Prof. Dr. Fahameddin başAR



Yüklə 0,94 Mb.
səhifə15/18
tarix27.12.2018
ölçüsü0,94 Mb.
#87411
1   ...   10   11   12   13   14   15   16   17   18

Sonuç

İngilizler, Haritan olayından evvel, daha önce elde ettikleri başarılarının etkisiyle kendilerine çok güven duydukları ve o yüzden burada da kolay bir başarı kazanacaklarını ummuşlardı. Kısmen haklıydılar. Çünkü Nablus’un güneyinden başlayarak büyük bir alanda Türk birlikleri kuzeye çekilmiş ve bu ortam içinde moralleri bozulmuştu. Ciddi bir direniş beklemiyorlardı ve Türklerin yine direnmeyip çekileceklerini ummuşlardı. En önemli hataları, her zaman yaptıkları gibi kuvvet ve silah üstünlüğünü sağlamadan Türklere saldırmaya çalışmalarıydı. İkincisi, Türklerin savunduğu kayalık tepenin süvari saldırısına karşı elverişli olmamasıydı. Üçüncüsü, Haritan’da Türk birliklerinin başında Mustafa Kemal Paşa’nın bulunmasıydı. Kendisinin azim ve kararlılığı bu zaferin kazanılmasında ve İngilizlerin daha fazla ileriye gitmesine engel olmuştu. Bu aşamadan sonra İngilizler yeniden saldırıya geçmek için bir süre hazırlık yapmak zorundaydılar. İngiliz resmî yayınının bu olay hakkında verdiği bilgiler tek taraflı olduğu düşünülse bile, Mustafa Kemal Paşa’nın ve emrindeki askerlerin hakkını da teslim ettikleri açıkça görülmektedir.



Abstract

ACCORDING TO THE BRITISH OFFICIAL HISTORY MUSTAFA KEMAL PASHA’S THE LAST ACTION WITH THE BRITISH IN THE FIRST WORLD WAR: THE AFFAIR OF HARITAN (26 OCTOBER 1918)



Mustafa Kemal Pasha took the command of the Turkish 7th Army by September 1917 in Syria in the First World War. But He saw the difficulties with working Falkenhein who was the commander of Yıldırım Army Group and resigned from the command of 7th Army. After 11 months he was appointed the same Army again. But the great British attack was began1 month later. The Turks could not resist this attack. The 7th Army was withdrawn up to Aleppo with the other Turkish armies. The Turks could not stand here because of both the British advance and Arap pressure and they had to withdraw to northwards. They took a defensive position at Haritan because here was a suitable defensive point against the British advance. Mustafa Kemal Pasha successfully repulsed a British mounted brigade attack. In this essey, a comparative view have been given about the affair of Haritan both Turkish and British sources.

Keywords: Mustafa Kemal Pasha, Yıldırım, 7th Army, Haritan, the British.





KİTABİYAT

Fernand Braudel, Bellek ve Akdeniz. Tarihöncesi ve Antik Çağ, Metis Yayınları, İstanbul 2007.

Ülkemizde en çok II. Felipe Döneminde Akdeniz ve Akdeniz Dünyası adlı kitabıyla tanınan ünlü tarihçi Fernand Braudel (1902-1985), bu eserinde Akdeniz dünyasını tarihöncesi devirlerden Roma İmparatorluğu’nun sonuna kadar uzanan bir dönem içinde geniş bir perspektifle ele almaktadır. Aslında 1969’da yazmaya başladığı, fakat çeşitli aksilikler nedeniyle geciken ve nihayet 1998’de basılan kitap, birçok kültürün doğmasına tanıklık etmiş, beslemiş ve hâlâ de besleyen bir coğrafyanın, tarihin karanlık dönemlerinden gelen serüvenine şahit olmak isteyenler için oldukça iyi bir fırsat. Braudel eserini yazdığı 1969’dan beri, eskiçağ tarihi ve arkeolojide meydana gelen büyük değişiklikler ve ilerlemeler olmasına rağmen, editörler bunu hesaba katmış ve yeni bulgular ışığında ana metine dipnotlar koyarak güncelleştirme yoluna gitmişlerdir. Buna ilaveten Braudel’in akıcı üslubu ile kitap kolay okunmakta, hem araştırmacılar hem de konuya meraklı kişiler için Akdeniz’in köklü geçmişine genel bir giriş niteliği taşımaktadır. Eser iki kısma ayrılmıştır. Birinci kısımda: Denizi Görmek; Uygarlığa Giden Uzun Yürüyüş; Denizin İki Kez Doğumu; Birlik Yüzyılları: M.Ö. 2500-1200 Arasında Doğu Akdeniz; M.Ö. 12.-8. Yüzyıllar arasında Her şey Değişti başlıklı 5 alt bölüme ayrılmıştır. Bu kısımda Braudel tarihöncesi devirlerden M.Ö. 8. yüzyılda antik Yunan kültürünün ortaya çıkmasından hemen öncesine kadar olan zaman dilimini ele almaktadır. Kolonizasyonlar veya Bir Tür Amerika’nın Keşfi (M.Ö. 10.-6. Yüzyıllar); Yunan Mucizesi; Roma Akdeniz’in Tamamından Fazlası Hâline Geliyor alt bölümlerinde oluşan İkinci Kısım’da ise yazar antik Yunan ve Roma uygarlıklarını çeşitli siyasal, sosyal ve ekonomik özellikleriyle incelemektedir. Eserin kapsadığı uzun zaman dilimi itibarıyla ana konulara değinen Braudel, başlıklardan da anlaşılacağı üzere, olaylara ve kronolojiye dayalı klasik tarih yazımının dışında bir üslup sergileyen Braudel bu yönüyle 20. yüzyılın en büyük tarihçilerinden biri sayılmaktadır. Kültürel antrolopoloji, sosyoloji vb. bilim dallarından yararlanarak yazdığı eserlerinde görülen karşılaştırmalı tarih ilkesi Bellek ve Akdeniz’de de kendini göstermektedir. Aynı zamanda ünlü Annales Okulu’nun bir üyesi olarak insanlık tarihini geniş kapsamıyla, tarihçilerin belirlediği geleneksel sınırları kaldırarak ve sosyo-ekonomik dinamiklere ağırlık vererek inceleme yolunu seçen Braudel’in bu uzun perspektifli tarih yaklaşımı, tanıttığımız kitabı için de geçerlidir. Geleneksel tarih anlayışının dışında, Mısır’dan Roma’ya Akdeniz’deki tüm antik uygarlıkları bir geniş bir tarih panoraması içinde sunan tarihçi, daha ziyade sosyo-kültürel olgulara yer veren bir üslubu benimsemiştir. Antik çağın kilometre taşları denebilecek siyasi olay ve savaşlara doğrudan değinmeyen, antik çağ tarihinin geleneksel kronolojik ayrımlarını kullanmayan Braudel, bunların yerine sosyolojik ve ekonomik gelişmelerin yönlendirdiği, coğrafyanın da buna katıldığı bir bölümlemeyi tercih etmiştir. Bu tercihinden ötürü, eser olayların kronolojik sırayla ardı ardına dizildiği kuru tarih anlatımı yerine, olaylara tarihsel dizimin dışında bakan, olayların sıralamasına değil de sosyo-ekonomik gelişmelere dayalı bir tarihi anlatmayı seçtiği için, antik çağa farklı bir gözle bakmamızı isteyen bir çalışma ile karşılaşırız. Braudel bununla da yetinmeyip, Yunan ve Roma’yı gereğinden fazla yüceltmekten kaçınıp, Mısır, Fenike, Mezopotamya vb. doğu uygarlıkları ile aynı kulvara koymuş ve bunları Akdeniz ortak paydası altında birleştirmeyi başarmıştır.

Gürkan ERGİN

Milli Saraylar Daire Başkanlığı, MS BELGELER, I, İstanbul 2007, 224 s.

Mimarisi, yerleşim düzeni, objeleri ve kullanıldığı dönemi çeşitli yönleri ile günümüze taşıyan Milli Saraylarımızla ilgili, birinci elden malzemeye dayanılarak yapılmış çalışmalara ihtiyaç duyulmaktadır. Saraylarımızın inşâ süreçleri, mimarî kadroları, kullanımları, mekân işlevleri, yerleşim düzeni, kent ve toplum yaşamı içindeki ilişkisi gibi hususlar araştırmacıların ilgisini beklemektedir. Türkiye Büyük Millet Meclisi Milli Saraylar Daire Başkanlığı bünyesinde yer alan saray, köşk ve kasırlarımız sadece göz alıcı mimarileri ile değil tanıklık ettikleri dönemlerin izlerini hâlâ üzerinde taşımaları ile de siyasî, sosyal, ekonomik ve kültür tarihimiz bakımından önem taşırlar. “Yaşamın mimariyi şekillendirdiği” olgusundan hareketle bu saltanat yapılarının mimari tasarımlarından Osmanlı devlet yapısı, hanedan yaşamı, Tanzimat’a/Batılılaşmaya olan yaklaşımın ipuçlarını yakalamak mümkündür.

Millî Saraylar Daire Başkanlığı, XIX. yüzyıl saray, köşk ve kasırlarımızın etrafında şekillenen siyasî, kültürel, ekonomik ve sosyal gelişmelerle ilgili birinci elden kaynak malzeme sağlayarak konu ile ilgili çalışmalara bir katkı sağlamak amacı ile Milli Saraylar (MS) Belgeler dergisini bilim dünyasının ve araştırmacıların istifadesine sunmaktadır.

Toplam 8 belge dosyasından teşekkül eden derginin ilk dosyası (s. 7-37), Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Dolmabahçe Sarayı’ndaki asansörüne ilişkin projeler ve keşif defterleri ile ilgilidir. Hem engelli ziyaretçilerin Sarayı gezmeleri için tahsis kılınan hem de Gazi’nin anısını canlı tutulması amacı ile bu asansör 2004 yılında onarılmış ve çalışır hale getirilmişti. Ancak o dönemde asansör ile ilgili çok fazla bir bilgi tespit edilememişti. Milli Saraylar Daire Başkanlığı’nın Cumhuriyet devri saray evrakının tasnifi sırasında sözkonusu asansörün projelendirme ve imal süreçlerine ilişkin net bilgilere ulaşıldı. Derginin bu ilk dosyasında işte bu belgeler neşredilmiştir. Asansör aksamının İsviçre’den İstanbul’a nakli, montajı, asansör mahallinin inşası ve bu işe imzasını atan mühendis, inşaat kalfası gibi kişilerle ilgili malumatın yanı sıra maliyete ilişkin veriler de dosya içindeki belgelerden tespit edilebilmektedir.

Dolmabahçe Sarayı’nın en görkemli salonu olan Muayede Salonu’nun kubbesi ve diğer bazı yerlerindeki onarımlarla ilgili belgelerin yer aldığı ikinci dosya (s. 38-45), belgelerin ait olduğu dönemin padişahı II. Abdülhamid’in bu sarayın bakım onarımı ile bizzat ilgilenmesini göstermesi bakımından da önemlidir. Çeşitli dönemlerde yaşanan depremlerde adı geçen sarayın aldığı hasar ve tamiratın yavaş gitmesinden dolayı padişahın ikazı gibi hususlar belgelerde yer alan alt başlıklardan sayılabilir.

Üçüncü dosya ise (s. 46-117) son Halife ve veliahd Abdülmecid Efendi’nin şehzadelik yıllarında yaptığı harcamaları ile ilgilidir. Milli Saraylar Hazine-i Hassa Arşivi’nde yeralan ve Halifenin şehzadelik, veliahdlık ve son olarak da halifelik yıllarından kesitleri içeren belgelerden bir bölümü bu dosyada neşredilmiştir. Belgeler, 1906-1912 yılları arasına tarihlenen toplam 12 adet aylık bütçe muhasebe icmali ve bunlara ilişkin makbuz ve faturalardan oluşmaktadır. Bir bölümü II. Abdülhamid’in saltanat yıllarına ikinci bölümü ise II. Meşrutiyet dönemine ait harcama faturaları ve bütçe icmalleri, XIX. yüzyıl sonlarında bir Osmanlı hanedan üyesinin yaşamından örneklemeler sunması bakımından dikkat çekicidir. Şehzadenin giyimden gıdaya alışveriş yaptığı mağaza ve ticarethaneler, kitabevleri, eczaneler, sanat evleri, özel doktorları, bahçıvanları ve elektirik, telefon, havagazı gibi genel giderlere ilişkin makbuz ve faturalar, son dönem Osmanlı şehzadelerinin pek de bilinmeyen özel hayatlarına ilişkin ipuçlarını sunmaktadır.

Dördüncü dosya (s. 118-152) Veliahd Yusuf İzzettin Efendi’ye ayrıldı. Dosyanın birinci bölümünde Yusuf İzzettin Efendi’nin eşi Nazende Hanım’a kendi el yazısıyla yazdığı mektuplardan teşekkül etmektedir. Hukuk, eğitim, basın, şiir ve şairler, kadının toplumdaki yeri, Osmanlı toplumda hak arama, devlet idaresi ve hukuk bilgisi gibi daha birçok toplum meselesi Yusuf İzzettin Efendi tarafından Avrupa’daki örneklerle mukayeseli olarak ele alınmaktadır. Dosyanın ikinci bölümünde ise Yusuf İzzettin Efendi’ye yaşamının son yıllarına doğru arız olmaya başlayan takınaklı düşünce halleri ve buhranlı ruhi durumuna ilişkin belgeler yer almaktadır. Yusuf İzzettin Efendi’nin, hayatının son yıllarında veliahdlık makamından iskat edileceği ve kanser hastası olduğuna dair düşüncelerden mustarip olduğu bu dosyanın ilk bölümümdeki belgelerle ortaya konmaktadır. Yusuf İzzettin Efendi’yi teskin etmek üzere devrin en önde gelen devlet adamları ve tıp otoriteleri yazılı ya da şifahi teminatlar vermelerine rağmen yine de Veliahdın fırtınalı ruhuna merhem olamadıkları sözkonusu belgelerden anlaşılmaktadır. Bir Osmanlı hanedan üyesini hayata dair düşünceleri ve psikolojisi ile tanıtmayı amaçlayan bu dosyanın, yaklaşık 100 yıl önce kanser hastalığının tıp otoriteleri tarafından nasıl değerlendirildiğini yansıtması bakımından da ilgi çekici olduğu düşünülmektedir.

MS Belgeler dergisinin beşinci dosyasında (s. 153-165), Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün 1 Temmuz 1927’de Cumhurbaşkanı olarak İstanbul’a ilk gelişi ile başlayan ve 1960’lı yıllara kadar devam eden Milli Sarayların Riyaset-i Cumhur Makamı olarak kullanılış süreci ile ilişkili belgeler ele alınmaktadır. Dosya, Cumhurbaşkanlığı Makamı’nın konuğu olarak Ankara ve ardından da İstanbul’da konuk edilen Afgan Kralı Amanullah Han’a Dolmabahçe Sarayı’nda verilen resepsiyonda hizmet eden Tokatlıyan Otel lokantası personeline ilişkin resimli kimlik belgelerinden müteşekkildir. Milli Saraylar Daire Başkanlığı Cumhuriyet dönemi saray evrakı arasından seçilen bu belgelerin İstanbul kent tarihi çalışmalarında değerlendirilebileceği umulmaktadır.

Çanakkale Savaşı muzafferiyeti üzerine Sultan V. Mehmed Reşad tarafından kaleme alınan Gazel-i Hümayun’a yazılan Tahmisler(kelime anlamı beşe tamamlama olan bir edebi tür) ise yine Milli Saraylar Hazine-i Hassa Arşivi belgeleri arasından seçilmiş olup derginin altıncı dosyasını (s. 166-187) oluşturmaktadır. Tahmislerin, yazarlarının kendi el yazıları ile kaleme alınmış asıllarının neşredilmiş olması ve aralarında Yahya Kemal Bey (Beyatlı), İbrahim Alaaddin Bey (GÖVSA), Şaire Nigar Hanım gibi isimlerin bulunması ve son olarak da Tahmislerin ilk gönderildikleri Dolmabahçe Sarayı’nın evrakı arasında bulunması, bu dosyanın özgün taraflarından olarak değerlendirilmektedir.

Derginin son iki dosyası ise (s. 188-223) Halife Abdülmecid Efendi Kütüphanesi’nde mevcut nizamnamelerden seçildi. II. Meşrutiyet ile beraber kadının toplumsal yaşamda almaya başladığı aktif rolü vurgulayan nizamnameler konu bakımından birbirini tamamlayıcı niteliktedir.

Özelde XIX. yüzyıl sarayını muhtelif yönleri ile incelemek genel olarak ise Türk kültür ve medeniyet tarihi ile ilgili yapılacak çalışmalara kaynak malzeme sağlamayı ilke edinen MS Belgeler dergisi, ele aldığı belgelerle ilgili derin analizlere yer vermekten çok, olabildiğince çok miktarda belgeyi belli bir konu bütünlüğü içinde sunmayı amaçlamıştır. XIX. yüzyılda inşa edilen Osmanlı sarayları ve bu saraylar etrafında şekillenen entelektüel birikimi belgelerle ortaya koymayı amaçlayan MS Belgeler dergisi, dönemle ve konuyla ilgilenen araştırmacılara kaynak malzeme sağlamayı hedeflemektedir. Bu vesile ile de Türk Kültür ve Medeniyet Tarihi ile ilgili araştırmalara mütevazı bir katkı sağlanması ümit edilmektedir.



T. Cengiz GÖNCÜ

Mübahat S. Kütükoğlu, XIX. Asır Ortalarında Tavas Kazası, Milenyum Yayınları, İstanbul 2007, XXIII + 254 sayfa.



Prof. Dr. Mübahat S. Kütükoğlu, uzun yıllardır Batı Anadolu şehirleri üzerinde çalışmalarını sürdürmektedir. İzmir şehri hakkındaki makalelerinin bir araya toplandığı İzmir Tarihinden Kesitler (İzmir 2000) ve İzmir’in XV. ve XVI. yy.lardaki sosyal ve ekonomik hayatını ele alan XV ve XVI. Asırlarda İzmir Kazasının Sosyal ve İktisâdî Yapısı (İzmir 2000) adlı çalışmaları daha önce yayınlanmıştı. Prof. Kütükoğlu, sonraki çalışmalarını Tavas Kazası üzerinde yoğunlaştırmış ve Tavas Kazası’nın XVI. yy.daki sosyal ve ekonomik yapısına ışık tutmak gayesiyle, XVI. Asırda Tavas Kazasının Sosyal ve İktisâdî Yapısı (İstanbul 2002) adlı eseri yayınlamıştır. Yazar, Tavas Kazası üzerine çalışma­larını devam ettirerek, Kaza’nın XIX. yy.daki durumunu ele alan ve tanıtımını yapacağımız kitabı kaleme almıştır.

XIX. yy. Osmanlı Sosyal ve İktisat Tarihi açısından Temettüat Defterleri önemli bir yer tutmaktadır. Bilindiği üzere Temettüat Defterleri, Tanzimat’tan sonra vergi mükelleflerinin tam olarak tesbiti, sahip olunan malların ve gelirlerin kaydedilmesi ve ödenecek verginin belirlenmesi için tutulmuşlardır. Eserin ana malzemesini de teşkil eden bu defterler, şehirlere ve kasabalara bağlı olan mahalleler ve köyler esas alınarak tutulan bir nevi tahrir defterleridir. Dolayısıyla bu eserde, Tavas Kazası’nın mahalle ve köylerinin mevcut bütün Temettüat Defterleri kullanılmıştır.

Eser, Giriş, dört bölüm ve Sonuç kısımlarından teşekkül etmektedir. Giriş (s. 1-19) kısmında yazar, önce temettü sayımları ve temettüat defterleri ile ilgili açıklayıcı bilgiler vererek kullanılan kaynakları tanıtmıştır. Daha sonra ise, Tavas Kazası’nın coğrafî konumu ve tarihsel süreci hakkında bilgiler verilmiş, XVI. yy.dan XIX. yy.a gelinceye kadar kazanın sosyal ve iktisadî durumu hakkında bazı veriler sunulmuştur.

Yerleşme Yerleri ve Nüfus başlığıyla ele alınan Birinci Bölüm (s. 21-71)’de, kazanın idarî yapısı ve nüfusun dağılışı incelenmiştir. Kaza’nın Tavas ve Yarangüme olmak üzere iki nahiye ve 44 köyden meydana geldiği ifade edildikten sonra, Kaza’nın en kalabalık yerinin Yarangüme olduğu tablolar ve grafikler eşliğinde ortaya konmuştur. Bu bölümde ayrıca nüfus, âile reislerinin adları, lâkabları, meslekleri göz önüne alınarak değerlendirilmiştir. Mesela, Kaza’da âile reislerinin en çok Mehmed ismine sahip olduğunun tesbiti bu değerlendirmelerden çıkan sonuçlardan bir tanesidir (s. 35). Kullanılan lâkabların ise büyük bir kısmının mesleklere veya fiziksel özelliklere göre verilmiş olduğu dikkati çekmektedir. Bazı köylerin nüfusu tamamen zıraatle meşgulken, kasabalarda başka meslek grupları da görülmektedir. Bunlar; dokumacılık, demircilik, terzilik, berberlik, helvacılık, ekmekçilik, çerçilik gibi meslek kollarıdır. Bunun yanında tabii ki Kaza’da görevli olan imam, müezzin, müderris gibi vazifeliler de bulunmaktadır.

Kazanın gelir getiren kaynakları, Toprak Tasarrufu adıyla İkinci Bölüm (s. 73-90)’de ele alınmıştır. Tavas’da gelir getiren kaynaklar; zıraat alanları, dükkânlar, kahvehaneler ve değirmenlerdir. Bunlardan en önemlisi ise, zıraat yapılan alanlardır. Tavas’da ekili-dikili toprakların %95’i hububat, tütün veya bakliyat ekimi için kullanılmaktadır. Geriye kalan toprakların %3’ü bağlara, %2’si ise bostanlara ayrılmıştır. Yarangüme’de bulunan 10 dükkân; biri Kızılcabölük’te ikisi Yarangüme’de olmak üzere üç kahvehane ve kaza genelinde 12 köye yayılmış bulunan 35 değirmen diğer gelir getiren kaynaklardandır.

Tavas Kazası’nda yetiştirilen mahsûller ve yapılan hayvancılık faaliyetleri Üçüncü Bölüm (s. 91-134) olarak Zıraat ve Hayvancılık adıyla incelenmiştir. Kaza’da en çok hububat tarımı yapılmaktaydı. En çok hâsılat ise buğdaydandı ve Yarangüme buğday üretiminde ilk sırada idi. Hububatın yanında bazı bakliyat mahsûlleri de ekilirdi. Bunlardan en önemlisi de nohut idi. Sanayi mahsûlleri Kaza’da pek fazla görülmemekte, az miktarda pamuk ve palamut zıraati yapılmaktaydı. Dokumacılıkta önde olan Tavas Kazası’nda pamuk zıraatinin gelişmemiş olması dikkat çekici bir nokta olarak vurgulanmaktadır. Palamuda ise sadece üç köyde rastlanmaktadır. Kaza’daki hayvancılık faaliyetleri büyükbaş ve küçükbaş hayvancılıktır. Zıraatin ön planda olduğu Tavas Kazası’nda, en çok beslenen hayvan öküzdür. Bir çift öküzle sürülen toprak için kullanılan “çift” tabiri de zıraatle olan ilişkisini ortaya koymaktadır. Kaza’da cemaatlerin yer alması ve bunların da zıraat dışında hayvancılıkla meşgul olmaları, hayvancılık faaliyetlerinde önemli bir noktadır. Bazı hayvanlar da nakliyat için kullanılmaktadır ki, bunların başında deve ve at gelmektedir. Ayrıca çok yaygın olmamakla beraber arıcılık da yapılmaktadır.

Temettüat Defterlerinin tutulma gayesinin vergi mükelleflerinin ve devletin alacağı verginin tesbiti olduğu daha önce ifade edilmişti. Vergi tesbitinde en önemli nokta kimin ne kadar gelir sahibi olduğunun bilinmesidir; çünkü tahsil edilecek vergi, gelirle doğru orantılı olarak tahakkuk ettirilmektedir. Bundan dolayı eserin Dördüncü Bölüm (s. 135-179)’ü Gelirler ve Vergiler başlığıyla bu hususa ayrılmıştır. Tavas Kazası’nda köylerin yanı sıra kasabaların da mevcudiyeti, gelirin farklı gruplarda toplanmasını sağlamıştır. Zıraat gelirlerinin yanı sıra ticaret, zanaat, işçilik ve kira gelirleri de kazanın toplam gelirinde önemli paya sahip olmuştur. Kazada gelirin en fazla olduğu köy, bir kasaba hüviyetinde olan Yarangüme’dir. Yarangüme hem zıraat gelirlerinde hem de zanaat ve ticaret gelirlerinde ilk sırada yer almaktadır. Kaza’dan toplanan vergilere gelince: Mahsûllerden alınan 1/10 oranındaki öşür en önemli vergi kaynağıdır. Kaza’nın en kalabalık yerleşme yeri olan Yarangüme ödenen öşürde de ilk sıradadır. Toplam öşrün %94,25’i hububattan, geri kalan %5,75’i ise bağ, bostan, kovan, tütün, palamut gibi öşre konu olan diğer mahsûllerdendir. Kaza’da küçükbaş hayvancılık da yapılıyor olduğundan, iki hayvana bir akçe olarak alınan ağnam vergisine de rastlanmaktadır. Bir diğer vergi kaynağı ise, vergi-i mahsûsadır ve Kaza’da hane sayısının en fazla olduğu Yarangüme burada da birinci sıradadır.

Eserin Sonuç kısmında Mübahat Kütükoğlu hocamız, Tavas Kazası’nın geçirdiği evreler üzerinde durarak genel bir değerlendirme yapmıştır. Bu değerlendirmelerden çıkan sonuçlardan ilki, Tavas, XIX. yy.da Menteşe Sancağı’nın en kalabalık ve en büyük kazası olup, Kaza’daki âileler genellikle orta gelire sahip olduklarıdır. İkicisi ise, Kaza’da zıraatin ön planda olduğu, bölgede en fazla hububat ve bakliyat yetiştirildiğidir.

Sonuç kısmından sonra Bibliyo­grafya ve İndeks yer alır. Temettüat defterleri yanında yazarın kitabın hazırlanması aşamasında ulaşılabilen bütün arşiv malzemesinden ve yayınlanan çalışmalardan faydalanmış olduğu, Bibliyografya kısmı incelendiğinde açıkça görülmektedir. İndeksin analitik olarak yapılması okuyucunun aranılan hususa kolayca ulaşılmasını sağlamaktadır.

Ekler kısmında 6 harita, 2 fotoğraf ve bir tablo yer almaktadır. Metnin içerisinde verilen bilgilerin okuyucu tarafından toplu şekilde görülüp değerlendirilmesi için oluşturulan haritalar, Tavas Kazası’nın köylerinin nüfusunun, zıraat arazilerinin ve mahsûllerinin dağılışını göstermektedir. Dönemin sivil mimarisini ortaya koymak için Tavas Kazası’nda bulunan ve bugün mevcut olmayan iki eve ait fotoğraflar kullanılmıştır. Tabloda ise, Tavas Kazası’nda görülen ve günümüze ulaşan âile adları listelenmiştir. Eserin büyük bir kısmında bilgiler tablolar ve grafiklerle desteklenmiştir. Bu şekilde eserin daha anlaşılır ve bilgilerin daha akılda kalıcı olması sağlanmaya çalışılmıştır.

Netice itibariyle hocamız, bu çalışma ile Sosyal ve İktisadî Tarih sahalarına ve şehir tarihçiliğine önemli bir katkıda bulunmaktadır.



Sinem ILGIN SERİN

1* Yard. Doç. Dr., Trakya Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü; realhuns@hotmail.com.

 Hüseyin Namık Orkun, “Eski Türklerde Para”, Türk Hukuku Tarihi, Araştırmalar ve Düşünceler Belgeler, Ankara 1935, s. 39-43; Bilim veÜtopya, Sayı 128, Şubat 2005, s. 45-46.

2 Bkz. Osman F. Sertkaya, “Göktürklerin Runik Harfli Paraları”, Orkun, Haziran 2005; Osman F. Sertkaya, “Eski Uygur Sikkeleri Üzerine”, Orkun, Temmuz 2005; Osman F. Sertkaya, “Uygurların Uygur Harfli Sikkeleri”, Orkun 88, Haziran 2005, s. 24-25; Hüseyin Salman, Türgişler, Ankara 1998; Oğuz Tekin, “Başlangıcından Türkiye Cumhuriyetine Kadar Türk Devletlerinin Sikkeleri”, Türkler, Genel Türk Tarihi, III, Ankara 2002, s. 517-534.

3 Bkz. Osman F. Sertkaya- Rysbek Alimov, Eski Türklerde (Göktürklerde, Uygurlarda, Türgişlerde) Para, İstanbul 2006.

4 Çin’in güneyinde Yunan eyaletinde deniz kabuğunun para yerine kullanımı M.S. XVII. yüzyıla kadar devam etmiştir.

5 商

6 Shang Hanedanlığı Döneminde paranın değeri metal değerleri ile ölçüldüğünden ihtiyac duyulduğunda bronz kaplar eritilmek suretiyle para basılırdı. Piyasada para çok olunca kıymeti düştüğünden fazlası eritilir ve bronz kap yapımında kullanılırdı. Bu döngü hep böyle devam etmiş bu yüzden bronz kaplar gündelik kap olarak kullanılmamışlardır. Çin’de porselenin erken dönemlerde icat edilmesinin sebepleri bu kap ihtiyacından ortaya çıktığı da söylenmektedir. W. Eberhard., Çin Tarihi, Ankara 1987, s. 28.

7 Oğuz Tekin, Antik Numizmatik ve Anadolu (Arkaik ve Klasik Çağlar), İstanbul 1992, s. 9.

8 J-Y. Yang., Chung-kuo Wen-hua Shih Tse-tien, Shang-hai 1986, s. 281.

9 戰國時代

10 秦

11 Liaoning Üniversitesi’nde eğitim gören öğrencim Gökçe Balcı’ya fotoğrafı temin ettiği için teşekkür ederim.

12 1 Liang: 24 chu (50 gram), 0,5 Liang : 12 chu (25gr.).

13 秦始皇

14 上幣

15 下幣

16 http://www.anythinganywhere.com/commerce/coins/coinpics/chin-banliang-9.jpg 01-05-2006.

17 隋

18 唐

19 http://www.anythinganywhere.com/commerce/coins/coinpics/chin-s257.jpg 01-05-2006.

20 高祖武德

21 十六國時代

22 宋

23 北魏

24 肉

25 好

26 幕

27 文

28 Yang J-Y., Chung-kuo Wen-hua Shih Tse-tien, 1986, Shang-hai, s. 279-284.

29 Chin Shu (Chin Hanedanlığı Yıllığı), 104, Ek kayıtlar 4, Shih-lo Biyografisi A, s. 2729, (Ting-wen Shu –chü Yayınevi 1987 baskısı) Taipei.

30 漢

31 晉

32

Yüklə 0,94 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   10   11   12   13   14   15   16   17   18




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin