Talat Paşa’yı Savunmak Vazgeçilmez Bir Görevidir.
Müslüm ULUSOY
Araştırmacı- Yazar
Bu günlerde emperyalist güçlerin alevlendirdiği Ermeni sorunu ile ilgili tartışmalar ülkemizin bütünlüğünü sarsacak düzeylere ulaşmıştır. Emperyalist devletlerin kışkırtması ve yönlendirmesiyle “Ermeni Kıyımı Yapılmamıştır” demenin suç sayıldığı kanunlar çıkarılmaktadır. Bunlardan birisi de Lozan’daki yargılamadır. Lozan’da yapılan yargılamalar sırasında özellikle Talat Paşa’ya hakaret edilmekte ve ırkçılıkla suçlanmaktadır. Oysa Talat Paşa, tam bir humanist ve devrimcidir.
13 Nisan 1909’da tarihimizde “31 Mart Olayı”olarak bilinen gerici ayaklanmanın ertesi günü Adana’da Ermeni İhtilali provaları yapılmış ve dokuz gün sürmüştür. Ayaklanan Ermeniler Avrupalı devletlerin Osmanlı’ya askeri müdale yapmasını beklemişler bu olaylar sırasında binlerce Türk ve Ermeni ölmüştür.Balkanlardaki Sırp ,Bulgar,Yunan ihtilal komiteleriyle işbirliği yapan emperyalizme uşaklık eden ve halkları birbirine kırdırmışlardır.
1908 Ağustos’unda İttihat ve Terakki Cemiyeti adına Talat Bey, Cemal Paşa ve Bahattin Şakir ve Taşnakzutyun Ermeni İhtilal Komitesi adına Malûmyan ve Şahrikyan görüşmeler yapmışlardır. Bu görüşmeler sonucunda ;
“Taşnakzutyun örgütünün gizlilikten çıkarak açık bir örgüte dönüşmesi kararı alınarak karşılıklı işbirliği yapma “ kararı alınmıştır.Talat Paşa Ermenilere karşı yaklaşımını.
“Komitelere karşı daima a’zami müsamahayı gösterdim”1 diye dile getirmektedir. Bu insancıl yaklaşım Talat Paşa’nın muhalifleri tarafından ise;
“Bu “vaka” Avrupa matbuatında da pek tabii olarak Türkler aleyhine çevrildiği için, İttihadçılar telaşa düşmüşler ve ihtilali tertip eden Ermeni canilerine dokunmayıp sırf Avrupa’ya hoş görünmek için zavallı Türkleri cezalandırmışlardır! 2 denilerek eleştirilmiştir.
Daha sonra meydana gelen olaylar ile ilgili ortaya koyduğu tavırlarda da Talat Paşa insancıl yaklaşımlarını sürdürmüş ve iddia edildiği gibi ırkçı yaklaşımlar içinde olmamıştır.
Talat Paşa’nın insancıl yaklaşımı altında onun geleneksel aile yapısı ve Aleviliği önemli rol oynamıştır. Mondros ateşkes görüşmelerinin imzalanmasından önce 1918 yılı Ekim ayı ortalarına doğru Talat Paşa İzmir valisi Rahmi Bey’i İstanbul’a çağırarak;
“Ben ve Cemal Paşa memleketi terk etmeye karar verdik. Enver teraddüt ediyor. Ona senin gitmeni ve gerçeği anlatmanı isterim. Seni sever ve güvenir. Görüyorsun ki mütareke yapılabilmek için bizim gitmemiz şarttır” diyerek görevlendirmiş, 2 Kasımı 3 Kasım’a bağlayan gece Talat Enver ve Cemal Paşalar birer veda mektubu bırakarak, şartlar elverişli hale geldiğinde tekrar İstanbul’a hesap vermek için dönmek üzere, Almanların Loreley gemisiyle İstanbul’dan ayrılmışlardı.3
Talat Paşa’nın babası Kırcaali’nin Çepelce, anne tarafı da Dedeler köyünden “Dağlı” olarak bilinen ve Batı Anadolu’dan buraya göçmüş Türk soylu ailedendi. Bu aile, daha sonraları Edirne’ye gelmiş, 1874 yılında Edirne’de doğan Talat Paşa,, öğrenimini tamamladıktan sonra Edirne telgrafhanesinde çalışmaya başlamış, Abdülhamit’e karşı sürdürdüğü mücadele onun üç yıl kalebentliği cezasına çarptırılmasına neden olmuştu. Daha sonra af nedeniyle cezadan kurtulunca Hukuköğrenimi yapmış,1906 yılında Osmanlı Hürriyet Cemiyeti’nin kurucuları arasında yer alarak, 1908 yılında milletvekili olarak Meclisi Mebusan’a girmiştir.
İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin liderlerinden Enver ve Cemal Paşalar düşünceleri itibariyle askeri kanatta yer alırken Talat Paşa sivil kanatın temsilcisi olmuştur. O esnafların ve diğer halk kesimlerinin örgütçüsü olarak, İttihat veTerakkinin askerileşmesine karşın sivilleşmeyi sağlamak için mücadele yürütmüş ve Mustafa Kemal’in destekçisi ve Anadolu’da bağımsız bir Türk devletinin yaşayabilmesi için Ruslar ile Ermeniler arasında tampon bir bölge oluştulması fikrinin savunucusu olmuştur. Talat Paşa, Mustafa Kemal’in belirleyeceği bir sürede Anadolu’ya geçmeyi tasarlarken 15.Mart 1921 yılında Sogomon Teyleryan adlı bir Ermeni tarafından Berlin’de vurularak öldürülmüştür. Demokrat birisi olan Talat Paşa için Jön Türk Hareketi önderlerinden ve Meclis-i Mebusan Başkanı Ahmet Rıza şöyle diyor;
“Talat Paşa bizim halkımızı iyi anlamıştı. O gerçekten seçkin bir kişilikti. Talat Paşa o çevrede kirlenmemiş olsaydı, biz onunla bu ülkeyi kurtarabilirdik”4
Talat Paşa, Osmanlı devlet sistemi içinde Türklerin egemen olmasını savunur yurt dışında olduğu süre içinde çevresini Mustafa Kemal’e destek olmaları için yönlendirir.Talat Paşa kendisini şöyle anlatır;
“Ben bir tarikat bağlılığı bakımından Bektaşi’yim. Ali Âba’nın muhibbiyim. Anadolu ve Rumeli’ni mutlak bir Türk yurdu yapan manevi hareketin içinde Bektaşiliğin özel bir yeri vardır. Bu gerçeği elbet bir gün gelecek, o güzelim diyarların nasıl evlad-ı fatihan vatanı oluşumuna gelebildiğinin gerçek içeriğini araştıranlar, yadsınması olanaksız kanıtlamaya ulaşacaklardır.
Türk’ün dışındaki öğelerin tarihin bilinen devirlerinden, Anadolu’yu devralan Selçuklular’dan yönetimi ele almalarıyla Anadolu’yu Türkleştiren Osmanlı Hakanlarının taşıdığı san olan Sultan-ı İklim-i Rum’a dayanılarak Rumeli olarak anılan; taşı, toprağı, suyu, havası ile bizden olan bu beldelerin gerçek anlamda Türklük özelliğini kazanmasında, Bektaşiliğin nasıl öncülük yaptığını çocuklarımız mutlaka anlayacaklardır.
İşte bu ulusal yapıdan dolayıdır ki, Bektaşi’yim ve Ali Âba bağlısıyım. Hiçbir zaman bu inancımı saklamadım. Saklama gereği duymadım.
Bana yapılan ikinci suçlama ise Masonluğumudur. Evet; Bektaşi olduğum gibi, aynı zamanda Masonum. Nasıl ki Bektaşiliği ulusal bir yol olarak kucakladımsa, Masonluğu da uluslar arası insansal sevgi ve kardeşliğin, tüm insanlık için mutluluk ve rahatlık sağlayacak yolun, daha çok düşünsel aydınlatma kaynaklarından gördüm ve kabul ettim.
Böylesi uluslar arası sevgi ve kardeşlik ulusunu layık erdemin onun kişiliğinde toplamış olduğuna inanarak da, Osmanlı Masonluğunu Kemal-i Fahr ile kabul ettim ve gereğini yerine getirdim.
Bu sözlerimle ne Bektaşiliğin ve şu bu tarikatın, ne de Masonluğun veya şu bu cemiyetin savunma veya reddini yapıyor değilim.
Bizden sonra birbirlerinin erdemliliğin veya bayağılığını ararken konuları dayanak yapmak yerine , kişisel yeğlemeler dışına çıkmış niteliklerini esas alanlarını öneriyor, daha hoşgörülü ve her şeyi ‘Nasıl bir vatan düşlemişti ve bu yolda neler yaptı’sonucuna bağlamalarını öneriyorum”5
Osmanlı sadrazamlığına kadar yükselen Talat Paşa’ya, hakkında sık sık şikayetlerde bulunulan ve görevden alınması için ısrar edinilen, ancak Enver Paşa’nın şikayetlerde ısrar edilmesi halinde “görevden istifa ederim” tehditleriyle makamını koruyan6 Levazım Müdürü İsmail Hakkı Paşa, özel hazırlanmış ekmek gönderdiğinde o beyaz undan yapılmış bu ekmeği kabul etmeyip, halkın yediği fırın ekmeğini tercih etmişti. Talat Paşa ülkesini terk etmek zorunda kaldığında annesi oturduğu evin kirasını ödeyememiş ve sıkıntıya düşmüştü.
Osmanlı tarihinin ender görülen namuslu sadrazamlarından birisi ololan Talat Paşa ile ilgili olarak Falih Rıfkı Atay şu değerlendirmeyi yapıyor;
“ Talat Bey , Meşrutiyetin bir çok adamları gibi bir Şarklı , üstünde Tanzimat cilası bile olmayan bir Şarklı idi. Fikre benzer bir sözü hatırımda kalmıştır. Romanya’yı gezip dolaştıktan sonra, dönüşte, bir Ermeni gazetesine hasbıhal kılıklı demişti ki;
“Biz devlet sosyalizmi yapmalıyız!”7
Dostları ilə paylaş: |