Tbmm tutanak Hizmetleri Başkanlığı



Yüklə 236,6 Kb.
səhifə5/5
tarix30.04.2018
ölçüsü236,6 Kb.
#49574
1   2   3   4   5

PROF. DR. YAVUZ ATAR – Peki, Sayın Başkan, şimdi tamam, bu fikir güzel de mesela, TRT Şeş, değil mi? Oradan çıkıyor, Kürtçe türkü de söylüyor, ne bileyim, dizi de yapıyor.

ÖZGÜR SEVGİ GÖRAL – “Orada da sadece Kürtçe tarihî, kültürel olsun.”diyor.

PROF. DR. YAVUZ ATAR – Acaba hani, kültürel bir destekleme, o ince ayrımı nasıl yapacağız?

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Hepsi için geçerli, Kürt, Türk, Arap, hepsi için geçerli. Bunun kriterleri oluşturulur.

PROF. DR. YAVUZ ATAR – Öneri yapın. Bakalım, belki…

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Buyurun.

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Değerli arkadaşlar, aslında konuşmayacaktım. Müzakerenin boyutu ve çeşitliliği karşısında birkaç şey söylemek istiyorum çünkü Türkiye’de bilhassa görüntülü medya bakımından demokrasiyi ve iletişimi bozan temel patoloji medya bağdaşmazlıklarıdır. O konuda Anayasa Komisyonu Başkanlığımda çok…

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Sayın İyimaya, çok, hakkını helal et. Bir tek, bir cümle söyleyebilir miyim? Ona sonra devam et.

Şimdi, şunu gerçekten herhangi bir politik mülahazayla söylemiyorum. Bu iktidarın en sık kullandığı argümanlardan biri: “Devlet kömür satar mı ya da maden işletir mi? Efendim, devlet hava meydanı işletir mi?” Bir sürü alanda böyle bir özelleştirmeci mantığın bayraktarlığını yapıyor, buraya gelince bu iktidar alanından bir santim… Bu iktidarla sınırlı da değil yani bugüne kadar kim gelmişse TRT’yi kendi iktidar yapılanmasının bir enstrümanına dönüştürmüş.

Buyurun.


AHMET İYİMAYA (Ankara) – Evet, teşekkür ediyorum.

O dönemde de televizyon kuruluşları kamu ihalesine katılmalı mı, katılmamalı mı, Mesut Yılmaz, CHP, bilhassa Deniz Baykal… O dönemde ben Anayasa Komisyonu başkanıyım. Bu TEDAŞ yani enerji alanındaki alanların özelleştirilmesiyle ilgili bir problem vardı, katılmalı mı, katılmamalı mı. Doğru Yol iktidarını iktidardan eden alanlardan birisiydi. Çok çalıştık, Anayasa Komisyonu başkanıydım.

Bir defa, bu alanı siyasal iktidar bakımından en iyi inceleyen yine Sartori. Onun muhteşem bir kitabı vardır, anayasacılarıma bilhassa tavsiye ederim, “Görmenin İktidarı”, muhteşem bir kitaptır. Okudunuz mu bilmiyorum, ben okudum onu, “Görmenin iktidarı.” Türkiye’de görmenin iktidarı algılanmış olabilir ama bilimsel olarak daha teşhis edilmiş, analiz edilmiş değil. Benim kullandığım tabir diliyle keşfedilmeyen bir arazidir ve burada Türkiye’nin ciddi bir tartışmaya, sterilizasyona ve modellemeye ihtiyacı var. Bu önemli. Bu, on günde, yirmi günde, otuz günde yapamayacağımız bir alandır.

Bir defa, devlet televizyon işletmeli mi? Bunu demokrasinin derinleşmesi, iletişim özgürlüğünün araçsallığı noktasında değerlendirmek lazım. Bugün Sartori’nin o “Görmenin İktidarı”nda vardığı temel sonuçlardan birisi, “Bu alanı devletin eline bıraktığınız zaman korkunç bir manipülasyon aracını sunmuş olursunuz.” diyor. Burada bunun ilacı da medya çoğulculuğudur. Rahmetli Özal Anayasa’ya rağmen, fiilen o yasağı aştı ve zannediyorum Kanal 6’ydı, o çoğulculuk yapıldı.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Magic Box…

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Yo, yo, Kanal 6 mıydı neydi, sonra Kanal 6’ya mı devredildi nedir, o alanda çok tartışma oldu.

Bugün gerçekten bu konuda bir anayasa normu oluşturabilecek bir birikim içinde miyiz? Ben de katılıyorum devletin… Bu, şudur: Büyük alt yapı yatırımlarını özel sektör kolay kolay yapamaz. Ben Indiana’da bir gün geziyorum, dev, bu binanın daha kalını borular var. Dedik ki: “Buranın belediyesi çok güçlü. Nasıl bir yatırım bu, böyle şey edecek?” “Yok, burada özel sektör.” diyor yani ekonomik büyüklük önemli.

Ben bugün devlet televizyonunun zorunlu olması hâlinde alanlarının sınırlanmasına… Yani bireysel bir görüş ama Adalet ve Kalkınma Partisi olarak, bir, bu alanda norm üretmenin zorluğu; iki, gerçekten tipik bir regülasyon alanı. Yani gerçekten, yasama organı da çalışmalı, iletişimciler çalışmalı ve bu alan özgün bir kod kanun alanı olmalı çünkü bu nedir? Aslında iletişim ve ifade özgürlüğünün, haberleşme özgürlüğünün bir pratiğidir. Komisyonumuz da zannediyorum hem müktesebatını hem üçü çok aşar yani. Ben o anlamda serdedilen yaklaşımlara pozitif bakıyorum. Görmenin iktidarını tanzim etmek lazım ama bunu yasaya bırakmanın daha doğru olacağını düşünüyorum.

Arz ederim. Sağ olun.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Teşekkürler.

Sayın İyimaya, bir tek bir hususa katılmadığımı ifade edeyim. Biz bu ülkenin bütün yapısal, ana yapısal öğelerini değiştirmeye muktedir görüyoruz kendimizi.

AHMET İYİMAYA (Ankara) – O anlamda demedim. Ben kalite anlamında…

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Parlamenter sistemi yıkıp inşallah yerine başkanlık getireceğiz, buna muktediriz de TRT’ye mi muktedir değiliz?

AHMET İYİMAYA (Ankara) – O anlamda demiyorum Başkanım. Tabii, elbette ki düzenleriz de ben verimli norm üretme anlamında diyorum.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Eyvallah.

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Gerçekten, Türkiye’de tartışılmayan alanlardan birisi.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Buyurun Sayın Özgür Hanım.

ÖZGÜR SEVGİ GÖRAL – Şimdi, Sırrı Hocam çok güzel bir öneri getirdi, çok sınırlandırmak, alanlarını sınırlı tutmak ve eğer bir devlet televizyonu olacaksa bunun böyle olması gerektiği konusunda. Ben buna sadece bir ek yapmak istiyorum ama aynı devlet televizyonunun aynı zamanda tarafsızlık ve Türkiye’deki düşünsel çeşitliliği yansıtma gibi bir yükümlülüğü de olmalı. Şimdi, asla bunu Faruk Hocamla polemik yapmak için söylemiyorum, örnek vermek için söylüyorum. Mesela, devletin televizyonunun görevi, 1915 yaklaşırken Ermeni soykırımı iddialarına cevap vermek olmamalı sadece. Türkiye’de, mesela benim de içinde bulunduğum kimi akademisyenler 1915’te olana Ermeni soykırımı diyorlar. Buna ben de böyle diyorum, bazı başka akademisyenler de böyle diyorlar. Bu bir azınlık olabilir ama Türkiye toplumunda da böyle bir görüş var. Mesela, 24 Nisanlarda anmalar yapılıyor, İstanbul’da, Ankara’da, başka yerlerde Ermeni soykırımı kurbanları anılıyor. Şimdi, tartışmanın içeriğine girmek için bunu açmıyorum çünkü bu kadim bir tartışma, öyle düşünenler de var, böyle düşünenler de var ama bir devlet televizyonunda, mesela ben bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı, yurttaşı olarak 1915 yaklaşırken sadece bir görüşü, devletin resmî görüşü değil, bu toplumdaki, bu çeşitliliği yansıtan bir tartışmayı görmek isterim. Bunun sonucu olarak taraflar gene farklı görüşleri savunmaya devam edebilirler. Yani bir başkası der ki: “Bir soykırım yoktur, bu iddiadır ve doğru değildir.” bunu savunur ama benim yakın olduğum görüş de yani benim inandığım görüş de yani 1915’in bir soykırım olduğu görüşü de devlet televizyonunda kendini ifade etme hakkına sahip olmalıdır. Aslında tarafsızlık -örneğin Fransız devlet televizyonunda da aynı şeyi görürsünüz, Amerika’nın devlet kanallarında- bize çok aykırıymış gibi gözüken, ilk anda, genel toplumsal kabullerin çok dışındaymış gibi gözüken ama toplumda karşılığı olan, fikrî, toplumsal grupların da kendilerini orada en azından bir miktar, değil mi, yani sahip olduğu alan kadar ifade etmesini gerektirir.

Şimdi, Türkiye’deki devlet televizyonuyla ilgili bir diğer sorun –Ermeni soykırımı bunun sadece bir boyutu- her zaman belirli bir eksendeki görüşlerin orada kendini ifade ediyor olması. Dolayısıyla, çeşitlilik ve tarafsızlık bütün bunları da içermeli diye düşünüyorum.

ATİLLA KART (Konya) – Şimdi, kısa bir değerlendirme yapmak istiyorum. Tabii, TRT yayınlarındaki yorumda zaten siyasi iktidarın sözcülüğü görevi yapılıyor, bu bir gerçek, bunu uzun boylu tartışmanın da bir anlamı yok. Öylesine yapılıyor ki artık bu beyin yıkamaya dönüşüyor ama şuna insaf diyorum: TRT yayınlarında olsun, Anadolu Ajansında olsun haberciliğin temel dinamiklerini, temel unsurlarını tahrif eden bir anlayışı görüyoruz. Bırakın habercilik yapmayı, oradaki haberin özünde tahrifat yapan ya da görmezden gelen bir anlayışı görüyoruz.

FARUK BAL (Konya) – Aslında şunu demek istedi, aslında şunu demek istedi…

ATİLLA KART (Konya) – Evet yani vermiyor, haberi vermiyor.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Bütün iktidarlar zamanında…

ATİLLA KART (Konya) – Hiçbir zaman böyle olmadı, hiçbir zaman böyle olmadı. Hiç şey yapmayalım, hiçbir zaman böyle olmadı.

FARUK BAL (Konya) – Süleyman Demirel’in başında belaydı TRT, 1969’dan önce.

ATİLLA KART (Konya) – İnsaf yani! Alın, 1970’li yıllarda neydi, TRT ne yapardı? İktidarla bire bir kavga ederdi, iktidarla kavga ederdi TRT.

FARUK BAL (Konya) – Haberler, bir de yorumlar vardı.

ATİLLA KART (Konya) – Evet yani bunları… Niye bir dengeci tavra giriyoruz, lütfen, birbirine karıştırmayalım bunları. Bu dönemi hiçbir dönemle kıyaslayamazsınız. Hangi anlamda? Beyin yıkama anlamında vesaire.

Şimdi bakın, tabii bu çerçevede alın, TRT 3 yayınlarını alın. Alın, en basiti, bırakın o 19.00’dan sonra kısıtlanmasını, bunun yanlışlığını, işte bunu aşmaya çalışıyoruz kendi önerilerimizle, taslağımızla aşmaya çalışıyoruz. Sağ olun, tamam o konuda dört grup da mutabık kaldı, TRT 3 yayınlarının yani Meclis yayınlarının aralıksız ve canlı olarak yayınlanması konusunda, bunu çok önemsediğimi ifade ediyorum yani bunu artık bir anayasa hükmü hâline getirmek zorunluluğunu duyuyoruz, yaşadıklarımızdan sonra. Şimdi, bakıyoruz ama bunun yanında şu anda da, ya insaf, iktidar milletvekilleri sağdan sola dönüyor haber, soldan sağa dönüyor haber, TRT 3 yayınlarında. Yani insaf, biraz adalet yani biraz hakkaniyet, biraz eşitlik. İktidarı 10 defa konuşturuyorsan muhalefeti de 3-4 defa konuştur yani şu anda yaşadığımız bir gerçekten söz ediyorum.

Bir diğer husus, bakın, ben on yıldır, on bir yıldır hasbelkader vekil olarak görev yapıyorum. İlk bir-iki yıl çağrıldım, sonra çizik yedim, resmen kara listedeyim. Nasıl olduysa dört-beş ay evvel Emin Pazarcı beni çağırmak boşluğunda bulundu.

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Vay be!

ATİLLA KART (Konya) – Evet, nasıl olduysa çağırdı, ısrarla çağırdı, dedi ki: “Mehmet Metiner olacak.” “Mehmet Metiner değil kim olursa olsun, canlı olursa gelirim.” dedim. Ne oldu ama biliyor musunuz, ne oldu? Yarım saat sonra aradı: “Vekilim özür diliyorum, yukarıdan bir yerlerden talimat geldi, Atilla Kart’ı çıkaramazsınız dediler.” dedi. Evet, ya bu nedir ya, hangi ülkenin TRT’si bu ya? Bu nasıl bir keyfîlik, nasıl bir çiftlik anlayışı bu, nasıl bir… Küstahlığa bakar mısın. Orası onun âdeta mülkü, âdeta mülkiyeti yani bakar mısın. Nasıl olsa ondan hesap soran yok, aksine aferin diyorlar, böyle yaptığın için aferin diyorlar. Böyle bir dönem yaşıyoruz arkadaşlar, böyle bir süreci yaşıyoruz ve tabii nedir, şu anda TRT tam anlamıyla “pembe gazete”dir, iktidar için bir pembe gazetedir. O anlayışla görev yapan bir kurumdur. Bunun tabii demokrasilerde yeri yoktur, bunun bütçe kavramıyla bağdaşır yeri yoktur, vergi hakkıyla bağdaşır yeri yoktur, buna hakikaten bir çerçeve getirmemiz gerekiyor ama bunu nasıl yaparız, işte onu konuşalım.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Buyurun Ali Bey.

PROF. DR. ALİ AKYILDIZ – Şimdi, tabii, devletin kurduğu bütün örgütler sonuç itibarıyla bir idari yapılanmadır. Dolayısıyla, idari yapılanmanın bir amacı vardır, bu amaç kamu hizmetidir, kamu yararına yönelik bir kamu hizmeti sunmaktır. Dolayısıyla, TRT’nin de -tabii ki Sayın Vekilimin belirttiği gibi görmenin iktidarı anlayışı çerçevesinde belki ama- yayıncılık ilkelerine ve yayıncılık tekniği içerisinde yaptığı her şeyin bu amaca yönelmesi gerekir. Zaten TRT’nin kanununda da kamu hizmeti yayıncılığı kavramı geçer. Kamu hizmeti yayıncılığının sınırlarının çizilmesi, tabii buradaki sorun bu, bu yapılabilir mi? Belki bu, işte belirtilen ilkeler çerçevesinde, kamu hizmeti belirtilen alanlarda belki örnekleme tipinde sayılıp “kamu hizmeti yayıncılığı esasına göre faaliyette bulunur.” gibi bir sınırlamanın doğru olabileceğini düşünüyorum.

Şimdi, TRT bizde, televizyon kanallarının olmadığı yani tek televizyon kanalının olduğu dönemdeki alışkanlıklar devam ederek bir anlamda sürmektedir. Tabii, dünya değişmiştir, Türkiye’nin yayın dünyası değişmiştir, TRT’nin de buna göre asli işlevine bugün için çekilmesi gerekir. Eğer bir dizi bile yayınlıyorsa onda da bir mutlaka, mesela bir belgesel niteliği olmalı vesaire bir şey olmalı yani mutlaka bir kültürel temeli olabilmeli yani doğrudur, bu anlamda bir sınırlama yapılabilmeli ama tabii bunu -çok teknik de bir konu olduğu için- nasıl ifade edeceğimizi iyi düşünmemiz gerekir ama kural olarak da bir sınırlaması olmalı ve herhangi bir televizyon kanalı gibi işte o bahsettiğiniz akşam şekerleri, sabah bilmem neleri de burada biraz yani halkı güldürmek de kamu hizmeti yayıncılığı kapsamında mıdır? Sorunuyla alakalıdır, artık bunun…

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – O içerleniyor ama zevzeklik kamu görevleri arasında değil.

PROF. DR. ALİ AKYILDIZ – Gibi mesela yani bir sınırlama getirilmeli.

Bir de benim tanık olduğum bir haber karesini sizlerle paylaşmak istiyorum yani bir TRT yayınında bunun asla görülememesi gerekirdi, nedir bu? Şırnak’ta mı nerede, bir komando bölüğüne baskın yapılmıştı teröristler tarafından ve çok büyük zayiat vardı ve büyük yangın çıkmıştı, orada yüksek otlar vardı. Canlı yayın yapılıyor, oradaki muhabir anlatıyor görebildiklerini ve işte burada toz var, duman var, orada olanları anlatıyor, o normal anlatıyor olanı. Ankara’daki muhabir, ona diyor ki: “Bilmem ne bey, çok güzel söylediniz, o tozlar dumanlar kalksın bakalım bunun arkasından ne çıkacak.” Gibi böyle imalı, ima doğuran yani ideolojik bir şeyi böyle “Bunun da arkasında Ergenekon var.”ı ima eden falan, böyle bir yayın yapıyor. Yani hakikaten ben bir Türk vatandaşı olarak, biz izleyici olarak bu kadarı da olmaz dedim, TRT 1’in yayınıydı bu da.

Saygılar sunuyorum.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Faruk Bey daha önce istemişti, sonra size vereyim.

FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, aşağı yukarı hepimiz ortaklaşıyoruz, ben de çok özetleyerek ifade etmek istiyorum. Tabii ki özel radyo ve televizyonların mutlaka tarafsızlık ilkesine uyması gerekir ama onların kendilerine göre farklı eğilimleri olabilir, onu bir kenara bırakıyoruz fakat bu TRT benim paramı alıyor, benim düşünceme mensup insanlarımızın elektriğinden, bandrolünden, vesairesinden elde ettiği parayla benim rakibimi, bana karşı obez hâle getirecek bir yayın yapamamalı. Bunu ben şuna benzetiyorum, basın yayın kuruluşlarının genel olarak ayna gibi olması gerekir. Aynayı tutacaksın, kardeşim burada ne varsa eğip bükmeden, olduğu gibi halka yansıtacaksın, demokrasi bu. Demokrasinin, basın yayın organının da özü bu olması lazım kamuoyunun doğru bilgilendirilmesi, doğru şekillendirilmesi için. Bizdeki TRT ve Ayna ama sirk aynası mübarek. Panayırlarda -hepimizin gittiği gibi, çocukken giderdik- pireyi deve yapardı, zayıfı şişman, şişmanı zayıf, eğri büğrü, uzun kısa gösterirdi, aynen öyle. Dolayısıyla, bu TRT’nin anayasal emredici bir hüküm çerçevesi içerisinde ortak değerleri savunan ve ona ilişkin üretim yapan ama özel sektörde rekabet etme anlayışından uzaklaşan bir konuma getirilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Bununla birlikte, sadece TRT’yi değil, Anadolu Ajansı başta olmak üzere diğer kamu yayıncılığında bulunanların mutlaka tarafsızlık noktasına çekilmesi gerektiğini ifade ediyoruz.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Teşekkür ederiz.

Buyurun Selin Hanım.

DOÇ. DR. SELİN ESEN – Yani ben, tabii, annesi, babası TRT’ci bir aileden gelen bir çocuğum. Dolayısıyla, TRT’nin hâli ve pürmelali bizim aile sohbetlerimizin en asli unsurlarından biri olagelmiştir. Hani bunları duysalardı çok memnun olurlardı çünkü özellikle sizin söylediklerinizi biz uzunca yıllardır hep hep hep duyarız.

Şimdi, bu bilim, sanat, kültür ve habere özgülenmesi kamu kanallarının ya da işte TRT’nin hep söylenegelen bir şey, olması gereken bir şey. Buna karşılık yani başka ülkelerle karşılaştırdığımız zaman görüyoruz ki -yani ben BBC’yi ve İspanyol televizyonu TVE’yi düzenli olarak izleyen biriyim ve dolayısıyla onlardan örnek verebilirim- oralarda da bu alanlara özgülenmiş ama buna karşılık yine işte eğlence, müzik vesaire gibi ya da işte dizi, drama gibi alanların da olduğunu görüyoruz. Burada, sadece buna özgülemek demek yerine çok büyük bir bölümünün bilim, sanat, kültüre hasredilmesi, habere hasredilmesi belki daha uygun olabilir, daha makul olabilir diye düşünüyorum.

Ahmet Bey işte “Kamuda böyle bir haber ajansına ya da işte televizyon, radyo kanalına ihtiyaç var mı? Olmaması gerekir.” dedi. Kanımca var yani hele hele bizim gibi ülkelerde kesinlikle var. Ben çocukluğumdan hatırlarım, örneğin, tek kanal olduğu zaman pazar günleri klasik müzik kuşağı vardı, pazar sabahları. Yani örneğin, ben büyük kentte yaşıyorum, bunu canlı da izleyebilirim ama daha başka kentlerde olanlar için bu bir olanak yani bu müziği tanımak anlamında bir olanak.

ATİLLA KART (Konya) – Bir ihtiyaç var.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Hikmet Şimşek yönetiminde…

DOÇ. DR. SELİN ESEN – Hikmet Şimşek yönetiminde ya da Gürer Aykal yönetiminde. O dediğiniz doğru, Hikmet Şimşek daha çoktu.

Dolayısıyla, kamu televizyonlarının ben böyle bir işlevi olduğunu düşünüyorum, keza belgeseller yapmak, keza bilimsel alanlarda programlar yapmak bence son derece önemli. Üstüne üstlük hani böyle Kuzey Amerika’dan örnekler verilir “Bu alanda devlet hiç yatırım yapmaz ya da paralarını buralara harcamaz.” diye, oysaki bu biraz yanlıştır çünkü eyalet düzeyinde, belediye düzeyinde, eyalet yönetimleri ve belediye yönetimleri tarafından finanse edilen radyo ve televizyon kanalları vardır, belki federal düzeyde yoktur ama eyaletler düzeyinde vardır. Bu nedenle, Türkiye’de de TRT’nin ya da TRT gibi kurumun olması gerektiğini düşünüyorum ben. Fakat bunun bir kere -herkesin söylediği gibi- tarafsız olması, bu tarafsızlığı sağlayabilmek için de özerk olması gerekir. Keza aynı şekilde, özellikle son yıllarda, son on yılda çalışanların hiçbirine iş yaptırılmıyor, dediğiniz gibi, dışarıdan ihaleler yoluyla TRT programları yapılıyor. Mesela, BBC ile karşılaştırdığımız zaman -Mustafa Kemal buldu şimdi- sizin söylediğiniz iki kaynaktan 2010 yılı itibarıyla bandrol ve elektrik faturasından 1 milyar lira TRT elde etmiş; 2010 yılında İngilizlerin BBC’ye katkısı sadece 866 milyon lira. TRT’de 7.700 dolayında çalışan var, BBC’de 23 bin dolayında çalışan var yani bu bile aslında kaynakların nasıl hor kullanıldığını gösteren bir örnek.

ÖZGÜR SEVGİ GÖRAL – Yoğun dönen para…

DOÇ. DR. SELİN ESEN – Evet, tarafsızlık ve özerklik ilkelerini gerçekleştirdiğimiz takdirde…

FARUK BAL (Konya) – 50 kat fazla.

DOÇ. DR. SELİN ESEN – …ben, TRT’nin yapması gereken, gerçekleştirmesi gereken işlevi yerine getirebileceğini düşünüyorum. Bunu düzenleyelim hep birlikte.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – TRT Şeş tam bir talan, bir tane yerli üretim yok, bir tane iç üretim yok. Ağabey, Berdan Mardini çıkıp türkü çığıracak, bunu herhangi bir TRT stüdyosunda yapabilir. Onun için, sen bir taşeronu araya koyup dünyanın kaynağını nasıl transfer edersin? Yani iki adam oturup… Biraz konum olduğu için beni bağışlayın. Belgesel, siyah bir fonun önüne insanları oturtup konuşan kafaları dinlemek demek değildir, görselliği… Hatta bu konuda geliştirilmiş ölçütler vardır; belge, bilgi canlandırma anlamında yarısından fazlasının bundan olması gerekir. Öbürünün adı röportajdır. Öbürünün adı röportaj ama bir röportaja… Yani Ahmet Ağabey oturup konuşacak, ben oturup konuşacağım, Atilla Ağabey, Faruk Ağabey, sonra bunu belgesel diye satacaklar. Bir emek yok ki bizi oraya ulaştırmayla, bizi oraya götürüp oraya dikmenin dışında bir yaratıcı emek yok, bir keşif emeği yok, hani gittim, şu belgeyi buldum. Bunların hepsi belgesel tarifi üzerinden satılıyor. Röportaj deseler üç kuruşluk iş. En yeteneksiz herhangi bir TRT kameramanı bu işi görebilir. Onun için, yani ayırt etmeden TRT Arap için böyle, TRT Türk için böyle, TRT Şeş için böyle. Hepsinden sarfınazar etmek lazım, bir kriter koymak lazım, çoğulculuk, eşitlik, sizin söylediğiniz bilim, o özgüleme alanlarını belirlemek ve bunun dışında… O zaman verdiğin paraya ah etmez. O zaman bu kadar kendilerine güveniyorlarsa… Bu bir iddiadır çünkü. “Ben drama da yapacağım, ben eğlence programı da yapacağım, iftar programı da yapacağım.” Bu bir iddiadır. O zaman, kardeş, kendi paranla yap. Kanal D, ATV, STV hangi kulvarda yarışıyorsa, git bokun kadar bostan ek. Öbür türlü sen benim parama güvenip, üstelik cebren aldığın… Yani bu gerçekten büyük bir şey.

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Canlı iletişim oldu şimdi.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Gübren kadar diye düzeltiyorum.

Böyle olur mu ya? Bu büyük bir vurgun. İşin doğurduğu kültürel oksidasyonu da daha hiç hesaba katma. Kim denetliyor bunun çocuk psikolojisi üzerindeki…

PROF. DR. YAVUZ ATAR – Sayın Başkan, öneri yapın da destekleyelim.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Haydi önerdik.

PROF. DR. YAVUZ ATAR – Biz katılıyoruz.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Özgüleme cümleniz çok güzeldi, onu bir… Bilim, sanat …

ÖZGÜR SEVGİ GÖRAL – “Esas olanı” da diyebilirsiniz.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – TRT’ci olarak size…

DOÇ. DR. SELİN ESEN – Ben TRT’ci değilim, ailem.

“Bilim, sanat, kültür, haber alanlarına özgülenmiş.” dersek sanıyorum amacımızı…

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Bir de tarihî, kültürel turistik…

DOÇ. DR. SELİN ESEN – “Kültür” dedik ama…

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – “Tarih”i de ekleyelim.

DOÇ. DR. SELİN ESEN – Ekleyelim.

FARUK BAL (Konya) – Tarih.

PROF. DR. YAVUZ ATAR – Bilim, sanat…

DOÇ. DR. SELİN ESEN – Kültür, tarih… Katılırsınız Sayın İyimaya.

FARUK BAL (Konya) – Turizm.

DOÇ. DR. SELİN ESEN – Turizm ama kültürün içine gireceğini düşündüğüm için özellikle turizmden söz etmedim.

ÖZGÜR SEVGİ GÖRAL – Şimdi, özerklik var. Yayında tarafsızlık var mı?

DOÇ. DR. SELİN ESEN – Var.

ÖZGÜR SEVGİ GÖRAL – Hani çeşitliliğin gözetilmesi, farklı görüşlerin ifade edilmesi falan…

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Peki, şöyle yapalım mı arkadaşlar? Belki de gerçekten yapacağımız en hayırlı işlerden birisi olacak bu: Uzman arkadaşlar bir ortaklaşma şeyi yapsınlar, ailesi TRT’ci olan hocamız komisyon başkanı olsun. Kendisi değil, ailesidir.

FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, ben yabancı referansı pek tutmam ama idare hukuku dersinde bize BBC’nin yayın kuralları sorulduğu için hâlâ aklımda, sınıfı da ondan geçmiştim, beş defa geçememiştim, altıncı defa o sorudan geçmiştim.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Hiç kimseye “terörist” demezler onlar, biliyorsun.

FARUK BAL (Konya) – BBC’nin yayın kuralları diye bir normu var, onu bir dikkate alsınlar çünkü bütün dünya yayın örgütleri burayı referans alarak geçiyorlar, ona da arkadaşlarımız dikkat etsin.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Tamam, hayhay.

Bugün de bize ayrılan sürenin sonuna geldik. Hamdolsun verdiğiniz sıhhat ve afiyete.

OĞUZ TURHAN – Ben bir şey söyleyebilir miyim.

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Hocam, saat yediye kadar çalışalım.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Uzman arkadaşlar TRT ile ilgili çalışsınlar bugün.

OĞUZ TURHAN – Bu CHP… Hocam, “Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumu” demişsiniz ya, eğer -atıyorum- siyasi iktidar daha sonra kanal 100 diye bir televizyon kurdu, devlet. O zaman onu kapsar mı?

DOÇ. DR. SELİN ESEN – Ama ona devletçe kamu tüzel kişiliği veriyoruz.

OĞUZ TURHAN – İsmini değiştirir başka bir şey koyar. Yarın siyasi iktidar bundan kaçmaya çalışarak…

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Sen de ona dönük frenler oluştur. Gerçekten vahim ya, bir tek kaynaklarımız bize kalıyor.

OĞUZ TURHAN – “Devletçe kurulan radyo ve televizyon kurumu” diyorsunuz Hocam.

DOÇ. DR. SELİN ESEN – Evet, ama “devletçe kurulan” diyor, istiyorsanız ona başka bir şey…

OĞUZ TURHAN – Hayır, yani direkt özel isim koyuyoruz ya…

DOÇ. DR. SELİN ESEN – Devletçe kurulan radyo ve televizyon kurumu…

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Evet, yarın 15.00’te toplanmak üzere oturumu kapatıyorum.



Kapanma Saati: 16.52



Yüklə 236,6 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin