MATERYALİZM Materyalizme Eğilimin Nedenleri:
İlk önce "materyalizmi" bu günkü kullanılışı yönünden bir terim olarak ele alıp, sınırlarını belirttikten sonra asıl konuya geçeceğiz.
"Materyalizm" sözcüğü çeşitli anlamlarda kullanılmaktadır. Konumuz, maddeciliğe yöneliş" olduğundan onların hepsinin sözkonusu edilmesi gerekmiyor.
Bazen materyalizm sözcüğünden amaçlanan, maddenin gerçekliğine inanan ekoldür. Bu ekole göre madde, varlık aleminde varsayım ve zihnin ürünü olan düşünsel bir gösteriş olmayıp asıl(temel) ve gerçek olan bir hakikattir. Bu görüş, maddenin gerçekliğini inkar edip onu, zihnin bir ürünü sayan idealist görüşün karşısındadır.
Eğer materyalizmi bu anlamda ele alacak olursak tüm Tanrıya inananları -müslüman olsun veya olmasın- materyalist kabul etmemiz gerekir. Çünkü bunların hepsi, zaman ve mekan içerisinde gerçekliğe sahip gelişir, değişir, olgunlaşır, dokunulur ve algılanır olan maddeyi zihin ötesi, nesnel ve etkisi olan bir varlık olarak kabul ediyorlar. Bu anlamda materyalist olmanın Tevhid ve Allah'a inanma ile çelişkisi yoktur. Aksine madde ve evren yaratılış birimi olarak Allah'ı tanımak için en iyi araçtırlar. Allah'ın hikmetli iradesi bu maddesel değişim akımında keşfolunur. Kur'an-ı Kerim, maddesel yaratıkları ilahi ayetler (belirtiler) olarak anıyor.
Materyalizm sözcüğü bazen, madde ötesi varlıkların inkarı anlamında kullanılıyor. Yani varlık ve evren düzeninin maddenin inhisar(tekel)ında olduğuna inanan görüş: Tekelcilik. Bu görüş; varlığı, zaman ve mekan akışında olan maddeyle sınırlandırıyor. Değişip gelişmeyen ve beşerin duyuları dışında kalan her şeyi inkâr ederek yok sayıyor.
Şimdi, bu tekelci akıma eğilim nedenleri üzerinde duralım. Neden bazı insanlar, bu akıma kapıldı? Neden Yaratıcının varlığını inkar ettiler, madde dünyası dışında kalan varlıkları inkar ettiler?
ACABA İNSAN FITRATEN MADDECİ MİDİR TANRICI MI?
Konuyu, maddeciliğe yöneliş nedenleri nelerdir, şeklinde ele almamız, bizim, yaratılış bakımından insanın maddeciliğe eğilimli olmadığını iddia ettiğimizi gösterir. Maddecilik, insan fıtrat ve tabiatına aykırı olan bir şeydir. Bu yüzden onun nedenini ve kanuna aykırı olarak onu var eden sebebi araştırıp incelememiz gerekiyor.
Daha açık bir ifadeyle Allah'a inanmak sıhhat, maddeciliğe inanıp meyletmek ise hastalıktır. Hiçbir zaman sıhhatin nedeni sorulmaz. Çünkü sıhhatli olmak, yaratılış düzeninin tabii akışına uygundur. Ama bir kimsenin ya da bir toplumun hasta olduğu görülürse, işte o zaman, bunların neden hasta oldukları ve hasta yapan nedenler sorulabilir.
Bizim bu görüşümüz, tarihçilerin Dinler Tarihi kitaplarında belirttiği görüşlere aykırıdır. Genellikle bu tür kitapların yazarları, insanoğlunun neden dine yöneldiğini araştırırlar.
Bize göre, dine yöneliş, araştırmayı gerektirmez. O, fıtratın akışıdır. Aksine, insanın dinsizliğe yöneliş nedenleri araştırılmalıdır.
Ama şimdilik, dine bağlı olmak mı yaratılışa uygundur, yoksa dinsizlik mi ya da bunun tersi mi? konusunu tartışmak istemiyoruz. Zaten asıl konumuz yönünden de bir zorunluğu yoktur.
Şimdilik konumuz, şüpheyi kendileri için en son durak kabul eden birey veya gruplar üzerindedir. Bize göre materyalizm, her ne kadar kendisini şüpheden uzak gösteriyorsa da şüpheci (septik) bir ekoldür.
Kur'an-ı Kerim böyleleri hakkında "Onlar bazı zan ve şüphelere düşerler ama bunu amelde yakin (kesinlik kazanmış) ve ilim şeklinde gösterirler" buyurmaktadır.
TARİHİ GEÇMİŞ
Bu inkarcı düşünce yeni bir şey değildir. Bu tür düşüncenin, bir çok bilimsel teorilerde olduğu gibi, kökünün önceki yüzyıllarda olmayıp, son bir iki yüzyıldır ortaya çıktığını hayal etmek, insanı yanıltır. Çünkü maddeciliğe eğilim çok eski düşüncelerin bir ürünüdür. Felsefe tarihlerinde, hatta Sokrates ve onun felsefi hareketi döneminden daha önceki eski Yunan filozoflarından bir çoğunun madde ötesi varlığı inkar ettiklerini okuyoruz.
Resulullah’ın bi’set ine yakın dönemde de cahiliyet halkı arasında bu tür fikirleri taşıyan insanlar var idi. Kur’an-ı Kerim, onlarla mücadele ediyor, görüşlerini naklederek tenkit ediyor;
“Hayat, ancak bu dünyadaki hayatımızdır, ölürüz ve yaşarız; bizi ancak zamanın geçişi (dehr) yokluğa sürükler, derler...”1
İSLAMİYYET DEVRESİNDE MATERYALİZM
Dehr; doğa, zaman anlamındadır. Yukarıda nakledilen ayet-i Kerimede geçen bu "dehr" kelimesi dolayısıyla, Asr-ı Saadette, Allah'ı inkar edenlere "dehriler" deniyordu. Çeşitli felsefi görüş ve kültürlerin İslâm alemine girdiği, İslâm tarihinin Abbasiler döneminde dehri ve maddi düşüncelere sahip kişilerle karşılaşmaktayız.
O dönemde bulunan ilmi, felsefi ve dini fikir özgürlüğü yüzünden -ki elbette Abbasilerin siyasetine aykırı gelmeyecek şekilde- bir grup insan maddeci ve inkarcı (dehri) olarak tanımıyordu. Bunlar, o zaman mevcut olan müslüman ve tek Tanrıya inananlarla mücadele ediyorlar, Tevhid inancına sahip kimselerin delillerini çürütmeye çalışıyorlardı.
Kendi görüşlerini serbest olarak ortaya atıp, tartışmalara katılan bu tür insanların bir kısmının isimleri tarih kitaplarında kayıtlıdır.
Böyle düşüncelere sahip bir kısım insan da, İmam Sadık (S.A.) zamanında, Resulullah ((s.a.a)) mescidinde toplanarak bu konularda fikirler ileri sürüyorlardı. "Tevhid-i Mufazzal" kitabı bu olaylar neticesinde yazılmıştır.
Mufazzal b.-i Ömer diyor ki: Resulullah Mescidi'nde namaz kıldıktan sonra, Peygamber-i Ekrem ve büyüklüğü hakkında düşünceye dalmıştım. O zamanın deyimiyle "zındık" olan Abdul-Kerim İbn-i Ebi'l-Evca gelip biraz öteye oturdu. Daha sonra, onunla aynı görüşte olan birisi daha geldi. Bu ikisi, küfre varan sözler söylüyorlardı. Yani Allah'ı inkar ediyorlardı. Resulullah(s.a.a)ı da yüce Yaratıcıdan vahiy alan bir Allah elçisi ve Resulü olarak değil, bir düşünür, büyük bir dehâ olarak anıyorlardı. 0, büyük bir dehâ idi, kendi fikirlerini halka kabul ettirebilmek için vahiy olarak sundu, diyorlardı. Sonunda şöyle diyorlardı: Yoksa ne Allah vardır, ne Vahiy vardır ve ne de kıyamet...
Mufazzal, onların bu sözlerini işittikten sonra fena şekilde rahatsız oldu. Hz. İmam Sadık'ın huzuruna gelip olayı olduğu gibi anlattı. imam, Mufazzal'ı sakinleştirerek Ben, seni, onlarla karşılaştığında, onları susturabilecek derecede bilgiyle donatırım, dedi. İmam'ın verdiği dersleri Mufazzal, bir kitapta topladı ve böylece "Tevhid-i Mufazzal" kitabı ortaya çıkmış oldu.
Dostları ilə paylaş: |