SORULARLA TÜRKİYE’NİN NÜKLEER MACERASI VE AKKUYU NÜKLEER SANTRALİ
Akkuyu nerede?
Akkuyu Nükleer Santral Sahası, kuş uçumu Mersin’e 145 km, Gülnar’a 35 km, Silifke’ye 55 km, Anamur’a 85 km, Bozyazı’ya 65 km, Aydıncık ilçesine 30 km ve Kıbrıs’a 110 km uzaklıkta ve Mersin-Antalya yolu üzerindeki Büyükeceli beldesinden ayrılan bir yolla gidilen Akkuyu mevkiindedir.
Neden Akkuyu?
Santral kurmak için acele eden mevcut hükümet için, Akkuyu’nun 1976 yılında alınmış lisansı olduğu için tercih etti. İlk Nükleer Santral kurma niyetlerinin 37 sene öncesine dayandığı ülkemizde, o günkü dünya konjonktürüne göre nükleer santral yapılmasına karar verilip, yer seçimi çalışmalarının yapılması 1972-1976’lı yıllara rastlıyor. 1970’li yıllardaki mevcut teknoloji ve etüt bilgilerine göre yapılmış olan çalışmalarla yeri belirlenen ve yer lisans onayı alan Akkuyu Nükleer Santral Projesinin, bugün benzer bir çalışma yapıldığı taktirde, (turizm ve nufus yogunluğu vb kriterler dikkate alındığında) yer lisans onayı alamayacağı öne sürülmektedir.
1976 yılında Akkuyu’ya yer lisansı onayı veren 3 kişiden biri olan Prof. Dr. Tolga Yarman, 16 Ekim 1999 günü, Ankara’da TMMOB ‘un düzenlediği Nükleer Enerji Kongresi’nde yaptığı konuşmada;
‘”Çeyrek yüzyıl önce verilen lisans bugün geçerli addedilemez; çünkü lisans verme kıstasları değişmiş sayılmalıdır ve yeniden vazedilmedir. Çeyrek yüzyıl önce verilen lisans, bir ‘Turizm Etki Değerlendirmesi’ni kapsamamıştır; çünkü santralin o zaman, bugünkü boyutta olmayan, turizme vereceği zarar diye, bir kavram yoktur. Ben bugün TAEK’te olsam, Akkuyu’ya lisans vermem. Lisans verilecek olsa şerh koyarım.” demiştir.
Akkuyu Doğu Akdeniz’de nasıl bir kültürel ve ekolojik varlığın ortasına yapılıyor?
Doğu Akdeniz’in en temiz doğal ve arkeolojik SIT alanlarının olduğu Nükleer Santral alanına çok yakın mesafede; 1993 yılında ülke olarak imzalayarak resmen taraf olduğumuz RAMSAR sözleşmesi gereği, koruma altına alınan Silifke-Göksu Deltası, Akdeniz Foklarının ve balıkların üreme alanlarının olduğu onlarca küçük koy, dağlarında Doğu Akdenize özgü endemik bitkilerin ve canlıların yaşadığı eşsiz bir flora ve fauna’nın yanı sıra bir çok doğal ve arkeolojik SİT alanları vardır. Nükleer santrali yapacak Rusya Federasyonu şirketi NGS A.Ş nin hazırlamış olduğu ilk ÇED raporunda;
“Akdeniz havzası orman ve makileri, tür zenginliği ve habitat çeşitliliği açısından dünya çapında büyük öneme sahiptir.Bölgenin Toros Dağları ile Akdeniz arasında uzanması eşsiz bir iklime zemin hazırlamakta, bu da bölgenin kendine özgü biyolojik çeşitliliğini şekillendirmektedir. Ayrıca, bölgenin bazı alanlarında dağların sahil şeridine yakınlığından kaynaklanan ani yükselti değişimleri biyolojik çeşitliliğin kilit unsurları olan türlerin ve habitat tiplerinin çeşitliliğinin artmasına yol açmaktadır. Proje sahasında ve yakın çevresinde gerçekleştirilen daha önceki çalışmalarda 570 bitki türü tespit edilmiştir ve bunların 33’ü endemiktir.”
Öte yandan Mersin’de bizzat devletin resmi kurumları tarafından turizm alanları olarak ilan edilen ve NGS A.Ş nin son ÇED raporunda da yer alan “Tarsus Kültür ve Turizm Koruma ve Gelişim Bölgesi,Tarsus Karboğazı Kültür ve Turizm Koruma ve Gelişim,Silifke-Kargıcık Turizm Merkezi,Silifke-Taşucu-Boğsak Turizm Merkezi ,Silifke-Narlıkuyu-Akyar Turizm Merkezi,Silifke-Ovacık Turizm Merkezi,Gülnar-Ortaburun Turizm Merkezi,Anamur-Melleç Turizm Merkezi gibi belirtilen Turizm merkezleri vardır. Ayrıca ilimizde bulunan tescilli doğal SİT yaşam alanları olan Büyükeceli, Akkuyu Mevkii Fok Üretme Sahaları 1.Derece Doğal Sit Alanı,Mersin-Erdemli-Alata Deniz Kaplumbağası Yuvalama Kumsalları,Mersin-Silifke Göksu Deltası Sulak Alanı,Mersin-Silifke-Göksu Deltası Deniz Kaplumbağası Yuvalama Kumsalları,Mersin-Anamur Deniz Kaplumbağası Yuvalama Kumsalları,Mersin-Gazipaşa-Anamur Arası Akdeniz Foku Yaşam Alanları,Mersin-Bozyazı-Kızılliman Akdeniz Foku Yaşam Alanları,Mersin-Bozyazı-Kızılliman ve Anamur-Sancak Burnu Arası Akdeniz Foku Yaşam Alanları,Mersin-Bozyazı-Aydıncık Akdeniz Foku Yaşam Alanları,Mersin-Aydıncık Akdeniz Foku Yaşam Alanları,Mersin-Yeşilovacık-Taşucu Akdeniz Foku Yaşam Alanları,Mersin-Beşparmak Adası Akdeniz Foku Yaşam Alanları,Mersin-Dana Adası Akdeniz Foku Yaşam Alanları,Mersin-Aksaz Adası Akdeniz Foku Yaşam Alanları,Mersin-Büyük Ada (Gilindire Adaları) Akdeniz Foku Yaşam Alanları,Mersin-Yelkenli Ada Akdeniz Foku Yaşam Alanları,Mersin-Anamur-Pullu Orman Dinlenme Yeri Akdeniz Foku Yaşam Alanları,Mersin-Anamur-Karaağan Burnu Akdeniz Foku Yaşam Alanları,Mersin-Aydıncık Adaları Önemli Kuş Alanları ile Mersin-Silifke-Göksu Deltası Önemli Bitki Alanları ve bir çok irili ufaklı sulak alanlar” vardır.
Akkuyu Nükleer Santrali işte tam bu ekolojik koruma alanlarının tam ortasına inşa edilmektedir.
Akkuyu Nükleer Santrali İhaleleri neden bir çok kez iptal edildi?
Türkiye ilk kez 1977 yılında Akkuyu Nükleer Santralı'nın yapımı için uluslararası ihale açtı. İsveç firmalarının oluşturduğu ASEA İsveç hükümetinin kredi üzerindeki garantiyi kaldırması üzerine ihale iptal edildi.
İkinci ihale 1983 yılında açıldı. Akkuyu'da Alman KWU firmasına 986 MW gücünde, Kanadalı AECL firmasına da 685 MW gücünde iki ayrı nükleer santral kurdurulması kararlaştırıldı. Aynı tarihlerde ABD'li GE firmasına da Sinop'ta iki nükleer santral kurulması için niyet mektubu sunuldu. Ancak usuldeki sorunlar nedeniyle görüşmeler kesildi.
Üçüncü ihalede 1986'da Akkuyu'da santral yapımı için anlaşma sağlanan Kanadalı AECL firması liderliğindeki konsorsiyumla finansman nedeniyle anlaşılamadı.
Başbakan Bülent ECEVİT, 25 Temmuz 2000 de uygulanan ekonomik istikrar programının olumsuz etkileneceği nedeniyle bakanlar kurulu kararıyla dördüncü kez iptal edildi.2002 yılında iktidara gelen AKP hükümeti döneminde 2008 yılında açtığı ihale TMMOB tarafından açılan dava sonucunda danıştay tarafından beşinci kez iptal edildi. 2009 yılında yapılan 6.ihaleye ise teklif verecek yeterlilikte firma olmadı.
Öte yandan bu süreçte, Türkiye Elektrik Ticaret ve Taahhüt Anonim Şirketi (TETAŞ) Mersin İli Gülnar İlçesi Büyükeceli mevkiinde Nükleer Güç Santrali (NGS) inşası ve işletilmesi için “yarışma” adı altında bir işlem yapmıştır.
Buna karşı Çevre Hukuku Derneği (ÇHD) tarafından sayın Prof.Dr. Hayrettin Kilic in bilimsel danışmanlığında yapılan işleme karşı 20.04.2009 tarihinde Ankara 3. İdare Mahkemesi Başkanlığında 2009/78E sayılı dava açılmıştır. Bu davada usul işlemleri bittikten sonra 21.12.2009 tarihinde tarafların duruşmaya çağrılarak dinlenmesine karar verilmiştir. Ancak söz konusu duruşma tarihinden önce TMMOB tarafından, aynı işlemin yasal dayanağı olan yönetmeliğe karşı açılan dava kazanılmış ve TETAŞ Yönetim Kurulu 20.11.2009 tarihli ve 30-63 nolu toplantısında söz konusu yarışmanın iptaline karar vermiştir. ÇHD nin açtığı yasal süreç bu şekilde noktalanmıştır.
ÇHD nin açtığı bu önemli dava diğer pek çok STK, Meslek Odaları ve muhalefet partilerinin yürüttüğü hukuki mücadeleden birisiydi. Ancak diğer hukuki mücadelelerden farkı ise ilk defa nükleer güç santrallerinin tüm yönleriyle yani, ekonomik, ekolojik, demografik ve stratejik yönleriyle ele alındığı bir davaydı. Bu davada uluslararası alanda en son yayımlanan makaleler ve raporlar delil olarak kullanılmıştı. Bu raporlar sadece çevre örgütleri tarafından hazırlanan raporlar olmayıp devlet kuruluşları ve üniversitelerin ortaklaşa hazırladığı, nükleer santral işleten şirketlerin de katılımlarının olduğu kimisi başka ülkelerde nükleer santrallerin kapatılması için açılan davalarda kullanılan çok sayıda güncel ve resmi raporlardı.
Dava sırasında bu raporların içerdiği bilgilere karşı hiçbir cevap verilemiştir. Bunun yanında nükleer atıkların meta yani ticari eşya olduğu ve başkalarına para ile satılabileceği davalı kurumca beyan edilmiştir. İşlemin dayanağı olan 5710 sayılı. yasadan önce yapılan ve o dönemde görevde olan Cumhurbaşkanı Sn. Ahmet Necdet Sezer tarafından gerçekleştirilen vetonun “Cumhurbaşkanının yanlış bilgilendirilmesinden kaynaklandığı” ifade edilmiştir.
ÇHD nin açtığı davada iddiaların hepsi oldukça ciddi iddialar olup iptal davasında ileri sürülmüştür. Bu iddialardan bazıları santralin maliyetine yönelik olup alım garantisi verildiğinden bu bedellerin ülkemiz insanından tahsil edileceği ve ileri sürülen fiyatın oldukça yüksek olduğu iddia edilmişti. Bu önemli davada sunulan iddialara ve sunulan belgelere karşı bugüne kadar cevap verilmemiştir.
Sonuç olarak, 20.04.2009 tarihinde Ankara 3. İdare Mahkemesi Başkanlığında açılan 2009/78E sayılı bu dava Nükleer enerjinin Dünya’da ilk olarak hukuki platformda A dan Z ye kadar sorgulandığı bu davaya Ankara idare mahkemesi aylar süren cevap ve karşı cevap yazışmalarından sonra hazırlanan dosyadaki bilgi ve bulgular ışığında mahkeme davanın görüşülmesi için gün verdi. Davayi kayıp edeceğini anlayan TAEK ve avukatları mahkeme gününden birkaç hafta önce ihaleyi iptal etti ve bu tarihi-hukuk davası da düşmüş oldu.
Hukuk arkadan nasıl dolaşılıyor?
Özellikle ,TMMOB’un bu süreçte açtığı son davada yönetmelik maddelerinden bir kaçının iptaliyle dayanağını
yitiren nükleer santral macerasında , AKP Hükümeti, 2009 yılı sonlarında hukuksuzluğa yeni kılıf buldu.
Rusya ile enerji temaslarında Nükleer Santral yapım işini bir havuç olarak pazarlayan AKP Hükümeti, Rusya Federasyonu ile devletlerarası anlaşma ile bu kez ihalesiz olarak nükleer santral kurdurmayı planladı. AKP Hükümeti, en sonunda nükleer santral ihalesini iptal kararının ardından ,14 Ocak 2010 tarihinde Başbakan Tayyip Erdoğan’ın Moskova ziyaretinden, Rusya ile “nükleer santral tesisi konusunda işbirliği ortak beyannamesi” imzalandığı haberleri geldi. Daha sonra kapalı kapılar ardında yürütülen görüşmeler sonucunda 12 Mayıs 2010 tarihinde imzalanan anlaşma,TBMM de muhalefetin karşı görüş ve itirazlarına rağmen onaylanıp, Cumhurbaşkanlığı tarafından onaylananıp, 6 Ekim 2010 tarihli resmi gazetede yayınlanarak yürürlüğe girdi.
ÇED yönetmeliği süreci tamamlanmadan alınan geçici izinlerle santral alanında hangi faaliyetler neden başlıyor?
Anlaşmadan bir süre sonra Santral alanına denizden ve karadan giriş çıkışlar yasaklanıyor, santralin etrafı tel örgü kapatılıyor, güvenlik personeli denetimi ile artırılıyor. ÇED yayımlanmadan ve ilgili yönetmelik sürec tamamlanmadan başlatılan faaliyetlerin ormancılık ve maden yasalarımız açısından yasak olmasına aldırılmıyor.
Başbakan Recep Tayip Erdoğan'ın imzasıyla 21 Mart 2012 tarihinde Resmi Gazetede yayımlanan 2012/8 genelge ile “Mersin Gülnar ilçesi Büyükeceli beldesi sınırlarıi çerisindeki Akkuyu'da kurulacak nükleer santral projesine gecikmeye mahal vermeden her türlü işlemlerin ivedilikle yürütülmesi” talimatı verilerek ilgili kurumlar , mevcut yasaların(orman ve maden yasaları) uygulanması konusunda baskı altına alınıyor.
NGS A.Ş tarafından ÇED raporunda net olarak yanıtı net olarak verilmeyen sorular?
-Radyasyondan korunma ve nükleer güvenlik nasıl sağlanacak?
-Nükleer santral için bir acil durum planı var mı?
-Radyolojik izleme planı var mı?
-Ölçüm nasıl yapılacak?
-Tesisin radyoaktif yakıt yönetimi nasıl olacak?
-Atıklar nasıl (ve nereye) taşınacak, nasıl depolanacak ve nasıl bertaraf edilecek?
-Bölge halkı radyasyona ne şekilde maruz kalacak?
-Bu tesiste kaza olmaması için ne gibi önlemler alınacak?
-Akkuyu’daki çıkabilecek en büyük kazada “ortaya çıkan senaryo nedir?
-Tesis işletmeden nasıl çıkarılacak?
-Projenin alternatifleri ne?
3 Eylül 2013 tarihinde bakanlığa sunulan 3000 sahifelik 2. ÇED raporunda ise atık yönetimi ve kaza senaryolarında bölgede yaşayanların tahliyesi, kazalarda kimin sorumlu olduğu ve santralin sökümünün nasıl yapılacağı vb kritik öneme sahip sorulara yine hiçbir tatminkar yanıtlar alınamamıştır. (http://www.yesilgazete.org/blog/2013/10/04/fevzi-ozluer-akkuyuda-atiklar-dogaya-verilecek-hasar-ve-santralin-sokumu-gibi-konular-ced-disi/)
Akkuyu depremsellik açısından ne derece güvenli ?
Fukişima Nükleer santral kazasından sonar sonra tüm Dünya’da gündeme gelen güvenlik için , Aralık 2011 de yayımlanan ilk ÇED raporu için, Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü, dosyada sunulan bilgileri jeoloji, hidrojeoloji ve doğal afet durumları açısından, özellikle tektonik ve tsunami başlıklarında “yetersiz” bulduğu, basında yer almıştır.(http://www.iklimhaberleri.com/2012/09/akkuyu-nukleer-santrali-ced-raporu.html ). Oysa antik çağda doğu akdenizde denizde büyük depremlerin ve tsunamilerin olduğu biliminsanlarınca ifade edilmektedir.
Akkuyu’da 2014 yılında başlaması öngörülen santral inşaatı 2016 yılına neden ertelendi?
NGS A.Ş firma yetkilileri tarafından yapılan ve basında yer alan açıklamalardan “2012 yılında bölgede tamamlanan sismik araştırmalar sonrası, santralin inşasına daha önce planladığı gibi 2014 yılında başlanmayıp, önce 2015 yılına ötelendiği” açıklanıyor? .(http://www.yesilgazete.org/?s=rosatom+in%c5%9faat&x=13&y=8). Sonrada temel atmanın 2016 ılı başlarına ertelendiği açıklanıyor.( http://www.akkunpp.com/ngs-akkuyuda-nukleerin-guvenligi-icin-maliyet-artirdi/. ) Konuyla ilgili bilim insanları Akkuyu koyunun alt yapısının en az 80-100 metre derinliğinde çürük taş, toprak , boşluklar ve ırmakçıklardan meydana geldiğini ifade ediyorlar.. Bu durum göz önüne alınırsa, bu santralin taban-temel ve kazık çimento miktarını su anda Ruslarında iyi hesap edemediği açıktır. NGS A.Ş yetkililerinin güvenlik sistemlerinin projeye konulacağını bu nedenle inşaat maliyetinin 20 milyardan önce 22 milyar dolara, dolara çıkacağı açıklamalarına bakılırsa, bu projenin (eğer bitirilebilirse) 30 milyar doları geçeği açıktır. Bu artışlar doğal olarak Adana ve Mersin’deki sanayicilerin ve halkın elektrik faturalarına eklencektir.
Rusya’nın Nükleer Endüstrisi ve teknolojisi ne kadar güvenli?
Bu konuda bağımsız Nükleer Enerji uzmanlarından Prof.Dr. Hayrettin KILIÇ ( The Green Think Tank of Turunch New Jersey, USA) 2012 yılında Cumhurbaşkanı Abdullah GÜL’e anlaşmaya ilişkin kaygılarını dile getiren uyarıcı tarihi bir mektup yazmıştır. Bu mektupta aşağıdaki konulara değinilmiştir:
“Türkiye ve Rusya devletleri arasında 2010 yılında imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Rusya Federasyonu Hükümeti Arasında Türkiye Cumhuriyeti’nde Akkuyu Sahası’nda Bir Nükleer Güç Santralinin Tesisine ve işletimine Dair işbirliğine ilişkin Anlaşma” nın yüklenicisi olan Rusya devleti şirketi Rosatom ve Rus nükleer endüstrisinin işlemlerini-uygulamalarını içeren ve Rus hükümetinin Çevre bakanlığı, Doğal Kaynaklar Bakanlığı ve Nükleer güvenlik kurumu (Rosenergoatom) gibi resmi organların hazırladığı rapor, Cumhurbaşkanı Dimitri Medvedev başkanlığında 9 Haziran 2011 tarihinde yapilan Rusya State Council (Gossovert) toplantısında resmi belge olarak sunulmuştur.
Ayrıca Medvedev’e verilen bu raporun aşağıdaki özeti, su anda Rusya’daki Nükleer Enerji Endüstrisinin ve mevut işletmede olan Nükleer santrallerin, inşaat, isletme, malzeme, bakım-onarım ve on önemlisi nükleer güvenlik konularında Dünya standartlarının nasıl gerisinde olduğu ve hala Rusya’nın kendi Nükleer Güvenlik yönetmeliklerinin nasıl uygulanmadığı açıkça belirtilmiştir.
Bu raporda ; ayrıca Rus nükleer Endüstrisinin İran’da ve Hindistan’da kurdukları santralar da yaşanan ekipman ve malzeme konularında son günlerde ortaya çıkan skandallarda dikkat çekilmektedir. Türkiye Cumhuriyeti Devletini sonu açık ve belli olmayan bir jeo-politik ve teknolojik-ekonomik maceraya sürüklenmeden, Akkuyu’da yapılacak santralin bütün boyutları ile tekrar derinlemesine bağımsız uzmanlardan tarafından incelenmesini sizlerden rica ediyorum. ilişikte Akkuyu Nükleer Santralini kuracak ve isletecek olan Rus nükleer enerji endüstrisinin ve Rosatom şirketinin seceresini özetleyen raporun orjinalini ve Türkçe özetini aşağıda bilgilerinize sunuyorum.” denilmektedir.
Medvedeve sunulan raporun önemli bazı bölümlerinden özetler 11 madde halinde Türkçe olarak aşağıda özetlenmiştir;
“ 1.Şu anda isletmede olan reaktorlerin kurldugu alanlar “ Rusya sismik bölgeler haritasına ( OSR-97) uygun değil. Ayrica Rusya’daki reaktörlerin sismik özelliklerini inceleyen ve düzenleyen bir resmi bir otorite yok.
2. Su anda isletmede olan reaktörlerde meydana gelebilecek tasarım ve ötesi tahmin-tasarım senaryoları yetersiz. Reaktör içinde ve dışında meydana gelebilecek kazaların analizi yapılmamış. Ayrıca bazı reaktörlerde hala acil-durum-otomatik durdurma sistemi yok
3. Balakovo santralinin ana-tablo temelinde kalitesiz malzemeden dolayi hala kaymalar devam ediyor. Ayrıca Kursk nükleer tesisinde yine temel tablasında eğilmeler tespit edilmiş.
4. İşletmede olan reaktörlerde kullanılan ekipman ve malzemelerin depreme karşı dayanıklılığı Rusya güvenlik ,NP-031-01 yönetmeliğine uygun değil. Bu ekipman ve malzemeler doğal felaketlere karşı performansı deneysel-işletme değerlerine değil tamamen tahmini-tasarım a göre yapılmış.
5. İsletmede olan reaktörlerden çıkan atık yakıtların korunduğu havuzların ve göletlerin kapasitesi yeterli değil. örneğin Leningrad santralindeki kapasite yüzde 85 ‘e ulaşmış. Ayrıca su anda Rusya’da gerçek-güncel bilimsel bir atık yönetimi yok.
6. Su anda Çernobil tipi RBMK-1000 reaktörlerden çıkan atık yakıtlar hala göletlerde bekletilmekte ve bu atiklarin cevreden nihai izalasyonu icin hic bir plan ve program yok. Ayrıca bu reaktörlerde kulanılan çelik borularda ve kaynaklarında çatlamalar ve erozyon ciddi boyutlara ulaşmış.
7. İsletmedeki santralarda çalışan personelin ve cevrede yaşayan halkın bu reaktörlerden normal çalışması sırasında çevreye yayılan radyoaktif aersollerin dozu, yönetimi ve denetimi hem Rus hemde IEAE kriterlerine uygun degil.
8. İşletmedeki reaktörlerde hidrojen patlama kontrol sistemleri yetersiz ve Rus nükleer güvenlik yönetmeliğine ( NP-04-02) uygun değil. Çoğu santralde çalışan insanların ciddi bir kaza sırasında korunabilecekleri sığınak yok, ve bölge halkının tahliye planları yetersiz.
9. Su anda elektrik üreten santrallerin operatörleri arasında bilgi ve deneyim iletişimi yeterli değil, ayrıca bu santrallarn periyodik inspection-denetimi için yeterli teknik eleman yok, meydana gelen operasyon hataları-violations-çoğu kez sorumlu kurumlara bildirilmiyor. Örneğin 2010 yılında 7 değişik olayda operasyon hatalarının üstünün örtüldüğü tespit edilmiş.
10. Eski model santrallarda değiştirilen ve yeni yapılan reaktörlerde kullanılan sözde batı standartlarına uygun otomatik kontrol sistemlerinin, kaynağı, denenmesi, kalite sertifikasının onaylaması hakkında yeterli bağımsız bilgiler ve prosedürler bulunmuyor.
11. Ciddi bir kaza sonucu, reaktörlerin erimesini önlemek icin gerekli olan acil-soğutma suyu siteminin, yedek dizel genertolerin iflasi durumunda alinmasi gereken en son müdahale önlemleri henüz tespit edilmemiş ve bilinmiyor.”
Yukarıdaki özetlenen raporda da anlatıldığı üzere Rus nükleer teknolojisinin uluslararası kriterlere uygun şekilde Avrupadaki makamlarca kabul edilmiş ve nükleer güvenlik değerlendirmesi sonucunda onaylanmış bir planı ya da projesi bulunmamaktadır.
Rusya federasyonu ile imzalanan anlaşmada hangi hukuksal belirsizlikler ve sorunlar var?
12 mayıs 2012 tarihinde imzalanan “nükleer santral tesisine işletimine dair işbirliğine ilişkin anlaşma” da atıf yapılan konvansiyonların yapısından kaynaklanan sorunlar ve belirsizlikler vardır. Şöyleki Japonya’da meydana gelen fukuşima kazasiyla ortaya çikan zarar ve tahribatlarin global boyutlara ulaşmasiyla, uluslararasi hukuk alanında Rusya devletinin üyesi oldugu Viyana Konvansiyonu ve Türkiye Devletinin üyesi olduğu Paris Konvansiyonlarının yapısından kaynaklanan minotaur tartişmasi yeniden gündeme gelmiştir. Yani zarara sebep olan minotaur ( bazen boğa başlı insan-bazen insan başlı boğa olan canavar) gibi zarar gören tarafin haklarını labirent (karmaşik/belirsiz) şekilde düzenlemesi nedeniyle tarafsız değildir, söz konusu hukuk sistemi Nükleer Endüstrinin çıkarlarını koruyacak şekilde düzenlenmiştir.Bu nedenle 6 Ekim 2010 yılında yürürlüğe giren uluslararası anlaşmada atıf yapılan Paris ve Viyana konvansiyonları evrensel bir hukuki temelden yoksundur.
Akkuyu’da olası nükleer kazalarda sorumluluk kime ait olacak?
Su ana kadarki Paris ve Viyana konvansiyonları ve ek protokollerin içerdiği hukuki ve ekonomik sorumluluklar, hem karmaşık ya da çelişkili hem de nükleer endüstrisinin her ciddi kaza sonrası faydalandığı hukuki boşluklarla doludur. Bu nedenle şu anda kadar yürürlükteki konvansiyonlar ve ek- protokoller nükleer endüstrinin çıkarlarını korumak için hazırlanmıştır.
Öte yandan Rusya federasyonu ile Türkiye Cumhuriyeti’nin 12 Mayıs 2010 tarihinde imzalanan “Nükleer Teknoloji Transferi Anlaşması’nın” hiç bir maddesinde inşa eden ve işleten olarak, tasarım, malzeme ve operasyon hatalarından meydana gelen kazanın sorumluğunun Rusya tarafına mı yoksa Türk tarafına mı ait olduğuna dair hiç açık bir bir hüküm yoktur. Öte yandan söz konusu anlaşmanın, 16 . maddesi dikkatli incelendiğinde; “işbu anlaşma kapsamında işbirliği çerçevesinde oluşabilecek nükleer zarara ilişkin üçüncü taraf sorumluluğu, Türkiye’nin taraf olduğu veya olacağı uluslararası anlaşmalar, belgelere ve Türk tarafı’nın ulusal kanunları ve düzenlemelerine göre düzenlenecektir” denilmektedir. Böylece Rus Federal hükümetinin bir kuruluşu olan, ve yakın bir tarihte özelleştirilmesi planlanan Rosatom şirketinin Akkuyu’da kurulacak Nükleer Santral ve yakıt fabrikasyonu tesislerini inşaa eden, yada işleten olarak, tasarım, malzeme ve işletme hatalarından meydana gelebilecek kazaların Türkiye’de ve komşu ülkeler de sebep olabileceği hem ekonomik, hem de hukuki sorumluğunu Türkiye Cumhuriyetine yüklediği anlaşılmaktadır.
Akkuyu’ya nükleer malzeme taşıyan bir geminin Türkiye karasularının dışında/içinde kaza yaparsa veya santralde kaza olursa tazminat sorumluluğu kime ait olacak ?
Akkuyu’ya nükleer yakıt/malzeme taşıyan bir gemi Türkiye karasularının dışında kaza yaparsa ve radyoaktif madde taşıyan akıntılar ile sürüklenen radyasyon o bölgedeki üçüncü taraf ülkelerin turizm kıyılarını etkilerse meydana gelen ekonomik zarardan NGS A.Ş sorumlu tutulmayacak Türkiye Cumhuriyeti muhatap olacak. (NGS şirketi %51 hissesi Rosatom’a , %49 hissesi Türk tarafına ait olan hisse yapısı 60 yıl hiç değişmeyecek şekilde Türkiye’de kurulmuş şirket). Yani ödenecek milyarlarca dolarlık tazminatlar Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının cebinden çıkacaktır.
Çernobil’de açılan davaların sonuçları ne oldu?
Çernobil kazasindan sonra Avrupa’daki komşu ülkelerde meydana gelen ekonomik zararlara karşın Rusya’da veya Ukrayna’da açılan davaların hiç birinden somut bir karar çıkmamıştır. Üstelik Çernobil felaketi sonrasi çevresel zararın kontrolü ve büyümemesi için şu ana kadar Avrupa Birliği’nin Ukrayna’da, 1.000.000.000 milyar euro’nun üstünde para harcadığı AB belgelerinde geçmektedir.
Akkuyu’da yapılacak reaktör güvenli mi?
Rus nükleer sanayisi uzun zamandır Avrupa’da bir nükleer santral inşa edecek yeterliliğe kavuşmaya çalışmaktadır. Ancak Bulgaristan Belen bölgesinde kurmak istedikleri VVER-1000 reaktör projelerinin ve güvenlik önlemlerinin yetersiz olması nedeniyle AB içerisindeki gerekli kurumlardan yeterli kabulleri görememiş ve lisans alamamıştır. Çünkü Rus nükleer sanayii gelişmiş batı ülkelerinde, özellikle AB kurumlarında kabul edilmiş bir lisansa ya da yeterliliğe sahip değildir.Bu nedenle Rusya devleti AB ve Batı ülkelerinden kuracağı nükleer santraller için kredi alamamaktadır.Bu nedenle Rus Nükleer Endüstrisi; elektrik alım garantili yap-işlet modelini tercih etmektedirler.
Turkiye ile Rusya arasındaki anlaşma gereğince Akkuyuda her biri 1200 Mw Kurulu gücünde reaktörlerden oluşan toplam 4 reaktör yani 4.800 MWe Kurulu gücünde bir santral inaşaa edilecektir. Söz konusu santrallar dünyada “3. nesil” olarak adlandırılan ve en yeni teknoloji ürünü olduğu öne sürelen VVER 1200 tipi reaktörlerdir. Ancak bu reaktör modeli, gerçekte inşasını üstlenen Rusya da dahi faaliyette değildir. Bundan daha önemlisi ise bu reaktör tipinin bir önceki örneği olan VVER 1000 tipi reaktörlerin tasarımında yer alan ciddi hatalar nedeniyle yapımı yasaklanmıştır.
Rusya’da bu reaktörler Rus devletinin kendi bilim insanlarınca hazırlanan bilirkişi raporu doğrultusunda Saratova eyaleti Balakovo şehrinde yapılmak istenen reaktörlerin inşaası mahkeme kararı ile yasaklanmıştır. İranda kurulan VVER-1000 reaktorun daha deneme sirasinda 4 ana sirkulasyon pompası iflas etmiştir. Hindistanda onlarca yıldır yapımı devam eden aynı reaktör kalitesiz malzeme ve tasarım hatalarından dolayi hala elektrik üretimine başlayamamıştır. Türkiye’de inşa edilmek istenen VVER 1200 model reaktörler ile VVER 1000 model reaktörler arasında daha fazla yakıt almasını sağlayan geniş kazan dışında bir farklılık yoktur, ayni malzeme ve aynı işçilik kulanılacaktır.
Nükleer atıklar ne olacak?
ABD de ve diğer ülkelerde yeraltında binlerce metre altında korunaklara gömülmektedir. Fransa okyanusun derinliklerine atmaktadır. NGS A.Ş ÇED raporunda açıklama getirmemiştir. NGS A.Ş yetkilileri bu sorulara bugüne dek tatminkar bir yanıt vermekten kaçınmışlardır. Bakanlığa sundukları son ÇED raporunda da bu sorunun çözümü net değildir. 2013 Eylül ayında bakanlığa sunulan son ÇED raporunun değerlendirme toplantısında atıkların Çanakkale ve İstanbul boğazlarından geçirilerek Rusya’ya götürülüp bir nükleer çöplükte saklanacağı ifade edilmiş ise de, şirket bu taahhüdünü yerine getirmezse ne olacağı belli değildir. Çünkü Türkiye Cumhuriyetinin sözleşmede hiçbir yaptırım gücü yok. Uluslararası sözleşme sadece santralin inşası ve teslimini kapsıyor. Nükleer Atıkların nasıl bertaraf edileceği belli değil. Ruslar, “Biz bunları götürmüyoruz” derlerse devlet herhalde atıkları Toroslar’daki maden ocaklarına gömecektir. Diğer yandan . %51 hissesi Rusya Rosatom şirketinin olan NGS A.Ş firması Rusya ve dünyadaki atıkları gelecekte Akkuyu’ya taşıyarak, atık işleme tesisi adı altında depolayarak, bu ticari işlemlerden para kazanmayı arzu etmelerinden de kaygı duyulmaktadır.
Nükleer Santral Türkiye’nin Doğu Akdeniz’in en temiz denizini ve kıyılarını nasıl etkileyecek?
ABD de , Kaliforniya eyaletinin deniz kıyısında kurulan 2 nükleer santralın son 30 yilda her gün ortalama 68 milyar litre suyu sirküle etmesi sonucu ortaya çıkacan çevre sorunlarının incelendiği, Kaliforniya Eyaleti’nin 2006’ya kadar yaptırdığı araştırma raporlarını içeren ve 2008 Mart’ında yayımlanan resmi raporda (Statewide Policy on Clean Water Act 316/b Regulations, Water Quality Control Policy on the Use of Coastal and Estuarine Waters for Power Plant Cooling) yer alan bilgilerin ışığında; Mersin Akkuyu’da kurulacak 4800 megawatt kurulu gücündeki VVER-1200 tipindeki nükleer santralın soğutma sisteminde kullanılacak Akdeniz suyunun reaktörlerde tek yönlü veya kapalı devre sirkülasyonu sonucu tetikleyeceği benzer çevresel sorunlar sunulmaktadır. Bu raporun 16 ıncı sayfasında yeralanTablo 9 da gösterildiği gibi; Kaliforniya kıyılarında kurulu nükleer santraların soğutma sistemine çarpan 9 milyon değişik tur deniz canlısı sayısı 80 milyar, Bu 80 milyar deniz canlisinin yüzde 60’I yani 48 milyar lavra cağında balık olarak sürkülasyon sırasıda haşlanarak öldüğü saptanmıştır. Bunlara ek olarak Kaliforniya kıyılarında yaşan fok, kaplumbağa gibi 57 değişik tür deniz canlısının bu soğutma sistemlerine çarpma ve takılması sonucunda en az yüzde 50’sinin öldüğü belirtilmiştir. Bu eyaletin resmi raporu olan ek-1 in 12 inci sayfasinda yukarıdaki çevresel felaket resmi raporda şöyle dile getiriliyor ; “Maalesef bugüne kadar Amerikan Cerve koruma Ajansi (USEPA) tarafından bu santrallara verilen lisanslar, aynı zamanda o bölgenin deniz yaşamının resmen yok edilmesine neden olmuştur” (Prof.Dr. Hayrettin KILIÇ, Nükleer Fizikçi,The Green Think Tank of Turunch Foundation. New Jersey, ABD).
Türkiye Çimento Üreticileri Birliği (TCMB) verilerine göre ; 2011 yılındaTürkiye’de 63 milyon ton normal inşaat çimentosu üretilmiş, bu miktarın 52 milyon tonu iç piyasada tüketilmiş, ve 11 milyon tonu ihraç edilmiş.Türkiye genelinde ve bilhassa Adana ve Mersin yöresinin çimento sanayisinin böyle bir özel çimento üretme kapasitesi yoktur. Bu bölgede Akdere civarına kurulması planlanan çimento fabrikalarından ve yeni termik santralleriden yağacak asit ve kül yağmurları ve çıkacak gazlar ve tozlar Akkuyu Nükleer santral projesinin inşaatı süresince , bölgedeki ve hatta Kıbrıs’daki tarım ve turizm alanlarını, koruma altındaki fok balıklarını ve Mersin’in 2013 Akdeniz olimpiyatlarının resmi maskotu olan Caretta Caretta kaplumbağaların yaşamını ve deniz ürünleri ticaretini çok olumsuz etkileyecektir.
Öte yandan Nükleer Sanral ve buna bağlı olarak planlanan diğer termik santrallerin denize deşarj edeceği proses suları denizin ortalama su sıcaklığını en az bir-iki derece artıracağı, böylece denizde hassas dengede yaşayan plankton ve diğer mikro canlıları etkileyerek denizdeki tüm eko sistemin bozulmasına neden olacaktır. Santralde soğutma suyu olarak kullanılan deniz suyu tekrar denize verilecek. Sıcaklıktaki oynamalar deniz ekosistemini olumsuz etkileyecek ancak şirket bu sorunu pek dikkate almamıştır. NGS A.Ş nin Eylül 2013 de verdiği son ÇED raporunda ,10 yıl önceki verileri kullanarak rapor hazırlamış olup “Nasıl ki canlılar evrimsel süreçte sıcaklığa uyum sağladılarsa, buradaki ısı değişikliğine de uyum sağlayacaklar” denilmiştir.Kısacası raporda “ yani biz değil onlar düşünsün, gerekirse sudaki canlılar evrim geçirsinler” denilmektedir.
Akkuyu Nükleer Santralinde üretilecek enerji için bu kadar çok boyutlu riskleri almaya değer mi?
TMMOB MMO 2013 Türkiye’nin Enerji Görünümü Raporu verilerine göre ;Türkiye’nin 2012 sonu itibariyle kurulu gücü 57.071 MW dır, bunun halen % 3.96 sını rüzgar enerjisinden sağlamaktadır. Buna karşılık EPDK verilerine göre Türkiyenin halen kullanamadığı Rüzgar Enerjisi potansiyeli yaklaşık 48.000 MW dir.Öte yandan hiç kullanamadığımız Güneş enerjisi elektrik üretim potansiyelimiz 287.500 MW dır. Bunlara ilaveten Türkiye Jeotermal enerji potansiyeli bakımından Dünya’da 7. Sırada gelmekte olup, 31.500 MW dır. Bunların dışında Hidro elektrik potansiyelimizin verimli kullanılması ve biyokütle enerjisinin dedevreye girmesi ile çok uzun yıllar enerji gereksinimini yerli ve yenilenebilir kaynaklardan sağlama potansiyeli mevcuttur.
Buna karşılık anlaşma şartları ile egemenlik haklarının devredildiği Akkuyu bölgesi; kurulacak tesislerin alanı, tamamen Rosatom’un çoğunluk hissesine sahip olduğu NGS A.Ş nin denetiminde olacak, yani anlaşma ile NGS A.Ş ye tahsis edilen bölge inşaasından sökümüne kadar 60 yıl boyunca sadece elektrik satın alacağımız Rusya’nın Nükleer Vilayeti olacaktır.
Böylelikle, Akkuyu nükleer santrali Dünya’nın en sorunlu bölgesine yakın coğrafyada konumlanmış, Türkiye’nin uluslararası illişkilerde Akdeniz’deki diğer komşu ülkelerle sorunlu bir ikinci bir İncirlik üssü olacaktır. Rusya fedarasyonu ile yapılan Osmanlı’nın kapütülasyolarını çağrıştıran anlaşma , yüksek fiyatla elektrik alım garantisi üzerine kurulmuştur. Böylelikle bu anlaşma ile , karlar ve maddi kazançlar NGS A.Ş üzerinden Rusya’ya gidecek, doğacak ekonomik ,ekolojik , hukuki , diplomatik sorunlar ile mali kayıplar ve sorunlar Türkiye Cumhuriyetinin yurttaşlarının üzerine kalacaktır.
Akkuyu Nükleer Santrali Türkiye’nin enerji bağımsızlığını (güvenliğini) artıracak mı?
6 Ekim 2010 tarihinde yürürlüğe giren anlaşma ile nükleer santralin kurulumundan sökümüne kadar 60 yıl süreyle tüm santral malzemesinin ekipman ve yedek parçalarının Rusya federasyonundan temin edilecektir. Bu nedenle santralde kullanılacak nükleer yakıt, salt Rus Nükleer endüstrisinin özel tasarımı hekzogonal(konfügrasyon) yakıt çubukları olacaktır. Bu nedenle reaktörün en kritik malzemesi olan başta zenginleştirilmiş yakıt çubukları olmak üzere , hem tüm yedek parçaların , hemde zenginleştirilmiş Nükleer Yakıtlarının Rusya’dan 60 yıl boyunca temin edilmesi zorunluluğu vardır. Buda iddia edilenin aksine; Türkiye Cumhuriyeti’nin Doğalgaz’dan sonra Rusya Federasyonuna enerji konusunda bağımlılığını daha da artıracaktır. Bu anlaşma ile Nükleer Santralin sahibi Türkiye değil, Türkiye Cumhuriyeti, Rusya’nın Türkiye’deki Nükleer Vilayetinden elektrik satın alan ülke durumunda olacaktır.
TMMOB MMO Mersin Şubesi
Enerji ve Çevre Komisyonu
Dostları ilə paylaş: |