The miracle of allah



Yüklə 0,86 Mb.
səhifə12/16
tarix28.07.2018
ölçüsü0,86 Mb.
#61444
1   ...   8   9   10   11   12   13   14   15   16

İLERİ BİLGİLER - 31

GÖKYÜZÜNDEKİ YEDİ YERYÜZÜ

Öğretimizce incelemeye değer bir başka "Yedi yeraltı" da Ledünnî kaynakların "Kafdağı" yani "K-Kütlesi" verileridir. Bu Kafdağları sekiz tanedir ve bunlar "Evrenin yedi göğünün aralarını" içbükey olarak kuşatan ARZ katları diye tanımlanmıştır. Bunlardan en alttaki (Sekizincisi) göğümüzü çepeçevre kuşatmaktadır ki bu veri bizi ilgilendirir. Çünkü "Gökteki yerler" gerçekten Relativite teoreminin kapsamındadır, fark edilememiştir. Benzeri bir teori de "Hohlwelt=Oyuk dünyalar" ismiyle sunulmuştu, fakat dayanağı relativite değildi. Çünkü böyle bir oyuk dünyayı "Eşzamanlı" olarak ele almış, asla bulamamışlardı. Ayet, "BENİM ARZIM GENİŞTİR" buyurmaktadır. Bu demektir ki, Arz'a eklenecek başka Arzlar da vardır. Aslında bu durum bütün evren için geçerlidir. Çünkü bütün evrenin her noktası, her mini koordinatı "Sahipli"dir; bir varlık tarafından "Yerleşik" bulunulmaktadır. Bu varlıkların fark edilmesi için onların "Hızlarıyla eşleşmek", böylece eş zamanlı" olmak gerekmektedir (Uzay-zamanlarına senkronize olmak).

Varlık TEK fakat; Varlığın hızına bağlı olarak "Evrenleri" birbirine teğetleşir, genellikle birbirini göremez olurlar. Eğer ışıktan hızlı bir hız seçimimiz olsaydı, o zaman bütün evrenin "Meleklerle" tıka basa dolu olduğunu, bütün boşluklara (Neredeyse demografik patlamayla) yerleşildiğini, sahiplenildiğini fark ederdik.

EVRENİN GENİŞLEMESİNİ aynı zamanda, meleklerin teksir edilmesi, yaratılması ve bunlara yeni görev alanları oluşturulması diye yorumlayabiliriz. Sözünü ettiğimiz varlıklar, elbette bütün evrenin operatörleri olan Takyon canlılar=Meleklerdir.

Konuyu yeniden "dünyamıza" indirgersek, evrenin küçük bir Arz parçası olan dünyamızda da evren gibi "Türlü hızlara" bağlı binlerce, milyonlarca, milyarlarca "Ara âlemler" ortaya çıkar: Bunun için bir başka kararlı hıza geçmek yeterlidir. Çünkü Enbiya-104. ayette, çok kalın bir kitabın sayfaları hâlinde sayısız paralel evren bulunduğu bildirilmekte, 67 kez "Âlemlerin Rabbi" denilmektedir. Bunlardan en az 67 tanesinin "Canlılar" içerdiğini (Rabbimizce terbiye edildiklerini) anlayabiliriz.

Hızımız sabit iken, "Kendi evrenimizde" yaşarız ve kalan her şeyi boşluk, yokluk gibi görürüz. Fakat evrenin türlü hızlara bağlı "KARARLI ÂLEMLERİ" var olması gerektiğini bize RELATİVİTE teoremi bildirir.

Bunu ayırt etmek için, evrendeki kararlı hızlardan birini seçmek yani o seviyeyle eşleşmek yeterlidir. Örneğin elektronlar hızlandırıldığında fotonların hızına %99 oranında yaklaşırlar. Eğer bunu başaran bir uzay sefinemiz olsaydı, (Onu tam bu hıza eriştirseydik) o zaman hızlı elektronlardan kurulmuş bir dünya ile karşılaşacaktık. Bu sürpriz dünyanın iyonlanmamış, yani elektronu koparılmamış olması gerekmektedir. Alt iyonizasyon limiti, iyonosfer tabakasına kadardır. İşte bu nedenle "Yasak bölgeye kadar" uzanan bir "KAFDAĞI" dünyasından ve onun sakinleri olan "Kafdağı ifritlerinden ve/veya Gök cinlerinden" söz edebiliyoruz. (İlk bandımızın ilk cildinde kısaca değindiğimiz bu konu, çok daha ayrıntılı olarak "Cin-Şeytan" bandımızda sunulacaktır.) Marifetname bunu sekizler (8 ayrı hızın sekiz dünyası).

Bizim ilgilendiğimiz "Kaf" ülkesi dünyanın biyosferik atmosferidir. Sözünü ettiğimiz gök ifritleri işte bu oyuk dünyada yaşamaktadırlar. Bu dünya, gökte hep vardır.

Eğer ışık hızının %99,97 hızla gidersek ona rastlarız. Geride bıraktığımız "Dünya" ve madde saatimiz dışında kalacağı için, silinip bulanıklaşacak ve sonunda "Dünya" gözden kaybolarak gök hâline gelecek. Bunun yerine, "Gök" diye bildiğimiz atmosferde, sanki çepeçevre bir çember çıkacaktır. Çünkü bu dünya "Elektrondan" yani bir magnetik alana teshir edilmiş "Elektron kabuğundan" oluşan dev bir KÜRESEL ZARF'tır.

Bu çember dünyanın iç yüzeyinde yaşanılmaktadır. Dünyamızın 180 derece tersindeki bir insan nasıl ki bize zıt olarak ayakta durduğu hâlde bunun farkında olmadan her zamanki günlük hayatını sürdürüyorsa, Oyuk dünyalı bir yaratık da bir kürenin iç yüzeyinde bize zıt yönde ayak basmaktadır.

Aramızdaki "Göz perdesi" denen görünmemezlik olayı, sadece ve sadece "Farklı hızlar" olayıdır. Eğer evrende farklı hızlar olmayıp da tek bir hız olsaydı (Mahşer böyledir) herkes birbirine "Eşzamanlı" olarak görünürdü. Elbette o zaman, "Zürriyet, nesil, kuşak" farkı da kalkardı, herkes yaşıt olurdu, ölen ile doğmamış ve şimdi yaşayan herkes bir araya gelmiş bulunurdu.

Öte yandan Cin-Melek ve İnsan arasında da hız-zaman farkı kalktığından yine BİR ARADA olacaklardı.

İşte mahşer gününün özelliği, hızlara bağlı zaman farklarının ortadan kalkıp, herkesin "Eşitlenmesi" olayıdır. Dolayısıyla "Her varlık tek zamanlı = Senkronize" olarak bir araya gelmiş olacaklar.

Evrenin en önemli sırlarından biri de "Zaman ötesi" olan AKIL-NEFİS gibi zıt ikilinin bir tek varlık hâlinde yani RUH'da "İsteyerek ya da istemeyerek bir araya gelin" sırrınca örgütlenmesidir. Bu, her zamanın varlığı = Ruh; görgü, bilgi, idrak=algı, deneyim ve kulluk için (Madde, enerji, nur gibi evren bölgelerinde) "Beden" denen bir biyo-mekanik âlete üflenerek tecelli eder, yani sınava doğarlar.

Kıyamet, eşit biçimde her varlığın, her özün BİRLİKTE ve eşzamanlı ölümüdür. Yaratılış da böyleydi: Ruh ve onun yazı-tuğrası olan Akıl-Nefs koalisyonu en başta eşit ve herkes için özel yaratıldı. Bu, birlikte ve zaman ötesi yaratık olan RUH'un, (Madde-enerji ortamı olan) "Uzay-Zaman" bileşimine intibakı ve intikalidir. Bu intibak (Uyarlama) için tıpkı rezonans (direnç) devrelerinde olduğu gibi, başka başka intikal süreçleri vardır. Bu da nedenselliği oluşturmakta ve bizleri "Bir doğum sırasına göre" zaman içinde dünyaya getirmektedir.

Bunu, YUVARLAK BİR EVRENDE, "Finiş çizgisine eşit olarak ulaşmak" üzere parkurlarında (ya da kulvarlarında) yarışan yarışçılar örneği sayabiliriz. En iç parkurda yarış yolu daha kısa ve en dıştakinde ise daha uzundur. Bu haksızlığı gidermek üzere, parkurun "Başlama=Start" çizgileri farklıdır. En içteki koşucu en geriden başlar, en dıştaki ise başlama çizgisini "En ileride" belirler.

İşte bunu, zamanın "Erkenliği-geçliği" olan doğum sıralaması diye düşünebiliriz. Başka zamanlarda doğuyor, fakat kıyameti komplike aynı zamanda yaşıyoruz. Doğumumuz başlama çizgisi olup, farklı mesafelerde (Zamanlarda) kıyametimiz, bitiş çizgisi olarak "AYNI ANDA" olmaktadır.

Yarışın adı kulluktur. Herkese eşit şans verilmiştir. Verilen şans zaman-mesafe olarak aynıdır. Fakat yarışı bitirmek artık bizim kişisel (Nefsânî) becerimize, çabamıza kalmıştır.

Yarışı en önde bitirenler mutlu sonucu hak etmişlerdir. Diğerleri de elemelere girememişlerdir.

Kuşkusuz bu yarışın "Ezeldeki soyut provasında" en önde bitireni Hz. MUHAMMED SALLALLAHÜ TEALA ALEYHİ VESSELLEM olmuştur. Çünkü o ilahi yarışı, zamansız uzayda (Kalu bela) ezelde nedenden önceki sonuç olarak kazanmış, Habibullah olmaya hak kazanmıştı. Onun mübarek kulvarı "Sen olmasaydın, sen olmasaydın FELEKLERİ yaratmazdım" sitayişini hak eder. O hız farkı ile oluşan bütün alemlere RAHMET (Şefaatçi) olarak gönderilmiştir. [*]



[*] Burada bir "DUR!" demeliyiz çünkü KİTAB'A MÜDAHALE vardır. Bir kere; yarışı en önde bitiren Muhammed ss efendimiz ise, o halde neden Kur'an'da yalnızca İbrahim'in ss ALLAH DOSTU olduğu yazıyor. Hâşâ(!) yayınevi sahipleri ALLAH'dan daha mı iyi biliyorlar? Yoksa kitabın yazarı Hv.Aiberg'in "RESULULLAH" ve/ya "İBRAHİM" yazdığı yeri yayınevi "MUHAMMED SALLALLAHÜ TEALA ALEYHİ VESSELLEM" olarak değiştirmiş olmasın?! Ya da "HALİLULLAH" yazdığı yeri de "HABİBULLAH" diye değiştirmiş olmasınlar sakın?! Üstelik Kur'an'ın hiçbir yerinde HABİBULLAH geçmez. Bu bir iftiradır, hem ALlah'a hem de O'nun resulüne. Ayrıca RAHMET'in yanına parantez açarak "Şefaatçi" yazmaktaki niyet nedir? (Amaç, "ya resulullah ya şefaat" hadis iftirasını desteklemek değilse, başka nedir? YOKSA ONLAR ALLAH'TAN BAŞKA ŞEFAATÇİLER Mİ EDİNDİLER?!) Ve ayrıca ÖVGÜ'YE LAYIK olan kimdir? Bütün HAMD ve senalar kimedir? Ve yine ayrıca, "Sen olmasaydın..." diye başlayan hadis, adı üstünde hadisen yüftera'dır, yani uydurmadır. (Yayınevinin marifetleri için bloğun AÇIKLAMALAR sayfasını okuyunuz.)
[*] İlgili yeri, bir DE şöyle okuyalım: "... Kuşkusuz bu yarışın "Ezeldeki soyut provasında" en önde bitireni RESULULLAH [Hz. İBRAHİM ss] olmuştur. Çünkü o ilahi yarışı, zamansız uzayda (Kalu bela) ezelde nedenden önceki sonuç olarak kazanmış, HALİLULLAH olmaya hak kazanmıştı. Onun mübarek kulvarı "..." sitayişini [övgüsünü /?] hak eder. O hız farkı ile oluşan bütün alemlere RAHMET olarak gönderilmiştir."
[*] Bakınız:
AÇIKLAMA

Elemeyi kazanan Cennet denen güzellikle ödüllendirilir ve kaybeden ise, adı üzerinde "Kayıptadır". Kayıp ise "EŞİT ŞANS TANINDIĞI HÂLDE" yapılan KİŞİSEL bir hatanın kefaretidir.

Bütün bunlardan, varlığın tek biçim olmasına rağmen, hız fazlarına göre "SAYISIZ EVRENE" pay edildiğini anlıyoruz. "Benim Arzım geniştir" ayeti bu ilâhi sırrın anahtarıdır. İşte bu katma arzlardan "Kafdağı"nı gündeme getirdik. Bu "Gökteki dünya"nın sadece verdiğimiz kararlı hız değerinde görülebildiğini, bunun bir puan altında ya da üstünde yeniden gözden kaybolacağını vurguladık. Hızlı elektrondan oluşan ifritlerin hızına (yani zamanında) eşleşmeyi becerebilirsek, "Gökyüzündeki yeryüzünü" fark ederiz. Fakat %99.97 ışık hızı değerinin limiti dışına çıktığımızda, yeniden onların yerine boşluk, yani gök peydah olur.

Evrenin böyle kararlı türlü hızları vardır. Burada sadece "Elektron hız limitine" yer vererek, "Gökteki yeryüzünün" teorik varlığını bilimsel olarak öngörmek durumundayız. Adına Cin desek de demesek de, Pozitif fizik olarak BÖYLE BİR DÜNYA VARDIR! Bunu öngören, bizzat kuantum-relativite denklemleridir.

Evren böyle kararlı sayısız hız tabakalarından ve dolayısıyla, türlü uzay-zaman değerlerindeki paralel evrenlerinden kuruludur. Bu demektir ki evrende, türlü "Kararlı hız bölgelerine bağlı Arzlar" bulunmaktadır. Bunlardan ilkini Kafdağı diye sunarken, göklerin iyonosfer altında kalan bölgede ve "hızlı bir arz" olduğunu yazdım. Cinlerin bu bölge dışına çıkmaları mümkün değildir. Onu izleyen ikinci Kafdağı ise "Melei Âla" diye ayetle bildirilen katman olup, Cinlere teğet olan kuant hızının yani yeni bir Arz'ın habercisidir. İzleyen Kafdağı ise üçüncüsü olup, Semayı Ulâ'ya (Relativite ve izotropi ötesine), sonuncusu İlliyyin'e ulaşır. Bu son derece bilimseldir, çünkü: Aynı durum kuantum düzeyinde de "Yedilenmiştir".

Kararlı proton ve elektron en alttaki bildiğimiz maddeyi oluştururken, protonun göbeğindeki mini uzayda da "Kuarkların" uzayı bulunur. Kuarkları diğer doğa kuvvetleriyle gluonlar birleştirir. Elektromagnetik ve Zayıf kuvveti ise "Bozonlar" birleştirir. Bunlar bir üst düzeyde rişon-leptokuark bölgesiyle birlenirler. Daha üstte ise çekim kuvvetinin de birleştiği gravitonlar vardır. Bunlar graviton önermesini, diğer foton, gluon, bozon ile birleştiren sistemin bir parçasıdır. Böylece gravitino, fotino, bozino, gluino gibi daha üst parçacıkların birleştiği bir teorik (X) parçacığına ulaşıyoruz. Bu da iki parçacıktır: Birincisinden kuvvet alanları (X1); ikincisinden de madde oluşmuştur (X2). Bu düzen de bir üstte BİRLENİR ve sonunda evrenin yaratıldığı KOZMİK AKNOKTA'ya yani "Big Bang" parçacığına ulaşır. Evrende ne varsa bu tek aknoktanın sayısız çokluğa ufalanmasından ve genişlemesinden doğmuştur. Evren bir tek (Kuant) iken sayısız kuanta, yedi katlı bir törpülenme ile çoğalıp yayılmıştır. Bu, ne tuhaftır ki 7 kat hâlindeki kozmik ışın törpülenmesiyle aynı olgudur. Bu nedenle her kata islâmî bir isim verilmiştir: Her biri ayrı bir "İlâhi Arz" katmanı olup 7 aşamalıdır. Bunlar aşağıdan yukarıya [?] doğru; Cehennem / Â'raf / İlliyyin / Cennet / Sidre / Süper cisimler = Kürsî, Sûr, Levh, Safiyyun-Hafiyyun katları vb. / Ve son olarak ARŞ ile yedili bir ARZ dizgesi oluştururlar.

En başta yerler ve gökler bitişik idi. Yani, yedi yer ve yedi gök bir RATK (Tek birlik hâlinde) idi. Sonra FATK=Ayırıcı faz mekanizma araya girmiş, bütün hâlindeki, duman biçimindeki hidrojen plâzmasını galaktik bulutlara bölmüştü ve böylece, bu bulutların merkezlerindeki toplaşmalardan "Galaksiler" ortaya çıkmışlardır.

Arapça Ratk = Ekleme, kaynama, kaynaşma, doğuştan bitişiklik anlamına gelmektedir. Bunun tersi olan Fatk = Koparılma, birbirinden ayrılmadır. Ratk eylemini "Tekvir = Küre oluşturmak üzere bitiştirmek, dilimlerin küre olması" sırrı üstlenmiştir. Fatk yani ayrılığı da FATIR ve İnfitar suresindeki Fatr-İnfitar yani "Bölerek ayırmak"tır.

Şimdi, 7 yerden sonra YEDİ GÖK keşfine uygun bir uzay aracıyla enginlere açılmayı deneyebiliriz.

ALTINCI BÖLÜM

"YEDİ GÖKYÜZÜ"

"ALLAH O'DUR Kİ 7 KAT GÖK (Uzay) YARATMIŞ ve ARZ'DAN DA ONLARIN (7) MİSLİNİ YARATMIŞTIR. ALLAH'IN BUYRUĞU VE KAZASI (Kaderin yerini bulması) BÜTÜN BUNLARIN ARASINDA İNİP DURUYOR..." (Tâlâk-12)

KESİM : 9

Birinci Gök: Cevvis Semâ

"Arz = Taban, ayak basılan yer; Semâ = Gök, uzay, feza, esîr ve boşluk olan her şeydir" demiştik. Sema "Tekil" değildir ve genelde SEMAVAT=Semalar çoğulu ile âyetlerde yer almaktadır. Kelime kökeni ise "Yükselmek" olup, Semâ=YükselDİ geçmiş zamanını bildirir.

Denizlerin 8 km. altından yeryüzünün "Cevvis semâ" yani uçucuların yükselebildiği kata kadar hayat hakkı tanıyan Biyosfer ilk gök katmanıdır. Burada Aerodinamik yasaların yasa koyucusu Rabbimizdir.

Atmosferin diğer ismi de "Sakfi Mahfuz"dur ve gazların mahfuz yani çekime tutulduğunu ve aynı zamanda dünyayı MUHAFAZA ettiğini anlatır. Bu gazlar da 7 ana gazdır: Karbon, Oksijen, Nitrojen, Hidrojen, Klor, Fluor, Kükürt... Diğerleri eser miktarda rastlanan başka yedilerdir. Örneğin Helyum'dan başlayarak 118. elemente kadar 7 asal gaz vardır ve bunlara evrende bol; fakat dünyamızda çok az rastlarız.

Böylece bizler atmosferin daha önce sıraladığımız 7 tabakasından (Sferlerden) sırayla her birine binerek yükseliriz. Bu 7 katmanın diğer adı da "Dünya göğü" ya da gökyüzü diye bildirilmiştir. (Nuh-15)

Ne var ki, bu tek gökten daha "Yüksekte" semalar yani gökler olduğu haber verilmiştir. Taha-4'de "Ulu, yüksek gökler" (Es semâvât-ı ulâ) denir ki, bunları uzay yolculuğumuz boyunca daha sonra izleyeceğiz. Burada ele aldığımız birinci semâ, âyetlerdeki "Her kevkebin=gezegenin" ya da her Arz'ın semalarıdır.

Gök cisimleri yuvarlak olduğu için, onları mahfuz edip kuşatan semalar da yuvarlaktır. Yuvarlak terimi Kur'an'da "Kürre = Bildiğimiz küre" olarak bildirilmiştir. Bunun türevleri de aynı anlama gelmektedir. Örneğin Kuvviret = Bir şeyi beline sarmak, yün topu sarmak, küresel biçimde kuşak dolamak, köşeli ya da pürüzlü bir şeyi yuvarlamak üzere törpülemek, küre biçimi vermek, ekleyerek küreyi büyütmek, düz bir şeyi derlemek, dermek, bükmek, yuvarlamak, bombeli biçimde kıvırmak anlamındadır. Kur'an'da sureye adını veren Tekvir ve bundan türeyen Kevr ayeti gibi, yerlerin ve göklerin durulup bükülmesi olan UZAY-ZAMAN BÜKÜLMESİ, Uzay-zamanın düz değil geodezik olması, Riemann küresel uzayı anlatılmıştır. Anlaşıldığı üzere Küre (Yuvarlak) ve bunun türevi olan Kevr ve Kuvvire, bir "KUVVET İLE KÜRELEŞTİRMEK" anlamına gelmektedir. Küreselliği "Birtakım kuvvetler" oluşturmaktadır. İşte şimdi bunları gündeme getirelim:

Çekim nedeniyle her cisim kendi hâline bırakılınca küreleşir. Çünkü küre ideâl biçimdir. Kürenin köşeleri, altı-üstü, dört bucağı yoktur. Burada ÇEKİM (Gravitation = Câzibe) KUVVETİNDEN söz edildiğini ve çekimin bir göksel cismi doğal olarak "YUVARLADIĞI" anlatılmıştır. Bu kuvvetin klâsik adı "MERKEZCİL KUVVET"tir. Merkezcil kuvvet Kur'an'da pek çok ikili içinde verilmiştir. Önceki ciltlerimizden hatırlanacağı üzere; Hûnnes=Merkezcil kuvveti, Künnes=Merkezkaç kuvvetini anlatmaktadır. Yer ve göğün bitişikliği merkezcil kuvvetten olan RATK ve bunların ayrılması MERKEZKAÇ kuvvetten olan FATK (Fetekna=Ayırım, faz ayrılması, bileşenlerin elemanlarına çözünmesi, elektrolizde kutuplanma) etkisindendir.

Mikro düzeydeki sistemin korunmasına örnek olarak, Saffat suresinin iki türlü yorumunu verelim:

"SAF TUTUP, SAFTAN ÇIKARAN VE BU SIRADA ZİKR EDEN ŞEYLER HAKKI İÇİN YEMİN EDERİM Kİ, HEPİNİZİN İLÂHI BİRDİR." (Saffat-1)

Burada, Saf tutan Safiyyun meleklerinin yorumu, çoğu tefsirde geçer. Fakat "Şeyler" denildiği için, bunun tefsirine de işaret edilmiştir. Bu, magnetosfer örneğinde olduğu gibi, elektromagnetik akıların parçacıkları özellikle şıhabları ya da en azından elektronları tutmasıyla ilgilidir. Elektromagnetik dalgaların ve diğer yörüngesel elektron benzeri mini zerreler âleminin felekleri yani SAF'larından söz edilmektedir. Bunlar magnetik kalkanımızın kuvvet çizgilerine önce tutulurlar, yani SAF'fa girerler. Sonra bir aşağı inmeyip, orada tutulurlar ve ne saf dışında kalır ne saf içinden aşağı inerler. Yine mikrofizik düzeyinde bir tefsir de, atomun safları olan elektron seviyeleri çemberleridir. Elektronların yörünge, spin ve doğuya sapma olarak 3 yönlenmesi de bildiriliyor.

Fotonlar, bu çembere çarptıklarında, elektron koparak saf dışı bırakırlar (Galvanometri, fotosel olayları gibi). Zikir de burada, titreşim frekans ve rezonans değerledir. Görüldüğü gibi Kur'an âyetlerinin tefsiri, bilimin bulgularıyla daha da genişliyor ve sırayla 7 anlamını birden günbe gün "Âlimlere" açıyor.

Merkezcil kuvvet en küçük birim olarak proton-nötron içindeki kuarkları bir arada tutan Gluon parçacığıdır. Çekirdek elemanlarını bir arada tutan merkezcil kuvvet ise Güçlü çekirdek kuvvetidir. Atomu oluşturan yani çekirdek yöresine elektronu bağlayan ise Elektromagnetik kuvvettir. Elektron hem küresel YÖRÜNGESİNDE döner hem de kendi çevresinde döner ve bu durum birbirini dengeleyen iki kuvvetin TERAZİLENMESİNİ doğurur. Böylece elektron ve proton birbirini belirli bir uzaklıkta tutar ya da klâsik deyimle merkezkaç ve merkezcil kuvvet birbirini dengeler, çeken ve çekileni eşit bir uzaklıkta tutar. Elektron hem kendi çevresinde (gece-gündüz hareketi yaparak) döner, hem de proton çevresinde (yıldönümü hareketi) ile döner ve bu dönme sisteme DENGELENME-TERAZİ kazandırır.

Bütün göksel cisimler de böyledir: Bir cisme uydu olan diğer daha küçük cisimler, hem yörüngeye oturur hem de kendi çevrelerinde dönmeye çalışırlar. Ay çevremizde döner, dünya da güneşin çevresinde döner.

"Göksel bir cismi uzaya bıraktığımızda onun bir yörünge üzerinde (Dinamik güç verilirse) ilerlediğini ya da (Statik ise) orada durakaldığını" bize Galilei tespit etmiştir. Bu da eylemsizlik ilkesinin doğumudur.

Atomdan yani elektronun mini 7 göğünden başlayarak bizzat bütün evrene kadar her şey KÜRESELDİR ve merkezkaç ile merkezcil kuvvet dengesinden küresellik doğmaktadır. Yörüngeler de (Elektronda olduğu gibi) küreseldir. Elektron 7 tabakadan büyülendiğinden dönmeye başlar.



KESİM : 10

Güneşin Keşfi

Mikro düzeyden, makro, yani göksel massiv ivmeli necm, kevkeb gibi cisimlere gelince, onlar da ÇEKİM etkisiyse hem bir yörüngeye oturarak yıllık turlarını tamamlarlar, hem de (Elektron gibi) kendi çevrelerinde dönerek spin yaparlar; böylece Gece-gündüz oluşur.

Gerek elektronlar gerekse uydular, bağlı oldukları cisimler çevresinde bu "Bir çift" dönü hareketini yaparak, sistem dengesini kurarlar. Böylece kendilerini çeken güç merkezi üzerine düşmezler. Hatta elektronlarda aynı yörüngede birden fazla elektron varsa, bunlar kendi çevrelerinde dönme hareketini "Zıt yöne" çevirerek, çarpışmazlar. İşte bu da ilâhi bir ahenktir ki, bu konuya ileride yeniden döneceğiz. Kendi çevresinde hür dönemeyen Merkür ise, bu güçlüğünü, Güneş çevresindeki yörüngesine elipsoidler çizdirerek dengelemektedir.

Kur'an'daki âyetleri şimdi yeniden adlandırmayı deneyebiliriz:

"Gece ile gündüzün birbirini izlemesi" biçimindeki âyetler, dünyanın da başka dünyalar (Gezegenler) gibi YUVARLAKLIĞINI ortaya koymaktadır. "Gecenin gündüzün üzerine bürünmesi, gündüzden gecenin soyunması" tanıtımı, dünyanın yuvarlak olduktan başka DÖNDÜĞÜNÜ göstermek içindir. Çünkü dönmeyen bir şey için "Bürümek, sarmak, sonra ondan soyunmak" gerekmez. Nitekim bu âyetlerin ileri anlamları "Zıt" istisna olarak Merkür'ün dönmediğini (Gece ve gündüzün yokluğuyla, orada bürüme-sarma-soyma işlemi olmadığını), kısmen sürekli ŞAFAK (Alaca karanlık, gölgelik) ara bir bölüm olduğunu ve bir yanının sürekli geceyi yaşadığını anlatmaktadır. Elektronların da kendi çevrelerinde dönmelerinden mikro "Gece-gündüz" oluşturan SPİN (Uydusal dönü, kendi çevresinde dönerek gündüz ve geceyi oluşturması) bir başka ileri yorum sayılabilir.

Atomdan başlayarak bizzat koca evrene kadar her cisim kendini bir KÜRE hâlinde tutmak ister. Kürelerin dönmesi için yine KUVVETLER gerekmektedir. Bu kuvvetlerden ikisini tanıdık: Merkezkaç kuvvet içi su dolu bir kovanın çevrilerek fırlatılması; merkezcil kuvvet kovanın fırlatılmayıp sürekli çevrilmesi bir denge oluşturur ve kovadaki su hiç dökülmez. Bunun için kovayı sürekli bir eksen yöresinde çevirmek gerekir. Eğer bu durdurulursa su dökülür. Gök cisimleri de böyle kendilerini çevirmezlerse, atılmış pamuk gibi (Kıyamette dağların sökülüp, denizlerin kaynaması gibi) sistemi mahvederler.

Yıldızlar, gezegenler ve her şey için bu böyledir. Yıldızların izledikleri yol (Yörünge) ÇEKİM etkisiyle oluşur ama kendi çevrelerinde dönmelerinin ÇEKİM İLE İLGİSİ YOKTUR; "İmpuls sakınımı" ya da "Moment (Süredurum) yasası" ile ilgilidir. Gök cismi bu ekseni çevresinde dönmeyi kendisi kazanır, çekimin buna katkısı yoktur. Demek ki dünyanın güneş çevresinde bir yıl boyunca bir yörünge turu atması ÇEKİM kuvvetinden yani güneşe uydu olmasından; fakat kendi çevresinde dönmesi ise MOMENTUMUNDANDIR: Gece ve gündüz bu nedenle oluşmaktadır. Güneş, gece ve gündüze kendi ışıdığı sürece karışamaz, gece ve gündüzün oluşmasına engel olamaz. Dünyanın momenti kendisini güneş çekimiyle dengelemesinden doğmuş bir asgari ortak koalisyonudur. Aynı yasa bütün gezegenler (Kevkebler) için de geçerlidir.

Kevkebler bir ağırlık merkezine bağlıdır ve o ağırlık merkezinin ışığını yansıtırlar; ışık kaynağı değil, kaynağın yansıma aynasıdırlar. Örneğin Dünya, Ay ve gezegenler "Kevkeb"; Güneş (Şems) ise "Necm=Yıldız"dır.

Güneşler, bir gaz-toz bulutsusunun, bir ağırlık merkezi edinip çökerek toplanmasından oluşur. Bu seyrek gaz bulutu, bir merkeze toplandıkça kütlesi büyür, büyüdükçe daha çok çeker, çektikçe de daha sıkışır, sıkıştıkça da ısınır. Bir an gelir, o kadar ısınır ki, çekirdek tepkimesi denen nükleer olaylar başlar. İşte bu bir yıldızın doğumudur. Güneşler yani yıldızlar sağlıklı (Asal) oldukları sürece, bir arada trilyonlarca atom-hidroien bombası patlatan Işık= Ziya kaynaklarıdır. Güneşin ve diğer yıldızların bu durumu, Fusion=Hidrojen bombasındaki gibi çekirdek erimesi ya da Fission=Atom bombasının patlamasındaki çekirdek bölünmesi mekanizmasıdır. Kur'an'da ise "Alevli kandil" diye meal verilmesi alışkanlık hâline gelen "Sevakib" kelimesi aslında, fusion ve fission nükleer tepkimeleri (Ayrıca Karbon-Azot çevrimi gibi katalizantlı reaksiyonları) açıklamakta en isabetli ilâhi simgedir. Yıldızların içindeki bu nükleer kozmik fırınlar olan dehşetli sevakib tandırları, güçlü nükleer kuvvet sayesinde güneş ve yıldızların nasıl hiç tükenmeden milyarlarca yıldır enerji verdiğini açıklamıştır. Bunu anlayalı henüz çeyrek asır olmasına rağmen, eskilerin "Sevakib" terimini kandil, mum, çıra (Çerağ, meşale) diye meâllendirmeleri normaldir. Fakat günümüzün müfessiri için de nedense aynı ilkel meal ve kısır yorumları kullanmak anormaldir.

Bir çok kez belirtildiği gibi, Güneş'in dolaysız ışık kaynağı olup, Ay'ın da onun dolaylı yansıtıcısı olduğunu, (İsmini güneşten alan) Şems suresinin ilk iki âyeti 14 yüzyıl öncesinden bildiriyordu:

"GÜNEŞE VE AYDINLIĞINA, ONA DÖNÜK OLDUĞUNDA NURLANAN AY'A AND OLSUN"

Ayette açıkça Güneş'in bir ışık kaynağı yani aydınlatıcı olduğu bildirilmiş; bunun yanında, o çağın insanlarının sandığı gibi, Ay'ın da çok zayıf bir ışık kaynağı değil, Güneş ışığına dönüklüğü oranında yansıtıcı bir ayna olduğu bildirilmiş; aynı anda Güneş'in bir yıldız (Necm), Ay'ın ise bir gezegen (Kevkeb) olduğu da belirtilmiştir.

Güneş ve Ay terimleri "Özel" değil; bir evren çapındaki genelleme için, yakın örnekler olarak verilmiş "Herbir yıldız ve herhangi bir gezegenin" modelidir.

Güneş, özel bir durum içermez ve sıradan bir yıldızdır (Necm). Aynı mantıkla, Ay da dünyanın her yönden bir benzeridir. Bu benzerlik diğer gezegenler için de geçerlidir (Kevkeb).

Dünyanın düz ya da tepsi gibi daire sanıldığı dönemde Ay'a bakılarak, dünyamızın da aynı onun benzerinde olduğu işaret edilmiştir Kur'an'da...


Yüklə 0,86 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   8   9   10   11   12   13   14   15   16




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin