Duruşmaya kısa bir ara verildi.
Duruşmaya kaldığı yerden devam olundu.
Gizli Tanık Poyraz’ın beyanının tespiti işlemi tamamlandı.
Bu tanık gizli tanık odasından çıkartılarak yerine Gizli Tanık Kıskaç’ın alındığı, açık kimlik bilgilerinin mahkeme heyetimizce anılan odada tespit edildiği, sesinin değiştirilerek görüntüsünün bozularak duruşma salonundaki ekranlara yansıtıldığı görüldü.
Mahkeme Başkanı: "Hakim Bey, Hüsnü Bey hazır mı gizli tanık? Hakim Bey, Hüsnü Bey?”
Üye Hakim Hüsnü Çalmuk: “Başkanım şuanda gizli tanık odasında Gizli Tanık Kıskaç ve ben Hakim Hüsnü Çalmuk dışında kimse bulunmamaktadır. Hazırız Başkanım.”
Mahkeme Başkanı: "Gizli Tanık, Gizli Tanık olarak adınız Kıskaç mıdır?”
Gizli Tanık Kıskaç: “Doğrudur efendim."
Mahkeme Başkanı: "Mahkeme heyeti olarak biraz önce açık kimliğinizi tespit ettik odada tespit ettik. Açık kimliğinize ilişkin beyanınız doğru mudur?”
Gizli Tanık Kıskaç: “Doğrudur efendim."
Mahkeme Başkanı: "Bu dava konusu suçlara iştirakten veya bu suçlar nedeniyle suçluları kayırmaktan veya delillerini yok etmekten, gizleme veya değiştirmekten dolayı hakkınızda açılmış soruşturma veya dava var mıdır?”
Gizli Tanık Kıskaç: “Hayır efendim.”
Tanığa CMK’nın 45. 48. 49. maddelerinde öngörülen hakları ile CMK 53. maddesindeki tanıklığın öneminin izahına geçildi.
Mahkeme Başkanı: "Size sorulacak sorulardan sizi ve yakınlarınızı ceza kovuşturmasına uğratabilecek sorulara cevap vermekten çekinebilirsiniz.”
Gizli Tanık Kıskaç: “Evet efendim.”
Mahkeme Başkanı: "Maddi gerçeği bulmamız açısından sizin söyleyecekleriniz son derece değerli. Gerçeği söylememeniz halinde yalan tanıklıktan dolayı hakkınızda dava açılabilir. Doğru söyleyeceğiniz hususunda birazdan yemin edeceksiniz. Anladınız mı söylediklerimi?”
Gizli Tanık Kıskaç: “Evet efendim. Anladım.”
Mahkeme Başkanı: "Söyleyeceğim yemin metnini aynen tekrarlayın. Bildiğimi dosdoğru söyleyeceğime.”
Gizli Tanık Kıskaç: “Doğruyu söy….”
Mahkeme Başkanı: "Bildiğimi dosdoğru söyleyeceğime.”
Gizli Tanık Kıskaç: “Bildiğimi dosdoğru söyleyeceğime.”
Mahkeme Başkanı: "Namusum ve vicdanım üzerine yemin ederim.”
Gizli Tanık Kıskaç: “Namusum ve vicdanım üzerine yemin ederim.”
Mahkeme Başkanı: "Var olduğu iddia edilen Ergenekon terör örgütü üyesi olmak veya yöneticisi olmak iddiasıyla ve diğer suçlardan dolayı iddianamedeki diğer suçlardan dolayı buradaki sanıklar ve dosyadaki sanıklar hakkında kamu davası açıldı. Bu konularla ilgili ne biliyorsunuz, izah eder, misiniz açıklar mısınız?”
Gizli Tanık Kıskaç: “Doğrudur efendim. 15, 15 yaşından bu yana yaklaşık olarak 24 yıldır terör, mafya, çete, vatana ihanet edenlere karşı şahsım olarak bir mücadele vermekteyim. 20 yıl boyu 20 yıldan bu yana başıma kefen başıma kefen asarak kefenle dolaşmışımdır. Ölüm benim için sadece tozlu bir yoldur. Karanlık bir dönemi aydınlatacak, kan çanağına dönmüş bir coğrafyayı santimetresiyle sizlere anlatacağım. Bu karanlıktan, ülkenin aydınlığa çıkabilmesi için bildiklerimi, yaşadıklarımı, gördüklerimi, duyduklarımı değil tabi gördüklerimi sadece anlatacağım. Bunun içinde şeref sözü veriyorum.”
Mahkeme Başkanı: "Zaten bu konuda yemin ettiniz.”
Gizli Tanık Kıskaç: “Evet efendim. Terör literatüründe kabarık teröre terörü literatür literatürüne bakılacak olursa, 7000’in üzerinde asker ve polisin şehit edildiği, binlerce vatandaşın ölümüne, binlerce faili meçhul toplam 70.000’in üzerinde kişinin öldüğü, öldüğü 5 milyon kişinin dolaylı yollarla terörden etkilendiği 500 milyar dolar dolara yakın bir paranın Türkiye ekonomisinden kaybolup gitmiştir. Bunlarla bildiğim, yaşadığım kadarıyla güneydoğu bölümümün tamamını anlatacağım. 1993, 94’ten başlayacağım önce. 1994, 1993 yılında Elazığ pardon önce şunu söyleyeyim, bugün burada birileri var. Birileri beni dinliyor. Ama bu birilerinin yanı sıra orada olmayan birileri daha var. Onların bütün isimlerini vereceğim. Sadece durmadan hep Veli Küçük denilen bir adam bir adam paşadan söz ediliyor. Hayır, Veli Küçük değil Veli Küçük o zamanlar çok daha küçüktü. Onun daha büyükleri var. Onları da hepsini tek tek açık… açıklayacağım. Ağustos 1993 yılında Elazığ jandarma komando şey Elazığ Jandarma Alay Komutanı Albay Teoman Barutçu’nun emriyle Binbaşı Ahmet Cem Ersever’in emri Cem Ersever’in emanetlerini alarak Harbiye orduevinin karşısında bulunan Saray apartmanına gönderildim. Burada bana söylenilenin tamamını önce Neval Boz ile konuşarak daha sonra öldürülmüş duydum. Sonra Ahmet Cem Ersever ile yaklaşık 4 saatlik bir görüşme oldu. Onları da anlatacağım. O dönem JİTEM’in ve jandarma Genel Komutanının tamamı Jandarma Genel Komutanı Aydın İlter’e bağlıydı. Yeşil kod Mehmet Yıldırım e Mahmut Yıldırım, Mehmet Ağar tarafından Elazığ Jandarma Alay Komutanıyla tanıştırıldı. Elazığ Jandarma Alay Komutanı Albay Teoman Barutçu bu işlerin tepesindeki kişilerden biriydi. Kayınpederi bir orgeneraldi. Teoman Barutçu, Mehmet Ağar ile tanıştırdı. Mehmet Ağar ile Yeşil kod Mahmut Yıldırım’ın MİT içerisinde böyle yükselmesine Mehmet Eymür’ün gözbebeği oldu. Veli Küçük’ isminin 1994, 93 yılında 93, 94 yıllarında çok küçük bir isim. Çok büyük değil. Asıl komutanlar vardır. Bunlar nerededir? MİT Abdullah Öcalan suikastında beni Şam’da kullanmak için, ikna edemedikleri için Yeşil Kod Mahmut Yıldırım’a verilmiştir. Bunu da söyleyeceğim. Yeşil kod Mahmut Yıldırım’ın El Muhaberat’a nasıl teslim edildiğini de söyleyeceğim. Sabancı ailesi her şey halkın gözü önünde oldu dedim. Her şey halkın gözü önünde, her şey halkın gözü önünde, Sabancı ailesi yalan söyledi. Bu suikasttan sonra emekli Tuğgeneral Önder Pehlivanoğlu ile Veli Küçük arasındaki görüşmeler var. Onları da söyleyeceğim. Bilmiyorum Fikri Karadağ albayım orada mı? Buradan göremiyorum.”
Mahkeme Başkanı: "Sakin olun, yavaş yavaş anlatın ve olay sırasına göre anlatın, tarih sırasına göre anlatın, buyurun.”
Gizli Tanık Kıskaç: “Evet. Elazığ Jandarma Komando Taburu Komutanı Binbaşı Mahmut Şahin’in postasıydım. 3150 metre yükseklikte 1. ayın 11’i 1994 günü kucağımda beyni parçalanmış haldeyken o operasyonu yöneten kişi Binbaşı şey Albay Fikri Karadağ’dı ve Teoman Barutçu’ydu. Binbaşımın öldürülme olayını bir bir izah edeceğim ve ona şunu söylüyorum. Haziran 1994 senesinde 11 askerin şehit düştüğü operasyonu yöneten şahıslardan biri yine Albay Fikri’ydi. Albay Fikri şu an eğer ki beni dinliyorsan Abdullah astsubayım bacaklarım parçalandı diye yaralandığı zaman bile yardım göndermediniz. Bilinçli olarak orada 11 tane askeri 2 gün teröristlerin elinde tuttunuz. Parçalanmış cesetlerini taşıdım. O dönem 350 tane terörist olan Şemdin Sakık grubunun o operasyondayken bombalatmadılar. Halen Abdullah astsubay can verirken attığı çığlıklar kulağımdadır. 2 çocuğum var, bacaklarım parçalandı, beni kurtar diyen oydu. Fikri Karadağ havan bile atmadın, göndermedin. Şemdin Sakık ile birlikte yaklaşık 300 teröristin olduğu yeri uçaklarla bombalamadın. Göz göre göre kaçırdın. 11 tane asker, bacakları parçalanmış şekilde ve 2 gün teröristlerin elinde kalarak elbiselerini bile teröristler almışlardı. Ama siz seyrettiniz. 18 yıldır Sayın Fikri Karadağ ben seninle bunun hesabını görmek istedim. Sabancı suikastı olmadan önce 6 ay öncesini ben bunu söyledim. DHKP-C’nin Türkiye sorumlusu Mete Nezihi Altınay, Cömert Düzey, Mustafa Aktaş gibi DHKP-C’nin 7 kişilik beyin kadrosunu bir gecede vurdurttum. PKK’nın 42 kişilik Ruhat kod Sezai Doğan’ı vurdurttum. Bunları da tek tek söyleyeceğim. Başlıyorum efendim.”
Mahkeme Başkanı: "Buyurun.”
Gizli Tanık Kıskaç: “1991 yılında İstanbul Bahçelievler’de Ömür sokakta bir kafede eniştemin yanında çalıştığım dönemlerde Enis Karaduman adamları, Dündar Kılıç adamları ve bir sürü mafya çete ve onun yandaşları bu kafeye gelir giderlerdi. Buradan bitirdikten sonra da Nihat Akgün’ün Emperyal gazinosuna gidilirdi, ülkücü mafya ve PKK’lılar arasında kolay kolay husumet çıkmazdı. Zaten o ortamı sağlayan emniyet içerisinde mafya uzantıları kendi çıkarlarını idare ediyorlardı. Ömer Lütfi Topal’ın Emperyal gazinosu Kıbrıs’taki kumarhaneler ile Ali Fevzi Bir’in ortaklığı vardı. Ali Fevzi Bir, Aliço idi, Fevzi Bir ile emniyet ilişkileri, polis kontrolü altındaydı o dönemler. Polis bunun tamamını biliyordu. Gayrimeşru alemin kaldı ki, birisi vatanseverim diyor, birisi PKK’lıyım diyor, kimsenin umurunda değil, önemli olan çıkarlardı o dönemler bunları gördüm. 1993 yılında Haziran ayı sonunda 1 ay öncesinde ve şunu söyleyeyim, 1991 yılında jandarma istihbarat JİTEM denilen Sivas teşkilatına Astsubay Şadan tarafından alındım. Bingöl’de 33 askerin kurşuna dizilmesi olayı, Haziran ayı sonunda ise operasyonların Bingöl ili Genç Elazığ Palu ilçeleri arasında kalan bölüm ki, Akdağlar, Zil Dağı, Ayı Ormanları, Kara Cehennem Ormanlarıdır ki ben buraları adım adım biliyorum. Bu bölgede Mehmet Fikri Karadağ’ın da görev yaptığı 8. kolordu hat kontrol bölgesinde bu çocuklar uğratılmadan Bingöl’e direkt gönderildi ve bu Bingöl’de bu çocuklar Hore dereye Jimengo deresine götürülerek bu çocuklar şehit edildi. Koruma; 33 askerin kurşuna dizilmesi Jandarma Alay Komutanı Jandarma kıdemli Albay Teoman Barutçu’nun hatasıdır ki bu bölgeye hiçbir zaman operasyon yapılmadı. Elazığ’da JİTEM grup komutanlığı vardır. İtirafçı timleri vardır. Yeşil kod Mahmut Yıldırım’ı oradan çok iyi tanırım. Yeşil Kod Mahmut Yıldırım, Yeşil Kod Mahmut Yıldırım, o dönemler JİTEM’de lakabı yüzbaşı olarak bilinirdi. Hacı değil, Tunceli bölgesine gönderilirdi. Jan., JİTEM Jandarma Genel Komutanlığı Terörle Mücadele Grup Komutanlığına bağlıdır. Jandarma Genel Komutanlığına bağlıdır. Jandarma İstihbarat Terörle Mücadele Grup Komutanlığı ve genel sekreterlik ve adli müşavirliğe bağlıydı. JİTEM merkez Diyarbakır, JİTEM İstanbul, JİTEM Ankara, JİTEM İzmir, JİTEM Adana, JİTEM Samsun, JİTEM Erzurum gibi üst bölgeleri vardı. İl il ayrıca bu illerde de timleri vardı. JİTEM’e bağlı ayrıca o dönemlerde PKK adına çalışmış Hizbullah’a yönelmiş birçok militanda bu itirafçılar içerisinde görev almışlarda vardı. Bunların çoğu Zaza köylerinden seçilmiş mesela Arıcan, Arıcak ilçesinde bir köy vardır, ismi tarhana köyüdür. Bu köy özellikle seçilmiş ve korucu yapılmıştır. Bu köyü, bu köy korucuları halbuki jandarmanın büyük bir hatası vardır. Mesela bu insanlara birçok silah verilmiştir. Bixi marka RPG-7 silahları verilmişti. Köy korucuları Hizbullah adı altında güçlenmesi sağlanmıştı. JİTEM tarafından desteklenmiş olup maalesef bunları yapan ve öncüsü olan kişilerden biri de Elazığ Jandarma Alay Komutanı Albay Teoman Barutçu’dur. Böylelikle silah kaçakçılığı, uyuşturucu kaçakçılığı bu yönden daha rahat yapılırdı. Zaten bölgede jandarma ve polis, polis terörle teröre gözünü açtırmazken, sürekli terör olayları yapılırken öte yandan gayrimeşru işler ve uyuşturucu yetiştiriciliği yapılırdı. Elazığ Jandarma Komando Taburunun alt katında sorgu odaları vardır. Bu sorgu odaları genelde Yeşil Kod Mahmut Yıldırım katılırdı. Ayrıca astsubay başçavuş olan Japon kod adlı bir kişi daha vardı ki bu sorgu uzmanıydı. Birçok sorgu şekli vardı. Ben bu sorguların birçoğuna katıldım. Neden katıldım? Kürtçe biliyordum. Yeşil Kod Mahmut Yıldırım Kürtçe bilmiyordu Zazaca biliyordu. Kürtçeleri ben deşifre ediyordum. Kürtçe konuşurlar, onlara sorular sorardım. Tercümanlığını yapardım. Çoğunun tırnakları çekilirdi. Çekilmiş çoğunun penseyle saçları çekilmiş, kan revan içerisinde gelir veya tazyik odalarına konulmuş, tazyik odalarında çıkarılan çoğu baygındı zaten. Çoğunun da fazla işkence görmesinler diye görüştükten sonra Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesine gönderilirdi o zamanlar. Zaten gönderi konuşulan konuşmayanlar zaten kırsalda bunları yakalamazdık. Kırsaldaki terörist ya öldürülmüştü, ya da çatışmada ölmüştü. Bir şekil yok olmuştu. Ama yardım ve yatakçılar JİTEM bölgesinde alınır, JİTEM’ciler JİTEM bunları ondan sonra bilmiyorum herhalde o anki savaş psikolojisidir. Bir daha göremezdik bunları. Hizbullah o dönemler 2 çeşit Hizbullah vardı. Bölgedeki 2 türlü Hizbullah vardı. Bu Hizbulrahman ve hizbulşeytan olarak adlandırılmıştır. Nedeni ise, PKK tarafı taraftarlarının Marksist Leninist olması neticesinde JİTEM’in hizbul… PKK’nın Hizbullah’a hizbulşeytan, JİTEM’in Hizbullah’ına ise Hizbullah denirdi. Hizbulrahman ve hizbulşeytan adı altında ikiye ayrılırdı. Bunlarda kendi aralarında çatışırdı. PKK hakimdi. Bir dönemler hizbulrahman JİTEM’in Hizbullah’ı arasında PKK arasında birkaç çatışma yaşandıysa da bu pasif gösterildi. Elazığ JİTEM Grup Komutanlığı Jandarma Komando Tabur Komutanlığının yanındaki 2 katlı bir binada idi. JİTEM ajanları ve yıldız timleri burada barındırılırdı. Yıldız timleri dediğim parantez açıyorum, itirafçılardan oluşmuş, yardım yatakçılardan oluşmuş, eline kaleşnikof verilmiş, devletin yakalanan teröristleri devlete teslim edilmemiş jandarma adı altında bunlara işler yapılırdı. JİTEM’in, JİTEM’i ilk tanıdığımda Ahmet Cem Ersever denilen binbaşı halen oralardaydı. Bunlarla bağlı itirafçılar ve yıldız timleri de vardı. Jandarma Kıdemli Albay Teoman Barutçu’ya bağlı kişilerdi. Bu gruplar operasyona ilçelere, köylere giderler Renault marka araçlarla kaleşnikoflar sırtlarında kolayca dolaşırlardı. Bir iyi bir kaleşnikofun fiyatı 700 marka satılırdı. Yeşil Kod Mahmut Yıldırım denilen yani yüzbaşı olarak bildiğimiz kişi Ahmet Cem Ersever ile birlikteydi. Fakat Ahmet, Ahmet Cem Ersever’in ayrılmasından sonra Yeşil Kod orada bir dönemler yüzbaşı olarak grup komutanlığı yaptı. Mahmut Şahin’e Şahin’in yuasu telsiz diye telsiz odası da bana zimmetlendi. Bana bir tane telsiz verdi yuasu marka. Arazideki birlik konuşan terörist birliklerinin bende şifre eder yanımda komutana verir veyahut da elimle yazar saman kağıtları dediğimiz kağıtlara yazar, onları birliğe geldiğimizde JİTEM’e götürüp teslim ederdim. JİTEM’e, JİTEM genelde Hüseyin başçavuş denilen kişi vardı. Bu Hüseyin başçavuş o bilgileri verdiğim zaman Jandarma Alay Komutanı Teoman Barutçu ise Yeşil denilen kişiyi kullanırdı ki o bilgileri de ona verirdi zaten, Yeşil’e verirdi. Albay Teoman Barutçu tekerine sokanların tamamı öldürüldü. Hah nasıl öldürüldü? Bunları da o rütbelilerin tamamını da söyleyeceğim. Yüzbaşı zaten bir dönem JİTEM’e yeni biri geldi, o dönemler Elazığ işlerine. O yüzbaşıydı gerçek bir yüzbaşıydı. Sanırım ismi Vedat uzman… Murat Yüzbaşı uzun boylu, zayıf bir yapılı biriydi. Diğeri gibi gaddar değildi. Yani Yeşil Kod Mahmut Yıldırım gibi gaddar değil. Elazığ’da Elazığ ferro krom madeni vardır, ferro krom fabrikası vardır. O ocakta 8 kişi öldürüldü. Bu işçilerin öldürülmesinden sonra krom fabrikasının yönetimi bunlara geçti. Yani yönetimi yönetim var ama gayri resmi yönetim Teoman Barutçu ile Yeşil Kod Mahmut Yıldırım’ındı. Daha sonrada Elazığ ferro krom fabrikasına jandarma özel harekat grubu getirildi yani şuan ki jandarma komando ve jandarma özel harekat taburları. Oraya yerleştirildi. Askeri birliğe değil de fabrikaya yerleştirildi. Yeşil Kod Mahmut Yıldırım zaten ileride çok gelip gitmemeye başladı. Ahmet Cem Ersever zaten gitmişti. Elazığ Karakoçan Jandarma Bölük Komutanı Kıdemli Üsteğmen Mahir Özdemir özlüce barajı dönüşünde ne hikmetse o da pusuya düşürülerek şehit edildi. Şahadet tarihi ise Şubat 1994. Yani Binbaşı Mahmut Şahin’in şahadetinden yaklaşık 1 ay sonra. JİTEM binasına JİTEM’e giderdim JİTEM binasının çıkışında şu yazıyı gördüm hep. Ne gördüysen, ne biliyorsan, ne duyduysan, sen neysen ne olma hepsi burada kalsın. Elazığ Jandarma Komando Tabur Komutanlığına Binbaşı Osman Baykurt’ken, daha sonra Elazığ Jandarma Komando Tabur komutanlığına Binbaşı Mahmut Şahin getirildi. Bizi, profesyonel olmayan bir komando birliğini, komando taburunu operasyona gönderdiler. Operasyona gönderilen kişilerden bir tanesi de Fikri Karadağ’dı. 8. kolordu harekât istihbarata karşı koyma, koymadan sorumluydu. Operasyon planlarını ben gidip ondan binbaşıma bu şeyinden alırdık ondan sonra operasyona giderdik. 3. komando bölüğünden 1 astsubay ile 4 asker Hore dereden aşağıya inerken çıkan çatışmada şehit düşüldü. Telsiz sesleri halen kulağımdan gitmiyor. Bu Fikri’nin de kulağından gitmiyordur. Bunu da iyi biliyorum, çünkü kendisi bana söyledi. Daha sonra 6 asker daha gitti, Astsubay Abdullah ile beraber. Ki, astsubayında 2 tane çocuğu vardı. O da bu pusuya düşürülerek şehit edildi. Elazığ Jandarma Komando Tabur Komutan Yardımcısı Oğuz Aydoğan helikopter istedi, çatışma esnasında. Helikopter göndermediler. Yardımda göndermediler. 12 mi… 120 milimetrelik toplar vardı, karşıda Gökdere köyünde onları da göndertmediler. En son 17:45 civarlarında silahsız bir uhaş helikopteri gönderdiler. Ona da yüzbaşı elindeki bulunan tüfekle ateş etmeye başlayınca bununda farkına girdiler, helikopteri geri çağırdılar. Daha sonra 2 gün sonra ben şeyi biz şehitleri almaya gittik. Şehitlerin cenazeleri kazma ve küreklerle parçalanmıştı. 3 gündür susuzduk. Helikopterle su geldi. Albay Teoman 200 kişilik bölüklere 3 bidon su getirmiş, kendine de özel bir bidon su getirmişti. Şehit askerinin cenazelerini yaklaşık 1 kilometre ilerideki Sahatepe mevkiine çıkardık. Helikoptere koyarken öldürdüğümüz 1 tane teröristi de şehitlerin üstüne attırdı. Şehit cenazelerinin üzerine teröristi attırarak Elazığ’a gönderdi. Bunu yapan Albay Teoman Barutçu’ydu. Uzunca bir süre operasyonlara gitmedik. Gitmediğimiz dönemlerde Elazığ Jandarma Komando Taburunun yanındaki JİTEM binasında JİTEM’cilerle birlikte Albay Teoman Barutçu’nun yanında o dönem yıldız timlerinde bulunan Yeşil Kod Mahmut Yıldırım ile görünür ki herkes yüzbaşı derdi zaten söylemiştim. Elazığ Jandarma Komando Taburunun hemen altındaki giriş katının sağ tarafında yemekhane vardır. Yemekhanelerin yanında bir sürü tabut getirdiler. Her gün geçerken o tabutlardan biri ben miyim diye sorardım. Ki ileride zaten o tabutların tamamı bitti. Binbaşı Mahmut Şahin Elazığ Kırkağaç Jandarma Komando Alayından Elazığ Jandarma Komando Tabur Komutanlığına getirildi. Kırkağaç Jandarma Komando Alayı 1. tabur komutanıydı. Bize geldikten birkaç gün sonra beni seçti, benim postam sen olacaksın dedi. Emredersiniz dedim. Kürtçe bildiğin için çok işine yarar, yararsın benim dedi. Zaten böyle bir kahraman komutanın postası olmayı da canı gönülden istiyorum ki, oldum. Çok iyi disiplin getirdi. Komando taburumuz süper bir birlik oldu. Temizlik ihtiyaç her şey olarak. Operasyonları hız kesmeden devam ettirdi. Her girdiğimiz bölgede teröristler kaçacak delik arıyorlardı Elazığ Jandarma Komando Taburu Komutanı ile Albay Teoman Barutçu’nun arası hiç iyi değildi. Çünkü Elazığ bölgesi sınırları içerisindeki Karakoçan ilçesi güneybatısında inşaatı devam eden Özlüce barajı inşaatı devam ediyordu. Yeşil Kod Mahmut Yıldırım bu barajın sanki kendine üst edinmiş. Çünkü baraj inşaatını sanırım Demirel’in yeğenleri yapıyordu, 17 yıldır bitirilmemişti. Şirket bu Demirellerin şirketi idare ediyordu. Bu o bu nedenle, bu inşaat terör örgütünün hiç de işine gelmiyordu. Neden işine gelmiyordu? Baraj dolarsa çünkü teröristler geçiş yapamayacaktı. O dönemde PKK’nın Tunceli yani Dersim bölge sorumlusu Doktor Baran’dı, Müslüm Kod Doktor Baran, şey Müsl… Doktor Baran Kod ismi Müslüm Durgun’du. Ki Özlüce barajının stratejik önemi ortaya çıkmış, büyük bir rant dönüyordu. Bu rant PKK teröristlerinin müteahhit şirketine yüklüce para haraç talep etmeleriydi ki müteahhit firma alma Albay Teoman Barutçu’ya bu paraları vererek PKK’ya, PKK’ya verecekleri haracın çok daha az bir miktarını Albay Teoman’ı ikna etmişlerdi. Bu arada eğer ki baraj inşaatı biter, barajın gövdesi su toplarsa Özlüce köyü Özlüce’de kilometrelerce geriye geçecek 33 askeri şehit edenler Tunceli ile Bingöl arasındaki geçiş kapanacak teröristler tabi şeyden geçecek değiller ya denizden geçecek değiller ya. Özlüce köyünden tutun da Yayladere’ye kadar olan su bölge, bölge su altında kalacaktı. PKK’lı… PKK’nın diğer bölgede bulunan sol terör örgütlerinin işine gelmeyecekti. PKK’nın nitelendirdiği Dersim eyaleti Amed eyaleti arasında Dersim Tunceli bölgesi Amed eyaleti Diyarbakır’dı arası suyla dolacaktı. Öte yandan zaten onların güneyinde özle Kral kızı barajı yapılıyordu ki teröristlerin geçişi tamamıyla duracaktı. Elazığ Jandarma Komando Taburu Binbaşı Şahin bu yolsuzluğu biliyordu. Duymuştu. Teoman Barutçu albayla arası bunun içinde çok açıktı. Albay işine gelmeyen insanları sevmezdi. Mahmut Şahin’i çok düzgün ve ahlaklı olduğu için, görevine sadık olduğu içinde hiç sevmezdi. Binbaşı Mahmut Şahin Türkiye’nin en yürekli komandolarından biriydi bir veya birkaçı içerisindeydi. JİTEM'in getirdiği köylüleri, köylüleri, köy muhtarlarını sorguladı JİTEM. Görürdüm ben bunları ve gider katılırdım, onların konuşmalarını söylerdim Kürtçe ki çoğu Türkçe bilmezdi. Söylerdim derdim ki, JİTEM komutanına, bunlar mecbur kalmışlar, terörist bunlara silah çekmiş, devletin acizliği var, devlet bunlara sahip çıkamamış, yılın 365 gününde 5 gün asker odaysa, 360 günü teröristle beraber. Ekmek vermeyip de ne yapacak, elinde silah var teröristin. Öte yandan sanırım Ekim ayıydı. Ekim’den önce pardon önce onu söyleyeyim. Ekim’den önce Ağustos ayı içerisinde Albay Teoman Barutçu tarafından Elazığ Jandarma Alayına çağrıldım. Gittim alaya. Elazığ Askeri Hastanesine gönderildim. Elazığ Askeri Hastanesinden sevk alınarak beni Ankara Gülhane Tıp Akademisine gönderdiler. Gülhane Tıp Akademisinde bacağında hastalık vardır diye beni gönderdikten sonra şunda hastalık var diye hiçbir hastalığım çıkmadı. Gidiş gelişte 2 gün vermişlerdi o 2 gün içerisinde İstanbul'a gönderildim. İstanbul’da verilen adrese geldim İstanbul eski otogarı vardı Topkapı’da. Otogardan indim, elimde emanetler vardı, evraklar vardı, özel eşyalar vardı. Harbiye Orduevinin arkasındaki sanırım Saray Apartmanıydı, Saray Apartmanına geldim en üst katında Nevval Boz vardı onu getirip götürüyordu çünkü sanırım eski bir itirafçıymış ne olduğunu da bilmiyorum, ona verdim. Komutan senin geleceğini biliyor dedi. Oradan taksiye atladım, Eminönü’ne geldim. Eminönü’nde birkaç alışveriş yaptıktan sonra Sirkeci’de trene bindim, Bakırköy’e geldim. Bakırköy’de Ahmet Cem Ersever’le binbaşı, rahmetli Binbaşı Ahmet Cem Ersever’le görüştüm. Buradan Galeria denilen yere gittik, Galeria’da oturduk. Üzgün ve perişan bir hali vardı binbaşının. Bir arabası vardı, sanırım satmıştı. Ondan sonra beni Elazığ’a gönderdiler. O dönemler İstanbul İstihbarat Şube Müdürlüğüne Hanefi Avcı atanmıştı. Hanefi benimle uğraşıyor demişti. Hanefi’nin kim olduğunu bilmiyorum. Sonradan duydum, Hanefi Avcı’nın emniyet müdürü olduğunu. Daha sonra zaten ileriki aylarda da öldürüldüğünü duydum Nevval Boz’la beraber. Albay Teoman Barutçu ve Mehmet Fikri Karadağ tarafından Lice’de Sağgöze denilen mevki ki oradan intikal edilerek Bingöl’ün Genç ilçesine gelinir, o kırsal taranır ve oradan trene binilerek Elazığ’a dönülecekti. Ergani Jandarma Komando Taburu, Elazığ Jandarma Komando Taburu, Diyarbakır Jandarma Özel Harekat Timleri ve olay yeri şeye gelmişti. Tertibatımızı yaptık, sanırım yine Ekim ayıydı, Sağgöze’ye operasyon yapılacaktı. Biz buradan intikal için o tarafa gidecektik. Bütün birlikler sırt çantalarımızı hazırladık. Uhaş1 tipi helikopter geldi. Bütün birlikleri içtimaya aldılar, komando birlikleri ve jandarma özel harekat taburunu şey grubunu. Helikopterin içinden 1 tane tuğgeneral indi. Sonradan öğrendim ismi Bahtiyar Aydın’dı. Jandarma bölge komutanıydı. Sanırım 20 Ekim e 22 Ekim günüydü. Helikopterden inince biraz sonra pervanesi durdu ve bize konuşma yapmak için önümüzdeki kürsüye geldi. Konuşma başladığında yanında bir yarbay vardı, sanırım Diyarbakır Jandarma Alay Komutan Yardımcısıymış, helikopterin pervanesi durdu. Konuşma yaptığı sırada yaklaşık 5 dakikalık konuşmanın sırasında tahmin ediyorum bir şaklama silah sesi geldi. Komutan bulunduğu kürsüde ayağı yere değerek yere uzandı, mermi sağ gözünün altından girmiş, kafasını delmişti, kafası parçalanmıştı. Hemen koştuk, komutanı kaldıralım derken komutan zaten o ara şehit düştü. Daha sonra mermi 15 santim duvara girmişti, bir kanas mermisiydi. Ne oluyor demeye kalmadık, sağa sola ateş açıldı. Sağdan soldan da ateş gelmeye başladı bulunan komando birliklerinin üzerine ama yaralanan, ölen kimse yoktu. 2000, 2500 kişilik bir birliğin içerisinde 1 tane tuğgeneral öldürüldü ve bütün makineli tüfekler evlere doğru ateş açmaya başladı merminin geldiği yerlere. Sanırım o gün 13 tane vatandaş öldürülmüştü. Operasyon bitti, helikopter çalışmadı. Neden çalışmadı? uhaş1 tipi helikopter Türkiye’ye sanırım hibe edilen helikopterlerden birisiymiş. Bu helikopterler motoru soğuduktan sonra 6 saat sürüyormuş soğuması, 6 saat sonra çalışıyormuş ve Tuğgeneral Bahtiyar Aydın şehit düştü. Olay yerine intikal ettik. Binbaşı Mahmut Şahin’le bulunan ateş edilen mevzii bulduk. Çalıların arasına 3, 5 taş konmuş, içinde bir tane bixi marka makineli tüfek, 3, 4 tane de kaleşnikof ve bir tane kanas marka suikast silahı. Binbaşı Mahmut Şahin silahı aldı ve bana verdi. Tüfekler bizdeydi. Diğer tüfekleri de araçlara koyduk, araçları çağırdık, araçlara koyduk. Kanas marka suikast silahını benden daha sonra o yarbay benden aldı Lice Komando Bölüğünün önündeydim. Sonrada sonra Elazığ’a geldik. Elazığ’da ATV o gün çekim yapmış. Dediğim yarbayda oradaydı, o yarbayda anlatımlarını yaptı. Operasyon lağvedilmiş oldu, operasyon yapılmadan bir tümgeneral şehit düşmüş oldu. Allah rahmet etsin. Dicle ırmağı üzerinde Kral Kızı Barajı yapılıyordu, yapılmaktaydı. Bu barajda terörist örgüt PKK işine gelmeyen inşaatlardan biriydi. Fakat geçiş güzergahlarını kullanan PKK’lı teröristler; Alacakaya Arıcak, Arıcak üzerinden Alp Dağlar, Bingöl Genç ilçesi ve daha sonra buradan intikal edilerek Tunceli yani Dersim eyaletine gidilirdi, geçiş yapan teröristler buradan geçerdi. Özlüce Barajında zaten bu yapılmıyordu. Bu ne yazık ki bu barajda yapılmıyordu birileri her zaman durduruyorlardı barajları. Bu barajlar 20 sene sürdü bunların inşaatı. En son Özlüce Barajını da sanırım Süleyman Demirel Cumhurbaşkanlığını bırakmadan önce gidip açtı, bitti dedi. Bitti ama orada bir sürü insan öldü. Mahmut Şahin’le birçok operasyona katıldım. Mahmut Şahin Güneydoğudaki taburların en iyisiydi, en iyisinin tabur komutanıydı. Hatta bir çatışmada Agit Kod Fırat Korkmaz’ı bile ölü ele geçirmiştik sanırım. İntikallerde gece intikallerinde genelde günde sanırım 70 kilometre yol yürüyorduk. Operasyon dönüşünde operasyona çıkmak için moralimiz çok iyiydi operasyon keşke çıksın beni JİTEM sorumluluk alanına götürmesinler ki onları görmeyeyim. Moralimizi bozan şeylerden bir tanesi de o gün o tabutları görmemiz, her gün o tabutların önünden geçmemiz büyük moral bozucuydu ki Mahmut Şahin gelir gelmez bu tabutları kaldırdı önce. Albay Teoman’ın sözü zaten Mahmut Şahin’e geçmiyordu. Mahmut Şahin’in genel komutanlıkla arası çok iyiydi. Günlerden bir gün; 22 Eylül günüydü sanırım, 2. komando bölüğü Özlüce Barajına göreve gönderildi. Bunların 2. komando timi 1. bölüğün 2. komando timinde 2 tane arkadaşım vardır. Şehit Hayati Reçber, Şehit Komando Lütfü Dereli. Bunlar Özlüce Barajına gönderildi. Özlüce barajında 26 Eylül 1993 günü bir baraj inşaatına gittiklerinde çocuklar gündüz intikal, gecede pusu atarlardı. Terörist grup gece Kutu Deresinin tepesine verdiği tek komando timi yani 300, 500 teröristin gezdiği dağlarda belki daha fazla. Siz oraya tek komando timi gönderdiniz. Bu komando timinde gece pusu atarken, gündüz zaten mevziileri belli teröristler bunları tespit etmişler. Gece çatışma çıkmıştı, teröristlerden bir tanesi Lütfü’nün boğazını kesmeye çalışmıştı, Lütfü ayağa kalkınca teröristi vurmuştu, öbür teröristi de vurmuştu fakat Lütfü ayaktayken karşıdaki terörist roket atmış, roket Lütfü’nün yüzüne gelmiştir, RPG-7. Hayati Reçber’de orada şehit düştü. Biz önce baraja geldik, baraja helikopterle Albay Teoman’da geldi. Cenazeleri battaniyelere sarmıştık ikisinin. O cenazeler yerdeyken Lütfü gece uyuyakalmış sanırım ki, daha sonra boğazı kesilirken teröristle mücadele etmiş. Belki hakarettir diye. Geldi önce cenazelere baktı, bu o. çocuklarının dedi bu anasını bilmem ne yaptıklarımın çocukları gebermiş, gitmiştir dedi. Lütfü Dereli olduğunu biliyordum, çünkü yüzü yoktu, roket yüzünde parçalamıştı, Hayati’yi gördüm, sonra Elazığ’a gönderildiler, Elazığ’a peşine de biz gittik. O Lütfü’yü teneşirden indirdik, Lütfü’yü morga götürdük Lütfü battaniyelerde. Birimi açtım ki parçalanmış bir ceset. Hangi, kimdir benim devrem ama kimdir bilmiyorum, botlarındaki ayaklarındaki botları çıkardım, çoraplarını çıkardım, elbisesini çıkardım, vücudun yarısı yok. Delik deşip edilmiş her tarafı. Yan tarafımıza JİTEM'ciler geldi. O sivil Hüseyin Başçavuş falan dediğim beni gördü. Ben cenazelerin başında kalırken öte yana arka tarafa geçtiler. Biz dedik oradaki teröristlerin tamamını biliyoruz, onlar niye bunu yaptı ki, dedi. Biz o çocuklardan bunu beklemezdik dedi, ben bunu kulağımla duydum. Benim yanımda da bir sürü asker vardı, bunları duyan ve cenazelerini annelerine gönderdik biz. Teoman Barutçu’nun o anneye sövdüğünü, sövdüğü anneyi, Hayati’nin annesini 17 sene sonra gördüm, gittim yanına Sorgun’a, bir arkadaşlan beraber. Önce Hayati’nin mezarına gittim, Hayati’nin mezarında bir tane demirden bir tane direk dikilmiş, annesini gördüm. Ben sırf o albay ona küfretmiştir diye onun kabrini görmek istedim, o yaşlı şehit annesini görmek istedim. Ellerimden tuttu ellerini vücudumun içine koyarak sende oğlumun kokusu var dedi. Halbuki o albay o kadına küfretmişti. 70 bin tane şehit verildi bu ülkede pardon 7 bin tane şehit verildi bunların içerisinde anayasanın 1. ve 10. maddesi eşitliktir. Dil, din, ırk, mezhep gözetmeksiniz. Peki, bu 7 binin içerisinde ve binlerce yaralının içerisinde bir tane topçu yok mu, bir tane popçu yok mu, bir tane zengin çocuğu bir tane Ermeni çocuğu bir tane general çocuğu yok mu ölüm bizim kaderimiz midir? Ölüm bizim kaderimiz değildir, bunlar bize ölümü kader yapmıştır.”
Sanık Doğu Perinçek söz almadan konuştu, anlaşılamadı.
Mahkeme Başkanı: "Usule göre tanığın beyanı kesilmez, oturun lütfen. Usul hükümlerine göre tanığın beyanı kesilmez, tanığın beyanınız dinliyoruz buyurun, oturun.”
Sanık Doğu Perinçek söz almadan konuştu, anlaşılamadı.
Mahkeme Başkanı: "Buyurun oturun, söz vermiyorum buyurun oturun.”
Sanık Doğu Perinçek söz almadan konuştu: “İlgili hiçbir şey yok. Suç tanımıyla ve iddianameyle ilgili hiçbir şey yok (1, 2 kelime anlaşılamadı) yapın. Burada suç yok, suç konuşulmuyor, psikolojik savaş yapılıyor Türk Ordusuna Türkiye’ye karşı psikolojik savaş (1 kelime anlaşılamadı) psikolojik savaş (1 kelime anlaşılamadı).”
Mahkeme Başkanı: "Buyurun oturun tamam buyurun. Buyurun, buyurun oturun söz vermiyorum buyurun. Tanığın beyanı kesilmez dinleyin, buyurun.”
Sanık Doğu Perinçek söz almadan konuştu: “Psikolojik savaş merkezi mi burası?”
Mahkeme Başkanı: “Burası psikolojik harekat merkez değil, lütfen efendim, lütfen bu tür şeyler söylemeyin, ısrar ederseniz çıkartmak zorunda kalacağım. Lütfen mahkeme psikolojik hareket yapmaz, lütfen. Burada tanığı dinliyoruz lütfen.”
Gizli Tanık Kıskaç: “Sayın Perinçek ben bunları yaşarken sen orada değildin.”
Mahkeme Başkanı: “Buyurun devam edin. Usul hükümlerine göre tanığın beyanı kesilmez. Tamamlasın, tanık beyanlarını. Buyurun, devam edin, gizli tanık.”
Gizli Tanık Kıskaç: “Teşekkür ederim Başkanım. Aradan 10 gün geçtikten sonra geçmişti ki Karakoçan ilçe sınırlarında Ohi Deresi bölgesinde saat 05:00 civarlarında intikal halindeyken çıkan çatışmada 5 tane teröristi ölü ele geçirdik, moral yerine gelmişti. Binbaşı çok başarılıydı. Bizim Mahmut Şahin’in gittiği operasyonlarda köylüye, vatandaşa çok iyi davranırlardı. Neden? Çünkü kendisi de bir köylüydü. Mahmut Şahin’in gittiği operasyonlarda başköşede ağırlanırdı. Beni oğlu gibi severdi, bende onu öyle severdim ki bir baba gibi, şaha kalkmış bir aslan gibiydi Binbaşı Mahmut Şahin. Her yere girer, her yerde teröristlerin kökünü kazırdık biz. Ayrıca biz Mahmut Şahin’le Pazar günleri operasyonların olmadığı günler Özlüce Barajına gider bizimle itirafçı gruplar yani o Yeşil Kod Mahmut Yıldırım’larda gelir, orada kırsalda av yaparlardı. O av sırasında intikal ederken araziye bildirmiştik BTR dediğimiz zırhlı araçlarla bize ateş açıldı Mahmut Şahin’i orada vurmak istediler, ama Mahmut Şahin’i yine orada vuramadılar. Bunu yaptıran zaten belliydi, Teoman Barutçu’ydu. Daha sonraki operasyonlarda ise bize bu teröristler bittikten sonra Binbaşı Mahmut Şahin’in yaptığı çok güzel şeyler vardı. Kaçakçılar, uyuşturucu tüccarları ki Elazığ’da bir kilo toz bir otobüs denirdi. Bu işte uyuşturucu işine atılacaktı ki bunları zaten bitirecekti, ama mekanı cennet olsun. Her lafından bir tanesi bu ülkeyi vatan hainlerinden kurtaracağız, bu ülke huzur ve refah içinde yaşayacak. Benim hayatımda gördüğüm en cesur adamdı. Daha sonra bizi operasyona Göresi Dağına gönderdiler Diyarbakır il hudutları içerisindeydi ayrıca bir bölümü Elazığ sınırları içerisinde kalan 2700 rakımlı bir dağdır. Teröristlerin şehit pervan diye adlandırıldığı bir kamptır burası, geçen gün o kampta zaten 24 tane terörist öldürüldü sanırım. 18 sene sonradan bahsediyorum. Demek ki birileri bir güç var ki bunları oralarda tuttu. Saat 19:00 civarlarında yürümeye başladık, 24:00 civarlarında Kral Kızı Barajına yaklaştık, Dicle Vadisindeyiz. Dicle Nehri çok kötü bir kayalık ve sarp bir yerdir, 13:00 civarında istirahat verdik. Aşağı Şeklime, Yukarı Şeklime Köyleri vardır. Asker senede 1 veya 2 sefer oraya uğrar, gerisi teröristin kontrolündedir. Birkaç gün sonra şey, 1 gün sonra, intikal bitmişti Kral Kızının başında bulunan bir köy vardı. Köyü askeriyeler boşaltmış ve yanmış bir köydü, teröristlere yardım ve yatakçılık yaparlarmış. Diyarbakır Jandarma Alayı boşaltmış köyü. Yanmış bir okul vardı. Okulun arkasında bir ateş yaktık. Beni çağırdı, oğlum dedi, sana bir şey soracağım dedi. Emredin komutanım dedim. Bütün çatışmalarda önde gidiyorsun, korkmuyorsun neden dedi. Komutanım dedim, biz 7 kardeşiz. Birimiz şehit düşerse devlet 6’sına bakar, 1 tane annem babam var, onlara da maaş bağlar, biri olmazsa ne fayda, biz böyle düşünmüşüz, vatan sevgisini. Operasyonun bittiği bir gün sonrası uzaktan silah sesleri gelmeye başladı. Komando bölüklerin her biri bir taraftayken biz intikal ettik olay bölgesine, bir karakola geldik. Karakolda birkaç gün öncesinde MG3 mevziisinde makineli tüfek nişancısı bir çavuşu şehit etmişler. O arada da izine çıkmaya hazırlayan bir karakol komutanı vardı sivil elbiseli bizimle gelecekmiş. Konvoy halinde geldiğimiz için. Üstündeki sivil elbiseyle makineli tüfeği kaparak bizimle geldi. Çatışma bölgesine vardık, şiddetli bir çatışma var, kobra helikopterler tarıyor. Göğüs göğse bir çatışma oldu orada. Çatışma bitmedi, bir gün sonrası devam etti, Ziyaret Dağı var doğusunda, terörist grup oraya kaçmıştı. Terörist grubunu takip ettik. Bu arada köy korucuları da bize yardım etti. Operasyon 1 gün sonrasının sabahı saat 04:00 civarlarında köy korucuları kendi aralarında konuşurken bir kere söz duydum. Burada teröristler var diyor, fazla ileri gitmememiz lazım. Binbaşı Mahmut Şahin beni çağırdı, oğlum bunlar ne dedi? Komutanım üst tarafta teröristler varmış, bizi gözetliyorlarmış, daha ileri gitmememizi söylüyor. Binbaşı Mahmut Şahin’de olay (1 kelime anlaşılamadı) gidin dedi. Sabah saat 05:00 civarları, operasyonun tam bitiş saati, bir çay demledim. Kanas, kanas marka suikast silahları o zamanlar bize yeni verilmişti. Çünkü Ruslardan daha yeni ithal edilmişti. Türk Ordusunun elinde kanas yapımı suikast silahı yoktu. Mustafa geldi yanıma, 2. bölük komutanının postası, Mustafa Aslan şehit düştü, o çatışmada. Bana geldi dedi ki, şu kanasla bir resim çekebilir miyim diye. Buyur çek dedim, Mustafa. Tim komutanı Kalender’den aldım, onun eline verdim çekti. Binbaşıyla çayımızı içerken birden bir çatışma çıktı, Mustafa yanımızdan kayboldu gitti. Üst tarafımızda yaklaşık 170’in üzerinde bir terörist. Ziyaret Dağı. Yaklaşık 30 kilometre bıçak kayalık. Zaten onun devamı Heleysi, öbür tarafı Görece Dağı Güneydoğunun en sarp yerlerinden bir tanesidir. Birden şehit haberi geldi Mustafa şehit düşmüştü, el bombası yemişti. Neden el bombası yemişti? İlerlediği sırada el bombasının atıldığını görüyor, arkasındaki yüzbaşıyı yere itmişti, kendisi havada kalmıştı Oğuz Aydoğan Yüzbaşı Elazığ Jandarma Komando Tabur Komutan yardımcısı harekat başkanıydı. Mustafa yatamadığı, havada kaldığı için el bombasının bütün şarapnelleri vücuduna gelmiş şehit düşmüştü ve birçok yaralı vardı. Yaralı bir tane uzman getirdiler yanıma, bacakları el bombasından parçalanmıştı, bacaklarını sardık helikoptere gö… Bir tane ölü terörist var can çekişiyordu. Sanırım Diyarbakır vali… eski valilerinden bir tanesinin oğluymuş öyle söylendi bilmem. Yakışıklı bir tane iyi bir çocuktu, ama terörist vatan hainiydi. Öldürüldü. Daha sonra aynı bölgede 15 günlük bir askerden bahsediyorum Konya nüfusuna kayıtlı bunların isimlerini tek tek vereceğim. 15 günlüktü, Perinçek oğullarını oraya göndermediği için bunları bilemez zaten. 15 günlük askeri sıcak temas bölgesine gönderdiler o çocukta boğazından 3 tane mermiyle şehit düştü. Kobralar geldi.”
Sanık Doğu Perinçek müdafii Av. Mehmet Cengiz söz almadan konuştu, anlaşılmadı.
Mahkeme Başkanı: “Buyurun efendim oturun. Söz vermiyorum buyurun oturun.”
Sanık Doğu Perinçek müdafii Av. Mehmet Cengiz söz almadan konuştu anlaşılmadı.
Mahkeme Başkanı: “Buyurun buyurun söz vermiyorum efendim buyurun.”
Sanık Doğu Perinçek müdafii Av. Mehmet Cengiz söz almadan konuştu anlaşılmadı.
Mahkeme Başkanı: “Avukat Mehmet Bey lütfen oturun, buyurun. Buyurun. Gizli Tanık İfade verirken çok tafsilatlı dalmadan olayları anlatır şekilde ve dosyamız sanıklarıyla ilgili olayları anlatır şekilde anlatır buyurun.”
Gizli Tanık Kıskaç: “Efendim oralara geleceğim zaten. Bunlar, bunlar bu taraftan o tarafa doğru geliyorlar.”
Mahkeme Başkanı: “Buyurun.”
Gizli Tanık Kıskaç: “O tarafa doğru geleceğiz efendim, yani az kaldı zaten, uzun (1 kelime anlaşılmadı)
Mahkeme Başkanı: “Çok tafsilata dalmadan.”
Gizli Tanık Kıskaç: “Peki efendim.”
Mahkeme Başkanı: “Anlatın.”
Gizli Tanık Kıskaç: “Çıkan çatışmada yaklaşık 15 tane terörist öldürüldü. Operasyon bitti. Günlerden bir gün Elazığ’da gezerken Astsubay Kalender Demir’i gördüm, Pazar günüydü. Bana oğlum dedi, Şekerhan Yaylasına operasyon var dedi. Şekerhan Yaylası dedikleri yer Hole Deresidir, 11 şehidi verdiğimiz yerdir, bacaklarım tutuldu, içime bir korku geldi. Aynı gün Elazığ Jandarma Komando Tabur Komutanım Binbaşı Mahmut Şahin’le beraber Albay Fikri Karadağ’ın yanına gittik.”
Sanık Fikret Emek söz almadan konuştu, anlaşılmadı.
Mahkeme Başkanı: “Bir dakika, bir dakika efendim tamam buyurun.”
Gizli Tanık Kıskaç: “Albay Fikri Karadağ’dan Hole’de Akdağlar Operasyonun emrini aldık. 10 Ocak 1. ayın 10’u 1994 günüydü. 1 saat sonra araçlara bindik ve devam ettik. Bizimle Yeşil kod Mahmut Yıldırım geldi operasyona, itirafçı timleri de geldi. Yüzbaşı Oğuz Aydoğan bir önceki çatışmada yaralı olduğu için onu göndermediler, raporluydu. Hasbeyi Köyüne vardık. Ondan sonrası zaten efendim az kalıyor bitireceğim bu bölümü. Hasbeyi Köyüne gittik. Saat 8:00 civarları akşam. Saat 8:00 civarlarından sonra polis harekat tim komutanını bana çağır dedi, komando bölük komutanlarını bana çağır dedi, o itirafçıları bana çağır dedi, gittim. Bunlar köy muhtarının odasına kurulmuşlar, oturuyorlar. Baktım şerefeler yanıyor minarenin, düğün değil, bayram değil niye şerefe yanar? Söyledim. Bunlar dedi birileri burada olduğumuzu söyledi belki dedi, belki de. Saat gece 12:00’de itirafçı timleriyle birlikte o yaklaşık 10 saatlik bir yürümenin ardından Akdağ’lar bölgesinin en üst seviyelerden bir tanesine geldik. Nedenini bilmediğim bir nedenden dolayı 2 tane asker şehit düştü orda. Helikopter geldi, cenazeleri götürdü, şehitleri götürdü. Bana çağırdı, beni çağırdı zaten bunu önümüzdeki bölüm bunu da vereceğim size. Bir fotoğraf çekinelim mi dedi oğlum, bütün birlikleri çektik, çektiler, orda sanırım itirafçılarda geldi, onlarda vardı, onlarla birlikte Binbaşı Mahmut Şahin’le tek bir fotoğraf çektik. 1. ayın 11’i, 3150 metrelik yükseklikte bir fotoğraf çektik. İntikal sırasında Yeşil Kod Mahmut Yıldırım ve onların grupları bizden ayrıldı, yıldız timleri. Bingöl Komando Tabur Tugayı karşıdan geliyor, çatışma çıkmıştı. Telsizlerde durmadan bizim geldiğimizi söylüyorlar, yalnız bu arada operasyonu planlayan kişi Albay Fikri’ydi, harekat emrini veren, Teoman Barutçu ile kendisi ikisi bir karakola gelmişler, karşıda Gökdere Karakolu var. Bir sürü şehit veren bir karakol, orda bekliyorlar. Dağların başına çıktık, yürümeye başladık.”
Mahkeme Başkanı: “Gizli Tanık.”
Gizli Tanık Kıskaç: “Efendim.”
Mahkeme Başkanı: “Makul bir süre sonra bugünkü oturama son vereceğiz.”
Gizli Tanık Kıskaç: “Efendim…”
Mahkeme Başkanı: “Olayları.”
Gizli Tanık Kıskaç: “Efendim şahadetini söyleyeyim, Mahmut Şahin’in şahadetini söyleyeyim, ondan sonra bitireceğim.”
Mahkeme Başkanı: “ Olayları böyle detaylara inmeden kısaca bir şekilde anlatın.”
Gizli Tanık Kıskaç: “Mahmut Şahin’le beraber ilerledik, 18 saattir yol yürüyoruz, 18. saatin sonunda yol bitti. Oturduk bir yerde kar yemeye başladım. Yoruldum, artık gidecek yerin yok. Birden silah sesleri gelmeye başladı. Silah seslerinin geldiği yerde itirafçı grupları var. İtirafçı grupları o taraftan çıktı çünkü Sahatepeye. 11 askeri şehit verdiğimiz yerden Sahatepeye çıktık. Yaklaşık 600 metre filan. Gittiğim Gültekin Üsteğmene dedim ki, bana dedi ki lan salak dedi burada ne işin var dedi? Mahmut Binbaşının yanında niye değilsin? Kaybettim dedim. Oraya git dedi. Gittim, sakallı bir tane terörist gördüm, elinde kaleşnikof. Söyledim, Maho Binbaşıyı gördün mü dedim. Polis sandım ben onu önce veya itirafçılardan biri sandım, hiç ses yok. Aşağıdan gelen komando timine el bombası atmış daha sonra, Ahmet Nalçacı denilen bir tane asker el bombasının yanlışlıkla üzerine atlamış ve şehit düşmüştü. Daha sonra teröristlerin bulunduğu yere gönderdiler beni. Bir sürü mermi geçti etrafımdan, hiçbir tanesi isabet etmedi. Geri döndüm geldim binbaşının yanına. Lan salak dedi bana, teröristlerin içine giriyordun dedi. Kafasında bir tane kar başlığı vardı, kaleşnikofun emniyetini açtı, tam nişan alıyordu, bir şaklama sesi geldi, kar başlığı gitti, saat 5:10 geçiyor, 1. ayın 11’i 1994 senesi. Binbaşı Mahmut Şahin’i kaldırdığımda yüzüstü yatmıştı sanırım yaralandı dedim. Ha yanında bir tane asker daha var, onunla beraber kaldırırken sol elim kafasının içine girdi ve kucağımda şehit düştü yarım saat. Teröristler telsizde bayram ediyorlar. Bulunduğunuz bölgeye havan topu atışı yapılmadı, bura bütün bir komando birlikleri, komando birliklerinde görev yapan herkes ölür, orayı bilinçli bombalamadılar. Bombalanmayan yerde de Binbaşı Mahmut Şahin’i şehit verdik ve 2. gün Üsteğmen Gültekin yanıma geldi, kafanıza göre senaryo çizmeyin dedi bana.”
Sanık Veli Küçük söz almadan konuştu anlaşılmadı.
Gizli Tanık Kıskaç: “Paşam size de sıra gelecek.”
Mahkeme Başkanı: “ Efendim buyurun.”
Salonda söz almadan konuşanlar oldu anlaşılmadı.
Mahkeme Başkanı: “Buyurun. Gizli Tanık çok detaya girmeden olayları böyle özetleyerek anlatın.”
Gizli Tanık Kıskaç: “Binbaşı Mahmut Şahin şehit edildi, Binbaşı Mahmut Şahin’in şehit edilmesinden sonra o profesyonel komando taburunun başına bir tane hasta, bir tane okuldan bir binbaşı getirdiler halkla ilişkiler, halkla ilişkiler komando eğitimi almamış, bir tane adamı komanda taburunun başına getirdiler.”
Sanık Doğu Perinçek söz almadan konuştu anlaşılmadı.
Mahkeme Başkanı: “Bir dakika, bir dakika lütfen.”
Sanık Doğu Perinçek söz almadan konuştu: “Türk ordusunu mu yargılıyorsunuz burada.”
Mahkeme Başkanı: “Buyurun, buyurun.”
Sanık Doğu Perinçek söz almadan konuştu: “Türk ordusunu mu yargılıyorsunuz. Türk ordusunu yargılıyorsunuz burada.”
Mahkeme Başkanı: “Doğu Bey Lütfen, Doğu lütfen tanığın beyanını almak zorundayız.”
Sanık Doğu Perinçek söz almadan konuştu anlaşılmadı.
Mahkeme Başkanı: “Lütfen efendim lütfen tamam bahsediyor efendim Fikri Karadağ’dan bahsetti, Veli Küçük’ten bahsetti daha ifadesi bitmedi.”
Salonda söz almadan konuşanlar oldu, anlaşılmadı.
Mahkeme Başkanı: “Lütfen efendim lütfen. Buyurun Gizli Tanık tekrar söylüyorum olayları ve dosya sanıklarıyla ilgili bildiklerinizi özetleyerek anlatın buyurun.”
Gizli Tanık Kıskaç: “Şehit edilen, şehit edilen Binbaşı Mahmut Şahin’in ölümüne sebep olanlar hiç bu zamana kadar yargılanmadı ve binbaşının 3 tane yatalak çocuğu vardı, o yatalak çocuklarıyla beraber binbaşı şehit Binbaşı Mahmut Şahin cenazesini bir kargo uçağına koyarak yatarak vücudunun yüzde 98’i çalışmayan bir çocuğu sandalyeyle kargo uçağına bağlayıp gönderdiler.”
Mahkeme Başkanı: “Evet. Bir dakika dosyamızın sanıklarıyla ilgili olayları anlatın.”
Gizli Tanık Kıskaç: “Efendim anlatacağım, anlatacağım.”
Mahkeme Başkanı: “Buyurun.”
Gizli Tanık Kıskaç: “Zaten o dönemden sonra Yeşil Kod Mahmut Yıldırım’ı bir daha görmedik. Güneydoğu kesimini bitiriyorum efendim. 12. ayın 12’si 1994 tarihinde Elazığ Komandodan ayrıldım, Sivas’a geldim, Sivas’ta Orhan Demir bir tanesiyle tanıştım, arka tanıdıktır. Sivas Madımak ot… Madımak olaylarının, Sivas Madımak olaylarının sanığıydı bu kişi. Birileri geldi dedi, bizi arkadan kışkırttılar ve oteli yaktık, oteli yaktık. Tamam dedim. Daha sonra zaten bayağı bir cezaevinde kaldıktan sonra tahliye oldu. DHKP-C liderlerinden İç Anadolu sorumlusu Mustafa Aktaş, Madımak Otelinde ölen türkücü Hasret Gültekin’in akrabasıydı. Köylümdür. Mustafa Aktaş’ın PKK, PKK’lı bir Mustafa Aktaş DHKP-C’den tamamı PKK’dan eğitim aldılar. Geri dönüşte Sivas olaylarından sonra Başbağlar köyü katliamını yaparak 33 kişiyi köy meydanında öldürdüler. Bunları yapan bunu yapan örgüt DHKP-C’ydi. Mustafa Aktaş’ın da babası CHP İmranlı İlçe Teşkilat Başkanıydı. İmranlı İlçesi o dönemlerde İmranlı İlçesi Jandarma Bölük Komutanlığına JİTEM’den ayrılma Teğmen Menderes Güçlü getirdi. Veli Paşam onu da çok iyi bilir, çünkü Veli Paşamın en iyi adamlarından bir tanesiydi. Teğmen Menderes Güçlü, Üsteğmen Menderes Güçlü. Mardin JİTEM’de Ahmet Cem Ersever’le görev yaptım dedi bana. Cumhuriyet Halk Partisi Sivas Milletvekili Ziya Halis, ayrıca annemin akrabasıdır. Çalışma ve Sosyal Bakanı, Sosyal Güvenlik Bakanıydı, 1991 seçimlerinde yiğeni Yücel Halis’e araç tahsis etmişti. Yücel Halis daha sonra neler yaptı ben onları da size anlatacağım. Yücel Halis, Halis bir operasyonda kaçırıldı, onu da anlatacağım. CHP’den İnsan Haklarından sorumlu devlet Bakanı Azimet Köylüoğlu, tesadüftür ki o da babamın akrabası. Yücel Halis’i koçgiri sorumlusu yaptılar, Cafer kod Durali Erdoğan, Erdoğan onu da yardımcısı yaptı. Dilan kod Türker Erdoğan’da bir çatışmada öldürüldü. PKK’nın Avrupa basın sözcülüğüne ise Rıza Erdoğan getirildi, yani bunlar 3 kardeş, üçü de PKK’lı. Madımak Otelinin yakılması, Başbağlar Köyü katliamından sonra DHKP-C güçlendikçe güçlenmiş, militan bulmakta güçlenmiş çekmekte güçlük çekmekte Teğmen Menderes Güçlü ise bu kişilere destek vermekten çünkü Teğmen Menderes Güçlü’yü koruyan kollayan kişi CHP Sivas Milletvekili Yücel Halis’tir. Milletvekilinin yanında milletvekili ayrıca zaten Azimet Köylüoğlu’da Devlet Bakanı, İnsan Haklarından sorumlu. Bunları ben Menderes Güçlü ile o biçim sıkı fıkı görürdüm. Bakan Ziya Halis 1991 yılında TEM oto yolu gişelerini İmranlı köy ismi söylememe gerek var mı efendim? O köyün, köyde bulunan A. Yalçın, E. Yıldırım, A. Güneş isimli kişileri TEM oto yolu gişelerine personel olarak atamıştır. Bunun gibi birçok kişiyi gişelere koydular. Gişelere neden koydular? Gişeler, bakanlar tarafından gişelere alınan bu kişiler DHKP-C örgütüyle bağlantıları vardı ki bunlar Mustafa Aktaş’ın akrabalarıydı. Gişelerden tır geçerek taksi gösteriyorlardı, sistemi devre dışı bırakıyorlardı gişe sabahlara kadar bunlara çalışıyorlardı. Bu araçlardan milyarlarca lira rant elde ettiler, bu DHKP-C’nin parası yoktu bu paraların çoğu DHPK-C’ye gitti. Yaklaşık olarak 4 yıl sürdü bu vurgun. Büyük servet sahibi oldular, 1995 yılında DHKP-C terörü İç Anadolu sorumlusu Mustafa Aktaş ile A. Yalçın denilen kişinin evlerinde günlerce kaldı. DHKP-C’nin aranın bir lider gişelerde çalışan bir memurun evinde günlerce kaldı, çünkü akrabasıydı, zaten parada ordan finanse ediyordu DHKP-C’ye. DHKP_C… O dönemlerde Kocaeli İl Jandarma Alay Komutanı Veli Küçük Paşamdı. Veli Küçük ile Ziya Halis’te çok samimiydiler bu arada. Gişelerde rant terörü döndü. DHKP-C örgütünün bel kemiği bu gişelerden çalınan paralarla döndü bunla… hatta bu program günü oldu da bu programı sonra kapattılar Arena programında Uğur Dündar bunları deşifre etti. Deşifre etti, adamları birer hafta işten aldılar, sonra tekrar işlerine iade ettiler çünkü arkalarında devlet bakanı var. Bu milletin paralarını vatan hainlerine ve bölücülere ve yıkıcı güçlere verilmiştir. Yine 1993 yılında DHKP-C, PKK terör örgütü Sivas kırsalında birçok eylem yapmış DHKP-C örgütüne yardımcı olmuş ki, Selimiye Köy katliamında Sünni Köyüydü, Cömert Özen, Mustafa Aktaş tarafından ve Ayşe kod Yücel Taris tarafından o köy basılarak 14 kişi kurşuna dizildi. Başbağlar’dan sonra ve yakın bir tarihte bu kişiler tarafından bu ki operasyon Sivas’ta elini kolunu sallayarak devletin operasyon yapmadığı bu kişiler Başkomiser Fetih Akyüz’ü şehit ettiler. Yine aynı yıl Temmuz, Ağustos aylarında DHKP-C terörün Sivas Erzincan Karayolunu keserek genelde Dadaş turizm gibi ve Es Adaş turizmin şirketlerinin araçlarını yakıp yıktılar sadece Munzur turizmin araçları o yoldan geçsin diye orda da bir rant sağladılar. DHKP-C o zamanlar Sivas kırsalında güçlendi, PKK’da yerleşti oraya. Baktım İmranlı’da 1 ay kaldım olacak gibi değil geçtim İstanbul’a. İstanbul’da çok farklı değildi Teğmen Menderes Güçlü DHKP-C İç Anadolu sorumlusu Mustafa Aktaş’ın babasını Sivas’a gönder… şey İstanbul’a göndermişti. Gelecem Mustafa Aktaş aranan bir kişi olarak görmüyorum çünkü bilmiyorum Mustafa Aktaş’ın arandığını. Mustafa Aktaş’la Bahçelievler’de karşılaştık. Canlı kahve denilen bir yer var Canlı Kahvede karşılaştık. Bir kuyumcu dükkanında o da bizim köylü. Bu adam DHKP-C’nin lideri ama elini kolunu sallıyor sene 1995. DHKP-C örgütü finans sıkıntısı yaşıyor, dağdaki militana para gönderemiyor, okullara para gönderemiyor, silah alamıyor vesaire. 1994 yılında içerisinde alınan bir karardı ki, Almanya’nın Worah kendinde DHKP-C lideri Dursun Karataş, Aslan Tayfun Özkök, Faruk Erden, Hasan Yıldırım’ın da katıldığı bir toplantıda, bir toplantıda Sabancı suikasti Sabancı Suikastinin emri verilmişti. Tabi Sabancı Suikastinin DHKP-C için niye önemi vardı? Bir sansasyonel eylem ama Sabancı Suikastini yapan DHKP-C’deydi, isim DHKP-C’ydi ama arkalarında birileri vardı. 1995 yılında birçok TV’ye reklam verildi. Bu reklamlardan şöyle bir tane, bir tane reklam vardı hatırlarsanız, hepiniz hatırlarsınız gerçi, İsrailliler Haran’da bir limuzinle gelirlerdi, kapılar açılırdı İsrail’ler Haran’a, Amerikalılar Haran’da gibi reklamlar verilirdi. Bu reklamı kimin verdiğini, bazı sanıklar benden daha iyi biliyordur. Sabancı Holdingi Yönetim Kurulu Başkanı Hacı Ömer Sabancı Kayseri’den çıkmış, pamuk tüccarıyken holdingleşmiş ta ki rahmetli Cumhurbaşkanı Turgut Özal tarafından Sabancı Holding İstanbul’a getirilene kadar. Maksat topraktı. Sabancı Holding topraktan çok, topraktan çok büyük paralar kazandı. Neden? Çünkü Çukurova’da büyümüştü, Haran’da daha da büyüyecekti. Özdemir Sabancının büyük hedefleri vardı, bu hedefleri şimdi en büyük Harran Ovasıydı, ayrıca Japonlar ile anlaşmaydı Mitsubishi Türkiye’ye getirerek ve Toyota’yı Türkiye’ye getirerek zaten Japonlarla da anlaşmalarını yapmıştı. Bu Mustafa Aktaş ile görüştüm, sohbet ettim. DHKP-C lideri bu, İç Anadolu sorumlusu. Aranan şahsın bu şekilde nasıl yakalanmadığını tabi onu bilmiyorum, neden yakalanmadı. Ben neler yaptığını söyledim. Bayrampaşa’da Ercan Kartal’ı ziyarete defalarca gidip gittiğini söyledim sonra. Çarşamba’nın gelişi Perşembe’den bellidir. Emekli başçavuşla filan tanıştım, o da yardımcı oldu. Ülkücü faşistler sizler neler yapıyorsunuz, kapitalist uşakları, Alevi Kürt kökenli vatandaşları sömürüyorlar diye öyle bana bir sürü lügat söyledi. Hatta Gazi Olaylarından sonra DHKP-C, PKK terör örgütü eylem birlikleri zaten karar almıştı ki bu da sebep olmuştu. 1995 yılında Sivas’a geri döndüm tekrar Mayıs ayında, Mustafa Aktaş’la tekrar görüştüm. Ama Mustafa Aktaş kırsaldaydı o dönemler. 3 ay sonrasında görüştüm. Kalabalık bir terörist grupla geziyordu. Neden ihbar edilmiyordu? Çünkü İmranlı ilçesinin 105 tane köyü var, 103 tanesi Alevi köyü. Sünni köylerinden zaten terörist geçmeyeceğine göre onlar zaten ihbar etmezler, zaten çoğu birbirleriyle akrabadır. Jandarma komutanı olarak Teğmen Menderes Güçlü geldi bana, Mustafa Aktaş’la uğraşma dedi. Bende Mustafa Aktaş’ın yerini biliyorsun sen niye operasyon yapmıyorsun dedim?”
Mahkeme Başkanı: “Bir dönem Sivas Kapalı Cezaevinde kalmışsınız. O günleri anlatır mısınız?”
Gizli Tanık Kıskaç: “Onlara geldim efendim onlara geldim zaten bundan sonra zaten bir operasyon var. O operasyonda 250 tane terörist kaçtı, 5 kişi kurşuna dizildi bunların içerisinde o operasyonu yaptıran bendim. Bu ölenlerin içerisinde Yıldız Hemşirenin kocası da vardı, operasyonu da Veli Paşanın en iyi adamı o tezgahı bozup teröristleri kaçıran kişi oydu. Teğmen Üsteğmen Menderes Güçlü’ydü, Paşam çok iyi bilir bunu, albay, Albay Sivas Jandarma Alay Komutanı Muzaffer Akçam’dı, onu da çok iyi bilir. Cafer kod Turani Erdoğan’ı da gördüm orda. Mustafa Aktaş tanırım elinde Bikeysi Marka Rus yapımı silah vardı. Ülkeye sosyalizmi getirecekler, zenginlerin mallarını bölüştürecekler. Ya dedim ki sen Sabancı binlerce kişiye ekmek veriyor, sen kime ne veriyorsun elinde tüfekle, ekmek mi veriyormuş tüfek fabrika mı yaratıyor, istihdam mı sağlıyormuş? Hayır. Gittim Niyazi Topcam’a söyledim o da onlardan taraf. DHKP-C’nin orda bir sürü adamı vardı. PKK’nın da orda adamı vardı, çünkü onlar öyle tanıyorlardı.”
Mahkeme Başkanı: “Gizli Tanık sesiniz yankılanıyor, böyle dağılıyor biraz daha net bir sesle konuşabilir misiniz, mikrofona yaklaşabilirsiniz.”
Gizli Tanık Kıskaç: “Teğmen Menderes Güçlü yanıma geldi. Dedi ki ben Mardin JİTEM’de yıllarca Ahmet Cem Ersever’le çalışmış biriyim. Bana çalışacaksın. Olmaz dedim. Baktım o zaten onlarla birlikte çalışıyor, o dönem çok önemli bir dönemdir Sayın Reisim. Çünkü DHKP-C, PKK eylem birlikteliği yapmış. Sivas’ın Kuzeydoğusunda kalan Köse Dağına yerleşmiş, bu yerleşen teröristlerden içerisinde bakanın yeğeni de var, bir sürü lider var. Toplam DHKP-C ile PKK eylem birlikteliği yapmıştı, kongreler yapmıştı, bu kongrelerden devletin haberi yoktu. Kongre yapıldığını ben gittim, bunlara söyledim. Sonra Albay Muzaffer Akçam beni çağırdı. Nasıl oldu, neden oldu, niçin oldu? Baktım Muzaffer Akçam’da bakanın korkusundan sesini çıkaramıyor, operasyon yaptıramıyor, elinde yeterli güç…. Tek bir komando birliği var, 110 kişilik bir komando birliği var, hayatta o 250 teröriste karşı mücadele edemez. PKK neden o Köse Dağına yerleşti? Çünkü Kuzey, şey Kuzeyin Karadeniz Bölgesiydi. Zaten 1 sene sonrada Paşam oraya tayin oldu. Yani Veli Küçük Paşam dediğim. Paşa olduğu için Türk Ordusunun Paşası olduğu için benimde Paşamdır, ondan Paşam diyorum.”
Mahkeme Başkanı: “İfadeniz uzun sürecek herhalde.”
Gizli Tanık Kıskaç: “Evet efendim.”
Mahkeme Başkanı: “Daha önce verdiğiniz ifadeye göre uzun süreceği anlaşılıyor.”
Gizli Tanık Kıskaç: “Çok uzun sürecek evet.”
Mahkeme Başkanı: “Bugün noktalıyoruz.
Saatin 18:00 olduğu görüldü.”
Gizli Tanık Kıskaç: “Evet Paşam, şey özür diliyorum.”
Gizli Tanığın beyanının alınmasına bu aşamada son verildi.
Bugüne mahsus olmak üzere oturuma son verildi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Oturuma 27 Ocak 2012 günü saat 9:00’da kaldığı yerden devam edilmek üzere ara verilmesine oybirliğiyle karar verildi.26.01.2012
BAŞKAN 28298 ÜYE 39995 ÜYE 41981 KATİP 127251
Dostları ilə paylaş: |