«Hayır, anlıyorum. Ve, 'Hayır,' diyorum. Green River kentine geri dönemeyiz. Ne ipimiz var, ne arabamız. Bu iş oyunun kurallarına aykırı.»
Larry, «Oyun değil bu!» diye bağırdı. «Burada ölürsün.»
«Siz de herhalde Nevada'da öleceksiniz. Haydi, yola devam edin. Güneş dört saat sonra batacak.»
Larry, «Seni burada bırakacak değiliz,» dedi.
«Çok üzgünüm ama bırakacaksınız. Bunu yapmanızı size ben söylüyorum. Beni dinle, Larry. Bu yolculuğa çıktık, çünkü yaşlı kadının neden söz ettiğini bildiğine inandık. Şimdi bazı kuralları değiştirmeye kalkarsan her şeyi altüst edersin.»
Glen yavaşça, «Evet,» diye mırıldandı. «Onu bırakıp gideceğiz.»
Larry ona kulaklarına inanamıyormuş gibi baktı. «Seni Stu'nun dostu sanıyordum.»
«Evet, dostuyum. Ama bu da önemli değil.»
Larry sinirli sinirli güldü. «Sen çıldırmışsın! Bunu biliyor musun?»
«Hayır, çıldırmış değilim. Bir anlaşma yaptık. Bunun öleceğimiz anlamına geldiğini biliyorduk ama yine de her şeyi kabul ettik. Şimdi anlaşmayı yerine getireceğiz.»
«Tanrı aşkına! Bunu ben de istiyorum! Bir araba bulur, Stu'yu arkasına yatırırız...»
«Yürümemiz gerekiyor.» Ralph, Stu'yu işaret etti. «Onun yürümesi imkânsız.»
— 370 —
«Evet. Harika. Bacağı kırıldı onun. Şimdi ne yapmamız gerekiyor? Onu at gibi vurmamız mı?»
Glen, «Mesele basit,» dedi. «Burada kalamayız... Stu da bizimle gelemez.»
Larry fısıldadı. «Bunu kabul edemem.» Yüzü bembeyazdı.
Stu yerden, «Oylamaya koyalım,» dedi. «Ben gitmeniz için oy veriyorum.»
Larry elinin tersiyle ağzını sildi. «Bu geceyi burada geçirelim. Biraz düşünelim.»
Stu bağırdı. «Olmaz.»
Ralph, «Evet,» der gibi başını salladı. Sonra da Glen'le bakıştılar. Profesör cebinden artrit ilacı şişesini çıkararak Stu'nun eline sıkıştırdı. «Bunların içinde biraz morfin var. Herhalde üçten fazlası insanı öldürür.» Stu'yla göz göze geldiler. «Bunu anlıyor musun, Doğu Teksas'lı?»
«Evet, anlıyorum.»
Larry tiz bir sesle, «Neden söz ediyorsun?» diye sordu. «Kahretsin, sen...»
Ralph müthiş bir tiksintiyle, «Sanki biliyorsun da,» dedi.
Larry bir an sustu. Sonra da, «Olmaz!» diye haykırarak şişeyi Stu' nun elinden kapmaya çalıştı. Rita'nın uykusunda kendi kusmuğu yüzünden nasıl boğulduğunu hatırlamıştı.
Ralph genç müzisyeni omuzlarından yakaladı. Larry çırpındı.
Stu, «Onu bırak,» dedi. «Larry'yle konuşmak istiyorum.» Ralph, Larry'nin omuzlarını bıraktı. Stu müzisyene baktı... «Buraya gel, Larry. Yanımda çömel.»
Larry onun istediğini yaptı. Istırapla Teksas'lının yüzüne baktı. «Bu doğru değil. Biri yuvarlanıp bacağını kırdığı zaman onu... ölüme bırakamazsın! Çekip gidemezsin. Bunu bilmiyor musun?» Stu'nun yüzüne dokundu. «Lütfen düşün.»
Stu, Larry'nin elini tuttu. «Benim deli olduğumu sanıyorsun!»
«Hayır. Hayır ama...»
«Aklı başında insanların ne yapacakları konusunda karar vermeye hakları olduğunu kabul etmiyor musun?»
— 371 —
«Ah, ahbap...» Larry ağlamaya başladı.
«Larry, karar vermek bana düşüyor. Yolunuza devam etmenizi istiyorum. Vegas'tan ayrılabilirseniz bu yoldan dönün. Belki Tanrı beni beslemek için bir kuzgun yollar. Bir yerde okumuştum. Bir insanın su varsa yetmiş gün hiçbir şey yemeden yaşayabildiğini yazıyordu.
«Ama ondan önce kış bastıracak. O hapları almasan bile, ancak üç gün yaşayabilirsin.»
«Bu seni ilgilendirmez.»
«Beni yanından uzaklaştırma, Stu.»
Stu sert bir sesle, «Gitmelisin,» dedi.
«Tanrım.» Larry ayağa kalktı. «Fran bize ne diyecek? Seni akrabalara bıraktığımızı öğrendiği zaman...»
«Vegas'a gidip o adamın hesabını görmezseniz Fran hiçbir şey söyleyemeyecek. Lucy de öyle. Diğerleri de.»
Larry, «Pekâlâ,» dedi. «Gideriz. Ama yarın. Bu gece burada kamp kurarız. Belki sen bir rüya görürsün...»
Larry onların yanından uzaklaşarak durdu. Arkası üç adama dönüktü. «Pekâlâ, istediğini yapacağız. Tanrı bizi affetsin.»
Ralph yaklaşarak Stu'nun yanına diz çöktü. «İstediğin bir şey var mı?»
Genç adam gülümsedi. «Evet. Kent ailesiyle ilgili o kitapların hepsini. Her zaman onları okumak istedim. Galiba artık elime bu fırsat geçiyor.»
Ralph ağzını çarpıtarak gülümsedi. «Üzgünüm, Stu. Yanımda kitap yok.» Stu adamın kolunu sıktı. Ralph uzaklaştı.
Onun yerini Glen aldı. Ağlayıp duruyordu. Stu, «Haydi, koca bebek,» dedi. «Bana bir şey olmayacak.»
«Larry haklı. Kötü bir şey bu. Atlara yapılacak bir şey.»
«Bunun yapılması gerektiğini biliyorsun.»
«Evet. Galiba. Ama kim bilebilir ki?» Glen koluyla gözlerini sildi. «Hoşçakal, Doğu Teksas'lı. Seni tanıdığım için seviniyorum.»
«Hoşçakal...»
Üç adam yan yana durdular. Glen omzunun üzerinden Stu'ya bak-
— 372 —
tıktan sonra dik yamaca tırmanmaya başladı. Onu Ralph izledi. O da tepeye eriştiği zaman Stu, Larry'i yanına çağırdı. «Artık lider sensin. Bunu başarabilecek misin?»
«Bilmiyorum. Deneyeceğim.»
«Kara adamın uşakları sizi yakalayacaklar.»
«Evet. Onu tahmin ediyorum. Ya bizi yakalayacak ya da pusuya düşürerek vuracaklar. Birer köpek gibi.»
«Hayır. Bence sizi yakalayıp kara adama götürecekler. Bundan sonraki birkaç gün içerisinde sanırım. Vegas'a vardığınız zaman gözlerini dört aç. Bekle. O şey olacak.»
«Ne, Stu? Ne olacak?»
«Bilmiyorum. Bizi başarmamız için gönderdikleri şey. Hazır ol.»
«Mümkün olursa bu yoldan geri döner, seni alırız. Bunu sen de biliyorsun.»
«Evet. Biliyorum.»
Larry yamacı çabucak tırmanarak diğerlerine katıldı. Üçü de dönüp Stu'ya el salladılar. Genç adam da elini kaldırdı. Sonra uzaklaştılar. Hiçbiri de bir daha Stu Redman'i görmedi.
63
Üç adam Stu'yu bıraktıkları yerin otuz kilometre batısında kamp kurdular. Karanlık bastırmıştı.
Glen birdenbire, «Sahi, Kojak nerede?» diye sordu.
Ralph, «İşte bu çok garip,» dedi. «Birkaç saattir onu gördüğümü hatırlamıyorum.»
Glen ayağa fırlayarak, «Kojak!» diye seslendi. «Hey, Kojak!» Sesi çevrede yankılandı. Köpek havlayıp ona cevap vermedi. Glen sıkıntıyla tekrar yerine oturdu. Kojak onun peşinden hemen hemen bütün Amerika'yı aşmıştı. Oysa şimdi ortalarda yoktu. Bu Glen'e korkunç bir işaret-miş gibi geldi.
— 373 —
Ralph usulca sordu. «Ona bir hayvan saldırmış olmasın?»
Larry düşünceli düşünceli, «Belki de Stu'nun yanında kaldı,» dedi.
Glen şaşkınlıkla başını kaldırdı. «Belki... Belki de öyle oldu.»
Stu kara gölgenin usulca kendisine doğru geldiğini görünce olduğu yerde büzüldü, soğuktan uyuşmuş eliyle iri bir taşı kavradı. Ama o gölge sevinçle kuyruğunu sallıyordu. Stu bağırdı. «Kojak!» Köpeğin ağzında bir şey vardı. Onu Stu'nun ayağının dibine atarak oturdu, kuyruğunu yere çarptı, kutlanmayı bekledi.
Stu şaşkın, «Aferin, oğlum,» dedi. «Sen iyi bir köpeksin.» Kojak ona bir tavşan getirmişti. Stu çakısını çıkararak hayvanı yüzdü, karnını temizledi. İç organlarını Kojak'a attı. Ama tavşanı çiğ çiğ yeme fikri midesini bulandırıyordu. Genç adam köpeğe umutsuzca bakarak, «Odun,» diye mırıldandı. Kojak yerinden fırlayıp uzaklaştı. Birkaç dakika sonra döndüğü zaman ağzında bir dal taşıyordu. Bunu Stu'nun yanına bırakarak kuyruğunu hızla salladı.
Stu yine, «Aferin,» dedi. «İnanılacak gibi değil! Haydi, yine getir, Kojak.»
Köpek sevinçle havlayarak tekrar uzaklaştı.
Stu böylece o akşam kızarmış tavşan yedi. Avın yarısını Kojak'a vermeyi de unutmadı. Gece Glen'in haplarından birini alarak derin bir uykuya daldı.
28 Eylül sabahı Larry, Glen ve Ralph bir tepeye tırmandılar, aşağıdaki yolda burun buruna iki arabanın beklediğini gördüler.
Glen, «Kaza mı olmuş?» diye sordu.
Ralph, gözlerini güneşten korumak için elini alnına götürdü. «Sanmıyorum.»
Larry, «Bu onun adamları,» dedi.
Ralph, «Evet, sanırım,» diye başını salladı. «Şimdi ne yapacağız, Larry?»
Genç müzisyen mendiiliyle yüzünü sildi. «Yola inip olacakları göreceğiz. Öyle değil mi, Glen?»
— 374 —
«Patron sensin, Larry.»
Yamaçtan yola doğru indiler ve silahlı sekiz adamın kendilerini beklediğini gördüler.
Ralph, «Bizimkilerden hiç farkları yok,» dedi.
Glen, «Pekâlâ var,» diye cevap verdi. «Bu adamlar silahlı.»
Yolu kapayan arabalara yirmi adım kala Larry durdu. Ralph'la Glen de öyle. Derin bir sessizlik oldu. Sonra Larry uysalca, «Merhaba,» dedi.
Ufak tefek bir adam öne çıktı. Elinde bir Magnum tabanca vardı ama aslında daha çok muhasebeciye benziyordu. «Siz Glendon Bate-man, Lawson Underwood, Stuart Redman ve Ralph Brentner misiniz?»
Ralph homurdandı. «Saymasını bilmiyor musun, ahmak?»
Silahlı adamlardan biri alayla güldü. Magnum'lu muhasebeci kızardı. «Kim eksik?»
Larry, «Buraya gelirken Stu bir kazaya uğradı,» diye açıkladı. «O tabancayla oynamaktan vazgeçmezsen aynı şey senin başına da gelecek.»
Yine alaylı gülüşmeler duyuldu. Muhasebeciye benzeyen adam Magnum'u beline soktu. «Benim adım Paul Burlson. Bana verilen yetkiye dayanarak sizi tutukluyor ve benimle birlikte gelmenizi emrediyorum.»
Glen hemen atıldı. «Kimin verdiği yetkiye?»
Burlson ona küçümseyerek baktı ama yüzünde bir şey daha vardı. «Kimin adına konuştuğumu biliyorsun.»
«Öyleyse söyle.»
Ama Burlson sesini çıkarmadı.
Glen adama, «Korkuyor musun?» diye sordu. Sonra diğerlerine baktı. «Ondan adını söyleyemeyecek kadar mı korkuyorsunuz? Pekâlâ, sizin yerinize ben söyleyeceğim. Onun adı Randall Flagg. Kendisi ayrıca 'Kara Adam' diye de tanınıyor. 'Yürüyen Adam'diye de.» Sesi öfkeyle yükseliyordu. «Onu Şeytan diye de çağırın. Çünkü bir adı da bu. Bir başka adı da İblis. Cehennemin habercisi o. Siz de onun ayaklarını öpüyorsunuz.» Sevimli bir tavırla gülümsedi. «Bütün bunların açıklanmasını istedim.»
— 375 —
Burlson bağırdı. «Onları yakalayın. Kımıldayan olursa vurun.»
Kısa bir an silahlı adamların hiçbiri kımıldamadı. Larry, «Bunu yapamayacaklar,» diye düşündü. «Biz onlardan nasıl korkuyorsak, onlar da bizden öyle korkuyorlar.» Burlson'a baktı. «Sen kimi kandırıyorsun, küçük adam? Biz Las Vegas'a gitmek istiyoruz zaten. Buraya onun için geldik.»
Adamlar ancak o zaman harekete geçtiler. Sanki Larry onlara emir vermiş gibi. Müzisyenle Ralph'ı bir arabanın arkasına bindirdiler. Glen'i de bir başkasına. Larry, «Tutuklandık,» diye düşündü. Nedense bu fikir onu eğlendirdi. Ralph içini çekti. Larry ona, «Korkuyor musun?» diye sordu.
«Doğrusu bilemiyorum. Artık yürümediğim için o kadar memnunum ki duygularımı anlayamıyorum.»
Önde oturan adamlardan biri, «O ukala ihtiyar,» dedi. «Lideriniz o mu?»
«Hayır, benim.»
«Adın nedir?»
«Larry Underwood. Bu da Ralph Brentner. Diğer arabadaki arkadaşımız ise Glen Bateman.»
«Öbür arkadaşınıza ne oldu?»
«Bacağı kırıldı, onu bırakmak zorunda kaldık.»
«Yazık. Ben Vegas Güvenlik Görevlisi Barry Dorgan'ım.»
Larry az kalsın, «Tanıştığımıza sevindim,» diye cevap verecekti. Bu yüzden dayanamayıp güldü. «Las Vegas'a ne zaman varırız?»
«Yollar bozuk. Onun için Vegas'a ancak beş saat sonra varacağız.»
Ralph, «Şu hale bak,» diye bağırdı. «Üç haftadır yollardayız, beş saatte Las Vegas'ta olacağız.»
Dorgan yerinde dönerek onlara baktı. «Neden yürüdüğünüzü anlayamıyorum. Ona bakarsanız buralara kadar neden geldiğinizi de anlamış değilim. Herhalde yolculuğun böyle sona ereceğini biliyordunuz.»
Larry, «Galiba bizi Flagg'i öldürelim diye gönderdiler,» dedi.
«Bunu yapma fırsatını bulamayacaksın, ahbap. Seni ve arkadaşları-
— 376 —
nı Las Vegas Cezaevine götürüyoruz. Patron sizinle özel olarak ilgileniyor. Geleceğinizi biliyordu.» Biran durdu. «Patronun sizi çabucak öldürmesi için dua edin. Ama öyle yapacağını hiç sanmıyorum. Son zamanlarda keyfi yok.»
Larry, «Neden?» diye sordu.
Ama Dorgan fazla gevezelik ettiğini düşünüyordu anlaşılan. Cevap vermeden döndü.
Las Vegas'a ancak altı saat sonra varabildiler. Dorgan üç arkadaşı ayrı ayrı hücrelere kapattı.
Ertesi sabah saat onda Randall Flagg'le Lloyd Henreid, Glen Bate-man'i görmeye geldiler. Adam yere oturmuş, duvara bir atasözü yazıyordu. Birdenbire hücrelerin bulunduğu bölüm buz gibi oldu. Koridorun dibindeki kapı gürültüyle açıldı. Glen'in ağzı kuruyuverdi. «O geliyor, Flagg'in suratını göreceğim.»
Adamın artrit sancıları birdenbire müthiş arttı. Ama yine de ilgi ve bekleyiş dolu bir gülümsemeyle dönmeyi başardı. «Demek geldin? Sandığım kadar korkunç değilmişsin.»
Parmaklıkların öbür yanında iki kişi duruyordu. Flagg beyaz ipek bir gömlek ve blucin giymişti. Glen'e gülümsüyordu. Yanındaki kısa boylu genç çok ciddiydi. Gözleri yüzüne göre fazla iri, çenesi de geriye doğruydu. Boynuna kırmızı damarlı siyah bir taş asmıştı. Flagg, «Bu yardımcım Lloyd Henreid,» diye açıkladı. «Artritin nasıl, Glen?» Gözlerinde alaycı bir pırıltı belirmişti.
Profesör ellerini açıp kapatarak Flagg'e gülümsedi. O gülümsemenin kendisine nelere mal olduğunu kimse anlayamazdı. «İyiyim. Bu gece kapalı bir yerde uyuduğum için kendimi daha iyi hissediyorum. Teşekkür ederim.»
Flagg'in gülümsemesi donar gibi oldu. Glen adamın yüzünde bir an öfke ve şaşkınlık dolu bir ifadenin belirip kaybolduğunu farketti. Yoksa buna korku da mı karışmıştı?
Kara adam, «Seni serbest bırakmaya karar verdim,» diye açıkladı. Tekrar neşeyle sırıtmaya başlamıştı.
— 377 —
Glen rahat bir tavırla, «Çok güzel,» dedi.
«Sana küçük bir motorlu bisiklet de verilecek. Ona biner, ağır ağır geldiğin yere dönersin.»
«Tabii arkadaşlarım olmadan gidemem.»
«Doğru. Bunu benden istemen yeterli. Diz çök ve bana yalvar.»
Glen neşeyle bir kahkaha attı. Gülerken eklemlerindeki o korkunç sancı da hafiflemeye başladı. «Çok şakacısın! Şimdi sana ne yapacağını söyleyeceğim! Hemen defolup gideceksin!»
Flagg'in suratı kapkara kesildi. Elini uzattı, parmaklarından alevler fışkırdı, hücrenin kapısındaki kilit dumanlar içinde yere düştü. Lloyd haykırdı. Flagg hücrenin kapısını açtı, «Gülüp durma! Sus artık!»
Glen kahkahalar atıyordu.
«Bana gülme!»
Glen gözlerinden akan yaşları silerek, «Sen bir hiçsin!» diyerek güldü. «Ah, bağışla. Ama... senden çok korkuyorduk... Seni gözümüzde büyütmüştük... Yalnız senin önemsizliğine değil, bizim budalalığımıza da gülüyorum...»
Flagg yardımcısına döndü. «Onu vur, Lloyd!» Yüz kasları korkunç bir biçimde seğiriyordu.
Glen, «Ah,» dedi. «Madem ölmemi istiyorsun, beni sen vur. Herhalde bu kadarcık bir şeyi başarabilirsin, Flagg. Bana parmağınla dokun ve kalbimi durduruver istersen. Bir işaret yap, beyin kanamasından öleyim. Ah, Tanım!» Glen ranzaya çökerek gülmesini sürdürdü. Öne arkaya sallanıyordu.
Kara adam Lloyd'a bakarak kükredi. «Onu vur!»
Rengi uçmuş, korkuyla titreyen Lloyd tabancasını zorlukla çekti. Az kalsın silahı elinden düşürüyordu. Ancak tabancayı iki eliyle tutarak nişan alabildi.
Profesör, Lloyd'a bakarak gülümsedi. «Bay Henreid, birini vurmanız gerekiyorsa, bu adamı vurun.»
«Haydi, Lloyd!»
Lloyd tetiği çekti. Tabanca müthiş bir gürültüyle patladı. Ama kurşun Glen'in omzunun beş santim yukarısından geçerek duvara çarptı ve sekti.
-378-
Flagg gürledi. «Sen hiçbir şey yapamaz mısın? Onu vur, geri zekâlı! Vur onu! İşte, karşında duruyor!»
«Elimden geleni yapıyorum...»
Glen hâlâ gülümsüyordu. «Tekrarlıyorum. Birini vurmanız gerekiyorsa onu vurun. Aslında o gerçek bir insan değil. Bir keresinde bir dostuma Flagg'i 'mantıklı düşüncenin son sihirbazı' diye tanımlamıştım. Aslında bu söz sandığımdan çok daha doğruymuş. Ama artık sihir gücünü kaybetmeye başladı. Bunu kendisi de biliyor. Siz de öyle. Onu şimdi vurun, hepimizi de kan dökmekten ve ölümden kurtarın.»
Flagg'in yüzü iyice ifadesizleşmişti. «Hiç olmazsa birimizden birini vur! Seni açlıktan öleceğin sırada hapisten kurtardım. Sen bu adam gibilerinden intikam almak istiyordun. Büyük laflar eden küçük adamlardan.»
Lloyd, Glen'e, «Beni kandıramazsınız, bayım,» dedi. «Randall Flagg doğru söylüyor.»
«O yalan söylüyor. Bunu siz de biliyorsunuz.»
Lloyd, «O bana her zaman gerçekleri söyledi,» diyerek Glen'e üç el ateş etti.
Glen geri geri giderek yere yığıldı. Ama sonra bir dirseğinin üzerinde doğrulmayı başardı. «Zararı yok, Bay Henreid. Sizin hiçbir şeyden haberiniz yok.»
Lloyd, «Sus!» diye haykırarak tekrar ateş etti. Glen'in suratı parçalandı. Katil tetiği çekmeyi sürdürdü. Bir yandan da ağlıyordu. Sonunda tabanca boşaldı.
Flagg usulca, «Tamam,» diye mırıldandı. «Tamam. Aferin sana. Aferin, Lloyd.»
Lloyd tabancayı yere atarak Flagg'den uzaklaşmaya çalıştı. «Bana dokunma! Ben bunu senin için yapmadım.»
Flagg şefkatle, «Hayır,» diye cevap verdi. «Benim için yaptın. Sen benim sadık ve iyi uşağım değil misin?»
30 Eylül sabahı şafak zamanı Fare, Larry'nin hücresinin önünde durarak neşeyle, «Kalk bakalım, aslanım,» dedi. «Fare seni almaya geldi.»
— 379 —
Larry döndü. Hücrenin kapısında korsan kılığında bir zenci duruyordu. Boynuna gümüş dolarlardan oluşan bir zincir takmıştı. Elinde bir kılıç vardı.
«Ne var?»
Fare, «Sevgili dostum,» dedi. «Sonun geldi.»
Larry ranzadan kalktı. «İyi ya!»
Zencinin arkasında duran Burlson çabucak konuşmaya başladı. «Bunun benim fikrim olmadığını bilmeni istiyorum.» Larry adamın korktuğunu anladı.
Müzisyen, «Dün silah sesleri duydum,» dedi. «Kim öldü?»
Burlson gözlerini ondan kaçırdı. «Glen Bateman... Kaçmaya çalışıyordu.»
Larry mırıldandı. «Kaçmaya çalışıyordu, öyle mi?» Gülmeye başladı. Fare alayla ona katıldı.
Burlson hücrenin kapısını açarak içeri girdi. Elinde kelepçe vardı. Larry ona kaşı koymaya kalkmadı. Bileklerini uzattı. Burlson kelepçeyi taktı.
Müzisyen, «Kaçmaya çalıştı, öyle mi?» diye tekrarladı. «Burlson, yakında seni de kaçmaya çalışırken vuracaklar. Seni de öyle, Fare. Kaçmaya çalışırken vuruverecekler.» Tekrar gülmeye başladı ama Fare bu kez ona katılmadı. Öfkeyle Larry'e bakarak kılıcı kaldırdı.
Burlson, «indir onu, ahmak,» diye homurdandı.
Koridora çıktılar. Orada beş kişilik bir grup onlara katıldı. Aralarında Ralph da vardı. O da kelepçeliydi.
Ralph üzüntüyle, «Larry,» dedi. «Duydun mu? Sana söylediler mi?»
«Evet. Duydum.»
«Köpekler! Ama artık onların da sonu geldi. Öyle değil mi?»
«Evet. Öyle.»
Adamlardan biri, «Kesin sesinizi!» diye homurdandı. «Asıl sizin sonunuz geldi. Patronun sizin için neler hazırlattığını biraz sonra göreceksiniz.»
Ralph ısrar etti. «Hayır, sizin sonunuz geldi. Bunun farkında değil misiniz?»
— 380 —
Fare, Ralph'ı itti. Adam sendeledi. Zenci, «Sus artık!» diye haykırdı. «Fare bu uydurmaları dinlemek istemiyor.»
Larry güldü. «Rengin fena uçtu, Fare. Suratın kül rengi.»
Fare kılıcını salladı ama öyle tehlikeli bir hali yoktu. Korktuğu belliydi. Diğerlerinin de öyle.
Larry'yle Ralph'ı zeytin yeşili bir cezaevi arabasına bindirerek kapıları kapattılar.
Ralph alçak sesle, «içlerinden biri bütün Vegas'ın alanda toplanacağını söyledi,» dedi. «Bizi çarmıha mı gerecekler dersin?»
«Evet. Ya da buna benzer bir şey yapacaklar.» Larry iriyarı adama baktı. Ralph'in hasır şapkası hâlâ başındaydı. «Korkuyor musun, Ralph?»
Ralph fısıldadı. «Hem de çok korkuyorum. Aslında can acısına hiç dayanamam. Eskiden bana iğne yapılmasından bile hoşlanmazdım. Ya sen?»
«Ben de çok korkuyorum.»
Ralph, «Neler olduğunu anlayabilseydim...» diye yakındı. «Flagg bizimle gösteri yapacak. Herkes ne güçlü biri olduğunu anlasın diye. Ama biz ta buralara kadar bunun için mi geldik?»
«Bilmiyorum.»
Bir süre sonra araba durdu, kapılar açıldı. Larry'yle Ralph kendilerini büyük bir otelin önündeki çim alanda buldular.Alanın çevresine kalabalık toplanmıştı. Ortada iki kamyon vardı. Bunlara çelikten yapılmış birer kafes konmuştu. Larry kalabalığa baktı. Herkes bakışlarını kaçırdı genç adamdan. Hepsinin de rengi uçuktu. Sanki ölümün yaklaştığını biliyorlarmış gibi.
İki arkadaşı kafeslere doğru gittiler. Larry o sırada, yanda dört arabanın beklemekte olduğunu farketti. Bunlara çekme zincirleri takılmıştı. Ralph durumu kavradı.
Boğuk boğuk, «Bizi parçalayacaklar, Larry,» dedi.
Fare homurdandı. «Haydi. Bin bakalım.»
Larry kamyonun arkasına çıktı.
«Bana gömleğini ver, beyaz köpek.»
— 381 —
Larry istenileni yaptı. Ralph da soyundu. Kalabalıktan mırıltılar yükseldi, sonra bir sessizlik oldu. İki adam da yürüyerek yaptıkları o uzun yolculuk sırasında çok zayıflamışlardı.
«Kafese gir, beyaz köpek.»
Larry geri geri giderek kafese girdi.
Sonra Barry Dorgan emirler yağdırmaya başladı. Oradan oraya gidiyor, hazırlıkları kontrol ediyordu. Yüzünde tiksinti dolu bir ifade vardı. Dört şoför arabalara binerek motorları çalıştırdılar.
Dorgan, Fare ve üçüncü bir adam Larry'nin kafesine girdiler. Zenci, çekme zincirlerinden birinin ucunu çubukların arasından kafese sokmuştu. Bunun ucundaki kelepçeyi açarak bekledi.
Dorgan, «Ellerini uzat,» dedi.
«Yasa ve düzen ne şahane şey, değil mi, Barry?»
«Kahretsin!» Dorgan, Larry'nin bileklerindeki kelepçeleri çıkardı. Delikanlının bileğine zincire takılı yeni kelepçeler geçirildi. Adamlar geri geri giderek kafesten çıktılar, kapıyı kapattılar. Larry sağa baktı. Ralph'in bileklerine de o zincirli kelepçelerden takılmıştı.
Larry birdenbire, «Bunun kötü bir şey olduğunu hepiniz de biliyorsunuz!» diye bağırdı. Yıllardan beri şarkıcılık ettiği için sesi şaşılacak kadar gür çıkıyordu. «Sizden buna engel olmanızı beklemiyorum. Ama hatırlamanızı istiyorum! Bizi öldürecekler. Çünkü Randall Flagg bizden korkuyor. Bizden ve geldiğimiz yerdeki diğer insanlardan. Nasıl öldürüldüğümüzü unutmayın! Gelecek sefere bu biçimde ölme sırası size gelebilir. Kafeste bir hayvan gibi aşağılık bir biçimde ölme sırası!»
Kalabalık öfkeyle homurdandı, sonra yine herkes sustu. Flagg otelin önündeki basamaklardan iniyordu. Memnun memnun sırıtmaktaydı. Yaklaşıp iki kamyonun arasında durdu, taraftarlarına doğru döndü. Herkes bakışlarını ondan kaçırdı. Kara adam usulca, «Lloyd,» dedi. Yardımcısı hasta gibiydi. Rengi iyice uçmuştu. Flagg'e rulo yapılmış bir kâğıt uzattı.
Kara adam kâğıdı açtı. «Ben, Randall Flagg, Salgının Birinci Yılı diye tanımlanan Otuz Eylül günü bu gerçek belgeyi imzaladım.»
Ralph, «Asıl adın Flagg değil,» diye kükredi. «Neden onlara asıl adını söylemiyorsun?»
— 382 —
Flagg ona aldırmadı. «Lawson Underwood ve Ralph Brentner adlı bu adamlar gecenin karanlığından yararlanarak, casusluk amacıyla Las Vegas'a gelmişlerdir...»
Larry, «İşte bu çok güzel,» dedi. «O yoldan gündüz geldik. Adamların bizi öğle vakti karayolunda yakaladılar.»
Flagg sabırla onun susmasını bekledi. «Bildiğiniz gibi bu adamların suçortakları, Indian Springs'de helikopterlere sabotaj yapmışlardır. Bu yüzden Carl Hough, Bill Jamieson ve Cliff Benson'un ölümünden sorumludurlar. Bu adamlar uygun biçimde cezalandırılacak, yani parçalanacaklardır. Bu cezaya tanık olmak hepinizin görevidir. Bugün gördüklerinizi hatırlamak ve başkalarına anlatmak da öyle.» Flagg sırıttı. «Hamile kadınlar bu sahneyi seyretmek zorunda değillerdir.» Kara adam arabalara doğru döndü.
Aynı anda iriyarı bir adam çim alana çıktı. Suratı başındaki aşçı külahı kadar beyazdı. Kara adam kâğıdı Lloyd'a verdi. Whitney Hogan kamyonlara yaklaşırken Lloyd'un elleri titredi, kâğıt yırtıldı.
Whitney, «Hey, beni dinleyin!» diye haykırdı. «Bu yapılan doğru değil.»
Kalabalık şaşkın şaşkın mırıldanırken Flagg vahşice bir ifadeyle Whitney'e baktı.
Genç adam bağırdı. «Bizler vaktiyle Amerikalıydık. Amerikalılar böyle davranmazlar. Ben önemli bir insan değilim. Hiçbir zaman da olmadım. Yalnızca basit bir aşçıydım. Ama Amerikalıların böyle davranmamaları, kovboy çizmeli bir sapığı dinlememeleri gerektiğini biliyorum...»
Kalabalık dehşetle soluğunu tuttu.
Whitney, «Bir sapık,» diye direndi. Terler yüzünden gözyaşları gibi akıyordu. «Bu iki adamın gözlerinizin önünde parçalanmalarını seyretmek istiyorsunuz, öyle mi? Yeni hayata böyle mi başlayacaksınız? Beni dinleyin. Ömrünüzün sonuna kadar kâbuslardan kurtulamazsınız!»
Dostları ilə paylaş: |