Azerbaycan Tarihi, s. 9, Ziya Bünyadov ve d., Azerbaycan Tarihi I cilt, s. 20.
3 Cemalettin Taşkıran, Geçmişten Günümüze Karabağ Meselesi, s. 31.
4 Mehmet Kengerli, “Karabağ Azerbaycan toprağıdır dünya durdukça da öyle olacaktır”, Azerbaycan Türk Kültür Dergisi, s. 7.
5 İgrar Aliyev, Nagornıy Karabah (Dağlık Karabağ), s. 15.
6 C. Taşkıran, a.g.e., s. 35.
7 M. Kengerli a.g.m., s. 8.
8 M. B. Memmedzade, İslam Ansiklopedisi, Karabağ maddesi, ss. 212-214.
9 Z. Bünyadov ve d., a.g.e., ss. 530-541.
10 Reşid Göyüşov, Karabağ’ın geçmişine seyahat, s. 75.
11 N. N. Şavrov, Novaya Ugroza Russkomu Delu v Zakavkazie, SPb, 1911, ss. 59-61.
12 Tadeusz Swietochowski, Müslüman Cemaatten Ulusal Kimliğe Rus Azerbaycan’ı 1905-1920, s. 26.
13 Dursun Yıldırım ve Cihat Özönder, Karabağ Dosyası, s. 87, Transkafkasyadaki Rusya topraklarının icmali (Rusça) 3. Bölüm St. Petersburg, 1834 ve ekleri.
14 C. Taşkıran, a.g.e., s. 240.
15 İ. Aliyev, a.g.e., ss. 75-78.
16 Ali Arslan, Rusların Güney Kafkasya’da yayılmalarında Ermeni Eçmiyazin Katogigosluğu’nun Rolü, Kafkas Araştırmaları II sayı, s. 21.
17 T. Swietochowski, a.g.e., ss. 68-69.
18 T. Swietochowski, a.g.e., ss. 154-159.
19 D. Yıldırım, C. Özönder, a.g.e., s. 16.
20 C. Taşkıran, a.g.e., ss. 249-251.
21 D. Yıldırım, C. Özönder, a.g.e., s. 85, (Sov. B. KP arşivi Fond 1, Envanter 74, Dosya 120, Sayfa 113).
22 İ. Aliyev, a.g.e., s. 80 (SSCB Dışişleri Bakanlığı Arşivi, Dosya No 54882, Sayfa 20).
23 C. Taşkıran, a.g.e., ss. 136-137.
24 İ. Aliyev, a.g.e., ss. 84-85 (Lenin külliyatı, 42. Cilt, Sayfa 54).
25 Nesib Nesibli, Azerbaycan’ın Jeopolitiği ve Petrol, s. 183.
26 L’humanite 18 kasım 1987, sayfa 10.
27 D. Yıldırım, C. Özönder, a.g.e., ss. 62-64.
28 Fahrettin Çiloğlu, Rusya Federasyonu’nda ve Transkafkasya’da Etnik Çatışmalar, s. 144-145.
29 Fahir Armaoğlu, 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi II Cilt, s. 211.
30 M. Kengerli, “Karabağ Azerbaycan toprağıdır dünya durdukça da öyle olacaktır”, Azerbaycan Türk Kültür Dergisi, s. 14.
31 F. Çiloğlu, a.g.e., ss. 147-148.
32 Le Monde, 24 Ağustos 1990.
33 C. Taşkıran, a.g.e., 156-157.
34 F. Çiloğlu, a.g.e., ss. 151-152, C. Taşkıran, a.g.e., 158-159.
35 F. Çiloğlu, a.g.e., s. 152.
36 C. Taşkıran, a.g.e., s. 161.
37 F. Çiloğlu, a.g.e., s. 154, C. Taşkıran, a.g.e., s. 164.
38 C. Taşkıran, a.g.e., s. 165.
39 Hürriyet, 4 Mart 1992.
40 Manvel Sarkisyan, Politiçeskie Problemı Kavkaza i Armeniya (Politika Armenii v Regione) = Kafkasların ve Ermenistan’ın Politik Sorunları (Ermenistan’ın Bölge Politikası), s. 59.
41 7 Haziran 1992’de Azerbaycan’da cumhurbaşkanlığı seçimleri yapılacaktı. Fakat yukarıda bahsettiğimiz girişimin önlenmesiyle birlikte muhalefet-AHC, parlamento başkanlığını elde etti. Eski Cumhurbaşkanı istifa ettiği ve yenisi de henüz seçilmediği için yasalara göre meclis başkanı cumhurbaşkanlığı görevini de yürütüyordu. 7 Haziranda yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerini AHC başkanı Ebülfez Elçibey’in kazanmasıyla demokratik muhalefetin iktidar olma süreci tamamlanmış oldu.
42 C. Taşkıran, a.g.e., s. 171-172.
43 Nazim Cafersoy, AHC Yönetiminin Dış Politikası (yayınlanmamış yüksek lisans tezi), s. 79.
44 Musa Kasımov, Azerbaycan Uluslararası İlişkiler Sisteminde, s. 101-102.
45 F. Kırzıoğlu, a.g.e., s. 159-160.
46 Azerbaycan, 8 Ocak 1993.
47 F. Çiloğlu, a.g.e., ss. 163-164.
48 N. Cafersoy, a.g.e., s. 85.
49 F. Çiloğlu, a.g.e., s. 165.
50 F. Çiloğlu, a.g.e., s. 167.
51 M. Kasımov, a.g.e., ss. 105-106.
52 F. Çiloğlu, a.g.e., ss. 170.
53 Adalet Tahirzade, Elçi Bey, s. 287.
54 Bunun nedenlerinden birisi de, barış anlaşmasının uygulanmasının ardından Rusya’nın pay almadığı petrol anlaşması imzalanacak olması idi.
55 M. Kasımov, a.g.e., ss. 119-122.
56 Anlaşmaya işgal altındaki Karabağ bölgesini temsilen Ermenilerin imza atması Azerbaycan’da büyük bir tartışma yarattı. Azerbaycan yetkilileri anlaşmayı sadece Ermenistan’la imzaladıklarını iddia etmektelerdi. Fakat Ermeni kaynakları üçlü imzanın bulunduğu anlaşma örneğini kamuoyuna yansıtmışlardı. Bir diğer ilginç nokta, anlaşma için Bişkek’te bulunan Azerbaycan Parlamentosu Başkan Yardımcısı Afyeddin Celilov’un (daha sonra sui-kast sonucu öldürüldü) üçlü imzaya karşı çıkarak geri dönmesi, bunun üzerine dönemin Azerbaycan
Parlamento Başkanı Resul Kuliyev’in Bişkek’e giderek anlaşmaya imza atması idi.
57 Bu konuda Ermenilerin de iddiaları bulunmakla beraber, yine kendi kaynaklarında bu faktörü yalanlayan bilgiler de bulunmaktadır. Bunlara yukarıda da değinmiştik.
58 Tasarıların tam metni için bakınız: Azerbaycan, 21 Şubat 2001.
59 Araz Aslanlı, Tarihten Günümüze Karabağ Sorunu, Avrasya Dosyası Azerbaycan Özel Sayısı, 2001, ss. 418-419.
60 Araz Aslanlı, Küresel ve Bölgesel Aktörlerin Son Girişimleri Işığında Karabağ Sorunu: Çözüme Doğru mu?, Stratejik Analiz, Nisan 2001, s. 56.
61 Araz Aslanlı, Tarihten Günümüze Karabağ Sorunu, Avrasya Dosyası Azerbaycan Özel Sayısı, 2001, ss. 425-426.
62 525. gazete, 08. 09. 2001, 06. 11. 2001.
63 NTV, 23 Kasım 2001.
Azerbaycan: Geçiş Döneminin
İlk On Yılında Sosyo-Ekonomik ve
Siyasal Gelişmeler
Prof. Dr. Şefİk Alp BahadIr
Erlangen-Nürnberg Üniversitesi /Almanya
Giriş
afkasya’da mevcut 3,000 kilometreden fazla uluslararası sınırların sadece bir bölümü, Azerbaycan’ın Nahçıvan bölgesi ile Türkiye arasındaki dokuz kilometrelik kısmı, gerçekten dostane bir sınır olarak nitelendirilebilir.” The Economist dergisinin bu isabetli tespiti,1 hem Azerbaycan’ın Türkiye ile derin dostluğunu vurgulamakta hem de bu ülkenin coğrafyasının ne denli bir dezavantaj teşkil ettiğine dikkatleri çekmektedir. Gerçekten de siyasi, etnik ve kültürel açılardan çok karmaşık ve o derece de yoğun krizler içeren coğrafi konumunun yanında Türkiye ile olan tarihi ve kültürel bağları, Azerbaycan’ın geçiş döneminin en önemli iki dış etkenini oluşturmaktadır. Bu dönemin en belirleyici iç unsurları ise, bir taraftan Sovyetler Birliği’nin dağılması ile Azerbaycan toplumunun bağımsızlık düzeninde gelişmesinin ve özellikle ulusal ekonominin sistem halinde tesisinin gerektirdiği yapısal uyum politikalarının geliştirilmesi, öte taraftan da merkeziyetçi planlama sisteminden piyasa ekonomisine geçişin kurumsal koşullarının gerçekleştirilmesidir. Sözü geçen bu faktörler, bu makalenin ana konularını oluşturmaktadır.
1. Ulusal
Bağımsızlık Süreci
Azerbaycan toplumunun bağımsızlık hareketi, Dağlık Karabağ bölgesinin siyasi statüsü konusunda Ermenistan’a karşı verilen mücadele ile yakından bağlantılıdır.2 Ermeniler, 1988 bağlarında kendi ülkelerinde ve Dağlık Karabağ’da gösteri yürüyüşleri tertipleyerek Azerbaycan’a bağlı bu özerk bölgenin Ermenistan’a geçmesini ulusal dava ilan etmişlerdir. Bu talep, aynı yılın Şubat ayında, Dağlık Karabağ bölgesi yönetimi tarafından resmen Moskova, Ermenistan ve Azerbaycan hükümetlerine iletilmiş, fakat hem Bakü hem de Moskova yönetimleri tarafından reddedilmiştir.
Bunun üzerine Ermenistan ve Dağlık Karabağ’da giderek şiddetlenen gösteriler, 1988 sonlarında Bakü’ye de sıçramıştır. Azeri Türkleri, Ermenilerin bu haksız ve temelsiz talepleri karşısında Bakü’de 1 milyon civarında kişinin katılımıyla 1988-1989 yıllarında zaman zaman gösteriler düzenlenmiştir. Fakat bu sadece Dağlık Karabağ sorunuyla sınırlı kalmamıştır: Bakü halkı, Ermeni taleplerine karşı çıkmanın ötesinde Moskova yönetiminin ekonomi politikasının doğurduğu zor hayat şartlarına karşı da protesto yürüyüşleri düzenlemiş ve özellikle ülkedeki iktisadi kurumların ve işletmelerin Moskova’daki Birlik Bakanlıklarından bağımsızlığını talep etmişlerdir. Bu siyasi hareket sürecinde, 1989 yılı ortalarında Halk Cephesi oluşmuş ve Azerbaycan toplumunun siyasi, iktisadi ve kültürel bağımsızlığını programına yazmıştır.
Halktan geniş destek alan bu örgüt, kısa sürede siyasi parti statüsünü kazanmış ve bu partinin talebi üzerine Azerbaycan Devlet Şurası, 23 Eylül 1989 tarihinde ülkenin bağımsızlığını ilan etmiştir. Böylece, Sovyetler Birliği anayasasına aykırı olarak, kapsamlı karar yetkileri, özellikle özerk bölgeler ilan etme yetkisi, ülke yönetimine geçmiştir.3
Hızla gelişmekte olan bu ulusal bağımsızlık hareketi, Şubat 1990’da öngörülen Azerbaycan Devlet Şurası seçimlerinin arifesinde ağır bir darbe al
mışsa da, kısa zamanda tekrar güçlenerek ülkenin ulusal bağımsızlığının ana unsurunu oluşturmuştur. Bu seçimlerde Komünist Parti’nin ağır kayıplar alacağı ve Halk Cephesi’nin seçimleri kazanma beklentileri, 19 Ocak 1990 gecesi Sovyetler Birliği İçişleri Bakanlığı’na bağlı özel hareket birimlerinin Bakü’ye girmesine sebep olmuştur. 150’ye yakın insanın katline ve 750’den fazla ağır yaralıya neden olan bu askeri hareketin asıl hedefi, Moskova’nın öne sürdüğü gibi Dağlık Karabağ Şurası’nın 1 Aralık’ta bu bölgeyi Ermenistan’ın bir parçası ilan etmesi üzerine Ermenilere karşı yapılan bazı saldırılar değil, Halk Cephesi’nin sindirilmesi ve seçimlerin ertelenmesi olmuştur.4 Bu nedenle Bakü’de olağanüstü hal ilan edilmiş, Halk Cephesi’nin yöneticileri tutuklanmış, parti gazetesi ve partinin diğer faaliyetleri yasaklanmıştır. Bazı gözlemciler tarafından “Kızılordu’nun Bakü’yü ikinci işgali”5 olarak adlandırılan bu olaylar, Azerbaycan halkı için bir travma şoku oluşturmuş ve ulusal bağımsızlık hareketini halkın nezdinde daha da güçlendirmiştir. Bakü’deki Meclis binasının yanında inşa edilen özel bir parkta defnedilen bu darbenin kurbanları, Moskova zulmünün sembolleri olarak Azerbaycan halkının ulusal bilincinde kalıcı bir yer edinmişlerdir. 1990 yılının Eylül ayına ertelenen seçimleri Komünist Parti’nin kazanmasının başlıca nedeni ise, bu partinin de ulusal talepleri en azından bir milliyetçi retorik bazında benimsemiş olması ve seçimlerde gözlenen yaygın yolsuzluklardır. 1991 Ağustosu’nda Moskova’da kurulan “Devlet Komitesi”nin Gorbaçov’u devirme girişimi karşısında Azerbaycan Komünist Partisi Sekreteri ve Bakanlar Kurulu Başkanı Ayaz Mutallibov önce çekimser kalmışsa da, bu girişimin başarısızlığa uğramasının ardından komünist yönetim olağanüstü hal uygulamasını kaldırmış ve 18 Ekim 1991’de Azerbaycan Cumhuriyeti’nin bağımsızlığı hakkındaki Devlet Şurası kararı yürürlüğe girmiştir.
Ülke bağımsızlığının ilk aylarında, özellikle birinci Devlet Başkanı A. Mutallibov döneminde (Eylül 1991-Mart 1992) ülkenin siyasi güçleri, Dağlık Karabağ sorunu üzerinde yoğunlaşmıştır. Bu özerk bölgenin en üst siyasi organının Eylül 1991’de bölgeyi Ermenistan’ın bir parçası ilan etmesine karşılık Azerbaycan Devlet Başkanı, Ocak 1992’de Dağlık Karabağ’ı kendi kontrolü altına almış, akabinde çıkan savaşta başarısız gelişmeler neticesinde Mart 1992’de görevinden istifa etmiştir. Devlet Şurası tarafından aynı yılın Mayıs ayında tekrar bu göreve getirilen Mutallibov, sadece bir gün bu görevde kalabilmiştir. Bu ara siyasi etkisini oldukça geliştiren Halk Cephesi, Devlet Başkanı’nı tekrar görevinden almış, Devlet Şurası’nı dağıtmış ve yerine Halk Cephesi’nin ve Komünist Parti’nin 25’er milletvekilinden oluşan Milli Meclis’i kurulmuştur. Haziran 1992’de yapılan Devlet Başkanı seçimlerinde ise Ebulfez Elçibey bu göreve seçilmiştir.
Ebulfez Elçibey’in sadece bir yıl süren devlet başkanlığı döneminde süregelen siyasi istikrarsızlığın en önemli iki nedeni, Dağlık Karabağ bölgesindeki savaş ile Sovyet sisteminin siyasi ve ekonomik kurumlarının yerine geçen Cumhuriyet’in yeni kurumları arasındaki görev ve yetki sınırlarının belirsizliği olmuştur.6 Bu durum, ilk başta Devlet Başkanı ile Milli Meclis arasındaki işbölümü için geçerlidir. Örneğin, Milli Meclis’in çıkardığı özel sektör faaliyetleri hakkındaki kanun (İşgüzarlık Kanunu, Aralık 1992) ve Özelleştirme Kanunu (Ocak 1993), gerekli uygulama kararnamelerinin çıkarılamamış olmasından dolayı tatbik edilememiştir. Neticede Halk Cephesi içerisinde ihtilaflar ve bölünmeler meydana gelmiş ve ulusal hareket önemli ölçüde siyasi etki kaybına uğramıştır. Bu gelişmeler çerçevesinde, Dağlık Karabağ yönetimi için görevlendirilmiş olan Suret Hüseynov, merkezi hükümete karşı başkaldırma söylentileri neticesinde Şubat 1993’te bu görevinden alınmış ve kendisini desteklediği iddia edilen Rus birlikleri de ülkeden çıkarılmıştır. Bunların Gence şehrindeki merkezi karargahlarında geride bıraktıkları silah ve teçhizatı ele geçiren Hüseynov, hükümetin görevden alma kararına karşı çıkınca, Elçibey de ona bağlı birliklerin silahsızlandırılmalarını emretmiş ve böylece Haziran 1993’te Gence’de kanlı çatışmalar meydana gelmiştir.
Gence şehrini kontrolü altında tutmayı başaran Hüseynov, bu defa Elçibey’in devlet başkanlığından istifasını talep ederek birlikleriyle Bakü’ye doğru harekete geçmiştir. Bunun üzerine Elçibey Bakü’den kaçmış ve Milli Meclis de devlet başkanlığı görevini Haydar Aliyev’e devretmiştir. Yeni Devlet Başkanı da Hüseyinov’u Başbakanlığa getirmiştir. Eylül-Ekim 1993’te yapılan Devlet Başkanı seçimleriyle de bu siyasi gelişmeler meşruluk kazanmıştır.7
2. Siyasi Konsolidasyon
Azerbaycan Cumhuriyeti’nin üçüncü Devlet Başkanı Haydar Aliyev, ülkenin yakın tarihinde çok önemli liderlik görevleri üstlenmiştir. 1950 ve 1960’larda Sovyetler Birliği’nin güvenlik kurumlarındaki değişik görevlerden sonra, Azerbaycan Devlet Güvenlik Komitesi (KGB) başkanlığına ve 1969 yılında Komünist Parti genel sekreterliğine getirilmiş, 1982-1987 yıllarında da bakanlar kurulu başkan yardımcılığı görevini üstlenmiştir. Fakat, Ocak 1990’da Sovyet birliklerinin Bakü’ye kanlı saldırısını protesto ederek Komünist Parti’den istifa etmiş ve Moskova’ya karşı muhalif bir tutum sergilemeye başlamıştır.8 1993 devlet başkanlığı seçim programında, Azerbaycan’ın bağımsızlığını ve toprak bütünlüğünü koruyacağını, Sovyetler Birliği’nin yeniden teşekkülüne ve komünizme karşı mücadele vereceğini, hukuk devleti ve piyasa ekonomisinin oluşumu için uğraşacağını belirtmiştir.9
Elçibey döneminde Azerbaycan’ın eski Sovyet Cumhuriyetleri ile tamamen kopan ilişkileri, Aliyev’in iktidara gelmesiyle daha realist bir çizgide yeniden canlanmıştır. Elçibey, 21 Aralık 1991’de parafe edilen Bağımsız Devletler Topluluğu antlaşmasını imzalamamış ve Ekim 1992’de Azerbaycan’ın bu topluluktan çıktığını resmen ilan etmiştir. Böylece Ermenistan, bu topluluk çerçevesinde varılan askeri yardım antlaşması sayesinde Rusya’dan destek alarak Dağlık Karabağ savaşında avantajlı bir duruma geçebilmiştir. Hem bu askeri dezavantaj hem de tamamen diğer eski Sovyet Cumhuriyetleri üzerinde yoğunlaşmış olan geleneksel ekonomik ilişkilerin kopmasının doğurduğu sıkıntılar, Milli Meclis’in 24 Eylül 1993’te Bağımsız Devletler Topluluğu’na katılım kararı almasına sebep olmuştur.10
Azerbaycan’da süregelen siyasi istikrarsızlık, Aliyev devlet başkanı olduktan sonra da bir süre devam etmiş ve özellikle İçişleri Bakanlığı’na bağlı özel polis birlikleri ile hükümet kuvvetleri arasında sık sık çatışmalara neden olmuştur. Fakat Aliyev, bu olayları her defasında bastırabilmiş ve bu meyanda da muhaliflerini tesirsiz hale getirmiştir. Örneğin, Ekim 1994’te cereyan eden ilk hükümet darbesi girişimi neticesinde oldukça siyasi nüfuz sahibi olan Suret Hüseynov, başbakanlık görevinden alınmış; Mart 1995’te ortaya çıkan ikinci hükümet darbesi girişimi de, bunu destekleyen başbakan yardımcısının ölümüyle neticelenmiştir. Bu olaylardan sonra, Haydar Aliyev’in iktidarı oldukça kuvvetlenmiş ve ülkede belli bir siyasi istikrar oluşmuştur. Böyle bir ortamda, Kasım 1995’te ilk Milli Meclis seçimleri yapılmış ve bu seçimlerde Aliyev’e yakın partiler Meclis çoğunluğunu elde etmişlerdir.11 Milli Meclis, 125 milletvekilinden oluşmuş ve bunların 25’i parti listelerinden, 100’ü ise seçim bölgelerinde doğrudan seçilmişlerdir. Bu seçimlerle birlikte yapılan referandum ile devlet başkanına geniş yetkiler tanıyan yeni Azerbaycan Anayasası seçmen çoğunluğuyla kabul edilmiştir.
Milli Meclis’in görevlerini tanımlayan yeni Anayasanın 95. maddesi, devlet başkanının geniş yetkilerini açıkça belirlemektedir. Bu maddeye göre Milli Meclis’in başlıca görevleri, devlet başkanının sunduğu devlet bütçesinin karara bağlanması ve bütçenin uygulanmasının kontrolü; devlet başkanının kararlarının (fermanlarının) tasdiki; devlet başkanının teklifi üzerine merkez bankası yönetim kurulu üyelerinin atanması ve görevden alınması; devlet başkanının atadığı başbakanın onaylanması; devlet başkanının teklifi üzerine Anayasa Mahkemesi, Temyiz Mahkemesi ve Ekonomi Mahkemesi hakimlerinin atanması olarak belirlenmiştir. Anayasa, bu geniş yetkilerin yanı sıra, Milli Meclis ve bakanlıklardan bağımsız, sadece devlet başkanına sorumlu, kapsamlı bir idari teşkilatı da (prezident aparatı) öngörmüştür. Böylece devlet başkanı, bu teşkilatın hazırladığı programları Bakanlar Kurulu’na tasdik ettirerek, devletin iktisadi ve sosyal politikalarını doğrudan belirleyebilmektedir.12
3. Piyasa Ekonomisine Geçişin
Kurumsal Yapılanması ve Yasal
Sorunları
Diğer eski Sovyet cumhuriyetlerinde olduğu gibi, Azerbaycan’da da geçiş döneminin en belirleyici faktörünü, kamu kurumlarının ulusal ekonominin bir sistem halinde yapılanması ve piyasa ekonomisine uyumu sağlayacak şekilde yeniden düzenlenmesi oluşturmaktadır. Azerbaycan’da bu alanda kaydedilen gelişmeler üç noktada özetlenebilir. Birinci nokta, piyasa ekonomisinin geliştirilmesi için gerekli reformları yapacak kuruluşların oluşturulmasıdır ki bu alanda bir hayli mesafe kaydedilmiştir. Bu amaçla meydana getirilen yeni kurumların başlıcaları, Devlet Emlak Komitesi, Devlet Antitekel Politikası ve Sahipkarlığa Kömek Komitesi, Devlet Toprak Komitesi ve İktisadi Reformlar Merkezi’dir. Fakat bu kurumların faaliyetlerinin hem İktisat Bakanlığı hem de Devlet Başkanlığı İktisat Müşavirliği tarafından koordine edilmesi, bazı sorunlar yaratmaktadır. İkinci nokta, ekonominin bir sistem halinde yeniden yapılandırılmasıdır ki bu amaçla yeniden oluşturulan kurumların başında Vergi Genel Müdürlüğü, Dış Ekonomik İlişkiler Bakanlığı ve Gümrük Komitesi gelmektedir. Burada da işaret edilmesi gereken husus, yeni çıkan bir kanunla bir kuruma bazı görevler verilirken, aynı görevleri yürütmekte olan diğer kurumların yetki kaybına karşı gösterdiği direnç ve bunun doğurduğu sorunlardır. Örneğin, özel sektörde fazlaca sıkıntı yaratan böyle bir durum, vergi kontrol yetkisinin Vergi Genel Müdürlüğü’ne verilmiş olmasına rağmen, Sovyet sisteminde bu görevi yürüten jandarma örgütünün aynı göreve devamda direnmesidir.
Üçüncü nokta ise, mevcut diğer kurumların fonksiyonlarının piyasa ekonomisi koşullarına uyumlu şekilde yeniden belirlenmesidir ki bu alanda özellikle İktisat Bakanlığı, Maliye Bakanlığı ve Devlet İstatistik Komitesi nezdinde önemli reformlar gerçekleştirilmiştir. Fakat diğer bazı kurumlar, özellikle de Ticaret Bakanlığı, Tarım Bakanlığı ve Materyal İhtiyatları Bakanlığı, Sovyet sisteminden alışılagelmiş fonksiyonlarını hemen hemen aynen yürütmektedirler.
Eski Sovyet sisteminde Moskova’daki Birlik Bakanlıklarının ve ihtisas kurumlarının birer şubesi fonksiyonunu yerine getiren Azerbaycan devlet kurumlarının
ulusal bağımsızlık çerçevesinde yeniden oluşturulması veya bu yeni çerçeveye uyumu, baştan da beklendiği gibi kolay bir görev olmamıştır. Azerbaycan’ın ilk on yılda bu alanda aldığı mesafeyi değerlendirirken, literatürde sıkça rastlandığı gibi bazı Doğu Avrupa devletlerini ölçü olarak almak, aradaki tarihi farklılıkları hiçe saymak anlamına gelir ve hatalıdır. Doğu Avrupa devletleri, ulusal bağımsızlıklarını yakın bir geçmişte, 2. Dünya Savaşı’nın sonrasında kaybetmiş ve komünist rejime geçmeden önce piyasa ekonomisinin modern kurumlarını ve mekanizmalarını uzun süre denemişlerdir. Halbuki, Kafkasya ve Orta Asya toplumları, daha 19. yüzyılın başlarında veya ortalarında ulusal bağımsızlıklarını kaybetmiş ve modern kapitalist sistemi hiç tanıyamamışlardır. Bu yüzden, bugün yaygın olarak kullanılan “geçiş dönemi” (transition) konsepti, Doğu Avrupa ülkeleri için sadece eski sisteme geri dönüş anlamını taşırken, Azerbaycan ve diğer Kafkasya ve Orta Asya ülkeleri için yepyeni ve yabancı bir sisteme geçiş anlamına gelmektedir. Bu açıdan bakıldığında, Azerbaycan’ın ilk on yılda katettiği mesafe, halen çözülememiş bütün sorunlara rağmen daha yerinde değerlendirilebilir. Bu “yepyeni ve yabancı bir sisteme geçiş” sürecinin ağır sorunları, özellikle yasama alanında kendini göstermektedir.
Genelde bir ülkenin yasal sistemi, o ülkenin siyasi, sosyal, iktisadi ve kültürel gerçeklerinin ışığında tarihi bir süreç içerisinde oluşur ve gelişir. Halbuki, Azerbaycan’da, diğer Kafkasya ve Orta Asya cumhuriyetlerinde olduğu gibi, yeni bir yasal sistem, daha yasaların konusu olan toplumsal yaşam oluşmadan yapılandırılmak durumundadır. Bu yüzden, toplumsal değişimi amaçlayan yeni yasalarla toplumun halen içinde yaşadığı koşullar arasında giderek bir uçurum oluşmaktadır. Örneğin, pazar ekonomisi koşullarının tarihsel oluşumu ile bu koşulların yasalarla düzenlenmesi, Batılı toplumlarda bir bütünlük teşkil eder. Halbuki, Azerbaycan ekonomisinde daha eski “komando sistemi” (Merkezî planlama) hüküm sürerken pazar ekonomisini düzenleyen yasaların çıkmasıyla, önemli boyutlarda yasal tedirginlik ve ekonomide durgunluk meydana gelmiştir. Öte yandan, yasal sistemin yapılandırılması sürecinde çeşitli ülkelerin kanunlarının tahlili ve kullanılması, ancak bir dereceye kadar mümkün olmuştur. Örneğin, Sovyet sisteminde özel mülkün kazanç amacıyla kullanılmasının genellikle yasaklanmış olması nedeniyle, Sahipkarlık Faaliyetleri (özel teşebbüs) Kanunu çıkarılmıştır. Halbuki, sosyalist ülkelerin dışında hiçbir ülkede toplumsal yaşamın en tabii bir unsuru olan özel teşebbüsün meşrulaştırılması için böyle bir özel yasaya ihtiyaç görülmemiştir. Bu sorunlara ek olarak, kısa zaman zarfında çok sayıda yasanın çıkarılması da kaçınılmaz olarak yasal uyumsuzluklara ve tersliklere sebep olmuştur. Çıkarılan yasaların uygulanması, bu yüzden önemli bir ölçüde aksamaktadır. Bunun bir örneği, aşağıda belirtileceği gibi özelleştirme kanunudur.
4. Bankacılık Reformu ve
Özelleştirme Politikaları
Devlet kurumlarının piyasa ekonomisi şartlarına uyumu alanında, bazı sorunlara rağmen, kayda değer bir mesafe kaydeden Azerbaycan’ın, piyasa ekonomisi kurumlarının ve altyapısının oluşturulması sürecinin halen ilk aşamasında olduğu söylenebilir. Bu durum, geçiş döneminin stratejik iki faktörü olan bankacılık sisteminin reformu ve devlet mal ve işletmelerinin özelleştirilmesi alanlarında özellikle göze çarpmaktadır.
Bilindiği gibi, Sovyetler Birliği’nde hem merkez bankası hem de ticari banka fonksiyonlarını birlikte sürdüren Devlet Bankası (Gosbank) ve kurumsal açıdan onun şubeleri konumundaki çok sınırlı yetki ve görevlerle donatılmış ihtisas bankalarını içeren tek kademeli bir bankacılık sistemi mevcut idi. Bu ihtisas bankalarının başlıcaları, Agroprom Bank (Ziraat Sanayi Bankası), Prominvest Bank (Sanayi Yatırım Bankası), Sberbank (Tasarruf Bankası) ve Uluslararası Banka olarak sıralanabilir. Azerbaycan ve diğer eski Sovyet Cumhuriyetlerinin banka sistemlerini ise, Gosbank’ın ve bu ihtisas bankalarının Moskova’daki merkezlerinin talimatları çerçevesinde görevlerini sürdüren yerel şubeleri oluşturmakta idi.13
Daha bağımsızlığının dördüncü ayında (Şubat 1992) Azerbaycan hükümeti, Gosbank’ın, Prominvest Bank’ın ve Agroprom Bank’ın yerel şubelerini birleştirerek Moskova’dan bağımsız bir Merkez Bankası (Milli Bank) kurmuştur.14 Aynı yılın Ağustos ayında çıkarılan bir kanunla bu banka feshedilerek halen yürürlükte olan iki kademeli banka sistemi oluşturulmuştur.15 Bu kanuna göre yeniden kurulmuş olan Merkez Bankası (Azerbaycan Respublikasının Milli Bankı), milli para emisyonu, milli paranın iç ve dış değerinin korunması ve hazinenin bankası görevlerini üstlenmiştir.16 Yukarıda adı geçen dört ihtisas bankasının Azerbaycan şubeleri ise, sermayelerinin %51’i Maliye Bakanlığı’na ait olmak üzere anonim şirketler olarak yeniden yapılandırılmıştır.17 Böylece oluşan Agrar Sanayi- Bank (eski Agroprom Bank), Sanayi İnvestisiya Bank (eski Prominvest Bank), Emanet Bankı (eski Sberbank) ve Beynelhalk Bankı (eski Uluslararası Banka) o zamandan beri birer ticari banka olarak ülkenin bankacılık sisteminin en önemli unsurlarını oluşturmaktadırlar.
Milli Bank ve adı geçen kamu katılımlı bankaların yanı sıra özel ticaret bankaları, Azerbaycan bankacılık sisteminin üçüncü unsurunu oluştururlar. Daha 1988 yı
lında Sovyetler Birliği’nde kooperatifler kanununun çıkarılması ile özel bankalar kurulmaya başlamış ve Azerbaycan’da da öncelikle kamu işletmelerinin yöneticileri, bazı işadamları ve yerel kamu yönetimleri tarafından özel bankalar kurulmuştur. Cumhuriyet’in bağımsızlığının ilk yıllarında özel bankacılık sektöründe çok gevşek bir politika uygulanması ve bankacılık için gerekli öz sermayenin aşırı düşük seviyelerde tutulması, bu sektörde yoğun bir girişimcilik yaratmış ve banka sayısını giderek arttırmıştır. Özel bankaların sayısı, daha 1992 yılında 92’ye çıkmış ve 1994 yılında 230’u geçerek en yüksek seviyeye ulaşmıştır.18 Bu bankaların birçoğunun tek işlevi, merkez bankasının interbank pazarında dağıttığı düşük faizli kredilerini yüksek faizle işletmelere ileterek kar yapmaktan ibaret olmuştur. Sektörün yeniden yapılandırılması amacıyla 1995’ten itibaren bankacılık sektörüne yeni düzenlemeler getirilmiş19 ve bankaların asgari öz sermaye limitleri bu yılın Ağustos ayında 20.000 dolara, Ocak 1996’dan itibaren de 50.000 dolara yükseltilmiştir.20 Bu uygulamalar neticesinde 1995 ortalarında 180 civarına gerileyen özel bankaların sayısı, ancak 1999 sonunda 70’e çekilebilmiştir.21 Bu bankaların bir kısmı, yabancı bankaların ortaklığı ile kurulmuş ve bu sektörde Türk ve Rus bankaları önemli bir rol oynamışlardır. Bu tip bankaların ilk etapta işletme safhasına geçenleri, Özbank, Hahurbank, Azer-Türkbank (Türk bankaları ortaklığı), ART Bank ve Azakbank (Türk ve Rus bankaları ortaklığı) olarak sıralanabilir.22 1995 yılında yabancı sermaye kanununda yapılan bazı değişikliklerle yabancı sermayenin bankacılık sektörüne yatırımı oldukça kolaylaştırıldıktan sonra, yabancı banka katılımlı özel banka sayısında bir hayli yükselme olmuştur.
Pazar ekonomilerinde verimliliği ve istikrarı sağlaması bakımından çok önemli bir konumu olan merkez bankası, Azerbaycan Cumhuriyeti’nin ilk on yılında bazı nedenlerden dolayı üzerine düşen görevleri yeterli ölçüde yerine getirememiştir. Bu nedenlerin başında, para ve kredi politikalarının ülke bağımsızlığının ilk yıllarında Moskova tarafından, daha sonra ise Hükümet ve özellikle de Devlet Başkanı talimatlarıyla belirlenmesi gelmektedir. Milli Bank’ın devletin diğer icra organlarından bağımsızlığı, Azerbaycan’ın geçiş döneminin ilk on yılında daha çözülememiş kurumsal sorunların en önemlilerinden birini oluşturmaktadır.
Sovyetler Birliği’nde Aralık 1990’da çıkarılan Devlet Bankası (Gosbank) hakkındaki kanunla cumhuriyetlerde kurulan milli bankalar (merkez bankaları), bu ülkelerin siyasi bağımsızlığından sonra da, kendi milli paralarını dolaşıma sürene kadar, para ve kredi politikalarını Gosbank’la koordine etmek zorunda kalmışlardır. ruble emisyonu ve cumhuriyetlere nakit para dağıtımı, Gosbank’ın tekelinde kalmış, fakat ülkelere tahsis edilen nakit miktarının yetersizliğinden dolayı bu cumhuriyetlerdeki merkez bankaları, devlet bütçesi ve devlet işletmelerinin mali açıklarını finanse edebilmek için piyasalarına aşırı ölçüde ve koordinesiz kredi sürmüşlerdir.23 Bunun neticesinde de tüm ruble bölgesinde enflasyon hızla yükselmiş; buna karşılık artan kredi hacmi ve fiyat artışları, dolaşımdaki para miktarını yetersiz kılmış, nakit para sıkıntısını daha da arttırmıştır.
Azerbaycan Cumhuriyeti’nde de çok kısıtlı para (ruble) dolaşımı nedeniyle 1991 ve 1992 senelerinde bankacılık sektöründe ağır bir nakit para sıkıntısı yaşanmış ve bunun neticesinde devlet kurumları ve şirketler maaş ve ücret ödeyemez duruma gelmişlerdir. Bu sıkıntı, 1992’de fiyatların serbest bırakılmasıyla hızlanan enflasyonla daha da artarak ağır bir mali kriz (crash crunch) yaratmıştır.24 Ücret ve maaşlarını alamayan halkın huzursuzluğu neticesinde bu mali kriz bir siyasi krize dönmeye yüz tutunca, Ağustos 1992’de rublenin yanı sıra Azerbaycan’ın milli parası manat da dolaşıma sürülmeye başlamış ve bu milli para biriminin değeri de 10 ruble olarak belirlenmiştir.25 Bununla birlikte Azerbaycan Milli Bankası kanunu da çıkarılarak, Milli Bank’ın Moskova’dan bağımsız olarak para politikası yürütmesi sağlanmıştır.26 Fakat, yeni milli para manatla birlikte hâlâ dolaşımda bulunan rublenin emisyonu Moskova’daki Gosbank’ın tekelinde olduğu için, Milli Bank’ın bağımsız bir para politikası uygulaması bir müddet mümkün olamamıştır. Örneğin Gosbank, Nisan 1993’te Dağlık Karabağ’la ilgili siyasi nedenlerle Azerbaycan’a ruble transferini durdurmuş ve ülkedeki savaş ortamında bir de mali krize sebep olmuştur.27 Buna karşılık, eski Sovyet Cumhuriyetleri arasında Temmuz 1993’te varılan ruble bölgesi anlaşmasına katılmayan Azerbaycan, 1993 yılı sonunda rubleyi dolaşımdan çekmiş ve böylece 1 Ocak 1994’ten itibaren manat, dolaşımdaki tek para durumuna gelmiştir.
Özetle denebilir ki, Ağustos 1992’de kurulan Azerbaycan Merkez Bankası (Milli Bank), ancak Ocak 1994’ten itibaren Moskova’dan bağımsız bir para politikası sürdürebilmiştir. Fakat, 1992’de çıkarılan Milli Bank Kanunu’nda 1996’da yapılan değişikliklerle28 Banka, bağımsızlığını tekrar kaybetmiş ve bundan böyle devlet başkanlığına bağlı bir kurum haline gelmiştir. Örneğin, daha önce tamamen bağımsız bir kurum olan ve sadece Milli Meclis’in tetkik komisyonuna karşı sorumluluk taşıyan Merkez Bankası, 1996’dan itibaren doğrudan devlet başkanına karşı sorumludur.29 Milli Bank tarafından hazırlanan ve Banka’nın çalışma yön
temlerini belirleyen yıllık “Para ve Kredi Politikası Esasları”30 1996’dan önce yalnız Milli Meclis tarafından onaylanırken, 1996’dan beri devlet başkanının da kabulünü gerektirmektedir.31 Banka’nın kur politikası için kullanabileceği döviz miktarı, devlet başkanının tahsis ettiği fonla sınırlı kalmakta ve Banka’nın kredileri, aynı eski Sovyet sisteminde olduğu gibi devlet işletmelerinin beyan ettiği kredi gereksinimlerine ve devletin bütçe açığına göre tespit edilmektedir. Merkez Bankası’nın bu şartlar altında bağımsız bir para ve kredi politikası planlaması ve uygulaması, anlaşılacağı gibi pek mümkün olamamaktadır. Öte taraftan şunu da belirtmek gerekir ki, ülkenin geçiş döneminin ilk yıllarının ağır şartları ve bazı olumsuz dış etkiler de Merkez Bankası’nın işlemlerini bir hayli zorlaştırmıştır. Bir taraftan 1992-1995 döneminde tüm ruble bölgesinde de başgösteren yüksek enflasyonu sıkı kredi politikası ile aşağı çekmeye çalışan Merkez Bankası, öte taraftan devlet işletmelerinin üretiminin “asgari bir seviyede kalabilmesini sağlamak”32 zorunluluğu nedeniyle enflasyonu körükleyen boyutlarda kredi hacmi yaratmıştır. Örneğin, yıllık ortalama fiyat artışı, 1992 senesinde %1.000, 1993’te %1,200 ve 1994’te %1,700 iken, Merkez Bankası kredi faizleri 1992’de %12, 1993’te %100 ve 1994’te %200 gibi enflasyonun çok altında kalmıştır.33 Ancak 1995 yılında Merkez Bankası kredi faizi, enflasyonun üzerine çıkmış ve bankacılık sektöründe yapılan yönetim reformuyla özel bankaların kredi üretim hacmi de kısıtlanarak enflasyon kontrol altına alınabilmiştir.
Hükümetin icra organlarının ve özellikle de devlet başkanının ekonomiye aşırı müdahalesi, yalnız Merkez Bankası’nın işlevini olumsuz yönde etkilememiş, genel olarak özel sektörün gelişmesini önleyici bir faktör oluşturmuştur. Bu tespit, özellikle kamu işletmelerinin özelleştirilmesi alanında göze çarpmaktadır. Daha 1993 yılında özelleştirme kanunu çıkarılarak bu işle görevli Devlet Emlak Komitesi kurulmuştur.34 Temmuz 1993’te faaliyetine başlayan bu komitenin başlıca görevi, acilen üç yıllık bir özelleştirme programı hazırlayıp bu programı tatbik etmek iken, komitenin hazırladığı program 18 kere bakanlıklar veya devlet başkanı tarafından geri çevrilmiş ve ancak Temmuz 1995’te Milli Meclis tarafından “Devlet Özelleştirme Programı 1995-1998” karara bağlanabilmiştir.35 Bu kararname, Doğu Almanya ve diğer birçok Doğu Avrupa ülkelerinin aksine, özelleştirme işlemlerini bağımsız bir kamu kuruluşu yerine genellikle devlet başkanının ve ilgili bakanlıkların kararına bırakmıştır. Devlet Emlak Komitesi, sadece küçük işletmelerin özelleştirilmesi ile yetkili kılınmış, orta ve büyük işletmelerin özelleştirilmesi ise doğrudan devlet başkanının ve bakanların yetkisinde kalmıştır. Neticede siyasi partiler ve devletin icra organları arasındaki maddi ve siyasi çıkar çatışmaları, programın tatbik edilmesini önlemiş ve öngörülen üç yıl zarfında sadece küçük ticarethaneler ve hizmet sektöründe kayda değer bir oranda özelleştirme gerçekleştirilebilmiştir.36
Öte yandan, özelleştirme sürecinin uzaması ve 1995-1998 programının uygulanamaması, birçok kamu işletmesinin fiilen özelleştirilmesine neden olmuştur. Örneğin, işletme yöneticileri işletmelerin varlıklarını (makina, nakliye araçları vb.) özel mülklerine geçirmiş veya kendi kurdukları özel şirketlerde kullanmışlardır. Yaygın bir “gizli özelleştirme metodu” da, kamu şirketi yöneticilerinin kendi kurdukları özel şirketlerle yönettikleri kamu işletmesi arasında sözleşmeler yaparak kendi şirketlerine aşırı kâr ve mal transfer etmeleri şeklinde ortaya çıkmıştır. Azerbaycan makamlarının resmi açıklamalarına göre, 1995-1998 Özelleştirme Programı’nın başlıca başarısızlık nedenlerini, büyük işletmelerin mal varlıkları ve kazanç potansiyelleri hakkında bilgi yetersizliği ve yaygın rüşvet olayları oluşturmaktadır.37
Bu programın ardından yürürlüğe girmesi öngörülen 1999-2000 Yılları Özelleştirme Programı’nın 1999 sonunda Milli Meclis tarafından onaylanması gerekirken,38 bu programın hazırlıkları 2001 yılı sonu itibarıyla hâlâ tamamlanamamıştır.
IMF’nin 2000 yılı raporunda da, aşırı bürokrasinin ülkede özel sektörü frenleyen bir ortam oluşturduğu ve bu ortamın mevcut özel sektör işletmelerinin yanı sıra yeni girişimcileri, özellikle de yabancı sermayeyi olumsuz yönde etkilediği tespit edilmektedir.39 Azerbaycan Cumhuriyeti’nin pazar ekonomisine geçiş sürecinin onuncu yılında en önemli görevlerinin başında, bu sorunların çözülmesi gelmektedir.
5. Sonuç: Ekonomik ve
Sosyal Gelişmeler
Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra Azerbaycan ekonomisi çok ciddi bir kriz ortamına girmiştir. 1992-1995 yıllarında gayri safi milli hasıla %70 civarında düşmüş;40 sanayi sektöründe üretim 1992 yılında %24, 1993’te %29, 1994’te %45 ve 1995’te %55 azalmış;41 tüketici fiyatları 1992 yılında %101, 1993’te %123, 1994’te %176 ve 1995 yılında %51 artmış;42 halkın reel geliri ise 1992 yılında %52, 1993’te %23 ve 1994’te %51 gerilemiştir.43 Ekonomideki bu çöküşün başlıca nedenlerini, Dağlık Karabağ bölgesindeki savaş neticesinde ülke topraklarının %20’sinin kaybının ve bu bölgeden ve Ermenistan’dan kaçan 600 bin civarında göçmenin iktisadi yükü; eski Sovyet Cumhuriyetleri ile ticari ve ekonomik ilişkilerin kopması; bu ülkelerden alınan malların fiyatlarının dünya piyasaları seviyesine çıkması ve devlet bütçesi açıklarının merkez bankası ta
rafından karşılanmasının doğurduğu yüksek enflasyon ve diğer ekonomik istikrarsızlıklar olarak sıralanabilir.
Dağlık Karabağ’daki savaşın 1994 Ateşkes Anlaşması ile sona ermesi, ülke ekonomisi ve yaşam şartlarında süregelen bu olumsuz gelişmelerin hızlı ve sürekli iktisadi büyümeye dönüştüğü bir dönüm noktası olmuştur. Savaşın bitmesiyle, Eylül 1994’te Azerbaycan Devlet Petrol Şirketi SOCAR ile yabancı yatırımcılar arasında ilk petrol üretim ortaklığı anlaşması imzalanmış ve ülkenin üç önemli petrol yatağının geliştirme ve üretim hakları uluslararası bir petrol konsorsiyumuna verilmiştir.44 Bu dönemden itibaren daha birçok benzeri anlaşmalar imzalanarak mevcut petrol rezervlerinin çalıştırılması yanı sıra yeni rezervlerin de aranması ve geliştirilmesi sağlanmaktadır. Böylece Sovyetler Birliği döneminde Sibirya petrol yataklarına tanınan öncelik neticesinde sürekli ihmal edilen yüz yıl öncesinin dünya çapında en önemli petrol ülkesi Azerbaycan’ın zengin kaynakları, yeniden bir canlanma safhasına girmiştir. 1994 Ateşkes Anlaşması’nın diğer önemli neticesi ise, Azerbaycan hükümetinin 1995 başlarında IMF’nin de desteğiyle45 başlattığı kapsamlı bir istikrar programıdır. Bu program çerçevesinde, bütçe ve kredi politikaları sıkı bir kontrol altına alınmış ve özellikle döviz kurları ve dış ticaretin serbestleştirilmesi46 alanlarında önemli yapısal reformlar başlatılmıştır. Bu istikrar ve yapısal reform programları, 1996 yılında IMF’den sağlanan stand by47 ve enhanced struktural adjustment facility48 destekleri ve de Dünya Bankası’nın Yapısal Uyum Kredileri ile desteklenerek süreklilik kazanmış ve gözlenen başarı neticesinde de bu destek günümüze kadar süregelmiştir.
Ekonomik istikrar programı ve petrol sektörüne akan yabancı sermaye, 1996 yılından itibaren ekonomide hızlı bir büyüme yaratmış, enflasyonu 1996 sonu itibariyle %7’ye düşürmüş ve manatın dolara karşı değer kazanmasını sağlamıştır. Gayri safi yurtiçi hasılası, 1997 yılında 15.8 milyar manat iken sürekli artarak 2000 yılında 23.6 milyara yükselmiş,49 manat, bu zaman zarfında dolar karşısında değerini (4 manat=1 dolar) çok küçük dalgalanmalarla korumuş50 ve 1996 sonunda 199.2 olan tüketici fiyat endeksi, devamlı düşerek 2000 sonunda 186.0 seviyesine inmiştir.51 Bununla beraber daha 1994 yılında ülke ortalamasında 11.9 dolar seviyesindeki aylık ücretler, dört kat artarak 2000 yılında 49.5 dolara yükselmiştir.52 Bu olumlu gelişmenin başlıca motorunu her ne kadar yabancı şirketlerin petrol sektörüne yatırımları oluşturmakta ise de, bu sektördeki yatırımlar giderek inşaat ve servis sektörlerinde de hızlı bir canlanma yaratmaktadır. Yukarıda bahsi geçen özel sektörün gelişmesini ve yabancı sermayenin petrol dışındaki sektörlere de akmasını önleyen yapısal ve yasal sorunların çözülmesiyle, ekonomideki gelişmelerin daha da hızlanacağı şimdiden söylenebilir.
Ekonomide gözlenen hızlı gelişme ve istikrar, Azerbaycan halkının 1990’ların başlarında karşılaştığı çok ağır yaşam şartlarını da giderek hafifletmekte ve halkın refah seviyesini yükseltmektedir. Ülke bağımsızlığının onuncu yılında bu alanda halen çok ciddi sorunlar mevcuttur. Örneğin, işsizlik 1999 yılında hâlâ işgücünün yüzde 14’ünü oluşturmuş, buna karşılık işsizlerin yalnız yüzde beşi işsizlik parası alabilmiştir.53 Sağlık ve eğitim sektörlerinde uygulanan “gizli harçlar”, özellikle büyük şehirlerin dışındaki bölgelerde ciddi sorunlar yaratmaktadır. Bölgesel bazda gözlenen yüksek seviyede gelir dağılımı farklılığı ve özellikle de Nahçıvan bölgesindeki yaygın yoksulluk da çözüm bekleyen sosyal sorunların en önemlilerindendir.
Diğer eski Sovyet Cumhuriyetlerinde de yaygın olarak gözlenen, fakat savaş şartları neticesinde Azerbaycan’da daha ciddi seviyelere ulaşan yoksulluğa karşı hükümet, son yıllarda kapsamlı programlar başlatmış ve bu alanda ümit verici uygulamalara girişmiştir. Bu çerçevede Uluslararası Kalkınma Örgütü (IDA) ve IMF ile birlikte 2001 yılında hazırlanan “Yoksulluğu Azaltma Stratejisi”,54 daha uygulanmasının ilk yılında uluslararası kuruluşların takdirini kazanmış ve ülke halkının yakın bir gelecekte yoksulluktan kurtulacağı beklentisini yaratmıştır.55 Bu beklentiyi gerçekleştirmek, Azerbaycan hükümetinin, ülkenin merkezi planlama sisteminden pazar ekonomisine geçiş döneminin onuncu yılında, en önemli görevini oluşturmaktadır.
1 “The Caucasus. Where Worlds Collide”,
Dostları ilə paylaş: |