 21 yılında, Ömer’in halifeliğinin sona ermesine iki yıl kala Medine’de doğdu. Ali (a.s), Talha, Aişe gibi bazı sahabeleri görmüş ve çoğundan rivayet nakletmiştir.966

Sıffin savaşına kadar Medine’deydi.967 Daha sonra ailesinin memleketi Irak’a göçedip Basra’da ikameti seçti. Hicri yüz on senesinin Recep ayında seksen sekiz yaşında dünyadan ayrıldı.968

Mezhebi

Hasan Basri’nin mezhebi hususunda farklı rivayetler ulaşmış ve onun hakkında muhtelif görüşlerin ortaya çıkmasına zemin oluşturmuştur. Ehl-i Sünnet (Eş’ariler) onu kendilerinden sayar, “ihtiyar” hakkındaki söz ve yazılarını yorumlarlar.969 Öte yandan Mutezililer onu Mutezili âlimlerle aynı hizada zikreder ve bu babtaki akideleri ona nispet ederler.970 Şii âlimler arasında onun hakkında üç görüş vardır: Birincisi onu İmam Ali’nin (a.s) mevalilerinden sayanlardır. İkincisi, onu Şii kabul etmeyen, ama fazilet, iyilik ve takvasına inanan âlimlerdir. Üçüncüsü, Hasan Basri’yi liderlik peşinde ve sika olmayan kişi kabul edenlerdir. Şimdi özetleyerek bu görüşlerin dayanaklarını sırasıyla izah edeceğiz.

1. Seyyid Murtaza (İlmu’l-hüda) onu adalet inancına (Allah Teâla’nın adaleti) taraftar kabul etmiş ve onun hakkında, Hz. Ali’ye (a.s) muhabbetini gösteren bir rivayet nakletmiştir.971 Muhammed Taki Meclisi şöyle demiştir: “Süleym b. Kays Hilali’nin kitabından anlaşılan şudur ki, o, takdire şayan ve şanı yüce biriydi ama mevlamız Emirülmüminin’in (a.s) emriyle Ziyad, oğlu Abdullah ve Haccac’a takiyye yapmıştı.”972

Bazı âlimler de onu kınayan ve İmam Ali’ye (a.s) düşmanlığını ifade eden rivayet ve sözlere cevap vermiş ve sözkonusu ithamı reddederek onun Ehl-i Beyt’e (a.s) olan muhabbetine ve velayete dair rivayetler nakletmişlerdir. Hasan Basri’nin Ümmü Seleme ile görüşmesi hakkındaki rivayet bunlar arasındadır. Rivayetteki “Ali’nin benim ve tüm müminlerin mevlası olduğuna şehadet ederim” cümlesi Hasan Basri’den nakledilmiştir.973

2. Muhammed Taki Tüsteri, onun hakkındaki kimi farklı sözleri ve rivayetleri naklettikten sonra şöyle demiştir: “Gördüğün gibi bu kişi[nin güvenilirliği] ihtilaf konusudur. Ama bunun dışında güzel olan (ve görünen) onun iyi, takvalı ve dindar biri olduğudur.974

Başka bir yerde, onu öven bazı rivayetleri beyan ettikten sonra şöyle demiştir: “İnsaflı olmak gerekirse bunlar [bu tür rivayetler] onun İmamiyeden olduğu cümlesindendir ve Kâfi’deki gizlilik [babı] haberinde İmam Bakır’dan (a.s) [şöyle buyurduğu] kayıtlıdır: Bu Hasan Basri’nin yaranı (müridleri) vardır.”975

3. Keşşi, onun hakkında Şii rical âlimlerinden Fazl b. Şazan’dan şöyle aktarmıştır: “Hasan her fırkanın mensubuna onun eğilimine göre muamele ediyordu ve riyaseti (liderliği) elinde tutuyordu. O, Kaderiyyenin reisiydi.”976 Allame Muhammed Bakır Meclisi şöyle demiştir: “Hasan, takbih edildiğine dair rivayetlerin âmme ve hâsse yoluyla geldiği kimselerdendir. Mesela Emirülmüminin’in (a.s) sözü gibi: O, bu ümmetin Samiri’sidir...”977 Muhaddis Kummi, Keşşi’nin cümlesini -ona isnad etmeksizin- beyan ettikten sonra Hasan Basri’yi kötülemek üzere nakledilmiş rivayetlerden birini aktarmıştır.978 Müderris Tebrizi, Reyhanetu’l-Edeb’te şöyle demiştir:

“Hasan, sekiz zâhidden biridir. Tasavvuf ehlinin bazı tarikat silsileleri ona bağlanır. Onunla Müminlerin Emiri (a.s) arasında vuku bulmuş olaylardan bir kısmı ilgili kitaplarda yazılmıştır.”979 Başka bir yerde de şöyle geçmektedir:

“Sekiz zâhid şunlardır: Rebi b. Hasim, Herim b. Hayyan Abdi, Uveys Karani, Amir b. Abd Kays, Abdullah b. Sevb, Mesruk b. Ecda, Hasan Basri, Esved b. Yezid (veya Bureyd ya da Bureyir). İlk dört kişi hakikaten ve doğrulukla muttaki zâhid ve Emirülmüminin’in (a.s) ashabındandı. Diğer dört kişi ise bâtıl, eşkiya zâhid ve Hazret’in muhalifiydi. Tedlis yaparak, hakikati tersyüz ederek, kurnazlıkla ve halkı kandırarak zâhiren zâhid ve sureten vera sahibi göründüler.”980

Mamekani, Tenkihu’l-Makal’da özetle şöyle demektedir: “Ashabımız Hasan Basri’yi yermede görüş birliği içindedir ve (rivayetlerde) onun yerilmesi bizim tariklerimize göre mütevatirdir. Ömer döneminin sonlarında tevbe ve pişmanlığına ve Şii olduğuna dair bir tek haber vardır ama onun ravisi Eban b. Ebi Ayyaş hakkında konuşulmuştur. Gerçi ona güvenmiyoruz, ama her halükarda Hasan’ı takbih eden bu kadar çok rivayet gözardı edilemez ve bir kenara atılamaz. Güçlü ihtimalle bu rivayet Hasan Basri’nin muhtelif gruplara münafıkça davranışının bir örneğidir. Her gruba onun eğilimine göre muamele ederdi. Bu, onu yeren rivayetler ile Eban b. Ayyaş’ın Süleym b. Kays’tan aktardığı rivayetin arasını bulan izahlardan bir tanesidir. Bu rivayetin ashabımızın Hasan Basri hakkındaki takbihini giderecek herhangi bir etkisi yoktur. O halde onu güvenilir (mevsuk) veya övülmüş kişiler zümresine yerleştiren bir rivayete ulaşmış sayılmayız.”981

Hasan Basri’yi öven ve yeren sözkonusu rivayetlerin hiçbirinin senedi sahih değildir. Yalnızca Usülü Kâfi’nin gizlilik babında onu yermek üzere nakledilmiş rivayetin senedi Muhammed b. Sinan’ı sika kabul eden kişilerin görüşü doğrultusunda sahihtir.982 Fakat bazıları onu sika görmemiş ve rivayetiyle amel etmemiştir.983 Mamekani’nin, Hasan Basri’nin yerildiğine Şii ulemanın ittifak ettiğine ilişkin naklettiği görüş yeterli değildir. Çünkü daha önce de açıklandığı üzere Seyyid Murtaza ve Muhammed Taki Meclisi gibi isimlerin onunla ilgili düşüncesi olumludur. Dolayısıyla Hasan Basri hakkında geçen yukarıda görüşlerden hiçbiri kabul edilmiş değildir. Zira dayanaklarında aşağıdaki iki sorun vardır:

1. Her iki taraftaki rivayetlerin senedi zayıf veya mürseldir. Muhammed Bakır Meclisi ve Mamekani’nin sözünde iddia edilmiş olan kınandığına dair rivayetlerin tevatürü sabit değildir.

2. Her iki grup rivayetlerle çatışan başka rivayetler vardır ve Ricalu Keşşi’de Fazl b. Şazan’dan nakledilmiş sözün Hasan Basri’nin yerildiğini temel aldığı ihtimali de uzak değildir. Bu durumda bizim için hüccet oluşturmaz. Bu tür konularda beraat ilkesi esas alınarak -bu meseledeki rivayetlerin muteber olmadığı ve çatışan başka rivayet bulunduğu gözönünde bulundurularak- hüküm verilemez. Bu durumda merhum Tüsteri’nin sözü de açıklayıcı olamayacaktır. Çünkü onun dayanağı, itibarı bulunmadığı gayet açık olan rivayetler veya bu mevzuda hüccet oluşturmayan beraat ilkesidir. Sonuç itibariyle Hasan Basri’nin mezhebi bizim için belli değildir.

Güvenilirliği

Hasan Basri, Ehl-i Sünnet’in rical âlimlerinin görüşüne göre sikadır, fakat tedlis yapardı. İbn Hacer Askalani onun hakkında şöyle demiştir:

ثقة فقیه فاضل مشهور و کان یرسل کثیرا و یدلس984İtimat edilir, fakih, fazıl ve meşhurdur. İsnadsız çokça rivayeti vardır ve tedlis yapar.” Yunus b. Ubeyd’den şöyle nakledilmiştir: “Söz, ... ondan daha doğru sözlü birini görmedim.” İcli’nin şöyle söylediği aktarılmıştır: “Tâbiîndendir, güvenilirdir, salih biridir, güzel adabı vardır, yol yordam bilir.” Darekutni demiştir ki: “Mürsel rivayetlerinde zaaf vardır.”985

Lakin Ehl-i Sünnet’in rical âlimlerinin onu mevsuk göstermesi bizim için delil değildir. İbn Hacer’in, onun rivayette tedlis yaptığından bahsetmesi ve mezhebinden sözederken söylenen diğer noktalar gözönünde bulundurulduğunda mevsuk olmadığı aşikârdır.



Tefsirde Üstadı

Hasan Basri’nin tefsirde ve diğer ilimlerde üstadının kim olduğu konusunda elde muteber bir delil yoktur. Rical âlimlerinin de bu hususta net bir beyanı bulunmamaktadır. Kimileri ilmini Hz. Ali’den (a.s) öğrendiğini söylemiştir.986 Seyyid Murtaza’nın şöyle buyurduğu nakledilmiştir: “Sözlerinin çoğu Hz. Ali’dendir (a.s) ama ya takiyye nedeniyle Hazret’in adından bahsetmemiş ya da ‘Ebu Zeynep’ künyesiyle Hazret’i zikretmiştir.987” Ebu’l-Haccac Yusuf Mizzi, Tehzibu’l-Kemal’de yukarıdaki sözü teyit eden bir habere yer vermiştir. Orada Yunus b. Ubeyd’den şöyle nakletmiştir:

Hasan’a sordum: “Allah Rasülü (s.a.a) buyurdu diyorsun, halbuki kendisini görmüş değilsin.” Dedi ki: “Ey kardeş oğlu. Senden önce hiçkimsenin sormadığı bir şeyi sordun. Eğer nezdimde bir yerin olmasaydı [bu konuda] sana tek kelime etmezdim. Nasıl bir zamanda yaşadığımı biliyorsun (Haccac’ın Basra’ya hükmettiği zamanlardı). Allah Rasülü’nün (s.a.a) buyurduğunu söylediğim her ne işittiysen o Ali b. Ebi Talib’tendir [aleyhisselam]. Fakat öyle bir zamandayız ki Ali’den [aleyhisselam] bahsedemem.”988

Buna mukabil kimileri de onun Hz. Ali’yi (a.s) gördüğü ama ondan hadis dinlediğinin sabit olmadığını söyler.989



Fazileti ve İlmi Mertebesi

Ehl-i Sünnet’in bazı kitaplarında onun fazileti ve yüksek ilmi seviyesini anlatan haber ve rivayetler kayıtlıdır. İbn Hacer şöyle nakletmiştir:

Katade demiştir ki: “Hasan’ın üstünlüğünü anlamak için olanlar hariç hiçbir fakihle oturup kalkmadım.” Eyüp, “Gözlerim Hasan’dan daha fakih birisini görmedi.” demiştir. A’meş ise şöyle söylemiştir: “Ne zaman Ebi Cafer’in (İmam Bakır aleyhisselam) yanında Hasan’dan bahsedilse derdi ki: O, konuşması peygamberlerin konuşmasına benzeyen biridir.”990 Fakat İmam Bakır’dan (a.s) bu sözün sâdır olduğu ispatlanamadığından ve Hasan Basri’yi yeren çok sayıda rivayet geldiğinden A’meş’in sözüne istinat edilemez.

Aynı şekilde Davudi onun hakkında şöyle demiştir:

و کان اماما کبیر الشأن رفیع الذکر رأسا فی العلم و العمل” “O, yüksek mertebede ve şanı yüce bir önder, ilim ve amelde de mümtaz biriydi.”991 Seyyid Murtaza şöyle demiştir: “Hasan, maharetli bir hatipti. Etkili ve insanı yakalayan öğütleri vardı. İlmi çoktu. Tüm konuşmaları nasihat içerirdi ve dünyayı takbih ederdi. Bunların büyük kısmı -lafız ve mana açısından ya da lafız olmaksızın mana ile- Emirülmüminin’den (a.s) alınmıştır.992

Tefsir Kitabı

Hasan Basri’yi tanıtmayı üstlenmiş bazı kimseler, onun yazılı bir eserinin adını ortaya atmamışlardır.993 Ama kimi fihrist yazarları onun eserlerine işaret etmişlerdir. Mesela [İbn] Nedim onun tefsir eserinden şöyle bahsetmiştir: “Kitabu Tefsiri’l-Hasan b. Ebi’l-Hasan el-Basri”994 Davudi şöyle demiştir: “Onun, bir grubun kendisinden rivayet ettiği el-Tefsir kitabı vardır.”995

Zamanın geçmesiyle Hasan Basri’nin tefsiri bulunamaz oldu ve ondan geriye hiç iz kalmadı. Sadece ravilerin ondan naklettiği ve Ehl-i Sünnet’in tefsir ve rivayet kitaplarında kaydedilmiş dağınık rivayetler vardır. Bizim zamanımızda kimi Kur’an araştırmacıları onları biraraya getirmeye çalıştı. Şu anda Tefsir-i Hasan Basri adı altında tefsir rivayetlerine ait iki adet mecmua basılmış durumdadır. Birincisi Dr. Muhammed Abdurrahim tarafından iki cilt halinde 1992’de yayına hazırlanmış ve Kahire’de Darülhadis’de basılmış mecmua996; ikincisi ise Dr. Ömer Yusuf Kemal ve Dr. Şir Ali Şah’ın 1993’te Pakistan’ın Karaçi şehrinde yayınlanmış müşterek eseridir.997

Tefsir Görüşlerinin Özellikleri

Tefsir ekolü meçhuldür ve bu konuda ondan herhangi bir söz ulaşmış değildir. Bu sebeple onun tefsir ekolünü bütünüyle tanımak mümkün değildir. Çünkü tüm tefsir görüşleri ve muhtelif ayetleri tefsir ederken kullandığı metod elimizde yoktur. Fakat tefsir yönteminin bazı özelliklerini ona ait tefsir rivayetlerinden çıkartabiliriz. Aşağıda bunlardan bir kısmına değineceğiz.



- Kur’an’ı Kur’an’la Tefsir

فَتَلَقَّى آدَمُ مِن رَّبِّهِ كَلِمَاتٍ فَتَابَ عَلَيْهِ إِنَّهُ هُوَ التَّوَّابُ الرَّحِيمُ998 ayetindeki “كَلِمَاتٍkelimesini tefsir ederken “رَبَّنَا ظَلَمْنَا أَنفُسَنَا وَإِن لَّمْ تَغْفِرْ لَنَا999 ayetine istinad etmiş ve “كَلِمَاتٍtan muradın zikredilen cümle olduğunu belirtmiştir.1000 Yine “وَأَوْفُواْ بِعَهْدِي أُوفِ بِعَهْدِكُمْ1001 ayetindeki “ahd”dan muradı, “وَلَقَدْ أَخَذَ اللّهُ مِيثَاقَ بَنِي إِسْرَائِيلَ1002 ayetinde zikredilen sözleşme kabul etmiştir.1003

Her ne kadar Kur’an’ı Kur’an’la tefsir etmek makbul ve tasvip görmüş bir uygulamaysa da ve Kur’an ayetlerini tefsir yollarından birinin diğer ayetlere başvurmak olması kendi içinde tutarlıysa da her ayet, diğer ayetleri tefsirde kullanılamaz. Mesela Araf suresinin yirmiyedinci ayetin Bakara suresinin otuzyedinci ayetindeki “kelimat”ı açıkladığı varsayımının üzerinde düşünmek gerekir.1004

- Kur’an’ı Sünnetle Tefsir

حَافِظُواْ عَلَى الصَّلَوَاتِ والصَّلاَةِ الْوُسْطَى1005 ayetindeki “والصَّلاَةِ الْوُسْطَىyı tefsir ederken “Salat-ı vusta, ikindi namazıdır.” demiş ve bir vasıtayla Peygamber’den (s.a.a) “salat-ı vusta”yı ikindi namazı olarak tefsir ettiğine dair bir rivayet nakletmiştir.1006

Yine “أَوْ يَأْتِيَ بَعْضُ آيَاتِ رَبِّكَ1007 ayetinin izahında Peygamber’den (s.a.a) naklettiği rivayette “Rabbin ayetleri”; güneşin batıdan doğması, deccal, dabbetu’l-arz vs. kabilinden konularla tefsir edilmiştir.1008

- Kur’an’ı Sahabenin Sözleriyle Tefsir

Hasan Basri “فَادْعُ لَنَا رَبَّكَ يُخْرِجْ لَنَا مِمَّا تُنبِتُ الأَرْضُ مِن بَقْلِهَا وَقِثَّآئِهَا وَفُومِهَا1009 ayetindeki “وَفُومِهَاifadesini tefsir ederken İbn Abbas’tan “fûm”un, “sevm” (sarımsak) manasına geldiğini nakletmiştir. Gerçi “fûm”un “hinta” (buğday) anlamına geldiğine dair ondan başka bir görüş de ulaşmıştır.1010 Yine:

 يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ كُتِبَ عَلَيْكُمُ الْقِصَاصُ فِي الْقَتْلَى الْحُرُّ بِالْحُرِّ وَالْعَبْدُ بِالْعَبْدِ وَالأُنثَى بِالأُنثَى 1011

ayetini tefsir ederken şöyle demiştir:

[İmam] Ali (a.s), hanımı öldürülmüş bir adam hakkında şöyle dedi: “[Kadının velileri] onu öldürmek ister ve [adamın] diyetinin yarısını tazminat verirse.”1012

- Peygamberlerin Masumluğuyla Bağdaşmayan Olayların Nakli

Birtakım ayetlerin tefsirinde Hasan Basri’den nakledilmiş konular arasında peygamberlerin ismetiyle bağdaşmayan kimi olaylar yeralmaktadır. Bunun bir örneği, Taberi’nin Sad suresi 42. ayetin izahında Hasan’dan naklettiği1013 Hz. Davud (a.s) ve Uriya’nın karısıyla ilgili hikayedir. Her ne kadar böyle bir hikayenin onun tarafından bu nakille zikredilmesi olayı onayladığı anlamına gelmese de böyle bir hikayeyi dile getirebilmesi onun tefsir görüşleri ve malumatındaki zayıf nokta kabul edilebilir. Çünkü bu hikaye Hz. Davud aleyhisselamın rabbani şahsiyetiyle bağdaşmaz ve bu büyük peygamberin mukaddes hayatına yakışıksız bir töhmettir.



7- Zeyd b. Eslem Adevi

Tâbiînin müfessirlerinden bir diğeri, Şii ve Sünni tefsir kitaplarında adı göze çarpan, kendisinden çok sayıda tefsir rivayeti ve görüşü nakledilmiş1014,


hakkında “Kur’an tefsirinde âlimdi”1015 denilmiş ve Kur’an tefsirine dair bir telifi bulunduğundan bahsedilmiş1016 hicri 136’da vefat eden Zeyd b. Eslem Adevi’dir.1017

Mezhebi ve Güvenilirliği

Şii ve Sünni rivayet kitaplarında ondan rivayet edilmiş1018, Şii ve Sünni rical kitaplarında da biyografisinden bahsedilmiştir. Bir grup Ehl-i Sünnet âlimi onun güvenilirliğine şahitlik etmiştir. Fakat mezhep ve güvenilirlik açısından onun durumu bizim için açık değildir. Çünkü elimizde onun mezhebini ve güvenilir olup olmadığını tayin edebileceğimiz muteber bir delil yoktur.

Keşşi ve Necaşi ondan bahsetmemiştir. Fakat Şeyh Tusi onu İmam Seccad’ın (a.s) ashabından saymış ve hakkında şöyle demiştir: “Zeyd b. Eslem Adevi onların mevlasıdır, Medinelidir, Ömer b. Hattab’ın mevlasıdır, tâbiîndendir. Onunla epeyce oturup kalkmışlığı vardır.”1019

“Mevla” kelimesi Arapça’da malik, kul köle, atika (azat eden), muattak (azat edilmiş), ahitleşen, akraba, hizmetkar, sahip (yoldaş) ve benzeri çok sayıda anlamda kullanılmaktadır.1020 Zeyd’in babası Eslem’in Aynu’t-Temr (Hicaz’da bir şehir) esirlerinden olduğu ve hicri onbirinci yılda Ömer’in onu satın aldığı1021 gözönünde bulundurulduğunda; yine Ömer’in hicri 23 yılında öldüğü1022 ve Zeyd b. Eslem’in de hicri 136 senesinde, yani Ömer’in ölümünden 113 yıl sonra vefat ettiği1023 hesaba katıldığında cümlede geçen “Ömer b. Hattab’ın mevlası” ifadesi “köle” manasında kullanılmış olmalıdır. Doğduğu sırada babası Ömer’in kölesi olduğundan Zeyd’e de “Ömer b. Hattab’ın mevlası” denmiştir. Çünkü kölenin çocuğu, annesi cariye olması halinde köle sayılıyordu. Bu durumda Zeyd’in Ömer’in kölesi olması onun için bir kusur ve noksanlık oluşturmaz. Aynı şekilde Ömer’in azatlısı veya Ömer’in eliyle Müslüman olmuş manasına gelmesi de onun için eksiklik olmaz. Evet, eğer manası Ömer’in görevlisi veya ahitleştiği kişi olursa Şia’nın görüşüne göre onun için bir kusurdur. Fakat böyle bir anlamın murat edilip edilmediği belli değildir. Bilakis o zamanki yaşı böyle bir anlamı gerektirmez ve mevla kelimesinin diğer anlamları da burada tasavvur edilemez.

“Onunla epeyce oturup kalkmışlığı vardır” (کان یجالسه کثیرا) cümlesinin, “Ömer b. Hattab’ın mevlası” cümlesinden sonra zikredilmesi nedeniyle başta akla Ömer’le epeyce oturup kalktığı geliyorsa da Ömer’in ölümünden 113 yıl sonra vefat ettiği, Ömer’i görmüşse bile ancak çocukluk yıllarında bunun mümkün olabileceği ve Ömer’le sıkça oturup kalkmasının akla yatkın olmadığı, bilakis bunun normal duruma aykırı olduğu dikkate alındığında bu ihtimal imkânsız görünmektedir. Aksine, Şeyh’in, İmam Seccad’ın (a.s) ashabından bahsederken onu konu ettiği düşünülürse “کان یجالسه کثیراcümlesindeki zamirin İmam Seccad’a (a.s) atıf olduğu gayet açıktır ve burada kasdedilen, onun Hazret’le sıkça görüştüğü ve oturup kalktığıdır.1024 Ayrıca bu, onun için övgü olarak zikredilmektedir ama onun Şii olduğunu ve mevsuk sayıldığını kanıtlamaz. Çünkü Hazret’le çokça oturup kalkmak, Şii sayılmaktan ve güvenilir olmaktan daha genel bir durumdur. Bir kimse Şii ve mevsuk olmayabilir ama Hazret’le sıkça görüşmüş de olabilir.

Şeyh Tusi (r.h) onu İmam Sadık’ın (aleyhissşelam) ashabı arasında da zikretmiş ve hakkında şöyle demiştir: “فیه نظر1025 Bu cümlede kasdedilen, güvenilirliğinin tartışmaya açık olduğu da olabilir, İmam Sadık’ın ashabından sayılmasının tartışmalı olduğu da. Ayetullah Hoi şöyle buyurmuştur: “Birisinin Ömer b. Hattab’ın mevlası olup da İmam Sadık’ı (a.s) görmesi uzak ihtimaldir. Anlaşıldığı kadarıyla Şeyh’in فیه نظر sözü, İmam Sadık’ın (a.s) ashabından olduğunun ispatlanamadığına dönüktür.”1026 Fakat Mamekani ve Tüsteri “فیه نظرifadesinden onun güvenilirliğinin tartışmalı olduğunu anlamışlardır.1027 Doğrusu şudur ki, İmam Sadık’ın ashabı içinde olması tartışmalı değildir. Çünkü o 136 yılında vefat etmişti, İmam Sadık’ın (a.s) imameti ise 114-148 yılları arasındaydı. Hususen, bazı rivayetlerde görüldüğü gibi, İmam Sadık’tan (a.s) rivayet nakletmiştir.1028 Öyleyse ortada bir tartışma varsa o da Ömer’in mevlası olması konusunda olabilir. Çünkü Ömer’in ölümünden 113 yıl sonra 136 senesinde vefat etmiş birinin Ömer’in mevlası olması uzak ihtimaldir. Üstelik de Ömer’den hiç rivayet nakletmemiş, aksine babası aracılığıyla Ömer’den rivayet etmişse.1029 Elbette ki Ömer’in mevlası olması tamamen ihtimal dışı değildir. Allame de onu ikinci kısımda (zayıf görülen ve görüşleri merdud kabul edilen kişiler veya haklarında susulan kimseler) zikretmiştir.1030 Fakat İbn Davud1031 onu hem birinci kısımda (övülmüş raviler veya ashabın zayıf kabul etmediği kimseler), hem de ikinci kısımda (zayıf kabul edilmiş veya meçhul raviler) zikretmiştir.1032

Ehl-i Sünnet’in ünlü rical âlimi İbn Hacer Askalani onu “altı sahih”in (Sahih-i Buhari, Sahih-i Müslim, Sünen-i Tirmizi, Sünen-i Nesai, Sünen-i Ebi Mace, Sünen-i Ebi Davud) ravilerinden biri olarak tanıtmış ve Ahmed, Ebu Zer’a, Ebu Hatim, Muhammed b. Saad, Nesai, İbn Harraş ve Yakub b. Şeybe’den onu sika olduğunu nakletmiştir. O Hammad b. Zeyd’den, o da Ubeydullah b. Ömer’den şöyle dediğini nakletmiştir: “Kur’an’ı kendi reyiyle tefsir etmesinden ve bu işi çokça yapmış olmasından başka onda bir sorun görmüyorum.” Yine bildirildiğine göre İbn Abdilber, Temhid’in mukaddimesinde, onun tedlis1033 yaptığına delalet eden bir şeyi zikretmiştir.1034 Zehebi, Mizanu’l-İ’tidal’de onu sika ve hüccet olarak tanıtmış ve şöyle demiştir: “Onu el-Kamil fi’d-Duafa’da zikreden İbn Adiyy çok titiz davranmıştır.”1035

Dolayısıyla onun güvenilirliği Ehl-i Sünnet nezdinde sabittir ve Ehl-i Sünnet’in hüccetine itibar makamında onun rivayetleri delil olarak kullanılabilir. Ama bizim için, onun mevsuk olduğuyla ilgili zikredilen dayanaklar onun güvenilirliğini ispatlamamaktadır.



Yüklə 7,5 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   14   15   16   17   18   19   20   21   ...   42




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin