TAZİYE
Ölenin akrabalarına taziyede bulunmak meşrudur.1 Kurra el-Müzeni (r.a)'dan dedi ki: "Allah'ın Peygamberi oturdu mu yanına ashabından da bir kaç kişi otururdu. Aralarında küçük oğlu olan bir adam da bulunurdu. O çocuk babasına sırtının arkasından gelir, o da alıp onu önüne otururdu. [Peygamber (s.a) ona: Onu seviyor musun diye sordu, adam şöyle dedi: Ey Allah'ın Rasûlü: Allah onu sevdirdiği gibi seni de sevdirsin.] Derken çocuk öldü. Adam da sohbete -oğlunun hatırası dolayısıyla- gelmez oldu. Oğlu için üzüldü. Peygamber (s.a) onu göremeyince: Ben ne diye filan kişiyi göremiyorum diye sordu. Ey Allah'ın Rasûlü dediler. Senin o gördüğün oğulcağızı var ya o öldü. Peygamber (s.a) onunla karşılaşınca oğlunu sordu, o da oğlunun öldüğünü Peygambere haber verdi. Peygamber oğlu dolayısıyla ona taziyetlerini bildirdi, sonra şöyle buyurdu: Ey filan kişi sen şunlardan hangisini daha çok seversin. Ömrün boyunca onunla hoş vakit geçirmeyi mi yoksa yarın cennet kapılarından hangisine gidersen mutlaka onun senden önce oraya varmış olduğunu ve o kapıyı sana açmakta olduğunu görmeni mi? Adam ey Allah'ın Peygamberi elbetteki benden önce cennetin kapısına gidip, bana o kapıyı açmasını ben daha çok severim. Peygamber: İşte bu sana verilmiştir diye buyurdu. [Bir adam [ensardan bir adam] ey Allah'ın Rasûlü [Allah beni sana feda kılsın]. Bu sadece ona mı has yoksa hepimize mi, Peygamber aksine hepinize diye buyurdu.]"1486
Onlara kendilerini teselli edeceğini, kederlerini önleyeceğini ve kadere rıza ve sabra iteceğini sandığı ifadelerle onlara taziyetlerini bildirir. Bunu da Peygamber (s.a)'dan sabit olmuş ifadelerle -eğer onları biliyor ve hatırlıyor ise- yapar. Aksi takdirde kolayına gelen ve maksadı gerçekleştirir, şeriate de muhalif olmayan güzel sözlerle taziyetlerini bildirir. Bu hususta varid olmuş bazı hadisler vardır:
Üsame b. Zeyd'den dedi ki: "Peygamber (s.a) kızlarından birisi Rasûlullah (s.a)'a bir küçük çocuğunun, oğlunun ya da kızının (bir rivayette Zeynep kızı Umeyme'nin)2 ölmek üzere olduğuna dair haber gönderdi. Binaen aleyh bizim yanımıza gel (dedi). (Üsame) dedi ki: Peygamber ona selam söylemek ve şunları bildirmek üzere haber gönderdi: "Aldığı şey Allah'ındır. Verdiği de [Allah'ındır] herşey onun yanında belli bir ecele kadardır. Binaen aleyh sabretsin ve ecrini (Allah'tan) beklesin."
Kızı ona [mutlaka kendisine gelmesi için] yemin vererek haber gönderdi. Bunun üzerine o da kalktı, biz de kalktık. Küçük çocuk Rasûlullah (s.a)'ın kucağına verildi. Nefesi [sanki bir su tulumunda imiş gibi] hırıldayıp duruyordu. Gelenler arasında Sad b. Ubade [Muaz b. Cebel], Ubeyy [b. Kâb] zannederim [Zeyd b. Sabit ve birtakım kimseler vardı.] Rasûlullah (s.a)'ın gözleri yaşla doldu. Sad ona: Bu ne oluyor ey Allah'ın Rasûlü [sen ağlamayı yasaklamadın mı?] (Peygamber) şöyle buyurdu: Bu [ancak] Allah'ın kullarından dilediği kimselerin kalblerine koyduğu bir rahmettir. Allah kulları arasından merhametlilere merhamet buyurur."1487
Bu taziye ifadesi her ne kadar ölmek üzere olan birisi hakkında varid olmuş ise de nassın delaleti ile ölmüş bulunan kimse hakkında bu ifadelerle taziyette bulunmak öncelikle sözkonusudur. Bundan dolayı Nevevi, el-Ezkar'da ve başka yerde şöyle demektedir: "Bu hadisteki ifadeler taziye için kullanılacak ifadelerin en güzelidir."
Bureyde b. el-Hasib'den rivayet edilmiştir. O dedi ki: "Rasûlullah (s.a) ensarı arar araştırır, onların hastalarının ziyaretine gider, onları soruştururdu. Bir gün ensardan bir kadının oğlunun öldüğü haberini aldı. Başka bir çocuğu da yoktu. Bundan dolayı onun için çok üzülmüş, çok kederlenmişti. Peygamber (s.a) ona gitti. [Beraberinde ashabı da vardı. Kadının (evinin) kapısına ulaşınca kadına: Allah'ın Peygamberi ona taziyede bulunmak üzere girmek istiyor denildi. Rasûlullah (s.a) girip şöyle dedi: Bana ulaştığına göre sen oğlun için çok üzülmüş, kederlenmişsin. Ona Allah'a karşı takvalı olmasını, sabırlı olmasını emretti. Kadın ey Allah'ın Rasûlü [nasıl üzülmeyeyim] ben artık doğum yapamayan rakub bir kadınım. Benim ondan başka bir çocuğum da yok dedi. Bu sefer Rasûlullah (s.a) şöyle buyurdu: Rakub çocuğu hayatta kalan demektir. Sonra şöyle buyurdu: Bir erkeğin yahut müslüman bir kadının üç evladı ölür de [onların mükafatını ümit ederse] mutlaka Allah onu, o çocukları vasıtasıyla cennete girdirir. Bunun üzerine Ömer [Peygamber (s.a)'ın sağında bulunuyordu]. Anam babam sana feda olsun ya iki kişi (olurlarsa) diye sordu. Peygamber: İki kişi dahi diye buyurdu."1488
Üçüncü hadis Peygamber (s.a)'ın Um Seleme (r.a)'ın yanına kocası Ebu Seleme'nin vefatı akabinde girdiği vakit söylediği şu sözlerdir: "Allah'ım Ebu Seleme'ye mağfiret buyur. Onun derecesini hidayete erdirilmişler arasında yükselt. Geriyle bıraktıkları arasında ona hayırlı halefler ver. Ey alemlerin Rabbi bize de, ona da mağfiret buyur. Onun kabrini ona genişlet ve orayı ona nurlandır."
Hadisi Müslim ve başkaları rivayet etmiş olup, tamamıyla geçmiş bulunmaktadır.
Dördüncü hadis Peygamber (s.a)'ın Abdullah b. Cafer'e babasını taziyet maksadı ile söylediği şu sözlerdir: "Allah'ım Cafer'in ailesi hakkında Cafer'e halef olacak kimseleri ver. Abdullah'a sağ elinin yapacağı alışverişlerde bereketler ihsan eyle. O bu sözlerini üç defa söylemişti." Hadisi Ahmed bir sonraki meselede tamamen gelecek bir hadis içerisinde ifade edilmiştir.
Taziyede bulunma süresi aşmayacak şekilde üç gün ile sınırlı değildir. Aksine ne zaman taziyede bulunmakta fayda görürse taziyesini yapar. Çünkü Peygamber (s.a)'dan üç gün sonra taziyede bulunduğu Abdullah b. Cafer (r.a)'ın rivayet ettiği hadiste sabittir. O şöyle demiştir:
"Rasûlullah (s.a) bir ordu gönderdi. Onlara Zeyd b. Harise'yi kumandan tayin ederek şöyle buyurdu: Eğer Zeyd öldürülür yahut şehit düşerse, kumandanınız Cafer olsun. Şâyet o da öldürülür ya da şehit düşerse kumandanınız Abdullah b. Revaha olsun. Düşmanla karşılaştılar. Zeyd sancağı aldı ve öldürülünceye kadar savaştı. Sonra sancağı Cafer aldı, o da öldürülünceye kadar savaştı. Sonra sancağı Abdullah aldı, o da öldürülünceye kadar savaştı. Sonra sancağı Halid b. el-Velid aldı, Allah ona zafer nasib etti. Onlara dair haber Peygamber (s.a)'a ulaştı. O da müslümanlara (hutbe okumak üzere) çıktı. Allah'a hamd-u senada bulunup şöyle dedi: Kardeşleriniz düşmanla karşılaştılar. Zeyd sancağı aldı, savaştı ve nihayet öldürüldü ve şehid düştü. Sonra... sonra... sonra sancağı Allah'ın kılıçlarından bir kılıç olan Halid b. el-Velid aldı. Allah ona zafer nasib etti ve ona mühlet verildi. Sonra Cafer'in ailesine onlara gitmek üzere üç gün mühlet verdi. Sonra onlara gidip şöyle dedi: Artık bugünden sonra kardeşim için ağlamayınız. Bana kardeşimin çocuklarını getiriniz. (Abdullah) dedi ki: Sanki kuş yavruları imişiz gibi bizi getirdiler. Bana berberi çağırın diye buyurdu. Berber çağırıldı, başlarımızı traş ettik. Sonra şöyle buyurdu: Muhammed bizim amcamız Ebu Talib'e benziyor. Abdullah ise hem yaratılışı, hem ahlakı itibariyle bana benziyor. Sonra elimi tutup kaldırarak şöyle buyurdu: Allah'ım Cafer'in ailesine sen halef ol. Abdullah'a yapacağı alışverişlerde bereket ihsan eyle. Bu sözlerini üç defa tekrarladı. (Abdullah) dedi ki: Annemiz gelerek ona yetimliğimizden sözetti ve bundan ötürü onun üzüleceği şeyler söyledi. Sonunda şöyle buyurdu: Dünyada da, ahirette de ben onların velisi iken sen bunların fakir düşeceğinden mi korkuyorsun?1489
İnsanlar ardı arkasına bu işleri yapmaya devam etseler dahi taziye halinde iki husustan uzak durmak gerekir:
a- Ev, kabristan ya da mescid gibi taziye için özel bir yerde toplanmak,
b- Ölenin akrabaları tarafından taziye için gelen kimselere ziyafet maksadıyla yemek hazırlamak.
Çünkü Cerir b. Abdullah el-Beceli (r.a) rivayet ettiği hadiste şöyle demektedir: "Bizler ölenin akrabaları yanında toplanmayı ve defnedilmesinden sonra yemek yapmayı bir çeşit ağıt yakmak olarak sayıyorduk."1490
Nevevi, el-Mecmu (V, 306)'da şunları söylemektedir: "Taziye kabul etmek için oturmaya gelince, Şafiî ve Musannif (Şirazi) ve diğer mezheb alimlerimiz mekruh olduğunu açıkça ifade etmiş ve şöyle demişlerdir: Taziye için oturmak ölünün akrabalarının bir evde toplanarak taziyede bulunmak isteyen kimselerin onların yanına gelmeleri demektir. (Mezheb alimlerimiz) dediler ki: Bunun yerine onların kendi ihtiyaçlarını görmeye gitmeleri gerekir. Onlara rastgelen onlara taziyede bulunur. Taziye maksadıyla oturmanın keraheti hususunda erkeklerle kadınlar arasında bir fark yoktur."
Nevevi'nin işarette bulunduğu kişi İmam Şafiî'nin el-Um adlı eserinde (I, 248) söylediği ifadelerdir: "Ben matemleri mekruh görüyorum. Bu da ağlamasalar dahi toplanmaları demektir. Çünkü böylesi kederi tazeler ve birtakım külfetlere sebeb olur. Ayrıca bu hususta varid olmuş rivayeti de bununla birlikte düşünmek gerekir."
Sanki bu ifadeleriyle Cerir'in naklettiğimiz hadisine işaret ediyor gibidir. Nevevi dedi ki: "Musannıf ve başkaları bu hususta bir başka delil göstermişlerdir ki bu da bu işin sonradan ortaya çıkartılmış (ihdas edilmiş) olduğudur."
İbnu'l-Humam da aynı şekilde Hidaye şerhinde (I, 473) ölenlerin akrabalarının ziyafet maksadıyla yemek yapmalarının mekruh olduğunu açıkça ifade etmiş ve şöyle demiştir: "Bu çirkin bir bid'attir." el-İnsaf (II, 565)'de belirtildiği üzere Hambelilerin mezhebi de budur.
Sünnet yetimin akrabalarının ve komşularının ölenin ailesine onları doyuracak kadar yemek yapmalarıdır. Çünkü Abdullah b. Cafer (r.a) rivayet ettiği hadiste şöyle demektedir:
"Cafer'in ölüm haberi ulaşınca, Peygamber (s.a) şöyle buyurdu: "Cafer'in ailesine bir yemek yapınız, onlara kendilerini yeteri kadar uğraştıracak bir iş gelip çatmış bulunuyor ya da onlara kendilerini meşgul edecek bir şey gelmiş bulunuyor diye buyurdu."1491
"Aişe hasta ve ölmüş kimseler dolayısıyla kederli olanlara bulamaç yapılmasını emreder ve şöyle derdi: Ben Rasûlullah (s.a)'ı şöyle buyururken dinledim: Şüphesiz ki bulamaç hastanın kalbini rahatlatır ve kısmen kederi alıp götürür."1492
İmam Şafiî, el-Umm (I, 247)'de şunları söylemektedir: "Ben ölenin komşularının ya da akrabalarının öldüğü gün ve gece ölenin ailesine onları doyuracak kadar bir yemek yapmalarını severim. Çünkü bu bir sünnettir ve güzel bir hatırlamadır. Ayrıca bizden önce de, bizden sonra da hayır sahiblerinin yaptıkları işlerdendir." Daha sonra Abdullah b. Cafer'den kaydedilen hadisi zikretmektedir.
Yetimin başının sıvazlanması, okşanması ve ona ikramda bulunulması da müstehabtır. Çünkü Abdullah b. Cafer rivayet ettiği hadiste şunları söylemektedir:
"Biz küçük çocuk olarak oynarken Kusem ve Abbas'ın oğlu Ubeydullah ile birlikte bizi bir görseydiniz. Peygamber (s.a) bineği üzerinde yanımızdan geçince şöyle buyurdu: Bana bunu kaldırıp veriniz. (Abdullah) dedi ki: Beni aldı, önüne oturttu. Kusem için de bunu da bana kaldırınız dedi, onu alıp arkasına oturttu. Ubeydullah'ı, Abbas, Kusem'den daha fazla severdi. (Peygamber) Kusem'i bindirip de, Ubeydullah'ı bıraktığı için amcasından çekinmedi. (Abdullah devamla) dedi ki: Sonra üç defa başımı okşadı, başımı okşadığı her seferinde: Allah'ım Cafer'in çocuklarına sen halef ol diye buyurdu. (Hadisi Abdullah'tan rivayet eden ravi) dedi ki: Ben Abdullah'a peki Kusem ne yaptı diye sordum. O şehid düştü dedi. Ben: Allah ve Rasûlü hayırlı olanı daha iyi bilir dedim. (Abdullah): Evet dedi."1493
Dostları ilə paylaş: |