Öte yandan EKİM, koşulların tüm olağandışılığına rağmen, mevcut tüm örgütlerinin tam ve geniş bir temsiline dayanan bir Olağanüstü Konferans toplamak yoluna giderek de başarılı bir iç demokrasi örneği vermiştir. Konferansta temsil edilmeyen iki çalışma bölgesi (Ankara ve Zonguldak), tasfiyeciliğin başını çeken iki eski MK üyesinden birinin, kendi önderlik anlayışı ve pratiğinin yansıması bir sorumsuzluk ve kaba ihmalkarlık sayesinde tümden tasfiye etmeyi başardığı çalışma bölgeleri olmuştur. (Bir öteki tasfiyeci yöneticinin örgütsel ilişkileri sıfırlamayı başardığı bir diğer temel çalışma bölgesi (İzmir) ise, ancak hemen konferans öncesinde bölgeye gönderilen bir üye tarafından temsil edilebilmiştir.)
***
Solda Tasfiyeciliğin Yeni Dönemi başlıklı değerlendirmede, EKİM’in Olağanüstü Konferansımızla noktalanan örgütsel bunalım süreci, genel çerçevesiyle şöyle özetlenmektedir:
“1987’de ortaya çıkan ve en büyük olanaksızlıkları altederek 1. Genel Konferansı’nı toplamak aşamasına ulaşabilen EKİM, yazık ki konferansla başlayan bu yeni süreçte önüne koyduğu görevleri gerçekleştirmede başarısızlığa uğramıştır. EKİM, kendini yaratan ilk atılımı, kendini geliştiren yeni bir atılımla birleştirememiştir. EKİM, o güne kadarki gelişmesini esası itibarıyla ideolojik gelişmesine borçluydu. İdeolojik gelişmenin gücüyle yaratılan güç ve olanakları örgütsel bakımdan en iyi biçimde düzenleyerek sistematik bir politik faaliyet ve mücadeleye yöneltmek aşaması, aynı zamanda teori-pratik bütünlüğünün, EKİM’in kendi teorik-ideolojik perspektiflerinin maddi bir kuvvete dönüştürme yeteneğinin pratikte sınanacağı bir aşama demekti. Beşinci yıla giriş değerlendirmesinde de ifade edildiği gibi, EKİM bunda belirgin bir zorlanma(141)yaşamış, ‘kan uyumsuzluğu’ olarak tanımlanan olgu ortaya çıkmıştır. Aynı değerlendirmede bunun asıl kaynağının önderlik planındaki zaafiyetler olduğu, giderilememesi, kan uyumsuzluğunun sürmesi durumunda hareketi sıkıntılara, giderek bunalıma iteceği vurgulanmıştı. EKİM geride kalan yıl içinde önderlik planında doğan tıkanmayı gideremedi ve bunun sonuçları giderek bir örgütsel bunalıma vardı.” (s. 16)
EKİM I. Genel Konferansı’nın çalışmaları kapsamlı bir gündem çerçevesinde gerçekleşmiş, ortaya Değerlendirme ve Kararlar başlığı altında kamuoyuna sunulan ideolojik, politik ve örgütsel perspektifleri çıkarmıştı. Bu konferans yeni bir hareket olan EKİM’in gelişme süreçlerinde gerçek bir kilometre taşıydı. O güne kadarki gelişmesi EKİM’e nihayet bir siyasal örgüt kimliği kazandırmış, I. Genel Konferansını toplamak bunun somut bir ifadesi olmuştu. Şimdi EKİM'in önünde onu parti öncesi bir siyasal örgütten gerçek bir sınıf partisine ulaştıracak bir gelişme çizgisi uzanıyordu. Değerlendirme ve Kararlar'da ifadesini bulan ideolojik, politik ve örgütsel perspektifler, bu gelişme çizgisinin temel ve taktik esaslarını içermekteydi. Hedefler yeterli açıklıkta, görevler yeterli somutlukta belirlenmiş, örgütün önüne ideolojik, politik ve örgütsel tüm cephelerde yeni bir atılımı gerçekleştirme görevi konmuştu. Özetle, EKİM I. Genel Konferansı’nın sonuçları açık ve sağlam perspektifler, güçlü bir iddia, kuvvetli bir misyon bilinci demekti.
Ne var ki ve ne yazık ki, EKİM I. Genel Konferansı, bu perspektiflerin gerçekleştirilmesine başarıyla ve kararlılıkla önderlik edebilecek, EKİM’in iddiasını kendinde cisimleştirmiş, onun misyonunun taşıyıcısı bir önderlik ekibini kendi içinden çıkarmayı başaramamıştır.
Geleneksel hareketten kopmuş ve tümüyle yeni temeller üzerinde kendini şekillendirmeye çalışan bir harekete önderlik etmenin tüm zorluklarına kararlılıkla katlanan, bu zorluklar karşısında işin kolayına kaçmayan, sözde kolay çözümlere eğilim duymayan, aynı anlama gelmek üzere temel ideolojik ve ilkesel konumlarda ısrarlı, stratejik öncelikleri gözetmede kararlı, kendi içinde(142)uyumlu ve anlaşmış bir kollektif önderlik ekibini kendi bünyesinden çıkarmayı başaramamak, örgütümüzün daha ilk oluşumundan beri süregelen temel bir zaafı olmuştur. Olağanüstü Konferansımız, oluşum süreçlerinin başlangıcından alarak, bu temel zaafı bir çok yönüyle irdelemeye ve sonuçlar çıkarmaya bu nedenle özel bir önem vermiştir.
Bu, EKİM 1. Genel Konferansının önemine uygun biçimde ve kapsamda ele almayı ihmal ettiği bir teme! sorundu. Her ciddi devrimci örgütte önderlik organının taşıdığı özel kritik önem ölçüsünde, ilk konferansımızın bu zaafı örgütümüze ağır bir faturaya dönüşebilmiştir. Önce görev ve hedeflerin gerçekleştirilmesinde bir önderlik zayıflığı olarak kendini gösteren olgu, hızla bir tasfiyeci yozlaşma zemini haline gelebilmiştir.
Bu zaafın yarattığı ağır tahribat, EKİM I. Genel Konferansını izleyen dönemin kendine özgü zorluklarıyla orantılı olmuştur. Bu, gerek genel siyasal koşullar, gerekse EKİM’in gelişme sürecinin girdiği yeni evrenin kendi sorunları bakımından gerçekten ciddi zorluklarla dolu bir dönemdi.
‘90 yılının kitle kaynaşmaları büyük umutlar yaratmış olmakla birlikte, yeni dönemin karşı-devrim cephesinden bir karşı-saldırı dönemi olacağı. 1. Genel Konferansımız tarafından daha başından tespit edildi. Doğu Avrupa’daki çöküşün Arnavutluk’ta utanç verici bir çöküntüyle noktalanmasının. Körfez savaşında emperyalist pervasızlığın, işçi hareketinin tam bu günlerde karşı karşıya kaldığı kapsamlı saldırıya tepkisizliğinin, tüm bu olayların devrimci hareketin zayıf öğeleri üzerinde kaçınılmaz olarak geriletici etkileri olacaktı. Fakat 1. Genel Konferansımız bundan ötesini gördü. Politik olayların genel seyrinin ve kitle hareketliliğinin “gözle görülür hale getirdiği Türkiye’nin devrimci olanakları, Türk burjuvazisini işi sıkı tutmaya, baskı ve teröre dayalı temel politikalar yedeğinde, onları tamamlayacak bir biçimde bazı yeni taktikler ve yöntemler izlemeye yöneltmiş bulunuyor” değerlendirmesini yaptı. Karşıdevrimin buna ilişkin amaç ve hedefleri konusunda açık uyarılarda bulundu: