Küçük-burjuvazi bağımsız bir sınıf değil, bunu hep vurguluyoruz. ‘70’lerde orta burjuvazinin ideolojik etkisine bir girdi, giriş o giriş. Ama orta burjuvazinin ideologları kendi hülyalarının Türkiye kapitalizminin gelişme gerçekliğiyle bağdaşabilir olmadığını görmekte çok gecikmediler. Kapitalist temellere dayalı fakat emperyalizmden bağımsız bir sanayileşmenin ve kalkınmanın çok gerçekçi olmadığını gördüler. YÖN Hareketine imza atanların hemen hepsi bugün düzenin, onun şahsında tekelci burjuvazinin ideologlarına dönüştüler. Bu boş hülyaları, ‘50’li-60’lı yılların dünya konjonktürü yaratmıştı. Bir kısım üçüncü dünya ülkelerindeki sözde “kapitalist olmayan yol” ya da “milli kalkınma yolu” arayışları yaratmıştı. Orta sınıf aydınları buna 1930’lar Türkiye’sinden yerli Kemalist bir temel buldular ve 27 Mayıs üzerinden de bu hülyaları gerçekleştirecek aracı, yani “zinde kuvvetler”i... 12 Mart bütün bu yanılgıları tuz-buz etti. 12 Mart bu ülkede tekelci burjuvazinin ve Amerikan emperyalizminin dolaysız egemenliğinin kesin bir teyidi oldu. Bu egemenliğin temellerine yönelmeyecek hiçbir hareketin gerçekte ona dokunmayacağı açığa çıktı. Sonra en radikalleri bile rejimin ideologlarına dönüştüler. Uğur Mumcu öldüğünde (ki zamanında ‘60’lı yıllarda Doğan Avcıoğlu’nun en iyi destekleyicilerinden, en iyi izleyici(147)lerindendir) bu sistemin dört dörtlük bir savunucusuydu artık. Sistemin çirkefliklerine, aşırılıklarına karşı çıkmanın ötesinde, bu sistemin dört dörtlük bir savunucusuydu. Bugün politikada, parlamentoda, medyada izlediğimiz sayısız satılmış ve çürümüş yalaka şahsiyet ‘60’lı yılların YÖN’cü ilerici aydını idi. Bu ideolojik-politik dönüşün gerisindeki tarihsel-toplumsal dönüşüm nedir? Bu değişimin toplum içindeki izdüşümünü bulup çıkarmak gerekmez mi? Bu değişimi yaratan nedir? Türkiye’de ne değişti ki bu kafa yapıları ve kişilikler böyle değişti? Tam da orta burjuvazideki yapısal dönüşüm üzerinden irdelenmesi gereken soru bu. Orta sınıf aydınları gittiler düzenle bütünleştiler. Hepsi zamanında anti-emperyalistti; şimdi hepsi globalist, hepsi küreselci, hepsi Özalcı. Ama onların geçmiş düşünceleri bugün hala devrimci akımların bilincinde yaşayabiliyor. Geleneksel akımların bilincinde, programlarında, çizgilerinde sürüp gidiyor. Orta burjuvazinin ideologları gittiler kendi tercihlerini yaptılar. Gerçekçidir bu konuda burjuvazi. Hayaller ise küçük-burjuvaziye özgüdür. Devrimci küçük-burjuva akımlar onların yarattığı milliyetçi hayallerle, burjuva demokratik önyargılarla hala oyalanıp duruyorlar. Size daha sonra, tam da yaptığımız tartışma çerçevesinde, Doğan Avcıoğlu'nun zamanında anti-emperyalist anti-feodal devrimi nasıl gerekçelendirdiğini örnekleyerek aktaracağım. Muhakkak ki bunları daha önce okudunuz. Ama bu tartışmaların ışığında ilgili pasajları yeniden dinlemek gerçekten yararlı olacaktır. Bugün devrimci saflarda savunulan çok şeyin olduğu gibi daha önce söylendiğini görmek gerçekten ilginç olacaktır. Yani hareketin teorik ve programatik temelini orta sınıf mensubu burjuva sosyalistleri yarattılar. Devrimci hareket bunlardan, bunu gerçekleştirme yol ve yöntemlerinden koptu, onun için de gerçekte tam kopamadı. İşte bugün TDKP’yi, Devrimci Yol’u görüyoruz. ÖDP Doğan Avcıoğlu’nun YÖN’ü kadar bile radikal(148)değildir. Doğan Avcıoğlu statükoya radikal bir itirazdı hiç değilse. Darbe yapıp emperyalizme karşı millileştirme ve benzeri yollarla birtakım tedbirler almayı hedefliyordu. Bu arada yarı-feodal ilişkileri kendi tarzında, o darbeci tarzıyla tasfiye etmek peşindeydi, buna inanıyordu. Bu noktada radikal bir burjuva demokratıydı. ÖDP dediğiniz omurgasız ve kişiliksiz bir politik oluşum, zerre kadar radikalizmi yok. Bugün Doğu Perinçek’e bakıyoruz. Türkiye’deki değişime bir başka iyi örnektir bu. Doğan Avcıoğlu. bugünün Türk ordusunu bir bütün olarak devrimci ilan eden Doğu Perinçek’in yanında hayli ilerici kalıyor. Doğan Avcıoğlu bunu 27 Mayıs’ın ardından yapmıştı ve ordu bünyesindeki “zinde kuvvetler”e oynuyordu. Perinçek ise bunu 12 Mart ve 12 Eylül’ün ardından, Kürdistan’daki 12 yıllık kirli savaşın ardından yapıyor. - Orta burjuvazinin somut iktisadi-sosyal ilişkiler içindeki görünümü üzerine konuşmalar ve sorular... Biz siyasal mücadelenin, genel olarak devrimin çeşitli sorunlarını, kategorilerini ele alırken, onun toplumdaki karşılığını hep somut olarak düşünmeye ve anlamaya çalıştık. Okurken, incelerken, tartışırken bir takım formüllerle hareket etmedik. En başta zaten koptuğumuz çevreleri formüllerle, şablonlarla hareket etmek, onu gerçek yaşam içindeki izdüşümüne ilgi göstermemek, bu bilimsel tutumdan uzak kalmak biçiminde eleştirmiştik. Orta burjuvazi sorununa da bu toplumda bunun karşılığı nedir, nasıl bir sosyal kategoridir, bu gözle bakmaya, bu çerçevede düşünmeye, onun eğilimlerini, tutumunu da bu çerçevede anlamlandırmaya çalıştık. Orta burjuvazi oldukça geniş bir tabakadır. Orta burjuvazinin kırsal alanda izdüşümü vardır, burada bahsi geçmedi ama, kır burjuvazisi dediğimiz bir sosyal kategori vardır; o eski dönemin zengin köylülüğünün burjuvalaşmış şeklidir, kır burjuva(149)zisi diyoruz; tarımda kapitalist ilişkilerin gelişmesine bağlı olarak ortaya çıkan geniş bir toplumsal kategoridir ve orta burjuvazinin kırsal uzantısıdır. Genel olarak çağdaş kapitalizm orta burjuvazinin bilinçli sosyal desteği sayesinde ayakta duruyor. Bu genel planda da, bizim ülkemiz için de geçerli. Özal’ın “orta direk” dediği aslında bu orta sınıftır. Küçük mülk sahipleri ya da yoksul insan yığınları değil. Bunlar büyük burjuvaziyle kıyaslandığında iktisadi olarak zayıftır, sermayeleri sınırlıdır. Ama o ölçüde de yaygın bir sınıftır. Çok değişik sanayi kollarına girdi üretim yapan kategoriler örneğin bu kapsama giriyor. Bugün çok büyük ölçüde tasfiye olmuş olsa bile henüz büyük sermayenin sızmadığı, el atmadığı ya da kârlı görmediği bir takım geleneksel üretim dallarında yine bu tabakayı görebiliyoruz. Geleneksel orta burjuvazi, klasik orta burjuvazi diyeceğimiz müteşebbisler bu kategoriye giriyor. Özellikle Özalcı politikalar döneminde ticarette ve hizmet sektöründe palazlanan yaygın orta burjuva katmanlar var. Bunlar hep doğrudan ücretli emek sömürüsüyle gelişen katmanlar da değiller. Ticaret, pazarlama ve hizmet sektöründe buna karşılık düşen epeyce geniş bir kesim vardır. Belirgin bir biçimde bu düzenin bir parçası olan, artı değer sömürüsü yapan ya da yapılmış olan artı değer sömürüsünden hatırı sayılı bir pay alabilen bir sosyal kategoridir. Çok yaygınlaşmış bulunan ve büyük ölçüde fason üretim yoluyla uluslararası piyasaya çalışan tekstil ve konfeksiyon atölyelerinin çok büyük bir kısmı, orta ve küçük ölçekli üretime dayalı bu sınıfa en gözle görülür bir örnektir. Otomotiv sanayi örneğini zaten vermiştik; Anadolu’da yayılan sanayi siteleri var, bunlar giderek çoğalıyor, her kentte yapılıyor. Bu sanayi sitelerinin yaygınlaşması yeni tipte bir orta burjuvazinin doğması dediğimiz gelişmenin somut bir kanıtı. Bugün genel olarak fabrika üretiminin girdiği şu veya bu alana bakıyorsunuz, mutlaka hemen oraya bir sanayi sitesi de(150)kuruluyor. Burada bir dizi küçük işletme oluşuyor. Buralarda beş-on-kırk işçi (artık kullanılan tekniğe de bağlı olarak) çalıştıran sayısız işletme var.
Dostları ilə paylaş: |