Hadid Suresinin İlk Altı Ayetinin Kısa Tefsiri
"Göklerde ve yerde olanlar Allah'ı teşbih ederler. O güçlüdür. Hakim'dir." 298
Birinci ayet tüm varlıkların teşbihine hatta bitki ve cansız varlıkların da Allah'ı teşbih ettiğine delalet etmektedir. Bu ayeti sadece akıl sahibi varlıklara tahsis etmek, akıl erbabının aklının hicablarından ve zulmetindendir. Bu ayet farzen tevil edilse de bunun benzeri diğer ayetler tevil edilemez. Örneğin:
"Göklerde ve yerde olanların güneş ay yıldızlar dağlar ağaçlar hayvanların ve insanların birçoğunun Allah'a secde ettiklerini görmüyormusun?" 299
Teşbihin tekvini veya fıtri olduğunu söyleyen teviller de oldukça soğuk ve uzak tevillerdir. Birçok rivayetler ve ayetler bunu reddetmektedir. Ayrıca dakik ve güçlü burhanlar ile irfani mekteble de çelişmektedir. Ne yazık ki Molla Sadra gibi büyük bir filozof bile mevcudattaki teşbihin nütki (konuşsal) teşbih bilmemektdir. Dolayısıyla bütün varlıkların nutki bir hayata sahip olduğunu söyleyen marifet ehlinin görüşünü burhana muhalif saymış ve red etmiştir. Halbuki bu bizzat kendisinin buyurduğu sözlerle çelişmektedir. Bu inanç asla birtakım fesatları gerektirmemektedir. Eğer konu uzamasaydı birtakım mukaddemelerle şerh etmeye çalışırdım. Ama konu uzayacağından sadece kısaca bir işaret etmekle yetiniyorum.
Önceden de dediğimiz gibi vücudun hakikati şuur irade, ilim, kudret, hayat ve diğer hayati özelliklerin aynısıdır. Eğer bir şeyin ilmi ve hayatı yoksa vücudu da yoktur. Eğer vücudun asaletini hakikatini insan irfani bir zevkle idrak edecek olursa ilmi ve zevki hasebiyle tasdik edecektir ki bütün mevcudat hayat sahibidir. Onlarda ilim, irade tekellüm ve diğer hayati özellikler vardır. Ve eğer manevi riyazetlerle müşahede makamına ermiş ise o zaman da varlıkları teşbih ve takdisini ayanen müşahade eder. Şu anda tabiatın uyuşturuculuğu göz, kulak ve diğer duyu organlarımızı uyuşturmuş ve bizlere vücudun hakikatleri ve ayni hüviyetleri mahcub ve örtülü kılmıştır. Dolayısıyla bizimle Allah Teala arasında zulmani ve nurani birçok hicablar vardır. Bizimle diğer varlıklar arasında da hatta nefsimizle kendimiz arasında da birtakım hicablar vardır ki bize onların hayat ve diğer özellikleri mahcub ve örtülü kılmıştır. Ama hicabların en zoru yersiz yere inkar hicabıdır. Ve bu insanın herşeyden alıkoymaktadır. Bizim gibiler için en iyi şey teslim olmaktır. Ayetleri ve evliyanın rivayetlerini tasdik etmektir. Kendi görüşlerimiz üzere tefsir kapısını kapatmak ve zayıf aklımıza güvenmemektir.
Bu teşbihi tekvini teşbih saysak bile şu ayete ne yapmalıyız?
"Sonunda karıncaların bulunduğu vadiye geldiklerinde bir karınca:"Ey karıncalar yuvalarınıza girin, Süleyman'ın ordusu farkına varmadan sizi ezmesin dedi." 300
Hz. Süleyman'a Saba şehrinden haber getiren kuş olayına ne demeliyiz? Muhtelif bablarda Ehli Beytten menkul birçok rivayetler asla te'vil edilemez. Bütün bu rivayetlere ne demeliyiz?
Bilcümle eşyanın ilmi-şuuri teşbihi ve hayatını, yüce felsefenin zaruriyatından ve şeriat erbabının kesin inançlarından saymak gerekir. Ama her varlığın teşbih keyfiyeti ve özel zikri kendine özgüdür. Zikri camiin sahibi sadece insandır. Ama diğer varlıklar sadece kendi neşetleri münasebetiyle bir zikre sahiptir. Bunun da icmali, ilmi ve irfaui bir mizana sahiptir ki isimler ilmiyle ilgilidir. Ve tafsili keşf ve ayanı ilimlerdir ki mükemmel velilere mahsustur.
Nitekim önceki fasılda da dediğimiz gibi her suredeki bismillah bizzat o sureye aittir. Burada da "sebbehellah" cümlesine mütealliktir. Ve bundan cebir ve tefviz meselesinde hakk ehlinin mesleği ortaya çıkmaktadır. Yani hem ilmi meşiyet makamı olan ismullaha ve hem de göklerdeki yerdeki varlıklara isnad edilmiştir. Ve bu isnad şuhud erbabının keşfînini gayeti sayılan oldukça latif bir şekilde yapılmıştır. Allah'a meşiyetin isnadının takdimi ise Allah Teala'nın kayyumiyetini ifade etmek içindir. Eğer sözün uzamasından korkmasaydım, teşbihin hakikatini, hamdi gerektirdiğini ve her teşbihle hamdın sadece Allah için vaki olduğunu bismillaha yapılan tahmid ve teşbihin beyanı ile aziz ve hakim isimlerinin ihtisası ve bu iki ismin Allah'la olan nisbeti, bismillahta yer olan Allah ile sebbehellah ayetindeki Allah arasındaki farkı beyan ederdim. Gökler ve yer ile onlardaki varlıkları (marifet ve felsefe ehlinin görüşü hasebiyle) ve bu ayetteki "huve" kelimesi ile ihlas süresindeki "huve" kelimesi arasındaki farkı irfani bir zevkle açıklardım. Ama biz bu kitapla tafsilata kaçmamaya söz verdik.
"Göklerin ve yerin hükümranlığı O'nundur. Diriltir, öldürür; O, her şeye Kadir'dir." 301
Bu ayet-i kerime Allah'ın yer ve göklerin melekutu üzerindeki malikiyetine işaret etmektedir. Ve bu malikiyet, saltanat ihatası veya kudret nüfuzu sayesinde ihya, öldürme, zuhur, rücu ve genişlik ile darlık vaki olmaktadır. Bu tüm tedbir ve tasarrufların Allah'ın tedbir ve tasarrufundaki izmihlali nazarıdır ki, bunu gayeti de tevhid-i fiilidir. Bu yüzden melekuti tasarrufatın büyük mazharl arman biri olan ihya ve imateyi (öldürmeyi) kendine isnad etmiştir. Halbuki ihya rahmaniyetin işlerinden biridir. İmate ise malikiyetin işlerinden biridir. Ama her ikisini de malikiyete isnad etmiştir. Elbette bu büyük irfani bir nükte sebebiyle olabilir ve o da her ismin bütün isimleri ahadi ve gaybi bir surette kendinde toplamasıdır ve şu anda bunu beyana gücümüz yoktur. Ayetin baş ve sonu ise feyz-i mukaddesle fiili tecelli makamında vahdette kesret ve kesrette vahdete işaret olabilir. Nitekim bu ehli nezdinde oldukça açık bir şeydir. Allah'ın malikiyetinin keyfiyeti ve ihya ve imatesinin fiil sigasıyla beyan edilmesi teceddüd ve istimrarın ifadesidir. İhya ve imatesinin keyfiyeti İsrafil’in surunumı hakikati, ihya ve imate nefhası Hz. İsrafil, Azrail ve Mikail'in işleri onların ihya ve imatesinin keyfiyeti oldukça uzun bir konudur. Birçok irfani ve felsefi beyanı gerektirmektedir.
"O her şeyden öncedir kendisinden sonraya hiçbir şeyin kalmayacağı Son'dur. Varlığı aşikardır. Gerçek hakikati insan için gizlidir. O her şeyi bilir. 302
Hak marifetlerini bilen arif, marifet erbabı ve kalb ashabı olanlar bilir ki salikin sulukunun nihayeti ve ariflerin emellerinin gayeti bu ayet-i kerimedir. Dostun canına andolsun ki zatî ve esmai tevhidin hakikatini bundan daha iyi tabir edecek bir tabir yoktur. Bütün marifetler ashabı bu Muhammedi tam irfanı ve Ahmedi cam'i keşfi ve ilahi muhkem ayeti için secde ederler ve toprağa düşerler. İrfan ve aşkın hakikatma yemin olsun ki meczub arif ve mahbubun cemalinin aşığı bu ayeti duyunca melekuti bir dalgalanma içine girer ve ilahi bir genişliğe uğrar ki beyan elbisesi onu boyunu anlatmaktan aciz ve hiç bir varlık bunun dinlemeye tahammül edemez. Allah pak ve münezzehtir. Mertebesi ne de yücedir. Kudreti ne de büyüktür. Değeri ne de azimdir. Şevketi ne kadar değerlidir. Dergahı ne de yücedir. Büyük ariflerin sözlerine itiraz edenler bir baksınlar, hangi büyük ve rabbani alim bu ayeti şerifeden daha fazlasını beyan edebilmiştir? Hangi ilahi mukaddes mektup marifet pazarına bundan daha yeni ve açık bir beyan getirmiştir. İşte bu ilahi ayet-i kerime ve içte ariflerin irfanıyle dolu kitaplar. Mübarek hadid suresi ve özellikle de ilk ayet-i şerifesi ariflerin emellerinin ulaşamadığı birçok marifetleri kapsamaktadır. Ama ben öyle inanıyorum ki bu ayetin sahib olduğu birtakım hususiyetler de vardır ki diğer ayetler bu hususiyete sahip değildir. Allah Teala'nın evveliyeti ve ahiriyeti, zahiriyeti ve batınıyeti, beyan edilecek ve kalemce yazabilecek bir şey değildir. O halde vazgeçelim. İdrakini muhiblerin ve evliyanın kalbine bırakalım.
"Gökleri ve yeri altı günde yaratan sonra arşa hükmeden, yere gireni ve ondan çıkanı, gökten ineni ve oraya yükseleni bilen O'dur. Nerede olursanız olun. O, sizinle beraberdir. Allah yaptıklarınızı görür."303
Bu ayette yerlerin ve göklerin altı günde yaratıldığını ve arşın istivasını beyan etmektedir. Akıl erbabının aklı da bu ayet-î şerifeyi tefsir etmekte tahayyur ve şaşkınlık içerisine düşmektedir. Ve herkes ilim ve irfandaki mesleği hasebiyle bu ayeti bir şekilde tefsir etmiştir. Nitekim zahir alimleri yaratılışın altı günde gerçekleşmesinden maksadın zaman itibarıyla altı güne mutabık olduğunu söylüyorlar. Ama molla Sadra bunu altı rububiyet gününe tatbik etmiştir ki maksad altı yıldır. Ademin zuhurundan Muhammedi güneşin doğuşuna kadar olan altı bin yıl ise bu altı güne tatbik edilmiştir. Bunların icmalini usuli kafinin şerhinde, tafsilini ise tefsir kitaplarında okuyabilirsiniz. Bazı marifet ehli ise bu altı günü vücud güneşinin nurunun nuzulî ve şuhudî seyrinin mertebeleri olduğunu söylüyorlar.
İrfani meslek hasebiyle vücudun nüzul merzebelerinin en aşağısı, vücud güneşinin tecelliler hicabıyla hicablanmasıdır. Ve o "leyletulkadrin" hakikatidir. Kıyamet gününün ibtidası ise mülkün melekuta dönüş mertebesinin ilkidir. Ki o büyük kıyametin tam zuhurudur. Göklerin ve yerlerin yaratıldığı bu altı gün ise istiva, istila ve Allah'ın kahhariyetinin nihayetidir. Büyük alemde ise altı suudî (yüceliş) mertebeleridir. Hakk’ın istiva arşı ise meşiyet ve rahmani mukaddes feyiz mertebesidir. Dolayısıyla gökler ve yer olduğu müddetçe marifet ehli nezdinde onların yaratılışı "o hergün bir iştedir" hakikati gereğince tamamlanmamıştır. Zira tecellide tekrar yoktur. En büyük alem olan insanda ise yedi latife ve alb mertebe rahmanın arşıdır. Ve bu da hakiki kalbin mertebesidir. Gerçi ilahi kitabın ilmi Allah Teala'nın ve hitabına mahsus kimselerin nezdindedir. Ama biz ihtimal ve münasebetler üzere konuşuyoruz.
Bu makamda başka bir ihtimal vardır. O da şudur ki, şu anda bilinen güneş sistemi dışında birçok güneş sistemleri de vardır ki bunların sayısını hiç kimse tesbit edemez. Belki de gökten ve yerden maksat, bu güneş sistemi ile yıldızların ve onların manzumesidir Ve bunların altı günde sınırlandırılması ise diğer güneş sistemleri hasebiyledir. Ve bu ihtimal diğer ihtimallerden zahire daha yakındır. Ve diğer irfani ihtimallerle de çelişmemektedir. Zira bu da Kur'an'ın batınlarından bir batın hasebiyledir.
Ayetin sonuda ise Allah Teala'nın gayb ve şuhud ile nüzul ve öuud silsilesinde vücud mertebelerinin tüın cüziyatını bildiğine işaret etmektedir. "O sizinledir" sözüyle de Allah'ın kayyumi mahiyetine ve Allah'ın cüziyata olan ilminin keyfiyetine vücudî ihata ve kayyumi genişlik tariki ile işaret edilmiştir. Allah'ın bu kayyumiyetinin hakikatini Hak velilerden başka kimse idrak edemez.
"Göklerin ve yerin hükümranlığı O'nundur. Bütün İşler Allah'a döndürülür." 304
Bu ayet de Allah'ın malikiyetine ve tüm vücud dairesini Allah'a dönüşüne işaret etmektedir. Bunun malik ismiyle ilgili olduğuna işaret etmektedir. Nitekim hamd suresinde "O din gününün malikidir" diye buyrulmuştur. Ki bunun tefsir ve tafsilinden sarf-u nazar ediyoruz.
"Geceyi gündüze katar gündüzü geceye katar, O kalplerde olanı bilendir." 305
Bu ayette gece ve gündüzün farklılığını ve bu farklılıkta birçok faydaların olduğu beyan edilmiştir. Ki bunun da zikri görevimiz dışında kaldığından geçiyoruz. Hakeza bu ayet-i şerife için irfani başka bir mana da vardır, ama biz zikretmiyoruz.306
Dostları ilə paylaş: |