Tüm Detaylarıyla Namaz



Yüklə 1,61 Mb.
səhifə6/31
tarix12.08.2018
ölçüsü1,61 Mb.
#69713
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   31

Ezan Şekilleri

Ezan meşruiyeti itibariyle birkaç şekilde sabit olmuştur. Bundan dolayı bu şekillerin sadece birisine bağlı kalmamak gerekir; ta ki böyle bir bağlılık olursa, sünnette sahih olarak gelmiş diğer şekiller terkedilmiş olmasın. Ezan ve ikamet bu hususta bir örnektir. Efdal olan çeşitli zamanlarda bunların birisini yapmaktır. Çünkü böylesi kapsamlı ve faydalıdır.



Ezan lafızlarının çift, kamet lafızlarının tek söylenmesindeki hikmet

İbn Hacer dedi ki: Denildiğine göre... ezan hazır olmayanlara bildirmek içindir. Bu sebeble tekrarlanır ki; onlara ulaşabilme imkânı daha çok olsun. Kamet ise böyle değildir. O hazır bulunanlar içindir. Bundan ötürü ezanın kametten farklı olarak yüksekçe bir yerde okunması müstehabtır. Ayrıca ezanda sesin kametten daha yüksek olması, ezanın ağır ağır, tane tane okunması, kametin ise hızlıca okunması müstehabtır.

Müezzinin sadece sabah ezanında "hayyeale's-salâh... hayyaale'l-felâh..." dedikten sonra iki defa "es-salâtu hayru'm-mine'n-nevm: namaz uykudan hayırlıdır" demesi meşrudur. Çünkü Ebu Mahzure şöyle demiştir: Ey Allah'ın Rasûlü bana ezan sünnetini öğret... Bu hadisde şu ifadeler de yer almaktadır: "...Sabah namazı ise es-salatu hayru'm-mine'n-nevm, es-salatu hayru'm-mine'n-nevm, Allahu ekber, Allahu ekber, la ilahe illallah"125 dersin.

İkamet halinde de, yolculuk halinde de ezan okumak meşrû’dur. Çünkü Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem böyle yapmış ve bunu Malik b. el-Huveyris’e ve arkadaşlarına emretmiştir: "...Namaz vakti girdi mi sizin için biriniz ezan okusun..."126

(Peygamber bunu emrettiğinde) Malik ve arkadaşları bir yolculuğa çıkmak üzere idiler.

Bir kimse uykudayken bir namazı geçirir yahut unutursa onu hatırladığı takdirde kılmalıdır. Ancak onu kılmadan önce bu namaz için ezan ve kamet getirmelidir. Çünkü Amr b. Umeyye ed-Damrî'den şöyle dediği rivayet edilmiştir: Bir yolculukta Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem ile birlikte idik. Sabah namazına uyanamadı. Nihayet güneş doğdu. Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem uyandı ve: “Kalkınız buradan başka bir yere” dedi. Sonra Bilal'e emir verdi. O da ezan okudu. Sonra abdest aldılar ve iki rekat sünneti kıldılar. Daha sonra Bilal'e emretti, o da kamet getirdi. Peygamber onlara sabah namazını kıldırdı."127

Kazaya kalmış namazlar birden çok olursa, bir tek ezan ile fakat herbir namaz için kamet getirerek onları kılar. Çünkü Hendek gazvesinde müşrikler Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'i uğraştırmış ve dört vakit namazı kılamamış, gecenin bir bölümü geçip gitmişti. Fırsat bulunca Bilal'e emir verdi. O da bir tek ezan okudu. Sonra öğle namazı için kamet getirdi, sonra ikindi için, sonra akşam için, sonra yatsı için ayrı ayrı kamet getirdi.

Ezanın Şartları

Ezan için aşağıdaki şartlar aranır:



1. Vaktin girmesi. Çünkü: "...Namaz vakti girdi mi sizin için biriniz ezan okusun..." hadisi bunu gerektirir. (Hadisteki ifadesiyle:) “namazın hazır olması” (tercümede gösterildiği gibi) vaktinin girmesi demektir. Ezan ise vaktin girdiğini bildirmektir. Böyle bir iş ise vakit girmeden önce olmaz.

İbnu'l-Münzir dedi ki: İlim ehlinin icmâ’ına göre fecir (sabah) namazı dışında bütün namazlar için vakti girdikten sonra ezan okuma sünnettendir. Çünkü ezan vaktin girdiğini bildirmek için meşru kılınmıştır. Dolayısıyla ezandan gözetilen maksadın ortadan kalkmaması için vaktinden önce meşru olamaz.128



2. Müslüman olmak.

3. Akil ve baliğ olmak. Çünkü böyle olmayanlara güven olmaz.

4. Erkek olmak. İbn Ömer Radıyallahu anh dedi ki: "Kadınlar için ezan da, kamet de yoktur."129 Dolayısıyla kadın ezan okumaya ehil değildir.

İbn Kudame dedi ki: Bu hususta bir görüş ayrılığı bilmiyorum... İmam Ahmed'den: Eğer okurlarsa bir mahzur yoktur. Eğer okumazlarsa bu da caizdir, dediği rivayet edilmiştir.130



5. Nass ile vârid olandan eksik ya da fazla olmaması. Çünkü ezan bir ibadettir. İbadetlerin esası ise ittibadır. Çünkü Âişe Radıyallahu anha şöyle demiştir: Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki: "Her kim bizim bu işimize uygun olmayan bir amelde bulunursa, o merduttur."131

6. İsterse çölde tek başına olsun sesini yükseltmek. Çünkü Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem: "Biriniz sizin için ezan okusun."132 diye buyurmuştur. Onun "sizin için" diye buyurması başkalarına duyurmak için sesi yükseltmeye bir işarettir. Sesini kısan bir kimsenin ezanı sadece kendisi için olur. Abdu'r-Rahman b. Abdullah b. Abdu'r-Rahman b. Ebi Sa'sa’a el-Ensari -el-Mazini-'nin babasından rivayet ettiğine göre babası ona şunu haber vermiş: Ebu Said el-Hudri Radıyallahu anh ona dedi ki: "Ben senin koyunları ve çölü sevdiğini görüyorum. Sen koyunların arasında ya da çölde olup da namaz için ezan okuyacak olursan, yüksek sesle ezan oku. Çünkü müezzinin okuduğu sesin vardığı yere kadar cin ya da insandan her kim onu işitirse mutlaka kıyamet gününde onun lehine şahitlik eder.” Ebu Said dedi ki: "Ben bunu Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'den duydum."133

7. Manayı değiştirmeyecek şekilde ezanın okunması.

Müezzinin okuduğu ezan ile Allah'ın rızasını araması. Küçük ve büyük hadesten tâhir olması (abdestli bulunması), Kıbleye dönerek ayakta ezan okuması, hayyeale'-salah dediğinde sağa dönmesi, hayyeale'l-felâh dediğinde sola dönmesi, Bilal Radıyallahu anh'ın uygulaması dolayısıyla parmaklarını kulaklarına sokması müstehabtır.

Muaviye Radıyallahu anh'dan dedi ki: Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'i şöyle buyururken dinledim: "Müezzinler kıyamet gününde en uzun boylu kimseler olacaktır."134

Ebu Hureyre Radıyallahu anh'dan rivayete göre Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "İnsanlar ezan okumakta ve birinci safta namaz kılmakta neler olduğunu bilselerdi, sonra da bu iş için (bu husustaki anlaşmazlıklarını çözmek üzere) kur'a çekmekten başka bir yol bulamayacak olsalardı, kur'a çekme yoluna başvururlardı."135

Ezanı duyan kimsenin söylenenleri tekrar ederek, müezzinin dediği gibi söylemesi sünnettir. Çünkü Ebu Said el-Hudri Radıyallahu anh'dan gelen rivayete göre Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Ezanı duyduğunuz vakit müezzinin dediği gibi siz de söyleyiniz."136 Ancak hayyaale's-salah ile hayyaale'l-felah cümlelerinde: "Lâ havle velâ kuvvete illâ billah: Allah ile olmadıkça hiçbir şeye güç ve kuvvet yetirilemez." der. Ayrıca Ömer b. el-Hattab Radıyallahu anh'dan şöyle dediği de rivayet edilmiştir: Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki: "...Sonra hayyeale's-salah dedi. O: lâ havle ve lâ kuvvete illâ billah buyurdu. Sonra (müezzin): hayyeale'l-felah dedi. O (Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem) lâ havle ve lâ kuvvete illâ billah, dedi."137

Müezzine, müezzinin sesini duyana, müezzine karşılık verene, bundan sonra Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'e salavât getirmesi, daha sonra Allah'tan ona "el-vesîle"yi vermesini istemek sünnettir. Çünkü Abdullah b. Amr b. el-Âs Radıyallahu anh'dan gelen rivayete göre o Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'i şöyle buyururken dinlemiştir: "Müezzini duyduğunuz vakit onun dediği gibi deyiniz. Sonra bana salât (ve selâm) getiriniz. Çünkü kim bana bir defa salât (ve selâm) getirirse, Allah onun karşılığında ona on defa salât getirir. Sonra benim için Allah'tan "el-vesile"yi dileyiniz. Bu, cennette Allah'ın kullarından sadece bir kula verilecektir. Onun kendim olacağımı ümit ederim. Her kim benim için "el-vesile"yi isterse, benim de şefaatim ona helâl olur."138

Câbir b. Abdullah Radıyallahu anh'dan rivayete göre Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Her kim ezanı duyduktan sonra”:

Ey bu eksiksiz davetin ve kılınacak olan namazın Rabbi olan Allah'ım! Sen Muhammed'e el-vesîle’yi (denilen o makamı) ve "fazilet"i ver. Onu kendisine vaadettiğin "Makam-ı Mahmud'a yükselt." derse kıyamet gününde benim şefaatim ona helâl olur."139



4. Kıble’ye Yönelmek (İstikbal-i Kıble)

"Kıble"nin sözlük ve şer'î anlamı:

Sözlükte kıble, cihet demek olup, kendisine yönelinilen herbir şey demektir.

Şer'î bir terim olarak kıbleden kasıt, el-Beytu'l-Haram'dır yani Ka’be'dir.

Kıble'ye yönelmenin (istikbâlin) hükmü

Namaz sırasında Beyt-i Haram'a yönelmek vacib (farz)dir. Çünkü yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Biz yüzünü göğe doğru evirip çevirmeni elbette görüyoruz. Onun için andolsun seni hoşnut olacağın kıbleye döndüreceğiz. Artık yüzünü Mescid-i Haram'a (Ka’be'ye) doğru çevir! Siz de nerede bulunursanız, yüzlerinizi o yöne çeviriniz." (el-Bakara, 2/144)

Buna göre kıbleye yönelmek namazın sıhhati için bir şarttır. Çünkü Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem namazını doğru dürüst kılamayan kişiye şöyle demişti: "...Namaz kılmak için kalkacak olursan, iyice abdest al! Sonra kıbleye yönel ve tekbir getir..."140

el-Berâ b. Âzib Radıyallahu anh dan şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem ile birlikte Beytu'l-Makdis'e doğru yaklaşık onaltı ay ya da onyedi ay namaz kıldık. Sonra Ka’be'ye doğru döndürüldük."141 Bazı rivayetlerde belirtildiğine göre Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem Mekke'de hicretten önce iki rükün arasında Ka’be önünde ve yüzü Beytu'l-Makdis'e doğru namaz kılardı.

Ka’be'yi görme imkânını bulan bir kimse için bizzat Ka’be'ye yönelmek icab eder. Eğer onun ile Kabe arasında herhangi bir engel bulunursa, Ka’be'nin bulunduğu tarafa yönelir ve imkân olduğu kadarıyla bunu tetkik eder. Çünkü yüce Allah: "Allah hiçbir kimseye gücünün yeteceğinden başkasını yüklemez." (el-Bakara, 2/286) diye buyurduğu gibi; bir başka yerde de: "O halde gücünüzün yettiği kadar Allah'tan korkun." (et-Teğâbun, 64/16) diye buyurmaktadır.

Ebu Hureyre Radıyallahu anh'dan şöyle dediği rivayet edilmiştir: Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem bize bir hutbe irad etti ve şöyle dedi: "Ben size herhangi bir hususu emredecek olursam, ondan gücünüz yettiği kadarını yapınız."142

İlim ehli de şöyle demiştir: Az miktardaki bir sapmanın zararı olmaz. Çünkü Ebu Hureyre Radıyallahu anh'dan rivayete göre Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Doğu ile batı arası kıbledir."143 Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem bunu Medinelilere söylemişti. Çünkü onların kıblesi güneydedir.

Kıble Nasıl Bilinir?

Kıble mescidlerde mihrablarla yahut pusula ile bilinebilir. Şâyet bulut yahut karanlık gibi bir sebeple belli olmayacak olursa kıbleyi gösterecek bir kimseye sorulur. Eğer bunu da bulamazsa bu sefer kendisi ictihad eder (kanaatine göre tesbit eder) ve ictihad ettiği tarafa doğru namaz kılar. Namazı sahih olur, iâde etmesi de gerekmez. Hatta namazını bitirdikten sonra hata ettiğini anlasa bile. Eğer namaz kılmakta iken kıble tarafını tesbitte hata ettiğini öğrenirse, kıbleye yönelir ve namazını kesmez. Buna delil de İbn Ömer Radıyallahu anh'ın naklettiği şu rivayettir. O dedi ki: İnsanlar Kuba mescidinde sabah namazını kılmakta iken bir kişi onlara gidip şöyle dedi: "Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'in üzerine bu gece Kur'ân indirildi ve ona Ka’be'ye yönelmesi emrolundu. Onlar da Ka’be'ye yöneldiler. O sırada yüzleri Şam'a dönük idi, Ka’be'ye döndüler."144

Bu hadiste konumuza delil teşkil eden taraf onların kıble değişip, Kabe'ye doğru döndüklerinde namazlarını kesmedikleridir. Eğer kıble cihetinde ihtilâf olursa, herkes inandığı tarafa doğru namaz kılar. Kıblenin alâmetini bilmeyen kimse bu hususta bilene tabi olur.

Kıble'ye yönelmek yükümlülüğü ne zaman kalkar?

Aşağıdaki yerlerde kıble'ye yönelme yükümlülüğü kalkar.

1. Kendisini yönlendirecek kimse bulamayan âmâ, yanında kendisini yönlendirecek kimse olmayan hasta, kıble cihetinden başka bir tarafa zincire vurulmuş esir gibi, bundan aciz kalınması hali. Bu gibi kimselerin kıbleleri yönelebildikleri taraftır. Çünkü yüce Allah: "Allah hiçbir kimseye gücünün yeteceğinden başkasını yüklemez." (el-Bakara, 2/286) diye buyurmaktadır. Ayrıca Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem de şöyle buyurmuştur: "...Size bir şeyi emredecek olursam, ondan gücünüz yettiği kadarını yapınız."145

2. İnsan ya da başka bir varlıktan canına ya da malına gelecek zarardan korkması halinde korkan kişi yönelebileceği tarafa yönelir. Çünkü yüce Allah şöyle buyurmaktadır, "Şâyet korkarsanız o halde (namazı) yaya olarak veya binek üstünde (kılın)." (el-Bakara, 2/239) Burada "yaya olarak" ayaklarınızın üzerinde yürüyerek demektir ve böyle bir iş kıble cihetine olmayabilir. İbn Ömer Radıyallahu anh dedi ki: Kıbleye yönelmiş olanlar olarak ya da ona yönelmeksizin demektir. Malik dedi ki; Nafî dedi ki: "Ben Abdullah b. Ömer'in bunu ancak Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'den diyerek zikrettiği görüşündeyim."146

3. Yolcu kimse nafile namaz kıldığı takdirde. Çünkü Muslim'in Sahih'inde sabit olduğuna göre İbn Ömer Radıyallahu anh'dan; Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem bineğin üzerinde, bineği onu hangi tarafa döndürürse, öylece namaz kılardı, diye rivayet etmektedir.147

Enes Radıyallahu anh'ın rivayet ettiği hadise göre Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem yolculukta iken nafile namaz kılmak istedi mi devesi ile kıbleye yönelir, tekbir alır, sonra da bineği kendisini hangi tarafa döndürürse, o tarafa doğru namaz kılardı.148

Binek üzerinde olan kişi bineği üzerinde nafile kılar. İftitah tekbirini aldığı vakit kıbleye yönelmesi müstehabtır. Rükû ve sücûdu ima ile yapar. Sücûd için yaptığı ima rükûdan daha çok eğilerek yapılır ve bineği hangi tarafa doğru dönerse o tarafa doğru namaz kılar.

Namaz kılan kimse kıbleye yönelirken bu yönelmesi ile yüce Allah'a ibadet ettiği şuurunda olmalıdır. Çünkü o bu haliyle O'nun emrini yerine getirmektedir. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Artık yüzünü Mescid-i Haram'a doğru çevir. Siz de nerede bulunursanız, yüzlerinizi o yöne çeviriniz." (el-Bakara, 2/144) Buna göre kalbiyle namazında kendisini yaratana yönelmelidir.

Müslümanları namazlarında biraraya getiren birlik şuuru ne kadar güzeldir! Onlar tek bir rabbe ibadet ederler, tek bir kıbleye yönelirler. Akide ve yaşayışları itibariyle din birliği etrafında birlik olurlar. Bu gerçekten insan ruhunu izzet ve güven ile güç, yakîn ve sebat ile dolduran bir duygudur.

5. Farz namaz için vaktin girmesi

Namazın öncesindeki hususlardan birisi de vaktin girmesidir. Vakit girmeden önce namaz olmaz. Çünkü namazın mutlaka süresi içerisinde edâ edilmesi gereken ve çıkmadan önce muayyen olarak yerine getirilmesi gereken sınırlı vakitleri vardır. Çünkü yüce Allah: "Çünkü namaz mü'minler üzerine vakitleri belli bir farzdır." (en-Nisa, 4/103) diye buyurmaktadır.

İslam bir gece ve gündüzde farz kılınmış namazların sayılarını belirtmiş bulunmaktadır. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Güneşin (batıya doğru) kaymasından, gecenin karanlığına kadar namazı dosdoğru kıl. Sabah namazını da çünkü sabah namazı tanık olunan (bir namaz)dır." (el-İsra, 17/78)

Güneşin kayması (dulûku'ş-şems) semanın ortasından batıya doğru kayması demek olup, öğle vaktinin başlangıcıdır. "Gece karanlığı (gasaku'l-leyl)" ise gece karanlığının başlama zamanıdır. Bunun kapsamına ikindi, akşam ve yatsı namazları girer. "Sabah namazı (Kur'ânu'l-Fecr)" ise sabah namazının kılınması gereğine işarettir. İşte bu âyet-i kerimede namaz vakitlerine topluca bir işaret vardır.

Enes Radıyallahu anh'dan şöyle dediği rivayet edilmiştir: Bir adam Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'e şunu sordu: Ey Allah'ın Rasûlü! Allah kullarına kaç vakit namaz kılmayı farz kıldı? Şöyle buyurdu: "Allah kullarına beş vakit namaz farz kıldı." Adam: Ey Allah'ın Rasûlü, bunlardan önce veya sonra bir şey var mı? diye sordu. Peygamber şöyle buyurdu: "Allah kullarına beş vakit namazı farz kıldı." Adam bunlara fazla bir şey katmayacağına ve onlardan bir şey eksiltmeyeceğine yemin etti. Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem: "Eğer doğru söylerse (dediği gibi yaparsa) kesinlikle cennete girecektir."149

Vakit namazın en önemli ve riayet edilmesi en çok gereken şartıdır. İsterse bundan dolayı başka şartlar geçecek olsun. Mesela vakit çıkar korkusuyla teyemmüm etmek ya da yine vakit çıkar korkusu ile avretini setretmemesi gibi.



Namazların vakitleri

Sabah namazının vakti: Fecr-i sâdıkın görülmesinden, güneşin doğuşuna kadardır.

Öğle namazının vakti: Güneşin, semânın ortasından batıya doğru kaymasından itibaren başlar, herşeyin gölgesi kendisinin bir katı oluncaya kadar devam eder.

İkindinin vakti: Öğlenin çıkışından itibaren başlar. Güneş sararmaya başlayıncaya kadar devam eder. Herşeyin gölgesi iki katı oluncaya kadar da söylenmiştir.

Akşamın vakti: Güneşin batımından başlar. (Batıdaki) kırmızı şafağın kayboluşuna kadar devam eder.

Yatsı vakti: Kırmızı şafağın kayboluşundan itibaren başlar, gece yarısına kadar devam eder. Gecenin üçte birine kadar devam eder denildiği gibi, fecrin çıkışına kadar devam edeceği de söylenmiştir.

Sünnet namaz vakitlerini sınırlandırmış bulunmaktadır. Cabir b. Abdullah Radıyallahu anh'dan şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Cebrail Aleyhisselam Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'e güneş zeval bulduğu vakit geldi ve: Kalk ey Muhammed güneş kaydığı zamanda öğlen namazını kıl, dedi. Sonra herşeyin gölgesi bir katı kadar olana kadar bekledi ve ikindi için ona gelip: Kalk ey Muhammed ikindi namazını kıl, dedi. Sonra güneş batana kadar bekledi, yine ona gelerek: Kalk akşam namazını kıl, dedi. Peygamber de güneş tam batınca kalktı, akşam namazını kıldı. Sonra şafak (batıdaki kızıllık) kayboluncaya kadar bekledi ve ona gelerek: Kalk yatsı namazını kıl, dedi. Peygamber de kalktı yatsı namazını kıldı. Sonra sabah vakti fecr doğunca ona geldi ve: Kalk ey Muhammed namaz kıl, dedi. O da kalktı sabah namazını kıldı. Daha sonra ertesi gün ona bir adamın gölgesi kendisi kadar olduğu zaman geldi ve ona: Kalk ey Muhammed namaz kıl, dedi. Peygamber de öğlen namazını kıldı. Sonra Cebrail Aleyhisselam ona bir adamın gölgesi iki katı olduğu zaman geldi ve: Kalk ey Muhammed namaz kıl, dedi. O da ikindi namazını kıldı. Sonra akşam için güneş batınca -tek bir vakit olarak ve ondan sonraya kalmayarak- geldi ve: Kalk namaz kıl, dedi. O da akşam namazını kıldı. Sonra gecenin ilk üçte biri geçtiğinde yatsı vakti ona geldi ve: Kalk namaz kıl, dedi. O da yatsı namazını kıldı. Sonra ortalık iyice aydınlandığı sırada sabah için ona geldi ve: Kalk namaz kıl, dedi. O da sabah namazını kıldı. Sonra (Cebrail) dedi ki: Bu iki vakit arasındaki süre hepsi de (o namaz için) vakittir, dedi."150



Namaz nasıl vaktinde kılınmış olur?

Bilerek olsun, kasten olsun vaktinden önce kılınan namaz yerini bulmaz. Şer'î bir mazeret olmadan vaktinden sonraya bırakmak da haramdır. Vakte yetişmek ise, ancak (vakit içinde) tam bir rek'at kılmak ile mümkün olabilir. Çünkü Ebu Hureyre Radıyallahu anh'dan rivayete göre Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Her kim namazın bir rek'atini yetişip kılabilirse namazın tamamına yetişmiş demektir."151

Bu bütün namazlar için geçerlidir. Ayrıca Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem da şöyle buyurmuştur: "Sizden herhangi bir kimse güneş batmadan önce ikindi namazından tek bir secdeye (rek'at kılabilmeye) yetişirse, namazını tamamlasın ve eğer güneş doğmadan önce sabah namazından tek bir secdeyi yetiştirebilirse namazını tamamlasın."152

Hadisteki "secde" tabiri rek'at demek olup, bu şekilde kılınabilinen bir namaz, vaktinde edâ edilmiş sayılır.

Bir rek'atten daha azını yetiştirebilen ise namazı yetişmemiş olur. Namazı bu vakte kadar kasten ertelemek ise caiz değildir.

Mazeretsiz olarak namazı geciktirmenin hükmü

İlim adamları namazı mazeretsiz olarak vaktinden sonrasına erteleyen kimsenin hükmü hakkında farklı görüşlere sahibtir. Öyle bir kimse namazını kaza etmeli midir? Yoksa kılacağı namaz onun için yeterli midir? Bu hususta iki görüş vardır:

1. Cumhûrun (fukahanın büyük çoğunluğunun) görüşüne göre böyle bir namaz geçerlidir; fakat kazasını yapması icab eder. Çünkü Ebu Hureyre Radıyallahu anh'ın rivayetine göre Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Her kim uyuduğu için yahut unuttuğundan ötürü bir namazı kılamayacak olursa, onu hatırlayacağı vakit kılsın."153

Mazereti olanın durumu bu olduğuna göre; kasten bu duruma düşenin böyle olması öncelikle sözkonusudur. Dört mezheb imamı bu görüştedir.

2. Şeyhu'l-İslam (İbn Teymiye'nin) kabul ettiği ve aynı zamanda Zâhirî mezhebinin de görüşü ise, böyle bir namazı kaza etmeyeceğidir. Kaza etse bile namazın yerini bulamayacağıdır. Bunun için de: "Çünkü namaz mü'minler üzerine vakitleri belli bir farzdır." (en-Nisa, 4/103) buyruğunu delil gösterirler. Buna göre namazın vaktinden önce ya da sonra kılınması Allah'ın tesbit ettiği zamandan bir başkasında eda edilmeye çalışılmış olur. Âişe Radıyallahu anha'dan şöyle dediği rivayet edilmiştir: Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki: "Kim bizim şu işimize uygun olmayan bir iş yapacak olursa, o merduttur."154

"Her kim uyuduğu için yahut unuttuğundan ötürü bir namazı geçirecek olursa, onu hatırlayacağı vakit kılıversin."155 hadisi hakkında da şu cevabı verirler: Aslında mazereti olan kimsenin bu şekilde kılacağı namaz kaza değildir, aksine bir edadır. Mazereti olmayan kimse için de kaza etmesinin vacib olmadığını söylemeleri, onun yükünü hafifletmek maksadı ile değildir. Aksine bu onun için ibretli bir cezadır. Allah'tan namazını kabul etmemesi şeklinde bir cezadır.

Bundan dolayı farz olan namazı vaktinde eda etmek icab eder. Mazeretsiz olarak onu vaktinden sonraya bırakan kimse pek büyük bir günah kazanmış olur. Mazereti dolayısıyla geciktiren böyle değildir. Onun için günah yoktur. Hatta mazeret bazan namazı ıskat dahi edebilir (kaldırabilir). Ay hali ve lohusa olan kadının durumu gibi. Bu durumda olanların ay hali ve lohusalık zamanı içerisinde kılmadıkları namazlarını kaza etmeleri sözkonusu değildir. Bazen de özür namazı vaktinden sonraya bırakmak için mübah bir sebeb de olabilir. Uyuya kalmak ve unutmak gibi.

Vaktinde kılınmayan namazların ilk fırsatta ve sıralarına uygun olarak kaza edilmeleri gerekir. Çünkü yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Beni hatırlamak için (ya da hatırlayınca) namaza kalk!" (Taha, 20/14) Ayrıca Enes Radıyallahu anh'dan rivayete göre Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Her kim bir namazı unutacak olursa, onu hatırlayınca kılıversin. Bunun daha başka bir keffâreti yoktur."156

Kılınamayan namazları kaza ederken sıraya (tertibe) riayet etmek gerekir. Çünkü Hendek'te Ahzab (İslam’a karşı ortak cephe oluşturan gürühlar) Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'in güneş batıncaya kadar ikindi namazını kılmasına imkân vermeyince, Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem önce ikindi namazını, sonra da akşam namazını kıldı. Cabir b. Abdullah Radıyallahu anh'dan şu rivayet gelmiştir: Ömer b. el-Hattab Hendek günü güneş battıktan sonra geldi. Kureyş kâfirlerine sövüp saymaya başladı. Ey Allah'ın Rasûlü dedi. Güneşin batmasına az bir zaman kalıncaya kadar ikindiyi neredeyse kılamayacaktım. Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu: "Allah'a yemin olsun ben dahi kılamadım." Bunun üzerine Buthan denilen yerde kalktı, namaz için abdest aldığı gibi biz de namaz için abdest aldık. Güneş battıktan sonra ikindi namazını kıldı. Sonra da akşam namazını kıldı.157

Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem yolculuk halinde namazı cem’ ettiği vakitte ilk namazı sonraki namazdan önce kılardı.

Eğer namaz kılan kişi kazaya kalmış olanı kılmaya başladığı takdirde vakit namazının çıkacağından korkarsa, o zaman önce vakit namazını kılar. Namazı geçirdiği hale bağlı olarak -rekatlerinin sayıları, gizli ya da açık okunması bakımından- ve niteliklerine uygun şekilde namazını kaza etmesi gerekir. Eğer yolculukta iken ikamet halinde kılmadığı bir namazı hatırlayacak olursa, ikamet halinde kılması gereken nitelikleriyle eda eder. Aksi de böyledir. Çünkü Ebu Katade uyuyup, sabah namazına kalkamadıklarını, güneş doğuşundan sonra uyandıklarını naklettiği bir hadiste şunları söylemektedir: "...Sonra Bilal namaz için ezan okudu. Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem iki rekat namaz kıldı. Sonra sabahın farzını kıldı ve her gün ne yapıyor idiyse onları yaptı..."158

el-Hattâbî dedi ki: "Bu hadiste eğer namaz kılınması yasak olan bir vakitte geçirdiği namazı hatırlayacak olursa, o vakitte namazını kılacağına ve onu ertelemeyeceğine delil vardır."159




Yüklə 1,61 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   31




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin