KUSS B. SÂİDE’NİN HİTABESİ
İslamiyetten önce Arabistan’da yaşayan Iyad kabilesinin ileri gelenlerinden ve Ünlü hatiplerden. Allah Teala’nın bir olduğuna inanır ve herkesi İsmail (a.s.)’ın dinine uymaya çağırırdı.
Eski Arap edebiyatında fesahat ve belagatta Ünlü olan Kuss bin Saide, Peygamberimiz Muhammed (a.s.)’ın, peygamber olarak gönderilmesinden birkaç sene önce, onun geleceğini müjdelemiş ve insanlara ona tabi olmayı ısrarla belirtmiştir. Konuşurken kılıca veya bastona dayanarak hitabederdi. Peygamber efendimiz geleceğini müjdelediği Ünlü hutbesini o zaman kurulan ve Sûk-ı Ukâz (Ukâz Panayırı) denilen yerde büyük bir kalabalığa karşı, kızıl bir deve üzerinde okudu. Okuduğu bu hutbeyi, Ünlü şairler, Arap belagatçıları ve Peygamberimiz orada bulunup dinlemişti. Henüz o sırada kendisine peygamberlik verilmemişti.
Kainatın Efendisine peygamberlik vazifesinin verilmesinden birkaç yıl önceydi. Arabın Cahiliyye Devrinde iki meşhur panayırından biri olan Hicaz’daki "Sûk-ı Ukâz", renk renk yüzlerce insanla dolup taşmıştı. İçlerinde pek çok Arap beliğleri de vardı. Bu sırada kızıl tüylü bir deve üstünde yüz yaşını aşmış bir pir-i fani peydahlandı. Gözleri çukura kaçmış, yaşlılıktan iki büklüm olmuş, fakat ruhu aydınlık bu süvari, Iyad kabilesinin büyüğü Kuss b. Saide idi. Cenab-ı Hakkın varlık ve birliğine, haşir ve neşre inanan Kuss, Arapların şairi, hatibi ve hakimi idi. Fesahatı ile dillere destan olmuş bu zat, dikkat kesilmiş ve derin sükuta dalmış yüzlerce insana beligane şöyle hitap ediyordu:
"Ey insanlar!
Geliniz, dinleyiniz, belleyiniz! İbret alınız! Yaşayan ölür, ölen fena bulur. Olacak neyse olur. Yağmur yağar, otlar biter; çocuklar doğar, annelerinin ve babalarının yerini alır. Derken hepsi ölüp gider. Hâdiselerin ardı arası kesilmez. Hepsi birbirini kovalar.
Kulak tutunuz, dikkat kesiliniz; gökte haber, yerde ibret alınacak şeyler var. Yeryüzü bir büyük divan, gökyüzü bir yüksek tavan. Yıldızlar yürür, denizler durur. Gelen kalmaz, giden gelmez. Acaba vardıkları yerden hoşnut olup da mı kalıyorlar? Yoksa orada kalıp da uykuya mı dalıyorlar?
Yemin ederim, yemin ederim ki, Allah’ın indinde bir din vardır ki, şimdi içinde bulunduğunuz dinden daha sevgilidir. Ve Allah’ın gelecek bir peygamberi vardır ki, gelmesi pek yakındır. Gölgesi başınızın üstüne geldi. Ne mutlu o kimseye ki, ona iman eder; O da kendisine hidayet eyleye! Yazıklar olsun Ona isyan ve muhalefet edecek bedbahta! Yazıklar olsun O’na isyan ve muhalefet edecek bedbahta!
Ey İnsanlar!
Hani ya babalar, dedeler, atalar? Nerede soy sop? Hani o süslü saraylar ve mermer binalar yükselten Ad ve Semûd kavimleri? Hani ya, dünya varlığından gururlanıp da kavmine, ‘Ben sizin en büyük Rabbiniz değil miyim?’ diyen Firavun’a Nemrud?" Onlar, zenginlikçe, kuvvet ve kudretçe sizden çok daha üstün idiler. Ne oldular?
Bu yer onları, değirmeninde öğüttü, toz etti, dağıttı. Kemikleri bile çürüyüp dağıldı. Evleri yıkılıp ıssız kaldı. Yerlerini, yurtlarını şimdi köpekler şenlendiriyor. Sakın, onlar gibi gaflete düşmeyin! Onların yolundan gitmeyin! Her şey fanidir. Baki olan ancak Allah’dır ki O, birdir, şerîki ve nazîri yoktur. İbadet edilecek ancak O’dur, doğmamış ve doğurmamıştır.
Evvel gelip geçenlerde, bize ibret alacak şey çoktur. Ölüm bir ırmaktır. Girecek yerleri çok, ama çıkacak yeri yoktur. Büyük, küçük hep göçüp gidiyor. Giden geri gelmiyor. Kesinlikle bildim ki, herkese olan, size ve bana da olacaktır."
Gariptir ki, bu muazzam hitabesini verip, Hâtemü’l-Enbiyânın pek yakında geleceğini haber veren Kuss bin Sâide, o anda kendisini dikkatle dinleyenler arasında geleceğinden söz ettiği zâtın bulunduğundan habersiz idi.
Cahiliyye Devrinde Cenâb-ı Hakkın kalblerine hidâyet ihsan ettiği bahtiyarlardan biri olan Kuss bin Sâide’nin bu hitabesinden az zaman sonra Kâinatın Efendisine nübüvvet ve risâlet geldi.
Fakat, Kuss, bu sırada hayata gözlerini yummuştu. Haliyle, pek yakında geleceğini müjdelediği Efendimizle görüşmek kendisine nasip olmadı.
Aradan yıllar geçti.
Benî İyad’ın müvahhid ve Hz. İsâ’nın dinine mensup bulunan büyüğü Carud bin Alâ adındaki zât, kavminin ileri gelenleriyle birlikte vasıflarını öğrenmek üzere Resûlullah Efendimizin huzuruna vardı. Peygamber Efendimize ne ile gönderildiğini sorup öğrendikten sonra, "Seni hak peygamber olarak gönderen Allah’a yemin ederim ki, senin vasfını İncil’de buldum. Seni, Meryem’in oğlu müjdeledi. Sana devamlı selâm olsun ve seni gönderen Allah’a da hamdolsun. Elini uzat. Ben şehâdet ederim ki, Allah’tan başka ilâh yoktur ve sen Allah’ın Resûlüsün" diyerek Müslüman oldu. Onu takiben de diğer arkadaşları İslâmiyete girdiler. Bu durumdan fazlasıyla memnun olan Fahr-i Kâinat Efendimiz sordu:
"İçinizde Kuss bin Saide’yi bilen var mı?"
Carud:
"Elbette yâ Resûlallah," dedi, "hepimiz onu biliriz. Hususan ben, hep onun yolunda gidenlerdenim."
Bunun üzerine Resûl-i Zişân Efendimiz şöyle buyurdular:
"Kuss bin Sâide’nin bir zamanlar "Sûk-ı Ukaz" da bir deve üzerinde, ‘Yaşayan ölür, ölen fenâ bulur, olacak neyse olur’ diye okuduğu hutbesi hiç hatırımdan çıkmaz. O, bir hayli söz daha söylemişti. Zannetmem ki, hepsi hatırımda kalmış olsun."
Mecliste hazır bulunan Hz. Ebû Bekir (r.a.) atılarak,
"Yâ Resûlallah," dedi, "ben de o gün Sûk-ı Ukâz’da hazırdım. Kuss bin Sâide’nin söylediği sözler hep hatırımdadır. Müsaade buyurursanız okuyayım." Sonra da mezkûr hutbeyi başından sonuna kadar huzur-u Risâlette okudu. Bunun üzerine heyetten de bir kişi ayağa kalktı ve Kuss’un şiirlerinden bir kaçını daha okudu. Bu şiirlerinde de o, Harem-i Şerifte Hâşimoğullarından Muhammed (a.s.)’in peygamber gönderileceğini açıkça zikir ve beyan etmişti.385
HUTBE DUALARI
Hatip minbere çıkmadan basamakların önünde durarak ellerini açar ve şu duayı okur:
اَللَّهُمَّ افْتَحْ عَلَيْنَا اَبْوَابَ رَحْمَتِكَ وَيَسِّرْ عَلَيْنَا خَزَائِنَ فَضْلِكَ وَكَرَمِكَ يَا أَكْرَمَ اْلأَكْرَمِينَ وَيَا أَرْحَمَ الرَّاحِمِين
Anlamı: "Ey cömertlerin en cömerdi ve ey merhametlilerin en merhametlisi olan Allah’ım! Bize rahmet kapılarım aç; iyilik ve kereminin hazinelerine ulaşmamızı bize kolaylaştır."
Dua bitince ellerini yüzüne sürer ve sağ ayağı ile ilk basamağa adımını atar, sol ayağını onun yanma almak suretiyle bu şekilde üçüncü basamağa kadar çıkar.
Üçüncü basamakta durarak şu duayı okur:
رَبِّ اشْرَحْ لِي صَدْرِي، وَيَسِّرْ لِي أَمْرِي، وَاحْلُلْ عُقْدَةً مِنْ لِسَانِي، يَفْقَهُوا قَوْلِي
رَبِّ قَدْ آتَيْتَنِي مِنَ الْمُلْكِ وَعَلَّمْتَنِي مِنْ تَأْوِيلِ الأَحَادِيثِ
رَبِّ زِدْ نِي عِلْمًا وَفَهْمًا وَأَلْحِقْنِي بِالصَّالِحِينَ
Anlamı: "Rabbim! Gönlüme ferahlık ver. İşimi kolaylaştır. Dilimdeki tutukluğu çöz ki sözümü anlasınlar. Rabbim! Gerçekten bana mülk verdin ve bana sözlerin yorumunu öğrettin. Rabbim! İlmimi ve anlayışımı artır ve beni sâlihlerden eyle!"
Dua bitince ellerini yüzüne sürer ve aynı şekilde yedinci basamağa çıkar.
Yedinci basamakta da ellerini açarak şu duayı okur:
اَللَّهُمَّ هَذَا الشَّانُ لَيْسَ بِشَانِي، وَهَذَا الْمَكَانُ لَيْسَ بِمَكَانِي
اَللَّهُمَّ يَسِّرْ لِي أَمْرِي، وَتَقَبَّلْهُ مِنِّي، وَسَلاَمٌ عَلَى جَمِيعِ اْلأَنْبِيَاءِ وَالْمُرْسَلِينَ، وَالْحَمْدُ لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ.
Anlamı: Allah’ım! Bu şerefi ben elde etmedim, sen verdin; bu makamı, ben kazanmadım, sen verdin. Allah’ım! İşimi kolaylaştır ve yaptığım işi kabul eyle! Bütün nebi ve resullere selam olsun. Bütün kâinatın sahibi Allah’a hamd olsun.
Dua bitince cemaate döner, oturur ve okunacak olan iç ezanı dinler.
Ezan bittikten sonra hatip ayağa kalkarak hutbenin birinci bölümünün Arapça kısmını oluşturan şu metni okur:
اَلْحَمَدُ لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ، وَالصَّلاَةُ وَالسِّلاَمُ عَلَى رَسوُلِنَا مُحَمَّدٍ، وَعَلَى آلِهِ وَاَصْحَابِهِ أَجْمَعِينَ، نَشْهَدُ أنْ لاَ اِلَهَ إلاَّ اللهُ وَحْدَهُ لاَ شَرِيكَ لَهُ، وَنَشْهَدُ أنَّ سَيِّدَنَا مُحَمَّدًا عَبْدُهُ وَرَسُولُهُ،
أمَّا بَعْدُ فَيَا عِبَادَ اللهِ ! إتَّقُوا اللهَ وَاَطِيعُوهُ، إنَّ اللهَ مَعَ الَّذِينَ اتَّقَوْا وَالَّذِينَ هُمْ مُحْسِنُونَ.
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ بِسْــــمِ اللهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ:
(Konu ile ilgili âyeti okur ve ardından "صَدَقَ اللهُ الْعَظِيمُ" der) .
وَقَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ:
(Konu ile ilgili hadis okur ve ardından " صَدَقَ رَسُولُ اللهِ فِيمَا قَالَ أََوْ كَمَا قَالَ " der)
Hutbe Duasının Anlamı:
“Her türlü övgü âlemlerin Rabbi Allah’a mahsustur. Salât ve selam Peygamberimiz Muhammed (a.s.)’a ehli ve ashabının hepsine olsun. Biz tanıklık ederiz ki bir tek Allah’tan başka ilah yoktur, O’nun ortağı yoktur. Yine tanıklık ederiz ki Muhammed Allah’ın kulu ve elçisidir.
Ey Allah’ın kulları! Allah’a karşı gelmekten sakının, O’na itaat edin. Şüphesiz Allah, mutttakilerle beraberdir ve işleri ve görevleri en güzel biçimde yapanlarla beraberdir”.
Hatip bundan sonra hutbenin Türkçe kısmını okur (Yaklaşık 5 Dakika).
Hutbe Türkçe metni bittikten sonra;
قَالَ عَلَيْهِ الصَّلاَةُ وَالسَّلاَمُ: اَلتَّائِبُ مِنَ الذََّنْبِ كَمَنْ لاَ ذَنْبَ لَهُ، أَسْتَغْفِرُ اللهَ العَظِيمَ وَأَتُوبُ إلَيْهِ، وَأسْألُ اللّهَ لِي وَلَكُمُ التَّوْفِيقَ
Anlamı: "Peygamber (a.s.); "Günahına tövbe eden hiç günah işlemeyen kimse gibidir" buyurmuştur. Yüce Allah’tan bağışlanmamı diler, O’na tövbe ederim. Kendim ve sizin için basan dilerim şeklinde dua okur. Sonra oturarak şu duayı okur:
بَارَكَ اللهُ لَنَا وَلَكُمْ وَلِسَائِرِ الْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ، وَالْمُسْلِمِينَ وَالْمُسْلِمَاتِ، اَلْأَحْيَاءِ مِنْهُمْ وَاْلأَمْوَاتِ،
إِِنَّهُ سَمِيعٌ قَرِيبٌ مُجِيبُ الدَّعَوَاتِ
Anlamı: Allah’ım! Bize, ölü ve diri, kadın ve erkek bütün Mümin ve Müslümanlara bereketini artır. Zira sen duaları işitir ve kabul edersin.
Sonra ayağa kalkar ve ikinci hutbeye başlar:
اَلْحَمْدُ للّهِ حَمْدَ الْكَامِلِينَ، وَالصَّلاَةُ وَالسَّلاَمُ عَلَى رَسُولِنَا مُحَمَّدٍ وَعَلَى آلِهِ وَاَصْحَابِهِ أَجْمَعِينَ،
فَقَالَ اللّهُ تَعَالَى: إنَّ اللّهَ وَمَلَئِكَتَهُ يُصَلُّونَ عَلَى النَّبِيِّ، يَا أيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا صَلُّوا عَلَيُهِ وَسَلمِّوُا تَسْلِيمًا
Sesi biraz kısarak şöyle devam edilir:
اللهُمَّ صَلَّ عَلَى مُحَمَّدٍ وَعَلَى آلِ مُحَمَّدٍ، كَمَا صَلَّيْتَ عَلَى إبْرَاهِيمَ وَعَلَى آلِ إبْرَاهِيمَ، إنَّكَ حَمِيدٌ مَجيِدٌ،
وَبَارِكْ عَلَى مُحَمَّدٍ وَعَلَى آلِ مُحَمَّدٍ، كَمَا بَارَكْتَ عَلَى إبْرَاهِيمَ وَعَلَى آلِ إبْرَاهِيمَ، إنَّكَ حَمِيدٌ مَجيِدٌ.
اللّهُمَّ انْصُرْ مَنْ نَصَرَ الدِّينَ، وَاخْذُلْ مَنْ خَذَلَ الْمُسْلِمِينَ، اللّهُمَّ أَيِّدْ كَلِمَةَ الْحَقِّ وَالدِّينِ.
Hutbe Duasının Anlamı:
Kâmil anlamda Allah’a hamd ederim. Salât ve selâm Peygamberimiz Muhammed’e, bütün aile fertlerinin ve ashabının- üzerine olsun. Yüce Allah; ‘Şüphesiz Allah ve melekleri Peygamber’e salât ediyorlar. Ey iman edenler.’ Siz de ona salât edin, selam edin" buyurmuştur.
Allah’ım! Muhammed’e ve Muhammed’in ev halkına rahmet eyle; şerefini yücelt. İbrahim’e ve İbrahim’in ailesine rahmet ettiğin gibi. Şüphesiz övülmeye lâyık yalnız sensin, şan ve şeref sahibi de sensin.
Allah’ım! Muhammed’e ve Muhammed’in ailesine hayır ve bereket ver. İbrahim’e ve İbrahim’in ailesine verdiğin gibi. Şüphesiz övülmeye lâyık yalnız sensin, şan ve şeref sahibi de sensin.
Türkçe olarak da şu duayı okur:
Allah’ım! İslâm’a ve Müslümanlara yardım et! Devletimizi, ülkemizi ve milletimizi her türlü tehlikeden koru! Bize dünya ve âhirette iyilik, güzellik ve nimetler ihsan eyle! Bizi, ana-babamızı ve bütün Müminleri bağışla! Şüphesiz sen dualarımızı işitir ve kabul edersin!
Daha sonra,
Yüksek sesle عِبَادَ الله! اِتَّقُوا اللهَ وَاَطِيعُوهُ der ve Nahl Suresinin 90. ayetini okur:
(İçinden okur) أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ بِسْــــمِ اللهِ الرَّحْمَـنِ الرَّحِيمِ:
إِنَّ اللَّهَ يَأْمُرُ بِالْعَدْلِ وَالْإِحْسَانِ وَإِيتَاءِ ذِي الْقُرْبَى، وَيَنْهَى عَنِ الْفَحْشَاءِ وَالْمُنْكَرِ وَالْبَغْيِ، يَعِظُكُمْ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ.
Anlamı:
Kovulmuş şeytandan Allah’a sığınırım. Rahmân ve Rahîm Allah’ın adıyla. "Şüphesiz Allah, adaleti, ihsanı / yararlı amelleri en güzel bir şekilde yapmayı, akrabalara yardım etmeyi emreder; her türlü edepsizlik ve çirkinliği, haram ve kötülüğü, azgınlık ve zulmü ise yasaklar. O, düşünüp futasınız diye size böyle öğüt vermektedir".
Hatip, hutbeyi bu şekilde tamamladıktan sonra minberden sol ayakla inmeye başlar ve namaz kıldırmak üzere mihraba geçer.
Dostları ilə paylaş: |