Nebe sûresi 1 Âyet


رَبَّنا آتِنا فِي الدُّنْيا حَسَنَةً وَفِي الْآخِرَةِ حَسَنَةً



Yüklə 225,47 Kb.
səhifə3/3
tarix17.03.2018
ölçüsü225,47 Kb.
#45351
1   2   3

رَبَّنا آتِنا فِي الدُّنْيا حَسَنَةً وَفِي الْآخِرَةِ حَسَنَةً

  • "Onlardan: 'Rabbimiz! Bize dünyada da iyilik ver, ahrette de iyilik ver."18

Biz آتِنا فِي الدُّنْيا حَسَنَةً diyen bir toplumuz. Dünyada da istiyoruz, bakın dünyanın yok olduğu zaman sen dünyada değilsin. Allah sana, sen dünyada olmayınca o zaman haseneyi nereden versin. O halde dünyada verilecektir. حَسَنَةً Hasene فِي الدُّنْيا kaydıyla geçerlidir. Öyleyse dünyada istikamet üzere olmalısın. Dünyayı kınama, dünyaya sövme, dünyayı görmezden gelmezlik etme. Sofuların çoğu bu hatayı işlemiştir. Ruhbanlara ayak uydurmuşlardır, budistlere ayak uydurmuşlardır. Onları uyarırız. Bu Din-i Mübin-i İslam'da "ruhbanlık" yoktur. Doğruca algılasın. Sahabeyi Kiramın yaşamını unutmasın. Cihat dünyada yapılır. Dünya olmazsa cihat diye bir şey olmaz. Ya bunlara dikkat edelim Allah’ın kulları. Büyük haberden soruşturuyorlar. Nedir o? أي البعث ba'sten, dirilişten soruyorlar. وهو بيان Bu bir beyandır. ماdaki bunun açıklamasıdır ve وهو بيان للشأن المفخمo muazzam şeyin şanını durumunu, konumunu açıklamaktadır. Yani burada soru sorulmuş. Ve tekrar Allah bunu açıklamıştır. Hem soru sorulmuş hem de عن النبإ العظيم diyerek sordukları şeyin ne olduğunu Allah açıklamıştır. وتقديره bunun takdiri şöyledir, şu şekildedir. عم يتساءلون neden soruşturuyorlar onlar, ne hakkında, ne konuda soruşturuyorlar? يَتَسَاءَلُونَ soruşturuyorlar. عَنِ النَّبَإِ الْعَظِيمِ büyük haberden soruşturuyorlar. Onların soruşturduğu şey büyük haberdir diyerek burada demek ki mahzuf olan bir يَتَسَاءَلُونَ عَنِ النَّبَإِ الْعَظِيمِ varmış.

RESULLERİN BİR KAVME MUSALLAT OLUŞU

Evet, büyük haberden soruşturuyorlar. الَّذِي ki هُمْ onlar فِيهِ o konuda مُخْتَلِفُون uyuşmazlık içindedirler. Onlar o konuda uyuşmazlık içindedirler, ihtilaf halindedirler. Çelişki içerisindedirler. Var mı yok mu, şu kadar mı var, bu kadar mı var, sağından mı var, solundan mı var, şöyle de mi var, böyle de mi var, şuraya kadar mı uzanır, buraya kadar mı? Ha hepsinin kafasında yüz bir parça onu meşgul ediyor ama dağınık haldeler. Kafam çok dağınık denir. Ha ne biçim konuşuyorsun sen ya ben bir şey anlamadım. Ya kusura bakma kafam dağınık. Bunlar dağınık adamlardır. Neden? Allah öyle bir haber patlattı ki kafalarında darmadağın oldu adamlar, çil yavrusu gibi dağıldılar. Allah Muhammet (a.s)’ ı birliklerine dinamit indirir gibi indirdi. Musallat etti onlara, ya bu da nereden çıktı dediler. Bu Ebu Talip’in yetimini biz hafife aldık huzurumuz kalmadı. İllallah ettiler. Yediğimize de içtiğimize de karışıyor. Hanımımıza da karışıyor. Çoluğumuzu çocuğumuzu bize düşman etti dediler. Gördünüz mü?



وَلكِنَّ اللَّهَ يُسَلِّطُ رُسُلَهُ عَلى مَنْ يَشاءُ

  • "Allah dilediği kavme resullerini musallat kılar."19

Ya gördünüz mü Allah’ın kulları. Bunarlın rahatını kaçırdı. Gelip gelip ayetleri kafalarına vururcasına okurdu. Tehdit ayetlerini biliyorsunuz. Bu surede daha çok ayet okuyacağız. Çünkü bu hep Mekkelilere yöneliktir. Peygamberin onlara nasıl saldırdığını göreceğiz. Çünkü inançsız adamlar nötr durumdadırlar. Peygamber kanalı ile peygamberin getirdiği değerlere kadar bomboşturlar. O saha onlar için yoktur. Dolayısıyla Peygamberin okuduğu her ayet adama bir ok gibi saplanıyor. Çünkü adamın menüsünde yok. Böyle bir şeye hazır değil ve Peygamber ansın onları yakaladı. Hiç ummadıkları bir anda yakalayıverdi. Bundan size zarar gelmez diyorlar. "Emin insan bu emin" derler ve O'na anasına babasına güvenmediği kadar güvenirlerdi. "Bu bizim her şeyimiz, maskotumuz" derlerdi ve dış ülkelere, kabilelere karşı övünürlerdi. Muhammet (a.s) ile gurur duyarlardı. O adamdan bunu hiç beklemediler. Gelip putlarına saldırınca, hakaret edince aman Allah’ım beyinlerinden vurulmuşa döndüler. Allah’ın kulları böyle böyle işte düşünün. Onların hissiyatını şöyle hissetmeye çalışınız.

KÜFRÜN SOĞUK YÜZÜ

Fizik olarak gâvur olmak iyi değildir ama fiziğin ötesinde his olarak gâvurluk nasıl bir şey, şöyle bir düşlesem diye, düşleyin bundan zarar gelmez. Tasavvurun sana bir zararı olmaz. Ekrandaki yılan seni ısırmaz. Kalbinin ekranında bunları yansıt. Şöyle kendini onun yerine koy. Gâvurluk nasıl sopsoğuk bir şey, anlarsın. Aman Allah’ım o elbiseyi giyesiye çıldıracak gibi olursun, buz gibi olursun. İşte bunu hisset, bunu tat Allah’ın kulu. Buna imkânlar var. Bu küfür geçidinden bir geç. Bir şey olmaz. Allah’ın arif kulları hepsinin kalıbıyla kalıplaştı. Hepsinin geçidinden geçti. Firavun’un neler hissettiğini onlar çok iyi bilirler. Ebu Cehil neler hissetti bunu bilir çünkü onun elbisesini giydi. O hissiyata büründü buna "telebbüs" denir. "Telebbüs-ü ruhani" denir. Biz kaçıyoruz. نَعُوذُ بِاللَّه Dur yahu. Sen ne olacaksın? Askerlikte böyle her türlü geçitten geçen askerlere ne diyorlar? Yılan gibi her yerden geçenler, komando mu diyorlar? Onların da tabi kademe kademedir. Adamı adaya bırakıveriyor, ekmek su yok. Tabiatla yaşamayı öğrensin değil mi? İşte onun gibi, o adama her türlü şartlarda ne yapıyor, yaşamayı öğreniyor; salıveriyor, bırakıyor. Ona insafsızlık mı yapıyor, hayır. O adam, o zor şartlar içinde yaşamı öğreniyor. Dolayısıyla bir mümininde küfrü de bir şekilde arizi olarak telebbüs etmesi lazım. Gâvurluk nasıl bir şeymiş ondan sonra imanın ne dediğini, ne kadar kıymetli olduğunu anlarsın. Müslümanlık ne kadar bahtiyarlıkmış anlarsın. Böyle derler. Eskiden fizik dersi okurken şöyle bir deney yapardık: Elimizi sıcak bir suya daldırdık, ondan sonra ılık bir suya daldırdık soğuk geliyor. Hâlbuki daha soğuk bir suya daldırıp, sonra ılık bir suya daldırsak bu sefer de sıcak geliyor. Bu algı yanıltmasıdır. Farklı şeyler, farklı dilimler. İşte Allah’ın Kulları bunları bu türden yaşayacaksın. İmanın ne kadar sıcak olduğunu, ne kadar tatlı olduğunu, ne kadar mübarek olduğunu; küfrün çirkefliğini, çirkinliğini, acısını tatmazsan anlayamazsın. Onun için içerden terbiye gören o ulular, basamak basamak o işleri geçerken, Allah’ın الْمُضِلُّ ismine de mazhar olurlar. O الْمُضِلُّ ismine mazhar olduğu anda çok tehlikelidir. Sözleri tehlikelidir, gözleri tehlikelidir, halleri, ahvali tehlikelidir. Onlar onunla telebbüs ettikleri zaman nöbet geleceğini, hani bazı hastalar ne zaman nöbet geleceğini haber alıyormuş. Geliyor benim şeyim deyip hemen hapını atıyor veya bir şekilde ne yapacaksa onu yapıyormuş. İşte bu adam da o sırada insanların içinden, çoluğun çocuğun içinden dağlara mı gidiyor, bir yere gizleniyor, kapıyı kilitliyor, içeride kalıyor. Ne zamana kadar? O nöbet geçene kadar orada kalıyor. O الْمُضِلُّ isminin etkisi onun üzerinden elini çekinceye kadar bu hal devam ediyor. Bunlar işin incelik noktalarıdır. Bunlar, ariflerin köyleridir. Arif köylerinden bahsediyorum. O tehlikenin geçtiği sinyali olarak da kendisine tamam derler, bu kadar yeter.

الحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِي أَنْقَذَنِي مِنَ النَّار

"Beni cehennemden koruyan Rabbime hamdolsun."20

Der ve çıkar. O zaman الْمُضِلُّ ne demekmiş, Yüce Allah’ın karakterlerinden bir karakteri daha kendisinde marifet yönü ile tahsil etmiş olur. Yüzünün akıyla çıkmış olur. Ondan sonra إِضْلَالُizlal ne demekmiş, sapmak ne demekmiş anlar. Bazen zorlayarak, adam kamera konsa, kapıyı zorlar da girerse, ondan abuk subuk şeyler işitirse, bizim adama bir şey olmuş, gâvur olmuş bizim adam der çıkar. O adam gâvur değil. O gâvurluk geçitlerinden komando olacak. İnsan-ı kâmil olacak, mürşid-i kâmil olacak. O adamın onu bilmesi lazım. Firavunları, Nemrutları parmağının ucunda oynatması gerekir. Bunun için Firavun’un o gizli güçlerini bilmesi lazım. O şeytanın, iblisin gizli güçlerini bilmesi lazım. Yoksa şifa olamaz, derman olamaz. Ondan daha fazla bilgiye sahip olması gerekir. Daha üstün olması lazım. Allah o kulları böyle terbiye eder.

Ama insanlar bazen burnunu sokarlar bir şekilde onun gâvur olduğu hakkında bilgi yayarlar. Bana, şöyle şöyle dedi, böyle böyle dedi. Der mi demiştir. Çünkü o zaman onun gereği odur. Gereğini yapıyor. İsmin tecellisi onu gerektirir. Senin ne işin var? Her yere niye burnunu sokuyorsun. Adam kapıyı kitlemiş. Kitli kapıdan girilir mi? Senin kapıyı çalmadan zaten girmen tehlikeli, bir de kitli kapıyı kırmışsın da girmişsin, o üzerine düşeni yapmış. Evet, böyle başına bela arayan insanlar vardır. Onun için kendini kitleyen, kendini gizleyen insanların deşifre edilmesi daha büyük günahtır ve başına da bela ararsın. Ne karıştırıyorsun. Sana ne lazım. Elin özel durumunu niçin karıştırıyorsun, niçin çomak sokuyorsun. Bunlar, yasaktır.



MÜCADELEDE KAFA KARIŞTIRMA

Onlar çelişki içerisindedirler. Kafaları karıştı, gönülleri karıştı, karıştırıldı. İşte bu da bir irşat türüdür. Hasmınla mücadele ediyorsan onun evvela kafasını karıştıracaksın. İnandığı şeylerin içine bir kılçık atacaksın. Aynısını onlar da bize yaparlar. Onlar da böyle şu bak, şu nasıl olur, bu nasıl olur. İslamiyet'te böyle çok hassas konular vardır. İşte Zeyd Zeynep konusu, miraç konusu buna benzer daha böyle meseleler vardır. Belki çoğu halka, müslümanlara bu konular iletilmez. Onların üzerine vazife olmadığı için ehli ilim onlara bunlardan bahsetmez. Bunları o hain ortaya atı atıverir. Ondan sonra kafasını karıştırır. İnandığı şeyler hakkında şüphe aşılar. Artık o sağlam duramaz. Vidaları gevşemiştir. İşte tam fırsattır. Onun üzerine gidiş yapacaksın. Yani kirleri düşünün. Kirlenmiş, deterjanı aldın. Kemik gibi olmuş, taş gibi olmuş. Önce bir kere bunu ne yapması gerekir? Gevşetici ilaçlar atman lazım. Kırsın onları, çatlatsın, patlatsın. Ondan sonra son hamleyi yaparsın. Hepsini sıfırlasın. İşte o işler teknik işidir. Evet, çelişki dediğimiz olay فمنهم Şimdi bu çelişkiyi izah ediyor. Onlardan bir kısmı vardır ki من يقطع بإنكاره kesinlikle inkâr eder biter. Kesinlikle inkâr eder biter. Asla bu konuda inanmam der. Dinlemez seni. Keser atar. Kesinlikle inkâr eder biter. ومنهم onlardan bir kısmı vardır من يشك şüphe eder. Yani acaba var mı yok mu? Olabilir mi içinden melek olabilir niye olmasın, olmaz olur mu tabi olur.

Öteki olmaz olmaz. Olacak şey mi canım, hiç düşünmen bile doğru değil. Gördün mü iki arada bir derede kalır elin oğlu, zavallı. Allah inayet etsin, kolay mı? Şeytan ile meleğin arasında kalakalıyorsun. Söyle bakalım hangisi? İşte insan ne yapacak?

ARİFİN YANINDAKİ RAHATLIK

Melek tarafını tercih edecek. Gerekirse kendisine bir âlim bulacak. Melek ile kalma. Kendi cinsinden bir arif bul. Onun yanına git. O mutmainnu'l- kalp olan adamın yanına git. Çünkü o iman şebekesine sahiptir. Etrafına itminan yayan bir kalbe sahiptir. Onun yanında her şey rahat eder. Kalbi mutmain adamın yanında eşekler köpekler, atlar, öküzler bile rahat eder. Çünkü ona sekinet nazil olmuştur. Onun tepesinde sekinet çadırı vardır. O çadıra girdin mi

وَمَنْ دَخَلَهُ كانَ آمِناً


  • "Oraya kim girerse güven içinde olur."21 Ayetinin sırrına mazhar olursun.

Evet, bunlar çarelerdir; çareler tükenmez. وقيل denildi ki الضمير zamir للمسلمين والكافرين yani يَتَسَاءَلُونَ deki zamir hem müslümanlara hem kafirlere aittir. Yani kıyamet günü ile ilgili olarak kâfirler de soruşturuyor, müslümanlar da kendi aralarında soruşturuyorlar. Çünkü her ne kadar müslüman olsa da mümin olsa da konu taze bir konudur. Atalarından dedelerinden böyle bir şey duymamış. Baas denilen şey müşrikler için tamamen yabancı bir konudur. Hıristiyanlara, Yahudilere değil ama Mekkeli müşriklere yabancı bir konudur. Çünkü yaşama ölümle biten bir şekli ile inanıyorlar. Ötesi yok. Bunun için Müslümanlar da bu konuda birbirlerine daha çok bilgi almak için soruyorlar. Şimdi ne amaçla olduğunu söyleyecek.

كانوا جميعا onların tamamı و يتساءلون عنه onu soruştururlardı, baas hakkında soruştururlardı جميعا bizim bu elimizdeki kayıtta mim harfi çıkmamış, onu düzeltin. Şimdi bunu açıklıyor, tafsil ediyor. فالمسلم fa harfi ف tafsiliyedir. Müslüman يسأل soru sorardı. Baas ile ilgili olarak niçin ليزداد خشية haşyet yönünün artması yönüyle, huşu sahibi olmak için daha çok sakınmak, Allah’tan daha çok korkmak yönü ile ne yapardı? Bu konuda bilgi almak için soruştururdu. والكافر kafir ise يسأل استهزاء alayvari sorardı. Alayvari, alay etmek için sorardı. Mesela nasıl yapıyordu? Eline kemikleri alıp ufalayarak "bu mu bu mu diriltilecek." Heyhat ne biçim, bu olacak şey mi yahu falan. Yasin suresinde değil mi? Nasıldı?

وَضَرَبَ لَنا مَثَلاً وَنَسِيَ خَلْقَهُ قالَ مَنْ يُحْيِ الْعِظامَ وَهِيَ رَمِيمٌ

  • "Bir de kendi yaratılışını unutarak bize bir örnek getirdi. Dedi ki: 'Çürümüşlerken kemikleri kim diriltecek'"."22

İlk anadan babadan nasıl geldiğini unutarak bize darbı mesel getirir, bize laf getirir, laf çarpar. Laf çarpmayı, darbı meseli böyle duymadın değil mi? Böyle kullanırlar değil mi? Bana laf çarptı derler.



وَضَرَبَ لَنا مَثَلاً وَنَسِيَ خَلْقَهُ قالَ مَنْ يُحْيِ الْعِظامَ وَهِيَ رَمِيمٌ

Kendi yaratıldığını unutur, üç gün önce ne idi, anasının karnında ne idi, daha önceden sümüklü bir kul idi, üstü başı pislik akardı. Bunları unutur da çıkmış bize laf çarpıyor. قالَ der ki مَنْ يُحْيِ الْعِظامَ "Kemikleri kim diriltecek?" Bu kabirdeki kemikleri kim diriltecek? Kemiği almış adam eline وَهِيَ رَمِيمٌ ondan sonra ufalıyor, kül ufak olduğu halde bunları kim diriltecek? Bunları tabi öğrenmek için yapmıyor. Peygamberi taciz için yapıyor. Alay etmek için, küçük düşürmek için yapıyor.



قُلْ يُحْيِيهَا الَّذِي أَنْشَأَها أَوَّلَ مَرَّةٍ وَهُوَ بِكُلِّ خَلْقٍ عَلِيمٌ

  • "De ki: 'Onları ilk defa var eden diriltecektir. O, her yaratılışı hakkıyla bilendir.."23

daki o kemikleri önce kim kemik haline getirdi ise o yapacak. Önceden var mıydı o kemik? Yok. Onu kim yaptı? Nerden geldi? Gökten zembil ile mi düştü, nereden çıktı? Değil mi? Ha, Allah yaptı, yarattı. İşte onu kim yarattı ise yine O yaratacak. Önce yarattığına kani isen, kabul ediyorsun da ikincisini niçin inkâr ediyorsun? Bu, olacak şey mi? Akıl, mantık var ama nerede? Cebine koymuş, küpüne koymuş. Akıl var, mantık var da hepsi cüzdanın arasında, para olduğu zaman aklını kullanıyor. Aman hakkımı yedirmeyeyim, aman bol kazanayım diye akıl devreye giriyor. Ama böyle gelince akıl bitiyor, istop ediyor. Akılsız bir yaratık gibi davranıyor. كَلَّا سَيَعْلَمُونَ Kella'yı evirmeden devirmeden evvel, şöyle vurmadan sallamadan yerimizden inelim. İnşallah önümüzdeki dersimizde bu tepeden doğru aşağıya hitap ederiz, sesleniriz. كَلَّا Kella tepesinden doğru ifade etmeye çalışırız.

İnşallah bu ara tatili ile biz de ara veriyoruz. Bu hafta ya da önümüzdeki hafta da tatil olabilir. Şu anda bu hafta için bir ara verdik. Önümüzdeki hafta ders olursa haberiniz olur, buradan haberleşirsiniz. Hepinize hayırlı günler diliyorum.



İkinci dersin ismi EŞİK VE BEŞİK

1 Rum30/50

2 Tevbe9/61 وَمِنْهُمُ الَّذِينَ يُؤْذُونَ النَّبِيَّ وَيَقُولُونَ هُوَ أُذُنٌ قُلْ أُذُنُ خَيْرٍ لَكُمْ يُؤْمِنُ بِاللَّهِ وَيُؤْمِنُ لِلْمُؤْمِنِينَ وَرَحْمَةٌ لِلَّذِينَ آمَنُوا مِنْكُمْ وَالَّذِينَ يُؤْذُونَ رَسُولَ اللَّهِ لَهُمْ عَذابٌ أَلِيمٌ "Yine onlardan peygamberi inciten ve O (her söyleneni dinleyen) bir kulaktır diyen kimseler de vardır. De ki O, sizin için bir hayır kulağıdır ki Allah'a inanır, müminlere inanır(güvenir).İçinizden inanan kimseler için bir rahmettir. Allah'ın resulünü incitenler için ise elem dolu bir azap vardır."

3 Bakara2/187

4 Zariyat51/22

5 Fussılet41/11

6 Taarruf, c.1, Muhakkikin Önsözü,s.49; Şerh-i Tahaviyye, Arnavuti, c.1,s.88

7 Hud11/107

8 Buhari, Cuma,1((الآخرون) في الدنيا. (السابقون) في الآخرة.)

9 Enam6/160

10 Naziat 79/43

11 Hakka69/18

12 Hakka69/18

13 İsra17/36

14 İnfitar82/19

15 Ebu Davud, 4739; Tirmizi,2435; İbn-i Mace,4310

16 Meryem19/90

17 Meryem19/91

18 Bakara2/201

19 Haşr59/6

20 Buhari, Cenaiz,78 (الحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِي أَنْقَذَهُ مِنَ النَّار)

21 Al-i İmran3/97

22 Yasin36/78

23 Yasin36/79

Yüklə 225,47 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin