T. C. İStanbul ticaret üNİversitesi sosyal biLİmler enstiTÜSÜ kamu hukuku yüksek lisans programi



Yüklə 106,5 Kb.
tarix03.11.2017
ölçüsü106,5 Kb.
#29579

T.C.

İSTANBUL TİCARET ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

KAMU HUKUKU YÜKSEK LİSANS PROGRAMI
MÜLKİYET HAKKININ

İMAR PLANLARI İLE KISITLANMASI

Yusuf İŞLER

1250Y78104

Öğretim Üyesi: Doç. Dr. Ömer ÖZKAN
İstanbul, 2012

İÇİNDEKİLER
İÇİNDEKİLER i

KISALTMALAR ii

GİRİŞ 1

I. MÜLİYET HAKKI 2



II. İMAR PLANLARI 4

  1. MÜLKİYET HAKKININ İMAR PLANLARI İLE KISITLANMASI…… .6

1. Genel Olarak 6

2. İmar Programı 7

3. Yargı Kararları ve Çözüm Arayışları………………………………………........ 10

3.1. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararlarında, Planlar araçlığı ile Mülkiyet Hakkının İhlali Halleri ………………………………...…………………………. 10

3.2. Danıştay Kararlarında Planlar Aracılığı ile Mülkiyet Hakkının İhlali Halleri ve Çözüm Yolları ……….………………………………...……………………………12

3.3 Yargıtay Kararlarında, Planlar Aracılığı ile Mülkiyet Hakkının İhlali Halleri ve Çözüm Yolları …………..……………………………………………………….….15

3.4 Planlar aracılığı ile Mülkiyet Hakkının İhlalinde Görevli Yargı Yeri Uyuşmazlığı......... 16

SONUÇ 18


KAYNAKÇA 19


KISALTMALAR

a.g.e. : Adı Geçen Eser

A.İ.H.M : Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi

Bkz. : Bakınız

E. : Esas

m. : Madde

K. : Karar

s. : Sayfa

GİRİŞ
Mülkiyet Hakkı, üzerinde çokça konuşulan bir kavram olup, hukuki metinlerde tanımı ve korunmasına yönelik düzenlemeler bulunmaktadır. Mülkiyet hakkının sınırları ve sınırlanması hususu öğretide ve pratikte tartışılmaktadır. Yargıtay ve Danıştay da kararlarında mülkiyet hakkı ile tespit ve hukuki değerlendirmelerde bulunmaktadır.
Mülkiyet hakkı, medeni hukukun bir kavramı olarak, kamu hukuku kavramı olan imar planları tarafından hangi ölçüde sınırlanabileceği ve yeni bir kavram olarak ortaya çıkan hukuki el atma kavramını bu çalışmada inceleyeceğiz. Çalışmamızda öğreti ve yargı kararı ağırlıklı bir değerlendirmeye yer verilecektir.
Son dönemlerde ortaya çıkan yargı kararları ile bu çalışmamıza konu olan mülkiyet hakkının imar planları ile kısıtlanması ve hukuki el atma kavramı çok daha fazla tartışılmaya başlanmıştır. Bu tartışmalar sürerken, halen birçok dava devam etmektedir. Açılmış ve açılacak olan davaların veya kısıtlanan taşınmazların ekonomik boyutu on milyarlarca Türk Lirası olarak ifade etmek abartı olmayacaktır. Biz de bu hususta bir öğrenci ve Avukat olarak düşüncelerimizi ifade edeceğiz.
Çalışmamızın ilk bölümünde, mülkiyet hakkının tanımını ve sınırları hususunu kısaca anlatmaya çalışacağız. İkinci bölümünde, İmar Planlarının hukuki tanımı ve özelliklerinden kısaca bahsedeceğiz. Üçüncü bölümde, imar planlarının mülkiye hakkını kısıtlama durumu ayrıntısı ile anlatılacak ve öğretideki tartışmalara değinilecektir.



  1. MÜLKİYET HAKKI

Türk Hukukunda mülkiyet kavramı hukuki metinlerde tanımlanmamıştır. Türk Medeni Kanunu’nun 683. Maddesi “Bir şeye malik olan kimse, hukuk düzeninin sınırları içinde, o şey üzerinde dilediği gibi kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkisine sahiptir. Malik, malını haksız olarak elinde bulunduran kimseye karşı istihkak davası açabileceği gibi, her türlü haksız elatmanın önlenmesini de dava edebilir.” hükmü ile mülkiyet hakkının unsurlarını ortaya koymakladır.


Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 35. Maddesi mülkiyet hakkını düzenlemekte olup Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir. Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir. Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.” yine tanım yapmamış hakkın varlığını ve sınırlarını ifade etmiştir.
Gerek MK. m. 618 hükmü gerekse Eşya Hukukuna ait kaidelerin bütünü göz önünde tutulursa, mülkiyet “eşya üzerinde en geniş yetki sağlayan ayni hak” olarak tarif edilebilir.1
Mülkiyet hakkı, 10 Aralık 1948 tarihli İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 17. maddesinde, herkesin, tek başına ya da başkalarıyla mülkiyet hakkı olduğu, kimsenin keyfi olarak mülkiyetinden yoksun bırakılamayacağı ifade edilmek suretiyle güvence altına alınmış, 20.3.1952 tarihli İnsan Haklarının ve Temel Özgürlüklerinin Korunmasına İlişkin Sözleşmeye Ek 1 nolu Protokol’ün 1. maddesinde, mülkiyet hakkından bahsedilirken, bu hakkın ancak kamu yararı sebebiyle sınırlandırılabileceği kuralına yer verilmiştir
Mülkiyet hakkı, konumuz açısından değerlendirildiğinde mülk sahibi kişinin mülkünde dilediği gibi tasarruf etme hakkını vermektedir. Malike taşınmaz üzerinde dilediği şekilde ve özellikte inşaat yapmak, dilediği şekilde yaralanma hakkını vermektedir. Ancak bu hakkın hukukun sınırları içerisinde sınırlanması mümkündür.


  1. İMAR PLANLARI

İnsanoğlu yaratıldığı andan itibaren bazı kurallara bağlı olarak hayatı sürdürmektedir. Göçebe hayattan yerleşik hayata geçişte suyun bulunduğu alanların çevrelerine yerleşmeyi tercih etmişler, suyun bulunduğu bölgelerde sınırlı olduğundan birlikte yaşama zorunluluğu ortaya çıkmıştır. Birlikte yaşama alanları kurulmaya başlandıkça, köyler ve daha büyük kasabalar oluşmaya başlamıştır.


Yerleşik toplu hayat, bireylerin haklarının sınırlarını da ortaya çıkarmıştır. İmar planı kavramı ortaya çıkmadan evvel de mera ve yaylaklara ev yapılmaması, su kaynaklarının kirletilmemesi gibi birlikte yaşayan insanların haklarına tecavüz edilmemesi için imar planlarının kaynağı diyebileceğimiz kurallar ortaya çıkmaya başlamıştır. Sanayi devrimi sonrası şehirleşmenin hızlı bir şekilde başlaması ile imar ile ilgili kurallar koyma zorunluluğu da hâsıl olmuştur. Yıllar içerisinde kurallar ve düzenlemeler artarak günümüze ulaşmıştır.
Planlama kavramının Türk Hukuku açısından tanımı, 02.11.1985 tarihli Planlama Yapımına Ait Esaslara Dair Yönetmelik’in birinci maddesinde, “…İnsan, toplum, çevre münasebetlerinde kişi ve aile mutluluğu ile toplum hayatını yakından etkileyen fiziksel çevreyi sağlıklı bir yapıya kavuşturmak, yatırımların yer seçimlerini ve gelişme eğilimlerini yönlendirmek ve toprağın korunma, kullanma dengesini en rasyonel biçimde belirlemek üzere hazırlanacak her tür ölçekteki…” şeklinde tanımlanmıştır.
Ayrıca, Danıştay bir kararında, İmar Planları “planlanan yörenin bugünkü durumunun, olanaklarının ve ilerideki gelişmesinin gerçeğe en yakın saptanabilmesi için coğrafi veriler, beldenin kullanılışı, donatımı ve mali bilgiler gibi konularda yapılacak araştırma ve anket çalışmaları sonucu elde edilecek bilgiler ışığında, çeşitli kentsel işlevler arasında var olan ya da sağlanabilecek olanaklar ölçüsünde en iyi çözüm yolunu bulmak, insan toplum ve çevre münasebetlerinde kişi ve aile mutluluğu ile toplum hayatını yakından etkileyen fiziksel çevreyi sağlıklı bir yapıya kavuşturmak; yatırımların yer seçimlerini ve gelişme eğilimlerini yönlendirmek ve toprağım korunma, kullanma dengesini en rasyonel biçimde belirlemek belde halkına iyi yaşama düzeni ve koşulları saplamak amacıyla kentin kendine özgü yaşayış biçimi ve karakteri, nüfus, alan ve yapı ilişkileri, yörenin gerek çevresiyle ve gerekse çeşitli planları arasında olan bağlantıları, halkın sosyal ve kültürel gereksinimleri, güvenlik ve sağlığı ile ilgili konular göz önüne alınarak hazırlanır. 2
Planların özelliklerini de ifade etmekte faydalı görmekteyiz. Genellik, Kamuya Açıklık, Süreklilik, Zorunluluk, Bağlayıcılık, Kamu Yararı Amacı Gözetmesi, Bütüncüllük, Geleceğe Dönüklük, Hizmet Gereklerine Uygunluk ve İşbirliği planların özelikleridir.
Bu çalışmamızın kaynağı da planların bağlayıcılığı ilkesidir. Bir arazi parçası üzerinde yapılan plan çalışmaları sonrasında ortaya konan plan kararları, istisnasız bir şekilde planlanan alanda bulunan herkes açısından bağlayıcıdır. Planlanan alanlarda bulunan maliklerin ve ilgili idarelerin plan kararlarına rağmen farklı bir uygulama yapabilmelerine hukuken imkân yoktur. Planda yer alan düzenlemelere aykırı bir uygulama söz konusu olduğunda, bu uygulama hukuka aykırı olacak ve yaptırıma uğrayacaktır.3
İlgili İdareler, yukarıda açıkladığımız ilkeler ışığında meydana getirilecektir. İdareler, Ülke/Kalkınma Planları, Bölge Planı, Çevre Düzeni Planı, Nazım İmar Planı ve Uygulama Planı yaparak planlama yetkilerini kullanırlar.


  1. MÜLKİYET HAKKININ İMAR PLANLARI İLE KISITLANMASI




  1. Genel Olarak

Mülkiyet Hakkını ve İmar Planı kavramını açıkladıktan sonra çalışmamızın asıl konusu olan mülkiyet hakkının imar planları tarafından kısıtlanmasını irdelemeye başlayabiliriz.


İmar kanunları ile modern şehirler kurulması amacı gerçekleştirilmeye çalışılır iken, uygulamada sıkça mülkiyet hakkına müdahaleler olmaktadır. Gerçekten de, imar planları ile okul, yol, meydan, yeşil alan gibi kamu ihtiyaçlarına ayrıldığı iddia edilen ve bu sebeple fiilen kamulaştırılmayan özel mülkler, sonu belirsiz bir yasaklanmayla karşı karşıya bırakılmaktadır. Örnek olarak, malikin arsası, imar planında 1964 yılından beri "okul alanı" olarak belirlenmiştir. Söz konusu taşınmazın bulunduğu bölgede, daha sonra pek çok okul yapılmasına rağmen, bahsedilen malikin arsasına okul binası yapılmadığı gibi, ne kamulaştırılmış ne de satın alınmıştır. Kısaca, taşınmaz hakkında 1964 yılından beri işlem tesis edilmemiş, şüpheli durum devam ettirilmiştir. Böyle bir uygulamada, taşınmazın kamu hizmetine ayrılmasında, kamu yararının bulunduğunu iddia etmek de mümkün değildir. Aksine söz konusu durum, olayda kamu yararının bulunmadığının bir delilidir. Burada ayrıca mahalli idarecilerin iyiniyetli olmayan davranışları da söz konusudur. Böyle bir uygulama Ülkemizdeki, imar planları ile mülkiyet hakkına müdahalenin tipik misallerinden biridir. 4
Türkiye’de duruma engel olunmak üzere yasal düzenlemeler yapılmıştır. Bu yasal düzenlemelerin başında imar programı kavramı gelmektedir.


  1. İmar Programı

Oldukça uzun süreler içerisinde hazırlanan imar planlarının bütünüyle aynı anda uygulanmaya konulması imkânı yoktur. Bir planın gerçekleştirilmesi başta hukuki, mali, teknik olmak üzere bazı nedenlerden dolayı bir süreç ister. En gelişmiş ülkelerde bile imar planları aynı anda uygulamaya konulamamaktadır. İmar planlarının uygulanması için planın öngördüğü ilkeler ve öneriler uyarınca çeşitli geliştirme ve yapım çalışmalarının yapılması gereklidir. Özel kişilerin giriştiği çeşitli yapım işleri yanında idarenin de, imar planına göre imar düzenini sağlamak, imar sınırları içerisinde yaşayan halkın ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla çeşitli geliştirme ve yap işlerini yürütme zorunluluğu bulunmaktadır. Örneğin, belediyeler imar planı ile kendilerine verilen görevleri yerine getirmek için, yol, meydan, park vb. bazı yapı ve tesisleri yapmakla yükümlüdürler. İdare, çoğunlukla imar planı ile kendisine verilen görevleri yerine getirmek için gerekli olan malı kaynaklardan mahrumdur. Tüm hizmetleri ve yapı işlerini, sınırlı olan mali kaynaklarla yapabilmesi için idarenin (örneğin belediye) bunları bir sıraya koyması, yıllara sari olarak dağıtması gerekmektedir. O halde, imar planının uygulanması amacıyla yapılması gereken imar yapı ve kamulaştırma işlerinin bir programa bağlanmasında, plan uygulamasının belli bölümlere ayrılmasında, zaman dilimlerine yayılmasında zorunluluk vardır. 5


Kişilerin taşınmaz malları üzerindeki haklarına, imar programı süresince bazı kısıtlamalar getirilir. Bu tür sınırlamaların yasal dayanağı İmar Kanunu’nun 13. maddesidir. İmar Kanununun, 17. maddesinin 1. fıkrasında, imar planında yol, otopark, yeşil alan, park, çocuk bahçesi, pazaryeri, hal, mezbaha, elektrik santrali, trafo ve itfaiye binası gibi kamu hizmet ve tesislerine ayrılmış yerlerde kural olarak yapı ve belirtilen bu gibi yerlerde mevcut bulunan binalarda da esaslı değişiklik ve ilaveler yapılamayacağı belirtilmekteydi.6
Bu yasağın gerekçesi şöyle açıklanmaktadır: İmar planları bir anda gerçekleştirilebilse imar programlarına, dolayısıyla, İmar Kanunun 13. maddesi ile
getirilen böyle bir kısıtlamaya gerek kalmazdı. Ancak belediyelerin imar planlarında yapılması düşünülen tüm işleri ve hizmetleri bir anda tamamlamalarına imkan olmadığı açıktır. İlgili idareler bunları ancak imar programları süresince yapabileceklerdir. İmar programlarının süresi içinde resmi yapılara, tesisleri,
otopark, çocuk bahçesi, otopark, mezbaha, hal yeri, okul, cami vb. ortak hizmetlere ayrılan alanlarda binaya yapımına veya mevcut binalarda değişiklik ve ilaveye izin verilmiş olursa, idare büyük zarara uğrayabilecektir. Zira kamulaştırma yapılırken, sonradan yapılan bina ve tesislerin de bedelleri ödenmek zorunda
kalınacaktır. Ayrıca, bu gibi yerlere yapılan yapılar da plan gereği yıkılamayacağından, önemli bir milli servet boşa gidecektir. Diğer taraftan, imar alanlarında sonradan yapılan bina ve tesislerin yıkılması nedeniyle planın uygulanması aksayacak, dolayısıyla kamu hizmetlerinde gecikmeler olacaktır. O halde, bu tür kısıtlamaların yapılmasında kamu yaran vardır. 7
Belirsiz süre için getirilen kısıtlamalar, mülkiyet hakkı ile bağdaşmadığı için 3194 sayılı Kanunun 13. maddesi ile getirilen sınırlamalar belli şartlara ve süreye bağlanmıştır. Daha açık bir deyimle, 3194 sayılı Yasa'nın 13. Maddesinin binci fıkrasında, imar planlarında, resmi yapılara, tesislere ve okul, cami, yol, meydan, otopark, yeşil saha, çocuk bahçesi, pazaryeri, hal, mezbaha ve benzeri kamu hizmetlere ayrılan alanlarda, İnşaata ve mevcut bina varsa esaslı değişik ve ilaveler yapılmasına izin verilmeyeceği, imar programına alınıncaya kadar mevcut kullanma şeklinin devam edeceği, üçüncü fıkrasında ise imar planlarının tasdik tarihinden itibaren beş yıl sonra parsel sahibinin, başvuruda bulunarak planlarda meydana gelen değişikliklerden ve civarın özelliklerinden dolayı okul, cami ve otopark sahası ve benzeri umumi hizmetlere ayrılan alanların yapımdan ilgili kamu kuruluşunca vazgeçildiğine dair görüş alması koşulu ile tüm belirli çevredeki nüfus, yoğunluk ve donatım dengesini yeniden irdelenerek hazırlanacak yeni imar planına göre inşaat yapabileceği belirtilmişti.8
Görüldüğü gibi, öncelikle, yapı yasağı koyabilmek için o yerin imar planının yapılmış olması ve imar planında aynı yerin resmi yapı ve tesislerine veya genel hizmetlere ayrılması gerekiyordu. Ayrıca, imar planlarında maddede belirtilen umumi hizmetlere ayrılan alanlarda inşaat veya bina varsa bunda esaslı değişiklik ve ilaveler yapılması, parsel sahibinin, imar planının onay tarihinden beş yıl geçtikten sonra başvuruda bulunarak ilgili kamu kuruluşundan maddede belirtilen hizmetlere ayrılan alanların yapımından vazgeçtiğine ilişkin görüş alınmasına bağlı bulunduğundan, ilgili kamu kuruluşunun umumi hizmetlere ayrılan alanların yapımından vazgeçmemesi durumunda bu alanlarda parsel sahibinin inşaat olanağı bulunmamakta idi. 9

3194 Sayılı İmar Kanunu’nun 13. maddesinin 1 ve 3. fıkraları, Anayasa Mahkemesi’nin 29.12.1999 gün ve E. 1999/33, K. 1999151 sayılı karan ile Anayasanın 13 ve 35. maddelerine aykırı olduğu gerekçesiyle iptal edilmiştir. Anayasa Mahkemesi kararında şöyle denilmektedir:


3194 sayılı Yasa'nın 13. maddesinin itiraz konusu birinci fıkrasında imar planlarında resmi yapı, okul, cami, yol, meydan gibi umumi hizmetlere ayrılan yerlerin, imar programına alınıncaya kadar mevcut kullanma şeklinin devam edeceği öngörülmüştür. Yasa 'nın 10. maddesinde de belediyelerin, imar planlarının yürürlüğe girmesinden en geç 3 ay içinde bu planı uygulamak üzere 5 yıllık imar programlarını hazırlayacakları belirtilmiş, ancak Yasa'da bu planların tümünün hangi süre içinde programına alınarak uygulanacağına ilişkin bir kurala yer verilmemiştir.

13. maddenin birinci fıkrası uyarınca imar planlarında umumi hizmetlere ayrılan yerlerin mevcut kullanma şekillerinin ne kadar devam edeceği konusundaki bu belirsizliğin, kişilerin mülkiyet hakları üzerinde süresi belli olmayan bir sınırlamaya neden olduğu açıktır.
İmar planlarının uygulamaya geçirilmesindeki kamusal yarar karşısında mülkiyet hakkının sınırlamasının demokratik toplum düzeninin gerekleriyle çelişen bir yönü bulunmamakta ise de, itiraz konusu kuralın neden olduğu belirsizliğin kişisel yarar ile kamu yararı arasındaki dengeyi bozarak mülkiyet hakkını kullanılamaz hale getirmesi, sınırlamayı aşan hakkın özüne dokunan bir nitelik taşımaktadır."
Anayasa Mahkemesi, yukarıda gerekçeyle 3194 sayılı İmar Kanunu'nun l3. maddesinin 1. fıkrasını, Avrupa İnsan Haklan Mahkemesi kararlarına da atıfta bulunarak iptal etmiştir, 3194 sayılı Kanunun 13. maddesinin birinci fıkrasının iptali nedeniyle bu fıkra ile hukuksal bütünlük oluşturan üçüncü fıkrası da uygulama olanağı kalmadığı gerekçesiyle, Anayasa Mahkemesinin görev ve yetkilerini iptal edilmiştir. 10
Bu durum karşısında Anayasa Mahkemesi iptal kararı sonrası kanun koyucu tarafından bu güne kadar yasal düzenleme yapılmamıştır. Yasal düzenleme yapılmadığı için de imar planında kamu hizmetine ayrılan yerlerin kamulaştırılmaması veya imar planı fonksiyonunun değiştirilmemesi halinde malikin süresiz bir mağduriyeti ortaya çıkmıştır.



  1. Yargı Kararları ve Çözüm Arayışları




  1. 1. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararlarında, Planlar araçlığı ile Mülkiyet Hakkının İhlali Halleri

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde düzenlemeler bulunmaktadır. AİHM kararlarında konumuz ile alakalı Türkiye ve diğer devletler aleyhine verilen tazminat kararları da bulunmaktadır.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 1 Nolu Ek Protokolü 1. maddesi “Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Herhangi bir kimse, ancak kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir. Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel getirmez.” şeklindedir.
Taşınmaz mülkiyetinden doğan yetkiler, imar planlaması ile sınırlanmaktadır, Bu ise mülkiyet hakkının ihlali halini teşkil etmektedir. Bununla birlikte, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 1 Nolu Ek Sözleşmesi’nin 1. maddesi ile mülkiyet hakkına müdahalede devletlere tanınan takdir yetkisi şehir planlaması ile ilgili işlemleri de kapsamaktadır. Ancak, müdahale amacını ve sınırını aştığı, kişi için özel ve ağır bir fedakârlık anlamına geldiği hallerde, şikâyetler, kabul edilmektedir.11
Mülkiyet hakkının ihlal edilmesi İle ilgili ilk iddialar, Mahkeme önünde Sözleşme'nin ilk yıllarında İsveç'e karşı ileri sürülmüştür. Mahkemeüç kural usulünü” 12 ilk olarak daha önce de sıkça zikredilen SPORRONG/LÖNTROTH İsveç davasında kabul etmiştir. Söz konusu davada, Bakanlık, kamulaştırma izin sürelerini, Stokhelm Belediyesi'nin talebi üzerine birkaç defa uzatmıştır. Mahkeme bu süreyi 23 yıl olarak tespit etmiştir. Yapılaşma yasağının çok uzun süre devam etmesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından, mülk sahipleri üzerinde etkilerinin hukuk devletinde olmaması gereken bir sonuç olarak değerlendirmiştir.13
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi nezdinde, imar planlaması İle ilgili mülkiyet ihlali iddiaları genellikle, imar izni sınırlamaları, yapılaşma yasağı veya kısıtlamaları şeklinde ortaya çıkmaktadır, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi özellikle, devletin şehir planlaması ile ilgili olarak getirdiği yapılaşma yasağı veya sınırlamalar devletin geniş bir takdir yetkisinin bulunduğunu kabul etmektedir. Bununla birlikte Mahkeme, Devlet'in takdir yetkisi ile ferdi mülkiyet arasındaki adil dengenin korunması gerektiğini ifade etmektedir. Aykırı düzenlemeleri ise, mülkiyet hakkının ihlali olarak değerlendirilmektedir. 14


    1. Danıştay Kararlarında Planlar aracılığı ile Mülkiyet Hakkının İhlali Halleri ve Çözüm Yolları

İdari yargıda açılan davalarda, “idareyi işlem yapmaya zorlayıcı karar verilemeyeceği” karar verilemeyeceğinde bahisle uzun yıllar bu konuda bir adım atmamıştır. Ancak açılan davalar, ortaya çıkan mağduriyetler ve toplum ve doktrin baskısı ile bu konuya çözüm bulmak için kararlar verilmeye başlanmıştır.


Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulu’nun 2007/2255 E. ve 2012/801 K. sayılı kararında “Anayasanın 35. maddesinde; "Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir. Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir." hükmü yer almış; yine Anayasanın 13. maddesinde " Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz." hükmüne yer verilmiştir.
Anayasanın 90/4. maddesi uyarınca, iç hukukumuz bakımından da bağlayıcı olan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 1 No’lu ek Protokolünün 1. maddesinde de, “Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse, ancak kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir. Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek (...) için gerekli gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel getirmez.” düzenlemesi yer almıştır.
Dosyanın incelenmesinden, davacıların maliki oldukları Ankara, Çankaya, 1. Bölge, 6049 ada, 3,4,5 sayılı parsellerin, Çankaya Belediye Meclisinin 2.8.1996 günlü, 150 sayılı kararı ile değiştirilen 1/1000 ölçekli imar planında park alanında kaldığı; park alanında kalması nedeniyle davalı belediyece yapılaşma izni verilmediği, ancak bugüne kadar da kamulaştırılmadığı; imar planı değişikliği üzerinden 5 yıldan fazla bir süre geçmesi üzerine söz konusu parsellerin kamulaştırılarak bedellerinin ödenmesi, kamulaştırılmaması halinde imar planı değişikliğinden önceki duruma dönülerek yapılaşma izni verilmesi istemiyle yapılan başvurunun Çankaya Belediye Başkanlığı işlemi ile reddi üzerine bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır. Davacılara ait söz konusu parsellerin, imar planında kamunun kullanımı için park alanı olarak ayrılması nedeniyle bu parsellerde artık yapılaşmaya gidilemeyeceği ve bu nedenle maliklerinin tasarruf haklarının kısıtlandığı açıktır. İdareye başvuru tarihi itibarıyla beş yıldan fazla bir süre geçmiş olmasına karşın davalı idarece kamulaştırma yapılmadığı gibi ne zaman yapılabileceği konusunda da davacılara bir bilgi de verilmemiştir. Bu nedenle, davacıların maliki oldukları parsellerin durumu ve mülkiyet hakkından yararlanma olanakları belirsizlik içindedir.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, yukarıda da yer verilen, Hakan Arı/Türkiye Davasında (Başvuru No:13331/07) verdiği kararda, söz konusu bu durumun başvuranın mülkiyet hakkından tam anlamıyla yararlanması önünde engel teşkil ettiği ve arazinin satış şansı da dahil, sonucu itibarıyla taşınmazın değerini hatırı sayılır ölçüde azalttığı değerlendirmesinde bulunarak, malikin, kamu yararının gerekleri ile mülkiyet hakkı arasında gözetilmesi gereken adil dengeyi bozan alışılmışın dışında ve ölçüsüz bir yüke katlanmak zorunda kaldığı sonucuna varmış ve Türkiye’nin ilgili kişinin mülkiyet hakkını ihlal ettiğine karar vermiştir. Bu bağlamda, uyuşmazlık konusu olayda da, davacıların mülkiyet haklarının belirsiz bir süre ile kısıtlandığı açık olup bu kısıtlamanın kaldırılmaması sonucunu doğuran işlemlerde bu yönüyle hukuka uyarlık bulunmadığı sonucuna varılmıştır. Diğer yandan, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi aynı kararında, böylesi karmaşık ve düzenleme yapılmasını gerektiren alanlarda Devletlerin şehir planlamasına yönelik politikalarında belirli bir takdir payından yararlanmalarının doğal olduğunu, güdülen amaç çerçevesinde, mülkiyet hakkına yönelik müdahalede genel kamu menfaatlerine riayet edildiği değerlendirmesinde de bulunmuştur.
Keza, Anayasa Mahkemesi, İmar plânlarının uygulamaya geçirilmesindeki kamusal yarar karşısında mülkiyet hakkının sınırlanmasının demokratik toplum düzeninin gerekleriyle çelişen bir yönü bulunmadığını belirtmiştir.( Anayasa Mahkemesinin 29.12.1999 günlü, E:1999/33, K:1999/51 sayılı kararı) Bu nedenle, kamu yararının gerekleri ile mülkiyet hakkı arasında gözetilmesi gereken adil dengenin bozulduğundan ve mülkiyet hakkının kullanımının belirsizliğe itildiğinden söz edilebilmesi için, imar planının onaylanmasından sonra kamulaştırmanın ne kadar zaman içinde yapılması gerektiği belirlenmelidir.
Bugün itibarıyla, mevzuatta bu konuyu düzenleyen açık bir düzenleme yer almamaktadır. 3194 sayılı Yasanın 13. maddesinin, Anayasa Mahkemesince iptal edilen 3. fıkrasında, imar planının onaylanmasından itibaren, beş yıl sonra müracaat edildiğinde, umumî hizmetlere ayrılan alanlarda, hizmet ile ilgili yapıların yapımından vazgeçildiğine dair görüş alınması şartıyla, taşınmaz maliklerine bazı haklar tanınmıştır. Diğer yandan, 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 23. maddesinde, kamulaştırma bedelinin kesinleşmesi tarihinden itibaren beş yıl içinde, kamulaştırma ve devir amacına uygun hiç bir işlem veya tesisat yapılmaması veya kamu yararına yönelik bir ihtiyaca tahsis edilmeyerek taşınmaz malın olduğu gibi bırakılması şartıyla malike taşınmazını geri alma hakkı öngörülmüştür. Görüldüğü üzere, yasa koyucu, mülkiyet hakkını ilgilendiren konularda, idarenin beş yıl boyunca hareketsiz kalmasını, malikler lehine bazı haklar doğması bakımından yeterli görmüştür. Yasa koyucunun bu eğiliminin, uyuşmazlık konusu olayda da kıyasen uygulanması hukuka ve hakkaniyete uygun olacağından, imar planlarının onaylanmasından itibaren beş geçmesine karşın, ilgili idarelerce kamunun kullanımına ayrılan taşınmazların kamulaştırılmaması durumunda, mülkiyet hakkının kullanımının belirsizliğe itildiğini, dolayısıyla, kamu yararının gerekleri ile mülkiyet hakkı arasında gözetilmesi gereken adil dengenin bozulduğunu kabul etmek gerekmektedir. Uyuşmazlık konusu olayda da, söz konusu beş yıllık süre geçmiştir. Bu itibarla, davacıların başvurusu üzerine 3194 sayılı İmar Kanununun 10. maddesi hükmü uygulanmak suretiyle maliki oldukları taşınmazın davalı belediyece imar programına alınması, bu program dâhilinde geciktirilmeksizin kamulaştırılması zorunludur.
Dava konusu olan uyuşmazlığa ilişkin olarak yukarıda açıklanan hukuki sonuca varıldıktan sonra, davalı idarenin, özellikle İstanbul, Ankara gibi metropoller için yapılmış imar planlarında kamunun kullanımına ayrılmış olan yerlerin tümünün aynı anda imar programlarına alınamayacağı, dolayısıyla hepsinin birden kamulaştırılamayacağı, mali ve idari yönden bunun imkan dâhilinde olmadığı yolundaki iddialarının da değerlendirilmesi gerekli görülmüştür. 5393 sayılı Belediye Kanunun 14. maddesinde, hizmetlerin yerine getirilmesinde öncelik sırasının belirlenmesinde, belediyenin malî durumu yanında hizmetin ivediliğinin dikkate alınacağı kuralına yer verilmiştir. Ayrıca 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 3. maddesinde, idarelerce yeterli ödenek temin edilmeden kamulaştırma işlemlerine başlanılamayacağı kuralı yer almıştır. Bu kurallar uyarınca, imar planlarını hazırlamakla yükümlü olan idarelerin, ilgili diğer idarelerle koordinasyon içinde hareket ederek, gerek imar planlarının, gerek imar programlarının hazırlanması aşamasında, kamu hizmetleri için ihtiyaç duyulan ve kamulaştırılması gereken taşınmazları belirlerken, ödenek durumunu ve hizmete duyulan ihtiyaç çerçevesinde hizmetin aciliyetini dikkate alarak kamunun kullanımına ayrılacak taşınmazları belirlemesi, kamu yararının gerekleri ile mülkiyet hakkı arasında gözetilmesi gereken adil dengenin bozulmaması ve mülkiyet hakkının kullanımının belirsizliğe itilmemesi, dolayısıyla uyuşmazlıklara neden olunmaması için hukuka uygun bir yöntem olacaktır…” diyerek bu hukuki soruna çözüm bulmuştur.


    1. Yargıtay Kararlarında Planlar aracılığı ile Mülkiyet Hakkının İhlali Halleri ve Çözüm Yolları

Adli yargıda açılan kamulaştırmasız el atma davalarında, “taşınmaza fiili olarak el atılmadığı” için davanın reddine karar verilmekte ve durum Yargıtay tarafından da uygun görülmekte idi. Ancak, Yargıtay da bu köklü kararından vaz geçmiştir.



Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 15.12.2010 günlü, 2010/5-662 E. 2010/651 K. sayılı kararıdır. Bu kararda, "....uzun yıllar programa alınmayan imar planının fiilen hayata geçirilmemesi nedeniyle kamulaştırma ya da takas cihetine gitmeyen davalı İdarenin, malikin taşınmaz üzerindeki tasarruf hakkını belirsiz bir süre için kullanılamaz hale getirdiği, dolayısıyla malikin taşınmazdan mülkiyet hakkının özüne uygun şekilde yararlanma olanağı kalmadığı, taşınmaz malikinin mülkiyet hakkının hukuksal bir nedene dayanılmadan İdarece engellendiği kuşkusuzdur. Yukarıda açıklandığı üzere, malikin taşınmaz üzerindeki egemenliği hukuk düzeninin sınırları içinde üçüncü kişilere karşı korunmuş ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 683. maddesinde malike, hukuka aykırı olarak müdahalenin önlenmesini isteme hakkı tanınmıştır. Bir kişinin taşınmazına eylemli olarak el atıp tamamen veya kısmen kullanılmasına engel olunması ile imar uygulaması sonucu o kişinin mülkiyetinde olan taşınmaza hukuken kullanmaya engel sınırlamalar getirilmesi arasında sonucu itibari ile bir fark bulunmamakta her ikisi de kişinin mülkiyet hakkının sınırlandırılması anlamında aynı sonucu doğurmaktadır. Ancak, bundan da öte; uzun yıllar programa alınmayan imar planının fiilen hayata geçirilmemesi nedeniyle kamulaştırma ya da takas cihetine gitmeyen davalı İdarece, pasif ve suskun kalınmak ve işlem tesis edilmemek suretiyle taşınmaza müdahale edildiği; bu haliyle İdarenin eyleminin, mülkiyet hakkının özüne dokunan ve onu ortadan kaldıran bir niteliğe sahip bulunan kamulaştırmasız el koyma olgusunun varlığı için yeterli bulunduğu, her türlü izahtan varestedir." gerekçesiyle, söz konusu uyuşmazlıkları "kamulaştırmasız el koyma" kapsamında değerlendirmiş ve idarenin hukuka aykırı eylemiyle mülkiyet hakkı engellenen taşınmaz mal sahibinin, dava yoluyla kamulaştırmasız el koyma hükümleri doğrultusunda mülkiyetin bedele çevrilmesini, eş söyleyişle idareden değer karşılığının verilmesini isteyebileceği sonucuna varmıştır.

3.4. Planlar aracılığı ile Mülkiyet Hakkının İhlalinde Görevli Yargı Yeri Uyuşmazlığı
Kamulaştırmasız el atma davası olarak, adli yargıda açılan davalarda, görev itirazında bulunulması üzerine olumlu görev uyuşmazlığı çıkmış, uyuşmazlığı inceleyen Uyuşmazlık Mahkemesi tarafından da, 9.4.2012 günlü, E:2012/41, K:2012/77 sayılı ve 9.4.2012 günlü, 2011/238 E. 2012/63 K. sayılı kararlarda “Olayda, imar planının uygulaması sonucu, uyuşmazlığa konu parsellerin imar planında park alanında kaldığı, uzun süredir park alanı olarak düzenleme yapılmadığı, kamulaştırılmadığı, taşınmazda inşaat yapma olanağı bulunmadığı; kamulaştırmasız el atma nedeniyle taşınmazın bedelinin ödenilmesi gerektiğinin iddia edildiği; davanın konusunun, davalı idarece 3194 sayılı Kanunu uyarınca kamu gücü kullanılarak tek yanlı irade ile yapılan imar planlarında yeşil alan olarak yer alan davacılara ait taşınmazın bedelinin tazminine ilişkin bulunduğu anlaşılmış olup, belirtilen duruma göre, imar planı ve buna dayalı imar uygulaması sonucunda uğranılan zararın tazminine yönelik bulunan davanın, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 2/1-b maddesinde yer alan "İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları" kapsamında idari yargı yerince çözümlenmesi gerekmektedir.” Taşınmaza fiilen el atılmadığı durumlarda İdari Yargının görevli olduğu yönünde karar vermiştir.
Ancak, Yargıtay 5. Hukuk Dairesi halen yukarıda alıntılanan Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararı gereği önüne gelen konularda karar vermeye devam etmektedir.
Fiilen el atılmadığı durumlarda açılan kamulaştırmasız el atma davaları Uyuşmazlık Mahkemesi önüne gitmesi halinde görev yönünden reddedilmekte, Uyuşmazlık Mahkemesi önüne gitmeden verilen kararlar da Yargıtay 5. Hukuk Dairesi tarafından onanmaktadır.
Ayrıca, taşınmaza fiili olarak el atılmış ise, yani parsel kamu hizmetine tahsis edilmiş ise, uyuşmazlığın adli yargıda çözümlenmesi gereklidir.

SONUÇ
Bu çalışmada, son dönemde tartışmalara konu olan ve yıllardır tartışılmasına rağmen çözüm bulunamayan bir konu irdelenmiştir.
Mülkiyet hakkı, prensip olarak sınırlandırılabilecek bir haktır. Bu sınırlamanın yapılabileceği ulusal ve ulusalüstü metinlerde ve mahkeme kararlarında kabul edilmektedir. Ancak, sınırlamanın makul ve katlanılabilir olması gereklidir.
Ülkemiz açısından düşünüldüğünde, komşu parsellerinde yapılaşmanın mümkün olduğu ve komşu parsel maliklerinin rant elde ettiği bir halde, parseli kamu alanı olarak ayrılan, taşınmazına yapı yapamadığı gibi taşınmazın idare tarafından bedelinin ödenmediği bir halde ortaya çıkan mağduriyeti tahayyül edebiliriz. İşte bu mağduriyetin giderilmesi gerekmektedir.
Yukarıda açıklandığı üzere yıllardır tartışılan bu hususta yasa koyucu tarafından düzenleme yapılmaması nedeniyle yargı mercileri tarafından çözümler üretilmeye çalışılmıştır. Yargı kararları ile verilecek kararların nasıl uygulanacağı da tartışmalı bir durumdur.
İdare Mahkemesi tarafından verilecek tam yargı davalarında veya adli yargıdaki tazminat davalarında, verilecek tazminat kararları sonrası ödeneği bulunmayan idareler, taşınmaz bedellerini, tazminatları nasıl ödeyeceği hususu tartışmalı bir durumdur.
Yine, İdare Mahkemesi tarafından, parselin imara açılması yönünde verilecek kararların uygulanmak istenmesi halinde, bölgedeki donatı alanlarının oranı düşecek ve gelecekte telafisi güç bir hal alacaktır. Bu durum şehircilik ilkelerine ve plan esaslarına aykırılık oluşturulacaktır.
Bu çalışmada bir çözüm önerisi sunmak mümkün olamamakla birlikte, hukuki bir durumu ve sorunu ortaya koymaya çalıştık.

KAYNAKÇA

Eraslan Özkaya, İmar Kanunu Şerhi ve Mevzuatı, Seçkin Yayınevi, Ankara, 2010


Halil Kalabalık, İmar Hukuku, Seçkin Yayınevi, Ankara, 2010
Nusret İlker Çolak, İmar Hukuku, XII Levha Yayınevi, İstanbul, 2010
Oğuzman/Selici, Eşya Hukuku, 7. Baskı, İstanbul: Filiz Kitabevi, 1997
Veysel Başpınar, Mülkiyet Hakkını İhlal Eden Müdahaleler, Yetkin Yayınevi, Ankara, 2009
Mevzuat ve İçtihat, www.kazanci.com.tr



1 Oğuzman/Selici, Eşya Hukuku, 7. Baskı, İstanbul: Filiz Kitabevi, 1997 s. 219

2Danıştay, 6. D, 25.11.1986, E. 1986/18, K. 1986/1023, DD., Y, 17 B.66-67, 1987. S.258-262

3Nusret İlker Çolak, İmar Hukuku, XII Levha Yayınevi, İstanbul, 2010

4Veysel Başpınar, Mülkiyet Hakkını İhlal Eden Müdahaleler, Yetkin Yayınevi, Ankara, 2009

5Eraslan Özkaya, İmar Kanunu Şerhi ve Mevzuatı, Seçkin Yayınevi, Ankara, 2010

6Halil Kalabalık, İmar Hukuku, Seçkin Yayınevi, Ankara, 2010

7Eraslan Özkaya, İmar Kanunu Şerhi ve Mevzuatı, Seçkin Yayınevi, Ankara, 2010

8Halil Kalabalık, İmar Hukuku, Seçkin Yayınevi, Ankara, 2010

9Halil Kalabalık, İmar Hukuku, Seçkin Yayınevi, Ankara, 2010

10Halil Kalabalık, İmar Hukuku, Seçkin Yayınevi, Ankara, 2010

11Veysel Başpınar, Mülkiyet Hakkını İhlal Eden Müdahaleler, Yetkin Yayınevi, Ankara, 2009

12Mahkemeye göre, Ek 1 Nolu Protokol üç ayrı kural içerir. Birinci kural genel olarak mülkiyetten barışçıl yararlanma ilkesini açıklar; bu birinci paragrafın ilk cümlesinde düzenlenmiştir. İkinci kural mülkiyetten yoksun bırakılmayı düzenler ve bunu belirli koşullara bağlı kılar, bu da aynı paragrafın ikinci cümlesinde yer alır. Üçüncü kural devletlerin kamu yararına uygun olarak ve bu amacın gerektirdiği ölçüde yasaların uygulanması yoluyla mülkiyetin kullanımını denetleme yetkisini tanır, bu ise ikinci paragrafta yer alır. Mahkeme ilk kuralın uyup uymadığını belirlemeden önce diğer ikisinin uygulanır olup olmadığını belirlemelidir.

13Veysel Başpınar, Mülkiyet Hakkını İhlal Eden Müdahaleler, Yetkin Yayınevi, Ankara, 2009

14Veysel Başpınar, Mülkiyet Hakkını İhlal Eden Müdahaleler, Yetkin Yayınevi, Ankara, 2009


Yüklə 106,5 Kb.

Dostları ilə paylaş:




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin