BİBLİYOGRAFYA :
BA. MAD, nr. 17884, s. 53-54, 69, 71; nr. 148, s. 68; nr. 5633, s. 65; nr. 436, s. 32; nr. 6019, s. 78; nr. 4435, s. 56; nr. 908; nr. 3903, s. 72; BA, KK, nr. 7097, s. 22, 24, 58; nr. 7102, s. 435; nr. 1771, s. 108; BA. MD, nr. 7, s. 758. 759, 878; TSMA, nr. D 34, vr. 52b; nr. 447, vr. 74a; İbn Bîbî. Anadolu Selçuklu Devleti Tarihi (trc. M. Nuri Gençosman). Ankara 1941; Matrakçı Na-suh. Sefer-i Irâkeyn, vr. 8b (İstanbul minyatürü!, Z. Luigİ Bassano. // Customi et İ modi particu-
151
HAREM
taridetla vita.de' Turcfıi, Roma 1545 -» (ed Fr. Babinger), Munich 1963, vr. 17", 24"; G. A.Mena-vino. / Cinque Libri della Legge, Relİgİone, et Vita de Turchi et della Corte, d'alcune Guerre del Gran Turco, Vinegia 1548, s. 536; N. De Ni-colay, Les nauigations, peregrinations et voy-ages faits en la Turçuie auec soixante fıgures naturel, Lyon 1567, s. 65-66; Selânikî, Târih (İp-şirii), I, 173-193, 205-209, 410; Seyyid Lokman. Hünernâme, TSMK, Hazine, nr. 1523, 1524; D. Hierosolimitano - A. Chierici, Vera Relatione della Gran Otta di ConstanÜnopoli et in Parti-colore del Serraglio del Gran Turco, Bracciano 1621; D. Hierosolimitano. Relatione della Gran Citta di ConstanÜnopoli, British Museum, Har-leian, nr. 3408, vr. 83-141; A. Bobovi, Serai Enderun (20 Mayıs 1665, Pera), British Museum, Harleian, nr. 3409; a.mlf., Memoires sur ies Türesi 10 Kasım 1666), Count Paul RiantCollec-tion, Harward ünivercîty, Hanghton Library, French, nr. 103, s. 240-242; J. B. Tavernier. Nouvelie relation de l'lnterieur du şerait du grand seigneur, Paris 1675; a.mlf., Topkapı Sarayında Yaşam (trc Perrarı Üstündağ), İstanbul 1984; G. J. Grelot, Relation nouuelle d'un uoy-age de Constantİnople, Paris 1680; Sieur de la Croix, Memoires, Paris 1684; Le serail des em-pereurs tures ou othomans, Paris Bibliotheque Natİonale, nr. Fr. 6123, s. 316, 356-362; A. de la Motraye. Trauels through Europe, Asia and intoPart of Af rica, London 1723; E. Chishull. Trauels in Tu.rk.ey and Back to England: 1689-1702, London 1747; J. C. Flachat, Obseruations sur le commerce et sur les arts d'une partie de l'Europe, de l'Asie de !'Afrique, et meme des Indes orientales: 1740-1758, Lyon 1766,11,64, 195-202; d'Ohsson, Tabieau general, VII, 3; A.
I. Melling, Voyage pittoresque de Constantİnople et des rives du Bosphore, Paris 1807-24, 10-
I1, 28-29 nolu gravürler; 0. Bon. il Serraglio del Gransİgnore Descritto a ConstanÜnopoli nel 1608 (ed. C. Berchell, Venice 1865; Angiolello Giovanni Maria di Gio, Maria Angiolello e di un suoied A Caparozzol. Vicenzo 1881; a.mlf., Historia turehesca: 1300-1514 [ed I. Ursu). Bu-carest 1909; The Diary ofMaster Thomas Dal-lam 1559-1600{\ T Bent. Early Voyagesand Trauels in the Leuant içinde), London 1893, s. 61-63; E. Oberhummer. Konstanünopel unter Sultan Süleiman dem grossen: Aufgenommen imjahre 1559 durch Melchior Lorichs, Mün-ehen 1902; A. H. Lybyer. The Govemment of the Ottoman Empire in the Time of Süleyman the Magnificent, Cambridge 1913; Hans Dernsch-uıam's Tagebuch e'ıner Reise nach Konstanti-nopel und Kleinasien: 1553-55 (ed. Fr. Babinger).München 1923, s. 36, 136, 138; a.e.: İstanbul ue Anadolu'ya Seyahat Günlüğü (trc. Yaşar Önen). Ankara 1988; Hali! Edhem [Eldem], Topkapı Sarayı, İstanbul 1931; Tahsin Öz, Gui-de to the Museum ofTopkapu Saray, İstanbul 1936; a.mlf.. "Topkapı Sarayı Müzesi Onarımları", Güzel Sanatlar, sy. 6, İstanbul 1949, s. 6-74; N. M. Penzer, The Harem, London 1936; Sedat Çetintaş, Saray ve Kervansaraylar Arasında İbrahim Paşa Sarayı, İstanbul 1939; Konyalı, İstanbul Sarayları, tür.yer.; a.mlf., Üsküdar Tarihi, tür.yer.; Şadiye Osmanoğlu, Hayatımın Acı ue Tatlı Günleri, İstanbul 1951; E. Ç. Kö-mürcüyan. İstanbul Tarihi: XVII. Yüzyılda İstanbul [trc H. D Andreasyan). İstanbul 1952; Haluk Şahsuvaroğlu. Tarihi Odalar, İstanbul 1954; a.mlf., "İstanbul Sarayları", Asırları Boyunca
152
İstanbul Sarayları, İstanbul 1954, s. 225-248; a.mlf.. Boğaziçine Dair, İstanbul 1986; M. Çağatay Uluçay. Harem'den Mektuplar I, İstanbul 1956; a.mlf.. Harem II, Ankara 1971; a.mlf.. Padişahların Kadınlan, tür.yer.; 1. Promontorio. Die Aufzeichnungen des Genuessen lacopo de Promontorio de Campis über den Osmanen-staatum 1475 (ed. Fr. Babinger), München 1957, s. 34, 37-39; Osman Rıfat, Edirne Sarayı, Ankara 1957; Reşat Ekrem Koçu. Topkapı Sarayı, İstanbul 1960; Ayşe Osmanoğlu. Babam Abdül-hamid, İstanbul 1960; F. Ezgü, Yıldız Sarayı Tarihçesi, İstanbul 1962; Selma Emler, "Topkapı Sarayı Restorasyon ve Çalışmaları", Türk Sanatı Tarihi Araştırma ue İncelemeleri I, İstanbul 1963, s. 211-312; A. Bombaci, "Gazne1-deki Kazılara Giriş" (trc. Doğan Türker), a.e, s. 537-560; B. de Zara, Luigi, Costumi et i Modi Particoiori delia uita de Turchie (ed Fr. Babinger).Münich 1963; Safiye Ünüvar, Saray Hatıralarım, İstanbul 1964; J. Haslip, Bilinmeyen Tarafları ile Abdülhamid (trc N Kuruoğlu), İstanbul 1964; S. Lloyd - D. S. Rice, Alanya, Ankara 1964; Halid Ziya Uşaklıgİl. Saray ue Ötesi, istanbul 1965; F. Sarre. Konya Köşkü (trc Şeha-beddin Uzluk), Ankara 1967; Sedat Hakkı Eldem, Türk Eüİ Plan Tipleri, İstanbul 1968; a.mlf., Köşkler ue Kasırlar, İstanbul 1969; a.mlf., Sa'da-bad, İstanbul 1977; a.mlf.. Boğaziçi Anıları, İstanbul 1979; a.mlf., İstanbul Anılan, İstanbul 1979; a.mlf. - Feridun Akozan, Topkapı Sarayı: Bir Mimari Araştırma, İstanbul 1982; B. Miller. Beyond the Sublime Porte, the Grand Sera-glio of İstanbul, Mew York 1970; F. Davis. The Palace of Topkapı in İstanbul. hew York 1970; G. Goodvvin. A Historg of Ottoman Archîtecture, Baltimore 1971, s. 191-195, 321-330, 403-407, 421-424, 429-450; Şerare Yetkin. "Alara Kale-sindeki Hamamlı Kasır ve XIII. Yüzyıl Anadolu Mimarisindeki Yeri", Malazgirt Armağanı, Ankara 1972, s. 119-126; a.mlf.. "Sultan I. Alaeddin Keykubad'ın Alara Kalesi Kasrının Hamamındaki Freskler", STY, III (1970) s. 60-88; Nurhan Atasoy, İbrahim Paşa Sarayı, İstanbul 1972; Lütfi Simavi. Osmanlı Sarayının Son Günleri, İstanbul 1972; Leyla Saz, Ha-rem'in İçyüzü, İstanbul 1974; Münevver Ayaş-lı, Der-i Saadet, İstanbul 1975; E. Alpay- M. Schneider, Le Harem Imperia! de Topkapi, Paris 1977; Mustafa Cezar, Anadolu Öncesi Türklerde Şehir ue Mimarlık, İstanbul 1977, s. 215-246; Günsel Renda, Batılılaşma Döneminde Türk Resim Sanatı, Ankara 1977; Aydın Ta-neri. Osmanlı Devletinin Kuruluş Döneminde Hükümdarlık Kurumunun Gelişmesi ve Saray Hayatı Teşkilatı, Ankara 1978; Cengiz Kö-seoğlu. Harem, İstanbul 1979; Pars Tuğlacı, Osmanlı Mimarlığında Batılılaşma Dönemi ve Balyan Ailesi, İstanbul 1981; Tülay Reyhanlı, ingiliz Gezginlerine Göre XVI. Yüzyılda İstanbul'da Hayat: 1582-1599, Ankara 1983; Oktay Aslanapa, Türk Sanatı, İstanbul 1984, s. 42, 47-53, 187-192, 292-297; a.mlf.. Osmanlı Devri Mimarisi, İstanbul 1986, s. 512-526; Kemal Çığ. "Fatih Topkapı Sarayını Niçin Yaptırdı?", Kemal Çığ'a Armağan, İstanbul 1984, s. 17-35; Uzunçarşılı, Saray Teşkilâtı, tür.yer.; TTK Bildiriler (1985), tür.yer.; Mualla Anhegger Eyüboğlu, Topkapı Sarayı'nda Padişah Evi: Harem, İstanbul 1986; Dolmabahçe Sarayı, İstanbul 1987; B. Bilgin, Geçmişle Yıldız Sarayı, İstanbul 1988; önder Küçükerman, Kendi Mekânının Arayışı İçinde Türk Evi, İstanbul
1988; Feryal İrez, XIX. Yüzyıl Osmanlı Saray Mobilyası, Ankara 1989; Hülya Tezcan, Top-kapı Sarayı ve Çevresinin Bizans Devri Arkeolojisi, İstanbul 1989; Metin Sözen, Devletin Evi Saray, İstanbul 1990; Deniz Esemenli, The Harem, Topkapı The Palace of Felicity, Milan 1990, s. 107-228; Gülsu Necipoğlu, Architectu-re, Ceremonial and Pomer, The Topkapı Palace in the Fifteenth and Sücteenth Centuries, NewYork 1991, s. 159-183; Çelik Gülersoy, Çe-rağan Sarayları, İstanbul 1992; L. P. Peiree. Ha-rem-i Hümâyûn: Osmanlı İmparatorluğunda Hükümranlık ve Kadınlar (trc. A Berktay), İstanbul 1996; Abdurrahman Şeref. "Topkapı Sa-rây-ı Hümâyûnu", TOEM, l-il/5-12 (1326-27), s. 265, 329, 393, 457, 521, 585, 649, 713; A. Mez, "Ortazaman Türk-İslâm Dünyasında Saray" (trc. Cemal Köprülü), Ülkü, VI/35-36, Ankara 1936; Süheyl Ünver. "Üsküdar Kavak Sarayı", Yücel, V/39, İstanbul 1937, s. 175-178; M. Zeki Oral. "Kubâd-Âbâd Nasıl Bulundu?", AÜİFD, sy. 2-3(1953), s. 171-179; a.mlf., "Kayseri'de Kubadiye Sarayları", TTK Belleten, XV1I/ 68 (1953). s. 501-517; Muzaffer Erdoğan. "Osmanlı Devrinde İstanbul Bahçeleri", VD, IV (1958), s. 149-182; Mahmut Akok. "Ağrı, Doğubeyazıt'ta İshak Paşa Sarayı Rölöve ve Mimarisi", TAD, X/2 [1960], s. 30-48; a.mlf.. "Konya, Alaeddin Köşkü, Selçuk Saray ve Köşkleri", TED,sy. II (1968). s. 47-73; K. Otto Dom - Mehmet Önder. "Kubâd-Âbâd Kazıları 1965 Yılı Ön Raporu", TAD, V/8-9 (1967). s. 14; M. Oluş Arık, "Kubadâbâd Sarayı", Önas-ya, VI/38, Ankara 1968, s. 8-9; Vl/39 [1968), s. 15-16; Vl/40 (1968). s. 8-9; Hayrullah Örs. "Haremin Muamması", Türkiyemiz, 1/2, İstanbul 1970, s. 2-12; M. Zeki Sönmez. "Agn Dağı, Doğubeyazıt, İshak Paşa Sarayı", İlgi, sy. 17, İstanbul 1973, s. 20-26; Ö. Lutfı Barkan, "İstanbul Saraylarına Ait Muhasebe Defterleri", TTK Belgeler, IX/13 (1979), tür.yer.; "Topkapı Sarayı Müzesi", Sanat, sy. 7, Ankara 1982; C. G. Fisher - A. Fisher, "Topkapı Sarayı in the Mid-seventeenth Century, Bobovi's Descrip-tion", Ar.Ott.,X{ 1987). s. 5-81; Ülkü Altındağ-Nimet Bayraktar. "Topkapı Sarayı Müzesi Tahrir Komisyonu Çalışmaları I", Topkapı Sarayı Müzesi: Yıllık, sy. 2, İstanbul 1987, s. 7-68; sy. 3 (1988), s. 23-62; Semra Ögel. "Geleneksel Türk Evine Bir Kaynak Olarak Topkapı Sarayı", a.e., sy. 3 (1988). s. 126-147; Gülsün Tanyeli. "Topkapı Sarayı Harem'inin Haliç Cephesindeki Yapılaşmasının Evrimi", a.e., sy. 3 (1988). s. 148-180; Uğur Tanyeli, "Anadolu Türk Saray Mimarlığının Evrimi Üzerine Gözlemler", a.e., sy. 3 (1988), s. 181-210; Semavi Eyice, "İstanbul'da Bizans İmparatorlarının Sarayı, Büyük Saray", STAD, sy. 3 (1988), s. 3-36; a.mlf.. "III. Selim/in Tekniğe Feda Ettiği Eser Aynalı Kavak Sarayı", Sanat Dünyamız, sy. 37, İstanbul 1988, s. 24-31; a.mif., "İstanbul: Tarihi Eserler, Saraylar", İA, V/2, s. 1214/48-1214/55; a.mlf.. "İshak Paşa Sarayı", TA, XX, 234-235; Ed., "Harim", El2 (İng), 111,209. i-,
İM Deniz Escmenli
P HAREMİ ŞERİF ~"
(bk. MESCİD-i HARAM;
MESCİD-İ NEBEVİ).
L J
HAREMEYN
Mekke ve Medine şehirlerini
birlikte ifade eden tabir.
L J
"İki harem" anlamına gelen kelime, Osmanlı yazılı belgelerinde daha çok Hare-meyn-i şerîfeyn şeklinde geçer. Mekke, Kabe'nin İnşasından itibaren "harem" (korunmuş yer) kabul edilirken Medine hicretten sonra Hz. Peygamber tarafından harem sayılmıştır (Buhârî, "Fezâ'ilü'l-Medîne", 1: Müslim, "Hac", 454). Mescid-i Haram ve Mescid-i Nebevi"den sonra en kutsal mekân kabul edilen ve müslüman-lann ilk kıblesi olan Mescid-i Aksâ'nın bulunduğu Kudüs, bazı peygamberlerin ve ailelerinin mezarlarını barındıran Halîl şehri de bilhassa Haçlı seferlerinden itibaren Haremeyn-i şerîfeyn adıyla anılmış, Kudüs için "Haremeyn'in üçüncüsü" tabiri de kullanılmıştır (İbn Hallikân, IV, 232). Hac ve umre dolayısıyla müslüman-lann Mekke ve Medine'yi ziyaret etmeleri, İslâm tarihi boyunca bu iki şehre çok Özel ve mümtaz bir mevki kazandırmış, buralarda hâkimiyet kurmak, bütün İslâm devletleri arasında bir prestij vasıtası olarak görülmüştür. Erken dönemlerden itibaren Haremeyn'in müdafaası halifelerin görevleri arasında ilk sırayı almış, hatta hilâfetin şartlarından biri sayılmıştır (Ahmed er-Reşîdî, s. 86-87, 200). Haremeyn'de adına hutbe okunan halife veya sultan buranın resmen hâkimi sayılıyordu (İbnü'1-Esîr, XI, 403; İbn Hallikân, V, 230).
Mekke'nin fethinin (8/630) ardından Hz. Peygamber'in buraya vali tayin ettiği Attâb b. Esîd, o yıl halkın güvenlik içinde hac farizasını eda etmesini sağladı. Ertesi yıl bu görevi emîr-i hac sıfatıyla Hz. Ebû Bekir, Veda haccının yapıldığı 10 (632) yılında ise bizzat Resûl-i Ekrem üstlendi. Daha sonra Haremeyn'i ellerinde bulunduran halife veya devlet başkanları da bu uygulamaları örnek alarak sorumluluğu ya bizzat kendileri yüklendiler yahut görevlendirdikleri vali veya emîr-i hac vasıtasıyla yerine getirdiler. Hz. Ömer zamanında Haremeyn hizmetlerine önem verildi ve özellikle buraya ulaşımı kolaylaştırmak için yeni yollar açılırken mevcut-larda ıslah edildi; bu arada yolcuların ihtiyaçlarını gidermek amacıyla su sarnıçları yapılıp dinlenme menzilleri kuruldu (Taberî, II, 492). Ayrıca Haremeyn'e mal ve gıda sevkiyatı Yemen ve çevresi yanında yeni fethedilen Mısır'dan da yapılmaya başlandı; bunun için Nü nehrini Kızıl-
deniz'e bağlayan eski kanal tekrar açılarak deniz yolu kullanıldı (Belâzürî, s. 309-310; Abdülhay el-Kettânî. II, 282-283) Hz. Ali zamanında hilâfet merkezi Medine'den Küfe'ye nakledilirken Haremeyn'in devlet ve siyaset hayatındaki manevî nüfuz ve önemi dikkate alınmamıştı. Ancak daha sonraki dönemlerde merkezî idareden uzak kalan bu iki şehir siyasî ağırlıklı bazı muhalefet hareketlerinin merkezi oldu (Taberî, IV, 422 vd.; İbn Abdülber, III, 907). Böylece Haremeyn, dinî ve kültürel bakımdan olduğu kadar siyasî açıdan da önemli bir güç merkezi haline geldi.
Devlet merkezinin bölgeden uzaklaşmasıyla birlikte ihmale uğrayan Mekke ve Medine'ye dışarıdan yardım edilmesi gereği ortaya çıktı. Emevîler döneminde valiler eliyle yönetilen bu şehirlere bazı para yardımları yapıldı; bunların düzene girmesi ise Abbasîler devrinde gerçekleşti. Devlet bütçesinde "nafakâtü'l-Ha-remeyn" adıyla yer alan bu harcamalar (Cehşiyârî, s. 288; Dayfullah Yahya ez-Zehrânî, s. 420-429) Bağdat'ta kurulan Dîvânü'n-nafakât'tan karşılanıyordu. Siyasî karışıklıklar arttıkça yapılan yardımlar da arttırıldı. Başta Mehdî-Billâh ve Hârûnürreşîd olmak üzere Abbasî halifeleri Haremeyn'e büyük önem verdiler; bu iki şehirden gelenlere çeşitli bağışlarda bulundular ve hediyeler dağıttılar. Halife Mehdî-Billâh, Sıla Kanah'nı kazdırarak etrafındaki araziyi tarıma elverişli hale getirdikten sonra gelirini Haremeyn halkına bağışladı (Belâzürî, s. 418). Ayrıca buralara ulaşan yolları ıslah edip seyahatin kolaylaşması için çeşitli tedbirler aldığı gibi bir posta teşkilâtı da kurdu (Taberî, iv, 578). Halife Müstansır-Billâh Mekke ve Medine'de hastalar için evler yaptırdı ve ilâçlar hazırlattı (Zehebî, A'lâmü'n-nübe-lâ', XXIII, S 56]. Haremeyn ehline ilk defa yıllık esasa göre para ve yardım gönderen halife Muktedir-Billâh olmuştur [a.g.e., XV, 300]; meselâ 306 (918-19) yılında Haremeyn harcamaları için 300.000 dinar ayrılmıştı (İbn Fehd, II, 365). Daha sonra gelenekleşen bu âdet İslâm devletlerinin vazgeçilmez bir şiarı haline geldi (bk. de-
ŞÎŞE; SURRE)
Abbasîler döneminde Mekke ve Medine Haremeyn valisi adı verilen tek bir vali tarafından yönetiliyor ve bu vali daha ziyade Mısır'a hâkim olan sülâlelerden seçiliyordu (İbn Hallikân, V, 58). Mısır, Haremeyn'in kara ve deniz yoluyla dünyaya açıldığı bir kapı durumunda olduğu için buranın idaresinde önemli bir yere sahipti (Makrîzî, I, 28). Ayrıca bu ülkede kuru-
HAREMEYN
lan devletler, Tolunoğulları zamanından itibaren Hicaz'da dinî ve siyasî nüfuzlarını sürdürmeye Önem vermişlerdi. İhşîdî-ler, Fâtımîler ve Memlükler dönemlerinde de Haremeyn'i daima Mısırlı valiler yönetti. Bu idareciler. Haremeyn'de Abbasî hâkimiyetinin işareti olarak hutbelerde halifenin isminin okunması geleneğini bir süre devam ettirdiler; ancak hilâfet zayıfladığında bundan vazgeçiyorlardı [Mir'â-tü't-Haremeyn, III, 42). Abbâsîler'in Haremeyn'i idarî bakımdan Mısır'ın kontrolünden çıkarma çabaları bir sonuç vermedi ve burası zamanla iktisadî yönden olduğu gibi idarî açıdan da tamamen Mısır'a bağlandı.
Haremeyn, Fâtımîler'den itibaren Hz. Hasan'ın soyundan gelen emîrlerin (şerifler) yönetimine girdi. Hz. Peygamber'in büyük dedesi Hâşim b. Abdümenâfa atfen Hâşimîler denilen Mekke emirleri tamamen müstakil olmayıp Mısır'da kurulan devletlerin nüfuzu altında bulunuyor ve bu devletlerin hükümdarları adına hutbe okutuyorlardı. Ancak daha çok güçlü devletten yana bir politika takip ediyor ve doğrudan Abbasî veya Fatımî hâkimiyetine girmeyerek mahallî faktörlerin etkisinde bu devletlere yaklaşıp onlardan uzaklaşıyorlardı. Abbasîler ve diğer İslârn devletleri de bölgeyi kontrolleri altında tutabilmek için onlarla iş birliği yapmak zorunda kalıyorlardı. İslâmiyet'in beşiği Haremeyn'i hâkimiyeti altında bulunduran bir devlet hem dinî hem siyasî bakımdan büyük bir avantaj ele geçirmiş oluyor, dolayısıyla bütün İslâm dünyası üzerinde itibar ve nüfuz kazanıyordu. Bu sebeple Haremeyn'e hâkim olan devletlerle diğer Önemli müslüman devletleri arasında oraya hizmet konusunda devamlı ihtilâflar ve çekişmeler meydana geliyordu. Eyyûbîler zamanında Musul Atabeği Muzafferüddin Kökböri Mekke ve Medine'nin yoksullarına 5000 dinar tahsisat ayırmış ve su işleriyle de ilgilenmişti (İbn Hallikân, IV, 117). MekkeemîrininSelçuklu Sultanı Alparslan'a giderek hutbede adının okunduğunu bildirmesi (1069) üzerine bundan çok memnun olan hükümdar emîre çeşitli hediyeler verdiği gibi yıllık bir tahsisat da bağlamıştı (ib-nü'1-Esîr, X, 61 j. Osmanlı sultanları da Yıldırım Bayezid'den itibaren Haremeyn'e surre göndermeye başladılar. Çelebi Meh-med aynî ve nakdî yardım yollarken (İbrahim Rifat Paşa, II, 309) II. Murad her yıl. bulunduğu şehir ve kasabadaki evlâd-ı peygamberîye kendi eliyle 1000 filori altın dağıtmayı âdet edindi; ayrıca Mekke
153
HAREMEYN
ve Medine fakirlerine dağıtılmak üzere 3500'er fılori tahsis etti (Uzunçarşılı, Mek-ke-i Mükerreme Emirleri, s. 13). Fâtih Sultan Mehmed, hacıların şikâyetleri üzerine hac yollarındaki su kuyularının tamiri için bazı ustalar gönderdi; fakat ustalar bu sırada Haremeyn'i hâkimiyeti altında tutan Memlükler tarafından geri çevrildi. Bu durum, kutsal yerlere hizmet etmenin İslâm devletleri arasında âdeta rekabet derecesine ulaştığını göstermektedir (Tekindağ, XXX | i976), s. 77). II. Baye-zid dönemindeki surrenin miktarı 14.000 duka altını idi; Yavuz Sultan Selim bu miktarı iki katına çıkardı.
Mısır'ın fethiyle birlikte) 1517) Mem-lükler'in nüfuzu altında bulunan Haremeyn de Osmanlı hâkimiyetini tanıdı. O sıradaki Mekke Emîri Şerif Berekât b. Mu-hammed el-Hasenî, on iki yaşındaki oğlu Şerîf Ebû Nümeyy'i bir elçilik heyetiyle birlikte Mısır'a göndererek Osmanlı padişahına bağlılığını bildirdi ve Mekke'nin anahtarlarını takdim etti (D/A, X: 204). Bu tarihten itibaren "hâdimü'l-Haremey-ni'ş-şerîfeyn" unvanını benimseyen Yavuz Sultan Selim de heyet geri dönerken Şerîf Berekâfı Mekke emirliğine tayin ettiğine dair menşuru yolladı ve kendisine Mısır hazinesinden maaş bağlattı; ayrıca Haremeyn halkına dağıtılmak üzere 200.000 duka altını İle bol miktarda erzak gönderdi. Surre emminin yanında Mısır'dan görevlendirilen iki kadı birlikte giderek para ve erzakı halka dağıttılar. Haremeyn halkının "sadakâtüY-Rûmiy-ye" adını verdiği bu surre, daha sonra her yıl düzenli olarak İstanbul'dan büyük törenlerle yola çıkarıldı (Uzunçarşılı, Mek-ke-i Mükerreme Emirleri, s. !4, 18;Celâl-zâde Mustafa Çelebi, s. 435-438).
Memlükler döneminde eskiden olduğu gibi Haremeyn'de devamlı oturanların ihtiyaçları, halife ve devlet başkanlarının gönderdiği hediyelerle ve Mısır'da IV. (X.) yüzyıl başlarından itibaren kurulan kamu vakıflarından sağlanan gelirlerle karşılanıyordu (Makrîzî, M, 152, 295). Ancak X. (XVI.) yüzyılın başında bu vakıflar yetersiz hale geldi. Belki de bu sebeple kaynaklarda, Haremeyn'e giren ticaret mallarından gümrük vergisi ve ziyaretçilerden ayakbastı parası alındığına dair kayıtlara rastlanmaktadır. Uygulaması hakkında fazla bilgi bulunmayan bu örfî vergilerin bazan devlet başkanları tarafından azaltıldığı veya kaldırıldığı görülmektedir (İbn Fehd, II, 538-539; Ahmed er-Reşîdî, s. 118, 125, 131-132, 141). Osmanlı döneminde ise Haremeyn'de oturanlar tama-
154
men vergiden muaf tutuldu ve geçimleri devlet hazinesinden veya vakıflardan karşılandı (Faroqhl, s. I 38). 934(1527-28) yılında genel bütçenin binde 11-12'si bu bölgeye ayrılırken 1102'de (1690-91) bu oran yüzde 2'ye çıkarılmıştır (a.g.e., 5. 86).
Osmanlılar, Memlükler'in her yıl Haremeyn'e yolladığı vakıf gelirlerinin miktarı ile surre usul ve merasimlerini kabul ettiler; hatta gelirlere bazı ilâveler yaptılar. Vakıflar Yavuz Sultan Selim'den itibaren genişletildi. Kanunî Sultan Süleyman pek çok köyü satın alarak Haremeyn vakfı olan köylere (deşîşe) kattı ve gönderilen surre miktarını arttırdı; ayrıca "sadakâ-tü'1-cevâlî" adı altında gayri müslimler-den alınan cizyenin çoğunu da Haremeyn halkına tahsis etti (Uzunçarşılı, Mekke-i Mükerreme Emirleri, s. 15). Bunlardan başka buhur ve gül suyu gibi Haremeyn levazımatıyla ilgili vakıflar kurularak bunlar için köyler vakfedildi {Mir'âtü'l-Hare-meyn,\. 712; Atalar, s. 226). Osmanlı Dev-leti'nin diğer bölgelerinde de gelirinin tamamı veya bir kısmı Haremeyn'e ayrılan çeşitli vakıflar tesis edildi. Bu vakıfların amaçları arasında hastahane. medrese, sebil, sarnıç, su kuyusu ve yo! yapımı gibi imar faaliyetleri, tamirat ve ıslah çalışmaları, hırsız ve yol kesicilere karşı güvenliğin sağlanması ile hac ibadetinin kolaylaştırılması gibi hizmetler bulunuyordu. Önceleri Bâbüssaâde ağaları tarafından idare edilen bu vakıflar, 1586'da Evkâf-ı Haremeyn Nezâreti adıyla bir teşekkül kurularak Dârüssaâde ağalarının yönetimine verildi ve Dârüssaâde Ağası Habeşî Mehmed Ağa ilk Evkâf-ı Haremeyn nazırı olarak göreve başladı (BA, MD, nr. 62, s 249, hk. 563). Evkâf-ı Haremeyn Nezâ-reti'ne bağlı vakıfların gelirleri özel memurlar vasıtasıyla toplanıp belirlenen kısmı surre alayı ile gönderildikten sonra artanı "dolap" denilen Haremeyn hazinesine konulurdu. Dârüssaâde ağasına bağlı olan bu hazineden padişahın izni alınmadan harcama yapılamazdı (Uzunçarşılı, Saray Teşkilâü, s. 178). Haremeyn tahsisatlarının ödenmesinde genellikle altın sikke tercih ediliyordu (Faroqhi, s. 90).
Evkâf-ı Haremeyn Nezâreti kurulduktan sonra padişah, havâtîn ve selâtîn vakıfları ile Dârüssaâde ağalarına ve mün-tesiplerine ait vakıfların idaresi de buraya bağlandı. Bu şekilde önemi ve sorumluluğu artan nezâretin işlerini yürütmek üzere Haremeyn müfettişliği. Haremeyn muhasebeciliği, Haremeyn mukâtaacılı-ğı ve Dârüssaâde yazıcılığı adlarıyla dört
yeni memuriyet ihdas edildi. Nezâretle aynı tarihte kurulan Haremeyn müfettişliği, bütün Evkâf-ı Hümâyun İle Evkâf-ı Haremeyn ve mülhakatına ait hukukî işleri ve kontrollerini yürütmekle görevli idi. Haremeyn muhasebeciliği, nezârete bağlı vakıfların hesaplarını tutmak ve vakıf yerleriyle cihetlerini kaydetmekle sorumluydu. Halep Türkmen hasları ile Sığla (İzmir ve civarı) ve Mardin hasları Haremeyn muhasebesinin en önemli gelir kaynaklarıydı ve bunların yıllık tutarı 1680'li yıllarda 10 milyon akçeyi aşıyordu (Taba-koğlu, s 90-91). Haremeyn muhasebesiy-le ilgili olarak Başbakanlık Osmanlı Arşİ-vi'nde 966-1250 (1558-1834) yıllan arasına ait 665 defter tesbit edilmiştir. Bu defterlerde, muhasebe kalemine bağlı vakıfların ve mukâtaaların hesapları ile Haremeyn halkının alfabetik sıraya göre tutulmuş kayıtları bulunmaktadır. Her yıl kaydedilen bu hesapların defteri başmu-hasebeye verilir, sureti ise alıkonulurdu. Haremeyn muhasebesine padişah, valide sultan, şehzade, Dârüssâde ağası, vezir, paşa ve şahıslara ait vakıflarla Medine ve Mısır vakıfları ve sadrazamla şeyhülislâmın nezâretinde olan vakıflar kayıtlı idi. Haremeyn mukâtaacılığı, nezârete bağlı Haremeyn evkafından mukâtaaya tâbi olanların kaydını, intikal ve ferağını yapmak, rüsum ve hâsılatını toplamak ve her yıl gönderilen surrelerin kayıtlarını tutmakla mükellefti. Ayrıca Medîne-i Münevvere "ye bağlı arazinin gelir işleriyle İzmir, Midilli. Sakız. Menteşe, Antalya ve Alâiye mukâtaaları işlerine bakmak da görevleri arasındaydı. Haremeyn mukâtaa-cilığıyla ilgili olarak Başbakanlık Osmanlı Arşivi'nde 1024-1254 (1615-1838) yılları arasını kapsayan 367 defter bulunmaktadır. Bu defterler incelendiğinde Haremeyn için kurulan vakıfların devletin sınırları dahilindeki bütün bölgelere dağılmış olduğu görülür.
Haremeyn'le ilgili vakıfların sorumluluğu 1830'lara kadar Dârüssaâde ağalarının uhdesinde kaldı. Dârüssaâde kâtibi ise nezâretin yazı işlerini yürütmekle mükellefti. Ancak bunların diğer işlerinin yoğunluğu, Haremeyn'e ait vakıfları iyi idare etmelerine engel teşkil ediyordu. Bu sebeple 1831'de Haremeyn müfettişliği lağvedilerek bütün sorumluluğu aynı tarihte kurulan Evkâf-ı Hümâyun müfettişliğine devredildi. Üç yıl sonra da nezâret unvanı Dârüssaâde ağalarına bırakılmak şartıyla bu vakıfların idaresi için Haremeyn Evkaf Müdürlüğü kuruldu. Daha sonra bu müdüriyet Haremeyn-i şerîfeyn
Dostları ilə paylaş: |