Allah’ın Zikrinden Yüz Çevirmenin Neticeleri
Allah’ın zikrinden yüz çevirmenin neticeleri şu şekilde görülür:
1 – Hayır yolundan uzakta kalmak: “Şüphesiz onlar bunları yoldan alıkoyarlar…” 1371
2 – Fikrî olarak yanlış düşüncelere dalarak hidayet yolunda olduğunu sanmak: “…bunlar da doğru yola eriştiklerini sanırlar.” 1372
3 – Nasihat kabul etmemek: “Kendilerine öğüt verildiğinde öğüt almazlar.” 1373
4 – Tövbe etmez çünkü kendisini yoldan çıkmış olarak görmez.
5 – Hayatını sıkıntı içersinde idame ettirir: “Kim de beni anmaktan yüz çevirirse şüphesiz onun sıkıntılı bir hayatı olacak…” 1374
6 – Her kim dünyada gerçeği ve hakkı görmekten yana kör ise, ahirette de kör olarak haşredilecektir: “Kim bu dünyada körlük ettiyse ahirette de kördür.” 1375
257.
Kur’an ve Hz. Peygamber’in (s.a.a) Bedeninin Uzuvları
فَاِنَّمَا يَسَّرْنَاهُ بِلِسَانِكَ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ
“Belki onlar hatırlayıp kendilerine gelirler diye biz onu (Kur’an’ı), senin dilinle kolaylaştırdık.”
Duhan, 58
Allah’ın Hz. Peygamber’e (s.a.a) olan yakınlığını ve sevgisini, Kitabı’nda Resulünün bazı beden uzuvlarını beyan etmesinde görmekteyiz:
1 – Çehre-yüz: “Biz senin çok defa yüzünü göğe doğru çevirip durduğunu (vahiy beklediğini) görüyoruz.” 1376
2 – Göz: “Kâfirlerden bir kısmını faydalandırdığımız şeylerde sakın gözün kalmasın. Onlara karşı mahzun olma ve müminlere (şefkat) kanadını indir.” 1377
3 – Dil: “Onu senin dilin ile (indirip) kolaylaştırdık.” 1378
4 – Bel: “Belini büken yükünü üzerinden almadık mı?” 1379
5 – El: “Elini boynuna bağlama, büsbütün eli açık da olma. Sonra kınanır ve çaresiz kalırsın.” 1380
6 – Ömür: “Ömrüne and olsun ki…” 1381
7 – Boyun: “Elini boynuna bağlama, büsbütün eli açık da olma. Sonra kınanır ve çaresiz kalırsın.” 1382
8 – Kalp: “Biz onu böylece senin kalbine yerleştirmek için…” 1383
9 – Sine: “Biz senin göğsünü açıp genişletmedik mi?” 1384
258.
Arzulara Köle Olmak
اَفَرَاَيْتَ مَنِ اتَّخَذَ اِلٰهَهُ هَوٰیهُ وَاَضَلَّهُ اللّٰهُ عَلٰى عِلْمٍ وَخَتَمَ عَلٰى سَمْعِهٖ وَقَلْبِهٖ وَجَعَلَ عَلٰى بَصَرِهٖ غِشَاوَةً فَمَنْ يَهْدٖيهِ مِنْ بَعْدِ اللّٰهِ اَفَلَا تَذَكَّرُونَ
“Nefsinin arzusunu ilâh edinen, Allah’ın; bildiği için saptırdığı ve kulağını ve kalbini mühürlediği, gözüne de perde çektiği kimseyi gördün mü? Şimdi onu Allah’tan başka kim doğru yola eriştirebilir? Hâlâ düşünüp ibret almayacak mısınız?”
Casiye, 23
Heveslere uymak, insanın algılama yetisini elinden alır. Ne hakikati görebilecek gözü, ne hakkı duyacak kulağı ve ne de doğruyu idrak edecek kalbi vardır artık.
Heveslere tabi olmanın nedeni maddiyata yönelmektir. Kur’an’ın bir başka ayetinde şöyle buyrulur: “…Fakat o, dünyaya meyletti ve hevesine uydu.” 1385
– Fitnenin ve isyanın esasını teşkil eder: “Hevesler, fitnelerin bineğidir.” 1386 “Fitnenin kaynağı, heveslere tabi olmaktır.” 1387
– Adaletli olmaya engeldir: “…Heveslerinize uyup adaletten sapmayın…” 1388
– Allah’ın yolundan çıkmaya sebeptir. “Heva ve hevesine uyma, yoksa seni Allah’ın yolundan saptırır.” 1389
– İnsanın helak olmasına nedendir. “Kendi heva ve hevesine uyan kimse seni, ona iman etmekten alıkoymasın; sonra helak olursun.” 1390
Ve bahsi geçen ayette heveslerin, kulağa ve kalbe mühür vurulmasına neden olduğunu okuyoruz: “…Allah’ın; bildiği için saptırdığı ve kulağını ve kalbini mühürlediği…”
259.
Cihadın Felsefesi
فَاِذَا لَقٖيتُمُ الَّذٖينَ كَفَرُوا فَضَرْبَ الرِّقَابِ حَتّٰى اِذَا اَثْخَنْتُمُوهُمْ فَشُدُّوا الْوَثَاقَ فَاِمَّا مَنًّا بَعْدُ وَاِمَّا فِدَاءً حَتّٰى تَضَعَ الْحَرْبُ اَوْزَارَهَا ذٰلِكَ وَلَوْ يَشَاءُ اللّٰهُ لَانْتَصَرَ مِنْهُمْ وَلٰكِنْ لِيَبْلُوَا بَعْضَكُمْ بِبَعْضٍ وَالَّذٖينَ قُتِلُوا فٖى سَبٖيلِ اللّٰهِ فَلَنْ يُضِلَّ اَعْمَالَهُمْ
“Savaşta inkâr edenlerle karşılaştığınızda boyunlarını vurun; sonunda onlara üstün geldiğinizde onları esir alın; savaş sona erince onları ya karşılıksız, ya da fidye ile salıverin; Allah dilemiş olsaydı, onlardan başka türlü öç alabilirdi, bunun böyle olması, kiminizi kiminizle denemek içindir. Allah, kendi yolunda öldürülenlerin işlerini boşa çıkarmaz.”
Muhammed, 4
İslam’da cihadın felsefesi birkaç noktada beyan edilmiştir:
1 - Kendimizi ve mazlumları savunmak için: “Kendilerine savaş açılan Müslümanlara, zulme uğramaları sebebiyle cihad için izin verildi.” 1391 “…Müşrikler nasıl sizinle topyekûn savaşıyorlarsa siz de onlara karşı topyekûn savaşın ve bilin ki Allah sakınanlarla beraberdir.” 1392
2 - Fesat ve fitneyi bitirmek sonlandırmak için “Hiçbir zulüm ve baskı kalmayıncaya ve din yalnız Allah’ın oluncaya kadar onlarla savaşın.” 1393
3 - Tevhid merkezini korumak için: “Allah insanların bir kısmını diğeriyle savmasaydı, manastırlar, kiliseler, havralar ve içinde Allah’ın adı çok anılan camiler yıkılıp giderdi.” 1394
4 - Ahkâm ve ilahi hudutların muhafazası için: “Kitap verilenlerden, Allah’a, ahiret gününe inanmayan, Allah’ın ve Peygamberinin haram kıldığını haram saymayan, hak dinini din edinmeyenlerle, boyunlarını büküp kendi elleriyle cizye verene kadar savaşın.” 1395
260.
Birkaç Şey, Birkaç Şeye Bağımlıdır
يَا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا اِنْ تَنْصُرُوا اللّٰهَ يَنْصُرْكُمْ وَيُثَبِّتْ اَقْدَامَكُمْ
“Ey inananlar! Siz Allah’ın dinine yardım ederseniz, O da size yardım eder, ayaklarınızı savaşta sabit kılar.”
Muhammed, 7
Allah birkaç şeyi, birkaç şeye bağımlı kılmıştır:
– Allah’ın inayeti ve himayesi, insanların O’nu zikrine bağlıdır: “Artık Beni anın, Ben de sizi anayım…” 1396
– Yardım ve zaferi, insanların dine yardım etmesine bağlıdır: “Siz Allah’ın dinine yardım ederseniz, O da size yardım eder…” 1397
– Bereket ve fazlalaştırmayı, insanların şükründe karar kılmıştır: “And olsun, eğer şükrederseniz elbette size nimetimi artırırım.” 1398
– Ahdine vefasını, insanların O’nun ahdine vefalı olmasına bağlamıştır 1399: “Ey İsrailoğulları! Size verdiğim nimeti hatırlayın ve ahdimi yerine getirin ki; ben de ahdimi yerine getireyim; yoksa benden korkun.” 1400
261.
Peygamberlerin İstiğfar Etmesi
فَاعْلَمْ اَنَّهُ لَا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ وَاسْتَغْفِرْ لِذَنْبِكَ وَلِلْمُؤْمِنٖينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ وَاللّٰهُ يَعْلَمُ مُتَقَلَّبَكُمْ وَمَثْوٰیكُمْ
“Bil ki Allah’tan başka hiçbir ilâh yoktur. Hem kendinin, hem de inanmış erkek ve kadınların günahlarının bağışlanmasını dile! Allah, gezip dolaştığınız yeri de, içinde kalacağınız yeri de bilir.”
Muhammed, 19
Mu’min suresinin 55. ayetinde de “…günahın için istiğfar dile” ifadesi geçmiştir. Bütün peygamberler masum ve günahtan uzak olduklarına göre bu bağışlanma talebi şu birkaç nedenden dolayıdır denilebilir;
1 - Her ne kadar günahkâr olunmasa da istiğfar ve bağışlanma dileme bir ibadettir.
2 - Günah olarak görülmeyen ancak peygamberlerin yapmasının uygun olmadığı ‘terk-i evla’, yani ‘yapılmaması daha iyi olmasına rağmen yapılan işler’ için istiğfar dilenmektedir.
3 - Günahlar için af dilenmesi, insanlar için bir sünnet ve yöntem kılınmasının istenmesidir.
4 - İstiğfar, peygamberlerin derecelerinin yükselmesine sebeptir.
5 - Peygamberler, kendilerine karşı insanların yaptıkları günahlar için de istiğfar dilenmektedir.
6 - İstiğfar her zaman yapılan kusurlar için olmaz. Kimi zaman insanın kendisini Rabbine karşı yetersiz görmesi nedeniyle de yapılabilir. Bir kul Allah’ın izzet ve azametinin karşısında kendisini zelil ve hakir gördüğünde istiğfar edip bağışlanma talep eder. 1401
262.
Terbiye Etmenin Aşamaları
هَا اَنْتُمْ هٰؤُلَاءِ تُدْعَوْنَ لِتُنْفِقُوا فٖى سَبٖيلِ اللّٰهِ فَمِنْكُمْ مَنْ يَبْخَلُ وَمَنْ يَبْخَلْ فَاِنَّمَا يَبْخَلُ عَنْ نَفْسِهٖ وَاللّٰهُ الْغَنِىُّ وَاَنْتُمُ الْفُقَرَاءُ وَاِنْ تَتَوَلَّوْا يَسْتَبْدِلْ قَوْمًا غَيْرَكُمْ ثُمَّ لَا يَكُونُوا اَمْثَالَكُمْ
“İşte sizler, Allah yolunda harcamaya çağrılıyorsunuz. Ama içinizden cimrilik yapanlar var. Kim cimrilik yaparsa ancak kendi zararına cimrilik yapmış olur. Allah sınırsız zengindir, siz ise fakirsiniz. Eğer O’ndan yüz çevirecek olursanız, yerinize başka bir toplum getirir de onlar sizin gibi olmazlar.”
Muhammed, 38
Terbiye metodunda birkaç merhalenin aşılması gerekir:
1 - Muhataba uyarıda bulunmak: “İşte sizler…”
2 - Davet ve çağrıda bulunmak: “…çağrılıyorsunuz”
3 - Delil getirme ve yorumlama: “Kim cimrilik yaparsa ancak kendi zararına cimrilik yapmış olur…”
4 - Tekrar ve Kesinlik: “Allah zengindir, siz ise fakirsiniz.”
5 - Hüccetin tamamlanması ve tehdit: “Eğer O’ndan yüz çevirecek olursanız, yerinize başka bir toplum getirir de onlar sizin gibi olmazlar.”
263.
Hidayetin Açık ve Görünür Olmasının Delilleri
اِنَّا فَتَحْنَا لَكَ فَتْحًا مُبٖينًا
“Şüphesiz biz sana apaçık bir fetih verdik.”
Fetih, 1
Allah’ın hidayet düzeninde belirsizliğe ve karışıklığa yer yoktur. Her şey aşikâr ve aydınlatıcıdır. Örneğin;
– Gönderilen aydınlatıcıdır: “…gerçeği açıklayan bir resul gelmişti.” 1402
– Kur’an açık ve aydınlatıcıdır: “Bunlar Kitabın ve apaçık bir Kur’an’ın ayetleridir.” 1403
– Apaçık ve aydınlık bir dille beyan edilmiştir: “Bu Kur’an ise gayet açık bir Arapçadır.” 1404
– Uyarılarında da müphemlik bulunmaz: “O ancak açıkça uyaran bir kimsedir.” 1405
– Savaşı ve barışı bile aşikârdır: “…apaçık bir fetih”
Öyleyse her kim bu şeffaflığa karşı muhalefet ederse, sapkınlığı da pek aşikâr olacaktır: “Kim Allah’a ve Resulüne karşı gelirse, şüphesiz ki o apaçık bir şekilde sapmıştır.” 1406
264.
Müminin Toplumsal ve Bireysel İlişkileri
مُحَمَّدٌ رَسُولُ اللّٰهِ وَالَّذٖينَ مَعَهُ اَشِدَّاءُ عَلَى الْكُفَّارِ رُحَمَاءُ بَيْنَهُمْ تَرٰیهُمْ رُكَّعًا سُجَّدًا يَبْتَغُونَ فَضْلًا مِنَ اللّٰهِ وَرِضْوَانًا سٖيمَاهُمْ فٖى وُجُوهِهِمْ مِنْ اَثَرِ السُّجُودِ ذٰلِكَ مَثَلُهُمْ فِى التَّوْرٰيةِ وَمَثَلُهُمْ فِى الْاِنْجٖيلِ كَزَرْعٍ اَخْرَجَ شَطْپَهُ فَاٰزَرَهُ فَاسْتَغْلَظَ فَاسْتَوٰى عَلٰى سُوقِهٖ يُعْجِبُ الزُّرَّاعَ لِيَغٖيظَ بِهِمُ الْكُفَّارَ وَعَدَ اللّٰهُ الَّذٖينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ مِنْهُمْ مَغْفِرَةً وَاَجْرًا عَظٖيمًا
“Muhammed, Allah’ın Resulüdür. Onunla beraber olanlar, inkârcılara karşı çetin, birbirlerine karşı da merhametlidirler. Onların, rükû ve secde hâlinde, Allah’tan lütuf ve hoşnutluk istediklerini görürsün. Onların secde eseri olan alametleri yüzlerindedir. İşte bu, onların Tevrat’ta ve İncil’de anlatılan durumlarıdır: Onlar filizini çıkarmış, onu kuvvetlendirmiş, kalınlaşmış, gövdesi üzerine dikilmiş, ziraatçıların hoşuna giden bir ekin gibidirler. Allah, kendileri sebebiyle inkârcıları öfkelendirmek için onları böyle sağlam ve dirençli kılar. Allah, içlerinden iman edip salih amel işleyenlere bir bağışlama ve büyük bir mükâfat vaat etmiştir.”
Fetih, 29
Bu ayet-i kerimede bir müminin diğerleriyle irtibat tarzı tasvir edilmektedir: Düşmanlarıyla ‘şiddetli’, kendisinden olan dostlarıyla ‘merhametli’, Allah ile irtibatı ‘rükû ve secde halinde’, kendisi ile de ‘isteyen’ konumundadır.
265.
Hz. Peygamber’in (s.a.a)
Her Yönden Masumiyeti
اِذْ يَغْشَى السِّدْرَةَ مَا يَغْشٰى مَا زَاغَ الْبَصَرُ وَمَا طَغٰى لَقَدْ رَاٰى مِنْ اٰيَاتِ رَبِّهِ الْكُبْرٰى
“O zaman Sidre’yi kaplayan kaplamıştı. Gözü oradan ne kaydı ve ne de onu aştı. And olsun, o, Rabbinin en büyük alametlerinden bir kısmını gördü.”
Necm, 16 – 18
Hz. Peygamber (s.a.a) her açıdan masumdur:
– Düşünce ve davranış: “Arkadaşınız sapmadı ve batıla inanmadı.” 1407
– Konuşma ve söylem: “O, arzusuna göre de konuşmaz.” 1408
– İlim ve bilgi: “Onu, büyük güce sahip olan öğretmiştir.” 1409
– Kalp ve gönül: “Gözünün gördüğünü gönlü yalanlamadı.” 1410
– Göz ve bakış: “Gözü kaymadı ve sınırı aşmadı.” 1411
266.
Büyük Günahlar
اَلَّذٖينَ يَجْتَنِبُونَ كَبَائِرَ الْاِثْمِ وَالْفَوَاحِشَ اِلَّا اللَّمَمَ اِنَّ رَبَّكَ وَاسِعُ الْمَغْفِرَةِ هُوَ اَعْلَمُ بِكُمْ اِذْ اَنْشَاَكُمْ مِنَ الْاَرْضِ وَاِذْ اَنْتُمْ اَجِنَّةٌ فٖى بُطُونِ اُمَّهَاتِكُمْ فَلَا تُزَكُّوا اَنْفُسَكُمْ هُوَ اَعْلَمُ بِمَنِ اتَّقٰى
“Onlar, ufak tefek kusurları dışında, büyük günahlardan ve çirkin işlerden uzak duran kimselerdir. Şüphesiz Rabbin, bağışlaması çok geniş olandır. Sizi, topraktan yarattığında da ve analarınızın karnında ceninler iken de, en iyi bilendir. Bunun için kendinizi temize çıkarmayın. Çünkü O, Allah’a karşı gelmekten sakınanları en iyi bilendir.”
Necm, 32
İmam Rıza (a.s) büyük günahları şu şekilde saymıştır:
‘İnsan canına kıyma, zina, hırsızlık, içki içmek, ebeveynin rızasını kazanmayıp isyan etmek, savaş meydanından kaçmak, yetim malında haksızca tasarrufta bulunmak; leş, kan, domuz eti ve Allah adına kesilmemiş hayvanın etini yemek, faiz ve rüşvet almak, kumar, karaborsacılık, iffetli kadınlara iftira atmak, livata, yalancı şahitlik, Allah’ın rahmetinden ümit kesmek, kendisini Allah’ın azabından âmânda görmek, ilahi rahmete karşı yeis içerisinde olmak, zalimlere güvenmek ve onlara yardım etmek, yalan yere yemin etmek, hakkı olanın hakkını vermemek, yalan, kibir, israf, ihanet, hac amellerini hafife almak, Allah’ın velilerine karşı düşmanlık yapmak, boş işlere ve eğlencelere dalmak, günahta ısrarcı olmak.’
267.
Söz Söyleme Adab ve Üslubu
عَلَّمَهُ الْبَيَانَ
“Ona beyanı öğretti.” Rahman, 4
Beyan ve konuşma kudreti Allah’ın insana bir hediyesidir ve Kur’an konuşma üslubuyla ilgili olarak bazı emirler vermiştir:
1 – Delilli ve sağlam olmalıdır: “…sağlam söz söylesinler.” 1412
2 – Beğenilir ve ölçülü olmalıdır: “…meşru sözler dışında onlarla…” 1413
3 - Söz tatlı ve şefkatlice söylenmelidir: “tatlı ve güzel söz söyle.” 1414
4 – Akıcı, anlaşılır ve güzel olmalıdır: “…kendilerine tesirli sözler söyle.” 1415
5 – Kerim olmalıdır: “…onlara kerim söz söyle...” 1416
6 – Güzel ve iyi söz söylenmelidir: “herkese güzel sözler söyleyeceksiniz.” 1417
7 – Sözün en güzeli seçilmelidir: “…en güzel sözü söylesinler.” 1418
Hatta eleştirirken ve bir tartışma içerisindeyken de en güzel ifadeler kullanılmalıdır: “Sen, Rabbinin yoluna hikmet ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel şekilde mücadele et.” 1419
268.
Ticaretin Çeşitleri
يَا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا هَلْ اَدُلُّكُمْ عَلٰى تِجَارَةٍ تُنْجٖيكُمْ مِنْ عَذَابٍ اَلٖيمٍ تُؤْمِنُونَ بِاللّٰهِ وَرَسُولِهٖ وَتُجَاهِدُونَ فٖى سَبٖيلِ اللّٰهِ بِاَمْوَالِكُمْ وَاَنْفُسِكُمْ ذٰلِكُمْ خَيْرٌ لَكُمْ اِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ يَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَيُدْخِلْكُمْ جَنَّاتٍ تَجْرٖى مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ وَمَسَاكِنَ طَيِّبَةً فٖى جَنَّاتِ عَدْنٍ ذٰلِكَ الْفَوْزُ الْعَظٖيمُ
“Ey iman edenler! Sizi acı bir azaptan kurtaracak ticareti size göstereyim mi? Allah’a ve peygamberine inanır, mallarınızla ve canlarınızla Allah yolunda cihat edersiniz. Eğer bilirseniz, bu sizin için çok hayırlıdır. Böyle yaparsanız, Allah günahlarınızı size bağışlar, sizi, içlerinden ırmaklar akan cennetlere, Adn cennetlerinde güzel mekânlara koyar. Büyük kurtuluş budur.”
Saf, 10 – 12
Ticaret için birkaç ihtimal öngörülmüştür:
1 – Kötü ticaret: “…kendilerini ne kötü bir şey karşılığında sattılar.” 1420
2 – Kâr elde edilmeyen ticaret: “Onlar, doğruluk yerine sapıklığı aldılar da alışverişleri kar getirmedi.” 1421
3 – Az kâr getiren ticaret: “Dünya geçimliği azdır.” 1422
4 – Zarar edilen ticaret: “De ki: ‘Şüphesiz hüsrana uğrayanlar, kıyamet gününde kendilerini ve ailelerini hüsrana sokanlardır’…” 1423
5 – Çok zarar edilen ticaret: “İnsan mutlaka ziyandadır.” 1424
6 – Rezil eden ticaret: “O dünyayı da kaybetmiştir, ahireti de. İşte bu apaçık ziyanın ta kendisidir” 1425
7 – Durağan seyreden ticaret: “Babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, akrabanız, elde ettiğiniz mallar, durgun gitmesinden korktuğunuz ticaret, hoşunuza giden evler sizce Allah’tan, Peygamberinden ve Allah yolunda savaşmaktan daha sevgili ise…” 1426
8 – Devamlı ve istikrarlı olan ticaret: “Şüphesiz, Allah’ın kitabını okuyanlar, namazı kılanlar ve kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden, gizlice ve açıktan Allah yolunda harcayanlar, asla zarar etmeyecek bir ticaret umabilirler.” 1427
9 – Kurtarıcı ticaret: “Ey iman edenler! Sizi elem dolu bir azaptan kurtaracak bir ticaret göstereyim mi size?” 1428
10 – Kâr getiren ticaret: “Rableri onlara bu karlı alış verişi kolaylaştırmıştır.” 1429
269.
Amelsiz Âlim
مَثَلُ الَّذٖينَ حُمِّلُوا التَّوْرٰیةَ ثُمَّ لَمْ يَحْمِلُوهَا كَمَثَلِ الْحِمَارِ يَحْمِلُ اَسْفَارًا بِئْسَ مَثَلُ الْقَوْمِ الَّذٖينَ كَذَّبُوا بِاٰيَاتِ اللّٰهِ وَاللّٰهُ لَا يَهْدِى الْقَوْمَ الظَّالِمٖينَ
“Tevrat’la yükümlü tutulup da onunla amel etmeyenlerin durumu, ciltlerle kitap taşıyan eşeğin durumu gibidir. Allah’ın ayetlerini inkâr eden topluluğun hâli ne kötüdür! Allah, zalimler topluluğunu hidayete erdirmez.”
Cuma, 5
Bu ayette, bildikleriyle amel etmeyen din âlimlerini sertçe ikaz eden bir misal verilmiştir. Din önderleri de bu hususta birçok benzetmelerde bulunmuşlardır. Kısaca bazılarına işaret ediyoruz:
〉 Amelsiz âlim, yanan bir mum gibidir. Işığından başkaları istifade etse de kendisini yok etmektedir. 1430
〉 Amelsiz âlim, infak edilmeyen bir hazine gibidir. 1431
〉 Kötü âlim, suyun önünü kapatmış bir taş gibidir. Ne sudan kendisi istifa eder, ne de başkalarının istifadesine izin verir. 1432
〉 Amelsiz âlim, derinliğinde koku olan atık su gibidir. 1433
〉 Amelsiz âlim; zahiri sağlam, ancak içinde çürümüş kemikler bulunan bir kabir gibidir. 1434
270.
Aile Türleri
وَمَرْيَمَ ابْنَتَ عِمْرٰنَ الَّتٖى اَحْصَنَتْ فَرْجَهَا فَنَفَخْنَا فٖيهِ مِنْ رُوحِنَا وَصَدَّقَتْ بِكَلِمَاتِ رَبِّهَا وَكُتُبِهٖ وَكَانَتْ مِنَ الْقَانِتٖينَ
“Mahrem yerini korumuş olan İmran kızı Meryem de bir misaldir. Ona ruhumuzdan üflemiştik; Rabbinin sözlerini ve kitaplarını tasdik etmişti; o, Bize gönülden itaat edenlerdendi.”
Tahrim, 12
1 – Bu türden ailelerde, kadın ve kocası, hem fikir hem de hayır işleri yapma açısından aynı adımları atarlar. (Tıpkı fikir ve amellerindeki birliktelikleri ‘İnsan’ suresinde de beyan edildiği üzere iftarlıklarını birbiri ardına üç akşam miskin, yetim ve esire yediren Hz. Ali -a.s- ve Hz. Fatıma -selamullahi aleyha- gibi.) “Ve kendileri ihtiyaç duydukları halde yiyeceklerini, fakire, yetime ve esire ikram ederler ve (şöyle derler): ‘Biz sizi sırf Allah rızası için yediriyoruz. Sizden bir karşılık ve bir teşekkür beklemiyoruz. Çünkü biz, yüzleri asık duruma getiren çetin bir günde Rabbimizin azabından korkarız.’” 1435
2 – İkinci tür ailelerde ise kadın ve koca, habis işlerde birlikte hareket ederler: (Ebu Leheb ve eşinde olduğu gibi) “Ebu Leheb’in iki eli kurusun! Kurudu da. Malı ve kazandığı kendisine fayda vermedi. O, alevli bir ateşte yanacak. Karısı da, boynunda bir ip olduğu halde ona odun taşıyacaktır” 1436 (Ebu Leheb, Hz. Peygamber’in (s.a.a) amcası olmasına rağmen tebliğine engel olmaktaydı. Eşi ise Hz. Peygamber’in (s.a.a) yolunun üzerine kül dökerek O’na eziyet ediyordu.)
3 – Bir ailede erkek iyi, kadın ise kötü olabilir: (Hz. Lut -a.s- ve Hz. Nuh -a.s- örneklerinde olduğu gibi) “Allah, inkâr edenlere, Nuh’un karısı ile Lût’un karısını örnek gösterdi. Bu ikisi, kullarımızdan iki salih kişinin nikâhları altında bulunuyorlardı. Derken onlara hainlik ettiler de kocaları, Allah’ın azabından hiçbir şeyi onlardan savamadı.” 1437
4 – Aksine erkek kötü ve kadın iyi de olabilir: (Firavun’un eşi Hz. Asiye’de olduğu gibi): “Allah, inanlara Firavun’un karısını misal gösterir: O: ‘Rabbim! Katından bana cennette bir ev yap; beni Firavun’dan ve onun işlediklerinden kurtar; beni zalim milletten kurtar’ demişti.” 1438
271.
Kem Göz (Nazar)
وَاِنْ يَكَادُ الَّذٖينَ كَفَرُوا لَيُزْلِقُونَكَ بِاَبْصَارِهِمْ لَمَّا سَمِعُوا الذِّكْرَ وَيَقُولُونَ اِنَّهُ لَمَجْنُونٌ وَمَا هُوَ اِلَّا ذِكْرٌ لِلْعَالَمٖينَ
“O inkâr edenler Zikr’i (Kur’an’ı) işittikleri zaman, neredeyse seni gözleriyle devirivereceklerdi. Hala da (kin ve hasetlerinden:) “Hiç şüphe yok o bir delidir’ derler. Oysa Kuran, âlemler için bir öğütten başka bir şey değildir.”
Kalem, 51 – 52
Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Nazar haktır. Şüphesiz bir deveyi ve bir ineği tandıra soka(bili)r.” 1439
Nazar, illa ki insanın düşmanından kaynaklı olmak zorunda değildir. Kimi zaman insanın iyi bir arkadaşı da çok şaşırdığından dolayı dostuna nazar edebilir. Zira bir hadiste şöyle denmiştir: “Eğer dostunuzda sizi şaşırtacak bir şey görürseniz Allah’ı zikredin ki nazar belası defedilmiş olsun. Pek çok insan nazar yüzünden ölmüştür.” 1440
Kem göz ve nazarın hak olması, bize, kimi insanlara karşı suizan ederek onları böyle bir şey yapmakla itham etmemiz hakkını vermez. Ya da bazı işlerdeki eksikliklerimizi insanların nazarına geldiğimiz şeklinde yorumlamamız doğru olmaz. Örneğin bir bebeğin sağlık sorunlarına dikkat etmez ve iyi beslemez isek nihayetinde hastalanacaktır. Bazıları bu durumda ‘Çocuğa nazar değdi’ diyerek kendi kusurlarını örtmeye çalışırlar.
Bazı rivayetlerden anladığımıza göre “Sadaka vermek, dua etmek, ‘nas’ ve ‘felak’ surelerini okumak gibi bazı ameller, nazarın etkisine engel olurlar.”
272.
Allah’ın Hz. Peygamber’e (s.a.a)
Olan İnayeti
Dostları ilə paylaş: |