NEMRUT DAĞI’NDAN SELAM VAR
Doç. Dr. Sadık Kartal
Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi
sadikkartal02@mynet.com
Yol üstü salaş bir lokantada yemek yemeyi, bir köy kahvesinde çay içmeyi, eğitimin cenderesinden geçmemiş insanlarla sohbet etmeyi hep sevmişimdir. Onlarda yapaylığa karşı doğallık, kürelin cafcaflı doğasına karşın yerel güzellik, sanal âlemden kısmen de olsa uzaklık, samimiyet vardır.
Bu heyecanla uzun tatilin uzun yolculuğuna çıktım özlemlerime kavuşmak için. Çukurova’nn kanı esmer, yüzü ak insanları ve sıcağında sabır taşlarının çatladığı iklimiyle buluştum. Ardından çocukluğumun geçtiği, özlemlerimin depreştiği mekâna bir akşamüstü ulaştım. Keysun Ovası tertemiz haliyle bir gün batımına hazırlanırken, günün yorgunluğunu taşıyordu üzerinde. Pamuk renklerini sonbahara hazırlıyordu.
Bir hayli endişeli olanlara, modernizmden dem vuranlara, toplumu modern/geleneksel diye ayıranlara inat ve de özgürüm demek adına şalvarımı giydim. Şalvar bolluk ve bereketin simgesidir hafızamda. Yerim babamın yanıdır diyebiliyorum onu giydiğimde. Anamın dili de her daim başucumda.
Biraz utancımdan, biraz meraktan, biraz da söz vermişliğimden bu kez çocukluğumun tüm kötü sıfatlarının sahibi Dünyanın 8. Harikası Nemrut Dağı’nı göresim geldi. Güzergâhım bizim köy- Besni- Adıyaman- Kâhta’dan nemrut dağı. 1900 yıldır doğa ve insan tahribatına direnerek varlığını sürdürmekte olan Nemrut Dağı tur güzergâhında bulunan Cendere köprüsüne uğradım. Köprü kemeri 92 adet taş bloğun üst üste bindirilmesi ile hiç çimento kullanılmadan inşa edilmiş bir yapı. Günümüzde bir binanın ömrü neden bu kadar uzun olmuyor diye kafamda soru işaretleri ile ayrıldığımda köprü trafiğe açıktı ve cenderenin berrak suları altından akıyordu.
Yedi yüz metre tabana kuvvet, oflaya pofluya, mermer basamaklardan ve de taktik geliştirerek/ uygulayarak Nemrut’a çıktım. Beni 2150 metrede Kral Theos, Fortuna, Zeus, Apollon, Herakles karşıladı. Yüzlerce metre yükseklikte bu elle yapılmış tepenin eteğinde, boyları 10 metreyi bulan büyüleyici heykeller hoş geldiniz dercesine rüzgârla seslendiler bana. Fırat Nehri geçitlerine ve ovaya hâkim bir zirvede iken güneşi, rüzgârı, gökyüzünü ve özgürlüğü soludum. Ovaların sarı yüzeylerini, tarlaların enginliğini izledim ışığın dokunuşuyla. Güneş ovayla sevda türküsünü söylüyordu. Uzaklardan ta uzaklardan anamın otlu aşının kokusunu aldım. Ak dağların kar beyazını hayal ettim. Fırat suyu hala kan akıyordu. Bir zamanlar zengin sedir ağacı ormanlarıyla kaplı önümdeki bu ovaya buruk bir edayla baktım. Ama manzara tek kelimeyle mükemmeldi. Hayıflanarak iç çektim burnumuzun dibindeki bu güzellikleri görmeye bunca yıldır gelmezken etrafımda çok farklı ülkelerden gelen onlarca turist vardı.
|