Sun, kişi hürriyetinin bağlanmasını ifade eden genel bir terim iken modern hukukta hapsin kapsamı daha dar tutulmuş, bunun dış



Yüklə 1,18 Mb.
səhifə27/28
tarix11.09.2018
ölçüsü1,18 Mb.
#80443
1   ...   20   21   22   23   24   25   26   27   28


BİBLİYOGRAFYA :

BA. MAD, nr. 17884, s. 53-54, 69, 71; nr. 148, s. 68; nr. 5633, s. 65; nr. 436, s. 32; nr. 6019, s. 78; nr. 4435, s. 56; nr. 908; nr. 3903, s. 72; BA, KK, nr. 7097, s. 22, 24, 58; nr. 7102, s. 435; nr. 1771, s. 108; BA. MD, nr. 7, s. 758. 759, 878; TSMA, nr. D 34, vr. 52b; nr. 447, vr. 74a; İbn Bîbî. Anadolu Selçuklu Devleti Tarihi (trc. M. Nuri Gençosman). Ankara 1941; Matrakçı Na-suh. Sefer-i Irâkeyn, vr. 8b (İstanbul minyatürü!, Z. Luigİ Bassano. // Customi et İ modi particu-

151

HAREM


taridetla vita.de' Turcfıi, Roma 1545 -» (ed Fr. Babinger), Munich 1963, vr. 17", 24"; G. A.Mena-vino. / Cinque Libri della Legge, Relİgİone, et Vita de Turchi et della Corte, d'alcune Guerre del Gran Turco, Vinegia 1548, s. 536; N. De Ni-colay, Les nauigations, peregrinations et voy-ages faits en la Turçuie auec soixante fıgures naturel, Lyon 1567, s. 65-66; Selânikî, Târih (İp-şirii), I, 173-193, 205-209, 410; Seyyid Lokman. Hünernâme, TSMK, Hazine, nr. 1523, 1524; D. Hierosolimitano - A. Chierici, Vera Relatione della Gran Otta di ConstanÜnopoli et in Parti-colore del Serraglio del Gran Turco, Bracciano 1621; D. Hierosolimitano. Relatione della Gran Citta di ConstanÜnopoli, British Museum, Har-leian, nr. 3408, vr. 83-141; A. Bobovi, Serai En­derun (20 Mayıs 1665, Pera), British Museum, Harleian, nr. 3409; a.mlf., Memoires sur ies Türesi 10 Kasım 1666), Count Paul RiantCollec-tion, Harward ünivercîty, Hanghton Library, French, nr. 103, s. 240-242; J. B. Tavernier. Nouvelie relation de l'lnterieur du şerait du grand seigneur, Paris 1675; a.mlf., Topkapı Sa­rayında Yaşam (trc Perrarı Üstündağ), İstanbul 1984; G. J. Grelot, Relation nouuelle d'un uoy-age de Constantİnople, Paris 1680; Sieur de la Croix, Memoires, Paris 1684; Le serail des em-pereurs tures ou othomans, Paris Bibliotheque Natİonale, nr. Fr. 6123, s. 316, 356-362; A. de la Motraye. Trauels through Europe, Asia and intoPart of Af rica, London 1723; E. Chishull. Trauels in Tu.rk.ey and Back to England: 1689-1702, London 1747; J. C. Flachat, Obseruations sur le commerce et sur les arts d'une partie de l'Europe, de l'Asie de !'Afrique, et meme des Indes orientales: 1740-1758, Lyon 1766,11,64, 195-202; d'Ohsson, Tabieau general, VII, 3; A.

I. Melling, Voyage pittoresque de Constantİno­ple et des rives du Bosphore, Paris 1807-24, 10-

I1, 28-29 nolu gravürler; 0. Bon. il Serraglio del Gransİgnore Descritto a ConstanÜnopoli nel 1608 (ed. C. Berchell, Venice 1865; Angiolello Giovanni Maria di Gio, Maria Angiolello e di un suoied A Caparozzol. Vicenzo 1881; a.mlf., Historia turehesca: 1300-1514 [ed I. Ursu). Bu-carest 1909; The Diary ofMaster Thomas Dal-lam 1559-1600{\ T Bent. Early Voyagesand Trauels in the Leuant içinde), London 1893, s. 61-63; E. Oberhummer. Konstanünopel unter Sultan Süleiman dem grossen: Aufgenommen imjahre 1559 durch Melchior Lorichs, Mün-ehen 1902; A. H. Lybyer. The Govemment of the Ottoman Empire in the Time of Süleyman the Magnificent, Cambridge 1913; Hans Dernsch-uıam's Tagebuch e'ıner Reise nach Konstanti-nopel und Kleinasien: 1553-55 (ed. Fr. Babin­ger).München 1923, s. 36, 136, 138; a.e.: İstan­bul ue Anadolu'ya Seyahat Günlüğü (trc. Ya­şar Önen). Ankara 1988; Hali! Edhem [Eldem], Topkapı Sarayı, İstanbul 1931; Tahsin Öz, Gui-de to the Museum ofTopkapu Saray, İstanbul 1936; a.mlf.. "Topkapı Sarayı Müzesi Onarım­ları", Güzel Sanatlar, sy. 6, İstanbul 1949, s. 6-74; N. M. Penzer, The Harem, London 1936; Se­dat Çetintaş, Saray ve Kervansaraylar Arasın­da İbrahim Paşa Sarayı, İstanbul 1939; Konya­lı, İstanbul Sarayları, tür.yer.; a.mlf., Üsküdar Tarihi, tür.yer.; Şadiye Osmanoğlu, Hayatımın Acı ue Tatlı Günleri, İstanbul 1951; E. Ç. Kö-mürcüyan. İstanbul Tarihi: XVII. Yüzyılda İstan­bul [trc H. D Andreasyan). İstanbul 1952; Ha­luk Şahsuvaroğlu. Tarihi Odalar, İstanbul 1954; a.mlf., "İstanbul Sarayları", Asırları Boyunca

152


İstanbul Sarayları, İstanbul 1954, s. 225-248; a.mlf.. Boğaziçine Dair, İstanbul 1986; M. Ça­ğatay Uluçay. Harem'den Mektuplar I, İstanbul 1956; a.mlf.. Harem II, Ankara 1971; a.mlf.. Padişahların Kadınlan, tür.yer.; 1. Promontorio. Die Aufzeichnungen des Genuessen lacopo de Promontorio de Campis über den Osmanen-staatum 1475 (ed. Fr. Babinger), München 1957, s. 34, 37-39; Osman Rıfat, Edirne Sarayı, An­kara 1957; Reşat Ekrem Koçu. Topkapı Sarayı, İstanbul 1960; Ayşe Osmanoğlu. Babam Abdül-hamid, İstanbul 1960; F. Ezgü, Yıldız Sarayı Tarihçesi, İstanbul 1962; Selma Emler, "Topka­pı Sarayı Restorasyon ve Çalışmaları", Türk Sanatı Tarihi Araştırma ue İncelemeleri I, İs­tanbul 1963, s. 211-312; A. Bombaci, "Gazne1-deki Kazılara Giriş" (trc. Doğan Türker), a.e, s. 537-560; B. de Zara, Luigi, Costumi et i Modi Particoiori delia uita de Turchie (ed Fr. Babin­ger).Münich 1963; Safiye Ünüvar, Saray Hatıra­larım, İstanbul 1964; J. Haslip, Bilinmeyen Ta­rafları ile Abdülhamid (trc N Kuruoğlu), İstan­bul 1964; S. Lloyd - D. S. Rice, Alanya, Ankara 1964; Halid Ziya Uşaklıgİl. Saray ue Ötesi, is­tanbul 1965; F. Sarre. Konya Köşkü (trc Şeha-beddin Uzluk), Ankara 1967; Sedat Hakkı Eldem, Türk Eüİ Plan Tipleri, İstanbul 1968; a.mlf., Köşkler ue Kasırlar, İstanbul 1969; a.mlf., Sa'da-bad, İstanbul 1977; a.mlf.. Boğaziçi Anıları, İs­tanbul 1979; a.mlf., İstanbul Anılan, İstanbul 1979; a.mlf. - Feridun Akozan, Topkapı Sarayı: Bir Mimari Araştırma, İstanbul 1982; B. Miller. Beyond the Sublime Porte, the Grand Sera-glio of İstanbul, Mew York 1970; F. Davis. The Palace of Topkapı in İstanbul. hew York 1970; G. Goodvvin. A Historg of Ottoman Archîtecture, Baltimore 1971, s. 191-195, 321-330, 403-407, 421-424, 429-450; Şerare Yetkin. "Alara Kale-sindeki Hamamlı Kasır ve XIII. Yüzyıl Ana­dolu Mimarisindeki Yeri", Malazgirt Armağa­nı, Ankara 1972, s. 119-126; a.mlf.. "Sultan I. Alaeddin Keykubad'ın Alara Kalesi Kasrının Hamamındaki Freskler", STY, III (1970) s. 60-88; Nurhan Atasoy, İbrahim Paşa Sarayı, İs­tanbul 1972; Lütfi Simavi. Osmanlı Sarayı­nın Son Günleri, İstanbul 1972; Leyla Saz, Ha-rem'in İçyüzü, İstanbul 1974; Münevver Ayaş-lı, Der-i Saadet, İstanbul 1975; E. Alpay- M. Schneider, Le Harem Imperia! de Topkapi, Pa­ris 1977; Mustafa Cezar, Anadolu Öncesi Türklerde Şehir ue Mimarlık, İstanbul 1977, s. 215-246; Günsel Renda, Batılılaşma Dönemin­de Türk Resim Sanatı, Ankara 1977; Aydın Ta-neri. Osmanlı Devletinin Kuruluş Döneminde Hükümdarlık Kurumunun Gelişmesi ve Sa­ray Hayatı Teşkilatı, Ankara 1978; Cengiz Kö-seoğlu. Harem, İstanbul 1979; Pars Tuğlacı, Os­manlı Mimarlığında Batılılaşma Dönemi ve Balyan Ailesi, İstanbul 1981; Tülay Reyhanlı, ingiliz Gezginlerine Göre XVI. Yüzyılda İstan­bul'da Hayat: 1582-1599, Ankara 1983; Oktay Aslanapa, Türk Sanatı, İstanbul 1984, s. 42, 47-53, 187-192, 292-297; a.mlf.. Osmanlı Devri Mimarisi, İstanbul 1986, s. 512-526; Ke­mal Çığ. "Fatih Topkapı Sarayını Niçin Yaptır­dı?", Kemal Çığ'a Armağan, İstanbul 1984, s. 17-35; Uzunçarşılı, Saray Teşkilâtı, tür.yer.; TTK Bildiriler (1985), tür.yer.; Mualla Anhegger Eyüboğlu, Topkapı Sarayı'nda Padişah Evi: Harem, İstanbul 1986; Dolmabahçe Sarayı, İstanbul 1987; B. Bilgin, Geçmişle Yıldız Sa­rayı, İstanbul 1988; önder Küçükerman, Kendi Mekânının Arayışı İçinde Türk Evi, İstanbul

1988; Feryal İrez, XIX. Yüzyıl Osmanlı Saray Mobilyası, Ankara 1989; Hülya Tezcan, Top-kapı Sarayı ve Çevresinin Bizans Devri Ar­keolojisi, İstanbul 1989; Metin Sözen, Devletin Evi Saray, İstanbul 1990; Deniz Esemenli, The Harem, Topkapı The Palace of Felicity, Milan 1990, s. 107-228; Gülsu Necipoğlu, Architectu-re, Ceremonial and Pomer, The Topkapı Pa­lace in the Fifteenth and Sücteenth Centuries, NewYork 1991, s. 159-183; Çelik Gülersoy, Çe-rağan Sarayları, İstanbul 1992; L. P. Peiree. Ha-rem-i Hümâyûn: Osmanlı İmparatorluğunda Hükümranlık ve Kadınlar (trc. A Berktay), İs­tanbul 1996; Abdurrahman Şeref. "Topkapı Sa-rây-ı Hümâyûnu", TOEM, l-il/5-12 (1326-27), s. 265, 329, 393, 457, 521, 585, 649, 713; A. Mez, "Ortazaman Türk-İslâm Dünyasında Sa­ray" (trc. Cemal Köprülü), Ülkü, VI/35-36, An­kara 1936; Süheyl Ünver. "Üsküdar Kavak Sa­rayı", Yücel, V/39, İstanbul 1937, s. 175-178; M. Zeki Oral. "Kubâd-Âbâd Nasıl Bulundu?", AÜİFD, sy. 2-3(1953), s. 171-179; a.mlf., "Kay­seri'de Kubadiye Sarayları", TTK Belleten, XV1I/ 68 (1953). s. 501-517; Muzaffer Erdoğan. "Os­manlı Devrinde İstanbul Bahçeleri", VD, IV (1958), s. 149-182; Mahmut Akok. "Ağrı, Do­ğubeyazıt'ta İshak Paşa Sarayı Rölöve ve Mi­marisi", TAD, X/2 [1960], s. 30-48; a.mlf.. "Konya, Alaeddin Köşkü, Selçuk Saray ve Köşkleri", TED,sy. II (1968). s. 47-73; K. Otto Dom - Mehmet Önder. "Kubâd-Âbâd Kazıla­rı 1965 Yılı Ön Raporu", TAD, V/8-9 (1967). s. 14; M. Oluş Arık, "Kubadâbâd Sarayı", Önas-ya, VI/38, Ankara 1968, s. 8-9; Vl/39 [1968), s. 15-16; Vl/40 (1968). s. 8-9; Hayrullah Örs. "Ha­remin Muamması", Türkiyemiz, 1/2, İstanbul 1970, s. 2-12; M. Zeki Sönmez. "Agn Dağı, Doğubeyazıt, İshak Paşa Sarayı", İlgi, sy. 17, İstanbul 1973, s. 20-26; Ö. Lutfı Barkan, "İs­tanbul Saraylarına Ait Muhasebe Defterleri", TTK Belgeler, IX/13 (1979), tür.yer.; "Topkapı Sarayı Müzesi", Sanat, sy. 7, Ankara 1982; C. G. Fisher - A. Fisher, "Topkapı Sarayı in the Mid-seventeenth Century, Bobovi's Descrip-tion", Ar.Ott.,X{ 1987). s. 5-81; Ülkü Altındağ-Nimet Bayraktar. "Topkapı Sarayı Müzesi Tahrir Komisyonu Çalışmaları I", Topkapı Sarayı Müzesi: Yıllık, sy. 2, İstanbul 1987, s. 7-68; sy. 3 (1988), s. 23-62; Semra Ögel. "Ge­leneksel Türk Evine Bir Kaynak Olarak Top­kapı Sarayı", a.e., sy. 3 (1988). s. 126-147; Gülsün Tanyeli. "Topkapı Sarayı Harem'inin Haliç Cephesindeki Yapılaşmasının Evrimi", a.e., sy. 3 (1988). s. 148-180; Uğur Tanyeli, "Anadolu Türk Saray Mimarlığının Evrimi Üzerine Gözlemler", a.e., sy. 3 (1988), s. 181-210; Semavi Eyice, "İstanbul'da Bizans İmpa­ratorlarının Sarayı, Büyük Saray", STAD, sy. 3 (1988), s. 3-36; a.mlf.. "III. Selim/in Tekniğe Feda Ettiği Eser Aynalı Kavak Sarayı", Sanat Dünyamız, sy. 37, İstanbul 1988, s. 24-31; a.mif., "İstanbul: Tarihi Eserler, Saraylar", İA, V/2, s. 1214/48-1214/55; a.mlf.. "İshak Paşa Sarayı", TA, XX, 234-235; Ed., "Harim", El2 (İng), 111,209. i-,

İM Deniz Escmenli

P HAREMİ ŞERİF ~"

(bk. MESCİD-i HARAM;

MESCİD-İ NEBEVİ).

L J

HAREMEYN


Mekke ve Medine şehirlerini

birlikte ifade eden tabir.

L J

"İki harem" anlamına gelen kelime, Os­manlı yazılı belgelerinde daha çok Hare-meyn-i şerîfeyn şeklinde geçer. Mekke, Kabe'nin İnşasından itibaren "harem" (korunmuş yer) kabul edilirken Medine hicretten sonra Hz. Peygamber tarafın­dan harem sayılmıştır (Buhârî, "Fezâ'ilü'l-Medîne", 1: Müslim, "Hac", 454). Mescid-i Haram ve Mescid-i Nebevi"den sonra en kutsal mekân kabul edilen ve müslüman-lann ilk kıblesi olan Mescid-i Aksâ'nın bu­lunduğu Kudüs, bazı peygamberlerin ve ailelerinin mezarlarını barındıran Halîl şehri de bilhassa Haçlı seferlerinden iti­baren Haremeyn-i şerîfeyn adıyla anıl­mış, Kudüs için "Haremeyn'in üçüncüsü" tabiri de kullanılmıştır (İbn Hallikân, IV, 232). Hac ve umre dolayısıyla müslüman-lann Mekke ve Medine'yi ziyaret etmele­ri, İslâm tarihi boyunca bu iki şehre çok Özel ve mümtaz bir mevki kazandırmış, buralarda hâkimiyet kurmak, bütün İs­lâm devletleri arasında bir prestij vasıta­sı olarak görülmüştür. Erken dönemler­den itibaren Haremeyn'in müdafaası ha­lifelerin görevleri arasında ilk sırayı almış, hatta hilâfetin şartlarından biri sayılmış­tır (Ahmed er-Reşîdî, s. 86-87, 200). Hare­meyn'de adına hutbe okunan halife veya sultan buranın resmen hâkimi sayılıyordu (İbnü'1-Esîr, XI, 403; İbn Hallikân, V, 230).



Mekke'nin fethinin (8/630) ardından Hz. Peygamber'in buraya vali tayin ettiği Attâb b. Esîd, o yıl halkın güvenlik içinde hac farizasını eda etmesini sağladı. Erte­si yıl bu görevi emîr-i hac sıfatıyla Hz. Ebû Bekir, Veda haccının yapıldığı 10 (632) yılında ise bizzat Resûl-i Ekrem üstlendi. Daha sonra Haremeyn'i ellerinde bulun­duran halife veya devlet başkanları da bu uygulamaları örnek alarak sorumluluğu ya bizzat kendileri yüklendiler yahut gö­revlendirdikleri vali veya emîr-i hac vası­tasıyla yerine getirdiler. Hz. Ömer zama­nında Haremeyn hizmetlerine önem ve­rildi ve özellikle buraya ulaşımı kolaylaş­tırmak için yeni yollar açılırken mevcut-larda ıslah edildi; bu arada yolcuların ih­tiyaçlarını gidermek amacıyla su sarnıç­ları yapılıp dinlenme menzilleri kuruldu (Taberî, II, 492). Ayrıca Haremeyn'e mal ve gıda sevkiyatı Yemen ve çevresi yanın­da yeni fethedilen Mısır'dan da yapılma­ya başlandı; bunun için Nü nehrini Kızıl-

deniz'e bağlayan eski kanal tekrar açıla­rak deniz yolu kullanıldı (Belâzürî, s. 309-310; Abdülhay el-Kettânî. II, 282-283) Hz. Ali zamanında hilâfet merkezi Medi­ne'den Küfe'ye nakledilirken Haremeyn'in devlet ve siyaset hayatındaki manevî nü­fuz ve önemi dikkate alınmamıştı. Ancak daha sonraki dönemlerde merkezî idare­den uzak kalan bu iki şehir siyasî ağırlıklı bazı muhalefet hareketlerinin merkezi ol­du (Taberî, IV, 422 vd.; İbn Abdülber, III, 907). Böylece Haremeyn, dinî ve kültürel bakımdan olduğu kadar siyasî açıdan da önemli bir güç merkezi haline geldi.

Devlet merkezinin bölgeden uzaklaş­masıyla birlikte ihmale uğrayan Mekke ve Medine'ye dışarıdan yardım edilmesi gereği ortaya çıktı. Emevîler döneminde valiler eliyle yönetilen bu şehirlere bazı para yardımları yapıldı; bunların düzene girmesi ise Abbasîler devrinde gerçek­leşti. Devlet bütçesinde "nafakâtü'l-Ha-remeyn" adıyla yer alan bu harcamalar (Cehşiyârî, s. 288; Dayfullah Yahya ez-Zehrânî, s. 420-429) Bağdat'ta kurulan Dîvânü'n-nafakât'tan karşılanıyordu. Si­yasî karışıklıklar arttıkça yapılan yardım­lar da arttırıldı. Başta Mehdî-Billâh ve Hârûnürreşîd olmak üzere Abbasî halife­leri Haremeyn'e büyük önem verdiler; bu iki şehirden gelenlere çeşitli bağışlarda bulundular ve hediyeler dağıttılar. Halife Mehdî-Billâh, Sıla Kanah'nı kazdırarak et­rafındaki araziyi tarıma elverişli hale ge­tirdikten sonra gelirini Haremeyn halkı­na bağışladı (Belâzürî, s. 418). Ayrıca bu­ralara ulaşan yolları ıslah edip seyahatin kolaylaşması için çeşitli tedbirler aldığı gibi bir posta teşkilâtı da kurdu (Taberî, iv, 578). Halife Müstansır-Billâh Mekke ve Medine'de hastalar için evler yaptırdı ve ilâçlar hazırlattı (Zehebî, A'lâmü'n-nübe-lâ', XXIII, S 56]. Haremeyn ehline ilk defa yıllık esasa göre para ve yardım gönderen halife Muktedir-Billâh olmuştur [a.g.e., XV, 300]; meselâ 306 (918-19) yılında Ha­remeyn harcamaları için 300.000 dinar ayrılmıştı (İbn Fehd, II, 365). Daha sonra gelenekleşen bu âdet İslâm devletlerinin vazgeçilmez bir şiarı haline geldi (bk. de-

ŞÎŞE; SURRE)

Abbasîler döneminde Mekke ve Medi­ne Haremeyn valisi adı verilen tek bir vali tarafından yönetiliyor ve bu vali daha zi­yade Mısır'a hâkim olan sülâlelerden se­çiliyordu (İbn Hallikân, V, 58). Mısır, Ha­remeyn'in kara ve deniz yoluyla dünyaya açıldığı bir kapı durumunda olduğu için buranın idaresinde önemli bir yere sahip­ti (Makrîzî, I, 28). Ayrıca bu ülkede kuru-

HAREMEYN


lan devletler, Tolunoğulları zamanından itibaren Hicaz'da dinî ve siyasî nüfuzları­nı sürdürmeye Önem vermişlerdi. İhşîdî-ler, Fâtımîler ve Memlükler dönemlerin­de de Haremeyn'i daima Mısırlı valiler yö­netti. Bu idareciler. Haremeyn'de Abbasî hâkimiyetinin işareti olarak hutbelerde halifenin isminin okunması geleneğini bir süre devam ettirdiler; ancak hilâfet zayıf­ladığında bundan vazgeçiyorlardı [Mir'â-tü't-Haremeyn, III, 42). Abbâsîler'in Hare­meyn'i idarî bakımdan Mısır'ın kontrolün­den çıkarma çabaları bir sonuç vermedi ve burası zamanla iktisadî yönden oldu­ğu gibi idarî açıdan da tamamen Mısır'a bağlandı.

Haremeyn, Fâtımîler'den itibaren Hz. Hasan'ın soyundan gelen emîrlerin (şerif­ler) yönetimine girdi. Hz. Peygamber'in büyük dedesi Hâşim b. Abdümenâfa at­fen Hâşimîler denilen Mekke emirleri ta­mamen müstakil olmayıp Mısır'da kuru­lan devletlerin nüfuzu altında bulunuyor ve bu devletlerin hükümdarları adına hut­be okutuyorlardı. Ancak daha çok güçlü devletten yana bir politika takip ediyor ve doğrudan Abbasî veya Fatımî hâkimi­yetine girmeyerek mahallî faktörlerin et­kisinde bu devletlere yaklaşıp onlardan uzaklaşıyorlardı. Abbasîler ve diğer İslârn devletleri de bölgeyi kontrolleri altında tutabilmek için onlarla iş birliği yapmak zorunda kalıyorlardı. İslâmiyet'in beşiği Haremeyn'i hâkimiyeti altında bulundu­ran bir devlet hem dinî hem siyasî bakım­dan büyük bir avantaj ele geçirmiş olu­yor, dolayısıyla bütün İslâm dünyası üze­rinde itibar ve nüfuz kazanıyordu. Bu se­beple Haremeyn'e hâkim olan devletler­le diğer Önemli müslüman devletleri ara­sında oraya hizmet konusunda devamlı ihtilâflar ve çekişmeler meydana geliyor­du. Eyyûbîler zamanında Musul Atabeği Muzafferüddin Kökböri Mekke ve Medi­ne'nin yoksullarına 5000 dinar tahsisat ayırmış ve su işleriyle de ilgilenmişti (İbn Hallikân, IV, 117). MekkeemîrininSelçuk­lu Sultanı Alparslan'a giderek hutbede adının okunduğunu bildirmesi (1069) üzerine bundan çok memnun olan hü­kümdar emîre çeşitli hediyeler verdiği gibi yıllık bir tahsisat da bağlamıştı (ib-nü'1-Esîr, X, 61 j. Osmanlı sultanları da Yıl­dırım Bayezid'den itibaren Haremeyn'e surre göndermeye başladılar. Çelebi Meh-med aynî ve nakdî yardım yollarken (İb­rahim Rifat Paşa, II, 309) II. Murad her yıl. bulunduğu şehir ve kasabadaki evlâd-ı peygamberîye kendi eliyle 1000 filori al­tın dağıtmayı âdet edindi; ayrıca Mekke

153

HAREMEYN


ve Medine fakirlerine dağıtılmak üzere 3500'er fılori tahsis etti (Uzunçarşılı, Mek-ke-i Mükerreme Emirleri, s. 13). Fâtih Sul­tan Mehmed, hacıların şikâyetleri üzeri­ne hac yollarındaki su kuyularının tamiri için bazı ustalar gönderdi; fakat ustalar bu sırada Haremeyn'i hâkimiyeti altında tutan Memlükler tarafından geri çevril­di. Bu durum, kutsal yerlere hizmet et­menin İslâm devletleri arasında âdeta re­kabet derecesine ulaştığını göstermekte­dir (Tekindağ, XXX | i976), s. 77). II. Baye-zid dönemindeki surrenin miktarı 14.000 duka altını idi; Yavuz Sultan Selim bu mik­tarı iki katına çıkardı.

Mısır'ın fethiyle birlikte) 1517) Mem-lükler'in nüfuzu altında bulunan Hare­meyn de Osmanlı hâkimiyetini tanıdı. O sıradaki Mekke Emîri Şerif Berekât b. Mu-hammed el-Hasenî, on iki yaşındaki oğlu Şerîf Ebû Nümeyy'i bir elçilik heyetiyle birlikte Mısır'a göndererek Osmanlı pa­dişahına bağlılığını bildirdi ve Mekke'nin anahtarlarını takdim etti (D/A, X: 204). Bu tarihten itibaren "hâdimü'l-Haremey-ni'ş-şerîfeyn" unvanını benimseyen Ya­vuz Sultan Selim de heyet geri dönerken Şerîf Berekâfı Mekke emirliğine tayin et­tiğine dair menşuru yolladı ve kendisine Mısır hazinesinden maaş bağlattı; ayrı­ca Haremeyn halkına dağıtılmak üzere 200.000 duka altını İle bol miktarda er­zak gönderdi. Surre emminin yanında Mısır'dan görevlendirilen iki kadı birlikte giderek para ve erzakı halka dağıttılar. Haremeyn halkının "sadakâtüY-Rûmiy-ye" adını verdiği bu surre, daha sonra her yıl düzenli olarak İstanbul'dan büyük tö­renlerle yola çıkarıldı (Uzunçarşılı, Mek-ke-i Mükerreme Emirleri, s. !4, 18;Celâl-zâde Mustafa Çelebi, s. 435-438).

Memlükler döneminde eskiden oldu­ğu gibi Haremeyn'de devamlı oturanların ihtiyaçları, halife ve devlet başkanlarının gönderdiği hediyelerle ve Mısır'da IV. (X.) yüzyıl başlarından itibaren kurulan ka­mu vakıflarından sağlanan gelirlerle kar­şılanıyordu (Makrîzî, M, 152, 295). Ancak X. (XVI.) yüzyılın başında bu vakıflar ye­tersiz hale geldi. Belki de bu sebeple kay­naklarda, Haremeyn'e giren ticaret mal­larından gümrük vergisi ve ziyaretçiler­den ayakbastı parası alındığına dair kayıt­lara rastlanmaktadır. Uygulaması hakkın­da fazla bilgi bulunmayan bu örfî vergi­lerin bazan devlet başkanları tarafından azaltıldığı veya kaldırıldığı görülmektedir (İbn Fehd, II, 538-539; Ahmed er-Reşîdî, s. 118, 125, 131-132, 141). Osmanlı döne­minde ise Haremeyn'de oturanlar tama-

154


men vergiden muaf tutuldu ve geçimleri devlet hazinesinden veya vakıflardan kar­şılandı (Faroqhl, s. I 38). 934(1527-28) yılında genel bütçenin binde 11-12'si bu bölgeye ayrılırken 1102'de (1690-91) bu oran yüzde 2'ye çıkarılmıştır (a.g.e., 5. 86).

Osmanlılar, Memlükler'in her yıl Hare­meyn'e yolladığı vakıf gelirlerinin miktarı ile surre usul ve merasimlerini kabul et­tiler; hatta gelirlere bazı ilâveler yaptılar. Vakıflar Yavuz Sultan Selim'den itibaren genişletildi. Kanunî Sultan Süleyman pek çok köyü satın alarak Haremeyn vakfı olan köylere (deşîşe) kattı ve gönderilen surre miktarını arttırdı; ayrıca "sadakâ-tü'1-cevâlî" adı altında gayri müslimler-den alınan cizyenin çoğunu da Haremeyn halkına tahsis etti (Uzunçarşılı, Mekke-i Mükerreme Emirleri, s. 15). Bunlardan başka buhur ve gül suyu gibi Haremeyn levazımatıyla ilgili vakıflar kurularak bun­lar için köyler vakfedildi {Mir'âtü'l-Hare-meyn,\. 712; Atalar, s. 226). Osmanlı Dev-leti'nin diğer bölgelerinde de gelirinin ta­mamı veya bir kısmı Haremeyn'e ayrılan çeşitli vakıflar tesis edildi. Bu vakıfların amaçları arasında hastahane. medrese, sebil, sarnıç, su kuyusu ve yo! yapımı gibi imar faaliyetleri, tamirat ve ıslah çalış­maları, hırsız ve yol kesicilere karşı güven­liğin sağlanması ile hac ibadetinin kolay­laştırılması gibi hizmetler bulunuyordu. Önceleri Bâbüssaâde ağaları tarafından idare edilen bu vakıflar, 1586'da Evkâf-ı Haremeyn Nezâreti adıyla bir teşekkül kurularak Dârüssaâde ağalarının yöneti­mine verildi ve Dârüssaâde Ağası Habeşî Mehmed Ağa ilk Evkâf-ı Haremeyn nazı­rı olarak göreve başladı (BA, MD, nr. 62, s 249, hk. 563). Evkâf-ı Haremeyn Nezâ-reti'ne bağlı vakıfların gelirleri özel me­murlar vasıtasıyla toplanıp belirlenen kıs­mı surre alayı ile gönderildikten sonra ar­tanı "dolap" denilen Haremeyn hazinesi­ne konulurdu. Dârüssaâde ağasına bağlı olan bu hazineden padişahın izni alınma­dan harcama yapılamazdı (Uzunçarşılı, Saray Teşkilâü, s. 178). Haremeyn tahsi­satlarının ödenmesinde genellikle altın sikke tercih ediliyordu (Faroqhi, s. 90).

Evkâf-ı Haremeyn Nezâreti kurulduk­tan sonra padişah, havâtîn ve selâtîn va­kıfları ile Dârüssaâde ağalarına ve mün-tesiplerine ait vakıfların idaresi de bura­ya bağlandı. Bu şekilde önemi ve sorum­luluğu artan nezâretin işlerini yürütmek üzere Haremeyn müfettişliği. Haremeyn muhasebeciliği, Haremeyn mukâtaacılı-ğı ve Dârüssaâde yazıcılığı adlarıyla dört

yeni memuriyet ihdas edildi. Nezâretle aynı tarihte kurulan Haremeyn müfettiş­liği, bütün Evkâf-ı Hümâyun İle Evkâf-ı Haremeyn ve mülhakatına ait hukukî iş­leri ve kontrollerini yürütmekle görevli idi. Haremeyn muhasebeciliği, nezârete bağlı vakıfların hesaplarını tutmak ve va­kıf yerleriyle cihetlerini kaydetmekle so­rumluydu. Halep Türkmen hasları ile Sığ­la (İzmir ve civarı) ve Mardin hasları Hare­meyn muhasebesinin en önemli gelir kay­naklarıydı ve bunların yıllık tutarı 1680'li yıllarda 10 milyon akçeyi aşıyordu (Taba-koğlu, s 90-91). Haremeyn muhasebesiy-le ilgili olarak Başbakanlık Osmanlı Arşİ-vi'nde 966-1250 (1558-1834) yıllan ara­sına ait 665 defter tesbit edilmiştir. Bu defterlerde, muhasebe kalemine bağlı va­kıfların ve mukâtaaların hesapları ile Ha­remeyn halkının alfabetik sıraya göre tu­tulmuş kayıtları bulunmaktadır. Her yıl kaydedilen bu hesapların defteri başmu-hasebeye verilir, sureti ise alıkonulurdu. Haremeyn muhasebesine padişah, valide sultan, şehzade, Dârüssâde ağası, vezir, paşa ve şahıslara ait vakıflarla Medine ve Mısır vakıfları ve sadrazamla şeyhülislâ­mın nezâretinde olan vakıflar kayıtlı idi. Haremeyn mukâtaacılığı, nezârete bağlı Haremeyn evkafından mukâtaaya tâbi olanların kaydını, intikal ve ferağını yap­mak, rüsum ve hâsılatını toplamak ve her yıl gönderilen surrelerin kayıtlarını tut­makla mükellefti. Ayrıca Medîne-i Mü­nevvere "ye bağlı arazinin gelir işleriyle İz­mir, Midilli. Sakız. Menteşe, Antalya ve Alâiye mukâtaaları işlerine bakmak da gö­revleri arasındaydı. Haremeyn mukâtaa-cilığıyla ilgili olarak Başbakanlık Osmanlı Arşivi'nde 1024-1254 (1615-1838) yılları arasını kapsayan 367 defter bulunmak­tadır. Bu defterler incelendiğinde Hare­meyn için kurulan vakıfların devletin sı­nırları dahilindeki bütün bölgelere dağıl­mış olduğu görülür.

Haremeyn'le ilgili vakıfların sorumlu­luğu 1830'lara kadar Dârüssaâde ağala­rının uhdesinde kaldı. Dârüssaâde kâtibi ise nezâretin yazı işlerini yürütmekle mü­kellefti. Ancak bunların diğer işlerinin yo­ğunluğu, Haremeyn'e ait vakıfları iyi ida­re etmelerine engel teşkil ediyordu. Bu sebeple 1831'de Haremeyn müfettişliği lağvedilerek bütün sorumluluğu aynı ta­rihte kurulan Evkâf-ı Hümâyun müfettiş­liğine devredildi. Üç yıl sonra da nezâret unvanı Dârüssaâde ağalarına bırakılmak şartıyla bu vakıfların idaresi için Hare­meyn Evkaf Müdürlüğü kuruldu. Daha sonra bu müdüriyet Haremeyn-i şerîfeyn


Yüklə 1,18 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   20   21   22   23   24   25   26   27   28




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin