İslâm'a muhalif olan, ona kin besleyen, gece gündüz ona karşı tuzaklar kuran, onun hadiseler girdabında boğulmasını arzulayan, gailelere maruz kalmasını uman ve aleyhinde fikir geliştirip istişareler yapan cephede şu gruplar yer alıyordu:
1- Münafıklar
Münafıklar, dilleriyle Müslüman olan, ama kalplerinde küfrü ve nifakı gizleyen kimselerdi. Bunlar, İslâm için büyük bir tehlike oluşturuyorlardı. Çünkü iç düşman, Müslümanlar için dış düşmandan daha tehlikelidir. Müslümanlar arasında düşmanlığı yayıyor ve yüce Allah'ın kitabını tahrif ediyorlardı. Hatta kendileri için bir mescit yapmış ve Peygamber'den onda namaz kılmasını istemişlerdi. Ancak onların gerçek yüzü Peygamber'e aşikâr olunca o mescidin yakılmasını emretti.
Bunların İslâm için tehlikeli olduklarına nazaran, haklarında Münafikûn Suresi indi ve onların habisliğine ve nifakına değindi. Ebu Süfyan ve Ümeyye Oğulları'nın çoğu, münafıkların önde gelenlerindendi. Çünkü İslâm, onların ileri gelenlerinin kökünü kesmiş, çıkarlarını ve nüfuzlarını ellerinden almıştı.
Yahudiler, Peygamber'in (s.a.a) hasımları ve düşmanları idiler. Peygamber'in (s.a.a) askerî meydanlarda elde ettiği zaferler onları korkutmuş, getirdiği dinin gönülleri fetheden hükümlerinin güzelliği ve öğretilerinin yüceliği onları şaşırtmıştı. Yahudiler, Arap Yarımadası'nda İslâm'a karşı savaşta etkin bir güce sahiplerdi. Ebu Süfyan'ı, Peygamber'e (s.a.a) karşı savaşında malları ve diğer imkânlarıyla desteklemişlerdi. Tüm ekonomik güçlerini İslâm aleyhine ve Peygamber'in (s.a.a) işini bitirmek için seferber etmişlerdi.
Peygamber (s.a.a), Yahudilerin kendisine karşı en büyük tehlikeyi oluşturduklarını ve onlar var olduğu müddetçe İslâm'ın hâkimiyetinin tam anlamıyla düzelmeyeceğini biliyordu. Bu nedenle azimle onların karşısında durdu ve Nazir Oğulları'nı Medine'den sürdü. Böylece başkentini onlardan temizlenmiş oldu. Aynı şekilde, Hayber kalelerinde onlarla savaşarak elebaşları ve ileri gelenlerini ortadan kaldırdı.
Peygamber (s.a.a), Yahudileri insan toplumu için yıkıcı bir unsur olarak görüyordu. Müslümanları onların şerlerine karşı uyarmıştı. Vâkıdî, Peygamber'in (s.a.a) son vasiyetinin şu olduğunu rivayet eder:
"Yahudileri yarımadanızdan çıkarın."
İslâm tarihinden ve Peygamber'in (s.a.a) karşılaştığı zorluklardan aktardığımız bu kesitler, asıl konumuz için bir mukaddime niteliğindedir. O da şudur: Peygamber (s.a.a), dünyadan göçmeden önce ümmetine önderlik yapacak olan kişiyi tayin etti ve onu getirdiği değerler ve ilkelerin koruyucusu ve emini kıldı; onu bu değerleri insanlar arasında yaymakla görevlendirdi.
Peygamber'in (s.a.a) bu hassas işi ihmal ettiği, ümmeti kendi hâline bıraktığı ve ümmetin bu iş için dilediği kimseyi seçebileceğini söylemek, en zayıf ve en tutarsız görüşlerdendir. Çünkü bu görüş, ümmeti sapmalardan korumaya ve şaşkınlıktan kurtarmaya yönelik nebevî çizgiyle bağdaşmamaktadır.
Peygamber (s.a.a), ümmetinin gelecek tüm kuşaklarını fitneler ve sapmalardan koruyacak olan rehberi tayin ve ilân etmişti. Bu rehber, Kur'an ve İtret'ti. Peygamber (s.a.a), bunu her münasebette dile getirmiş ve herkese duyurmuştu. Ancak sahabeden bazıları, "Allah'ın kitabı bize yeter." diyerek buna karşı çıkmıştı. Bu tutum, Müslümanların arasında fitnelerin yaygınlaşmasına, değerlerin değişmesine, zalimlerin kendilerine musallat olmasına yol açtı. Sonuçta Müslümanların hükümdarları ve valileri, bir dönem Emevîlerden, bir başka dönem de Abbasîlerden oldu. Onlar da, Müslümanlar arasında zulmü, haksızlığı ve baskıyı yaymak ve Müslümanları sevmedikleri şeyleri yapmaya zorlamak için hiçbir çabadan geri kalmadılar.
HİLÂFET İSLÂMÎ
BİR ZARURETTİR
Hilâfet -maksadımız devlet başkanlığıdır-, İslâm toplumunun oluşumunda en önemli unsurlardan ve ülkelerde adaletin yaşatılmasının şartlarındandır. Hayat, onsuz düzene girmez; toplumda güven, huzur ve istikrar kalmaz.
İslâm, hilâfet konusuna büyük önem vermiş; onu medeniyetinin ve misyonunun temel taşlarından biri olarak saymıştır. Şimdi hilâfet meselesinin konumuzla ilgili olan yönlerine kısaca değinmek istiyoruz:
Sözlükte Hilâfet
Hilâfet, sözlükte, başkasına vekâlet etmek demektir. Bu, ya vekâlet edilen kimsenin gıyabında, ya ölümünden dolayı, ya da aczinden dolayı olur. Bazen de, "Musa, kardeşi Harun'a dedi ki: Sen, kavmim içinde benim halifem ol."1 ayetinde söz konusu olan hilâfette olduğu gibi, vekâlet edeni şereflendirmek için olur.2
Şer'î Istılahta Hilâfet
Şer'î ıstılahta hilâfet, Peygamber'in (s.a.a) naibi ve vekili olarak din ve dünya işlerinde genel riyaset anlamına gelir.
İbn Haldun şöyle der: "Hilâfet, halkı şeriatın görüşü doğrultusunda uhrevî ve dünyevî maslahatlarına yönlendirmektir."
Sonra şöyle devam eder: "Hilâfet, gerçekte dini korumada ve dünya işlerini idare etmede şeriatın sahibine vekâlet etmektir."1
Marudî, hilâfeti, "dini korumada ve dünyayı yönetmede nübüvvetin hilâfeti" olarak tarif eder.2
Peygamber'in Hilâfete Önem Vermesi
Peygamber (s.a.a), hilâfete büyük önem vermiş, onu İslâm toplumunun binasında en mühim unsurlardan saymış ve zamanının imamını tanımayanı ateşle müjdelemiştir. Şöyle buyurmuştur:
"Kim zamanının imamını tanımadan ölürse, cahiliye ölümüyle ölmüştür."3
Müslüman bir insan için Rabbini ve dinini tanımadığı hâlde cahiliye ölümüyle ölmekten daha kötü bir akıbet olabilir mi?!
Kur'an-ı Kerim de imama itaatin gerekliliğini vurgulamış ve şöyle buyurmuştur:
"Allah'a itaat edin, Peygamber'e ve veliyy-i emirlerinize itaat edin."4
Veliyy-i emre itaat, Allah-u Teala'ya ve Resulü'ne itaat gibi farz ve gerekli olduğuna göre, Peygamber (s.a.a) kendinden sonraki halife ve imamı nasıl ihmal edebilir?!
Peygamber'in Hilâfeti Nübüvvetle Birlikte Gündeme Getirmesi
Peygamber (s.a.a), daha İslâm'a davetinin başlangıcında, hilâfeti Müminlerin Emiri İmam Ali''ye (a.s) bahşetmişti. Akrabalarını peygamberliğine imana davet ettiği zaman onlara şöyle buyurmuştu:
"Benim kardeşim ve aranızdaki vasim ve halifem olmak üzere kim bu davette beni destekleyecektir?"
Hiç kimse Peygamber'e olumlu cevap vermemiş, bir tek İmam Emirü'l-Müminin ayağa kalkmış ve şöyle demişti:
"Ben ey Allah'ın Peygamberi, bu davette senin destekçin olacağım."
Bunun üzerine Peygamber (s.a.a), elini onun boynuna atmış ve akrabalarına hitap ederek şöyle buyurmuştu:
"Bu, benim kardeşim ve aranızdaki vasim ve halifemdir; onu dinleyin ve ona itaat edin."1
Evet; Peygamber (s.a.a), hilâfet meselesine büyük önem vermiş, onu nübüvvetle birlikte gündeme getirmiş ve bu ağır mesuliyeti ilim, takva ve din uğruna zahmet çekmede Müslümanların en faziletlisi olan kimseye vermiştir.
Dostları ilə paylaş: |