III. Tefsir’e Dair Risaleleri Bağlamında Atûfî’nin Tefsirciliği
Osmanlı dönemindeki tefsir faaliyetleri medreselerde ders tedrisatı, padişahın huzurunda belli dönemlerde belli konular üzerinde yapılan Huzur dersleri, camiler ve irşad meclislerindeki vaaz ve tefsir dersleri şeklinde yapılmıştır. Atûfî de yukarıda belirttiğimiz gibi belli bir dönem medreselerde dersler verdikten sonra İstanbul camilerinde tefsir sohbetleri yaparak faaliyetlerini sürdürmüştür. Osmanlı medrese geleneği çerçevesinde müellif iki kısmi hâşiye yazarak ve iki risalesini de ayet tefsiri yaparak tefsir ilmine katkı sunmuştur. Burada onun bu eserleri çerçevesinde tefsir metodu hakkındaki düşüncelerimizi ortaya koymaya çalışacağız.
1. Mir’âtu’t-te’vîl
Tefsir kitapları Kur’an’ın şerhi mahiyetinde olduğu için tefsir kitaplarına yazılan şerhler hâşiye olarak anılmıştır.61 İlk yazılan hâşiyeler yaklaşık hicri VI. asrın ortalarına doğru yazılmaya başlanmıştır. Osmanlı medreselerinde ders kitabı olarak okutulan Beyzâvî’nin Envâru’t-tenzîl ve esrâru’t-te’vîl adlı eseri, üzerine en çok hâşiye yazılan eserlerden birisidir.62 Bu eser Atûfî’nin, Beyzâvî’nin tefsirinde bazı ayetlere yapmış olduğu yorumlara eleştirel bakan kısmi bir hâşiye çalışması niteliğindedir. Bu eserin yazma nüshası Damad İbrahim Paşa numara 215 de kayıtlı olup sayfadaki satır sayısı 13, varak sayısı 117 dir.
1.1. Eseri Yazma Sebebi
Atûfî, eserinin sonuç kısmında şu değerlendirmelerde bulunarak kitabını kaleme alma sebebini ve metodunu zikreder:
“Aklî ve naklî, usûl ve füru‘ ilimlerle, özellikle de Arapça dilbilimsel/filolojik çalışmalarla kırk yıl uğraştıktan sonra tefsir ilminin daha kolay anlaşılması noktasında Kadı Beyzâvî’nin tefsirindeki bazı ayetlere yaptığı yorumlara vaaz ve derslerimde bazı ilmi tasarruflarda bulunuyordum. Bu dersleri benden dinleyen talebeler bunları yazmamı istediler. Ben de hakikatin ortaya çıkması ve söylenen sözlerden kastedilen mananın açığa kavuşması düşüncesiyle onların bu isteklerine uygun olarak ve Allah’ın rızasını talep ederek bu işe giriştim. Güvenilir muhakkik alimler Beyzâvî’nin Ehl-i sünnet görüşüne bağlı, bildikleriyle amel eden bir alim olduğunu, özellikle de farklı ilim dallarında derin bilgiye sahip bir uzman olduğunu ifade etmişlerdir. Bu özellikleri, bazen filozofların bazen Astronomi alimlerinin ıstılahlarını, bazen de tasavvuf ehlinin remzî (sembolik) yorumlarını kullanmasında kendini göstermiştir. Bu görüşleri genelde kîl (قيل) lafzıyla ifade etmiştir. Beyzâvî ayetin yorumunda Ehl-i sünnetin görüşünü tercih ettiğini, diğer görüşlerin ikinci, üçüncü ve dördüncü görüş olarak mercuh veya merdud zayıf görüşler olduğuna dikkat çekmek için bu lafızla zikrettiğini ima etmiştir. İşte ben bu risalede verdiğim örneklerle bu düşüncelerden dolayı oluşan vehimleri gidermek için çaba harcadım.”63
Atûfî’nin yukarıdaki ifadelerinden de anlaşıldığı gibi Beyzâvî kîl ifadesiyle felsefeciler ve pozitif ilim sahiplerinin görüşlerine başvurması sebebiyle eleştirilmiştir. Atûfî’nin bu eleştirileri bertaraf etmek, Beyzâvî’nin alıntıladığı bu ifadelerdeki kapalı kalan kısımları vuzuha kavuşturmak, yanlış anlaşılmaya müsait yerlere açıklamalar yapmak için kaleme aldığı bu risale tartışmalı konulara işaret etmektedir.
1. 2. Eserin Şekil Açısından Sistematiği
Atûfî bu hâşiyede 31 sûreden seçtiği 98 ayete, 62 konu bağlamında Beyzâvî’nin yaptığı izah ve yorumlara açıklama ve eleştiriler getirmiştir.64
Atûfî hâşiyesine konu edindiği ayetleri Kur’an’ın tertip sırasına göre sûre isminin altında zikretmektedir. Ayetin ardından Beyzâvî’nin yorumunu zikreden Atûfî alıntıyı inteha makaluhu (Beyzâvî’nin sözü sona erdi) ifadesiyle sonlandırır. Daha sonra kendisi; nazarun65, fîhi nazarun66, nazarun min vecheyn67 ve nazarun min vücûh68 gibi ifadelerin ardından Beyzâvî’nin ilgili yorumunu eleştirir.
Beyzâvî’nin görüşlerindeki kapalı ve muğlak yerleri gidermek, kısa geçilen yerleri genişletmek ve ilave bilgiler eklemek ve yanlış anlaşılmaya müsait yerlerine izahlar getirmek için; fîhi makâl69, fîhi bahsun (araştırma)70, fîhi bahsun min vücûh (birkaç yönden araştırma)71, tavzîh (açıklama)72, teznîb (ilave)73, tezyîl (ek)74, fîhi kelam 75, ekûlü (derim)76, yürîdu bi kavlihi (bu sözüyle şunu demek istemiştir)77, fa’lem (bil ki)78 ifadelerini kullanır.
Çok az da olsa metin içerisinde zihinden ürettiği bir soruya fein kulte (dersen)/kultu (derim)79, fein kîle (şöyle denilirse)/ucîbu (şöyle cevap veririm)80, velikâilin en yekul (birisi şöyle diyebilir)81 şeklinde ifadeler kullanarak cevap vermiştir.
1.3.Eserde Kullanılan Kaynaklar
Atûfî, risalesinde yararlandığı kaynakları metin içerisinde zikretmiştir. Eleştiri, izah, açıklama ve yorumlarını yaparken; Gazzalî’nin Tehâfutü’l-felâsife, Zemahşerî’nin Keşşâf, Ebu Hafs Necmüddin Ömer b. Muhammed b. Ahmed en-Nesefî’nin (ö. 537/1142) et-Teysîr fi’t-tefsîr, Beydâvî’nin Envâru’t-tenzîl, Ebu’l-Berekat en-Nesefî’nin (ö.710/1310) Medâriku’t-tenzîl, Babertî’nin (ö.786/1384) Tuhfetu’l-ebrâr, Muhammed b. Halef b. Hamdan’ın (ö. 400/1010) el-Mu’cizât, Sağânî’nin Meşârıku’l-envâr adlı eserlerine atıfta bulunur. Kendi eserlerinden ise Ravdu’l-insan ve Keşfu’l-Meşârık adlı iki eserine atıfta bulunur. Ayrıca, Eş‘arî (ö. 324/935), Maturidî (ö. 333/944), Bakıllânî (ö. 403/1013), İbn Fûrek (ö. 406/1015), Ebu İshak el-İsfarâyinî (ö.418/1027), İbnu’l-Hâcib (ö. 646/1249) gibi ulemanın sadece isimlerini zikrederek görüşlerine atıflarda bulunur. Yer yer bazı ulema, bazı muhakkikler, bazı sûfîler, bazı müfessirler diyerek isim ve eser belirtmeden nakillerde bulunmaktadır. Felsefecilerden bazen ehl-i felâsife bazen de ehl-i kesl ve’l-hevâ diye bahseder, onların cismani haşr, gaybî varlıkların mahiyeti hakkındaki görüşlerine eleştiriler getirir.
1.4.Eserde Tartışılan Konular
Atûfî, Beyzâvî’nin çeşitli sûrelerden seçtiği 98 ayet ve ayet grubuna yaptığı yorumlara yazdığı bu hâşiyede çeşitli konulara temas etmiştir. Bunlar şu beş ana başlık altında toplanabilir.
a. İtikâdi Konular: Bu risalede meleklerin mahiyeti, şehitlerin diri olması meselesi, münafıkların dünya hayatına bakışı, peygamberlerin birbirlerine üstünlüğü, salih kulların cennete girmesi, Allah’ın kafirlere mühlet vermesi, Allah’a uyku ve uyuklamanın gelmemesi, tebliğin mahiyeti, bezm-i elest (misak), iki cennet meselesi, Allah’ın yaratması ve diriltmesi, rüyanın mahiyeti, rüya-nübüvvet ilişkisi, vahyin iniş biçimi ve mahiyeti, kıyamet, cinlerin mahiyeti, ölüm-ruh-uyku ilişkisi, ruhun mahiyeti ve ecel konuları işlenmiştir.
b. Önceki peygamberler ve kavimleri: Yine bu risalede; Hz. Musa’nın dilinin peltekliği, Tur dağına çıkması, Rab tarafından kendisine nida edilmesi, kavminin buzağıya tapması, buzağı sevgisi, Yahudilerin zilletten kurtulması, Musa-Hızır buluşması, Musa’nın Allah ile buluşması ve mucizeleri, Hz. İsa ve mucizeleri, gökten maide (sofra) indirilmesi, Ehl-i kitab’ın Kur’ân’ı tasdik etmeleri gibi konular tartışılmıştır.
c. Bilimsel konular: Beyzâvî yaşadığı dönemde hakim olan bilimsel düşünce çerçevesinde bazı ayetlere yaptığı yorumlara kendisinden yaklaşık iki buçuk asır sonra yaşayan Atûfî farklı yorumlar yapmıştır. Bu risalede; göklerin ve yerin yaratılışı, arş ve mahiyeti, gece ve gündüzün ardı ardına gelmesindeki hikmet çerçevesinde ilim-marifet-tefekkür ilişkisi, tefekkür-tedebbür ilişkisi, yaratılış, nefis ve ruh tartışmaları, dağların yaratılmasındaki hikmet, yer ve göklerin bitişik yaratılması, her canlının sudan yaratılması, göklerin direksiz yaratılması ve çatlak olmaması, şah damarı, kan dolaşımı ve üreme sistemi (sulb/teraib) ile ilgili görüş ve düşünceler dile getirilmiştir.
d. Sosyal ve ahkam konuları: Bu konuda fazla detay yoktur. Sadece birr (Bakara, 2/177) ayetinin ifade ettiği konular, içkinin fayda ve zararından bahseden ayet, kısasta diyet meselesinde Hanefi-Şafii görüşleri üzerinde durulmuştur.
e. Siyer: Sahabeye vaad edilen fetih, malları ve canlarıyla yaptıkları cihaddan dolayı dünyada ve ahirette nimet ve sevaba nail olmaları gibi bir iki konuya değinilmiştir.
f. Usûl ve filolojik konular: Eserde üslûbu’l-Kur’ân, siyak-sibak ilişkisi, fâsıla, gibi usûl konuları, bazı kavram ve kelime tahlilleri, iştikakları ve i‘rab konuları gibi dilbilimsel konular işlenmiştir.
1.5. Eserde Yorum Yöntemi
Atûfî bu ayetlerin tefsirlerinden izaha muhtaç gördüğü yerleri açıklamış, ekûlü (أقول) kelimesiyle başlayan cümlelerde Beyzâvî’nin yorumlarına tavzîh ve tashîh mahiyetinde kendi kanaatlerini eklemiştir. İzahları daha ziyade ayetlerin tefsirlerine ve bu hususta bilinmesinde fayda mülahaza ettiği yukarıda zikrettiğimiz dinî, itikadî, sosyal, filolojik ve tarihi bilgileri içermektedir.82
Atûfî, siyak sibaka dikkat çekmiş, varsa ayetin sebeb-i nüzûlüne işaret etmiştir. Mesela; gece ve gündüzün birbirini takip etmesinin (Yunus, 10/6) sebeb-i nüzûlü hakkında İbn Abbas’ın “Mekke ehli Rasulullah’a bize bir mucize getir sana inanalım, deyince bu ayet indi” rivayetini zikretmiştir.83Ayetlerin tefsirinde diğer ayetlerle bağlantı kurmuş, ayeti izah eden diğer ayetleri zikretmiştir. Çok az da olsa şiir ve Arap darb-ı mesellerinden istişhadda bulunduğu olmuştur.84
1.5.1.Rivayet Yöntemi
Ayetlerin tefsirinde diğer eserlerinde olduğu gibi bu eserinde de hadîsleri ve rivayetleri kullanmıştır. Ayeti hadîs, sahabe kavli ve tabiûndan gelen rivayetlerle açıklamıştır. Namazda huşunun mahiyeti hakkında Hz. Ali, İbrahim en-Nehaî ve Hasan Basrî’nin görüş ve sözlerine yer vermiş, huşu ile ilgili hadîsleri zikretmiştir.85 Mesela; bezm-i elest ayetinin yorumunda ilgili rivayetleri zikrettikten sonra; “doğru olan ayetin yorumunu müfessirlerin çoğunluğunun, sahabe ve tabiûnun kabul ettiği görüşlere göre yorumlamaktır” diyen Atûfî rivayetlerin değerine vurgu yapmış ve bazen temsîli anlatıma da eleştiri getirmiştir.86
Ancak bu risalede rivayet ettiği hadîslerin kaynağına işaret etmemiş, ayetlerin tefsirinde delil olarak kullandığı rivayetlerin sıhhati hakkında herhangi bir değerlendirmede bulunmamıştır. Dirayet tarzında yazılan bir tefsire yazdığı bu kısa hâşiyede önemli sayılabilecek miktarda rivayete yer vermesine rağmen Sağânî’nin Meşârık, Babertî’nin yazdığı Tuhfetu’l-ebrâr ve bu esere kendisinin yazdığı şerhin dışında herhangi bir hadîs kaynağına başvurmamıştır. Rivayetlerde isnad zikretmemiş, bazen ruviye ifadesiyle ve sadece sahabe ismini zikrederek rivayette bulunmuştur. Beyzâvî’nin rivayetlerine herhangi bir eleştiri getirmemiş, itikâdî konularda ahâd hadîsleri delil olarak kullanmış, genel olarak nasları zahiri anlamda yorumlamış, az da olsa işârî yoruma da başvurmuştur.87
1.5.2.İşârî Yöntem
Atûfî bazı ayetlere işârî yorumlar yapmış, ancak işârî yorumların ayetteki kelimenin mantûkî ve mefhûmî manasına ters düşmemesi gerektiğini savunmuştur. Mesela; gökten sofranın (maide) inmesinden maksadın bilgi hakikatlerinin inmesi olduğunu ifade ettikten sonra, vücudun gıdası yiyecek, ruhun gıdasının da bilgi olduğunu ifade ederek sofrada sunulanların işârî anlamının bilgi olduğuna dair Beyzâvî’nin yaptığı yorumu kabul eder. Ayetlerin zahirî anlamları olduğu gibi batınî ve işârî anlamlarının olduğunu, bu anlamları herkesin idrak edemeyeceğini, bu tür ifadelerin Kur’an’ın sırları olduğunu zikreder.88
Yine Atûfî, her canlının sudan yaratıldığını belirten (Nur, 24/45) ayette zahiri yorumları zikrettikten sonra, her canlının aslında Peygamberimizin ruhundan yaratıldığını, çünkü Hz. Peygamber’in “Allah’ın yarattığı ilk şey benim ruhumdur” buyurduğunu, mevcudatın özü olduğunu, ruhundan inci ve cevher olarak bahsedildiğini, her şeyin Hakikat-ı Muhammediye’den meydana geldiğini bazı mutasavvufların yorumlarına dayandırarak işârî yorum yapar.89
Atûfî, Beyzâvî’nin bazı işârî yorumlarını kabul ederken bazılarını eleştirmekten çekinmez. Mesela; buzağıya tapanların cezasını belirten Bakara, 2/54. ayetin yorumunda Beyzâvî; “birbirinizi öldürün veya şehevi şeylerden uzak durun” şeklinde iki yorum yapmıştır. İkinci yorumu uygun bulmayan Atûfî bunun sembolik bir yorum olduğunu ifade ettikten sonra, ulemadan mütevâtir olarak nakledilen birinci görüşü iptal eden bir yorum olduğu için bunun kabul edilemeyeceğini söyler.90
Atûfî, rüya, ilham ve keşfin bilgi değerinin olduğunu kendinin gördüğü bir rüyayı anlatarak kabul eder91, Musa’nın Tur dağında ilâhi kelamı işitmesinin sadece peygamberlere has olmadığını bazı evliyanın bu tür sesleri duyduğunu hocasından örneklendirerek açıklar.92
1.5.3.Bilimsel Yöntem
Beyzâvî bilimsel yorumlarda döneminin bilim anlayışını yansıtmakta, Atûfî de bu konularda eleştiri yaparken kendi dönemindeki anlayıştan hareketle bunu yapmaktadır. Bu sebeple ayetlere getirdikleri bu izahlar günümüz bilimsel anlayışına ters düşebilmektedir. Örneğin “sizi sarsar diye ağırlıklar (dağlar) bıraktı.” (Nahl, 16/15) ayetine Beyzâvî şöyle bir yorum getirmiştir: “Yer dağlar yaratılmadan önce hafif ve tabiatı itibariyle basit bir küreydi. Gök cisimleri gibi dönerek hareket ediyor ya da hafifliğinden çalkalanıp duruyordu. Üzerinde yaratılan dağlar ağırlığını merkeze doğru yöneltti, adeta onu hareket ettirmeyen kazıklar gibi oldu. Ya da şöyle denilmiştir (kîle): Allah yeri yarattı, çalkalanmaya başlayınca melekler: “Ya Rabbi, kimse bunun üzerinde yaşayamaz, dediler. Bunun üzerine dağlar yaratıldı.” Atûfî yeryüzünün hafifliğinden dolayı sarsıldığını ve dağların ağırlığıyla merkeze doğru yöneldiklerini kabul etmez. Bu tür görüşleri savunan felsefecilerin batıl düşünce ve ıstılahları karşısında susmanın daha evla olduğunu ve bunların ıstılahlarıyla ve batıl düşünceleriyle tefsir yapmanın doğru olmadığını savunur.93 Bu konuyla alakalı benzer bir düşünce Lokman, 31/10. ayetinde zikredilmiştir. Bu ayetin yorumunda Beyzâvî, yerin cüzlerinin (parça/atom) birbirine benzemesi (basitliği), parçaların yerlerinin ve konumlarının değişmesini gerektirdiğini ifade eder. Atûfî, bu görüşün ilâhi ihtiyarı kabul etmeyen ehl-i kesl diye tabir ettiği felsefecilere ait olduğunu söyler. Meşhur rivayetlere göre dağların yaratılmasının hikmetinin bir gemi gibi yeryüzünün su üzerinde çalkalanmasından dolayı olduğunu, Allah’ın yeri köklü dağlarla teskin etmesinin, geminin çapayla denizin üstünde teskin edilmesine benzediğini belirttikten sonra, dağların yaratılmasındaki hikmetin dünyayı sabitlemek ve yaşanılır bir yer haline getirmek için olduğunu vurgular. Bu açıklamaların ardından Atûfî, Allah’ın fiillerindeki hikmetlerin tafsilatına erişilmeyeceğini, Allah’ın alim ve hikmet sahibi olduğunu, kullarının bu zannî bilgilerine karşı müsamahalı ve anlayışlı olduğunu söyleyerek bu tür yorumların zannî yorumlar olduğuna dikkat çeker.94 Beyzâvî’yi felsefecilerin etkisinde kalmakla eleştiren Atûfî, göklerin tabakalarının önceden bitişik olduğu görüşünü felsefecilerin savunduklarını, Beyzâvî’nin bu ayete yaptığı yorumun zahirinden onların etkisinde kaldığının anlaşıldığını belirtir.95
Bazen bilimsel yorumlarda Beyzâvî’nin yerine Zemahşerî’nin yorumunu tercih eder. Örneğin göklerde herhangi bir çatlak göremezsin (Kaf, 50/6) ayetinde Beyzâvî gökyüzü tabakalarının pürüzsüz ve birbirine yapışık olduğunu söyler. Bu görüşün zahirinden anlaşılanın felsefecilerin de iddia ettiği gibi feleklerin arasında herhangi bir geçişin olmadığını söyleyen Atûfî sözlerini şöyle sürdürür: “Oysa biz daha önce İsa ve İdris’in gökyüzünün tabakalarında gezindiğini söylemiştik. Burada Zemahşerî’nin gökyüzünde ayıp, kusur ve çatlak olmadığını ifade ettiği görüş daha isabetlidir.”96
Atûfî’nin hiç alakası olmayan bazı yerlerde bilimsel izahlara giriştiği de görülmektedir. Örneğin; Allah’ın insana şah damarından daha yakın olduğunu ifade ettiği ayette (Kaf, 50/19) insandaki atar damarlar ve dolaşım sisteminden bahsetmektedir. Bazı ayetlerin yorumunda ise tıp ilmiyle uğraştığını gösteren geniş bilimsel yorumlara yer verdiği görülmektedir. Mesela içkinin zararlarından bahsederken bu konuda detaylı bilgiler verir. Beyzâvî’nin haram kılınmazdan önce inen içkinin faydası olduğunu bildiren ayeti izah ederken içkinin birkaç yönden faydası olduğunu izah etmiştir. Atûfî onun içkiye dair bu görüşlerini kabul etmemiş ve eleştirmiştir. 97
1.5.4.Filolojik Yöntem
Dil açısından önemli tefsirlerden biri olan Zemahşerî tefsirinin amme cüzüne bir hâşiye yazan Atûfî haklı olarak filolojik konular üzerinde detaylı bir şekilde durmuştur. Bu hâşiyede ise filolojik konulara fazla temas etmemiştir.
Tartıştığı filolojik konularda zaman zaman i‘rab tahlilleri yapmış, ayetlerde takdim-tehir, atıf-bedel, istisna gibi nahiv konularına değinmiştir. Kavramların ve kelimelerin anlamlarının tespitinde rivayetlerden istifade etmiş, bazı anlamlarda Beyzâvi’yî eleştirmiştir.98 Örneğin melik-malik kelimesinin anlamlarıyla ilgili olarak Zemahşerî/Beyzâvî karşılaştırması yapmıştır.99 Kürsî ayetinde sinetün kelimesinin anlamının tespitinde nu’as, katûr ve nevm kelimeleriyle birlikte değerlendirmede bulunmuştur.100
1.6.Zemahşerî/Beyzâvî Karşılaştırması
Atûfî zaman zaman ayetlerin yorumunda Zemahşerî’ye atıfta bulunarak Beyzavî ile karşılaştırmalar yapmış, özellikle dil ve i‘rab tartışmalarında Zemahşerî’nin görüşlerini tercih etmiştir. Mesela Nur Sûresi’nin 55. ayetinde Allah müminlere kafirlerin mülklerini kendilerine vereceğini va’d etmektedir. Bu va’din yerine gelmesi için onların kulluk yapmaları ve ihlaslı olmaları şartı getirilmiştir. Ayette geçen ve ya’budûnenî ifadesi, hal cümlesi mi, yoksa ibtidaiyye cümlesi mi olduğu konusunda Beyzâvî, hal cümlesi olmasının, Zemahşerî ise ibtidaiyye cümlesi olmasının daha uygun olacağını gerekçeleriyle ifade etmiştir. Atûfî, Zemahşerî’nin görüşünü tercih ettiğini belirttikten sonra sebebini şöyle vurgular: “Arapça’nın inceliklerine vakıf olan ve üslûp özelliklerini dikkatlice inceleyen bir kimse bizim Zemahşerî’nin görüşlerini niçin tercih ettiğimizi anlar”101 Bu risalesinde Zemahşerî’ye on iki yerde atıf yapan Atûfî, bazı konularda onu övdüğü gibi bazen de eleştirmekten geri durmamıştır.102
2. Hısnu’l-âyâti’l-‘ızâm fî tefsîr-i evâil-i sûreti’l-En‘am
2.1. Eseri Yazma Sebebi
Adından da anlaşıldığı üzere En‘am sûresinin ilk üç ayetinin tefsir edildiği bir risaledir. Ayasofya 396 numarada kayıtlı olan eser 19 varak olup satır sayısı 17 dir. Yine Ayasofya 399 numarada kayıtlı diğer nüsha ise 50 varak olup satır sayısı 9 dur.103 Eserin Veliyyuddin Efendi, 2/3202, Mevlana Müzesi,1642 (25 vr.) ve Milli Kütüphane, I/460 (18 vr.) numarada kayıtlı üç nüshası daha olduğu ifade edilmektedir.104
Eserin giriş kısmında Sultan Beyazıt Han’a ve diğer Osmanlı Padişahlarına dua ve övgüden sonra bu sûrenin ilk üç ayetinin önemine ve faziletine dair şu iki hadîsi zikrederek tefsirine başlar.
1. Hadîs: Rasulullah şöyle buyurdu: Kim En‘am sûresinin ilk üç ayetini okursa Allah ona kendisini koruyacak ve kıyamet gününe kadar amellerini kaydedecek yetmiş bin melek görevlendirir. Yedinci semadan elinde demir bir çubuk taşıyan bir melek iner, her ne zaman ki şeytan bu kulun kalbine bir vesvese atmaya kalkıştığında onunla şeytana vurur. Şeytan ile onun arasında yetmiş bin perde vardır. Kıyamet günü Allah o kula şöyle buyurur: “Ey Ademoğlu gölgede yürü. Cennetimin tüm meyvelerinden ye, Kevser suyundan iç, Selsebil suyundan yıkan. Sen benim kulum, ben senin Rabbinim. Senin için hesap ve azap yoktur.”105
2. Hadîs: Rasulullah’tan şöyle rivayet edilmiştir: “En‘am sûresi nazil olunca Rasulullah, sübhanellah dedikten sonra; bu sûre melekler tarafından gökyüzünün ufkunda gösterildi, buyurdu.”106 Sûrenin faziletine dair bu iki hadîsin isnadını zikretmeyen Atûfî ikinci hadîsi ruviye lafzıyla zikretmiştir. Birinci hadîsin farklı ifadelerle rivayet edilen bir başka tarîkini tefsirinde zikreden Âlûsî, bu ve benzeri hadîslerin bir kısmının zayıf bir kısmının ise mevzu’ olduğunu ifade eder.107 Birinci hadîsi farklı senedle tefsirinde zikreden Suyûtî ise bu hadîsin isnadının zayıf olduğuna işaret ederken ,108 el-İtkân adlı eserinde “Hakîm bu hadîsin Müslim’in şartına göre sahih olduğunu, Zehebî ise, isnadında ınkıta‘ olduğunu hatta mevzu’ olduğunu zannettiğini” ifade eder.109
2.2. Kaynakları
Atûfî bu üç ayeti tefsir ederken kaynak olarak, Zemahşerî’nin tefsirinden ve Sa‘düddin Mes‘ûd b. Ömer et-Teftâzânî’nin (ö. 792/1389), bu tefsire yazdığı Hâşiye ‘ale’l-keşşâf110 adlı hâşiyesinden, Beyzâvî’nin tefsirinden ve Hacı Hasanzâde Şemsüddin Muhammed b. Muslihiddin Mustafa’nın (ö. 911/1505) bu tefsire yazdığı Hâşiye ‘alâ tefsîri sûreti’l-En‘âm mine’l-Kâdî111 adlı hâşiyesinden faydalandığını risalesinde zikreder.112 Bu dört kaynaktan seçtiği ve benimsediği görüşleri risalesine aldığını, benimsemediği görüşlerin yerine ise kendi görüşlerini zikrettiğini ifade ettikten sonra, eserini anlaşılması kolay basit bir üslûpla yazdığını belirtir.113
2.3. Eserde Yorum Metodu
Atûfî ayetleri tefsir ederken ayeti tefsir eden ayet ve ayetler varsa bunları zikreder veya hadîs ve rivayetlerle açıklama yapar. Mesela; ilk ayetin tefsirinde yer ve göklerin yaratılışından bahsederken yerin de gökler gibi yedi tabaka olduğunu اَللّٰهُ الَّذى خَلَقَ سَبْعَ سَمٰوَاتٍ وَمِنَ الْاَرْضِ مِثْلَهُنَّ (Talak, 65/12) ayetini delil getirir. Hadîslerde isnad zikretmez. Mesela burada قد ورد فى الأثر ifadesinden sonra isnadını belirtmediği iki rivayet zikreder. Birinci rivayet; “Yer yedi tabakadır. Her tabakasında canlılar vardır. Göklerin tabakaları, varlık ve hareketleri çeşitli olduğu için hakikat ve çeşit bakımından her varlık muhteliftir.” İkinci rivayet; “Gökler yedi kattır. 1. kat, yeşil zümrütten, 2. kat beyaz gümüşten, 3. kat kırmızı yakuttan, 4. kat beyaz inciden, 5. kat kırmızı altından, 6. kat sarı yakuttandır. 7. kat nurla doludur. Yer ise hakikat ve çeşit açısından muhtelif değildir. Toprak (yer), su, hava ve ateş ayrı nevilerdir.”
Burada enâsır-ı erba‘a’dan (toprak, ateş, su ve hava) bahsederken cisim, cevher ve a‘razlar hakkında bilgi verir. Bu görüşlerini mütekellimûn, hukemâ ve ehl-i felâsifeye dayalı olarak izah eder.114
Kavramların açıklamalarını yapar. Mesela hamd kavramının anlamı ve Allah’ın sıfatlarıyla olan ilişkisi üzerinde geniş açıklamalarda bulunur.115
Ayette semavât kelimesinin ard kelimesinden önce zikredilmesinin sebebinin, gökyüzündeki meleklerin latif ve günah işlemeyen varlıklar olmalarından ve nebilerin, şehitlerin ve salihlerin makamı olan cennetin gökyüzünde olmasından dolayı olduğunu ifade eder. Yeryüzündeki bitkilerin bereketinin sebebinin gökyüzünden gelen ışık ve yağmur olduğuna dikkat çeker.116
Kelimeleri etimolojik, iştikak, dil ve gramer açısından inceler. Mesela ayette geçen خلق ve جعل fiillerinin anlam açısından farklılıklarını izah eder. خلق fiilinin bir şeyi salih bir takdirle meydana getirmek, جعل fiilinin ise aralarında irtibat olan bir şeyi başka bir şeye dönüştürmek anlamına geldiğini belirtir. الظلمات ve النور kelimelerinin birinin çoğul diğerinin tekil zikredilmesinin sebeplerini zikreder. Nur’un hakikati ifade ettiği için tekil, zulmetin ise küfrü ifade ettiği için çoğul geldiğini belirtir.117 Zulmet ve nur kavramlarından bahsederken Seneviyye’den (Dualizm) bahseder.118
Ayette geçen يعدلون fiilinin farklı anlamlarından birisinin de “yüz çevirmek” olduğunu ifade ettikten sonra ayetin; “müşrikler putları Allah’a denk görerek, kendisine hamd etmekten yüz çevirip nimetlerini inkar ediyorlar” şeklinde anlaşılabileceğine dikkat çeker.119
هُوَ الَّذى خَلَقَكُمْ مِنْ طينٍ ayetinin tefsirinde çamurdan yaratılış ile nutfe (meni)den yaratılış keyfiyeti üzerinde durur. İnsan topraktaki gıdalardan oluşan nutfeden yaratılmıştır, diyerek toprakla nutfe arasında ilişki kurar.120 Daha sonra ayetin devamında ifade edilen ثُمَّ قَضٰى اَجَلًا وَاَجَلٌ مُسَمًّى عِنْدَهُ ecel-i müsemma ve ecel-i kaza konusuna izahlar getirir.
Atûfî, tekrar dirilmeyle alakalı olarak insandaki kuyruk sokumu kemiğinin yok olmayacağını, nasıl ki meyvelerin çekirdeklerinden bir ağacın veya bitkinin oluşumu meydana geliyorsa, yeniden dirilmenin de bu çürümeyen kemikten başlayarak meydana geleceğini izah eder. Bu kemiğin çürüyüp yok olmayacağı ve bedenin tekrar bundan oluşacağına dair sahih rivayetlerin olduğuna işaret etmesine rağmen bu rivayetleri zikretmemiştir.121 ~~6.3~
وَهُوَ اللّٰهُ فِى السَّمٰوَاتِ وَفِى الْاَرْضِ يَعْلَمُ سِرَّكُمْ وَجَهْرَكُمْ وَيَعْلَمُ مَا تَكْسِبُونَ ayetindeki Allah lafzının iştikakı konusundaki sekiz görüşü zikreder. Bu görüşleri Ebu’l-hasan Ali b. Muhammed Abdussamed es-Sehâvî’nin (ö. 643/1163) Sifru’s-sa‘âde ve Sefîru’l-ifâde122 isimli eserinden nakleder.123 Bu sekiz görüşü olduğu gibi risalesinde zikreden Atûfî atıfta bulunduğu Sehâvî’ye dua eder, görüşlerle ilgili herhangi bir yorumda bulunmaz.124
Dostları ilə paylaş: |