ÖĞRENCİLERİMİZE KAYNAKLAR:
TDK’nun Edebiyat ve Söz Sanatı Terimleri Sözlüğü’nün (1948) :
Fransızca-Türkçe Dizini
Hazırlayan : R. FİLİZOK
(TDK’nun bu önemli sözlüğünde Türkçe terimlerin Fransızca karşılıkları parantez içinde verilmiştir. Biz, aşağıdaki dizinde, terimleri Fransızca’ya göre sıraladık. Böylece tercüme yapanların sözlükten daha kolay yararlanabileceğini düşünüyoruz.)
abondance du style: üslûpta zenginlik: (s.s.) fikirlerin, duyguların, hayallerin inceliklerini anlatmak için bulunan uygun kelime ve deyimlerin bolluğu.
absolutisme: saltıkçılık. Yirminci yüzyılın başlarında çıkan ve konusuz olarak yalnız renk ve çizgi uyumuna dayanan resim çığırının şiire uygulanması ki kelimelerin sadece müziği ve bunların uyandırdığı duygular üzerine kurulmuş bulunmaktadır.
abstractionnisme: soyutculuk: yirminci yüzyılın başlarında çıkan ve sanatta konunun yalnız genel ve soyut şeklini hatırlatacak anlatış aracları kullanan öncü çığır.
académisme: eski eser kopyacılığı, eski klâsik eserleri kölecesine kopya etmekten ibaret sanat.
acception: alınış: Birkaç anlamı bulunan bir kelimenin belli bir kullanıştaki anlamı. Kelimenin en geniş alınışı. Bu alınış yaygın değildir gibi.
accord ad sensum: iç uyumlaşım: sözün, dilbilgisi kurallarına uyacak yerde, zihnimizdeki düşünceye uyarak anlatılması. Bilet kulübesi önünde müterakim halk parmaklıklı kapıya doğru hücum ederler. Bu insan sağnağı o uzun iskelenin üzerinden biri birini iterek konuşurlar. (Hüseyin Rahmi) gibi ki halk ve insan sağnağı tekil olduğu halde zihinde bir bir çokluk halinde yaşadığı için fiilleri çoğul olarak kullanılmıştır.
accumulation: kümeleme: (S.S) : Ana fikri geliştirmeğe yarıyan birçok ayrıntıları arka arkaya söyleme.
achèvement: bitim: Dramda ve destan şiirlerinde çözülüşün sonu.
acméïsme: dorukçuluk: Ãdemcilik.
acribologie: mukabakat veya tıbak: yerindelik:(s.s.) kullanılan kelime ve deyimlerin tam yerine uygun olmak üzere seçilmiş olması.
acrostiche: uclama: her dizenin ilk harfi, yukarıdan aşağıya doğru okununca bir kelime meydana çıkacak şekilde düzenlenen koşuk.
acte: perde: sahne eserlerinde, sahnedeki perdenin açılmasiyle başlayıp kapanmasiyle biten bölüm.
action: başolgu. Bir edebiyat eserinin asıl konusunu meydana getiren başlıca olgu.
action: yürüyüş: bir edebiyat eserinde olguların gidişi.
action: yürüyüş: bir edebiyat eserinde olguların gidişi.
acyrologie: ademi mutabakat:yerindesizlik:(s.s.) kullanılan kelimelerin, deyimlerin yerinde olmaması hali.
adage: Eski söz: Az kelime ile anlatılmış olan ve halka malolmuş bulunan fikir.
adamisme: Ademcilik, (Sin: acméisme: dorukçuluk)
adapter: uyarlamak: başka dilden bir edebiyat eserini yerli renk âdetlere uygun gelecek surette az çok değiştirerek çevirmek UYARLAMA, Adaptation; UYARLANMIŞ, adepte; uyarlayıcı, Adepteur.
adjonction ou Zeugma: koşku: (S.S) Bir cümlenin yalnız bir tümcesinde geçen bir kelimenin rolünü öbür tümcelere de koşma işi. Sen âlemi kör, herkesi sersem mi sanırsın gibi ki sen âlemi kör mü herkesi sersem mi sanırsın yerindedir.
alcaïque: alkaik: Eski Yunan şairi Alkaios tarafından ortaya konmuş bir çeşit tartı ve dönü şekli.
Alcmaïque (Alcmanien): Alkmanik: Eski Yunan şairi Alkman tarafından düzenlenmiş olduğu söylenilen bir tartı ve koşuk şekli.
allégorie: orunlama: istiare-i temsiliye: (S.S.) Bir konunun yerine, onunla benzerlikleri olan başka bir konuyu geliştirerek ötekini anlatma, ki uzun bir iğretilemeden ibarettir. (orunlamalı, allégorique).
allitération: ses yinelemesi: bir kelimenin heceleri, veya yan yana gelmiş kelimelerin ilk heceleri başında aynı sesin bulunması.
allusion: telmih: anıştırma: Bir şeyi, bir olayı hatıra getirecek bir sözü bilerek söyleme.
amphibologie: ikizanlam: tevcih: bir ifadenin, kuruluşundan veya içinde iki anlama gelen kelime bulunmasından dolayı iki fikir verebilmesi hali.
amphibologique: ikizanlamlı,
amphigouri: aralarında hiç bir bağlantı bulunmayan, hiç bir mantıklı anlam çıkarılamayan ve bile bile meydana getirilen alaysı yazı veya söz.
amphimacre (yahut crétique) : kısaarası uzun adım: iki kısa arasında bir uzun heceden ibaret adım.
amphipraque: uzunarası kısa adım: Y.L.t,iki uzun arasında bir kısa heceden ibaret adım.
amplification: genişletme
amplifier: şişirmek: (s. s.) bir konuyu, uydurma ayrıntılar katarak geliştirmek (ŞİŞİRME, Amplification; ŞİŞİRME, ampoulé).
anacoluthe: (S.S.) Cümlede, başlanmış bulunan bir kuruluşu bırakıp sözü başka bir kuruluşla bitirme çalımı. O sana bu kadar iyilik etsin, sonra da ondan en ufak bir yardımı esirgemek! gibi ki baştaki cümleye göre son parça "sonra da sen ondan en ufak bir yardımı esirge!" şeklinde olmalı idi.
anacréontique: Anakreontik: Eski Yunan dize şekillerinden bazısına verilen ad.
anacyclique: düzü-tersi bir: Kelime kelime olarak ters okunduğu zaman da aynı anlamı veren (cümle veya dize).
anadiplose: iade, son-baş yinelemesi, zincirleme: (s.s.) bir cümlenin veya bir düzenin sonunu, arkadan gelen cümlenin veya dizenin başında tekrarlama. Ben ona herşeyi anlattım, her şeyi anlattım ama kulağına girmedi gibi.
anagramme: harfteş: aynı harflerden meydana gelen kelimelerden her biri. Masa ile asma gibi.
ananyme: çevrik ad: Bir öz ad harf harf ters okunarak meydana çıkarılan takma ad.
anapeste (yahut antidactyle ): çiftkısa-uzun adım: İki kısadan sonra gelen uzun bir hece şeklindeki tartı adımı.
anaphore: baş yinelemesi. Bir cümlenin parçalarına veya arka arkaya gelen cümlelere aynı kelime yahut kelimelerle başlama. Hâlâ hurafeler yaşatır her çürük kafes, Hâlâ beşik gıcırtısı, hâlâ o tozlu ses.
anaphorique: baş yinelemeli
anastrophe: çevirti: Birbirine bağlı kelimelerin sırasını bozmaktan ibaret bir çeşit evirtim. Zamanın çoğunda anlamına "zamanın çoğu" demek gerekirken "çoğu zaman" denildiği gibi.
anecdote: fıkra: tuhaf ve nükteli kısa hikâyecik
annales: vaekayiname, yıldalık: olayları, aralarındaki bağlantılardan bahsetmeksizin, yalın bir şekilde ve tarih sırasiyle kaydetmekle yetinen eser. YILDALIKÇI, vakanüvüs annaliste.
annomination: ad oyunu, bir özel adın anlamından faydalanmak suretiyle kurulan cinas
annotation: tahşiye
annoter: tahşiye etmek: Bir metni açıklamak ve eleştrmek üzere ona ilişikler katmak.
annuaire: salname, yıllık: yılda bir çıkan ve son yılın her çeşit olaylarını kaydeden eser.
antanaclase: cinas: Söz arasında yolunu bulup aynı kelimeyi ayrı anlamlarla tekrarlama.
anthologie: müntahabat, seçmeler: Seçme nesir veya nazım parçaları dergisi.
antibachée (yahut plimbacchius ): çiftuzun-kısa adım: İki uzundan sonra gelen kısa bir hece şeklindeki tartı adımı.
anticlimax: kerteleme gediği: kertelemede sıra bozukluğu.
antiphrase: tesmiye binnakiz: tersdeyi. (s.s.) bir kelimeyi, bir deyimi veya bir cümleyi ters anlamını kastederek kullanma, ki çoğu alay için yapılır. Hastalanmak anlamına şifayı bulmak deyimi gibi.
antispastus: spondaïque: kısaarası çift uzun adım: iki kısa arasında iki uzun heceden ibaret tartı adımı.
antithése: karşıtlama: tezat: Birbirinin karşıtı olan fikirleri bağdaştırarak bir arada kullanma. "Kederimin artması için sevinmek isterim; bunu kimseye anlatamam. " A. Hamid.
antithétique: karşıtlamalı.
antonomase: dolaylı adlama: Bir cins ismiyle özel bir adı veya özel bir adla bir cinsi anlatma yolu. Peygamberin zamanında. Hoca merhumun fıkraları, O, ne yezittir o. Firavunluğu tuttu, gibi.
aphorisme: vecize: özsöz:
apocryphe: doğruluğu, aslının kendisi olduğu belli olmayan, şüpheli görülen (yazar, eser).
apologie: reddiye. Bir şeye veya bir kimseye kondurmak istenilen bir kusurdan dolayı onu savunarak yükseltme.( Apologétique yahut apologique: Reddiyeli; apologiste: Reddiyeci).
Apologue: öğütlük: kıssa: Kendisinden bir ahlâk dersi çıkarılan kısa hikâye.
apophase: demezcelik: Bir şeyden bahsetmek istemezmiş gibi davranma suretiyle ondan bahsetme.
apophtegme: kelâmı kibar: ulusöz: ünlü bir kimsenin hatırlarda kalan sözü. hayatta en hakiki mürşit ilimdir gibi.
aposiopèse: yahut réticence: kesiş: katı': ya ifadenin etkisini çoğaltmak için veya devamda bir mahzur görmek dolayısıyle sözü, arkası kendiliğinden anlaşılacak bir noktada kesme. Onun orada kucaklayacak, öpecek, sarılacak hiç kimsesi yoktu, orada yoktu, fakat uzakta... C. Şehabettin.
apostrophe: iltifat: yönenme: (s.s.) ifade arasında, muhatap yoksa sözü bir muhataba, varsa başka birine yöneltme YÖNENMEK, apostropher.
apothéose: tanrıcalık: pericelik, geçitleme gibi görkemli bir sahne eserinde son ve en parlak kısım.
apothéoser: tanrısamak: bir kahramanı tanrı gibi saymak; bir kimseyi veya bir fikri olağanüstü ululamak (tanrısama, apothéose).
apparat critique: eleştirme derlemi: Bir metnin eleştirmeli yayımında, yazma nüshaların değişikleri hakkında, sayfaların alt kenarına konan bilgiler.
apposition: atf-ı beyan: koşuntu: Biri ötekinin sıfatı durumunda olmak üzere iki ismin birbirine koşulması. Hoca Ali, Ali Hoca, Hasan Efendi, Bay Mehmet, Kardeşim Hasan gibi.
argot: argo
argument: baş özeti: Bir sahne eserinin baş tarafına geçirilen özeti.
art oratoire, eloquence: hitabet: sözenlik: bir fikri, bir dâvayı karşısındakilere dil uzluğu ile açıklama sanatı veya işi ki edebiyat türlerinden biridir. (SÖZEN, Hatip, orateur).
art: sanat: İnsanda estetik duygu uyandıracak eserler meydana getirme işi.
article: makale: yazılık: bir gazete veya dergide yahut bir edebiyat eserinde kendinden önce veya sonra gelenle ilgili olmıyarak başlı başına bir bütün meydana getiren yazı.
assonance: yarım kafiye: yarım uyak tam uyak meydana getirmeğe yetmiyen tek bir sese veya onun benzerine dayanan eksik uyak.
auteur critique: münekkid, eleştirmen
auteur dramatique: sahne yazarı. Sahnede gösterilecek eserler yazan kimse.
authentique: gerçekliğinde, aslının kendisi olduğunda şüphe olmıyan (eser, belge).
autographe: hatt-ı dest: birinin kendi el yazısı
avant-garde: öncü: Sanatta mevcutların önüne geçerek yeni bir çığır açan (hareket, sanatçı...).
avant-propos: başlangıç, başlarken. Kısa önsöz veya giriş.
avertissement (ou avis): Bildiri. Bir eserin bazı özelliklerini bildirmek için, çoğu yayımcı tarafından yazılan kısa önsöz.
bacchius: (bacchie): kısa çiftuzun adım: bir kısa ve iki uzun hece şeklinde olan adım.
barbarisme: garabet: yadcıl deyim: (s.s.) kullanışa ve dil kurallarına aykırı olan veya alışılmamış bulunan kelime, deyim vecümle şekli.
beaux-arts: sanayi-i nefise, güzel sanatlar.
bibliographe: kitabiyat âlimi
bibliographie: kitabiyat: kitap bilgisi: her türlü kitapların konuları, yazarları, baskıları, hangi kütüphanelerde bulundukları gibi noktalar üzerine geniş bilgi.
bibliomane: kitap delisi: Sırf elinde bulunsun diye kitap toplayan kimse.
bibliophile: kitapsever: değerli kitapları seven ve onları ziyan olmaktan koruyan kimse.
bibliothécaire: hâfız-ı kütüp: Kütüphanelerde kitapların sınıflandırılması, fihristlerinin yapılması, tamamlanması gibi işlerle görevli, bu konularda uzmanlaşmış kimse.
bibliothéque: kütüphane
bienséance: hale uygunluk: mukteza-yı hal ü mekân, itilâf veya muvafakat: Üslûpta zamana, yere ve kişilere göre dikkat edilmesi gereken noktalar.
brochure: risale: Birkaç yapraktan veya nihayet bir iki formadan ibaret küçük kitap.
bucoliques: kır deyişleri: kır hayatı üzerine yazılmış deyişler.
burlesque: kaşmer
burlesque: kaşmerlik: aşırı ve bayağı komiklik.
cabale: kumpasçılık: Bir sahne eserinin tutunmasını sağlamak veya onu gözden düşürmek için çevrilen dolap.
cacologie: şiveye mugayeret:şivesizlik: (s. s.) yazıda dilbilgisi, söz dizimi veya anlam, sözde ise bunlardan başka söyleyiş bakımından yapılan yanlış.
cacophone: mütenafir
cacophonie: tenafür: kakışma: bir araya gelen ses, hece veya kelimelerin birbirleriyle uyuşamıyarak kulağa hoş gelmiyen bir etki yapmaları.
cadense: düzem: Seslerin hoşa gidecek şekilde düzenlenmesi.
calembour: cinas oyunu: İki anlamı olan bir kelimeyi veya sesçe birbirine pek yakın bulunan iki kelimeden birini kullanmak suretiyle yapılan kelime oyunu.
camera-eye-style: (İng.) Fotoğraf tarzı: olayları, varlıkları fotoğrafla çekilmişcesine son derece nesnel bir halde anlatma tarzı.
canevas: önörgü: sanatçının, gereken şekil ve süslerle doldurarak eseri meydana getirmek üzere saptadığı çatı.
cantique: 1) dinsel şarkı, 2) her hangi bir duyguyu anlatan şarkı.
catachrése: kaydırma: bir şeye özel olan adın, onunla benzerliği veya herhangi bir ilgisi bulunan başka bir şeye de ad olarak verilmesi. Masanın ayağı, dağın eteği, makinanın kolu gibi.
catalectique: güdük, (bak. catalexe)
catalexe: güdükleme: Bir dizenin veya bir dönünün sonundan yarım adım kaldırma.
catastrophe: yıkım: bir sahne eserinde çözülüşü tamamlıyan acıklı olgu.
causerie: musahabe: konuşma: bir konuyu iddiasız olarak inceleyen söylev.
césure: kesit : Yunan ve Lâtin tartısında durak, ki dizenin ortasına doğru belli bir adımın içinde bir kelimenin bitmesiyle meydana gelen kesintiden ibarettir. Bu kesinti uzun veya vurgulu bir heceden sonra olursa eril (masculine), kısa veya vurgusuzdan sonra olursa dişil (féminine), üçüncü, beşinci ve yedinci yarım adımdan sonra geldiğine göre üçüncü yarım adım kesiti (césure trihémimère), beşinci yarım adım kesiti (césure penthémimère), ve yedinci yarım adım kesiti (césure hepthémimère) adını alır.
chanson, chansonnette: türkü: hece tartısiyle yazılmış küçük şarkı Halk türküsü, chant populaire; TÜRKÜ CÖNGÜ, chansonnier .
chanson, chant: şarkı: ezgilenmek üzere veya o tarzda yazılan koşuk.
chant royal: kral koşuğu: (Fransız ed.) Her biri onbir dizeli olmak üzere beş dönü ile sekiz dizeli bir bitimlikten ibaret koşuk çeşidi.
chantefable: Koşuklu hikâye: İçinde ezgi ile söylenmek üzere nazımlı parçalar bulunan hikâye.
chef-d'œuvre: şaheser, başeser
cheville: bk. explétif
chimisme verbal: söz kimyacılığı: ifadenin telkin kuvvetini artırmak artırmakiçin sesbakımından anlama uygun düşen veya koloyca anlaşılan yakıştırma kelimeler kullanma.
chorégraphique, tribraque: üçüz kısa adım: Y.L.t, arka arkaya gelen üç kısa heceden ibaret tartı adımı.
chorïambe, cyclique, hypobacchius: uzunarası çiftkısa adım: Y.L.t, iki uzun arasındı iki kısa heceden ibaret tartı adımı.
chronique: günlem: bir gazete veya derginin günlük meselelerden kısaca bahseden köşesi.
chute: bitirim: bir şiirin sonunda söylenen fikir.
circonlocution: edeb-i kelâm: dolamlama : Bir şeyin anlaşılmasını kolaylaştırmak veya doğrudan doğruya söylemekten çekinilen bir şeyi kendi adiyle söylememek için bir çok kelimeler kullanma.
citation: aktarış
citer: aktarmak, tanık diye göstermek üzere veya başka her hangi bir maksatla bir metinden, kendi yazısına parça almak
clair: açık, vazıh
clarté: açıklık, vuzuh
classicisme: klâsikçilik: Eski Yunan ve Lâtin yazarları ile XVII. yazarlarını tutanların öğretisi.
classique: klâsik: 1. Eski Yunan ve Lâtin sanat ve edebiyatına ait olan. 2. Eski Yunan ve Lâtin veya XVII. yüzyıl sanatı örneğinde olan.
clausule: kapanış: 1) eski tartıbilimde bir dönünün, öncekilerden daha kısa olan son dizesi veya son üyesi. 2) söz sanatında bir dönemin son tümcesi.
cocision: icâz: özlülük
coloris: renklilik: üslûpta fikir ve duyguların parlak bir şekilde anlatılmış olma hali.
comédie de caractère: Konu olarak belli bir ırayı ele alıp gelişimlerini gösteren komedi.
comédie de genre: Sınıf komedisi: Bir sınıf halkın gülünç taraflarını gösteren komedi.
comédie des mœurs: töre komedisi: bir devrim veya bir sınıfın halkın töresini gösteren komedi.
comédie d'intrigue: dolantılı komedi.
comédie dramatique: Acıklı komedi
comédie épisodique ou à tiroir: parçalı komedi: Sahneleri birbirine bağlı olmayan komedi.
comédie heroïque: Kıralları, prensleri ve büyükleri gösteren komedi.
comédie historique: tarih komedisi: konusu tarihten alınan komedi.
comédie lyrique: lirik komedi: Komedili opera anlamdaşı.
comédie moyenne: orta klâsik komedi: yunan komedisinin, korosu kaldırılmış ve gelişmiş olan, yeni devre doğru yol açan ikinci devri.
comédie nouvelle: son klasik komedi: yunan komedisinin iskender zamanına raslıyan incelmiş devri.
comédie: komedi: İnsanların ve olayların gülünç traflarını ortaya koyan sahne eseri. (Bk. acıklı k. baletli k., büyükler k., çoban k., lirik k., orta klâsik k., parçalı k., sınıf k., son klâsik k., tarih k., töre k.)
comédie: tragi: traji-komedi: sonu felâketli olmıyan yumşatılmış trajedi.
comique: komedili
commentaire: şerh, açımlama
commentateur: şârih, açımlayıcı
commenter: şerhetmek, açımlamak
communation: yıldırı:(s.s.) bazı felâketlerin gelebileceğine işaret ederek dinleyicilere korku aşılama.
communication: ortaksama: (S.S.): 1. Karşımızdakine söz söylerken, yalnız onu ilgilendiren bir işe kendimizi de ortak gösterecek şekilde hitabetmemiz. Bir öğretmenin öğrencilere: "Çalışmıyoruz, tembellik ediyoruz, sonra güçlük çekeriz" demesi gibi. 2. Kendi fikrimize ortak imiş gibi karşımızdakine söz söylememiz.
comparaison (ou similitude): teşbih, benzetme
compilation: muktetafat, devrişim: Bir çok yazarların eserlerinden devşirilen parçalar dergisi.
complexion on symplogue: (s.s.) bir ibaredeki cümlelerin belli yerlerinde ve en çoğu başta ve sonda olmak üzere aynı kelimelerin tekrarlanması. Aşk bir zevktir, onun da başka dili var; aşk bir şevktir. anın da ayrı ehli var.- Sinan Paşa.
composition: bileşim.
concession: bırakım: İddiasında birçok bakımdan haklı olduğunu göstermek için bu bakımların birini veya bir kısmını ötekilere geçmek üzere, bir kenara bırakma. Hadi onu görmedi diyelim, sesini de mi duymadı gibi.
concetto: yaldızlı söz: (s.s.) nükte kılıında parlak fakat esasta değrsiz olan söz.
concis: muciz: özlü: az kelime ile çok şey anlatan.
conférence: konferans: bilim iddiası taşıyan konuşma.
conférencier: konferansçı
conjonction (polysyndéton): Çok bağlaçlılık: Cümle üyelerinden sayıca çok olan bir türlüsünün kelimelerini aynı bağlaçla bağlama. Ben de sen de o da bunu biliyoruz.
consonnant: ündeş: sonlarında aynı ses öbeği bulunan kelime veya cümlelere denir. ÜNDEŞLİK, consonnance.
construction: kuruluş, inşa: Kelimelerin ve tümcelerin cümle içindeki sıralanma tarzı.
constructivisme: yapılıkçılık: sahnede mekanik ve fizik araçlarla bir telkin havası yaratmak temeline dayanan yeni tekniğe göre eser yazma çığırı.
conte: dinlemece: çoğu doğa üstü olaylara dayanan, kısa ve eğlenceli hikâye.
conteur: hikâyeci
contexte: siyaku sibak: sözün gelişi: bir metinde bir parçanın öncesi ve sonrası ki buna dayanılarak, şüpheli görüldüğü vakit o parçanın gerçek şekli veya doğru anlamı saptanılır.
contrainte de mésure: ölçü zoru: zaruret-i vezin: ölçü ve tartı dolayısıyle nazımcının, kimi vakit düştüğü zorluk.
contraste: karşıtlık: birini ötekinin yardımıyla değerlendirmek için bir araya getirilen birbirine uymaz şeyler arasındaki ayrılık.
contresens: anlam aykırılığı
conversion: son yinelemesi: (s. s.) arka arkaya gelen cümleleri veya cümle niteliğindeki üyeleri aynı kelime ile bitirme. her şey sizin, vatan da sizin, şeref de sizin.- T. Fikret.
correction ou Epanorthose: onarma: rücu: (S.S.) söylediği bir sözü hemen reddedip onun yerine daha kuvvetli bir fikir anlatanı söyleme. Makber, makber değil bir türbe, türbe değil, bir mabed, mabed değil bir küre, küre değil bir feza... A. Hamid.
coupe initale: son durak arkadan gelen dizeye göre ele alınacak olursa Ön Durak (Coupe initale) adını alır.
coupe médiane: orta durak
coupe ternaire: üçlü parçalama: bir dizenin iki parça yerine iki orta durakta üç parçaya ayrılmış olması.
coupe: makta, durak: Kulakta ahenkli bir izlenim sağlamak için bir dizenin orta yerine doğru belli bir yerde bulunan ses aralığı, ki çoğu arka arkaya gelen iki anlam öbeğini de ayırmaya yarar. Dizenin ortasındaki durağa Orta Durak (Coupe médiane), sonundakine Sondalık Durak ( coupe finale) denir. Bu son durak arkadan gelen dizeye göre ele alınacak olursa Ön Durak (Coupe initale) adını alır.
couplet: bölek. Bir şarkıyı meydana getiren ve bir bağlama ile sona eren kısımlardan her biri.
créationnisme: yaradışçılık: izlenimcilik sonrasının ispanya'daki şekillerinden biri.
critique dogmatique: kuralcı eleştirme: İzlenimci eleştirmeye karşıt olarak belli bir takım kurallara göre yapılan eleştirme.
critique impressioniste: izlenimci eleştirme: kuralcı eleştirmeye karşıt olarak sırf edinilen duygulara göre yapılan eleştirme.
critique: tenkid: eleştirme.
critique: tenkidî, eleştirimli
critiquer: tenkid etmek, eleştirmek.
cru: açık saçık (yazı)
crudité: açık saçıklık
Cubisme: somculuk: Yirminci yüzyıl başlarında İspanyol ressamı P. Picasso tarafından resim sanatında açılan ve sonra öteki sanat kollariyle birlikte edebiyata da geçen çığır ki ifadeyi gûya kabartmalı göstermek için "kokular görmek" , "sesler yağmak" gibi duyuları birbirine karıştıran anlatışlara ve buna benzer öznel görüşlere dayanır.
cultisme: kültürsücülük, bk. congoracılık.
cycle épique: destan kömesi
dactyle, politique, héroique: uzun-çiftkısa adım: Y.L.t, uzun bir heceden sonra gelen iki kısadan ibaret tartı adımı.
dadaïsme: dadacılık.
débat: eytişme: toplantılarda, hasımların sıra ile söz söyliyerek yaptıkları tartışma.
déclamation: inşat: Şiir veya söylev gibi bir edebiyat parçasını konunun gerektirdiği ses ve tavırlarla başkalarının önünde okumak.
décrire: tasvir etmek, betimlemek, Bir şeyi söz ve yazı ile, göz önünde canlanacak şekilde anlatmak.
dédier: ithaf etmek: sunulamak: birine karşı saygı, sevgi gibi bir duyguyu anlatmak veya onu ululamak için bir eseri manevî olarak ona bağışladığını söylemek (SUNULAMA, ithaf, dédicace).
Décadents: Ondokuzuncu yüzyıl sonlarında, Parnasiyenlere karşı bir tepki olarak, simgeciliği (symbolisme'i) aşırı dereceye çıkaran sanatçılara verilmiş ad.
demi-pied faible: zayıf yarım adım.
demi-pied: yarım adım: eski yunan ve lâtin tartıbilimde adımın biri vurgulu KUVVETLİ YARIM ADIM, demİ-pied marqué ou fort, öbürü vurgusuz ZAYIF YARIM ADIM demi-pied faible olmak üzere ayrıldığı iki parçadan her biri.
dénouement (evénement): çözülüş: Bir edebiyat eserinde düğüm noktasının çözülmesini sağlıyan son kısım.
déprécation: (yahut obsécration): terecci, dilekleme: Söz arasına, bir dilekte bulunmak veya Tanrıdan bir şey dilemek üzere sokuşturulan cümle.
descriptif: tasvirî, betimsel.
description: tasvir, betim, betimleme
devinette: lügaz, bilmece.
devise: şiar: ülkülük: tutulan bir yola, benimsenen bir dâvaya,arkasından koşulan bir maksada işaret olan bir iki kelimelik söz. ölmek var dönmek yok gibi.
dialogisme: söyleştirme: yazının, ortaya atmak istediği fikirleri yazısında konuşturduğu kimselerin ağzıyla söylemesi.
dialogue: söyleşme: bir edebiyat eserinde birkaç kişi arasında geçen konuşmayı gösteren kısım veya böyle bir konuşmadan ibaret parça. (SÖYLEŞMELİ, Dialogué).
diction: söyleyiş: söylev verirken, şiir okurken, sahnede rol yaparken seslerin, kelimelerin, ses perdelerinin, durakların hakkını verme bakımından söyleme tarzı.
dictionnaire, lexique: lûgat: sözlük: bir dilin belli bir çağdaki kelimelerini veya bütün sözlerini belli bir sıra ile alarak anlamları , türekleri, aralarındaki ilgileri gibi türlü bakımlardan birine veya bir kaçına göre açıklıyan kitap. Kelimelrin yalnız anlamını pek kısa olarak gösteren veya yalnız bir sanatta bir bilimde yahut bir halk sınıfında kullanılan kelimeleri alan bu yoldaki eserlere SÖZLÜKÇE (lûgatçe, vocabulaire), az bilinen ve az kullanılan özel kelimeleri açıklayanlara DEYİMCELİK (glossaire) adı verilir.
Dostları ilə paylaş: |