TAKDİRİ İLAHİNİN ARKASINA SAKLANMAK
Tayfun Özkaya
Münevver Karabulut cinayeti davasında zanlı Cem Garipoğlu’nun babası Mehmet Nida Garipoğlu “Oğlum bir hata yaptı. Bunu takdiri ilahi olarak kabul etmek gerek” buyurmuş. Yani Allah böyle istemiş. Başkalarının inanç alanına karışmak doğru bir davranış olmaz. Yeter ki inançlar kötü amaçlar için kullanılmasın. Baba Garipoğlu’nu bu tür bir inanç belki bir parça rahatlatabilir. Ancak bu düşünce tarzının çok tehlikeli sonuçları olmaktadır.
Bin yıllar boyunca bu şekilde yorumlanması kaderin; ezenlerin ve zorbaların elinde güçlü bir silah olarak kullanılmasına yol açmıştır. Ağalar, patronlar tarafından bir lokma ekmeğe muhtaç bırakılan insanlara bunun Allah’ın isteği olduğu hem doğuda hem batıda söylenebilmiştir. Böylece bu tür bir inanç acıları yatıştırmak için afyon olarak kullanılmıştır. Ancak bu aynı zamanda ezenlerin hâkimiyetini sürdürmelerini kolaylaştırmıştır.
İki bin yıl önce yaşamış olan Epikür şöyle söylüyor:
“İnsan mutlak ve kaçınılmaz bir zorunluluğun kölesi olamaz, o kendi kaderini belirleyebilir ve felsefenin görevi bunun kanıtlanmasıdır. Elbette insan iradesi birçok içsel ve dışsal koşul tarafından belirlenmektedir; ancak insan bunlara rağmen kendi kararını verebilmekte, hatta içinde bulunduğu koşullar hakkında da kararlar alabilmektedir ve bu anlamda koşullarına mutlak anlamda bağlı değildir.” (Wikipedia, http://tr.wikipedia.org/wiki/Epik%C3%BCr)
Kadere Garipoğlu’nun dediği gibi bir anlam yüklediğimizde insanın dünyada hiçbir sorumluluğu kalmaz. Her kötülük Tanrının isteği gibi insanlara dayatılabilir. Epikür Tanrının bu tür bir müdahalesinin olamayacağını iki bin yıl önce ileri sürmüştür. İslam anlayışları içinde de örneğin 6. ve 7. yüzyıllardaki Mutezile hareketi “insan eylemini kendi yaratır. Özgürdür ve kadere bağlı değildir. Böyle olmasaydı, kendi eyleminden sorumlu olmaması gerekirdi. Tanrı tarafından cezalandırılması da, onun eylemini kendisinin yarattığının kanıtıdır” şeklinde düşünmektedir. (Rıza Algül, Dinler ve Devrimler, 2002,s. 183–184)
Osmanlı İmparatorluğunda zorbalıkla tanrının sözcülüğüne soyunmuş devlet adamları ortaya çıkabilmiştir. Osmanlı hayranlarına bunun sonuçlarının çok kötü olduğunu hatırlatmak bile gereksiz. Anadolu’nun emperyalistler tarafından paylaşılmak istenildiğini akıllarında tutsunlar yeter.
Ezenler, soyguncular işlerine gelen her şeyi tanrının isteği gibi dayatamazlar. Dünyadaki kötülükler, bunları engelleyebileceğine insanlar inandıklarında yok edilebilir. Bu ise din tüccarlarının tüylerini diken diken eden bir şeydir.
Dostları ilə paylaş: |