Denebilir ki, elbette sözkonusu olan temelde kapitalist bir sınıftır; kapitalizme itiraz ediyor diyen yok ki zaten; biz tekelci kapitalizme ve onun gerisindeki emperyalizme, emperyalizmin ülke üzerindeki egemenliğine itiraz ediyor, diyoruz. İyi ama bu ülkede kapitalizm dediğiniz yapı nedir? Siz bu ülkede Koç’ları Sabancı’ları, Eczacıbaşı’ları, onların simgelediği tekelci kapitalist ilişkileri düşün, kapitalizmin omurgasından geriye bir şey bırakmamış olursunuz. Türkiye kapitalizmi bunlarla Türkiye kapitalizmidir. Bunlarsız bir Türkiye kapitalizminin gerçek bir varlığı olabilir mi? Eğer kapitalizmi bir iktisadi, toplumsal, siyasal, kültürel ve ideolojik egemenlik sisteminin organik bütünlüğü olarak anlarsanız, bu sistem Koç’larla, Sabancılarla, onların temsil ettiği sınıfla ya vardır, ya da onların yıkıldığı yerde yıkılır.
Bağımlı bir ülkede, bu bağımlılığın iktisadi temeli kapitalizm ise, sosyal dayanağı burjuvazi ise, emperyalist egemenlik ülkede kapitalist ilişkiler üzerinden vücut buluyorsa, böyle bir ülkede emperyalist egemenliğin ve tekelci burjuvazinin tasfiyesi (ki mevcut tüm programlar bunun ilk elden yapılacağını söylüyorlar) mevcut kapitalist düzenin yıkılması ve aşılmasıdır. Bunun dışındaki her görüş mevcut toplumun kendi iktisadi tabanı üzerinde demokratikleştirilmesine, ya da bazılarının savunduğu şekliyle demokratik kapitalizm çizgisine çıkar.
Peki tekelci işletmeleri, büyük sanayi işletmelerini, bankaları, demiryollarını, madenleri, limanları vb. ne yapacaksınız diye sorulduğunda, bazıları, devrimin daha bu ilk aşamasında onları sosyalist kamu mülkü haline getireceğiz, diyorlar. Düşününüz ki, sözü edilenler bu ekonominin belkemiğidir, tüm omurgasıdır. Siz büyük sanayi işletmelerini, bütün bankaları, bütün sigorta şirketlerini, tüm ulaşım ve enerji kaynaklarını, madenleri, büyük çiftlikleri vb. sosyalist kamu mülkiyeti haline(144)getireceksiniz, bunu yapabildiğinize göre iktidarınız da sosyalist kimlik ve karakterde bir iktidar olacak, ama buna rağmen sizin rejiminiz sosyalist olmayacak! Siz henüz devrimin burjuva demokratik aşamasında olacaksınız, tüm bunlar o ilk aşamanın “ilk elden” icraatları olacak! Bu gülünçtür, bu ne dediğini, ne savunduğunu bilmemektir.
- Türkiye’nin yakın tarihi, orta burjuvazi ve eski CHP üzerine ara tartışmalar ve sorular...
Geleneksel orta sınıf katmanları kuşkusuz var. Ama bugün orta burjuvazinin tali bir kesimini oluşturuyor artık. CHP’nin ‘70’lerdeki politikasıyla ‘90’lardaki politikasının farkını aynı zamanda buradan okuyacaksınız. Yani her temel politika değişiminin gerisindeki iktisadi değişimi okumak zorundasınız. Neden bu partiler iyi-kötü ‘70’lerde popülizm yapıyorlardı. MHP ile ittifakı her biçimiyle reddediyordu Ecevit. Kontr-gerilla teşhiri yapıyorlardı. İnsanca-hakça bir düzen diyorlardı. Bugün neden bunları yapmıyorlar? Bu değişimin gerisinde ne var? Bu değişimin gerisinde aynı zamanda Türkiye'deki orta sınıf yapısının değişimi var.
Bugün nitel ve nicel olarak gelişmiş bir işçi sınıfı var bu ülkede. Köylülük içerisinde önemli bir sınıfsal farklılaşma yaşanmış; tarım proletaryası var; yoksul köylülük var; küçük üretici köylülük var. (Bu son kategori Türkiye solunda çök bilinmiyor, oysa Lenin’in Komünist Enternasyonal İkinci Kongre’sine sunduğu tezlerde temel bir yer tutuyor. Mehmet Yılmazer’le de tartışıldı, kanıtları gösterildi; küçük köylülük, sosyalist devrimin kırsal alandaki toplumsal dayanaklarından biridir.) Küçiik-burjuvazinin gittikçe yoksullaşan emekçi katmanları var. Zaten palazlanan dar bir kesim orta sınıfa dahil oluyor. İşte bu toplumda bu türden büyük devrimci sosyal kuvvetler var. Bu emekçi sınıflar ve tabakalar toplumun ezici ağırlığını oluş(145)turuyor. Bunların nesnel sınıfsal çıkarları yönünden emperyalizmin egemenliğine de, sermayenin egemenliğine de kesin bir itirazları var. Bu sınıflara dayanarak biz neden emperyalizme karşı mücadeleyi sermaye iktidarına karşı mücadeleyle birleştiremiyecek mişiz?
Anti-emperyalist demokratik devrim demek, devrimimizi hala burjuva demokratik karakterde görmek burada bize ne kazandırıyor? Sadece burjuvazinin belli tabakalarıyla ilişki alanları ve kanalları yaratıyor. Bu ilişki alanları ve kanalları ise gerçekte sadece bizi devrimden alıkoyar. Bu konuda, artık teorinin mantığını bir yana koyuyorum, tarih ortadadır. İkinci Dünya Savaşı tarihi, çeşitli başka ülkelerinde yaşanmış tarih ortadadır.
Bu ülkede otuz yıldır sosyal çalkantı yaşanmıyor mu? İki devrimci yükselişten sözetmiyor muyuz? Üçüncüsünün sancılarını yaşamıyor muyuz? Bu ülkede 12 Eylül sonrasında sürekli bir sosyal çalkantı yok mu? Peki nedir bu orta burjuvazi? Nasıl davranmıştır? Bir dönüp tahlil edilse ya? Sizin bu orta burjuvazinizin politikadaki tercümesi nedir? Bu orta burjuvazinizin politikadaki yansımaları, temsilcileri kimlerdir? Bunlar hangi yurtsever, hangi ilerici politikaları güdüyorlar, göstersenize. Orta burjuvazinin bu toplumda politik temsilcileri yok mu? Bir bakın bakalım onlar ne yapıyorlar? Sınırlı ve koşullu da olsa hangi ilerici tavrı, hangi anti-emperyalist tavrı, hangi yurtsever tavrı gösterebiliyorlar? Eğer buna bir kanıt gösteremiyorsanız, bir açıklama getiremiyorsanız, sizin sözünüzün, genel teorik iddianızın hiçbir kıymeti yok demektir. Bu toplumda gerçek politik karşılığı olmayan temel bir sosyal kategori olabilir mi? Bu toplumda politik ve ideolojik karşılığı olmayan bir sosyal güç var mıdır? Bu toplumda bütün geriliğine ve zayıflığına rağmen ezilen sınıfları temsil eden değişik devrimci akımlar var da, iktisadi güce, kültüre ve sınıf bilincine sahip bu orta burjuvazinin eğilimlerini temsil eden bir politik akım yok mu? Varsa kimdir bunlar?(146)
Türkiye için burjuva demokratik devrimin bu mutlaklaştırılması, buna dayanak oluşturan bütün temel tespitler ve fikirler, ‘60’ların orta sınıf temsilcileri tarafından ortaya konuldu. O klasik orta sınıfın tasfiye olduğu, hızla gelişen kapitalizmle organik bağı içerisinde olan yeni türden bir orta burjuvazinin şekillenmeye başladığı o kendine özgü geçiş sürecinde, tam da orta sınıfın ideologları. YÖN-Devrim Hareketi, ardından küçük-burjuva reformist MDD Hareketi bu fikirleri, bu kalıpları ortaya attılar. Geleneksel devrimci hareket bu kalıpları oradan aldı ve aradan geçen otuz yıla rağmen hala da yaşatıyor.