Tbmm tutanak Hizmetleri Başkanlığı



Yüklə 236,6 Kb.
səhifə4/5
tarix30.04.2018
ölçüsü236,6 Kb.
#49574
1   2   3   4   5

Saygılarımla.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Teşekkür ederiz.

FARUK BAL (Konya) – Bir cümle de ben söyleyeyim.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Buyurun Sayın Bal.

FARUK BAL (Konya) – Tabii, bir köyün ilçe yapılması, bir köyün belde yapılması o köy halkının, en azından, siyasi irade olarak belirlenmiş iradesine uygun yapılıyor ve faydası düşünülüyor. Ama Türkiye’de, bir gecede, 16 bin tane köy mahalleye dönüştürüldü, 1.597 tane belde mahalleye dönüştürüldü. Bunlar mahalleye dönüştürülürken o köyde ve beldelerde bulunan mahalleler de tekleştirildi, dolayısıyla bir yerel yönetim katliamı oldu. Diğer taraflarını bir kenara bırakıyorum, köy halkının, köy hükmi şahsiyetiyken ortak mal olarak meralarda, yaylaklarda, kışlaklarda ortak çıkarlarına kullanılabilecek bir mülkiyet hukukunun bir çeşidi olarak böyle bir mülkiyeti vardı, şimdi onlar yok.

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Peki Hocam.

PROF. DR. YAVUZ ATAR – Sayın Bakan, siyasal yerindelik tartışmalarınız tamamen…

FARUK BAL (Konya) – Yok, bu anayasal yerindelik.

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Efendim, gündem dışı konuşmaları lütfen sona erdirelim Başkanım.

PROF. DR. YAVUZ ATAR – Hukukilik başka, siyasal yerindelik başka. Yapılan yanlış…

FARUK BAL (Konya) – Bu hukukiliktir.

PROF. DR. ALİ AKYILDIZ – Efendim, bu şekildeki yorumlarla Anayasa’nın hiçbir anlamı kalmaz, o zaman Anayasa’yı istediğiniz şekilde yorumlarsınız. Anayasa, Sayın Vekilim dedi ki: “Emperatif bir kural değil.” Yani emperatif şeyler asker mantığıdır aslında. Çünkü her şey de emperatif olmasın, yani bir de yön göstersin, bir şey olsun, yasama organı yapsın. Ama yani köy…

Benim bir misafirim geldi bir gün, dedi ki: “Hocam, biz niye büyükşehir belediyesi oluyoruz?” daha bu şey çıkmadan, bu, şimdi adını karıştırdıkları, büyükşehirle ilgisi olmayan, adı “Büyükşehir” olan kanun çıkmadan evvel gelmişti. Ankara Kazan’da bir köy. “Niye?” dedim, “Ya, bizim yaşantımız değişiyor, her şeyimiz değişiyor, ineklerimizi besleyemiyoruz, bilmem ne yapamıyoruz.” falan dedi. “Ya, sen büyükşehir olmaktan niye şey yapıyorsun? Bak, arazilerin arsa oluyor, kıymet kazanıyor, bilmem ne.” falan dedim. Adam dedi ki: “Ben onları istemiyorum, biz onları istemiyoruz. Biz yaşamak istiyoruz.” Güldüm, dedim ki: “Beyaz adamın Amerika’daki Kızılderililerin memleketini işgali gibi sanki bu, hukuk yoluyla bir işgal gibi görüyorsun değil mi?” Şimdi Kars Valisi olan bir arkadaş da vardı, yine aynı meclisteydik, böyle gülüştük falan. Şimdi tüy dikildi yani hiç köy… Yani nefes alacak yer kalmıyor vatandaşa sonuç itibarıyla. Yani, dağın başındaki adamın malına mülküne, orta malına, çobanının çeşmesine ne karışıyoruz ya? Yani bunun yerindelikle ilgisi yok, bu yerel yönetimdir. Yerel yönetimler kendi kendini yöneteceklerdir.

PROF. DR. YAVUZ ATAR – Yapılan bir taksimi beğenmeyebilir, eleştirebilir. Buna ben saygı duyarım.

PROF. DR. ALİ AKYILDIZ – Ve bunu hâlâ yerel yönetim…

PROF. DR. YAVUZ ATAR – Köylerin ben kaldırılmasını doğru da bulmayabilirim ama “Anayasa bunu yasaklıyor.” demem.

PROF. DR. ALİ AKYILDIZ – Anayasa bunu yasaklıyor Hocam, Anayasa köyü oraya yazarak köyü garanti altına almış oluyor. Bu bir amaçsal yorumdur. Anayasa’yı niye yerel yönetimin, yerinden yönetim kavramına uygun olarak alt tarafı yorumlamıyoruz da hiç ilgisi olmayan bir şekilde yorumluyoruz, tamamen lafzi, böyle hiç olmayan bir yoruma döndürmeye çalışıyoruz? Danışma Meclisi tutanaklarını okuma gereğini bile niye duymuyoruz? “Ben sadece buraya bakarım, buradan görürüm.” Bunlar, kusura bakmayın ama Hocam, sizin ilminizden, sizin varlığınızdan beklediğimiz yaklaşımlar değil yani gerçekten.

ATİLLA KART (Konya) – Sayın Başkanım, ben bir cümleyle… Şu tartışmaya katılmasam.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Son bir cümle de Atilla Ağabey’e vereyim, ondan sonra benim söyleyeceklerim var.

ATİLLA KART (Konya) – Bakın, bunlar tesadüfi düzenlemeler değil, AKP’nin temsil ettiği siyaset anlayışının doğal sonucudur. Bakın, meslek kuruluşlarından tutun da, efendim, üst kurullardan tutun da hep örgütlü yapıyı yok eden bir anlayışın burada tezahürünü maalesef görüyoruz. Bunu nerede de gördük? Bunu Bütünşehir ya da Büyükşehir Tasarısı’nda da bunu gördük sevgili Ali Hocam. Nedir orada? 16 bin köy ve beldeler niye kaldırıldı? O insanların örgütlü hâle gelmesi engellensin isteniyor, o kalksın. O insanlar çevrelerini korumasınlar, o insanlar madenlerine sahip çıkmasınlar, o insanlar ormana, o insanlar meraya sahip çıkmasınlar. Orada çünkü sonuçta, öyle bir örgütlü model oluşuyor. Ne olsun? “Ben onlara Ankara’dan emir ve talimatla onun talanını yapayım.” Oradaki felsefenin özü budur değerli arkadaşlarım.

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Ben mecburen…

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Hayır.

AHMET İYİMAYA (Ankara) – …bir cümle.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Hayır, en çok yakınan sizsiniz.

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Ama…

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – İnisiyatif kullanıyorum.

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Ben, tabii, teşekkür ediyorum. Cevap anlamında değil…

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Buyurun.

ATİLLA KART (Konya) – Olay sınıfsaldır, ideolojiktir arkadaşlar. Bu kadar açık.

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Şimdi, Marx’a da Atillacığım davetiye çıkarıyor ama…

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Sağ olsun.

Atilla Ağabey, böyle konuş, canımı ye.

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Şimdi, değerli arkadaşlar, Komisyonumuzun misyonu çok açıktır, akademik bir merkez değildir. Akademisyenlerden oluşur ve onlardan yararlanırız bir. İki, Komisyonumuz yürürlükteki Anayasa’nın yorumu organı da değildir. Bizim yeni anayasa yapıcılığımızla bize lazım olduğu ölçüde yürürlükteki Anayasa’dan yararlanırız. Anayasa Mahkemesi misyonu da yoktur. Bu konu ve gündem dışı tartışmaları tatlı bir hatıra addederek ve atıf yaparak gündemimize geçelim Başkanım.

Saygılar, sağ olun.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Sağ olun.

ATİLLA KART (Konya) – “Biz ideolojimize bakarız.” diyorsunuz yani.

FARUK BAL (Konya) – Bunlar tatlı bir hatıra değil Sayın Başkan. Bunlar Anayasa Uzlaşma Komisyonunun zabıtlarında gelecek neslin okuyabileceği, güzel, yol gösterici notlardır.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Peki, ben de bir gönül yaramı arz edeyim.

Bu mera meselesinde Faruk Bey’in bilgileri güncel değil yani o köy tüzel kişiliğine dair hem Mera Kanunu’nda hem Kentsel Dönüşüm yani “Afet Yasası” denilen yasada bu işler elden çıktı. İçişleri Komisyonunun raporlarına ulaşırsanız orada şunu göreceksiniz, ben de takdim edebilirim, bende var: Gerek Büyükşehir Yasa Tasarısı, gerek Kentsel Dönüşüm ya da bu “Afet Yasası” dediğimiz yasa görüşülürken bunun sınıfsal kökenini ortaya koyan -çok ayıp bir şey olacak- bence tarihsel bir sunum ve konuşma yaptım, MHP Osmaniye Milletvekili çok değerli arkadaşımızla, CHP’li Antep Milletvekiliyle Celal Bey beni topa tuttular. Tutanakları var.

ATİLLA KART (Konya) – Ali Serindağ ya da Celal Dinçer.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Ali Serindağ Antep Vekili, öbürü de Celal Dinçer.

Buna, tam da bunun nereye gittiği, hangi lazımelerin sonucu olduğu ve neleri hazırlamaya matuf bir şey olduğu konusunda, ben yaptığım zaman, hatırlarsınız, yine İçişleri Bakanıyla fiziksel bir temasa da yol açmıştı. MHP’li ve CHP’li vekiller o zaman “Niye bu adamı konuşturuyorsunuz?” diye çok şey etmişlerdi. Böyle bir gönül acısı olarak içimde durur. Bunu da bu acı hatıraya bir ek olsun diye yapıyorum. Bunu kapatıyorum.

Şimdi, bu durumda, ileride sağlanacak bir mutabakatta biz de BDP olarak buna bir çerçeve oluşturulması fikrinde özellikle Milliyetçi Hareket Partisinin tezine yakın duruyoruz. Bir ortaklaştırma metni olduğunda buna iştirak edeceğimizi tekraren ve son olarak bir daha söylüyoruz. İsteniyorsa katkı sunmaya hazırız fakat olmaması, bulunmaması da bizim açımızdan çok vahim bir nokta teşkil etmiyor ama niyetimizi belirtmek anlamında bunu da söyleyeyim.

Şimdi, bunlar iki partinin önerisi olarak geçsin, altına da bir not koyalım, eğer sizler de uygun görürseniz “İleride bir ortaklaşma vaki bulduğunda tekrar metin revizyon edilecektir.” diye.

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Sizin partinizin önerisini yazın, “Barış ve Demokrasi Partisinin notu” deyin.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Aynen öyle.

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Bizim notumuzu yazın.

“Adalet ve Kalkınma Partisi düzenleme ve denetleme kurumlarını -düzenleyici, denetleyici de diyebiliriz- temel hak ve özgürlükler ve diğer alanlardaki işleyiş noktasında iyi yönetimin temel koşulu olarak kabul eder ancak sorunu anayasal değil, yasal düzey sorunu olarak ele alır.”

DOÇ. DR. SELİN ESEN – Sayın İyimaya’nın madde notları maddelerden uzun hep.

FARUK BAL (Konya) – Sayın İyimaya’ya teşekkür ediyoruz.

Aslında bu madde onlar için, yarın iktidar değiştiğinde biz istediğimiz gibi çekip çevireceğiz.

Anayasalar aşkın metinlerdir, geleceği kucaklayan metinlerdir.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – 25/2/2013 tarihinde müzakere ettiğimiz olağanüstü yönetim usullerine ilişkin kanun hükmünde kararnameler hususunun CHP ve MHP danışmanlarının ortak bir hüküm ortaya koymaları önerisiyle son bulması kararlaştırılmıştı. “CHP ve MHP danışmanları bu konuda uzlaşma sağlayamadıklarından ilgili maddeye CHP ve MHP önerisi şeklinde eklenmesi hususunu tarafımıza ilettiler.” diyor. Söz konusu duruma binaen maddeye, tutanaklara geçecek şekilde son şeklinin verilmesi gerekmektedir. Bunu bilginize sunup bu şekilde düzenlettiriyorum. Var mı bir şey?

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Arkadaşlar işlesin tabii.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Tamam, yapabilirsiniz.

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Tabii, tabii işlesinler.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Tamam, işleyin bunu da.

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Bizim, müzakeredeki beyanlarımıza da not olarak atıfta bulunun.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Ağabey, gerek yok onu söylemenize, yapılır. Arkadaşlarımıza güven temelinde çalışıyoruz.

AHMET İYİMAYA (Ankara) – O anlamda demiyorum yani bizim…

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Bırak ağabey, bir şüphe izhar ettin.

FARUK BAL (Konya) – Nerede uzlaşamadıklarını…

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Septisizmin hiçbir zaman ne kulu oldum ne kölesi oldum.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Peki, diğer maddemiz ne?

KANUNLAR KARARLAR UZMANI ÖZCAN ALTAY – Radyo Televizyon Üst Kuruluna ilişkin.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Haydi bir getir bakalım. Ya Allah, Bismillah, Allahuekber.

Evet, RTÜK’e bakalım arkadaşlar.

DOÇ. DR. SELİN ESEN – Başkanım, RTÜK’ten önce bizim, TRT’ye ilişkin bir maddemiz var.

(Bu bölümde kayıt kapatılmıştır)

DOÇ. DR. SELİN ESEN – Biz bu maddede yani bu TRT ile, Türkiye Radyo Televizyon Kurumuyla bu kamu tüzel kişilerinden yardım alan diğer haber ajanslarının yayınlarında tarafsız olmasını ve çalışmalarında da özerklik ilkesini göz önünde bulundurmasını öngörüyoruz çünkü aslında TRT’nin Anayasa’da özerkliği ilk defa 1961 Anayasası’yla tanınmıştı ama 71 ve 73 değişiklikleriyle bu özerklik ortadan kalktı, 82 Anayasası da zaten böyle bir olanağı TRT’ye tanımadı. Bugün de, günümüzde de, hatta öteden beri TRT’nin yayınlarında taraflı olduğu ya da Hükûmetin güdümü altında bulunduğu söylenegelir ve buna ilişkin eleştiriler de her zaman yapılagelir. O nedenle biz bu kurumun özerk bir şekilde yapılanmasının ve yaptığı yayınlarda da tarafsızlık ilkesini gözetmesini önemsiyoruz. O nedenle böyle bir maddenin anayasada yer alması gerektiğini düşünüyoruz.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Teşekkür ederim.

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Muhteşem işte yani Hocam.

DOÇ. DR. SELİN ESEN – Yeter, değil mi?

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Müzakere bu Hocam ya.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Faruk Ağabey, söz mü istediniz? Işığınız yanıyor.

FARUK BAL (Konya) – Tabii, TRT’nin devlet kaynaklarından yararlanarak kamuoyunu şekillendiren önemli bir iki özelliği var. Dolayısıyla bunu yaparken tarafsız olması ilkesini anayasal bir ilke hâline getirme zarureti var. Anayasal ilke hâline getirmediğimiz takdirde isteyen iktidarın emrine girebilecek bir kuruluş olduğunu geçmişte de gördük, şimdi de görüyoruz. Devletin kaynaklarını kullanarak kamuoyunu siyasi bir taraf olarak şekillendiren TRT’nin sadece kurumsal bir sorumluluk değil, aynı zamanda anayasal bir sorumluluk da üstlendiğini kabul etmemiz gerekiyor. Buradan hareketle TRT’ye hep birlikte bir bağımsız, tarafsız ve özerk yapıyı oluşturmamız düşüncesini biz de paylaşıyoruz.

ÖZGÜR SEVGİ GÖRAL – Ben bir söz isteyebilir miyim?

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Hayır, daha bitmedi Faruk Bal’ınki.

FARUK BAL (Konya) – Tamam, bitti.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Öyle mi?

Buyurun.

ÖZGÜR SEVGİ GÖRAL – Şimdi, bu RTÜK’le ilgili olan düzenlemenin içinde ele alınabilir ya da CHP’nin önerdiği gibi ayrıca ele alınabilir. Ayrıca ele aldığımızda özerkliği ifade etmemiz mümkün olabilir. O yüzden daha da uygun olabilir. Biz bunu kendi görsel ve işitsel medya üst kurulu maddemizin üçüncü fıkrasında düzenledik. Burada kamu medyasının siyasi otoriteden bağımsız olarak faaliyette bulunmasını biz de söyledik. Tüm farklı düşünce akımlarının kendilerini eşit bir şekilde ifade edebilmesini yani belirli bir siyasi tarafsızlık ilkesi çerçevesinde hareket etmesini, siyasi parti ve kuruluşların yayın zamanlarını, siyasi yanıt ve görüş bildirme haklarının çoğulculuk prensibine göre düzenlenmesi gerektiğini söyledik ama bizim bir ek önerimiz var, o da kültürel çoğulculuğun ana dilinle yayınlarla korunmasını sağlamak.

Şimdi, şu anda zaten Türkiye’de, biliyorsunuz, birçok farklı dilde yayın yapılıyor TRT’nin içinde. TRT ŞEŞ var Kürtçe yayın yapan, başka yayın yapan kanalları var TRT’nin ama bunlar anayasal teminat altında değil, anayasal güvence altında değil, yasayla yapılan düzenlemeler. Yani yarın bir gün başka bir iktidar geldiğinde gene yasa yoluyla bunlar lağv edilebilir, ortadan kaldırılabilir. Dolayısıyla bizim için bu ana dilde yayının da garanti altına alındığı bir şekilde bir uzlaşma mümkün olabilir.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Teşekkürler.

Sayın Hocam…

PROF. DR. YAVUZ ATAR – Yani TRT’nin anayasada düzenlenmesinin gerekli olduğu kanaatinde değiliz. Elbette ki diğer özel sektörün elinde bulunan radyo ve televizyon yayınları gibi bunun da radyo ve televizyon yayıncılığıyla ilgili ilkelere uyması kanunlarla düzenlenir, bu çoğulculuk ilkesi devletin elinde bulunan televizyonlar için değil tüm medya için geçerli olan bir ilkedir ama RTÜK konusu tabii ayrıca medyayı düzenleyen, medya denetimiyle ilgili düzenleme kuruluna gelince orada söyleyeceklerim var ama TRT’nin anayasal bir kurum olarak düzenlenmesinin gerekli olmadığı kanaatindeyiz.

FARUK BAL (Konya) – Ben bir ek…

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Buyurun.

FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, bizim giriş kısmında TRT’ye ilişkin söylediğimiz sözler… Sadece TRT’ye esas alamayız, Anadolu Ajansı da var ve bunun gibi kamu tüzel kişiliği hakkını haiz ya da o konumdaki diğer şeyler de var. Bunların bağımsızlığı, tarafsızlığını anayasal bir güvenceye değil de Sayın İyimaya’nın ifadesiyle emperatif, emredici bir noktaya çekmemiz gerekmektedir çünkü şu an içinde bulunduğumuz durum fecaattir. Yani TRT’nin 15 tane kanalı var, ben bir milletvekili olarak 2 veya 3 defa davet edildim ama bir ay içerisinde 5 defa, 10 defa davet edilen, orayı sanki şey gibi kullanan kişileri de hepimiz biliyoruz. Bunu emredici bir hüküm hâline getirmemiz lazım.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Ben gündem harici bir şeyi konuşmak istiyorum, gündemle bağlantılı da yani anayasa harici.

Şimdi, devletin bir televizyonu niye drama yayınlar? Dizi mesela. Niye yayınlar?

FARUK BAL (Konya) – Çok doğru. Bu konuda mesela BBC’nin çok önemli şeyleri var, farklı uygulamaları var.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) - Şöyle bir kriterle BBC meseleye yaklaşıyor: Tarihî ya da kültürel bir özelliğinin olması gerekiyor. Yani o da, bu tür konular mevcut sermaye arz-talep ilişkisi içerisinde yer bulamadığı için ama devlet de bu kültürün ya da bu tarihin yok olmasına göz yummayacağı için, yummaması gerektiği için devlet diyor ki: “Siz reyting kaygısını boş verin, ben bunu sübvanse ederim, bu tarihî ve kültürel şeyler devam etsin.” Kriter o. Şimdi, bizde bakıyorsun TRT’ye: Vur patlasın, çal oynasın. Sabah şekerleri var, akşam kahvesi var, diziler var, var oğlu var. Yani sanki -şu anda düşünüyorum - TRT’nin kendi kuruluşunu, amacını, yayın politikasını burada hazır elimize düşmüşken bu kriterlere göre tariflememiz gerekmez mi? Habercilik: Yapabilir, yapmalıdır çünkü bir özel ajans X bir yerde “Ya ben ne muhabir göndereceğim, bu haberin alıcısı yok.” diyebilir ama TRT bu ülkenin aynı zamanda görsel tarih hafızasını oluşturuyor. Dolayısıyla kamusal bir habercilik. Habercilik yapabilir, kültürel ve tarihî programlar yapabilir, turizme dönük şeyler yapabilir ama diziymiş, dramaymış, eğlence programıymış, iftar programıymış falan bunlar TRT’nin ilgi alanının dışında olması gereken şeyler çünkü beri yandan da “Bu konuda eşitlik ilkesine uygun davranayım.” derse ortaya muazzam bir -tırnak için de söylüyorum- “karmaşa” çıkacak ama bu alanı sadece tarihî, kültürel, turistik, bilimsel şeylerle sınırlarsa hiç olmazsa biz de verdiğimiz vergilerin böyle zıpçıktı, zevzek şeylere, dramalara, şuna buna gitmesine göz yummamış oluruz. Bu kritere sanırım itiraz edecek hiç kimse çıkmaz. Yani tarihî, kültürel, turistik -belki aklımıza gelen- yani bu tür, herkesin üzerinde… Bu alanla sınırlasak TRT’yi ne dersiniz?

DOÇ. DR. SELİN ESEN - Bir şey diyebilir miyim?

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) - Millî…

FARUK BAL (Konya) - Siz eklemeden ben bir şey ekleyeyim mi?

DOÇ. DR. SELİN ESEN - Buyurun.

FARUK BAL (Konya) - Bu güncel bir durum… Şimdi, TRT’nin 16’ya yakın kanalı olduğunu söylediler, doğrudur inşallah, ben sayamıyorum, bakamıyorum. En güncel konu, Balkan Faciası’nın 100’üncü yılını idrak ettik 2012’de. Sayın Cemil Çiçek Meclis Başkanı olarak iki konu üzerinde durdu. Bir: “2015’e geliyoruz, Ermeni soykırım iddialarının 100’üncü yılı olarak büyük bir kampanya başlayacak. Buna karşı basında, doğal olarak devletin TRT televizyonunda ne yapılabilir?”

İki: Ondan önce “Yahu 5,5 milyon insan Balkanlar’da felakete uğramış, bu felaketi, bu faciayı nasıl -en azından kendi halkımıza- anlatalım?” sorusunun cevabını aradı, uygun bir sonuç alamadı. Bu, Türkiye Cumhuriyeti TRT’sinin göreviydi işte. Böyle bir görevi bu TRT yapamadı. Buradan hareketle, TRT özel sektörle rekabet edecek bir kuruluş değildir.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) - Etmesi de gerekmez.

FARUK BAL (Konya) - Hatta benim bildiğim kadarıyla -BBC diye ifade ettik- BBC özel reklam almıyor. E, TRT özel reklam alıyor görebildiğim kadarıyla. Niye? Biz vergi veriyoruz, elektrik faturasından pay ödüyoruz vesaire, bu gibi alanlarda hizmet etsin diye ama o, bu vergilerle hem rekabet ettiği kuruluşlardan vergi alıyor hem de ona karşı rakip olarak ortaya çıkıyor.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) - Örnek olsun diye söylüyorum: TRT 1’i kapsam dışına çıkardığımız zaman TRT’nin şu anki hâline bir yayın alanı olarak -o yayın alanını nasıl doldurduğu bahsi diğer yani çoğulculuğu gözetiyor mu, gözetmiyor mu falan o bahsi diğer- TRT 1 kanalına ve ona dönük bütün üretimi yok saydığımız zaman tarif ettiğim TRT öyle bir TRT. Şimdi, şöyle bir…

PROF. DR. YAVUZ ATAR - Bir kanalda istisna olabilir Sayın Başkan. Madem 16 kanalın 15 tanesi… Bakın TRT 5, TRT ŞEŞ, şu, bu varken bir kanal da rekabet etme açısından kullanılabilir.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) - Sayın Hocam, ona dönük vahameti şöyle…

PROF. DR. YAVUZ ATAR - Savunma anlamında değil yani anayasayla tadil etmek…

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) - Biliyorum.

Şunu arz edeyim: Şimdi, TRT Genel Müdürlüğünü şu an bile arayabiliriz, buradaki vahamet şurada. O bir kanal var ya, TRT’nin toplam bütçesinin içerisinde yüzde 70 küsurlara tekabül ediyor.

PROF. DR. YAVUZ ATAR - Ama oradan gelir de elde ediyor. Reklam geliri elde etmiyor mu?

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) - Oradan gelir elde etmiyor. Oradaki…

DOÇ. DR. SELİN ESEN - Hep zararda.

PROF. DR. YAVUZ ATAR - 1’inci kanal mı zararda?

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) - TRT -şimdi, konu bildiğim bir konu- reyting ölçümlerinden daha iki üç hafta öncesine kadar çıkmıştır. Reyting ölçümlerinden çıktığınızda reklam verenlerin A Plus fiyat tarifesinin dışına çıkıyorsunuz. Bayağı ara bir pazar, pazarlık usulü. Şimdi, çünkü reklam veren diyor ki: “Ben senin ne kadar izlendiğini bilmiyorum.” Şu an yüzde 2,5’un -bir yüzde 4’ler falan var- üstüne çıkan bir TRT programı yok. Tekrar girdi ölçümlere, dolayısıyla oradaki reklam geliri hani tabiri caizse devede kulak bile değil. Esas geliri, vatandaşın rızası hilafına, en azından benim ödediğim elektrik faturasından ve bandrollerden… Siz yurt dışından bu ülkeye radyo alıcısı, vericisi ihtiva eden bütün televizyon, radyo, videolar falan bunların tümü bandrole tabi cihazlar. Bu bandrollerin içerisinde şimdiki oranda yanılıyor olabilirim ama dört beş yıl öncesine kadar yüzde 26 TRT payı vardı. Bandrolü de bizatihi TRT’den alıyordunuz. Gidiyorsunuz diyorsunuz ki: “Ben 100 tane ya da 1.000 tane televizyon getirdim.” Üstelik ben dedim ki: “100 dolara getirdim.” TRT bunu kabul etmiyor, TRT diyor ki: “Gümrük Fiyat Tescil Dairesinde bunun fiyatı ne?” Bakıyor diyor ki : “Bu 400 dolarmış, sen istersen 50 dolara al. 400 doların yüzde 26’sını bana KDV bedeli olarak takdim edeceksin.” Burada da iki uygulama var. Eğer “SKD” denilen demonte bir şekilde burada montajını yapacağınız bir cihazsa taahhüt ediyorsunuz TRT’ye, bandrolü ithal ettiğiniz televizyon ya da radyo alıcısı kadar bandrolü alıyorsunuz, her kırk beş günde bir ne kadarını satmışsanız onun parasını ödüyorsunuz ama mamul mal getirdiniz yani montajı tamamlanmış mamul mal getirdiniz, o zaman daha gümrükten çekmeden bunların yüzde 26 bandrol bedelini peşin olarak TRT’ye yatırmak zorundasınız.

PROF. DR. HASAN TUNÇ - Şu anki uygulama da aynen öyle.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) - Tamam. Yani iki üç yıl öncesine, dört yıl öncesine kadar bu söylediklerim kesin bilgi.

PROF. DR. YAVUZ ATAR - Şimdi, anayasaya ne yazmak lazım?

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) - Yani şunu diyeceğim: “Bir kanal da olsun.” diyorsunuz ya, o bir kanalın maliyeti…

PROF. DR. YAVUZ ATAR - Hepsinden fazla mı?

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) - …TRT’nin toplam bütçesinin içerisinde neredeyse yüzde 70’ler civarında.

PROF. DR. YAVUZ ATAR - Dizilerden mi kaynaklanıyor?

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) - Evet. Orada da bir vahamet var. O da nedir? Eskiden TRT 1 istihdam kuruluşuydu aynı zamanda. Bunlar ne yaptılar, yeni yönetim? Önemli bir işten çıkarma yaptılar, tasarruf adı altında. Sonra, personel sayısını önceki rakama çıkarttılar fakat o günle bugün arasında değişen bir şey oldu. İşten çıkardığı zaman dedi ki: “Ben bunları taşere ederim. Devlet film çeker mi? Devlet şunu yapar mı?” dedi, tuttu ihale etti. Sana dizi siparişi verdi, sana yarışma programı siparişi verdi, ötekine tartışma programı… Arkadaş Allah’tan kork yani bu memleketin… Tam “yetim hakkı” dedikleri bu. İki kişinin karşı karşıya gelip birinin de modere ettiği bir programı ihale ile birine vermenin ne gereği var? TRT’nin elinde deve dişi gibi kadrolar var. Bunları bile ihale ettiler.

FARUK BAL (Konya) - Yandaş zengin etmek canım, yandaş zengin etmek. Belirli bir gazeteden köşe yazarlarını topluyor, ona göre kamuoyu oluşturuyor.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Personel sayısı geri eskisini geçecek duruma ulaştı, üretim taşeronların elinde kaldı.

PROF. DR. YAVUZ ATAR – Sayın Başkan, BBC’nin de bir eğlence kanalı var. Acaba bu özel sektöre mi ait yoksa BBC’nin bir kanalı mı? BBC Entertainment var, dizi yayınlıyor ama…

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Şimdi, onu bunu bilmem. Şu an gelinen hâliyle bu memlekette eczane kanalından tutun, ticaret kanalına, alışveriş kanalına; erotik içerikli yayınlardan tutun, dinî kanallara; sosyal içerikli kanaldan tutun, aklınıza ne geliyorsa hepsi var. TRT’nin bu kulvara girmesine ne ihtiyaç var ne anlamlı. Onun için, burada gelin çerçeveleyelim, TRT’yi tarihî, kültürel, turistik, bilimsel, aklımıza başka gelebilecek, bu kamusal yararı gözeten işlerle sınırlayalım, “Bunun dışında iş yapamaz.” diyelim yani bunun dışında bir üretim yapamaz.


Yüklə 236,6 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin