MADDE 888- Maddenin kaynağı Alm TK § 437’dir. Ayrıca CMR m. 34’e de bkz.
Birinci fıkra: Tasarının 888 inci maddesinde taşımanın kısmen veya tamamen üçüncü bir kişi tarafından yapılması hakkında da kurallar öngörmüştür. Taşımanın bu şekilde üçüncü kişi tarafından yerine getirilmesi taşıyıcı yanında bu üçüncü kişiyi de sorumluluk altına sokar. Taşıma, bir taşıyıcı bulunmasına rağmen kısmen veya tamamen sözkonusu üçüncü kişi tarafından gerçekleştirilmişse, mezkûr kişi “fiili taşıyıcı”dır. Kanun öğretide bu taşıyıcıya “alt taşıyıcı” denildiği için anılan terimi de kullanmıştır.
Böyle bir fiili taşıyıcının bulunması halinde taşıma sözleşmesinin tarafı olan taşıyıcının sorumluluğu sona ermez; fiili taşıyıcı da gerçekleştirdiği taşıma için asıl taşıyıcı gibi sorumlu olur. Fiili taşıyıcı gerçekleştirdiği kısım için doğrudan taleplere muhatap olabilir. Ancak sözleşmenin nisbiliği ilkesi dolayısıyla taşıyıcının, gönderen veya gönderilenle yapmış olduğu sorumluluğunu genişleten anlaşmalar fiili taşıyıcıya bunları yazılı olarak kabul etmiş olması hali hariç ileri sürülemez.
İkinci fıkra: Sorumluluğun karşılığı olarak fiili taşıyıcı taşıma sözleşmesinden doğan, asıl taşıyıcıya ait tüm def’ileri ileri sürebilir.
Üçüncü fıkra: Asıl taşıyıcı ile fiili taşıyıcı arasındaki sorumluluk müteselsildir. Ancak hüküm emredici değildir.
Dördüncü ve beşinci fıkra: Bu hükümler de, kaynak madde doğrultusunda düzenlenmiştir.
MADDE 889- Maddenin kaynakları CMR m. 30 ile Alm TK m. 438’dir.
Hüküm eşya taşıma sözleşmesine ilişkin ihbar yükümlülüğünü özel olarak düzenlemektedir.
MADDE 890- Maddenin kaynakları Alm TK § 440 ile CMR m. 31’dir.
Birinci fıkra: Taşımadan doğan ihtilaflarda HUMK’da öngörülen yetkili mahkemeye ilişkin hükümlerin (HUMK m. 9 vd.) uygulanacağı şüphesizdir. Hüküm, HUMK’da öngörülen yetkili mahkemelere ek olarak yetkili mahkemeleri göstermiştir. Bunlar ifa yeri yani malın teslim alındığı veya teslim için öngörülen yer mahkemeleridir.
İkinci fıkra: İkinci fıkra, fiili taşıyıcıya karşı açılacak davalarda ek olarak diğer yetkili mahkemeleri göstermiştir.
MADDE 891- Tasarının Dördüncü ve Beşinci Kitapları hazırlanırken, esas alınan temel ilkelerden birisi de, olanaklar ölçüsünde, Türk Medeni Kanunu ile uyum sağlanmasıdır. Bu ilke doğrultusunda, Taşıma Hukuku ve Deniz Ticareti hükümlerinde, alacakların güvence altına alınabilmesi için tanınmış olan şahsi ve aynî nitelikteki teminatlar incelenmiştir. Alman hukukunda hapis hakkı, Alm. MK § 273’de bir def’i olarak, Alm TK § 369’da “ticarî alıkoyma hakkı” adı altında bir rehin hakkı olarak düzenlenmiştir. Tasarının 891 inci maddesine tekabül eden Alm TK § 441’in kenar başlığı ise “rehin hakkı”dır. İsviçre/Türk medenî hukukunda ise bu hak daha çok Alm TK § 369’a daha yakın bir dogmatik düzene sahiptir.
Sonuç olarak, Alman yasama tarihinden kaynaklanan sebeplerle ortaya çıkmış olan “teslimden kaçınma hakkı”, “ticari hapis hakkı” ve “rehin hakkı” ayırımının Türk hukuku bakımından terk edilmesi gerektiği kabul olunmuştur. Bu sebeple, Tasarının Dördüncü ve Beşinci Kitaplarının ilgili bütün hükümlerinde, Türk Medeni Kanununun 950 ilâ 953 üncü maddeleri uyarınca alacakların temini için hapis hakkı tanınmıştır (Tasarının 891 inci, 913 üncü, 923 üncü, 1201 inci, 1254 üncü, 1275 inci ve 1315 inci maddeleri). Böylece, uygulamanın ihtiyaç ve beklentilerine cevap veren, yalın ve genel ilkelerle uyumlu bir düzenleme getirilmiştir.
Türk hukukunda hapis hakkı bir sınırlı aynî haktır. Türk öğretisinde bu hakkın teslim şartlı rehnin türü olduğu belirtilir. EMK’da olduğu gibi MK’daki sistematik de bu nitelendirmeyi desteklemektedir. Ayrıca, MK m. 953 (2) uyarınca hapsedilen şeyler, teslim şartlı rehin hükümlerine göre paraya çevrilir. 891 inci madde MK’nın hapis hakkına ilişkin anlayışını ve sistemini değiştirmemiştir.
Birinci fıkra: Taşıyıcıya alacaklarını güvence altına alabilmeleri için eşya üzerinde hapis hakkı tanınmıştır. Bu düzenleme ile kanunumuz kaynaktan bazı noktalarda ayrılmıştır. Alm TK § 441 (1) hükmü, eşyanın hapsedildiği taşıma sözleşmesi yanında, taşıyıcının gönderen ile yapmış olduğu diğer taşıma, taşıma işleri yüklenicisi ve saklama (depo) sözleşmelerinden doğan ihtilafsız alacakları için de hapis hakkının kullanabilmesine olanak sağlamaktadır. Bu, Alman hukukunda “konnexe Forderungen”, yani bağlantılı alacaklar kavramını ortaya çıkarmıştır. Alman hükmüne göre taşıyıcı sadece taşıdığı eşyanın konu alındığı taşıma sözleşmesinden değil, aynı gönderenle yaptığı başka bir taşıma, depolama veya taşıma işleri yükleniciliğinden doğmuş bulunan ve ihtilaflı olmayan alacakları için de, taşıdığı eşya üzerinde hapis hakkını kullanabilecektir. Hükmümüz ise hapis hakkını belli yani, eşya hangi taşıma sözleşmesine göre taşınmışsa o taşıma sözleşmesinden doğan alacaklara özgülemiştir. Hapis hakkı refakat belgelerini de kapsar. 6762 sayılı Kanun m. 794’ün aksine, 6762 sayılı Kanun m. 793 uyarınca tevdi edilmiş bulunan para üzerinde taşıyıcının hapis hakkı bulunmamaktadır. Bunun sebebi Kanunumuzun 6762 sayılı Kanun m. 793’e benzer bir maddeye yer vermemiş olmasıdır.
Kanunun 891 inci maddesinin uygulanmasında MK m. 950 (2)’deki bağlantının varlığı da dikkate alınacaktır.
İkinci fıkra: MK’daki (MK m. 950/1) ilkeye uygun olarak taşıyıcı eşyayı zilyetliğinde bulundurduğu ya da eşya üzerinde hapis hakkını haiz olduğu sürece hapis hakkı mevcuttur.
Üçüncü fıkra: Bu hüküm MK m. 891 ile birlikte anlamlandırılır. Medeni Kanunun anılan maddesi borcun yerine getirilmemesi halinde ve yeterli güvence de gösterilmezse hapis hakkı konusu eşyanın paraya çevrilmesini öngörmektedir. Paraya çevrilmede teslime bağlı rehin hükümleri uygulanır. Bu halde MK borçluya bildirimde bulunulması gerekir. Dördüncü fıkra, MK’nın lafzından ayrılmış ve somut olaya uygun olarak bildirim gönderilene yapılacak, gönderilen bulunmuyor veya malı teslim almadı reddediyorsa bildirim gönderene yapılacaktır.
MADDE 892- Birden çok taşıyıcının hapis haklarını düzenleyen bu maddenin kaynağı Alm TK § 442’dir. 891 inci maddenin bir anlamda tamamlayıcısıdır.
Birinci fıkra: Eşya birden çok taşıyıcı tarafından taşınmışsa, taşıyıcı hapis hakkını sadece kendisinin sözkonusu taşımadan doğan alacaklarının elde edilmesi için kullanamaz. Önceki taşıyıcıların haklarını da, özellikle hapis haklarını kullanır. Başka bir deyişle, son taşıyıcının uyguladığı hapis hakkı ne önceki taşıyıcının katıldıkları sözkonusu taşımadan doğan hakların yitirilmesi sonucunu doğurabilir ne de kullanılan hapis hakkı son taşıyıcının alacaklarına özgülenebilir. Son taşıyıcının hapis hakkının bağlamında önceki taşıyıcılar kendi hapis haklarına da sahip olurlar ve son taşıyıcı hapis hakkına sahip olduğu sürece diğerleri de hapis haklarına sahip olurlar.
İkinci ve üçüncü fıkra: Önceki taşıyıcının alacağı, sonraki taşıyıcı tarafından ödenirse, önceki alacak ve rehin hakkı sonrakine geçer.
Birinci ve ikinci fıkra hükümleri taşıma işleri yüklenicisinin alacakları için de uygulanır.
MADDE 893- 893 üncü madde birden çok hapis hakkının varlığında hapis hakları arasındaki sırayı düzenlemektedir. Aynı eşya üzerinde 891 ve 892’de öngörüldüğü üzere eşyanın taşınması ile ilgili olarak birden çok hapis hakkı varsa, bunlardan, eşyanın doğrudan doğruya taşınması ile ilgili olanlar diğerlerinden önce gelir. Eşyanın doğrudan doğruya taşınması ile ilgili olmayan alacaklar arasındaki sırada tarihe göre belirlenir. Bunlar arasında, sonradan doğanların öncekilerden evvel gelmesi kuralı uygulanır.
ÜÇÜNCÜ KISIM
Taşınma Eşyası Taşınması
MADDE 894- Tasarının 894 ilâ 901 inci maddeleri taşınma eşyasının taşınmasına uygulanır. Anılan hükümlerin doğrudan kaynağı olan Alm TK § 451-451h hükümlerinde taşınma eşyası tanımlanmamıştır. 894. madde kapsamı geniş olan bir tanım vermiştir. Kanunun tanım vermesinin bir sebebi bu özel hükümlerin uygulanma alanını belirlemektedir. Bir evden, bir işyerinden, üretim biriminden ve bu gibi yerlerden alınıp bir diğer yere taşınacak olan ve bu gibi yerlere ait oturulmakta, çalışmakta veya benzeri bağlantılı işlerde kullanılan eşya “taşınma eşyası”dır. “Taşınma” olgusu tanımlayıcı ve belirli değildir. Alman öğretisinin hükümet tasarısının gerekçesinden aktardığı gibi miras kalan eşyanın mirasçının ve çeyiz eşyasının yeni evli çiftin evine taşınması taşınma eşyasının taşınmasıdır. Buna karşılık, sanayi tesislerinin ve ticari mobilyanın taşınması, taşınma eşyası taşımasına değil, genel eşya taşımasına girer. Mesela, bir fabrikanın makina ve tesislerinin sökülüp başka bir yere götürülüp takılması veya bir buzdolabı ticarethanesindeki ve genel depodaki buzdolaplarının başka bir ticarethaneye veya depodan ticarethaneye taşınması 894 üncü maddenin kapsamı dışındadır. Hükümdeki “üretim birimi”nden taşınma ile bu birimdeki demirbaşın taşınması kastedilmiştir. Zaten tanımda “oturulmakta, kullanılmakta ve benzeri şekilde hizmet veren eşya” denilerek eşyanın niteliği somutlaştırılmıştır.
Taşınma eşyası için özel hükümler öngörülmesi, bu tür eşyanın özel bir özeni, uzmanlığı, paketlemeyi ve paketleri açmayı, bazen de sökme ve yeniden kurmayı gerektirmesidir. 894-901. maddeler hükümleri, ikinci kısımda yer alan eşya taşımasına ilişkin hükümlerden önce, ancak uluslararası sözleşmelerdeki özel hükümlerden sonra gelir. CMR, taşınma eşyasına uygulanmaz (CMR m. 1, 4, c). Bu tür hükümler deniz, hava ve demiryolu taşımasına ilişkin konvansiyonlarda yer almaktadır.
MADDE 895- Bu maddenin kaynağı Alm TK § 451a’dır.
Birinci fıkra: Eşya taşımasına ilişkin 856-893’den farklı olarak mobilyanın sökülmesi ve kurulması ile eşyanın yüklenip boşaltılması da taşıyıcının borçları arasında yer alır. Bunun bir sonucu olarak taşıyıcı bu borcun ihlâlinden doğan ziya, hasar ve gecikme zararlarından da sorumludur.
İkinci fıkra: İkinci fıkra, taşıyıcıya genel eşya taşıma hükümleri arasında bulunmayan bir borcu düzenlemektedir. Gönderen 864. maddenin beşinci fıkrasında tanımlanan bir tüketici ise, eşyanın ambalajlanması ve sigortalanması gibi taşıma ile ilgili diğer işlerin yerine getirilmesi de taşıyıcının borcudur. Oysa 863. maddeye göre, eşyayı araca koymak, istiflemek, bağlamak ve sabitlemek gibi yükleme ve boşaltma gönderene aittir. Alman öğretisi, lambaların, sabit dolapların, aynaların yerlerinden sökülüp gidilen yerde asılması ve takılmasını da ikinci fıkranın kapsamında görmektedir. Bu borçların maddenin birinci fıkrasına girdiği düşünülebilir. Ancak birinci fıkra mobilyanın kendi içinde sökülüp kurulmasına uygulanır. Mesela, büyük bir masanın sökülüp takılması gibi.
MADDE 896- Maddenin kaynağı Alm TK § 452’dir.
Birinci fıkra: Taşınma eşyasının göndereni eşya taşıması gönderiminden farklıdır. Bu tür eşya tacir olmayanlara ve tacirlerde de onların ticari işletmesiyle ilgili bulunmayan gayri ticari alanlarına aittir. Böyle olunca göndereni pek tanımadıkları ve bilmedikleri taşıma senedi düzenlemekle yükümlü kılmak amaca uygun değildir.
İkinci ve üçüncü fıkra:Her iki fıkrada da gönderici tüketici ise, tüketicinin konumu dolayısıyla, eşya taşıması göndereninden farklı olarak onun yönünden külfet oluşturacak borçlar hafifletilmiştir.
MADDE 897- Gönderenin yukarıda açıklanan tacir olmayan veya bir ticari işletme ile ilgili bulunmayan konumu sorumluluğun da sınırlandırılmasını gerekli kılmıştır. Zararlar için ödenecek olan tutar somut olaydaki taşımanın ifası için gerekli olan yükleme alanının metre küpü için 2000 TL’yi aşamaz. Hükmün yorumunda dikkat edilmesi gereken nokta şudur: Üç dolap koca bir TIR kamyonunda taşınabilir. Zararlar için yapılacak tazminat hesaplanmasında TIR kamyonunun metre küpü değil bu üç dolap için gerekli olan yükleme alanının metre küpü esas alınır.
MADDE 898- Maddenin kaynağı Alm TK § 451d’dir.
Birinci fıkra: Taşınma eşyasının taşınmasında taşıyıcının sorumluluğu da taşınan eşyanın nitelikleri ve özellikleri sebebiyle 864. maddeden farklı bir şekilde ve taşıyıcının sorumluluğu 864. maddeye nazaran daha hafif olarak düzenlenmiştir.
İkinci fıkra: Birinci fıkrada öngörülen sorumluluktan kurtulma hâllerinin birinin varlığında taşıyıcının sorumsuzluğuna ilişkin bir karine doğar. Bu karinenin aksini ispatlamak gönderene düşer.
Üçüncü fıkra: Sorumsuzluk hallerinden birinin veya bazılarının somut olayda var olması taşıyıcıyı alması gereken önlemleri almaktan ve talimatlara uymaktan kurtarmaz. Taşıyıcının sorumsuzluk hallerine dayanabilmesi için durum ve şartlara göre üzerine düşen tüm önlemleri almış ve talimatlara uymuş olması gerekir. Bunları ihmâl etmesi halinde taşıyıcı sorumlu olur.
MADDE 899- 882 nci maddeden farklı olarak bu maddede de taşıyıcının ziya ve hasardan doğan sorumluluğu, taşımanın ifası için gerekli olan yükleme alanının beher metre küpü için 2000.- TL ile sınırlıdır. Madde kaleme alınırken, aynı hususları taşıyıcının sorumluluğu ve deniz ticareti için düzenleyen Tasarının 882 nci ve 1186 ncı maddelerinin terimleriyle birlik sağlanmasına özen gösterilmiştir.
MADDE 900- Maddenin kaynağı Alm TK § 451f’dir.
Bu madde zararın, dolayısıyla eşyanın ziya veya hasarının bildirilmesini gene taşınma eşyasının niteliği ve taşıyıcının bu tür taşımadaki özel konumu dolayısıyla 889 uncu maddeden farklı olarak düzenlenmiştir. Burada ziya ve hasarın belli bir sürede taşıyıcıya bildirilmesi gerekir. Aksi halde bundan doğan talep hakları sona erer, yani bir anlamda düşer. Maddeden açıkça anlaşıldığı üzere 889. maddede karine ortadan kalkmakta, bu maddede ise talep hakları düşmektedir. Süreler ve sonuçları yönünden oldukça ağır olan bu madde 901 (1)/b hükmü ile birlikte yorumlanmalıdır.
MADDE 901- Maddenin kaynağı Alm TK § 451h’dir.
Birinci fıkra: Taşınma eşyasının taşınmasında gönderen tüketici ise tüketicinin korunması amacıyla taşıyıcı ile yardımcılarının sorumluluktan kurtulma hallerinden birine ve sorumluluk sınırlamalarına ilişkin hükümlerine dayanabilmeleri bazı şartlara bağlanmıştır. Taşıyıcı ve yardımcıları bu şartları yerine getirmezlerse bu olanaklardan yararlanamazlar.
Taşıyıcı göndereni sözleşme yapılırken sorumluluk hükümleri hakkında bilgilendirmemiş, sorumluluğun genişletilmesi yönünde bir anlaşma yapılması ve eşyanın sigorta ettirilmesi olanaklarına işaret etmemişse, sorumluluktan kurtulma ve sorumlulukları sınırlandırma hükümlerinden yararlanamaz.
Ayrıca taşıyıcı göndereni zarar bildirimi konusunda bunun şekli ve süresi ve bunlara uyulmaması halinde sonuçları hakkında bilgilendirmelidir; aksi halde 899 ve 900’e dayanamaz.
İkinci fıkra: Bilgilendirme yazılı olarak, kolayca okunabilir ve anlaşılabilir şekilde yapılmalıdır.
DÖRDÜNCÜ KISIM
Değişik Tür Araçlar ile Taşıma
MADDE 902- 25 Haziran 1998 tarihli Alman Taşıma Hukuku Reform Kanunu uyarınca değiştirilen Alman Ticaret Kanununun 452 nci maddesinden alınmıştır. Milletlerarası taşıma hukukunun tartışmalı ve zor konularının başında, eşyanın değişik tür araçlarla taşınması halinde hangi sorumluluk rejiminin uygulanacağı meselesi gelmektedir. Eşya taşımalarında kullanılan araçlardan karayolu, demiryolu, denizyolu, içsu yolu ve havayolu araçları ile yapılan taşımalar için çok sayıda milletlerarası sözleşme bulunmaktadır. Türkiye karayolu ile eşya taşımalarına ilişkin CMR, demiryoluna ilişkin COTIF, CIV ve CIM, denizyoluna ilişkin 1924 Brüksel Sözleşmesi ve havayoluna ilişkin Varşova/Montreal Sözleşmelerine taraf olmuştur. Ayrıca, bu sözleşmelerin düzenledikleri alanlara ilişkin olarak 6762 sayılı Türk Ticaret Kanununda, 2920 sayılı Türk Sivil Havacılık Kanununda ve çeşitli başka kanunlarda hükümler bulunmaktadır. Çağdaş taşıma uygulamasında, özellikle konteynerli taşımaların büyük gelişme göstermesi sebebiyle, her bir taşıma kısmı için ayrı sözleşmelerin yapılmasının yerine, tek bir taşıyıcı ile taşıma parkurunun tümü için bir sözleşme yapılması baskın hale gelmiştir. Örneğin Almanya’nın Düsseldorf şehrinde üretilen bir eşyanın Manisa’ya taşınmasında şöyle bir süreç izlenmektedir: eşya Düsseldorf’taki fabrikada bir konteynere yerleştirilip demiryoluyla Hollanda’nın Rotterdam limanına ulaştırılmakta, oradan gemiyle İzmir’e taşınmakta, İzmir limanından da karayoluyla Manisa’daki nihai teslim yerine götürülmektedir. Konteyner yol boyunca hiç açılmadığından, bir zararın meydana gelip gelmediği ancak nihai teslim yeri olan Manisa’da konteyner açıldığında anlaşılabilmektedir. Zararın hangi taşıma kısmında meydana geldiği belli değilse, taşıyıcının sorumluluğunun hangi kurallara göre tayin edileceği önemli bir sorundur. Tek tek ele alındığında, Düsseldorf-Rotterdam demiryolu taşımasına Türkiye’nin de tarafı olduğu CIM Sözleşmesi, Rotterdam-İzmir denizyolu taşımasına yerine göre 1924/1968 Brüksel/Visby Sözleşmesi veya ulusal hukuk, İzmir-Manisa karayolu taşımasına da yine ulusal hukuk tatbik edilecektir. Uygulanması gündeme gelen bu kuralların tümünde, sorumluluk sınırları, ispat külfetleri, yardımcı kişiler için sorumluluk, sorumsuzluk halleri, ihbar ve zamanaşımı süreleri farklı düzenlenmiştir. Dolayısıyla taşıyıcının hangi kurallara göre sorumlu tutulacağı büyük önem taşımaktadır. Bu sorunları aşmak üzere Birleşmiş Milletler tarafından hazırlattırılmış olan 24 Mayıs 1980 tarihli Milletlerarası Sözleşme bugüne kadar yürürlüğe girmemiştir. Çeşitli ülkelerin hukukunda farklı çözümlerin kabul edildiği görülmüştür. Tasarıda, taşıma sözleşmesine ilişkin genel kuralları esas alan Alman hukukunun yeni çözümü benimsenmiştir.
Bu sisteme göre, Tasarının 902 ilâ 905 inci hükümlerinin uygulanabilmesi için taşıyıcının, eşyayı tek bir taşıma sözleşmesi tahtında en az iki değişik taşıma aracıyla taşımayı yükümlenmiş olması gerekmektedir. Böyle bir sözleşme dahi, kural olarak, Dördüncü Kitabın birinci ve ikinci kısmında düzenlenen hükümlere tâbi tutulmuştur, çünkü değişik tür araçlarla taşıma işinin taahhüt edilmesi, Tasarının 850 nci maddesinde tarif edilen taşıma sözleşmesinin bir özel hâli olarak ele alınmıştır. Ancak, bu genel atıf uyarınca 850 ilâ 893 üncü hükümlerin uygulanmasından önce 903 ilâ 904 üncü maddelerin özel hükümleri ve somut uyuşmazlıkta uygulanması gereken milletlerarası sözleşmelerin hükümleri (örneğin CMR’nin 2 nci maddesi, CIM’in 28 inci ve 48 inci maddeleri, Varşova/Lahey Sözleşmesinin 18 inci maddesinin üçüncü fıkrası ve 31 inci maddesi) önceliği haiz olacaktır. Maddenin son cümlesi, bilhassa önem taşıyan deniz taşımaları bakımından da aynı kuralın uygulanacağını tasrih etmektedir. Dolayısıyla, yukarıda verilen Düsseldorf’tan Manisa’ya taşınan konteyner örneğinde olduğu gibi, değişik tür araçlarla yapılacak taşımanın bir kısmının denizyoluyla cereyan ettiği hallerde dahi, kural olarak, Tasarının 850 ilâ 893 üncü hükümleri tatbik edilecektir; dolayısıyla bu haller bakımından Tasarının 852 nci maddesi dikkate alınmayacaktır.
MADDE 903- 25 Haziran 1998 tarihli Alman Taşıma Hukuku Reform Kanunu uyarınca değiştirilen Alman Ticaret Kanununun 452a maddesinden alınmıştır. 902 nci maddedeki genel kurala, zarar yerinin belli olduğu haller için bu maddede bir istisna getirilmektedir. Eşyadaki zararın veya gecikmeyi doğuran olayın belli bir taşıma kısmında meydana geldiği tespit edilebiliyorsa (örneğin konteyner gemideyken devrilmiş ve eşya zarar görmüştür veya konteyner kamyon ile taşınırken yanmıştır), 902 nci maddedeki genel atıf uygulanmayacaktır. Bu hallerde, bir faraziye tesis edilmektedir: taşıyıcı ile gönderen, zararın veya gecikmenin meydana geldiği taşıma kısmı için tek bir sözleşme yapmış olsalardı o sözleşme hangi hükümlere tâbi tutulacak idiyse, o hükümler burada da taşıyıcının sorumluluğuna uygulanacaktır. Dolayısıyla, zarar veya gecikmenin belli bir taşıma kısmında meydana geldiği ispat edilebiliyorsa, o taşıma kısmının hukuksal rejimi, değişik tür araçlar ile taşımayı taahhüt etmiş olan taşıyıcının sorumluluğunu belirleyecektir. Maddenin ikinci cümlesi ispat yüküne ilişkin kuralı, Türk Medeni Kanununun genel hükümlerine paralel biçimde belirlemektedir; zararın veya gecikmenin belli bir taşıma kısmında meydana geldiğini iddia eden taraf, bu iddiasını ispat etmekle yükümlü tutulmuştur.
MADDE 904- 25 Haziran 1998 tarihli Alman Taşıma Hukuku Reform Kanunu uyarınca değiştirilen Alman Ticaret Kanununun 452b maddesinden alınmıştır. Maddenin birinci fıkrası, eşyadaki zararın ihbarını, kural olarak, 889 uncu maddenin genel hükmüne tâbi tutmuştur. Ancak nihai teslim yerinde eşyayı tesellüm eden kişi, son taşıma kısmına ilişkin kuralları dikkate alarak ihbarda bulunmuşsa, değişik tür araçlar ile taşıma sözleşmesi bakımından 889 uncu maddenin aradığı şekil ve süre şartlarına uymuş olduğu kabul edilecektir. Buna göre, taşımanın son kısmı denizyoluyla cereyan etmişse ilgili milletlerarası sözleşmeye veya Tasarının 1185 inci maddesine uygun olarak yapılmış bir ihbar, 889 uncu maddenin şartlarını karşılamasa bile, 904 üncü madde bakımından yeterlidir.
MADDE 905- 25 Haziran 1998 tarihli Alman Taşıma Hukuku Reform Kanunu uyarınca değiştirilen Alman Ticaret Kanununun 452c maddesinden alınmıştır. Değişik tür araçlar ile taşıma sözleşmesinin konusu taşınma eşyası ise, bu sözleşme, Tasarının 894 ilâ 901 inci hükümlerine tâbi tutulmuştur. Ayrıca burada, daha sade bir sistem kurulabilmesi için, 903 üncü maddenin uygulama alanı sınırlandırılmıştır. Buna göre, zarar yerinin belli olduğu hallerde dahi yine üçüncü kısmın hükümleri uygulanacaktır; ancak, bir milletlerarası sözleşmenin uygulama alanı bulduğu hallerde, yeniden 903 üncü maddeye dönülecektir.
BEŞİNCİ KISIM
Yolcu Taşıma
Yolcu taşımaya ilişkin olarak Türk hukukunda özel hükümler yoktur. Oysa çeşitli ülkeler bu tür taşımaları da özel hükümlerle düzenlemişlerdir. Mesela, İsviçre’de 18 Haziran 1993 tarihli özel bir federal kanun bulunmakta, Alman Medeni Kanunu’nun 651-651m hükümleri seyahat sözleşmesine ayrılmış bulunmaktadır. Bu hükümler Almanya’da 1 Ocak 2002’de yürürlüğe giren borçlar hukuku reformu ile Avrupa Parlamentosu ile Konseyin ortaklaşa çıkardıkları 13 Haziran 1990 tarihli ve AET/90/314 sayılı yönergesine göre değiştirilmiş bulunmaktadır. Ancak sözkonusu yönerge ve değişikliğe uğrayan Alm TK nın anılan hükümleri yolcu taşımasından çok turla yapılan gezi sözleşmelerine ilişkin hükümleri içermektedir. Bu yönergenin Türk hukukuna Ticaret Kanunu dışında bir düzenleme ile getirilmesi gerekir. Onun için AET’nin 90/314 sayılı yönergesi 906 vd. hükümlere yansıtılmamıştır. Aşağıdaki hükümler 850-854. maddeler yanında uygulanır.
MADDE 906-6762 sayılı Kanun m. 798. maddeden aynen alınmıştır.
MADDE 907- 6762 sayılı Kanun m. 799’dan bazı değişikliklerle alınmıştır.
Seferin yapılamamasının sonuçlarını düzenleyen bu madde, çeşitli olasılıklara göre kurallar öngörmektedir.
Birinci bent: Bu bend 6762 sayılı Kanun m. 799, b.3’den aynen alınmıştır.
İkinci bent: Bu bend 6762 sayılı Kanun m. 799, b.4’den aynen alınmıştır.
Üçüncü bent: Bu bend 6762 sayılı Kanun m. 799, b.5’den aynen alınmıştır.
Dördüncü bent: Bu bend 6762 sayılı Kanun m. 799, b.1’den bazı değişikliklerle alınmıştır. Eski hüküm, yolcunun belli vakitte hareket yerinde hazır bulunmaması halinde, ondan sonraki araç ile seyahat etmek hakkını haiz olduğu, seyahat etsin, etmesin ücreti tamamen ödemek yükümü altında olduğu şeklindeydi. Bu hüküm taşıyıcıya, belli bir sefer için yer ayırtmış bulunan yolcuya, izleyen seferlerde hatta, yolcunun hareket yerine geldiği ilk seferde yer vermek zorunluğunu yüklüyordu. Eski hüküm menfaatler dengesine olduğu kadar, gerçeğe de uymuyor, yolcu taşıma işletmeciliğinin ulaştığı düzeyi dikkate almıyordu.
Bugün yer ayırttığı sefere gelmeyen yolcuya, izleyen seferlerde yer verebilmek taşıyıcı yönünden güç hatta çoğu kez olanaksızdır. Bu sebeple yolcunun izleyen seferlerden biriyle seyahat etmek hakkı seferin herhangi bir sebeple zaten yapılamaması haline özgülenmiştir. Hüküm yolcuya bu hakkı, seferin yapılamamasında taşıyıcının kusuru bulunmasa da kendisi de yapılamayan sefer için zamanında hareket yerine gelmemiş olması halinde de tanınmıştır. Sefer herhangi bir sebeple yapılamamış, yolcu bu sefer için hareket yerine gelmişse izleyen seferlerden birinde seyahet etmek hakkı öncelikle vardır.
Hüküm 6762 sayılı Kanundaki metinden bir noktada daha ayrılmaktadır. Yolcuya izleyen seferlerden birinde yer vermek taşıyıcı yönünden imkansız olduğu veya büyük bir yük oluşturduğu takdirde taşıyıcı bu yükümlülükten kurtulur. Ancak sözkonusu halde taşıyıcı taşıma ücretini iade eder ve makul bir tazminat öder. Bu tazminatın yolcunun tüm zararını karşılaması şart değildir. Seferin yapılamamasında taşıyıcının kusuru yoksa kendisine önerilen seferi haklı bir sebep olmaksızın reddeden yolcu bilet ücretini öder.
Dostları ilə paylaş: |