Milliyetçilik sosyolojisi


"Millî" kimliğin unsurları



Yüklə 1,37 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə7/75
tarix04.01.2023
ölçüsü1,37 Mb.
#121965
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10   ...   75
5321-Milli Kimlik-Anthony D.Smith-Bahadir Sina Shener-1994-291s

"Millî" kimliğin unsurları 
Sophokles'in Tebliler hakkındaki oyunlarında günümüzde 
son derece yaygın görülen ve büyük önem taşıyan bir kollektif 
kimlik türünden hemen hiç sözedilmez. Bu oyunlar kentler 
(*) Jute, Angle, Sakson 5. yüzyılda İngiltere'yi istila eden Cermen kavimleri. Bu üç 
kavime birden Anglosaksonlar denmektedir. -ç.n. 
11 Dinin etnikliği tahkim ettiği en bariz örnek Burma Budizmidir. Bunun için 
Sarkisyanz'a (1964) bakın ve aynı zamanda Sinhali örneğiyle ilgili olarak Silva 
ile (1981) karşılaştırın. Anglo-Sakson kaynaşması için P.Wormald'ın, L. Smith 
(1984) içinde yeralan "Anglo-Sakson Krallıklarının Doğuşu' yazısında ilgiye 
değer savlar bulunmaktadır. 
23 


arasındaki çatışma ekseninde dönüp dururlar ama asla "millî" 
kimlik meselesini ortaya atmazlar. Oedipus'un pek çok kimliği 
vardır fakat aralarında "yabancı"lık (yani Yunan olmamak) 
yoktur. Kollektif çatışmalar eni konu Yunan kent-devletleri 
ve onların yöneticileri arasındaki savaşlardır. Aslında bu durum 
5. yüzyılda eski Yunanistan'ın durumunu yansıtmıyor muydu? 
1908'de Friedrich Meinecke, genelde edilgen kültürel topluluk 
anlamında Kulturnation (kültürel millet) ile etkin, iradesini 
kendi belirleyen siyasî milleti ifade eden Staatsnation'u-
(devletsel millet) birbirinden ayırmıştı. Meinecke'nin bu 
kavramları kullanış tarzına, belki de bizzat bu kavramların 
kendilerine itirazımız olabilir, ama ayrımın kendisi geçerli 
ye. anlamlıdır. Eski Yunan'da siyasî anlamda "millet" değil, 
her biri kendi egemenliğine tutkuyla bağlı kent-devletlerinden 
oluşma bir topluluk vardı. Oysa, örneğin Perikles'in siyaset 
alanında -genellikle Atina'nın amaçlarına bağlı olarak- mü­
racaat edebileceği kültürel anlamda bir eski Yunan cemaati, 
Hellas (Elen Ülkesi) sözkonusuydu. Başka bir deyişle eski 
bir Yunan "millet"inden değil ama bir Yunan etnik ve kültürel 
cemaatinden sözedebiliriz.
1 2 
Bu, her şey bir yana, "millî" kimlikle kastettiğimiz şeyin, 
zayıf da olsa belli anlamda bir siyasî topluluğu gerektirdiğini 
gösterir. Siyasî bir topluluk da, topluluğun bütün fertleri için 
en azından belli ortak kurumların, hak ve görevlere dair tek 
bir yasanın varlığını ima eder. Yine topluluk mensuplarının 
kendilerini özdeşleyecekleri, aidiyet hissi duyacakları belli 
bir toplumsal mekân, az çok hatları kesin ve sınırlanmış bir 
toprak parçasını da akla getirmektedir. Milleti, belli bir ülkede 
aynı yasalara ve kurumlara boyun eğen bir halk topluluğu 
olarak tanımlarken Filozofların da (Fransız Aydınlanmacıları) 
12 Finley'in (1986, bölüm 7) Meinecke'nin görüşlerinden hareketle oluşturduğu 
sava bakın; Fondation Hardt'la (1962) karşılaştırın. 
24 


akıllarında olan tam da buydu.
1 3 
Elbette bu, milletin Batılı tarzda kavramsallaştırılmasıdır. 
Ama bu Batılı deneyimin sonradan "millet" dediğimiz birliğe 
ilişkin düşüncemiz üzerinde güçlü, hattâ yönlendirici bir etkisi 
olmuştur. Birbiriyle bağlantılı yeni bir tür siyasa -rasyonel 
devlet- ve yeni bir topluluk türü -teritoryal millet- ilk kez 
Batı'da ortaya çıktı. Bunlar, müteakip Batılı olmayan dü­
şünceler üzerinde de, hattâ bu düşünceler (Batılı) normların 
dışına çıktıklarında bile, iz bırakmışlardır. 
Millete dair bu Batılı ya da "sivil" model ayrıntılarıyla ele 
alınmayı haketmektedir. Burada hâkim olan düşünce me­
kânsal ya da territoryal'dır. Bu mantığa göre milletlerin iyi 
tanımlanmış ülkelere/topraklara sahip olmaları gerekir. Öyle 
ki, örneğin ellerindeki toprağı bir demirci örsündeymiş gibi 
işleyerek temellük eden, kendilerini yüksek denizlerin har­
cından gören eski Flamanlar gibi, halk ile toprak adeta bir­
birlerine ait olmalıdırlar. Ama sözkonusu toprak parçasının 
herhangi bir yer olması mümkün değildir; o herhangi bir 
toprak parçası değil, "tarihî" bir toprak, "yurt", halkın "beşiği" 
olmalıdır. Türklerde olduğu gibi, o toprak soyun köklerini 
taşımasa bile bu böyledir. "Tarihî toprak", terrain (toprak) 
ile halkın, nesiller boyu birbirleri üzerinde müşterek ve yararlı 
etkilerde bulunduğu bir topraktır. Tarihî bellek ve çağrı­
şımların mekânı haline gelir yurt; "bizim" bilgelerimizin, 
azizlerimizin ve kahramanlarımızın yaşadıkları, çalıştıkları, 
dua edip savaştıkları yerdir. Bütün bunlar yurdu yeryüzünde 
biricik kılar. Nehirleri, denizleri, gölleri, dağları ve kentleriyle 
"kutsal" hale gelir yurt -derin ve deruni anlamları sadece sırra 
matuf olanlar, yani milletin öz-bilinçli evlatlarınca kavra­
nabilecek mübarek ve yüce yerlerdir buralar. Topraktaki doğal 
kaynaklar da sadece o halka aittir, "yabancılar"ın kullanımına. 
13 Milletin ilk Batılı tanımları için Kemilainen'e (1964) bakın. 
25 


ve sömürüsüne kapalıdır. Millî ülke kendine yeterli olmak 
zorundadır. Otarşi, ekonomik çıkarların olduğu kadar kutsal 
yurt topraklarının da savunulması anlamına gelir.
1 4 
Millî kimliğin ikinci bir unsuru patria (vatan) fikridir; 
yasaları ve kurumlarıyla tek siyasî iradeye sahip bir topluluk. 
Bu durum, ortak siyasî hissiyat ve maksatların ifadesi olan 
en azından bazı ortak düzenleyici kurumlar gerektirir. Hattâ 
çeşitli bölgelerin 20. yüzyılın başlarına kadar yerel kimliklerini 
korudukları Devrim sonrası Fransa'sında bile patria büyük 
ölçüde merkezîleşmiş ve üniter kurumlar eliyle ifade edilir. 
Öteki uçta, ortak bir irade ve ortak siyasî duyarlılıkların bir 
ifadesi olmanın yanında yerel ya da bölgesel özgürlükleri de 
korumak üzere tasarlanmış federal kurum ve yasalara sahip 
ayrı sömürgeler, eyaletler ve kent-devletlerinden oluşan 
birlikler görmekteyiz. Gerek Amerika Birleşik Devletleri 
gerekse Hollanda Birleşik Krallığı, berat, senet, bildirgeleriyle 
bu tür millî birliklerin en iyi örneklerini oluştururlar. 1579'daki 
Utrecht Birliği'nin* ve Hollanda Genel Meclisi'nin esas amacı 
pek çok bakımdan, V. Charles ile II. Felipe döneminde 
Habsburgların merkezîleştirme siyasetinin kaba tecavüzlerine 
karşı birleşik eyaletlerin eski özgürlük ve ayrıcalıklarını 
korumaktı. Oysa İspanya'ya karşı sürdürülen uzun ve amansız 
savaş, çok geçmeden eksik de olsa ifadesini yükselen Flaman 
14 Flamanların erken dönemleri hakkında Schama'ya (1987, bölüm 1) bakın; "millî 
toprağın" çeşitli anlamları konusunda A. D. Smith'e (1981b) bakın. 
(*) Utrecht Birliği: İspanya Kralı 11. Felipe'ye ve İspanya'nın otoritesini kabul eden 
Hollanda'nın Katolik güney eyaletlerinin oluşturduğu Arras Birliği'ne karşı, 
kuzeydeki 7 Protestan (Kalvinci) eyaletin (Hollanda, Zeeland, Utrecht, Gelderland, 
Overijobel, Friesland ve Groningen) kurduğu ve Hollanda Birleşik Krallığı'nın 
çekirdeğini oluşturan birlik. Utrecht Birliği dönemin tek anayasal metniydi. Buna 
göre Hollanda Genel Meclisi, beledî/idarî/yargısal özgürlüklerini muhafaza eden 
"bölünmüş eyaletler" den gelen yedişer temsilcinin oluşturduğu ve kararları yine 
eyalet meclislerince onaylanması gereken, Lahey'de toplanan bir "yüksek organ"dı. 
-ç.n. 
26 


millî siyasî topluluğunda bulan (Kalvinist etkiden tamamen 
uzak) ortak bir amaç ve kimlik duygusu yarattı.
1 5 
Bu topluluğun fertleri arasında yasal ve siyasî topluluk 
fikrinin doğusuyla aynı zamana denk gelen bir yasal eşitlik 
fikrinin izlerini de görmek mümkün. Sivil ve yasal haklar, 
siyasî haklar ve görevler ve sosyo-ekonomik haklar da dahil 
sosyologların sayıp döktükleri muhtelif "yurttaşlık" türleri 
bunun tam ifadesidir. Batı düşüncesi işte bu yasal ve siyasal 
hakları kendi millet modelinin tamamlayıcısı olarak görür. 
Bu, topluluğun üyeleri arasında karşılıklı asgari hak ve yü­
kümlülüklere paralel olarak dışardakilerin bu hak ve gö­
revlerden hariç tutulduklarını da ima ettiği gibi, tatbikatlarını 
sağlayan aygıtlar, yüksek mahkemeler vs. ile birlikte, yerel 
yasaların dışında ve ötesinde ortak bir yasa kodunu ifade eder. 
Çünkü ilke olarak milletin bütün fertlerinin yasal bakımdan 
eşit olduklarının, zengin ile güçlünün patria'nın yasalarıyla 
mükellef kılındıklarının kabulü önemlidir. 
Son olarak sınırları belli bir yurttaki bir siyasî topluluğun 
fertleri arasındaki yasal eşitliğin, halk arasında belli ortak değer 
ve gelenekleri ya da bir şekilde "çekirdek" bir topluluğu 
varsaydığı düşünülüyordu. Başka bir deyişle milletler, yurt 
içindeki halkı bir arada tutan ortak bir anlayış, emel, hissiyat 
ve fikirlere, ortak bir sivil ideoloji ve kültürel boyuta sahip 
olmalıydılar. Ortak bir kamuyu ve kitle kültürünü temin işi, 
popüler toplumsallaştırma vasıtalarına, kamusal bir eğitim 
sistemi ve kitle iletişim araçlarına havale edilmişti. Batılı millî 
kimlik modelinde milletler, mensupları ortak tarihî anılar, 
mitler, simge ve geleneklerle bağlanmış, ama türdeş kılın­
mamış kültür toplulukları olarak görülmekteydi. Devletin, 
kendi tarihî kültürleriyle yüklü yeni göçmen topluluklarını 
15 Schama (1987, bölüm 2); ve 19. yüzyıl Fransa'sında bölgeciliğin sürmekte oluşu 
hakkında E.Weber'e (1979) bakın. 
27 


buyur ettiği yerlerde bile onların ahvadının, millî kitlesel 
toplumsallaştırma vasıtaları aracılığıyla "millete" ve onun tarihî 
kültürel çevresine kabulleri (o da olduğu kadarıyla) nesiller 
almıştır.
1 6 
Tarihî ülke, yasal-siyasî topluluk, topluluk fertlerinin ya-
sal-siyasî eşitliği ve ortak sivil kültür ile ideoloji-bütün bunlar 
milletin standard, Batılı modelinin oluşturucularıdır ve Batı'nın 
modern dünyadaki etkisi nedeniyle bir miktar biçimi değiş­
mekle birlikte, Batılı olmayan millî kimlik tasavvurlarında 
da canlı unsurlar olarak kalmışlardır. Aynı anda Batı dışından, 
Doğu Avrupa ile Asya'dan tarihî olarak Batı modelinin üs­
tünlüğüne meydan okuyan ve Batılı olmayan toplulukların 
yörüngelerine onların, son derece farklı koşullarına daha 
uygun, anlamlı yeni unsurlar ekleyen oldukça farklı bir millet 
modeli uç vermeye başlamıştı. 
Bu Batılı olmayan modele "etnik" millet kavramı diyebiliriz. 
Ayırdedici özelliği doğuştan, fıtri bir topluluk fikrini öne 
çıkartmasıdır. Batılı millet kavramı bireyin, kendi seçebileceği 
belli bir millete ait olması gereğini şart koşarken bu Batılı 
olmayan ya da etnik kavramlaştırma böyle bir müsamaha 
göstermiyordu. Kendi topluluğunda kalsa da, başka bir yere 
göçse de birey kaçınılmaz biçimde, organik olarak içinde 
doğduğu topluluğun mensubu olarak ve sonsuza dek onunla 
damgalanmış olarak kalmaktaydı. Başka bir ifadeyle bir millet 
evvel emir ortak soydan gelen bir topluluktu. Bu etnik modelin 
de sayısız yüzü vardır. İlki, kesin biçimde, ülkeden çok soyu 
-ya da varsayılan soyu- öne çıkartmasıdır. Millet, hayali bir 
"üst aile" olarak görülür ve özellikle Doğu Avrupa ve Orta 
Doğu ülkelerindeki yerli entellektüellerce çetelesi tutulan soy 
ve şeceresinin kökeniyle gurur duyar. Buradaki mesele, bu 
düşüncede milletin köklerinin isnat edilen ortak ecdada dek 
16 Bu "siyasî kültürler" hakkında örneğin Almond ile Pye'ye (1965) bakın. 

Yüklə 1,37 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10   ...   75




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin