... عن مجاهد عن سلمان الفارسی قال سمعت رسول الله صلی الله علیه و آله یقول ان وصیی و خلیفتی و خیر من اترک بعدی ینجز موعدی و یقضی دینی علی بن ابی طالب 709
Fakat böyle rivayetlere dayanarak onu Şii kabul etmek, ilkin, bu rivayetlerin Mücahid’e kadar sıhhatinin sabit olmasına ve ikincisi, ileri bir araştırmayla bu rivayetlerle çelişen (onun Şii olmasına aykırılık taşıyan muteber bir rivayet veya görüş) bir bilgi bulunmadığının tespit edilmesine bağlıdır. Dolayısıyla onun mezhebi bizim için belli değildir ve şu ana dek mezhebini belirleyebileceğimiz muteber ve güvenilir bir delil de bulabilmiş değiliz. Evet, daha önce de değinildiği gibi, ondan faziletlerle ilgili rivayetlerin sadır olması, onun Haricilerin görüşüne nispet edilmesiyle uyuşmamaktadır. Fazilet rivayetlerinin çokluğu ve Haricilerin görüşüne nispet edilmesinin temeli bulunmadığı dikkate alındığında anlaşılacaktır ki bu ilişkilendirmenin bâtıllığı ve onun Müminlerin Emiri Ali’ye (a.s) ilgisi doğrudur.
Güvenilirliği
Ehl-i Sünnet nezdinde onun güvenilirliği apaçıktır ve üzerinde ittifak edilmiştir. Ehl-i Sünnet’in meşhur rical âlimi Zehebi şöyle demiştir: “Mücahid, kıraat ve tefsirde imam ve hüccettir.”710 Yahya b. Muin ve bir topluluktan şöyle nakledilmiştir: “Mücahid sikadır”711 İbn Saad’dan şöyle nakledilmiştir: “Mücahid sikadır, fakihtir, âlimdir ve çok hadisi vardır.”712 Kendisi de Mizanu’l-İtidal’de tercümesinin sonunda şöyle demiştir: “Ümmet, Mücahid’in (hadisteki) imameti ve (hadisle) hüccet getirmesi üzerinde ittifak etmiştir.”713 Ehl-i Sünnet’in diğer rical âlimi İbn Hacer, İcli’den şöyle nakletmiştir: “(Mücahid) tâbiîndendir ve sikadır.”714
Dolayısıyla Ehl-i Sünnet hüccet getirmede Mücahid’in rivayetiyle istidlal edebilir ve Mücahid’in güvenilirliğinde sorun görmez. Ama Şia nezdinde onun güvenilirlik bakımından durumu belirsizdir. Çünkü Şii rical âlimleri onun tercümesine itiraz etmemiş ve onun güvenilirliği ya da güvenilmezliği hakkında görüş bildirmemişlerdir. Sonuç itibariyle onun güvenilirliği konusunda söylenebilecek şey şudur ki, o, Tefsiru Kummi’nin ravilerindendir ve tefsirin mukaddimesinde zikredildiği gibi Ehl-i Sünnet’in mevsuk isimleri arasındadır. Ama hem bu tefsirin Ali b. İbrahim’e isnadı, hem de tefsirin mukaddimesinde zikredilmiş cümlenin eserdeki ravilerin güvenilirliğine delaleti, inşaallah Tefsiru Kummi incelenirken açıklanacak bahisler olacaktır.
Mu’cemu Ricali’l-Hadis’te “Mücahid” başlığı altında, Safvan’ın Mücahid’den rivayet ettiği bir rivayet zikredilmiştir. Fakat o rivayetteki Mücahid, Mücahid b. Cebr değildir. Çünkü o rivayette Mücahid, bir vasıtayla İmam Sadık’tan (a.s) rivayet etmiştir. Vefatı hicri 100 veya bu tarihe yakın olan Mücahid b. Cebr’in, vefatı hicri 148 olan İmam Sadık’tan (a.s) vasıtayla rivayet etmesi uygun değildir. Bu nedenle Safvan’ın Mücahid’den rivayeti, Şeyh Tusi’nin, Safvan’ın sika dışında kimseden rivayet etmediği şeklindeki dayanağı temel alınıp Mücahid b. Cebr’in güvenilirliğine delil kullanılamaz.
Tefsirdeki Üstadı
Bazı haberler onun Kur’an tefsirinde İbn Abbas’ın talebesi olduğunu ve onun ilminden çokça yararlandığını ifade etmektedir. Zehebi, Siyeru A’lami’n-Nubela’da şöyle demiştir: “İbn Abbas’tan rivayet etmiş, çok sayıda ve temiz rivayetler getirmiştir. Kur’an, tefsir ve fıkhı da ondan öğrenmiştir. Fadl b. Meymun’dan şöyle nakledilmiştir: Mücahid’in, ‘Kur’an’ı otuz kez İbn Abbas’a arzettim’ dediğini işittim.”715 Yine Mücahid’den şöyle nakledilmiştir: “Kur’an’ı üç devre İbn Abbas’ın yanında okudum. Her ayette duruyor ve ona ne hakkında nazil olduğunu ve nüzulünün nasıl gerçekleştiğini soruyordum.”716 İbn Müleyke’den de şöyle nakledilmiştir: “Mücahid’i elinde levhalarla gördüm. Kur’an tefsiri hakkında İbn Abbas’a soru soruyordu. İbn Abbas da ‘yaz’ dedi. Öyle ki tefsirin tamamını ona sordu.”717 İbn Nedim, Kur’an tefsiri üzerine telif edilmiş kitapların adını sayarken Mücahid’in rivayet ettiği İbn Abbas’a ait bir kitaptan bahsetmiştir.718 Her ne kadar bu tür haberler muteber bir senede sahip olmaması nedeniyle İbn Abbas’ın onun üstadı olduğunu ispatlamak için yeterli sayılmasa da bu rivayetler gözönünde bulundurulduğunda onun Kur’an tefsirinde İbn Abbas’ın talebesi olduğuna dair kuvvetli kanaat hasıl olmaktadır. Onun İbn Abbas’tan naklettiği çok sayıda tefsir rivayeti de bu iddiayı teyit etmektedir.719
İlmî Seviyesi
Bazı rivayetler Mücahid’in tefsir ilmindeki seviyesinin oldukça yüksek ve müfessirlerin başvuru makamı olduğunu söylemektedir. İbn Kesir, kendisine ait tarih kitabında onu tâbiînin ve müfessirlerin imamlarından biri, İbn Abbas’ın özel ashabı, tefsirde zamanın en âlimi şeklinde tanıtmıştır.720 Tefsirinde de şöyle demiştir: “Kur’an ve sünnette (bir ayetin) tefsirini bulamadığında ve sahabeden de elde edemediğinde (tâbiînin görüşlerine müracaat et, çünkü) bu konuda (tefsirdeki) imamların çoğu, Mücahid b. Cebr gibi tâbiînin görüşlerine rücu etmişlerdir. Zira o, tefsirde bir ayetti.”721
Şeyh Tusi de onu, tefsir metodu ve yolu övgüye değer müfessirler arasında saymıştır.722 İbn Teymiye şöyle demiştir: “Şafii, Buhari ve başkaları Mücahid’in tefsirine itimat etmişlerdir.”723 Katade’den de, onu tefsirde en büyük âlim kabul ettiği nakledilmiştir.724 Mus’ab veya Huseyf’ten şöyle aktarılmıştır: “Tâbiîn arasında tefsirde en âlim olan Mücahid’dir.”725
Gerçi bu tavsiflerin bazısı abartılıdır ve gerçeğe aykırıdır. Çünkü o, Masum İmamlardan İmam Hasan, İmam Hüseyin, İmam Seccad ve İmam Bakır (a.s) zamanında yaşadı ve onlardan daha âlim olmaması bir yana, o büyük şahsiyetlerle mukayese bile edilemez. Ayrıca başkalarına nispeten en büyük âlim olduğu da ispatlanmış değildir. Bunu ispatlamaya dönük sözkonusu haberler kâfi gelmez. Ama nakledenlerin tamamından anlaşılan odur ki, Mücahid, tefsir ilminde yüksek seviyedeydi ve özel bir ışıltısı vardı.
Tefsir Kitabı
Hacı Halife,726 Keşfu’z-Zünun’da, Tefsiru Mücahid adında bir kitabı zikretmiş; Mücahid’i “Ebu’l-Haccac” ve Mücahid b. Cübeyr Mekki (vefatı hicri 104) olarak tanıttıktan sonra bu tefsirin tarikleri (senedleri) bulunduğunu bildirmiştir. İbn Ebi Nuceyh, İbn Cureyh ve Leys tarikleri bunlar arasındadır.727 İsmail Paşa da onu Esmau’l-Müellifin’de zikretmiş ve Tefsiru’l-Kur’an kitabını onun telifi kabul etmiştir.728 Tefsiru Mücahid adında bir kitap, iki cilt halinde ve sekizyüz sayfa olarak basılmıştır ve elde mevcuttur. Kitap Bakara suresiyle başlar ve Nas suresiyle sona erer. Ama kitapta Kur’an’ın bütün ayetleri tefsir edilmemiştir. Her surede bazı ayetler tefsir edilmiştir. Bazı yerlerde muhakkik, Taberi ve başka tefsirlerde Mücahid’den nakledilmiş ama bu tefsirde bulunmayan görüşleri dipnotta göstermiştir. Buradan, basılmış bu tefsirde Mücahid’e ait tefsir görüşlerinin hepsinin yeralmadığı anlaşılmaktadır. Örneğin bu kitapta Hamd suresi tefsir edilmemiştir. Ama muhakkik, dipnotta Taberi, Sahihu Buhari ve İbn Kesir tefsirinden nakille Mücahidin “el-âlemin”, “el-din”, “el-sırate’l-müstakim”, “el-mağdubi aleyhim” ve “el-dâllin”in manası hakkındaki görüşünü zikretmiştir.729 “Rablerine bakmaktadır” ayetinin tefsiri konusunda Taberi tefsirinde Mücahid’den beş rivayet nakledilmiştir, ama bu tefsirde onlardan hiçbiri zikredilmemiştir.730 Bu tefsirde yer verilen, çoğunlukla Kur’an’daki kavramların manasını açıklamak veya somut karşılıklarını göstermek olmuştur. Misal vermek gerekirse, Bakara suresi ondördüncü ayetteki “şeyatinihim” ifadesini münafık ve müşriklerden dostları şeklinde tefsir etmiştir. Onbeşinci ayetteki “tuğyanihim” ifadesine “dalalet” ve “ya’mehun”u da “geri döndüler” manası vermiştir. Onaltıncı ayetteki “hidayete karşılık dalaleti satın aldılar” cümlesini “önce iman ettiler, sonra kâfir oldular” anlamı vermiş, onyedinci ayetteki “ateş etrafı aydınlatınca” ifadesini, onların müminlere yönelmesi ve hidayet, buna karşılık “ışıklarının yokedilmesi”ni ise onların kafirlere meyletmesi ve sapkınlık şeklinde tefsir etmiştir. Ondokuzuncu ayetteki “kâfirleri kuşatmıştır” ifadesini “onları cehennemde toplayacaktır” manası vermiştir. Bu tefsirin mukaddimesinde beyan edilmiş olan şeyler, bu tefsirin Kahire’de “Dâru’l-Kütüb el-Mısriyye”deki el yazma nüshasında mahfuzdur ve Camiatu’d-Düvel el-Arabiyye, “el yazma nüshaları ihya müessesesi” için onun mikrofilmini almıştır. 1946’da Pakistan’daki Mecmeetu’l-İbhasi’l-İslamiyye (İslami Araştırmalar Encümeni) bir grubu basılı ve elyazma İslami eserleri araştırmak üzere muhtelif ülkelere gönderdi. Bu grubun talebi, Camiatu’d-Düvel el-Arabiyye’nin bu tefsirin mikrofilmi alınmış nüshalarından birini kendilerine vermesiydi. Görüşmelerden sonra Tefsiru Taberi, el-Dürrü’l-Mensur ve Süfyan Sevri tefsirinde Mücahid’den nakledilmiş olanlar, adı geçen encümen tarafından hicri 1376 senesinde basılıp yayınlandı.731
Bu tefsirin senedinde İbn Ebi Nuceyh vardır ve bu tefsiri Mücahid’den rivayet etmiştir. Tefsirin mukaddimesinde nakledilene bakılırsa tefsirin sıhhatinde ihtilaf vardır. Yahya b. Said şöyle demiştir: “İbn Ebi Nuceyh bu tefsiri veya tamamını Mücahid’den işitmemiştir.732 İbn Hacer de İbn Hibban’dan, İbn Nuceyh’in Mücahid’den işitmeksizin bu tefsiri rivayet ettiğini nakletmiştir. Nesai’nin naklettiğine göre ise o, tedlis yapan kişiler arasında sayılmıştır. Ama başka ulema onu mevsuk kabul etmiştir.733 Buhari, İbn Nuceyh’in Mücahid’den naklettiği tefsire itimat etmiştir. İbn Teymiye şöyle demiştir: “Tefsirde İbn Nuceyh’in Mücahid’den naklettiği tefsirden daha sahih bir kitap yoktur.”734
Kuvvetli kanaat şudur ki İsmail Paşa’nın görüşüne göre Mücahid’in telifi olan Kur’an tefsiri, Hacı Halife’nin değindiği Mücahid tefsirinin aynısıdır. Ama Tefsiru Mücahid adıyla basılan ve elde mevcut olan bu tefsirin, Hacı Halife ve İsmail Paşa’nın zikrettiği, eksik ve fazlası bulunmayan tefsirin aynısı olup olmadığı tartışmalıdır. Bilakis mevcut tefsirde heryerde Mücahid’in görüşlerinin birkaç vasıtayla nakledilmiş olması ve hatta bazı yerlerde Mücahid dışında kişilerden de rivayet ve görüşler aktarılmasından735 dolayı bu tefsirin Mücahid’in kaleminden çıkması uzak ihtimal görünmektedir. Güçlü tahmine göre bu eser Mücahid’in görüşlerinin biraraya getirilmiş halidir. Hacı Halife ve İsmail Paşa’nın kasdettiği de bu tefsirdir. Sonuç itibariyle Mücahid’in yazdığı bir tefsir ispatlanmış değildir.
Her halükarda bu tefsir için birtakım senedler nakledilmişse de bu senedlerin sıhhati sabit değildir ve itibarları, Taberi tefsiri ve diğerlerinde Mücahid’den nakledilmiş görüşlerden daha fazla değildir. Evet, bu tefsirin ayrıcalığı, onun aracılığıyla Mücahid’e ait tefsir görüşlerine ulaşmanın daha kolay olmasındadır.
Mücahid’in Tefsir Ekolü ve Metodu
Kur’an’ı nasıl tefsir etmek gerektiğine dair Mücahid’e ait elimize ulaşmış net bir görüş yoktur. Ama Alusi’nin nakline göre “Arabın lugatlerine vakıf olmayan kişi için tefsir caiz değildir736” demesinden anlaşılmaktadır ki Kur’an’ı tefsirde Arabın kelimelerine odaklanmayı ve bu esasa göre tefsiri gerekli görüyordu. Yine, ona ait tefsir görüşlerinden, özellikle “Rablerine bakmaktadır”737, “Onlara, aşağılık maymunlar olun dedik”738, “Yeryüzünde rızkı Allah’a ait olmayan bir tek canlı yoktur”739 ayetlerinin izahında ondan nakledilen reylerden çıkan sonuç şudur ki, tefsirde içtihad ve istinbat ehliydi. Sırf Allah Rasülü’nden (s.a.a) veya sahabeden rivayet nakletmekle yetinmemiştir. Onun tefsir ekolü içtihada dayanıyordu ve ayetleri tefsir ederken akli karinelere de bakıyordu. Gerçi bazı yerlerde karine ve kesin delil olmadan ayetlerin zâhirini tevil ederek aşırıya kaçmıştır ve birçok konuda ayetler için zikrettiği mana bir iddiadan öteye geçmez. Burada konuyu aydınlatıcı bir delil ve ikna edici bir açıklama ortaya koymamıştır. Şimdi bu iddiayı açıklığa kavuşturmak için ona ait tefsir görüşlerinin özelliklerini bazı başlıklar altında zikredip inceleyeceğiz:
- Delil Olmaksızın Kavramların Manasını Zikretmesi
Mücahid’e ait tefsirin büyük bölümü, Kur’an’daki kavramların herkese açık olmayan ve izaha muhtaç mana ve içeriğini beyandan oluşmaktadır. Fakat beyan ettiği anlam için herhangi bir delil ve izah göstermemiştir. Örnek olarak:
“وَقَالُوا قُلُوبُنَا فِي أَكِنَّةٍ ”740 ayetini izah ederken şöyle söylediği nakledilmiştir: “ای فی اغطیة”741 Yani “أَكِنَّةٍ”ye “اغطی” (örtüler) manası vermiş ama bunun için hiçbir delil zikretmemiştir.
“إِنَّا أَعْطَيْنَاكَ الْكَوْثَرَ ”742 ayetini izah ederken şöyle söylediği nakledilmiştir:
“الخیر الکثیر”, yani “ الْكَوْثَ”e “çokça hayır” anlamı vermiş ama bunu açıklamamıştır. “فَإِنَّهُ كَانَ لِلأَوَّابِينَ غَفُورًا”743 ayetinin tefsirinde ondan şöyle nakledilmiştir: “الاواب التواب المتعبد الراجع عن ذنبه”744 Yani “evvab, günahından dönüp tövbe ve ibadet edendir.” Lakin “evvab”a neden bu manayı verdiğinin gerekçesini açıklamamıştır.
“أَن طَهِّرَا بَيْتِيَ لِلطَّائِفِينَ وَالْعَاكِفِينَ وَالرُّكَّعِ السُّجُودِ”745 ayetinin izahında
“الْعَاكِفِينَ”in manasına dair şöyle söylediği nakledilmiştir: “انهم المجاورون”746 Yani “âkifin”den kasıt, Mekkeliler ve Allah’ın Evi’nin çevresinde yaşayanlardır.747
Tefsirin bu bölümünde onun yaptığı iş, aslında Arap dili uzmanının yaptığıdır. Tefsirinin bu kısmı, Kur’an kavramlarının anlamı için lugat kaynağıdır ama kavramlar için zikredilmiş anlamlar, her ne kadar tâbiînden âlim birine ait olması bakımından dikkat çekicisiyse de, hem o manaların Mücahid’den geldiğinin kesin ve sabit olmaması, hem de onun hangi esasa göre bu manaları zikrettiğinin, yani o zamandaki hakiki anlamını keşfetmek için çaba mı sarfettiği, yoksa tahmin ve zanla ya da kelimenin fasih nesir ve şiirdeki kullanım biçiminden istinbatla mı bunu yaptığının bilinmemesi bakımından -bu konu incelemeye muhtaçtır-, sözkonusu anlamları araştırıp incelemeden kabul etmek ve tefsirin temeli saymak mümkün değildir.
- İzahı Verilmemiş Örneklemeler
Mücahid’e ait tefsirin diğer bir bölümü, Kur’an’dan kelimeler için zikredilmiş, anlamı aşikar ama verilen örnek belirsiz, buna rağmen hiçbir izahın da verilmediği örneklemelerdir. Misal vermek gerekirse,
“الْحَمْدُ للّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ”748 ayetinin izahında ondan şöyle söylediği nakledilmiştir: “الجن و الانس”749 Yani -âlemler ve dünyadakiler manasında muhtevası aşikar olan- “الْعَالَمِين”i örneklerken insanlar ve cinleri zikretmiş ama “cin” ve “ins”in “الْعَالَمِين”in yegane örneklemesi mi olduğu, yoksa başka örneklemenin de mi bulunduğu ve örneklerken hangi gerekçeyle yalnızca bu ikisinin zikredildiği ve melekler, bitkiler vs. kabilinden başka örneklemelere değinilmediği hususunda izah vermemiştir.
Aynı şekilde “غَيرِ المَغضُوبِ عَلَيهِمْ”in750 izahında “الیهود” dediği nakledilmiş ve “وَلاَ الضَّالِّينَ”in751 izahında da şöyle demiştir: “النصاری”752 Yani “غَيرِ المَغضُوبِ عَلَيهِمْ” (gazap edilmişler) ifadesini örneklerken Yahudileri, “ الضَّالِّينَ” (sapkınlar) kelimesinin örneği olarak da Hıristiyanları zikretmiştir. Fakat neden Yahudileri gazaba uğramışların, Hıristiyanları da sapkınların örneği olarak belirttiğini, neden bunun aksinin olamayacağını izah etmemiştir. Yine Yahudilerin gazaba uğramışların ve Hıristiyanların sapkınların yegane örneği mi olduğu, yoksa bunların dışındakileri de mi kapsadığını da açıklamamıştır. “إِذَا جَاء نَصْرُ اللَّهِ وَالْفَتْحُ”753 ayetinin izahında şöyle dediği nakledilmiştir: “Mekke’nin fethi”754 Fakat bu fethi neden Mekke fethi saydığını belirtmemiştir.755
Bu kısımda da ondan nakledilmiş görüşler her ne kadar tâbiînden âlim birine ait olması bakımından dikkat çekici ise de, bu görüşlerin ondan geldiğinin sabit olmaması, bu ispatlansa dahi hata ihtimalinden uzak kalamayacak kendi istinbatları olması bakımından incelemeye muhtaçtır ve tahkik edilmeksizin kabul edilemez ve ayetler buna uygun olarak yorumlanamaz.
- Akli Karinelerin Gözönünde Bulundurulması
“إِلَى رَبِّهَا نَاظِرَةٌ”756 ayetinin izahında Mücahid’den nakledilenden anlaşılan, tâbiîn zamanında da tefsirde akli karinelerden yararlanılması sözkonusu olmuş ve Mücahid de bunu gözönünde bulundurarak bu ayetin manasını beyan etmiştir. Bu, onun tefsir metodunun ağırlık noktalarından biridir.
Taberi zikredilen ayeti tefsir ederken, farklı ama birbirine yakın lafızlarla gelen beş tarikle Mücahid’den, bu ayete, “Rabbinin sevabını beklemek” -Allah Teâla’yı görmek değil- anlamı verdiği nakledilmiştir.757 Bir rivayette Mansur’dan şöyle nakledilmiştir:
Mücahid’e dedim ki: “İnsanlar onun (Allah’ın) görüleceğini söylüyor.” Dedi ki: “(Allah) görür ama hiçbir şey O’nu göremez.”758
Bu rivayetlerden çıkan sonuç şudur ki, Mücahid Allah Teâla’yı görmenin muhal olduğuna dair akli delili veya “لاَّ تُدْرِكُهُ الأَبْصَارُ وَهُوَ يُدْرِكُ الأَبْصَارَ”759
ayetini dikkate almış ve buna dayanarak “إِلَى رَبِّهَا نَاظِرَةٌ” ayetine “kıyamette Rablerinden sevap bekleyecekler” anlamı vermiştir. Hal böyleyken Eş’ari mezhebinden bir grup müfessir bu karineyi hesaba katmaksızın sözkonusu ayet-i kerimeden ahirette Allah Teâla’nın görülebileceği neticesine varmış ve bunda ısrarcı olmuşlardır.760 Bu, Mücahid’in tefsirdeki içtihad gücünü göstermektedir. Gerçi bu tefsir için yeterli izah yapmamıştır ama Şeyh Tusi (r.h) Tıbyan’da bu tefsiri tercih etmiş ve onun hakkında kâfi miktarda açıklamayı ortaya koymuştur.761
Mücahid, bu ayeti tefsir ederken akli karineyi (Allah’ın görülmesinin imkansızlığını) veya munfasıl nakli karineyi (لاَّ تُدْرِكُهُ الأَبْصَارُ وَهُوَ يُدْرِكُ الأَبْصَارَ) gözönünde bulundurması sayesinde Ehl-i Sünnet’ten çoğu müfessirin düştüğü yanlıştan masun kalabilmiş olmasına karşın, “عَسَى أَن يَبْعَثَكَ رَبُّكَ مَقَامًا مَّحْمُودًا”762
ayetini tefsir ederken “Makam-ı Mahmud”a “Allah Peygamber’i kendi yanında arşına oturtacak” manası verdiğinin763 nakledilmesi şaşırtıcıdır. Hâlbuki bu anlam Allah’ın cisim sahibi olmasını gerektirir ve muhaldir. Bu sebeple kimileri bu sözü, Mücahid’den nakledilmiş en yakışıksız tefsir olarak kabul etmiştir.764
Başka bir tarikle ondan nakledilmiş ve “Makam-ı Mahmud”a Hz. Muhammed’in (s.a.a) kıyametteki şefaati manası verdiği rivayet765 gözönünde bulundurulduğunda önceki tefsirin ondan çıkmış olması uzak ihtimal görünmektedir ve güçlü varsayıma göre onu yalan yere ona nispet etmişlerdir. Her halükarda sözkonusu tefsirin ondan geldiği sahih olsa bile tefsirindeki zayıf noktalardan biri, bu ayetin manasını verirken Allah’ın cisim sahibi olduğunu reddeden akli karineyi hesaba katmamasıdır. Üstelik Makam-ı Mahmud’un manası orada delilsiz ve şahitsiz olarak belirtilmiştir.
- Karine Olmaksızın Mecaz ve İstiareye Yorma
Arapça’da da diğer dillerde olduğu gibi kelimelerin mecazi ve metaforik anlamda kullanılmasının yaygın bir durum olduğuna tereddüt yoktur. Ama insanların diyalog sırasında kullandığı yöntem, konuşanın, eğer kullandığı lafızla hakiki manayı kasdetmemişse ve mecaz ve istiare anlamını murat etmişse kasdettiği şeye delil ve karine belirlemesidir. Eğer mecazi veya metaforik mananın kasdettiği şeye karine ve delil yoksa muhataplar onun sözünden gerçek anlamı anlar. Sözü, karine bulunmaksızın mecaz veya istiareye hamletmek ise aklın diyalogtaki metoduna aykırıdır. Kur’an-ı Kerim’in de fasih Arapça ile indiği ve onu anlama yönteminin de insanların diyalog sırasında kullandığı metodun aynısı olduğu hesaba katılırsa ayetlerin zâhirini gözardı edip herhangi bir karine ve kesin delil bulunmaksızın kelime ve cümleleri mecaz ve istiareye hamletmek akla aykırıdır ve doğru değildir.
Mücahid’in tefsirdeki bazı görüşlerinde bu akılcı ilkeye riayet edilmediği, Kur’an-ı Kerim’in kelime ve cümlelerinin herhangi bir karine ve kesin delil bulunmaksızın mecaz ve istiareye hamlettiği anlaşılmaktadır. Misal olarak: “وَلَقَدْ عَلِمْتُمُ الَّذِينَ اعْتَدَواْ مِنكُمْ فِي السَّبْتِ فَقُلْنَا لَهُمْ كُونُواْ قِرَدَةً خَاسِئِينَ”766
ayetinin zâhiri, İsrailoğullarından bir grubun Cumartesi günü haddi aştıklarını ve Allah’ın da itaatsizlikleri nedeniyle onlara “Defedilmiş maymunlar olun” dediğini ifade etmektedir. Allah’ın bir şeyi irade ettiğinde ona sadece “ol” dediğini belirten “إِنَّمَا أَمْرُهُ إِذَا أَرَادَ شَيْئًا أَنْ يَقُولَ لَهُ كُنْ فَيَكُونُ”767 ayet-i kerimesinin icabınca onlar kesinlikle defedilmiş maymunlara dönüştüler. “Böylece onu şu andakiler ve gelecektekiler için bir ibret ve muttakiler için de öğüt yaptık”768 buyuran diğer bir ayet bu zâhir manayı teyit etmektedir. Çünkü eğer maymun olmasalardı onlara verilen ceza, başkaları için ibret ve öğüt olabilecek şekilde alenilik kazanmayacaktı. Müfessirlerin çoğu da bu manayı anlamışlardır.769 Kimi rivayetlerde de Allah’ın onları maymuna dönüştürdüğü açıkça belirtilmiştir.770 Ama Mücahid’den şöyle dediği nakledilmiştir:
مسخت قلوبهم و لم یمسخوا قردة و انما هو مثل ضربه الله لهم کمثل الحمار یحمل اسفارا771
“Kalpleri dönüştürülüp maymunlaştırıldılar. Bu, Allah’ın onlar için verdiği bir misaldir, tıpkı كَمَثَلِ الْحِمَارِ يَحْمِلُ أَسْفَارًا ayetindeki gibi.” Bu söz, Taberi ve Tabersi’nin dediği gibi772 ayet-i kerimenin zâhirine aykırıdır ve bariz örneklemeye rağmen hiçbir karine ve kesin delil bulunmaksızın kelam istiareye hamledilmiştir. Bu ayetin “كَمَثَلِ الْحِمَارِ يَحْمِلُ أَسْفَارًا” ayetine benzetilmesi ise apaçık bir saptırmadır. Zira bu ayette “كَمَثَلِ الْحِمَارِ”
denmiş, ama konumuz olan ayette “کمثل قردة” denmemiştir. Bilakis “قردة” ifadesi kullanılmıştır ve buradaki “قردة”le “کقردة”in kasdedildiği delilsiz bir sözdür.
Kimileri bu tefsiri, Mücahid’in akli tefsirdeki hürriyetinin nişanesi sayıp onu bazı müfessirlerin sözüyle teyit etmiş ve;
مَن لَّعَنَهُ اللّهُ وَغَضِبَ عَلَيْهِ وَجَعَلَ مِنْهُمُ الْقِرَدَةَ وَالْخَنَازِيرَ وَعَبَدَ الطَّاغُوتَ أُوْلَئِكَ شَرٌّ مَّكَانًا وَأَضَلُّ عَن سَوَاء السَّبِيلِ 773
ayetini “عَبَدَ الطَّاغُوتَ” ve “ وَالْخَنَازِيرَ”in [“القردة”ye] atfını ve bu ikisinin Kur’an’ın diğer ayetlerinde geçmemesini Mücahid’in tefsirinin sıhhatine delil saymışlardır.774
Ama açıklandığı gibi bu tefsir, ayetin zâhirini delilsiz ve akılcı diyalogun ilkelerine aykırı olarak tevil etmektedir. Kur’an tefsirinde bu türden bir hürriyet beğenilmemekle kalmaz, bilakis tefsirde sapma sayılır ve hoşa gitmeyen davranıştır. Bu tefsir diyalogun akli ilkelerinin hilafına idiyse ve müfessirlerin cumhuru da buna karşı çıktıysa bazı müfessirlerin sözü onu nasıl teyit etmiş olabilir? Ayrıca zikredilen ayet-i kerimenin Mücahid’in yaptığı tefsirin sıhhatine hiçbir şekilde delaleti yoktur. Aksine bu ayetin zâhiri, Allah’ın onlardan bazılarını gerçek anlamda maymunlara ve domuzlara döndürdüğünü ortaya koymaktadır.775 Kur’an’ın diğer ayetlerinde onların domuzlaştırıldıklarının ve tağuta ibadet ettiklerinin zikredilmemesi, bu ayette ve “كُونُواْ قِرَدَةً خَاسِئِين” ayetinde hakiki mananın kasdedilmediğine şahitlik etmemektedir. Gerçi Fahri Razi de başta başkalaşma görüşünü desteklemiş ve ayetin zâhirine uygun biçimde tefsir edilmesinin önünde hiçbir engel bulunmadığını söylemişse de sonda Mücahid’in tefsirini uzak ihtimal saymamış ve bunda bir mahzur görmemiştir.776 Fakat bu konuda söylenenler gözönünde bulundurulduğunda bu sözün zayıflığı ve Mücahid’in tefsirindeki mahzur açık biçimde ve izaha ihtiyaç kalmaksızın görülecektir.
- “يَا زَكَرِيَّا إِنَّا نُبَشِّرُكَ بِغُلَامٍ اسْمُهُ يَحْيَى لَمْ نَجْعَل لَّهُ مِن قَبْلُ سَمِيًّا”777 ayet-i kerimesininin tefsirinde de ondan şöyle söylediği rivayet edilmiştir:
“لم نجعل له من قبل مثلا”778 (ondan önce onun bir benzerini varetmedik). Bu tefsirde “ سَمِيًّا” kelimesine, “aynı isimde” olan hakiki ve zâhiri manasına aykırı bir anlam verilmiştir. Halbuki buna hiçbir karine ve delil yoktur.
- İzah Vermeksizin İşarî Mananın Zikredilmesi
Bazı yerlerde kimi ayet ve surelere, hiçbir izah getirmeksizin ve delile dayanmaksızın işari mana verdiği ondan nakledilmiştir. Örnek olarak, Nasr suresinin son ayetleri olan; “وَرَأَيْتَ النَّاسَ يَدْخُلُونَ فِي دِينِ اللَّهِ أَفْوَاجًا” ve “فَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ وَاسْتَغْفِرْهُ إِنَّهُ كَانَ تَوَّابًا”nın altında şöyle dediği nakledilmiştir: “و اعلم انک ستموت عند ذلک”779, yani bu ayetlerden, Nebiyy-i Ekrem’in (s.a.a) çok yakında bu dünyadan ayrılacağına işaret edildiği sonucu çıkarmıştır. Fakat bu ayetlerin bu vakaya nasıl işaret ettiğine dair hiçbir izah getirmemiştir.
Ayetlerin açıkça delalet etmediği ve Arab’ın edebi kaideleri ile diyalogun akli ilkeleri temelinde anlaşılması mümkün olmayan bu tür işari manalar, Peygamber’den (s.a.a) veya Masum İmamlardan (a.s) sahih ve muteber tarikle nakledilmesi durumunda makbuldür. Bunun dışındaki durumlarda kabul edilmesi imkansızdır. Tabii ki âlim bir tâbiînden nakledilmesi ve onu sahabe vasıtasıyla Allah Rasülü’nden (s.a.a) aldığının muhtemel olması bakımından dikkate ve incelemeye değerdir, ama araştırıp incelemeksizin ona itimat edilemez.
Dostları ilə paylaş: |