Şİİr niteliĞİndeki Kİtaplara giRİŞ



Yüklə 244,97 Kb.
səhifə2/3
tarix26.08.2018
ölçüsü244,97 Kb.
#74398
növüYazı
1   2   3

6:1-13 Eyüp, anlamsız sözler söylediğini itiraf eder, ancak bir nedeni var­dır! Üzüntüsü ve uğradığı felaket, denizin kumundan daha ağırdır ve ruhu Her Şeye Gücü Yeten’in oklarının zehrini içmektedir. Bu kitapta özellikle Eyüp tarafından anlatılanlar, tüm olumsuzluk ve korkunçluklarına rağmen öyle­sine güzel ifade edilmişlerdir ki, duyarlı okuyucuyu etkiler. Eyüp, durup durur­ken yakınmayacağını, hayvanların bile nedensiz bağırmadıklarını belirtir. Acı çekmek ve ağlamak, tatsız yiyecekle baharat arasındaki ilişkiye sahiptir. Eyüp, dayanacak gücü ve gelecekten umudu kalmadığından ölebilmeyi arzular. Ya­şamı sürdürmek anlamsızdır.

6:14-23 Eyüp’ün arkadaşları (onlara kardeşlerim diye hitap eder) onu kendilerine en çok ihtiyaç duyduğu anda hayal kırıklığına uğratmışlardır. Arka­daşlarını ihtiyaç duyulduğunda kuruyan derelere benzetir. Kendilerinden hiçbir şey beklememesine rağmen, Eyüp’ü nasıl günah işlediğini belirtmeksizin eleş­tirmişlerdi.

6:24-30 Elifaz, konuşmasında Eyüp’ün gizli bir günahkâr olduğunu ima etmesine rağmen, Eyüp özdenetimini korur. Nerede hata yaptığını öğrenmek ve ağzından haksız bir söz çıktıysa kanıtlamalarını ister. 27’nci ayet, arkadaşla­rına yaptığı bir karşı suçlamadır. Belki de ayağını kaydırmak istedikleri arka­daşları, Eyüp’ün kendisidir!

7:1-10 Eyüp burada doğrudan Rab’be hitap eder. Ölmek için duyduğu is­tek, bir uşağın gün boyunca yaptığı ağır işlerden sonra dinlenme arzusu kadar doğaldır. Ancak gece de Eyüp’ün işkence çeken bedenine rahatlama getirmez. Şafak sökene kadar bir o yana, bir bu yana dönüp durur. Yaşamı bir doku­macı mekiğinin hızıyla umutsuzca geçip gitmekte, bir bulut gibi gözden kay­bolmaktadır.

7:11-21 Rab’bin, önemsiz bir insanı neden kabuslarla korkuttuğunu, tükü­rüğünü yutamayacak kadar rahatsız ettiğini ve böylesine dehşetli bir şekilde sı­nadığını sorar. İnsan, Tanrı’nın kendisine sürekli sıkıntı vermesine değecek ka­dar büyük müdür? Eyüp günah işlemiş olsa bile, yakında nasılsa öleceğine göre, bağışlanması gerekmez mi?
4. Bildat’ın İlk Konuşması (8. Bölüm)
Bildat adı, çekişmenin oğlu anlamına gelebilir. Eyüp’ün bu arkadaşı insan­larla zıtlaşmayı sevdiği için, bu ad karakterine çok uygun olurdu. Ridout, Bildat’ı Elifaz’la tarzı ve bilgisi açısından şöyle kıyaslar:
Elifaz, konuşmasına damgasını vuran incelik ve ağırbaşlılıktan yoksundur ve Eyüp Tanrı’yı suçladığı için ona karşı oldukça sert davranmıştır. Tanrısal ilke­lerden haberi olmayan Bildat, Tanrı’nın onuru için kıskançlık duyar ve Tanrı’nın suçlanmasına izin veremez. Bu konuda elbette ki haklıdır, ama hepsinin düşün­celerinde var olan şu köklü hata nedeniyle Eyüp’ü ikna edemez: Tanrı günahı ce­zalandırmalıdır ve Eyüp cezalandırıldığı için mutlaka bir günahkârdır.11
8:1-7 Bildat, Eyüp’ü sorumsuz ve tehditkâr konuşmalar yapmakla suçlaya­rak Tanrı’nın kötüleri cezalandıran, doğruları ise ödüllendiren adaletini savu­nur. Çekinmeden Eyüp’ün oğullarının günahları nedeniyle yok edildiklerini söyler. Bunun doğru olduğuna ilişkin hiçbir kanıt yoktur. Kanıt olsaydı bile bü­yük bir acı ve sıkıntı içindeki bir adama bunu söylemek büyük zalimlikti. Bildat, Eyüp’ün Tanrı’ya dönmesi halinde, Tanrı’nın kendisine iyilik etme umudunun hâlâ var olduğunu söyler.

8:8-22 Sonra, kötülük ve günahın cezalandırılması arasındaki bağı kanıtla­mak için tarihe başvurur. Nasıl su olmayan yerdeki kamışlar kurur ve solar-­

larsa, dindar olmayanların ve ikiyüzlülerin sonu da böyle olacaktır (16a ayeti, klorofilin güneş ışığından emilmesine ilişkin bir ima olabilir). Tanrı kusursuz insanları reddetmez ve onları kutsamayı sürdürür. Kötülük edenlerinse elinden tutmaz.


5. Eyüp’ün Karşılığı (9,10. Bölümler)
9:1-13 Eyüp, “Tanrı’nın önünde insan nasıl haklı çıkabilir?” sorusuyla kurtuluş yolunu araştırmaz ve En Yüce Olan’ın önünde masumiyetinin kanıt­lanması konusundaki umutsuzluğunu ifade eder. Tanrı’yla tartışmak akılsızlık­tır, çünkü hiç kimse O’na binde bir bile yanıt veremez. Tanrı egemendir, tüm bilgeliğe ve güce sahiptir. Egemenliği ve bilgeliği dağları, yeryüzünü, güneşi, yıldızları, denizi ve birçok şeyi kontrol etmesiyle anlaşılır.

9:14-31 Eyüp’ün kendini savunma şansı var mıdır? Tanrı’nın kendisini dinlediğinden emin olabilir mi? Eyüp, Tanrı’nın merhametsiz, zalim ve adalet­siz olduğunu söyler. Bu nedenle davasına adaletle bakılması imkânsızdır. Umut-suzluk içindeki Eyüp, Tanrı’yı, hem doğruyu hem de kötüyü ayırt et­meksizin yok etmekle, masumların düştüğü kötü durumlara gülmekle ve yer­yüzündeki yargıçların adaletsizce davranmalarına neden olmakla suçlar. “Ku­sursuz olsam da kendime aldırdığım yok, yaşamımı hor görüyorum. Hepsi bir, bu yüzden diyorum ki, O suçluyu da suçsuzu da yok ediyor” (21 ve 22. ayetler). Yaşamı tükendikçe, fedakarlık etmek ya da kendini geliştirmek için umutlarını yitiriyor.

9:32-35 Eyüp, Tanrısı ve kendisi arasında aracılık edecek biri için öz­lemle inler, ama kimseyi bulamaz. Eyüp’ün de bizim de en büyük ihtiyaçları­mızı karşılayabilecek aracının Rab İsa Mesih olduğunu biliyoruz (1Ti.2:5). Matthew Henry şu yorumu yapar:
Eyüp konuyu memnuniyetle bir hakeme götürebilirdi, ancak hiçbir yaratık ha­kem olabilecek yeterlilikte değildi. Bu nedenle, Tanrı’yla olan davası için yine Tanrı’ya başvuracak ve yargısına razı olma kararını verecekti. Gökyüzü ve yer­yüzü arasında aracılık yapmış olan Rabbimiz İsa, elini ikimizin de üzerine koy­muştur; Baba, yargıyı O’nun yetkisine vermiştir. Bu konu, o zamanlar Müjde aracılığıyla henüz açıklanmamış olduğundan, bu tür yakınmalar görülebili­yordu.12
10:1-7 Eyüp kızgınlıkla acı yakınmalarda bulunarak, Tanrı’dan yaratmış olduğu birine gösterdiği bu mantıksız davranışını açıklamasını ister. Eyüp’ün kötü olmadığını bile bile onu gaddarca yargılarken bir insan gibi davranmış olmuyor muydu?

10:8-12 Harold St. John bu paragrafa ilişkin şu yorumu yapar:
Çömleğin çömlekçiye öğüt verdiği ve Tanrı’ya, yarattığı insan üzerinde sahip ol­duğu sorumluluktan onuru nedeniyle kaçamayacağını hatırlatan bu şaşırtıcı bö­lümü atlamamalıyız. Senin ellerin bana biçim verdi, beni yarattı (10:8). Embri­yonun oluşumu (10:10); et ve derinin büyümesi, kemik ve sinirlerin gelişimi (10:11); (a) çok yönlü ifadeleriyle birlikte “canımız” ve (b) insanın en yüce par­çası olan “ruhu” Tanrı’nın ilgisi aracılığıyla bağışlanmış ve korunmuştur (10:12).13

10:13-22 Rab neden Eyüp’ün başına birçok felaket getirdi? Görünüşe göre Eyüp’ün doğru ya da kötü olup olmadığı önemli değildir. Yaşamı Tanrı öfke­siyle dolmuştu. Tanrı neden onun doğmasını sağlamıştı? Şimdi, ışığın bile ka­ranlığa benzediği kargaşa diyarına gitmeden önce, neden onun biraz rahatla­masına izin vermiyordu?
6. Sofar’ın İlk Konuşması (11. Bölüm)
11:1-12 Naamalı Sofar, böylesine boş ve kibirli bir konuşmanın mutlaka yanıtlanması gerektiği konusunda ısrar etti. Ridout, Eyüp’ün üçüncü arkadaşı­nın adının anlamına ilişkin şunları yazmıştır:
Sofar’ın anlamı, “şakımak” fiilinin kökünden gelen ve Musa’nın karısı Sippo-ra’nın da adı olan “Serçe” adının eril biçimiydi. Sofar’ın, Eyüp’ün benliği­nin ha-yali işlerini suçlamaktaki gayretine rağmen, o da Sippora gibi, Tanrı’nın benliği yargılamasına bilinçsizce karşı gelmekteydi. Tüm ateşli ve yersiz uyarı­ları, adını taşıdığı kuşun şakımaları kadar zararsızdı.14
Sofar’ın iddiasına göre, eğer Eyüp her şeyi Tanrı’nın gördüğü gibi görebil­seydi, hak ettiği kadar acı çekmediğinin farkına varacaktı! Tanrı’nın büyüklüğü hakkındaki bilgisizliği, onu Tanrı’nın adaletini sorgulama konusunda yetkisiz kılmaktaydı. 12’inci ayet, açıkça Eyüp’ü hedefleyen çok kaba bir ifade içerir: “Ne zaman yaban eşeği insan doğurursa, aptal da o zaman sağduyulu olur.”

11:13-20 Eyüp’ün yapacağı en iyi iş, günahlarını “kendinden uzaklaştır­mak” olacaktı; Tanrı o zaman ona güvence, huzur ve teselli verecekti. Aksi takdirde yıkımdan kaçış yoktu.
7. Eyüp’ün Karşılığı (12-14. Bölümler)
12:1-6 Eyüp ince bir alayla, günümüzde oldukça ünlü olan şu sözleri söy­leyerek arkadaşlarını entelektüel kibirle suçlar:
Kendinizi bir şey sandığınız belli,

Ama bilgelik de sizinle birlikte ölecek!
Tanrı’nın bilge ve güçlü olduğunu bilmeyen yoktur. Ancak günahkârlar re­fah içindeyken, bir zamanlar dualarına yanıtlar alan bir adamın şimdi şiddetli acılar içinde oluşunu nasıl açıklayacaklardı? “Kaygısızlar felaketi küçümser, ayağı kayanı umursamaz” (5. ayet).

12:7-12 Doğa bile –hayvanlar– Tanrı’nın bazılarını yok edip diğerlerini korurken keyfi davrandığını gözler önüne serer. Eğer Eyüp’ü eleştirenler sözle­rini, yiyeceği tattıkları özenle tartsalardı, Eyüp’ün söylediklerini kabul eden es­kilerle aynı fikirde olacaklardı.

12:13-25 Bu ayetlerde Eyüp, Rab’bin egemenliği, bilgeliği ve gücüne iliş­kin muhteşem bir anlatımda bulunur. Tanrı’nın bu özelliklerinin sık sık nedeni açıklanamayan ve mantığa aykırı görünen sonuçlar ürettiğini belirtir.

13:1-19 Eyüp, kendisini eleştirenleri paylar. Yeni olan hiçbir şey söyleme­mişlerdir. Davasını, bu yalancı ve sahtekârlara, değersiz hekimlere götürmek yerine Tanrı’yla tartışmak ister. Eğer sessiz kalsalardı, insanlar onların bilge ol­duğunu düşünecekti. Tanrı’nın eylemi hakkındaki açıklamaları gerçek değildi; bu konuda Tanrı’ya karşı sorumlu olacaklardı. Düşünceleri güçsüz ve yarar­sızdı. Yalnızca sessiz kalsalardı, davasını Tanrı’yla tartışacak ve yaşamını O’nun ellerine teslim edecekti. Haklı çıkartılacağından emindi, ama Tanrı onu yok etse bile o, Tanrı’ya güvenmeye devam edecekti.

13:20-28 13:20’den 14:22’ye kadar, Eyüp doğrudan Tanrı’ya hitap eder. Sıkıntıdan kurtarılması için yalvarır ve Tanrı’nın kendisine neden bu denli sert davrandığına dair O’ndan açıklama ister. Çürük bir şey gibi, güvenin yediği bir giysi gibidir. Tanrı tarafından bu kadar önemsenebileceğini düşünememektedir.

Francis Andersen, Eyüp’ün bu sözlerini şöyle değerlendirir:


Eyüp burada arkadaşlarından daha içten bir gözlemci, daha coşkulu bir düşünür olduğunu kanıtlar. Tanrı’yı algılayışı şaşkınlık vericidir. Elifaz, Bildat ve Sofar’ın tanrıbilim anlayışlarındaki küçük tanrı kolayca anlaşılan ve inanılan bir tanrıdır. Ama Eyüp’ün imanı gibi bir iman, insan ruhuna ağır bir sorumluluk yükler.15
14:1-6 Eyüp, Tanrı’nın ölümlü, kırılgan ve kusurlu birine karşı neden böy­lesine acımasızca davrandığını sormaya devam eder. 1’inci ayet çok alıntı ya­pılan bir ayettir. Bunun nedeni belki de pek çok duruma uygun oluşudur:
İnsanı kadın doğurur, günleri sayılı ve sıkıntı doludur.
Kısa ömrünün geri kalanını biraz rahat ederek yaşamasına neden izin veril-miyordu?
14:7-12 Oysa bir ağaç için bile umut vardır. Kesilse de yeniden sürgün verir. İnsan ölümü korkunç bir sondur; ölü bir insan, kuru bir ırmağa benzer.

14:13-17 Eyüp, Tanrı’nın kendisini, öfkesi geçene kadar mezarda gizle­mesini arzular. Sonra eğer Her Şeye Gücü Yeten onu anımsarsa, o da kendini haklı çıkaracaktır. Bu arada, Tanrı onun günahlarının farkındadır.

Eyüp, bu bölümde dört konuya değinir: (1) Günahlarının açıklanmasını ister; (2) İnsan yaşamının geçiciliğini tanımlar; (3) Ölümün kaçınılmaz olması nede­niyle umutsuzluğa düşer (bir aracıya ihtiyaç duyar ve ölümden sonraki yaşam umuduna sarılır); (4) İçinde bulunduğu kötü durumdan yakınır.

14a ayetinde en önemli soru sorulmaktadır: İnsan ölür de dirilir mi? Rabbimiz, soruyu Yuhanna 11:25-26’da yanıtlar:
“Diriliş ve yaşam Ben’im. Bana iman eden kişi ölse de yaşayacaktır. Yaşayan ve bana iman eden asla ölmeyecek.”
Harold St. John, 14 ve 15’inci ayetleri şöyle yorumlar:
14:14-15’de dingin bir denizin üzerinde şafak söker, ışık doğar ve Eyüp inanıl­maz bir cesaretle insanın maddeden daha fazlası olduğunu, gökler geçse de, te­peler sarsılsa da, kendisinin bin yıllık barış dönemine kadar mezarda yatacağını

ve Tanrı, yüreğinde dostu için bir özlem hissettiğinde, ellerinin işine arzu duydu­ğunda günün doğması gerekeceğini söyler.


Sonra Eyüp yeraltının derinliklerinden cevap verecek ve tepelerden daha sağlam, göklerden daha kalıcı biçimde, hizmetkârına özlem duyan Tanrı’ya kavuşacak­tır.16
14:18-22 Doğada aşınmanın kaçınılmaz olması gibi, insanın da denemeler yüzünden çürümesi doğaldır. Bedeni toprağa geri döner ve canı bir üzüntü ye­rine gider.

Böylece konuşmaların ilk bölümü sona erer. Eyüp’ün arkadaşlarının mantığı şudur: Tanrı adildir; kötüleri cezalandırır; eğer Eyüp cezalandırılıyorsa, bu onun kötü olduğunun kanıtıdır. Ama Eyüp sürekli, asla kötü bir insan olmadığını ileri sürmüştür.


B. Konuşmaların İkinci Bölümü (15-21. Bölümler)
Konuşmaların ikinci bölümünde, Eyüp’ün “avutucuları,” artık tövbe tale­binde bulunmayı bırakarak daha şiddetli suçlamalarda bulunmaya başlarlar. Bu arada Eyüp’ün inadı daha da artar.
1. Elifaz’ın İkinci Konuşması (15. Bölüm)
15:1-6 Eyüp’ü kibri, Tanrı’ya karşı saygısız ve yararsız konuşması nede­niyle paylama sırası tekrar Temanlı Elifaz’a gelmiştir. Seri biçimde sorular so­ran Elifaz, Eyüp’ün sahip olduğunu varsaydığı bilgiyi boş olarak nitelendirir ve gülünç bulur. Eyüp’ün Tanrı’ya meydan okuyan cesur sözleri ona, “Tanrı kor­kusunu ortadan kaldırma” suçlaması için fırsat vermiştir. Onu hilekârların di­liyle konuşmakla suçlaması adil değildir. Eyüp’ün hatası, gereğinden fazla açık olmasıydı. Asla ikiyüzlü biri değildi! Onun ya da başka birinin doğruluktan söz etmesi boştu.

15:7-13 Elifaz bundan sonra kendi düşüncelerine bu kadar çok önem veren Eyüp’ün gururlu olduğunu söyleyerek ona meydan okur: “Tanrı’nın sırrını mı dinledin de, yalnız kendini bilge görüyorsun?” diye sorar. Üç avutucunun sözlerini Elifaz’ın, “Tanrı’nın avutması” ve “yumuşak sözler” olarak tanımla­ması, içten olmadığını, öğüt verirken şefkatten yoksun olduğunu gösterir.

15:14-16 Elifaz, 4:17-19’da Tanrı’nın kutsallığı ve insanın günahkârlığına ilişkin düşüncelerini tekrarlar. Ama Eyüp nasıl Elifaz’dan daha günahlı olabilir? Ridout şunu sorar:
Neden Eyüp’ün diğerlerinden daha günahlı olduğu kanıtlanmış gibi konuşul­maktadır? Bu, hiç kuşkusuz Eyüp’ün diğer ateşli ifadelerinden çok daha hilekâr bir konuşmadır. Elifaz, Eyüp’ün yanında yer almalı, kendisinin de ”iğrenç ve bo­zuk” olduğunu itiraf etmeliydi. Acı çeken zavallı, buna karşılık verebilirdi.17
15:17-26 Atalardan elde edilen bilgeliğe dönüş yapan Elifaz, kötü bir in­sanın yaşarken çektiği acıları tanımlar.

15:27-35 Korkunç sıkıntılar, kötülerin birdenbire karşısına çıkar. Bu fela­ketler suçlarıyla orantılıdır.
2. Eyüp’ün Karşılığı (16,17. Bölümler)
16:1-5 Eyüp, Elifaz’ın durum değerlendirmesini reddeder ve kendisini eleştirenleri, “Sıkıntı veren avutucular olarak adlandırarak kendini savunur. Eğer onlar Eyüp’ün yerinde olsalardı, Eyüp en azından onları avutmayı de­nerdi!

16:6-14 Ama şimdi Tanrı ona karşı durmuş, onu haksız insanların eline vererek ve dayanma gücünün ötesinde zulmederek işkence etmekteydi. Eyüp yara üzerine yara alıyordu. Tüm bunlar Eyüp’ün günah işlemekle suçlanma­dığı gerçeğine rağmen olmaktaydı.

16:15-22 Eyüp’ün üzerine yalnızca çul giymeyip aynı zamanda giyeceği çulu dikmesi, onun sürekli yas içinde olduğunu gösterir. Onu avutacak dostları ya da davasını açıklayacak biri bulunmuyordu. Yakında dönüşü olmayan bir yola girecekti.

9-19. ayetlerde kullanılan ifadelerin bazıları Mezmurlar’da Mesih’e işaret eden ayetlerle benzerdir. Bu nedenle birincil anlamları bu olmasa da, bu ayetleri Mesih’in acıları olarak görmemiz yanlış sayılmaz.



17:1-12 Yaşama gücü tükenen Eyüp, mezarın kenarında sendeleyerek yü­rürken dostları onunla alay etmektedirler. Davasına yalnızca Tanrı’nın bakma­sını ister, çünkü onu eleştirenler hiçbir işe yaramadıklarını kanıtlamışlardır. Rab, Eyüp’ü bir aşağılanma aracı yapmıştır. Durumunu anlayan doğru kişiler Eyüp’ü eleştirenlere karşı çıkacaklardır. O da bu sırada doğruluğunu savun­mayı sür-dürecektir. Üç hasmı arasında bir tek bilge kişi bulamaz.

17:13-16 Artık Eyüp için karanlık, küf ve solucan dolu bir mezardan başka çıkar yol kalmamıştır.
3. Bildat’ın İkinci Konuşması (18. Bölüm)
18:1-4 Şuahlı Bildat, Eyüp’ü, dostlarının ve kendisinin ağzından çıkan bil­gelik sözleriyle alay ettiği için kınar. Bildat hakkında söylenebilecek tek iyi şey, azarlarının diğer iki avutucunun azarlarından kısa oluşudur. Belki de bu kısa ve öz konuşma yeteneğinin farkında oluşu ona, Eyüp’e sözlerine bir son verme­sini önerme cesaretini sağlar.

18:5-21 Kötü kişinin kendi günahlarının ağına düşeceği nakaratını tekrar­lar. Sonra bir günahkârın ailesinin başına gelen korkunç felaketleri sıralar. Bildat insanların günahları nedeniyle acı çektiklerini söylerken haklıydı, ama bunu Eyüp’ün acılarının bir açıklaması olarak göstermesi yanlıştı. Acılar bir in­sanın hayatındaki günahların her zaman doğrudan sonuçları değildirler.
4. Eyüp’ün Karşılığı (19. Bölüm)
19:1-22 Eyüp arkadaşlarına kendisine haksızlık ettikleri için utanmaları gerektiğini söyler. Kendisine Tanrı, akrabaları, arkadaşları ve hizmetçileri tarafından haksız davranılmıştır. Bedeni acılar içindedir ve ölümün eşiğine gel-miştir. Yine de dostları, ona acımasızca saldıran Tanrı’ya katılırlar.

19:23,24 Savunmasının bir kitaba geçirilmesini ve sonsuza dek kalması için demir kalem ve kurşunla bir kayanın üstüne kazılmasını arzular. Amacı, gelecekte de olsa adalete kavuşabilmektir.

19:25-27 Işığı biraz görür gibi olduğunda, bir gün kendisini haklı çıkaracak olan bir Kurtarıcı’nın geleceğine, araya ölüm ve çürüme girmiş olsa bile ken­disini yenileyeceğine inanır.

Büyük İngiliz vaiz Spurgeon, Eyüp Kitabı’ndakine benzeyen yazı stiliyle 25’inci ayetin güzel bir yorumunu yapar:


Eyüp’ün avuntusunun özü şu küçük, “Kurtarıcım” sözünde ve Kurtarıcı’nın diri olduğu gerçeğinde bulunur. Diri bir Mesih’e sarılmak! O’ndan yararlanmadan önce O’nda bir yerimizin olması gerekir... Bu nedenle, beni kurtarmayan, benim kanım için benden yana olmayan bir Kurtarıcı bana ne yarar sağlar? “Evet, ben diri Rabbim’e güveniyorum; O benimdir” sözlerini imanla söyleyebilinceye ka­dar rahat etmeyin. O’nu güçsüz bir elle tutuyor olabilirsiniz; “O benim Kurtarı­cım olarak yaşar” sözlerini söylemenin küstahlık olduğunu düşünüyorsanız, har­dal tanesi kadar küçük bir imanın size bu sözleri söyleme yetkisini verdiğini ha­tırlayın. Ama burada Eyüp’ün güçlü güvenini ifade eden bir sözcük daha vardır. Bu sözcük: “Biliyorum”dur. “Diliyorum, güveniyorum” demek rahatlatıcıdır ve İsa’nın koyunlarının ağılında bu sözlerin ötesine geçemeyen binlerce kişi vardır. Ancak avutulmanın özüne erişmek için, “Biliyorum” demeniz gerekir.18
Eyüp’ün derisi yok olduktan sonra yeni bedeniyle Tanrı’yı göreceğine inandığı gerçeği, Eski Antlaşma’da pek fazla öğretilmeyen, ama Rabbimiz’in zamanında Eski Antlaşma aracılığıyla iman eden Yahudiler tarafından kabul edilmiş olan bedensel dirilişi kuvvetle vurgulamaktadır.

Spurgeon 26’ncı ayet hakkında da güzel bir yorumda bulunur:


Eyüp’ün güvenle bekleyişine dikkat edin: “Tanrı’yı göreceğim.” Her ne kadar bu sözlere sığmayan bir mutluluk olacaksa da, “Kutsalları göreceğim” değil, “Tan-rı’yı göreceğim” diyor. “İnci kapıları göreceğim, yeşimden duvarlar önümde olacak, altın taçlara bakacağım” değil, “Tanrı’yı göreceğim” diyor. Bu, cennetin özüdür ve tüm imanlıların sevinçli umududur.19
19:28,29 Gelecekte haklı çıkarılacağına göre, arkadaşları ona acı verme­melidirler, yoksa cezalandırılacaklardır.
5. Sofar’ın İkinci Konuşması (20. Bölüm)
20:1-19 Eyüp’ün iman itirafının sağır kulaklar tarafından işitilmediği açık­tır. Sofar dinlemiyordu. O, insanlık tarihinin, kibirli insanın sonsuza kadar yok olacağını sergilediğini söylüyordu. Çocukları yoksullardan dilenecek ve onun haksızca aldıklarını geri vereceklerdi. Ne kadar büyük bir refah içinde ya­şamış olursa olsun, yoksullara baskı yaparak kazandığı her şeyi aniden yitire­cekti.

20:20-29 Akla gelebilecek hemen her felakete uğrayacaktı: Açlık çekecek, sefil olacak, silahlı saldırıya uğrayacak, yangın felaketine uğrayacak ve hu­zuru olmayacaktı. Gökyüzü ve yeryüzü ona karşı ayaklanacak ve tüm mal varlığı yok olacaktı. Bu, Tanrı’nın kötüler için ayırdığı mirastır.

G. Campbell Morgan buna ilişkin şunları söyler:


Istırapla dolu bir bölümde, Sofar kötü kazançların kalıcı olmadığını hatırlatır. Bir zafer yaşanır, ama kısa sürer. Bir tırmanış vardır, ama bunu hızlı bir düşüş izler. Bir gençlik vardır, ama toprağa döner. Bir tatlılık vardır, ama pişmanlığa dönü­şür; yemek yenilir, ama sonunda kusulur; bir şeyler sevinç duymadan elde edilir. Kötülerin hak ettiği ceza sonunda üzerlerine gelir ve Tanrı kötüyü yargılamak için izler. Onu karanlık kuşatır. Günahı göklerin ışığında görülür ve yeryüzü ona karşı tavır alır. Kötülük tarihine göz atarsak, bunun ne kadar gerçek olduğunu görebiliriz.20
6. Eyüp’ün Karşılığı (21. Bölüm)
21:1-22 Eyüp şimdi kendisinin dikkatle dinlenmesini ister. Dokunaklı du­rumunun insanda şefkat duygusu uyandırması gerekse de, şikayeti öncelikle insana karşı değildir. Arkadaşlarının itirazlarına, kötülerin genellikle yaşamın her alanında başarılı olduklarına ve acı çekmeden öldüklerine ilişkin gerçekçi gözlemlerle karşılık verir. Yaşamlarında Tanrı’ya hiçbir zaman yer vermemiş olsalar da, sıkıntı çekmemişlerdir. Kötülerin yaşamları boyunca işledikleri gü­nahın karşılığını ne zaman aldıklarını sorar? Kaç kez rüzgârın sürüklediği bir saman gibi savrulmuşlardır?
‘Tanrı, babaların cezasını çocuklarına çektirir’ diyorsunuz. Kendilerine çektirsin de bilsinler nasıl olduğunu. Yıkımlarını kendi gözleriyle görsünler, Her Şeye Gücü Yeten’in gazabını içsinler. Çünkü sayılı ayları sona erince geride bıraktık­ları aileleri için niye kaygı çeksinler? “En yüksektekileri bile yargılayan Tanrı’ya kim akıl öğretebilir?” (19-22. ayetler).
21:23-34 Bir insan gücü yerindeyken, varlık ve huzur içinde ölür. Bir di­ğeri ise mutsuz ve yoksul olarak ölür. Ölüm herkesi eşit kılar. Eyüp’ün arka­daşları kötülerin bu yaşamda daima cezalandırıldıkları konusunda ısrar etseler de o, kötülerin sonraki yaşamda cezalandırılsalar bile bu yaşamda oldukça mutlu yaşadıklarına ilişkin tanıklık edecektir. Kötüyü hiç kimse yargılamaz ya da cezalandırmaz. Kötü, tıpkı diğerleri gibi ölür. Eyüp, konuşmasını bitirirken çok etkileyici bir söz söyler: “Boş laflarla beni nasıl avutursunuz? Yanıtlarınız­dan çıkan tek sonuç yalandır” (34. ayet).

Eyüp bu sözlerle arkadaşlarıyla arasındaki konuşmanın ikinci bölümünü ta­mamlar. Bu “avutucular” Eyüp’ü günah işlediğine ilişkin “ikna” girişimlerinin sonuna ulaşmak üzeredirler; Sofar olmadan, bir kez daha deneyeceklerdir.



Sorun hâlâ çözülmüş değildir. Doğru kişiler neden acı çekerler? Yine de, Eyüp bazı ilerlemeler kaydetmiş ve acısının karanlıkta kalan bilmecesi az da olsa aydınlanmaya başlamıştır.

C. Konuşmaların Üçüncü Bölümü (22-31. Bölümler)
1. Elifaz’ın Üçüncü Konuşması (22. Bölüm)
Konuşmalarının üçüncü bölümde Elifaz ve Bildat, çok sayıda tekrarlarla tar­tışmalarını sonuçlandırırlar. Sofar sessiz kalır. Eyüp onları yanıtlar. Düşüncele­rinden etkilenmediği bellidir, çünkü gizli bir günahkâr ya da ikiyüzlü olmadı­ğını bilmektedir. Birinci bölümde açıklandığı gibi, kusursuz bir adamdır (ancak günahsız ya da alçakgönüllü değildir). Elifaz’ın son konuşması asalet ve yazın­sal güzellikle doludur; zavallı Eyüp’e karşı biraz daha nazik davranır, ama yine de adil değildir.

22:1-11 Elifaz’ın soruları, Tanrı’nın Eyüp’ün sahip olduklarına ya da doğru işlerine ihtiyaç duymadığını göstermek için tasarlanmıştır. Sonra Eyüp’ü büyük kötülüklerle –kardeşlerinden nedensiz rehinler almakla, yorgunlara su, açlara ekmek vermeyi reddetmekle, sahip olduğu toprakları kaba kuvvetle ele geçirmekle ve dullarla öksüzlere baskı yapmakla– suçladığı uzun bir liste sıra­lar. Elifaz’a göre bütün bu saydıkları Eyüp’ün yaşadığı sıkıntının nedenini açık-lamaktadır. Ancak gerçekler farklıydı; Eyüp büyük bir sosyal bilince sahipti ve bağışlarında hep cömert davranmıştı.

22:12-20 Eyüp, göklerin yükseklerindeki Tanrı’nın neler olup bittiğini görmediğini düşünmemeliydi. Eğer günah işlemeyi sürdürürse, yeryüzünün temellerinin bir tufanla silinip süpürüldüğü Nuh’un günündeki insanların –Tanrı’nın önceden refah içinde yaşattıklarının– yazgısını paylaşacaktı. Doğru­lar kötülerin her cezalandırılışında sevinirler.

22:21-30 Elifaz, Eyüp’ten bu son ricasında, gerçekten bazı güzel sözler kullandı: “Tanrı’yla dost ol, barış ki, bolluğa eresin” (21a ayeti); “Her Şeye Gücü Yeten senin altının, değerli gümüşün olur” (25. ayet) ve “yollarını ışık aydınlatır” (28b ayeti). Bu sözler yalnızca güzel olmakla kalmayıp aynı za­manda gerçektirler. Çünkü tövbe eden bir günahkâr, “Her Şeye Gücü Yeten’e dönerse” O, “kötülüğü çadırından uzak tutar” (23. ayet)! Buradaki tek sorun, uygulamadır: Eyüp günah içinde yaşamamıştır! Barnes, Elifaz’ın Eyüp’ten son isteğini şöyle özetler:
Her Şeye Gücü Yeten onu savunacaktır. O, mutluluğu Tanrı’da bulacaktır. Dua­ları işitilecek, yolları aydınlanacak ve diğerleri alçaltıldığında o yüceltilecektir.21
2. Eyüp’ün Karşılığı (23,24. Bölümler)
23 ve 24’üncü bölümlerin tamamı, eski Kutsal Kitap araştırmacıları tarafın­dan rahatlıkla okunabilmeleri için bölünmüş tek bir konuşmadan oluşurlar. Eyüp, 23’üncü bölümde üç ana konu geliştirir: Tanrı’nın tahtının önünde dava­sını sunma özlemi (1-9. ayetler); kendi doğru yaşam biçimini savunma (10-12. ayetler) ve sanki düşmanıymışçasına Tanrı’dan duyduğu korku (13-17. ayetler).

23:1-9 Eyüp’ün yakınması acıdır. Keşke Tanrı’nın tahtının önüne gelip O’nu bulabilseydi! Spurgeon’un yorumu şöyledir:

İlk duası: “Ah, keşke bedenimin her yerindeki bu iltihaplı hastalıktan şifa bula­bilseydim!” değildir. “Ah, keşke çocuklarımın ölümün pençesinden alındığını görebilseydim ve malım yağmacının elinden alınıp bana geri verilseydi!” de de­ğildir. İlk ve en büyük feryadı: “Keşke O’nu nerede bulacağımı bilseydim. Tah­tına varabilseydim!” olmuştur. Fırtına geldiğinde Tanrı’nın çocukları eve koşar­lar. Bu, göklerde doğmuş lütuf altındaki bir canın, tüm kötülüklerden Tanrı’nın kanatları altına girerek korunma içgüdüsüdür.22


Eyüp Tanrı’ya yaklaşabilseydi, Rab’bin Eyüp’ün doğruluğunu kabul edip onu sonsuza kadar yargılanmaktan kurtaracağına emindi.

23:10-12 10’uncu ayet genellikle denenmelerin kutsal kılan etkilerini ka­nıtlamak için örnek olarak sunulur. Ama koşullar göz önünde bulunduruldu­ğunda, Eyüp gerçekten suçsuz olduğundan emindir. Tanrı keyfi davranmaktadır ve korkutucu yargıları Eyüp’ü dehşet içinde bırakmaktadır. Tüm bunlara rağ­men Eyüp, davasını Tanrı’nın yargı kürsüsünün önüne getirebilseydi, bir altın gibi arınmış çıkacağından ve Tanrı’nın sözlerine daima itaat ettiğinin anlaşıla­cağından emindi. Tanrı’nın sözlerine günlük ekmeğinden daha çok değer vermekteydi. 10’uncu ayetin güzel sözcükleri yaşamlarımızda yararlanmak üzere yürekten öğrenilmeye değer:
Ama O tuttuğum yolu biliyor,

Beni sınadığında altın gibi çıkacağım.
23:13-17 Bu arada görünüşe göre keyfi davranan eşsiz Tanrı, canının her istediğini yapar. Eyüp ondan korkar, hatta dehşete düşer. Çünkü Tanrı Eyüp’ün yüreğini güçsüzleştirmiştir.

24:1-12 Her Şeye Gücü Yeten’den hiçbir şey gizlenemeyeceğini bilen Eyüp, Tanrı’nın kendisini tanıyanlara, kötülerin refah içinde yaşamaları konu­sundaki soruna ilişkin neden çözüm önermediğini anlayamamaktadır. Dünya­daki korkunç adaletsizlikleri de –baskı yapanların suçlarını ve baskıya maruz kalanların acılarını– ayrıntılarıyla sıralar.

Ridout bunu şöyle yorumlar:


Sıralanan gerçekler, her birimizin çok yakından tanıdığı gerçeklerin korkunç bir tasviridir. Elifaz bu tür gerçekleri, kötünün daima bu dünyada cezalandırıldığı teorisiyle nasıl bağdaştırabilir? Tanrı tüm bunları nasıl görmezden gelerek kötü­lük yapanlar yerine imanlı bir adama sıkıntı verebilir? Eyüp’ü en çok üzen de budur ve buna çözüm bulamamıştır.23
Eyüp Tanrı’nın dünyayı yönetme konusundaki başarısızlığından yakınmak­tadır (12. ayet):
Kentlerden insan iniltileri yükseliyor, yaralı canlar feryat ediyor,

Ama Tanrı haksızlığı önemsemiyor.
24:13-17 Bu ayetlerde Eyüp, asi katilleri, zina edenleri ve soyguncuları tanımlar. Üç grup da eylemleri için geceyi tercih ederler; sabah onlar için ölümün gölgesi gibidir.

24:18-25 Bu günahkârların yeryüzünde lanetlenmeleri ve bir daha ha­tırlanmamaları gerektiği gerçeğine rağmen, Tanrı’nın onlara güvenlik sağla­dığı açıktır. Eyüp, kötülerin iyilere kıyasla daha kötü koşullarda ölmediklerini iddia eder. Bu düşüncenin aksini kanıtlamaları için çevresindekilere meydan okur.

Bildat’ın konuşması çok kısa olduğu, Sofar konuşmadığı ve Eyüp’ün karşı­lığı uzun olduğu için bazı Kutsal Kitap araştırmacıları 18-25. ayetlerin Eyüp Kitabı’na ait olmadıklarını düşünürler. Hatta bazı çağdaş çeviriler metni burada (ve başka yerlerde) varsayımsal bir biçimde yeniden düzenlerler. Andersen, bu sözlerin Eyüp’ün ağzından çıkmış olamayacağından emin değildir24 ve şu açık­lamayı yapar:


Bu sözlerin onun söylememesi gereken sözler olduğunu düşündüğümüz için, hemen bir şeyler yapılmalıdır. Bu üç şekilde olabilir: Bu sözleri Eyüp’ü oldu­ğundan daha doğruymuş gibi gösteren dindar bir açıklama olarak metinden bütü­nüyle kaldırmak; bu sözleri iki dostundan birine –ya Bildat’a ya da Sofar’a– mal etmek; bu sözleri Eyüp’ün dostlarının söylediklerinden bir alıntı olarak kullandı­ğını düşünmek ve 21-42. ayetleri, Eyüp’ün arkadaşlarına karşılık olarak ya da Gordis’in yaptığı gibi 18-24. ayetlerinin tamamını bir alıntı olarak kabul etmek.25
3. Bildat’ın Üçüncü Konuşması (25. Bölüm)
Eyüp’ü avutmaya çalışan arkadaşlarının son konuşması Sofar’a değil, Şuahlı Bildat’a aittir. Sofar konuşma sanatına dair birikimini tüketmiş gibidir. Bildat-ın konuşması bile çok kısadır (Bu, Eyüp Kitabı’ndaki en kısa konuşma­dır):
Bildat’ın hitabının kısalığı ve uygulamada bu hitabın yeni hiçbir şey içermediği gerçeği, arkadaşlarının tüm kanıtlarının tükendiğini gösteriyor gibidir. Bu, çok şey ifade etmektedir, çünkü bu adamlar üstün ifade yeteneğine sahip, oldukça zeki adamlardır. Soylu ve yüce bir dile sahiptiler. Kullandıkları mecazlarda ender görülen bir güzellik ve güç bulunurdu, ama konumları ve bakış açıları yanlış, sı­nırlı ve savunulamazdı.26
Bildat, sonunda sözcük bolluğunun yardımcı olamayacağını kavramıştır ve yalnızca iki konuda konuşmayı dener: Tanrı’nın büyüklüğü (1-3. ayetler) ve in­sanın hiçliği (4-6. ayetler).

25:1-3 Egemenlik ve heybet Tanrı’ya özgüdür ve O’nun orduları sayıla-maz.

25:4-6 Tanrı’nın gözünde ay parlak ve yıldızlar temiz değilse, kadından doğan biri nasıl temiz olabilir? Yalnızca bir böcek, bir kurtçuk olan insan için umut var mıdır? Bildat’ın sözleri gerçektir ve güzel ifade edilmiştir. Ancak sevgi ve teselliye yer vermedikleri için Eyüp’ün ihtiyaçlarını karşılayamamış­lardır.
4. Eyüp’ün Karşılığı (26. Bölüm)
26:1-4 Eyüp öncelikle Bildat’ın iddiasını ele alır. Eyüp’ün gücü, kudreti ya da bilgeliği olmadığını varsayan Bildat, Eyüp’e nasıl yardımcı olmuştu? Sözleri anlamsız, duyarsız ve Eyüp’ün sözlerine bir yanıt olarak gerçekten başa­rısızdır.

26:5-13 Bölümün geri kalanı, Tanrı’nın evrendeki gücünü harika bir şe­kilde tanımlar: Buharlaşma ve yağış döngüsü, bulutların yoğunluğu, ışık ve karanlık döngüsü, denizdeki fırtına ve Ruhu’nun gökleri süslediği yıldızlar ve takım yıldızlar.

Bildat, Tanrı’nın göklerdeki görkemini vurgularken, Eyüp burada Tanrı’nın derinliklerdeki gücünün üzerinde durur: Suların altındaki, ölüler diyarındaki ve yıkım diyarındaki.

Eyüp, bilim bu gerçeği öğretmeden yüzlerce yıl önce Tanrı’nın dünyayı hiçliğin üzerine astığını belirtir (yeryüzünün konumuna ve güneş sistemindeki hareketine ilişkin şiirsel bir tanım).
Böylesine büyük birkaç söz, tanrısız düşünürlerin evrenin yaratılışı teorilerinin çok üstündedir! Bu sözlerde, bir Newton ve bir Keppler’in keşiflerine sahibiz. Kutsal Yazılar’ın bilimsel gerçekleri öğretmediğini düşünmek büyük bir hatadır. Kutsal Yazılar ihtiyaç duyulan her gerçeği, bilimsel bir dille olmasa bile, bilim­sel bir titizlikle öğretir.27
26:14 Eğer tüm bu harikalar O’nun yaptıklarının yalnızca küçük bir kısmı ve O’nun yumuşak sesinin bir fısıltısı ise, Eyüp gürleyen Tanrı’nın gücünü kimin anlayabileceğini sorar.
5. Eyüp’ün Kapanış Konuşması (27-31. Bölümler)
Eyüp’ün “avutucuları” davalarını kanıtlayamamışlardır, ama Eyüp de soru­nunu çözememiştir! Ancak yine de doğru yolda ilerleyerek imanda gelişiyor gi­bidir.

Eyüp’ün konuşması üç ana konu içerir: Eyüp dürüstlüğünü kötülerin sonuyla kıyaslar (27. bölüm); bilgeliğin paha biçilmez özelliğini över (28. bölüm); ve sonunda kendisi üzerinde düşünür (29-31. bölümler).



27:1-5 Bu bölümün açılış sözleri olan, “Eyüp anlatmaya devam etti” ifa­desi büyük bir duralama belirtir. Artık yalnızca Bildat’ı yanıtlamamakta (26:1), hepsine hitap etmekte ve içini dökmektedir. Eyüp, kendi içtenliği, dürüstlüğü ve doğruluğu konusunda ısrar etmeyi sürdürür. Kendisini eleştirenlerin gizli bir günahın sonucu olarak acı çektiğine ilişkin suçlamalarında haklı olabilecekleri olasılığını kabul etmeyi reddeder.

27:6-23 Eyüp kötüleri, günahlıları ve ikiyüzlüleri savunmaz. Onlar fela­keti hak etmişlerdir. Üç arkadaşına Tanrı’nın günahlılara olan davranışının ne­denini –kendilerinin de gözlemledikleri gerçekleri– öğretecektir. Felaket sık sık (ama daima değil) ailesine, mallarına, evine ve kendisine gelecektir. Doğru kişiler sevinirken, o mahvolacaktır.

28:1-11 Bu güzel bölüm, 12 ve 20. ayetlerdeki soruyu temel alır:
Ama bilgelik nerede bulunur? Aklın yeri neresi?
İnsanlar değerli metal ve mücevherleri kazarak çıkarmak için büyük ustalık gösterir ve uğraş verirler. Burada, bölümün ilk kısmında insan aklı (madencilik alanında görülen), bilgeliği bulma gücüne erişememiştir. 13-19. ayetlerde insan zenginliklerinin bilgeliği satın alamayacağı, 21-28. ayetlerde de bilgeliği yal­nızca Tanrı’nın sağladığı görülür.

Eski zamanlardaki madenciliğin tanımı çok çekicidir, ama çevirmenler açı­sından bazı güçlükler içerir. 4. ayet özellikle zordur: Buradaki metinle ilgili, ne­redeyse her İngilizce çeviri farklı bir anlayışa sahiptir. Andersen’in yorumu şöyledir: “Her bir çevirmenin önünde aynı İbranice metnin bulunduğuna inan­mak zordur.”28

İnsanı “bir kurtçuk” olarak adlandıran Bildat’ın aksine, Eyüp maden kazan insanın akıllı olduğunu kabul eder:
İnsanın bir madenci olarak dikkat çeken başarısı, onun ne kadar zeki olduğunu gösterir; ama buna rağmen insan, bilgeliği kazıp çıkarmakta bütünüyle başarısız olmuştur.29
28:12-19 Bilgelik yolunu bulmak kolay değildir. Karada ya da denizde keşfedilemez, satın alınamaz ya da uygun bir fiyat biçilemez. Çünkü bilgeliğin değeri, yakutların ve sarı safirlerin çok üstündedir. Bilgeliğe saf altınla bile değer biçilemez.

28:20-28 Bilgelik ve anlayış, yaşayan tüm canlıların gözlerinden giz­lenmiştir. Yok oluş ve ölüm... Bunlarla ilgili konuların ancak fısıltısı işitilmiş­tir. Doğanın tasarımını yapan aynı Tanrı, bilgeliğin kaynağıdır. Çünkü O bil­dirmiş ve hazırlamıştır. O’ndan korkmak bilgelik, kötülükten uzaklaşmak anlayıştır.

Bu bölüm, her zaman anlamasak bile, Tanrı’nın takdirine boyun eğmemiz gerektiğini belirtiyor gibidir.



29:1-17 Eyüp, refah ve onura sahip olduğu eski günlerini özlem dolu bir ifadeyle anlatır ve o iyi günlerine geri dönmeyi arzular. Eski günlerde Tanrı’nın iyiliğinin ve yönlendirişinin tadını çıkarmıştı. Çocuklarıyla birlikteydi. Bolluk içinde yaşar ve şehirdeki genç, yaşlı ve soylular tarafından saygı görürdü. Çünkü doğru ve adil işler yapar, bağışta bulunurdu.

29:18-25 Refahın, dinçliğin ve gücün tadını çıkarırken, “Yuvasında” uzun bir ömrü ve huzurlu bir ölümü güvenle beklerdi. “Çiy geceyi dallarımda geçire­cek. Aldığım övgüler tazelenecek, elimdeki yay yenilenecek” örnekleri, onun eski iyi günlerini betimler. Diğer insanlar onun öğütlerini bir çiftçinin bahar yağmurlarını beklediği gibi beklerlerdi. Gülen yüzü, kendilerine duydukları güveni yenilerdi. Önderliği, onu yas tutanları teselli eden biri olarak bir şef ya da ordudaki bir kral gibi yapmıştı. Tanrı’nın böyle bir adamı neden cezalan­dırdığını anlamak zordu!

30:1-8 Söylemek üzüntü verse de, babaları toplum dışına atılmış genç adamlar tarafından küçümseniyordu. Eyüp bu gençlerin babalarını, sürüsünün köpeklerinin yanına koymaya tenezzül etmezdi. Çünkü güçleri tükenmiş, açlık ve yoksulluktan bitkin, akşamları çölde ıssız çorak yerlerde kök kemirerek ka­rınlarını doyuran evsiz, toplumdan kovulmuş göçebelerdi.

30:9-15 İşte şimdi insanlığın bu döküntüleri Eyüp’ü aşağılamaktaydılar. Küçümsemelerini tanımlayan şu ifadelere dikkat edin: “Ağızlarına doladılar beni”, “Destan oldum dillerine”, “Benden tiksiniyorlar”, “Yüzüme tükür­mekten çekinmiyorlar”, ayaklarımı kaydırıyor, bana karşı rampalar ku­ruyorlar”, “Yolumu kesiyorlar” vb. Eyüp’ün onuru ve refahı bütünüyle yok olmuştu.

30:16-23 Acılar içinde işkence görüyordu. Kederden görünümü değişmiş, toza ve küle dönmüştü. Ölmeye hazırdı. Tanrı dualarını yanıtlamayacaktı. Za­limce ona karşı çıkıyor, savurup bir kenara atıyordu. Eyüp’ü öldürmek üzereydi.

30:24-31 Ölmekteyken kendisine dua eden birine, Tanrı elbette sıkıntı vermeyecekti. Eyüp başkalarına acımıştı, ama kendisine acıma gösterilmiyordu. Yoğun acısı yalnızlık ve reddedilmeyle şiddetlenmişti. Fiziksel ve duygusal du­rumu dehşete düşürüyordu. Eyüp gibi doğru bir adam neden çakallarla kardeş, baykuşlarla arkadaş olmak zorundaydı?

31:1-12 Eyüp genç bir kadına şehvetle bakmakla suçlanamayacağında ıs­rar eder. Tanrı’nın böyle bir günahı gördüğünü ve cezalandırdığını bilir. Kim­seyi aldatmamıştır; içten bir araştırma, Tanrı’yı bu konuda ikna edecektir. Doğ­rula-rın yolundan sapmamıştı; aksi takdirde hasadını kaybetmeyi hak etmiş ola­caktı. Komşusunun karısına göz dikmemişti; aksi takdirde kendi karısı başka bir adamın karısı olacak, malları ve yaşamı yok edilecekti.

31:13-37 Eyüp hizmetkârlarına merhametle davranmış, yoksullara, dul­lara ve öksüzlere bağışta bulunmuştu. Altın hırsından özgürdü, dünya tarafın­dan gizlice ayartılmamıştı (eliyle güneşe ya da aya taptığını gösteren bir öpü­cük yollayarak). Düşmanlarına karşı kötülük tasarlamamış, herkese konukse­verlik göstermişti. Mal ve mülk işlerinde dürüst davranmıştı. Eğer ona karşı ya­pılan suçlamalar bir kitaba yazılacak olsaydı, bu kitabı yanında taşımaktan ve onu bir taç gibi başında taşımaktan gurur duyardı!

31:38-40 31’inci bölümün sonunda Eyüp’ün sözleri biter. Samuel Ridout, Eyüp’ün sözlerini bitirmesinden tatmin olmamıştır:
Eyüp, övgüye layık olan tek Tanrı’yı övmeye hazır olduğunda, sözlerini doğru biçimde bitirmiş olacaktı.30
III. ELİHU’NUN MÜDAHALESİ (32-37. Bölümler)
A. Elihu’nun, Eyüp’ün Üç Arkadaşıyla Konuşması (32. Bölüm)
32:1-6 Eyüp ve üç arkadaşı arasındaki konuşmalar burada son bulur. Yu­karıda belirttiğimiz gibi, konuşma sırasının Sofar’da olması gerekirdi. Ama bi­linmeyen bir nedenle konuşmamayı tercih etmiştir.

Bûzlu Barakel’in Elihu adındaki genç oğlu, Eyüp ve üç arkadaşı arasın­daki ateşli tartışmayı dinlemişti. Birçok Kutsal Kitap araştırmacısı Elihu’yu, Aracımız Mesih’in bir resmi olarak kabul eder. Eyüp’ün arkadaşlarının Eyüp’ün durumuyla ilgili çözümlemeleriyle Rab’bin çözümü arasında mükemmel bir köprü gibidir. Özetle Elihu, insanlar ve Tanrı arasındaki bir aracıdır. Rab’bin sahneye gelişini hazırlamaktadır.

Diğer yorumcular onu kendini beğenmiş bir genç olarak görürler. Hakkında olumlu düşüncelere sahip değillerdir.

Elihu (“O benim Tanrım” anlamına gelir) Eyüp’e, Tanrı yerine kendisini haklı çıkarttığı için kızmıştır. Eyüp’ü yeterince iyi yanıtlamakta başarısız olan üç arkadaşına da kızmıştır. Aşağıdaki ayetler, tartışmaların geçtiği yirmi dokuz bölümü özetler.

32:7-22 Yaşlarına saygı duyduğu için sessiz kalmış ve sözlerini dikkatle dinlemiştir, ama şimdi kendini daha fazla tutamaz.

Çok gün görenlerin” (ya da çok yıl yaşayanların) daima bilge olmadık­larını, Tanrı’nın, kendisi gibi onlardan daha genç bir adama anlayış sağlayabi­leceğini söyler. Eyüp’ün eleştirmenlerini, ikna edici kanıtlar getirmedikleri için suçlar. Onların başarısızlıkları yüzünden konuşmak zorunda kalmıştır. Ayrıca­lık göstermeden ve dalkavukluğa başvurmadan konuşacaktır.


B. Elihu’nun Eyüp’le Konuşması (33. Bölüm)
33:1-7 Elihu, “Lütfen” sözcüğüyle Eyüp’ün dikkatini çekmek ister, çünkü içtenlikle gerçeği söyleyecektir. Eyüp kendisini Tanrı’nın önünde haklı çı­kartma fırsatını arzulamıştı. Ama şimdi, kendisi gibi çamurdan biçimlendiril­miş bir ölümlü de olsa Elihu, Tanrı’nın önünde Eyüp’ün sözcüsü olarak hiz­met ede-cekti. Eyüp isterse, tanrısal gazaptan korkmaksızın savunmasını yapa­bilirdi.

33:8-18 Elihu, Eyüp’ü kesinlikle masum olduğunu iddia ettiği ve Tanrı’yı haksız davranmakla suçladığı için paylar. Tanrı insandan daha büyüktür ve insana davranışları konusunda hesap vermek zorunda değildir. Ancak Tanrı, yine de insanları kötüye ve gurura karşı uyarmak, zalim ölümden kurtarmak için onlarla rüyalar ve gece görümleri aracılığıyla konuşur.

33:19-30 Rab aynı zamanda çekilen acılar ve en lezzetli yiyeceğin bile tik­sindirici görünmesine neden olan hastalıklar aracılığıyla da konuşur. Eğer bir haberci ya da bir aracı, insana Tanrı’nın doğru yollarını açıklarsa (ve acı çe­ken kişi bu açıklamaya imanla karşılık verirse), Tanrı onu kabul eder. Bir fidye sayesinde ölüm çukuruna inmekten kurtarır. Elihu fidye sözcüğüyle ne anlat­mak istediğini açıklamaz, ama bizler bu sözcüğü, “Uğrumuza kendisini bir fidye olarak sunan” (1Ti.2:6) kişiyle bağdaştırmakta haklıyızdır. Elihu’ya göre, bir in­san Rab’bin seslenişine karşılık verdiğinde, fiziksel ve ruhsal yönden tazelenir. Ruhsal ve fiziksel ölümden kurtarılan kişi, günahını itiraf eden kişidir.

33:31-33 Eyüp konuşmak istiyorsa, konuşmalıdır. Eğer istemiyorsa, Elihu kendisine bilgelik öğretirken esenlik içinde, dikkatle dinlemeyi sürdür­melidir.
C. Elihu’nun Eyüp’ün Üç Arkadaşıyla İkinci Konuşması (34. Bölüm)
34:1-15 Elihu, Eyüp’ün üç arkadaşından, sözlerini bir yemeği tadarcasına denemelerini ister. Eyüp’ün, Tanrı’nın kendisi gibi doğru bir adama sıkıntı çektirdiği için adil olmadığı iddiasını ve Tanrı’yı hoşnut etmek için dindar ol­manın yarar sağlamadığını tekrarlar. Sonra da Tanrı’nın asla adaletsizlikle suçlanamayacağında ısrar eder. Tanrı kendini geri çektiği anda, tüm yaratıkla­rının bir anda yok olacağını söyler.

34:16-30 Bir kral ya da soyluya kötü ya da değersiz olduğunu söylemek ne kadar uygunsuzsa, asla taraf tutmayan Rab’bi yargılamanın düşünülemeyeceği çok daha kesindir! Tanrı’dan gizlenecek hiçbir kötülük olamaz. O, kötülükleri cezalandırır, zulüm görenleri kurtarır.

34:31-37 Elihu büyük olasılıkla Eyüp’e hitap ederek, ondan günahını itiraf etmesini ve bırakmasını ister. İstediğini yapması için artık Tanrı’dan talepte bulunmamasını öğütler. Eyüp bilgisizce ve kötü konuşmuş, Tanrı’ya karşı is­yan ve günah dolu pek çok sözcük sarf etmiştir.
Ç. Elihu’nun Eyüp’le İkinci Konuşması (35-37. Bölümler)
35:1-8 Daha sonra Elihu, Eyüp’ü Tanrı’dan daha adil hareket ettiğini ve doğruluğun işe yaramadığını söylediği için paylar. İnsanın günahı egemen Tanrı’ya zarar vermediği gibi, insanın doğruluğu da Tanrı’ya yarar sağlamaz.

35:9-16 Baskı altındaki kibirliler sıkıntı anında feryat ederler, ama kendi­lerine hayvanların ve kuşlarınkinden üstün bilgelik veren Tanrı’yı şükranla ta­nımazlar; bu nedenle duaları yanıtlanmaz. Tanrı’yı görmesek bile, Tanrı bizi görür. O’na güvenmemiz ve kibirden uzak durmamamız gerekir.

36:1-12 Elihu, Tanrı’nın adaletini savunmak ve acıyı açıklamak için derin gerçekleri dile getirdiğini belirtir. Rab, kötüler ve zulmedenler kadar doğrulara da yeterince adil davranır (7-9. ayetler). Kişilerin taht üzerinde oturan krallar ya da zincire vurulmuş mahkumlar olmaları önemli değildir. Doğrular küs­tahça davranırlarsa, Tanrı onları günahlarına ikna ederek tövbeye getirir. Eğer söz dinler ve ona hizmet ederlerse, onlara refah sağlar. Söz dinlemez-lerse, kılıçla mahvolur ve ders almadan yok olurlar.

36:13-21 Eyüp boyun eğmiş ve pişman olmuş olsaydı, Rab onu korkunç sıkıntısından kurtarırdı. Ama kendi doğruluğunda inat ettiği için, ikiyüzlülerin uğradığı yargı altında acı çeker. Elihu, böyle devam ederse hiçbir fidyenin onu kurtarmayacağı bir yazgıyla acı çekeceği konusunda uyarır (18. ayet, tüm çağ­lardaki günahkârların ihtiyaç duyduğu bir uyarıdır).

36:22-33 Tanrı bilgeliğin sahibi olduğu için, Eyüp O’nu övmelidir. O’nun büyüklüğü, yağmuru, bulutları, gök gürültüsünü ve şimşeği kontrol edişinde görülür. O’nun davranışlarının büyüklüğünü hakkıyla anlayamayız, ama bu davranışları ve lütfunu halkına önceden haber verdiğini biliriz. Andreae uzun yıllar önce şunları yazmıştı:
Ülkeler üzerine ceza ve yıkım için gönderilen fırtına, aynı zamanda başkalarını bollukla bereketlemek ve verimli kılmak için de gönderilebilir. Bu nedenle, Tanrı’nın en ciddi yargıları bile, aynı zamanda tanrısal lütfun kaynakları olarak görülmelidir.31
37:1-13 Elihu, Tanrı’nın bilgelik, güç ve görkemini göstermek için doğa­nın çeşitli alanlarında yaptığı araştırmaları sürdürür. Doğa hakkındaki ifadeleri –şiddetli yağmuruyla gök gürültülü bir fırtına ya da kasırga, kar, yağmur– yazınsal değer taşımaktadırlar.

37:14-23 Elihu, Eyüp’ten bir ricada bulunur: “Dinle Eyüp, dur da düşün Tanrı’nın şaşılası işlerini.” Eyüp’ün doğa hakkındaki bilgisine meydan oku­mayı sürdürür: Bulutlar nasıl düzenlenmiştir? Güneyin kavurucu rüzgarları onu neden terletirler? Bu sorular, Yaratıcı’nın Eyüp’e, kitabın bir sonraki kıs­mında soracağı soruların başlangıcıdırlar. Böylesine üstün bir güç, bizim güç­süz kavrayışlarımızı aşar. En iyisi Rab’den korkmak, onun disiplinine boyun eğmek, Eyüp gibi O’nu adaletsiz olmakla eleştirmemektir.

37:24 Elihu son ayette Eyüp’e seslenir. Bu ayet tüm konuya açıklama geti­rir. 24’üncü ayetin ilk satırını anlamak kolaydır. Bazı çevirilerde ikinci satırın anlaşılması zorlaşır. Francis Andersen, ikinci satırı İbranice’deki olumsuz söz­cüğü bir inkâr yerine bir iddia olarak yorumlamış ve farklı çevirmiştir:
Bu yüzden insanlar O’ndan korkarlar;

Yüreklerinde bilge olanlar kesinlikle O’ndan korkarlar!32


IV. RAB’BİN AÇIKLAMASI (38:1 - 42:6)
A. Rab’bin Eyüp’e İlk Meydan Okuyuşu (38:1 - 40:2)
1. Sunuş (38:1-3)
Rab, kasırganın içinden Eyüp’ü yanıtlar (Tanrı’nın Eski Antlaşma’daki görünümlerinde kullandığı alışılmış bir araç). Tanrı’nın sözleri, ilk bölümler­deki sözcük didişmelerinden sonra büyük bir rahatlama sağlar. Eyüp bilgisizce sözleriyle Tanrı’nın tasarısını karartmıştır. Bunun anlamı, Tanrı’nın adalet sıfa­tını akılsızca sorgulamış olmasıdır. Şimdi sorgulama sırası Rab’dedir ve Eyüp Tanrı’yı yanıtlamak için hazırlanmalıdır!

Tanrı, sorularında acının gizemini açıklayacak ayrıntılı bilgiyi vermez. Bu­nun yerine evrenin büyüklüğü, görkemi, bilgeliği ve gücünün parıltılarını yan­sıtan örnekler sıralar. Aslında söylediği şudur: “Benim yollarımı eleştirmeye başlamadan önce kendine, yaratılışı benim kadar iyi düzenleyip düzenleyeme­yeceğini sorman gerekirdi.” Tanrı’nın sözleri elbette Eyüp’e yalnızca ne kadar güçsüz, bilgisiz, önemsiz ve ölümlü olduğunu gösterir.

Burada, Ridout’un işaret ettiği gibi, Rab’bin sesi duyulmaktadır:
Artık Eyüp’ün arkadaşlarının konuşmalarını ya da Eyüp’ün yaralı imanının vahşi feryatlarını, Elihu’nun açık ve makul dilini, yani doğal zihnin körlüklerini dinle-miyoruz; bizimle konuşan Rab’bin huzurundayız.33
Rab’bin sorularını dinlerken, derin bir anlam taşıyan kinayeler, hatta sorula­rın düzeninin bile önemli olabileceği konusunda yeniden kuşkuya kapılıyoruz. Bu arada her şeyi, buğulu bir camın ardından silik bir biçimde görmekteyiz.

Bazı kişiler gururla, modern bilim sayesinde Tanrı’nın sorduğu soruların ço­ğunun yanıtını bildiğimizi söyleyebilirler. Baron Alexander Humboldt buna şu karşılığı verir:


Eyüp’ün yanıtlayamadığını, bilim adamları da henüz yanıtlayamazlar. Bu sorular onlara fazla gelir. Çünkü bilim adamları her ne kadar ikincil amaçlar konusunda çok akıllı olsalar da, birincil amaçlar tarafından daima durdurulurlar. Büyük amaca asla ulaşamazlar. Zaten bu büyük amacı da arzulamazlar.34
2. Cansız Yaratılış Harikalarıyla Meydan Okuma (38:4-38)
38:4-7 Rab, üstün bir güzellikteki şiirsel sözlerle, yerin temellerini attı­ğında dünyayı nasıl yarattığını anlatır. Dünyanın ölçülerine, yüzölçümüne, uzay boşluğunda desteklenişine ve meleklerin kutlamasına değinir. Daha sonra, tüm bunlar olurken, “Sen neredeydin?” sorusunu sorar.

38:8-11 Evrenbilimden, Coğrafya ve Okyanus bilimine geçerek, denizin sınırlarını nasıl koyduğunu, daha ileri gitmesini nasıl yasakladığını ve suları, bir bebeği giydirircesine bulutlar ve koyu karanlıkla nasıl giydirdiğini dile geti­rir.

38:12-18 Sabahı kontrol edişini, şafağın yaydığı ışığın gittiği her yeri ay­dınlatarak karanlıkta iş gören kötüleri silkeleyip maskelerini düşürdüğünü, ye­rin yüzeyinin mühür basılan balçık gibi biçim değiştirdiğini ve kır manzarası­nın renklerini güzel bir giysiymişçesine ortaya koyuşunu canlı bir şekilde res­meder. Kötülerin tercih ettiği “ışık” olan karanlık, onlardan alınır ve kötü tasa­rıları suya düşer. Eyüp’e, okyanusun derinlikleri, ölümün egemenliği ve yeryü­zünün genişliği hakkında bildiklerini söylemesi için meydan okur.

38:19-24 Tanrı, Eyüp’ü ışığın kaynağı ve doğası hakkında sorguya çeker. Güneş yeterli bir yanıt sayılmaz, çünkü güneş yerine yerleştirilmeden önce (Yar.1:16) ışık vardı (Yar.1:3). Eyüp soruyu yanıtlayacak kadar çok yaşamış mıydı? Tanrı’nın bazen sıkıntı ve savaş zamanları için sakladığı kar ve dolu hakkında ne biliyordu? Bir noktadan hareket ettiği düşünülen ışık ve doğu rüz­garları yeryüzüne nasıl yayılıyorlardı?

38:25-30 Eyüp, yağmur, gök gürültüsü, yağmurun bir çölün üstüne nasıl düştüğü, çöle nasıl bol verim sağladığı, yağmur, çiy, buz ve don konularında sınava tabi tutuldu. Su nasıl bir taş kadar donabiliyor ve enginin yüzü katılaşa­biliyordu?

38:31-33 İnsana, önemsizliğini kanıtlayan en uygun bilim astronomidir. Tanrı bu nedenle Eyüp’ü, yıldızları ve takım yıldızları kontrol etme ya da onları yörüngelerinde tutma, yeryüzü üzerindeki etkilerine karar verme konusundaki becerileriyle ilgili sorgular.

Modern insanın bilim aracılığıyla doğa üzerinde varsayılan büyük denetimi­nin ışığında, Spurgeon’un 31. ayeti temel alan sözleri, sağlıklı bir karşılık oluş­turur:


“Ülker yıldızlarını bağlayabilir misin? Oryon’un bağlarını çözebilir misin?” (Eyü.38:31).

Eğer yeteneklerimizle öğünme eğilimimiz varsa, doğanın büyüklüğü bize ne ka­dar önemsiz olduğumuzu gösterebilir. Göz kırpan yıldızlardan birini bile hareket ettiremez, sabahın ışıklarının birini bile söndüremeyiz. Güçten söz ederiz, ama gökler bize küçümseyerek gülerler. Ülker yıldızları baharda taze bir sevinçle parlarken, etkilerini sınırlayamayız. Oryon, yukarılarda egemenlik sürdüğünde ve kış ayının prangalarıyla bağlandığında, buz şeritlerini gevşetemeyiz. Mev­simler tanrısal zamanla uyum içindedirler. Bütün insan soyu bir araya gelse bile, bu konuda bir şey yapamaz. Rab’bin gözünde, insan nedir ki? 35


38:34-38 Açıkça bellidir ki, Tanrı’nın bilgelik ve gücünü sorgulamaya kalkan herhangi biri, bulutlara bağırarak yağmuru yağdırabilmeli ve şimşeği hemen durdurabilecek biçimde buyruk verebilmelidir! Eyüp Tanrı’ya insan aklının na­sıl çalıştığını, insanın tüm bu alanlarda nasıl bilgelik ve anlayış kazandığını söyleyebilir mi? 36 Hiç kimsede bulutları sayacak bilgi yoktur. Bulutları oluş­turan nem tanecikleri hakkında kimse bir şey söyleyemez. Hiç kimse kümelen­miş çamur parçacıklarıyla sertleştirilmiş olan kıraç topraklara yağmurun ne zaman düşeceğine karar veremez.
3. Canlı Yaratılış Harikalarıyla Meydan Okuma (38:39 - 40:2)
38:39-41 Tanrı bu ayetlerde cansız yaratılış örneklerinden canlı yaratılış örneklerine geçer. İnlerindeki aslanlardan, çekici olmayan kuzgunlar ve yav­rularına kadar, yaşayan her varlığı nasıl doyurduğunu anlatır.

39:1-8 Eyüp’e, Tanrı’dan başka hiç kimsenin tam olarak vahşi dağ keçile­rinin ve geyiklerin gebelik dönemlerini, doğurma alışkanlıklarını ve içgüdüle­rini bilemeyeceği hatırlatılır. Yaban eşeği sınırlanmayı, şehir yaşamını ve ko­şum takımını küçümser, dağlık alanlarda ot arayarak dolaşır.

39:9-18 Yaban öküzü de aynı şekilde yaşamı boyunca saban sürmeyi ve yük taşımayı reddeder. Ya sıra dışı kanatlarıyla devekuşuna ne demeli? Bazı yaptıkları akılsızcadır: Yumurtalarını kırılacakları yerlere bırakır ve yavrula­rına sert davranır, ama bir yarışta atı ve binicisini geçebilir!

39:19-25 Tanrı Eyüp’e, savaş atlarına gücü kendisinin mi verdiğini, dal­galanan yelesini boynuna kendisinin mi giydirdiğini sorar? Gururlu kişneme­siyle, uzaklıkları hızla ve hırsla yutan bu kibirli hayvan, savaşa azimle dört nala koşar. Gürleyen seslere, borulara ya da parıldayan mızrak ve kargılara hiç aldırmaz.

39:26-30 Güneye süzülmesi için atmacaya bilgeliği veren Eyüp müydü? Kartala uçmayı öğreten, yuvasını sarp ve kayalık uçurumlarda kurduran, çok uzaktan leşleri fark etmesini sağlayan ve yavrularını yiyecek bulması için eği­ten o muydu?

40:1,2 Rab Eyüp’ü yine Gücü Her Şeye Yeten’de kusur bulan küstahlığı için azarlar. Eyüp böylesine bilge ve güçlüyse, o zaman Tanrı’nın sorduğu so­rulara yanıt verebilecek güçte de olması gerekir!
B. Eyüp’ün Karşılığı (40:3-5)
Rab Eyüp’e, doğal yaratılış hakkında bu kadar az şey bilmesine rağmen, Tanrı’yı düzeltme ya da azarlama hakkına nasıl sahip olabileceğini sorar. Bu noktada Eyüp nihayet kendi yerini anlar ve, “Bak, ben değersiz biriyim, sana nasıl yanıt verebilirim? Ağzımı elimle kapatıyorum” der. Rab’bin sonsuz bilgisiyle yenik düşen Eyüp, artık konuşmamaya karar verir.
C. RAB’bin Eyüp’e İkinci Meydan Okuyuşu (40:6 - 41:34)
1. Eyüp’ün Bir Erkek Gibi Karşılık Vermeye Davet Edilişi (40:6-14)
Eyüp’ün karşılığında tövbe eksik olduğundan, Rab onu kasırga içinden paylamaya devam eder. Eyüp’ü, bir erkek gibi konuşmaya davet eder. Eyüp Tanrı’yı adaletsizlikle suçlamış, kendini aklamak için O’nu yargılamıştır. O zaman Eyüp, şimdi gücünü göstermelidir. Tahta geçmeli, yüceliğini, görkemini ve gücünü göstermelidir. Suçluların üzerine gazabını saçmalı ve gururluları alçaltmalıdır. Eğer tüm bunları yapabilirse, o zaman Rab onun kurtarıcısı olacak güce sahip olduğunu kabul edecektir.
2. Eyüp’ün Behemot’u Düşünmeye Davet Edilişi (40:15-24)
Rab Eyüp’ü, Eyüp’le birlikte yarattığı Behemot’u düşünmeye çağırır. Bu, bazı yorumcuların Behemot ve Livyatan’ın eski zamanlarda yaşamış olan mi­tolojik hayvanlar olduğunu savunan görüşlerini çürütür. İnsan gibi, yaratılmış bir varlığa, varolmamış, mitolojik bir yaratık nasıl meydan okur?

Behemot sözcüğü, İbranice’de sığırlar için kullanılan sözcüğün çoğul biçi­midir (behēmah). Meredith Kline şu açıklamayı yapar:


Behemot ismi çoğul kullanıldığında, Tanrı’nın yapıtları arasında ilk sırayı alan, “Üstünlükle eşit tutulan hayvan” anlamına gelecektir (19a. ayeti). Livyatan’la il­gili ileri sürülen benzeri iddialara dikkat edin (41:33,34).37
Tanrı, hayvanlar alemini sergilerken, Behemot’u yapıtlarının ilki olarak su­nar. Bu konuda bilgimiz yetersiz olsa da, Behemot’un ot yiyen, hem suda hem de karada yaşayan çok güçlü bir hayvan olduğunu biliyoruz. Gölgelik ve batak­lık alanlarda dinlenmekte, kolay kolay korkmamaktadır. Burada verilmek iste­nen ders; Eyüp bu hayvanı bile kontrol edemiyorsa, dünyayı kontrol etmesinin mümkün olamayacağıdır.

Behemot bazen su aygırıyla bir tutulur.38 Louis Segond’un Fransızca çeviri­sinde olduğu gibi, bazı çeviriler aslında bu hayvanı metne koymuşlardır. Ancak hayal gücü ne kadar geniş olursa olsun bir su aygırı, “Tanrı’nın yapıtları ara­sında ilk sırada” olarak adlandırılamaz – bir fil ya da bir mamut bu sıfatı hak edebilir, ama bir su aygırı değil! Çocuklar hayvanat bahçesine gittiklerinde su aygırının, bir sedir ağacının uzunluğuna hiç benzemeyen sevimli, küt kuyru­ğunu görüp coşkuyla bağrışırlar!

Bazı Hıristiyan bilim adamları, Behemot’un nesli tükenmiş bir hayvan oldu­ğuna ya da Afrika’nın vahşi ormanlarının bazı uzak bölgelerinde bulunabilece­ğine ikna olmuşlardır. Aslında dinozor tipi bir sürüngenin bu tanıma daha çok uyduğu kabul edilir.39
3. Eyüp’ün Livyatan’ı Düşünmeye Davet Edilişi (41. Bölüm)
Tanrı, Eyüp’ün şikayetlerine doğrudan yanıt vermemiştir. Yalnızca, “Böyle­sine büyük yüce ve görkemli Olan’ın bilgeliğine, sevgisine ve gücüne güven­melisin” demektedir.

41:1-9 Suda ve karada yaşayan bir diğer yaratık ise, Livyatan’dır. Tanrı onu eşsiz yaratmıştır. Eyüp Livyatan’a gem vurabilir mi? “Elini ezerine koy da, çıkacak çıngarı gör, bir daha yapmayacaksın bunu” (8. ayet). Eski Kenan edebi­yatında Livyatan ifadesi, “Yedi başlı bir deniz canavarına” işaret ederdi. Ama Andersen’in değindiği gibi, bu ifade Livyatan’ın bu şiirdeki mitolojik bir cana­var olduğunu kanıtlamaz.40

İngilizce’de, sözcüklerin putperest yazın kaynaklarında taşıdıkları anlamı bilmeden, Perşembe, Ocak ve cehennem gibi sözcükler kullanırız. Sözcüklerin kullanılışı, anlamlarını etkiler. Tanrı, Eyüp’e burada, bu gün hangisi olduğun­dan kesinlikle emin olamadığımız, ama varlığı gerçek olan bir yaratığı düşün­mesi için meydan okumaktadır. Bu konuda rağbet gören seçim, Nil timsahıdır ve buradaki tanımın çeşitli bölümleri bu sürüngenin özellikleriyle uyuşur.

Behemot bir kara hayvanı, Livyatan ise bir su yaratığıdır. İnsan onu çengel ve halatla yakalayamaz. Onu evcilleştiremez. Eti lezzetli değildir. Zırhı andıran derisi, zıpkın ve mızraklara direnir. Görünüşü, işine karışmak isteyenlerin ce­saretini kırar.

41:10,11 Tanrı uygun bir soru sormak için tanımlamayı yarıda keser: Eğer insanlar yalnızca bir yaratıktan bu kadar dehşete düşerlerse, her şeyi yaratan, sonsuz olan, hiç kimseye bağımlı olmayan, her şeyin sahibi ve Yaratıcısı olan Tanrı’dan ne kadar çok korkmalıdırlar? Kline şu yorumu yapar:
Bu bölümün ana fikri şudur: Eyüp, Yaratıcı’nın tahtına göz dikme ahmaklığında bulunan bir yaratığı, kendisi de yaratık olduğu için, alt edemeyecek güçsüzlükte olduğunu keşfedecektir.41
41:12-34 Tekrar Livyatan’a dönelim. Bedeni ağır ve iridir. Büyük bir güce sahiptir. Derisi sert ve koruyucu bir örtüdür. Dizginlenemez. Ağzı ve dişleri mengene gibidir. Derisi ve pula benzer kabukları iki katlı bir zırhı andırır. Rab, şiirsel ifadelerle, aksırmasını, gözlerini, ağzını ve uyarıldığında korkunç olan burun deliklerini tanımlar. Livyatan’ın gücü müthiştir ve eti sıkıdır. Hiçbir şeyden korkmaz. Kuyruğuyla çevresini kamçıladığında, en yiğit yürekleri bile korkuyla doldurur. Normal silahlar onu etkilemez. Çamurda sürünerek ilerledi­ğinde, keskin çömlek parçalarını andıran karnının altı, çamura bir döven gibi uzanır. Suyu, kaynayan bir kaba çevirir ve ardında fosfor gibi ışıldayan beyaz bir iz bırakır. Büyük şiirsel abartmanın (Hiperbol) doğudaki kullanımına geniş ölçüde izin verildiğinde bile, en büyük timsahın nasıl olup da “Gururlu her varlığın kralı” olarak çağırıldığını anlamak zordur.42

Vahşi hayvanların ve olası dinozorların bu bölümlerdeki tanımları, Tanrı’nın görkemini, gücünü ve büyüklüğünü yansıtır. Bunlar O’nun yarattığı canlılardır. O, yarattıklarını kendi görkem ve gücünü resmetmek için kullanır. Bu nedenle geyik ya da kuzgun gibi zararsız hayvanlarla başlaması, daha sonra ise kademeli olarak yaratıkların en büyüğü olan karadaki Behemot’a ve tüm hayvanların kralı olan Livyatan’a geçmesi şaşırtıcı değildir.


Ç. Eyüp’ün Alçakgönüllü Karşılığı (42:1-6)
Eyüp bunalmıştır. İşittikleri yeterli olmuştur! Tanrı’nın Egemenliği’ni ka­bullenir. Ağzından anlamadığı sözlerin çıktığını itiraf eder. Şimdi Rab’bi yal­nızca duymakla kalmamış, gözleriyle de görmüştür. Kendisinden tiksinir ve toz ve kül içinde tövbe eder. Tanrı’yı elbette gözleriyle görmemiştir,43 ama bil­geliğine, gücüne, takdirine ve egemenliğine ilişkin canlı bir açıklama almıştır. Tanrı’nın tüm bu özellikleri, görünüşüyle eşittir.

1:1b ayetinde Eyüp, “Kusursuz” olarak tanımlanır. Kitabın sonunda ise Eyüp kendisinden tiksinir. Yüzyıllar boyunca Tanrı’nın seçkin kutsalları aynı dene­yimi yaşamışlardır.44 D. L. Moody’nin de yazdığı gibi, “Lütufta büyüdükçe, kendi gözlerimizde küçülürüz.”45


V. SON SÖZ: EYÜP’ÜN ZAFERİ (42:7-17)
A. Eyüp’ün Arkadaşları Azarlanır ve Yenilenir (42:7-9)
Rab, Elifaz’ı ve iki arkadaşını46 kendisini yanlış temsil ettikleri için azar­lar. Tüm acıların işlenen günahların cezalandırılması için çekildiği konusunda ısrar etmişlerdir. Bu, Eyüp’ün durumu açısından doğru değildi. Daha sonra Tan-rı buyruğuna itaat ederek büyük bir yakmalık sunu sundular (7 boğa ve 7 koç). Eyüp, arkadaşları için dua ederek bir aracı gibi hizmet etti. Bunun sonu­cunda arkadaşlarının üzerindeki yargı kalktı ve Eyüp kabul edildi.
B. Eyüp Yeniden Bolluğa Kavuşturuluyor (42:10-17)
42:10-12 Eyüp arkadaşları için dua eder etmez, Rab Eyüp’ü öncekinden iki kat daha fazla bereketledi: Koyunları, develeri, öküzleri ve dişi eşekleri öncekinden iki kat daha fazlalaştı.

42:13-17 Aynı zamanda yedi oğlu ve üç kızı oldu. İlk yedi oğlu ve kızı büyük olasılıkla cennette olduklarından, ailesi de iki kat bereket görmüş oldu. Eyüp’ün yıllarına yüz kırk yıl eklendi. Rab, Eyüp’ün sonunu başından bere­ketli kıldı. Eyüp yaşlandı ve yaşama doymuş olarak öldü. Bütün bu olay­larda Eyüp, Şeytan’ın söylediği gibi Tanrı’yı lanetlemedi.

Hastalığı nedeniyle Eyüp’ün görünümü korkunç biçimde bozulmuş olsa da, Tanrı’nın lütfu sayesinde yenilendikten sonra sıra dışı güzelliğe sahip kızları

oldu (babalar güzel kızlarıyla öğünmeyi severler!). Kızlarının adları öğreti­ciydi:47 Yemima (Güvercin), Kesia (Kokulu bir tarçın kabuğu) ve Keren-Happuk (Göze sürme çekme48). Eyüp kızlarına erkek kardeşleriyle birlikte mi­ras da bıraktı. Bu, Atalar döneminde olağan bir davranış değildi.


Yüklə 244,97 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin