Ortaya çıkan, oluşan durum, ilgi çeken veya çekebilecek nitelikte olan her türlü iş, hadise, vaka



Yüklə 211,1 Kb.
səhifə4/5
tarix23.01.2018
ölçüsü211,1 Kb.
#40639
1   2   3   4   5

Sigorta HukukuSigorta sözleşmesi ile ilgili kişiler arasındaki ilişkileri ve sigortacılık ile uğraşan kurumların faaliyetlerini düzenleyen kuralları içerir. Uğranılan zararın giderilmesine yönelik bir kurum olan sigorta, bu alanın konusunu oluşturur. Ancak burada sözü edilen isteğe bağlı sigorta olup, yasal zorunluluğa dayanan sosyal sigortalar, sosyal güvenlik hukukunun konusunu oluşturmaktadır. Sigortalayan ve sigorta ettiren taraflar arasında karşılıklı hak ve yükümlükleri düzenleyen belgeye sigorta poliçesi denir. Sigorta poliçesi bir özel hukuk sözleşmesidir. Belirli süreyle yapılır.

Sosyal sigortalardan farklı olarak özel sigortalar isteğe bağlıdır ve kâr gütme amacı taşıdığından bu durum primlere yansır. Sigorta, ilgili kurumdan izin almış olan sigorta kuruluşlarının (anonim şirket olarak örgütlenmeleri gerekir) prim karşılığı olmak üzere bir kimsenin parayla ölçülebilen bir menfaatini zarara uğratabilecek bir tehlikenin ortaya çıkması durumunda tazminat ödemeyi yahut sair edimlerde bulunmayı sözleşme ile üstlenmesidir.


DEVLETLER ÖZEL HUKUKU

Vatandaşlık ve yabancıların hukuksal durumları ile bünyesinde yabancılık unsuru taşıyan hukuki uyuşmazlıkların çözümüne ilişkin kuralları içeren hukuk dalına devletler özel hukuku denir. Yabancılık unsuru ile kast edilen şey, Türk hukuku dışında başka bir hukuk sistemi ile olan bağlantıdır. Hukuki ilişkide yabancılık unsuru değişik şekillerde ortaya çıkabilmektedir. Örneğin farklı uyruklarda olan kişilerin birbiriyle evlenmesi hâlinde yabancılık öğesi kişilerin uyrukluklarından kaynaklanmaktadır. Buna karşın iki Türk vatandaşının Fransa’da iken Türkiye’deki bir malın satımı konusunda aralarında satım sözleşmesi yapmaları hâlinde bu kez yabancılık öğesi sözleşmenin konusu olan malın, sözleşmenin yapıldığı yerden farklı bir yerde olmasından kaynaklanır. Devletler özel hukukunun temel işlevi yabancılık ögesi içeren hukuki ilişkilerden doğan sorunların hangi devletin hukukunun uygulanması suretiyle çözüme kavuşturulacağı sorusuna cevap bulmaktır. Devletler özel hukuku yabancılık ögesi taşıyan sorunu çözmez. Sorun yaşatan uyuşmazlığın hangi ülkenin kanunları ile çözüleceğini belirler. Devletler özel hukuku üç temel konuyu ele almaktadır



  • Vatandaşlık Hukuku: Vatandaşlık hukukunun konusunu oluşturan temel kavram tabiiyet (uyrukluk) yani vatandaşlıktır. Klasik anlayışa göre devlete tabiiyet bağı ile bağlanacak olan kişiler gerçek veya tüzel kişilerdir. Tabiiyet bağı ile devlete bağlanacak şeyler ise gemiler ve uçaklar olabilir. Bir devlete tabiiyet bağı ile bağlı olan kişilere tebaa veya vatandaş denir. Vatandaşlık doğumla kazanılabileceği gibi sonradan da kazanılabilir. Vatandaşlığın sonradan kazanılması; evlenme, evlat edinme, yetkili makam kararı ve göçmenlik ile gerçekleşebilir. Vatandaşlığın kazanılması ve kaybı ancak kanun ile olur. Kanun ile düzenleme yapılırken mütekabiliyet (karşılıklılık) esası göz önünde bulundurulur.

  • Yabancılar Hukuku: Bir devletin ülkesinde vatandaşları dışında vatandaşı olmayan kısaca yabancı kişilerinde bulunabileceği gerçeğinden hareketle, bu kişilerin hak ve yükümlülüklerine ilişkin kuralları düzenler. Diğer bir ifadeyle Türk vatandaşı olmayan kimselerin Türkiye’de bulunmaları dolayısıyla bağlı oldukları hukuk kurallarını inceleyen hukuk dalıdır.

  • Kanunlar ihtilafı: Farklı tabiiyette olan iki veya daha fazla kişi arasındaki hukuki ilişkilere, hangi kişinin vatandaşlık bağı ile bağlı olduğu ülkenin kanunlarının uygulanacağını ve bu tür ihtilafları çözümleyecek olan mahkemenin hangi yer mahkemesi olduğunu inceler. Türk hukukunda bu alanı düzenleyen temel kanun Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun’dur.



MEDENİ YARGILAMA HUKUKU

Yargılama hukuku mahkemelerin yargı görevlerini yerine getirdikleri esnada uyguladıkları yol ve yöntemleri içeren hukuk kurallarından oluşur. Yargılama hukuku çeşitli alt dallardan müteşekkildir. İşte medeni yargılama hukuku da bu alt dallardan biri olarak, özel hukuk alanında ortaya çıkan uyuşmazlıkların çözümlenmesinde mahkemelerin riayet edeceği usulleri belirleyen türden hukuk kurallarını içerir. Bu alandaki temel düzenleme 2011 yılında yürürlüğe giren Hukuk Muhakemeleri Kanunu’dur.

Medeni usul hukukunun asıl konusunu çekişmeli yargı işleri (nizalı kaza) oluşturur. Çekişmeli yargı işlerinde davalı ve davacı olmak üzere iki taraf vardır. Çekişmesiz yargı (nizasız kaza) da ise tek bir taraf ve işlemin konusunu oluşturan bir talep söz konusudur. Alacak davaları ve boşanma davaları gibi davalar çekişmeli yargı işlerinden iken, isim düzeltme, vasinin azli ve vakfın mahkeme siciline tescili gibi talepler çekişmesiz yargı işlerindendir. Şayet taraflar isterse uyuşmazlık öncesinde veya sonrasında yapacakları tahkim sözleşmesi adı verilen bir anlaşma ile uyuşmazlıkların çözümünü devlet yargısına alternatif olarak kendi belirledikleri kişi veya kurullara bırakabilirler. Malvarlığı ve şahıs varlığı haklarına ilişkin davalarda aksine bir düzenleme bulunmadıkça görevli mahkeme asliye hukuk mahkemesidir. Sulh hukuk mahkemesinin bakmakla görevli olduğu davalar kanunda ayrıca düzenlenmiştir. Bunların dışında asliye ticaret mahkemeleri, iş mahkemeleri, aile mahkemeleri, çocuk mahkemeleri, kadastro mahkemeleri gibi ihtisas alanlarına ilişkin davalara bakacak olan özel görevli mahkemeler de vardır. Medeni usul hukukunda görev kavramı ile hangi tür mahkemenin davaya bakacağına işaret edilirken, yetki kavramı ile bir davaya hangi yer mahkemesinin bakacağı kastedilir.

Mahkemelerin yetkisi başka kanunlarda yer alan yetkiye ilişkin hükümler saklı kalmak kaydıyla Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile düzenlenir (HMK 5.m). HMK’ ya tabi ve özel hukuk uyuşmazlıklarına ilişkin olan davalarda genel yetkili mahkeme, davalı gerçek veya tüzel kişinin davanın açıldığı tarihteki yerleşim yeri mahkemesidir.


İCRA – İFLAS HUKUKU: İcra iflas hukukuna takip hukuku veya cebri icra hukuku da denir. Zira borçlu kendi arzusu ile borcunu yerine getirmez ise alacaklılar devlete başvurmak suretiyle hak ve alacaklarını usulünce talep edebilirler.Takip iki şekilde gerçekleşir. Bunlar cüzi takip (icra) ve külli takiptir (iflas). Cüzi takip kural olarak yalnız takip yaparak borçlunun mallarına haciz koyduran alacaklının yararınadır. Külli takipte ise borçlunun iflasından tüm alacaklılar yararlanır, iflas masası bütün alacaklılara hizmet eder. İcra-iflas hukukunun konuları arasında icra dairelerinin kuruluş ve işleyişi, icra işlemleri ve süreci, iflas daireleri, iflas yolları, iflas masası ve iflasın sonuçları vb. yer almaktadır. Bununla birlikte icra-iflas hukuku medeni usul hukukunun devamı, bir bakıma onun tamamlayıcısıdır. Çünkü hak sahiplerinin haklarına kavuşmaları esastır. Böylece mahkeme hükümlerinin de icrası gerekir. Lehine hüküm verilen kişiye ilişkin mahkeme kararı dava aleyhine sonuçlanan tarafından gereği gibi yerine getirilmez ise hükmü yerine getirmeyi teminen başvurulan merciin uyması gereken kurallar icra iflas hukuku ile düzenlenir. Mahkeme kararı üzerine icra dairelerinin harekete geçirilmesine ilamlı icra adı verilir. Belirli şartların varlığı hâlinde ise mahkeme kararına gerek olmaksızın icra gerçekleştirilebilir. Buna ise ilamsız icra denir.
İŞ HUKUKU

İş Hukukuna etki eden belli başlı bazı özellikler ve prensipler mevcuttur. Bunlar: İşçilerin korunması İlkesi, İş hukukunda işçilerin lehine yorum ilkesi, Nispi emredici hükümler ihtiva etmesidir. İş hukuku kural olarak işçilerin hak ve menfaatleri ile ilgilenen bir hukuk dalıdır. Bir iş sözleşmesine dayanarak çalışan gerçek kişiye işçi denir. Memur, bir atama işlemi ile kamusal organ kararı ile bir statüye intibak ettirilen kişi olması nedeniyle işçiden tamamen ayrılır. Yani memuriyette bir atama ya da başka bir ifade ile statü ilişkisi söz konusu iken, iş sözleşmesinde ise sözleşme ilişkisi söz konusudur. İş hukuku mevzuatı oldukça dağınık olmakla birlikte bu alandaki temel düzenlemeler 4857 sayılı İş Kanunu ve 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu’dur. İş hukuku bireysel ve toplu iş hukuku olmak üzere iki kısımdan oluşur.



  • Bireysel İş Hukuku: Konusunu işçi, işveren, iş yeri, işveren vekili, alt işveren, iş sözleşmesi, iş

sözleşmesinin türleri, iş yerinin devri, asgari ücret, çalışma ve dinlenme süreleri, izin hakları, çalışma koşullarının düzenlenmesi, iş sözleşmesinin sona ermesi ve sonuçları, bildirimli ve bildirimsiz fesih gibi hususlar oluşturur. Genel itibarıyla bireysel iş hukuku tek tek işçiler ile işverenleri arasında iş sözleşmesine dayanarak kurulan hukuki ilişkiyi konu edinir.

  • Toplu İş Hukuku: Konusunu ise kolektif düzeyde iş ilişkileri oluşturur. İşçilerin iş kolunda

kurduğu sendikalar ile işveren veya işveren sendikaları arasında yapılmış olan toplu iş sözleşmeleri, sendikalar ile sendika üst kuruluşlarının kuruluş ve teşkilatı, toplu iş uyuşmazlıkları ve çözüm yolları, grev ve lokavt vb. toplu iş hukukunun konularıdır. Her ne kadar iş hukuku ile birlikte anılsa ve zaman zaman özel hukuk karakteri gösterse bile sosyal güvenlik hukuku kamu hukukuna dâhil bir hukuk koludur.
ÜNİTE 13

YARGILAMA SİSTEMLERİ VE UNSURLARI

Hukuk devleti ilkesinin bir gereği olarak, kuvvetler ayrılığı benimsenmiş bir devlette yasama, yürütme ve yargı organları birbirinden ayrı olarak örgütlenmiştir. 2709 kanun numaralı ve 7.11.1982 tarihinde kabul edilen Türkiye Cumhuriyeti Anayasası (Anayasa) da hukuk devleti ilkesi ve kuvvetler ayrılığı sistemi üzerine kuruludur. Yasama, Yürütme ve Yargı organları yerine getirdikleri görevle ilgili olarak işlevlere (fonksiyon) sahiptir. Devletin fonksiyonları da bu organların yerine getirdiği fonksiyona bakılarak, yasama, yürütme ve yargı fonksiyonudur. Kuvvetler ayrılığı ilkesi ile uyumlu olarak; “Yasama yetkisi Türk Milleti adına Türkiye Büyük Millet Meclisinindir. Bu yetki devredilemez” (Anayasa m.7); “Yürütme yetkisi ve görevi, Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu tarafından, Anayasaya ve kanunlara uygun olarak kullanılır ve yerine getirilir” (Anayasa m. 8); “Yargı yetkisi, Türk Milleti adına bağımsız mahkemelerce kullanılır” (Anayasa m. 9)



YARGI FONKSİYONU

Yasama fonksiyonu, genel ve soyut norm koyma, değiştirme ve kaldırma faaliyeti olarak tanımlanmaktadır. Yürütme fonksiyonu, yasama organı tarafından konulan genel ve soyut normların kişi ve durumlara uygulanmasıdır. Yargı fonksiyonu, devletin kurulu hukuk düzeninin devamını ve kişilerin haklarını korunmaya yönelik, uyuşmazlık çözme faaliyetidir.

Devletin Yargı fonksiyonu şeklî (organik) ve maddi (işlevsel) tanımlama ile belirlenebilir. Şeklî tanımlama, faaliyeti yerine getiren organa (=makama) bakarak açıklamaya elverişlidir

Maddi anlamda yargı fonksiyonu, yargı organının (bağımsız mahkemelerin) yürütme faaliyeti olmayan ve özel hukuka ilişkin işlemlerinin dışında kalan; belirli bir yargısal usul kullanarak hukuki uyuşmazlıkları ve hukuka aykırılık iddialarını kesin olarak çözen ve karara bağlayan devlet fonksiyonudur.

Yargı fonksiyonu genel olarak şu aşamalardan geçerek işler;



  • Kurallarına uyulması gereken bir hukuk düzeni bulunmalıdır.

  • Hukuk düzeninin ihlal edildiğine ilişkin bir iddia bulunmalıdır.

  • Hukuk düzeninin ihlal edilmesinin ya re’sen (yargı organlarınca kendiliğinden) ya da şikâyet veya talebe bağlı olarak giderilmesi istenmelidir.

  • İddiaların gerçekliğinin araştırılması ve tespitinin yapılması gerekir.

  • Hukuk düzeni gerçekten ihlal edilmiş ise, ihlalin giderilmesi ve bozulan hukuk düzeninin yeniden tesisi için hukuk düzeninin tepkisi olan yaptırım uygulanır.

Yargı Organının Yasama Ve Yürütme Karşısında Bağımsızlığını Sağlamaya Yönelik Önlemler

Mahkemelerin Bağımsızlığı İlkesi: Mahkemelerin bağımsızlığını teminat altına almak bakımından Anayasa’nın 138. maddesi daha ayrıntılı düzenlemeler içermektedir. Anayasa’nın 138. maddesinin I. fıkrası “Hâkimler, görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdanî kanaatlerine göre hüküm verirler” biçiminde düzenlenmiştir. Anayasa’nın 138. maddesi II. fıkrası “Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz”.Mahkemelerin maddi anlamda yargı yetkisini kullandığı, uyuşmazlık çözme faaliyeti yasama organı tarafından konulmuş kurallara bağlı olarak yürütülür. Ancak, mahkemelerin bağımsızlığı yasama organına karşı da korunmuştur. Anayasa’nın 138. maddesi IV. Fıkrası “Görülmekte olan bir dava hakkında Yasama Meclisinde yargı yetkisinin kullanılması ile ilgili soru sorulamaz, görüşme yapılamaz veya herhangi bir beyanda bulunulamaz” hükmüne yer vermektedir. Anayasa’nın 138. maddesinin V. Fıkrasında yargı kararlarının uygulanması garanti altına alınmıştır. Maddeye göre, “Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez”.Anayasa’da getirilen mahkemelerin bağımsızlığı ilkesinin yerine getirilebilmesi için yargı organının, devlet organı dışında kalan diğer etkenlere karşı da korunması gerekmektedir. Hâkimlerin kararlarında başkalarının etkisi altına girmesini önlemek için Anayasa’nın 140. maddesi IV. fıkrasında hâkimlerin resmi veya özel başka hiçbir görev alamayacakları düzenlenmiştir. Mahkemelerin bağımsızlığını etkileyebilecek bir diğer önemli etken ise basın ve yayın organlarıdır. Anayasa’nın 26. maddesine göre, yargılama görevinin gereğine uygun biçimde yerine getirilmesi amacıyla düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin sınırlanabileceği düzenlenmiştir. Anayasa’nın 28. maddesine göre, yargılama görevinin amacına uygun olarak yerine getirilmesi için, kanunla belirtilen sınırlar dâhilinde hâkim tarafından verilecek karar ile olaylar hakkında yayım yasağı konulabilir.

Yargıç Teminatı (Hâkimlik Teminatı): Anayasa, yargıç teminatını 139. maddede düzenlemiştir. Maddeye göre yargıçlık teminatının unsurları şu şekildedir:

  • Hâkim ve savcılar azlolunamazlar.

  • Kendileri istemedikçe Anayasada gösterilen yaştan önce emekliye ayrılamazlar (Anayasa’nın 140. maddesi IV. fıkrasına göre 65 (altmışbeş) yaş.

  • Bir mahkemenin veya kadronun kaldırılması sebebiyle de olsa, aylık, ödenek ve diğer özlük haklarından yoksun kılınamazlar.

Anayasa’nın 159. maddesi VIII. Fıkrası özlük işleri ile ilgili olarak Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nu yetkilendirmiştir. Maddeye göre özlük işleri ile ilgili olarak, “Kurul, adlî ve idarî yargı hâkim ve savcılarını mesleğe kabul etme, atama ve nakletme, geçici yetki verme, yükselme ve birinci sınıfa ayırma, kadro dağıtma, meslekte kalmaları uygun görülmeyenler hakkında karar verme, disiplin cezası verme, görevden uzaklaştırma işlemlerini” yapar.

Anayasa’nın 159. Maddesine göre Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK), “mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre kurulur ve görev yapar” .HSYK, “yirmi iki asıl ve on iki yedek üyeden oluşur; üç daire halinde çalışır” .HSYK’nın başkanlığını Adalet Bakanı yapar.



HSYK üyeleri, nitelikleri ve seçimleri şu şekildedir:

  • Adalet Bakanı (Başkan)

  • Adalet Bakanlığı Müsteşarı

  • Yükseköğretim kurumlarının hukuk dallarında görev yapan öğretim üyeleri arasından Cumhurbaşkanınca seçilen 4 asıl üye

  • Yargıtay üyeleri arasından Yargıtay Genel Kurulunca seçilen 3 asıl 3 yedek üye

  • Danıştay üyeleri arasından Danıştay Genel Kurulunca seçilen 2 asıl 2 yedek üye

  • Türkiye Adalet Akademisi üyeleri arasından Türkiye Adalet Akademisi Genel Kurulunca seçilen 1 asıl 1 yedek üye

  • Birinci sınıf olup birinci sınıfa ayrılmayı gerektiren nitelikleri yitirmemiş adli yargı hâkim ve savcıları arasından, adli yargı hakim ve savcılarınca seçilen 7 asıl 4 yedek üye

  • Birinci sınıf olup birinci sınıfa ayrılmayı gerektiren nitelikleri yitirmemiş idari yargı hâkim ve savcıları arasından idari yargı hakim ve savcılarınca seçilen 3 asıl 2 yedek üye

HSYK üyeleri 4 yıl için seçilirler ve süresi bitenler yeniden seçilebilirler.

Yargı Sistemi, Mahkeme Kavramı, Kanuni Hâkim Güvencesi Ve Tabii Hâkim (Doğal Yargıç) İlkesi

Yargı Sistemleri bakımından modern dünyanın benimsediği iki temel sistem bulunmaktadır. Yargı birliği ve yargı ayrılığı sistemleri.



Yargı birliği sistemi, Anglo-Sakson ülkelerinde uygulanan sistemdir. İngiltere, ABD, Kanada, Avustralya gibi ortak hukuk (common law) sisteminin geçerli olduğu ülkelerde görülür. Bu sistemde, idareye karşı açılacak davalar ile özel hukuk kurallarına göre açılacak bütün davalar aynı hukuka tabi olur ve tek bir yargı kolunda görülürler. Aynı yargı kolunda bazı mahkemelerin belirli alanda uzmanlaşmış mahkemelerde görülmesi yargı ayrılığı sisteminin olduğu anlamına gelmez.

Yargı ayrılığı sisteminde ise davanın tarafları veya dava konusuna göre, farklı yargı kollarının kurulmuş ve görevlendirilmiş olduğu görülür. Bu sistem, Kıta Avrupası (Kara Avrupası) sistemi olarak da bilinir. Almanya, Fransa, Türkiye, İtalya bu sistemin örnekleridir. Bu sistemde idari davalar için ayrı bir idari yargı kolu, adli davalar için adli yargı kolu gibi farklı yargı kolları bulunur.

Mahkeme, devlet tarafından yargı yetkisini kullanmak üzere görevlendirilmiş ve adaletin sağlanmasına yönelik kurulmuş yargılama yerlerine verilen isimdir.



Mahkemelerin Kuruluşu başlıklı Anayasa’nın 142. maddesi, “Mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişi ve yargılama usulleri kanunla düzenlenir” hükmünü içermektedir. Kanuni hâkim güvencesi bu maddeden kaynaklanmaktadır. Kanunî hakim, kanuna göre kurulmuş mahkemede, görev yetkisi kanunla belirlenmiş, işleyişi ve yargılama usulleri kanunla belirlenmiş mahkemenin hakimidir.

Tabii hâkim ilkesi, çözüme kavuşturulacak olan uyuşmazlık henüz ortaya çıkmadan önce yürürlükteki kanunlarla yetkisi ve görevi önceden belirlenmiş olan hakimin o yargılamayı yürüteceğine ilişkin ilkedir. Burada, uyuşmazlık ortaya çıkmadan önce yargılamayı yapacak hâkimin kanunla belirlenmiş olduğu anlaşılmalıdır.
Mahkemelerin Sınıflandırılması

  1. Kuruluş ve çalışmalarına göre mahkemeler: Yalnızca tek hâkimin görev yaptığı tek hâkimli

mahkemeler ve birden fazla hâkimin görev yaptığı çok hâkimli (toplu) mahkemeler olarak ayrılırlar. Bu mahkemelere sulh hukuk ve sulh ceza (2014 yılında kaldırıldı bunun yerine sulh ceza hâkimlikleri kurulmuştur) mahkemeleri, asliye hukuk ve asliye ceza mahkemeleri örnek gösterilebilir. Çok hâkimli mahkemelerde birden fazla hâkim bulunur ve yargılama faaliyeti kurul halinde/eksiksiz toplantı halinde gerçekleşir. Ancak, bu mahkemelerde yargılamaya yardımcı bazı işlemler görevlendirilen tek hâkim tarafından yapılabilir. Ağır Ceza Mahkemeleri, Asliye Ticaret Mahkemesi, Yargıtay ile Danıştay Daireleri ve Daire Kurulları, Anayasa Mahkemesi çok hâkimli (toplu) mahkemelerin en bilinen örnekleridir.

  1. Yargı sistemine ilişkin bulundukları derecelere göre mahkemeler: Birinci derece (eski dilde

bidayet) mahkemeleri, ikinci derece mahkemeleri (istinaf) ve üst derece mahkemeleri (temyiz) olarak belirlenebilir. İlk derece mahkemeleri davayı, maddi ve hukuki açıdan en başında inceleyip karara bağlayan mahkemelerdir. Sulh hukuk mahkemesi, asliye hukuk mahkemesi, asliye ceza mahkemesi, idare mahkemesi, vergi mahkemesi, Danıştay dairelerinin ilk derece mahkemesi olarak baktıkları işlerde Danıştay Daireleri, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’nin (AYİM) ilk derece mahkemesi olarak baktığı davalarda AYİM, Askeri Ceza Mahkemesi ilk derece mahkemesi olarak örnek verilebilir. İkinci derece mahkemeleri, ilk derece mahkemesinin kararından sonra, davaya konu uyuşmazlığın maddi ve hukuki açıdan yeniden incelenmesi ile görevlidirler. İkinci derece mahkemeleri olarak Bölge Adliye Mahkemeleri, 2004 tarihli ve 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri İle Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun ile getirilmiştir. Üst derece mahkemeleri (Yüksek mahkemeler/Temyiz Mahkemeleri) bu mahkemeler, ilk derece mahkemeleri ile ikinci derece mahkemelerinin hüküm ve kararlarının başvuru yolu açık olan kararları üzerinde hukuka uygunluk veya hukuka uygunluk ve maddi olaya uygunluk yönünden incelenmesi ile görevli mahkemelerdir.

YARGILAMANIN UNSURLARI

Hakimler: Devlet yargı yetkisini, mahkemeler ve bu mercilerin idaresinden sorumlu olan ve millet adına adaletin son durağı olan vicdani kanaatlerini de kullanan aynı zamanda bağımsız olan hâkimler vasıtasıyla kullanır. Hâkimler özel statüye sahip devlet memurlarıdır. Hâkimler hem mesleğe girişte hem de meslek hayatı boyunca 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanununa tabi olarak çalışırlar. HMK m. 34 te Hâkimlerin yasaklılık sebepleri HMK m. 36 da ise ret sebepleri sayılmıştır. Hâkimlerin yargılama faaliyetinden dolayı Devlet aleyhine tazminat davası açılabilir. Hâkimlerin hukuki sorumluluğu olduğundan dolayı devlet, ödediği tazminat nedeniyle, sorumlu hâkime ödeme tarihinden itibaren bir yıl içinde rücu davası açabilir. Bunun yanında hâkimleri ceza sorumluluğu ve disiplin sorumluluğu da bulunmaktadır.

Savcılar: Savcılar özellikle ceza yargılaması alanında devlet adına soruşturma yürütürken suç şüphesinin kuvvetli olduğu durumda dava açıp bu davayı yürüten kişilerdir. Özel hukukta ise çok istisnai durumlarda kamu düzenini ilgilendiren ve kanunlarda açıkça düzenlenen durumlarda (Türk Medeni Kanununda düzenlen m. 294, 146, m.138 ve diğer kanunlar) hukuk davası açarlar. Burada özellikle Fransız hukukunun etkisi görülmektedir. Hâkimler gibi bağımsız değillerdir; zira hiyerarşik bir düzen içinde yürütmenin bir parçasıdırlar, ancak buna rağmen dava açılması konusunda savcılara emir verilemez.

Adliye Memurları: MADDE 6 – (1) Mahkemelerde ve hukuk dairelerinde bir yazı işleri müdürü, yeterli sayıda zabıt kâtibi, memur, mübaşir, hizmetli ve diğer görevliler bulunur. (2) Yazı işleri hizmetleri ilgisine göre mahkeme hâkimi veya daire başkanının denetimi altında, ilgili yazı işleri müdürü ve onun yönetiminde zabıt kâtibi, memur, mübaşir, hizmetli ve diğer görevliler tarafından yürütülür.” Şeklinde düzenlenmiştir.

Yazı İşleri Müdürleri Hukuk Muhakemeleri Kanunu Yönetmeliğinde yazı işleri müdürlerinin görevleri şöyledir:

  • Mahkeme yazı işlerini denetlemek.

  • Talep halinde gerekçeli kararın tebliğini sağlamak.

  • Harç tahsil müzekkerelerini yazmak ve kesinleştirme işlemlerini yapmak.

  • Zabıt kâtipleri arasında iş bölümü yapmak.

  • Dava dilekçesini ve havalesi gereken evrakı havale etmek.

  • Yönetimi altında bulunan zabıt kâtipleri ve diğer memurları yetiştirmek.

  • Hukukî başvuru veya kanun yolları incelemesi için dosyayla ilgili gerekli işlemleri yapmak ya da yaptırmak.

  • Bilirkişilere fiziki ortamda teslimi gereken dosyalarla ilgili işlemleri yerine getirmek.

  • Harcın hesaplanması ve hukuk mahkemeleri veznesi bulunmayan yerlerde tahsiline ilişkin işlemleri yapmak.

  • Dosyaya ait kıymetli evrak ve değerli eşyanın uygun yerde muhafazasını sağlamak.

  • Yargılamanın bulunduğu aşamanın gereklerini yerine getirmek.

  • Arşivin düzenli tutulmasını sağlamak.

  • Teminatın iadesi gereken hallerde gerekli işlemleri yerine getirmek.

  • Mevzuattan kaynaklanan veya hâkim tarafından verilen diğer görevleri yerine getirmek.” Şeklinde düzenlenmiştir.

Yazı işleri müdürleri ağır ceza mahkemelerinin bulunduğu yerlerde adalet komisyonları tarafından atanır.

Yüklə 211,1 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin