Türk ceza kanunu



Yüklə 3,39 Mb.
səhifə6/90
tarix27.10.2017
ölçüsü3,39 Mb.
#15890
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   90

Bunların yanında, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararı nedeniyle hükümlü lehine yargılamanın yenilenmesine ilişkin hüküm getirilmiştir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6 ncı maddesine paralel olarak 4709 sayılı Kanunla Anayasanın 36 ncı maddesine “adil yargılanma” hakkı eklenmiştir. Adil yargılanma hakkının bir uygulaması olarak yargılamanın yenilenmesi nedenleri arasına Avrupa İnsan Hakları Mahkemesince Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin veya eki protokollerin ihlâli nedeniyle verilen mahkûmiyet kararları da dahil edilmek suretiyle Sözleşme veya eki protokollerin hükümlerinin iç hukuka yansıtılması sağlanmıştır.

Öte yandan, Tasarı, her suçtan dolayı zarar görenin Devlet olduğu gerçeğinden hareketle, dava açmanın bir kamu görevi olması gerektiğini benimsemiş ve bireyin ceza davası açmasını içeren kişisel dava usulünü kaldırmıştır. Bu konu, hukuk çevrelerinde yıllardan beri tartışılmaktadır. Kişisel davanın kaldırılmasının lehinde ve aleyhinde olanlar da vardır. Tasarı, günümüzde artık suçların kamusal ve özlük olarak ikiye ayrılmadığını, açılan ceza davasına katılma, Cumhuriyet savcısının dava açılmasına yer olmadığına dair kararına itiraz olanaklarını geniş ölçüde kabul etmiş bulunduğuna göre, uygulamada çok kere mahkemeleri işgal eden, zaman israfına neden olan kişisel davaya, Tasarıda yer verilmemiştir. Kişisel dava, suçtan zarar gören kimse için gerçekten külfetlidir. Ceza muhakemeleri usulü hukukunda eser vermiş ünlü hukukçular da bu usulün kaldırılması görüşündedir.

Getirilen veya değiştirilen kurum ve hükümler hakkındaki gerekçeler ayrıntılı olarak maddelere ilişkin gerekçelerde gösterilmiş olup, Tasarı yukarıda açıklanan ilke ve düşünceler esas alınarak hazırlanmıştır.

5237 SAYILI TÜRK CEZA KANUNU

MADDE 1.

(1) Ceza Kanununun amacı; kişi hak ve özgürlüklerini, kamu düzen ve güvenliğini, hukuk devletini, kamu sağlığını ve çevreyi, toplum barışını korumak, suç işlenmesini önlemektir. Kanunda, bu amacın gerçekleştirilmesi için ceza sorumluluğunun temel esasları ile suçlar, ceza ve güvenlik tedbirlerinin türleri düzenlenmiştir.




GEREKÇE

Ceza kanunları bireyin hak ve özgürlüklerine derin bi­çimde müdahale eden yaptırımları içermektedir. Bu nedenledir ki bir ülke­deki ceza kanununa hâkim felsefe, değer ve ilkeler, o ülkedeki siyasî rejimin niteliğini gösterir. Nitekim tarihte ve günümüzde totaliter devletler, ideolo­jilerini benimsetmek ve rejimi ayakta tutmak için ceza kanunları yoluyla kişi hak özgürlüklerini ya geniş biçimde sınırlandırmışlar ya da ortadan kaldır­mışlardır. Demokratik hukuk devletleri ise ceza kanunlarının kötüye kulla­nılmasını önlemek için, bu kanunların temel ilkelerine anayasalarında yer vermektedirler. Yine insanların adaletsiz ve haksız biçimde ceza ve tedbir­lere maruz kılınmaması amacıyla başta İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi olmak üzere bir çok uluslararası söz­leşme ve belgede bireyi ceza kanunlarının keyfi uygulanmalarına karşı gü­vence altına alan hükümlere yer verilmiştir. Bu sözleşmelere taraf olan ül­kemizin Anayasasında da aynı esaslar öngörülmüş olduğundan, ceza kanu­nunun amacını tanımlayan maddeyle, bireyin sahip bulunduğu hukukî de­ğerler, hak ve özgürlüklerinin güvence altına alınması ön plana çıkarılmıştır. Böy­lece kanunun özgürlükçü karakteri vurgulanmakta, bunun yanında bire­yin; adalet ve güvenliğin sağlandığı bir toplumda yaşama hakkının gereği olarak, kamu düzeni ve güvenliğinin korunması ile suç işlenmesinin önlen­mesi, ceza kanunun temel amaçları arasında sayılmaktadır.




AÇIKLAMA:



MADDE 2.

(1) kanunun açıkça suç saymadığı bir fiil için kimseye ceza verilemez ve güvenlik tedbiri uygulanamaz. Kanunda yazılı cezalardan ve güvenlik tedbirlerinden başka bir ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunamaz.

(2) İdarenin düzenleyici işlemleriyle suç ve ceza konulamaz.

(3) Kanunların suç ve ceza içeren hükümlerinin uygulanmasında kıyas yapılamaz. Suç ve ceza içeren hükümler, kıyasa yol açacak biçimde geniş yorumlanamaz.





765 Sayılı Türk Ceza Kanunu

Madde 1 - Kanunun sarih olarak suç saymadığı bir fiil için kimseye ceza verilmez. Kanunda yazılı cezalardan başka bir ceza ile de kimse cezalandırılamaz.

Suçlar; cürüm veya kabahattir



GEREKÇE

Kanunun amacına ilişkin maddesinde ifade edilen kişi hak ve özgürlüklerinin güvence altına alınabilmesi için, hangi fiille­rin suç teşkil ettiğinin kanunda açık bir şekilde belirlenmesi gerekir. Aynı şekilde, suç işlenmesi dolayısıyla verilecek ceza ve tedbirlerle, cezaya mahkûmiyetin hukukî sonuçları ve bu yaptırımların süre ve miktarlarının da kanunla dü­zenlenmesi zorunludur.

Anayasamızda da ifade edilen ve evrensel nitelikteki “kanunsuz suç ve ceza olmaz” ilkesinin gereği olarak suçların tanımlanması ve ceza hu­kuku yaptırımları koyma yetkisine sadece Türkiye Büyük Millet Meclisi sahiptir. Yine Anayasamıza göre yasama görevi, devredilmesi mümkün ol­mayan bir yetkidir. Bireyin maddî ve manevî varlığı üzerinde derin etkiler doğuran suç ve cezaların, ancak ulusal iradeyi temsil eden organ tarafından yapılacak kanunla düzenlenebilmesi, kişi hak ve özgürlüklerine sağlanan en önemli anayasal garantilerden birini oluşturmaktadır.

Anayasada temel hak ve özgürlükler alanının, kanun hükmünde karar­namelerle düzenlenemeyeceğinin öngörülmesi de, bu garantinin bir ifadesi­dir. Kişi hak ve özgürlükleri konusunda kanun hükmünde kararname çıka­rılmaması bakımından anayasal normla getirilen bu yasağın, idarenin diğer düzenleyici işlemleri için de geçerli olduğu kuşkusuzdur. İşte maddenin ikinci fıkrasındaki düzenlemeyle, Anayasada yer alan emredici normların gereği yerine getirilerek, idarenin düzenleyici işlemleriyle bir suç tanımının kapsamının belirlenemeyeceği ve ceza konulamayacağı açıkça düzenlenmiş olmaktadır.

Yine suçta ve cezada kanunilik ilkesinin doğal bir sonucu olan evren­sel ilke niteliğindeki ceza kanunlarının uygulanmasında kıyasa başvurula­mayacağı, maddenin üçüncü fıkrasında açıkça düzenlenmiştir. Böylece ceza kanunlarının bireye güvence sağlama işlevinin bir gereği daha yerine geti­rilmiş olmaktadır. Yeni tarihli ceza kanunlarında da kıyas yasağına ilişkin olarak açık hükümlere yer verilmektedir. Örneğin yeni Fransız Ceza Kanu­nunda bu husus “ceza kanunları dar yorumlanır” biçiminde ifade edilmiştir. Kıyas yasağıyla getirilen güvencenin tam anlamıyla uygulanabilmesini mümkün kılmak amacıyla, kıyasa yol açacak şekilde yapılacak geniş yo­ruma da başvurulamayacağı açıkça ifade edilmiştir. Ancak bu hükümle ceza hukukunda genişletici yorum tümüyle yasaklanmamakta, sadece bu yorum biçiminin kıyasa yol açacak şekilde uygulanmasının önüne geçilmek isten­mektedir.


AÇIKLAMA: Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve bazı Avrupa Anayasa Mahkemesi kararlarında ilkenin içeriğini belirten açıklamalara yer verilmektedir. Suçun unsurlarının, kanun açık seçik sözcüklerle, duraksamalara neden olmayacak biçimde gösterilmesi, hangi ihlâllere suç olarak kanunlarda yer verilebileceği açıklanmıştır.

Bilindiği gibi çeşitli kanunlarda “beyaza hüküm” denilen hükümler yoluyla idareye suç koyma yetkisi verilmiştir. Anayasa ile uyuşmayan bu durum halen devam etmektedir. Suçta ve cezada kanunilik ilkesi gereğince suç ve ceza ihdas etmek ancak ve ancak TBMM’nin yetkisinde olduğu gerekçesiyle, Kanuna bu husus temel bir ilke olarak konulmuştur. Burada tartışılması gereken ilk husus Bakanlar Kurulunun Kararlarıyla, hatta Sermaye Piyasası Kurulu tebliğleri ile konulan suçların akıbetinin ne olacağıdır. Yeni düzenleme karşısında artık bunların geçerliliği kalmamış olacaktır. Çünkü aşağıda da değinileceği üzere Kanunun bütün genel hükümleri diğer özel yasalarda yer alan suç ve cezalar bakımından da geçerlidir (m. 5).

Yine, çağdaş ceza hukukunda önemli bir yer işgal eden ve Anayasada ifadesini bulan güvenlik tedbirleri, benimsenmiş ve bunlarda da kanunîlik ilkesinin geçerli olacağı açıkça belirtilmiştir.

Kıyas yasağı esas itibariyle fail bakımından getirilmiş bir güvencedir. Failin aleyhine bir durum yaratmasın düşüncesiyle kabul edilmiştir. Bu nedenle, failin lehine olarak kıyas mümkündür.






Adalet ve kanun önünde eşitlik ilkesi

MADDE 3.

(1) Suç işleyen kişi hakkında işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunur.

(2) Ceza Kanununun uygulamasında kişiler arasında ırk, dil, din, mezhep, milliyet, renk, cinsiyet, siyasal veya diğer fikir yahut düşünceleri, felsefi inanç, millî veya sosyal köken, doğum, ekonomik ve diğer toplumsal konumları yönünden ayrım yapılamaz ve hiçbir kimseye ayrıcalık tanınamaz.



GEREKÇE

Suç işlenmesiyle bozulan toplum düzeninde adaletin sağlanması için suç işleyen kimseye uygulanacak ceza hukuku yaptırımları­nın haklı ve ölçülü olması gerekir. Çünkü ancak haklı ve suçun ağırlığıyla orantılı bir yaptırım ile suç işleyen kişinin bu fiilinden pişmanlık duyması sağlanabilir ve yeniden topluma kazandırılması söz konusu olabilir. Yine bireylerin hukuka olan güvenlerinin pekişmesi ve cezanın caydırıcılık etki­sinin doğru biçimde gösterilebilmesi için de ceza hukukunun temel ilkele­rinden olan oranlılık ilkesine uymak gerekir. Madde ile bu hususa ceza ka­nunda açıkça yer verilerek, ceza kanunun adaletçi bir karaktere sahip olduğu da vurgulanmak istenmiştir.

Geçmişte ve günümüzde, insanın ırk, din, düşünce veya cinsiyeti ne­deniyle uğradığı haksız muamelelerin önlenmesi, insanlık camiasının temel uğraşlarındandır. Ceza hukuku araçlarıyla yapılan ayrımcılık ise insana yö­nelik yapılan en zalimane uygulamalardan biridir. Özellikle totaliter rejim­lerdeki ayırımcılığın ortaya çıkardığı felaketler insanlık tarihinde unutula­mayacak acı izler bırakmıştır. İşte bu nedenlerledir ki insan haklarıyla ilgili uluslararası sözleşmelerde ve Anayasamızda ifade edilen eşitlik ilkesine yer verilerek, ceza kanununun insancıl niteliğe sahip olduğuna da işaret edil­mekte­dir. Ceza kanunlarının düzenlenmesinde ve uygulanmasında bireyler ara­sında herhangi bir sebeple ayırım yapılmamasının ifade edilmesi, aynı za­manda hukuk devletinin özünü oluşturan insan onurunun korunmasının ceza kanununda da temel değer olarak benimsenmesi anlamına gelmektedir.


AÇIKLAMA: “Adalet ve kanun önünde eşitlik ilkesi” yeni Ceza Kanununun felsefesini ortaya koyan düzenlemelerden biridir. Bilindiği gibi bunlar aslında anayasada yer alan hükümlerdir. Ancak yeni girilen dönemin ifade edilmesi bakımından bu ilkeye de Kanunda yer verilmiştir. Bu maddenin 2. fıkrası cezaların infazı hakkındaki kanun tasarısından alınmıştır



Kanunun bağlayıcılığı

MADDE 4.(25.5.2005 gün 5357 Sayılı Kanunla Değişik)

(1)Ceza kanunlarını bilmemek mazeret sayılmaz.

(MADDENİN ESKİ HALİ-2-ancak,sakınamayacağı bir hata nedeniylekanunu bilmediği için meşru sanarakbir suç işleyen kimse cezaen sorumlu olmaz)




765 Sayılı Türk Ceza Kanunu

Madde 44 - Kanunu bilmemek mazeret sayılmaz.

GEREKÇE

Tasarıda, kişinin bir fiilin hukuk düzenince yasaklandı­ğına ilişkin kaçınılamayacak hatası dikkate alınmamaktaydı. Anayasamızda güvence altına alınan kusur ilkesiyle açık biçimde çelişen bu durumun dü­zeltilmesi zorunluluğu nedeniyle maddeye ikinci fıkra eklenmiştir.

Bu hükümle, kişinin işlediği fiilden dolayı kusurlu ve sorumlu tutula­bilmesi için, bu fiilin bir haksızlık oluşturduğunu bilmesi gerektiği vurgu­lanmıştır. Buna göre, kişi, işlediği fiilin hukuken kabul görmez bir davranış olduğunun bilincinde olmalıdır. Ancak, işlenen fiilin kanunlarda suç olarak tanımlanmış olduğunu bilmek gerekmez.

İşlenen fiilin hukuken kabul görmez bir davranış oluşturduğu husu­sundaki hatanın kaçınılamaz olması hâlinde, kişi kusurlu sayılamaz. Hatanın kaçınılamaz olduğunun belirlenmesinde ise, kişinin bilgi düzeyi, gördüğü eğitim, içinde bulunduğu sosyal ve kültürel çevre koşulları göz önünde bu­lundurulur.

Hatanın kaçınılabilir olması durumunda kişi kusurlu sayılacak ve bu husus, temel cezanın belirlenmesinde göz önünde bulundurulacaktır.


AÇIKLAMA: Türk ceza hukukunda yeni bir döneme girildiğini açıkça ifade eden maddelerden biridir. Bilindiği gibi 765 sayılı TCK ‘nın 44. maddesinde “Kanunu bilmemek mazeret sayılmaz” şeklinde bir düzenleme yer almaktadır. Bu hüküm Yeni Ceza Kanununda “Ceza Kanunlarını bilmemek mazeret sayılmaz” şeklinde ifade edilmiştir.

Ceza hukukunda kusur ilkesi tartışılmaz bir ilkedir. Kusur ilkesinin bütünüyle kabul edildiği hiçbir Kanunda “ceza kanunlarını bilmemek mazeret sayılmaz” gibi hüküm yer almamaktadır. Ancak bu hüküm Yeni Ceza Kanununda da korunmuştur. Hükümet Tasarısında da yer alan bu düzenlemenin, Adalet Alt Komisyonu ve Adalet Komisyonunda, metinden çıkarılması önerisi kabul edilmemiştir.






Özel kanunlarla ilişki

MADDE 5.

(1) Bu Kanunun genel hükümleri, özel ceza kanunları ve ceza içeren kanunlardaki suçlar hakkında da uygulanır.



765 Sayılı Türk Ceza Kanunu

Madde 10 - Bu kanundaki hükümler, hususi ceza kanunlarının buna muhalif olmayan mevaddı hakkında da tatbik olunur.


GEREKÇE

Özel ceza kanunlarında ve ceza içeren kanunlarda suç tanımlarına yer verilmesinin yanı sıra, çoğu zaman örneğin teşebbüs, iştirak ve içtima gibi konularda da bu Kanunda benimsenen ilkelerle çelişen hü­kümlere yer verilmektedir. Böylece, ceza kanununda benimsenen genel ku­rallara aykırı uygulamaların yolu açılmakta ve temel ilkeler dolanılmaktadır. Tüm bu sakıncaların önüne geçebilmek bakımından, ayrıca hukuk uygula­masında birliği sağlamak ve hukuk güvenliğini sağlamak için; diğer kanun­larda sadece özel suç tanımlarına yer verilmesi ve bu suçlarla ilgili yaptı­rımların belirlenmesi ile yetinilmelidir. Buna karşılık, suç ve yaptırımlarla ilgili olarak bu kanunda belirlenen genel ilkelerin, özel kanunlarda tanımla­nan suçlar açısından da uygulanmasının temin edilmesi gerekmektedir. Aksi yöndeki düzenlemelerin hukuk devleti ve eşitlik ilkelerine aykırılık oluştur­ması nedeniyle Hükümet Tasarısındaki madde metni değiştirilmiştir.




AÇIKLAMA: 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunun önemli bir maddesi de 5 maddedir. Buna göre, Ceza Kanununun genel hükümleri özel ceza kanunları ile suç ve ceza içeren kanunlar hakkında da uygulanacaktır. Aslında bu madde bütün Türk Ceza Hukuku sisteminde büyük bir değişim yapıldığını göstermektedir. Bilindiği gibi mevcut Türk Ceza Kanununda durum tam tersidir. 765 sayılı Türk Ceza Kanununun genel hükümlerinin, diğer kanunlarda aksine bir hüküm bulunmazsa uygulanacağı öngörülmüştür. Bunun suçta ve cezada kanunilik ilkesinin dışında hukuk güvenliği bakımından da önemli sakıncaları vardır.




Tanımlar

MADDE 6.

(1) Ceza kanunlarının uygulanmasında;

a) Vatandaş deyiminden; fiili işlediği sırada Türk vatandaşı olan kişi,

b) Çocuk deyiminden; henüz onsekiz yaşını doldurmamış kişi,

c) Kamu görevlisi deyiminden; kamusal faaliyetin yürütülmesine atama veya seçilme yoluyla ya da herhangi bir surette sürekli, süreli veya geçici olarak katılan kişi,

d) Yargı görevi yapan deyiminden; yüksek mahkemeler ve adlî, idarî ve askerî mahkemeler üye ve hâkimleri ile Cumhuriyet savcısı ve avukatlar,

e) Gece vakti deyiminden; güneşin batmasından bir saat sonra başlayan ve doğmasından bir saat evvele kadar devam eden zaman süresi,

f) Silâh deyiminden;

1. Ateşli silâhlar,

2. Patlayıcı maddeler,

3. Saldırı ve savunmada kullanılmak üzere yapılmış her türlü kesici, delici veya bereleyici alet,

4. Saldırı ve savunma amacıyla yapılmış olmasa bile fiilen saldırı ve savunmada kullanılmaya elverişli diğer şeyler,

5. Yakıcı, aşındırıcı, yaralayıcı, boğucu, zehirleyici, sürekli hastalığa yol açıcı nükleer, radyoaktif, kimyasal, biyolojik maddeler,

g) Basın ve yayın yolu ile deyiminden; her türlü yazılı, görsel, işitsel ve elektronik kitle iletişim aracıyla yapılan yayınlar,

h) İtiyadi suçlu deyiminden; kasıtlı bir suçun temel şeklini ya da daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli şekillerini bir yıl içinde ve farklı zamanlarda ikiden fazla işleyen kişi,

i) Suçu meslek edinen kişi deyiminden; kısmen de olsa geçimini suçtan elde ettiği kazançla sağlamaya alışmış kişi,

j) Örgüt mensubu suçlu deyiminden; bir suç örgütünü kuran, yöneten, örgüte katılan veya örgüt adına diğerleriyle birlikte veya tek başına suç işleyen kişi,

Anlaşılır.


765 Sayılı Türk Ceza Kanunu

Madde 189 - Ceza tayininde kanunun şiddet sebebi sayarak bildirdiği silah tabirinden maksat;

  1. Ateşli silahlar,

  2. Patlayıcı maddeler,

  3. Tecavüz ve müdafaada kullanılan her türlü kesici, delici veya bereleyici aletler,

  4. Yakıcı, aşındırıcı, yaralayıcı eczalar ve diğer her türlü zehirler ve boğucu, kör edici gazlardır.


Madde 279 - Ceza Kanununun tatbikatında:

  1. Devamlı veya muvakkat surette teşrii, idari veya adli bir amme vazifesi gören Devlet veya diğer her türlü amme müesseseleri memur, müstahdemleri;

  2. Devamlı veya muvakkat, ücretsiz veya ücretli, ihtiyari veya mecburi olarak teşrii, idari veya adli bir amme vazifesi gören diğer kimseler memur sayılır.

Ceza Kanununun tatbikatında amme hizmeti görmekle muvazzaf olanlar:



  1. Devamlı veya muvakkat surette bir amme hizmeti gören Devlet veya diğer amme müessesesinin memur ve müstahdemleri;

  2. Devamlı veya muvakkat, ücretli veya ücretsiz ihtiyari veya mecburi surette bir amme hizmeti gören diğer kimselerdir.


Madde 502 - Ceza Kanununun tatbikatında gece vakti, güneş batmasından bir saat sonra başlar ve güneş doğmasından bir saat evvele kadar devam eder.

GEREKÇE

Bu madde metninde, kanunda kullanılan bazı kavramlar tanımlanmaktadır.

Suçta ve cezada kanunilik ve eşitlik ilkeleriyle bağdaşmaması dolayı­sıyla, “kadın” ve “örgüt” tanımları Tasarı metninden çıkarılmıştır. Tekerrüre ilişkin olarak sistem değişikliği yapıldığı için “Aynı türden suç” tanımı ve ayrıca, tanımlanmasına gerek görülmemesi nedeniyle “Cebir ve şiddet” ta­nımı metinden çıkarılmıştır.

Kişinin vatandaşlığının belirlenmesinde 11.2.1964 tarihli ve 403 sayılı Türk Vatandaşlığı Kanununun esas alınacağını belirten tanım, ceza uygula­ması itibarıyla önemli olan hususu belirlemektedir. Böylece suçu işlediği sırada Türk vatandaşı iken sonradan uyruğunu değiştiren kişi suçun unsuru veya kovuşturma koşulu bakımından Türk sayılacağı gibi, suçu işlediği sı­rada Türk uyruğuna girmiş olan kişi de Türk vatandaşı sayılacaktır. Çifte uyruğu olanlar da, Türk vatandaşı sayılacaklardır.

Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi hükümleri göz önünde bulundurularak, “Çocuk” deyiminden henüz onsekiz yaşını doldurmamış olan kişilerin anlaşılması gerektiğine dair bir tanıma yer verilmiştir.

765 sayılı Türk Ceza Kanunundaki “memur” tanımının doğurduğu sa­kıncaları aynen devam ettirecek nitelikte olan tanım, Tasarı metninden çıka­rılarak; memur kavramını da kapsayan “kamu görevlisi” tanımına yer veril­miştir. Yapılan yeni tanıma göre, kişinin kamu görevlisi sayılması için ara­nacak yegane ölçüt, gördüğü işin bir kamusal faaliyet olmasıdır.

Bilindiği üzere, kamusal faaliyet, Anayasa ve kanunlarda belirlenmiş olan usullere göre verilmiş olan bir siyasal kararla, bir hizmetin kamu adına yürütülmesidir. Bu faaliyetin yürütülmesine katılan kişilerin maaş, ücret veya sair bir maddî karşılık alıp almamalarının, bu işi sürekli, süreli veya geçici olarak yapmalarının bir önemi bulunmamaktadır. Bu bakımdan, örne­ğin mesleklerinin icrası bağlamında avukat veya noterin kamu görevlisi ol­duğu hususunda bir tereddüt bulunmamaktadır. Keza kişi, bilirkişilik, ter­cümanlık ve tanıklık faaliyetinin icrası kapsamında bir kamu görevlisidir. Askerlik görevi yapan kişiler de kamu görevlisidirler. Bu bakımdan örneğin bir suç vakıasına müdahil olan, bir tutuklu veya hükümlünün naklini ger­çekleştiren jandarma subay veya erleri de, kamu görevlisidirler.

Buna karşılık, kamusal bir faaliyetin yürütülmesinin ihaleye dayalı olarak özel hukuk kişilerince üstlenilmesi durumunda, bu kişilerin kamu görevlisi sayılmayacağı açıktır.

“Gece vakti” ve “silâh” deyimleri, ayrıca açıklamaya gerek bırakma­yacak şekilde tanımlanmıştır.

“Basın ve yayın yolu ile” deyimine ilişkin tanım, sadece kitle iletişim araçlarını kapsayacak biçimde değiştirilmiştir. Tasarıdaki bireysel iletişimi de içine alacak şekilde ifade edilmiş olan tanımın oluşturduğu sakıncanın giderilmesi için, tanımda değişiklik yapılarak “kitle iletişim araçları” ifade­sine vurgu yapılmıştır.

Tasarının 45, 46 ve 47 nci maddelerinde yer alan “İtiyadi suçlu”, “Suçu meslek edinen kişi” ve “Örgüt mensubu suçlu” deyimlerine ilişkin tanımlar, bu madde kapsamına alınmıştır.


AÇIKLAMA : Kanunun çeşitli maddelerinde geçen ortak terimlerin tanımı yapılmış ve böylece içerdiği değişik suçların yargılanmasında ve anlamlandırılmasında hem birlik sağlanması istenilmiş ve hem de farklı yorumlar yapılmasının önlenmesi arzulanmıştır.

Tanımlar maddesinde “kamu görevlisi” yeni bir kavram olarak karşımıza çıkmaktadır. Bilindiği gibi, bu konu yürürlükte Ceza Kanununun anlaşılmaz olan 279. maddesi ile düzenlenmiştir. Bu maddeye doktrin bir anlam vermiş ve daha sonra Yargıtay’ın içtihatlarıyla da bu doktrin doğrultusunda bir uygulama oluşmaya başlamıştır. Ancak bu maddenin içeriğini hukuk tekniği bakımından doldurabilme imkanı ortaya çıkmamıştır.

Yeni Ceza Kanununun kamu görevlisi kavramı tanımı ,bu karmaşaya son verilmesi amacı ile yasaya alınmış ise de tanımdaki “kamusal faaliyeti yürütmek üzere” ifadesinin yeni bir karşıklığa neden olabileceği endişesini taşıdığımı ifade etmek istiyorum;

Madde gerekçesinde kamusal faaliyet, “Anayasa ve kanunlarda belirlenmiş olan usullere göre verilmiş olan bir siyasal kararla, bir hizmetin kamu adına yürütülmesidir” şeklinde tanımlanmıştır.Halbuki ,bu kamu hizmetinin tanımı olup,Yüksek Mahkeme kararlarında ve doktrinde “yürütülmesinde kamu yaraı bulunup,sürekli ve düzenli bir şekilde kesintisiz olarak Devlet tarafından yerine getirilmesi zorunlu nitelikte olan faaliyetler” şeklinde tanımlanan kamusal faaliyet, Anayasal bir kavram olup siyasi otoritenin iniyisatifinde değildir.

Kamu hizmeti ise,siyasi otoritenin kamusal ihtiyaçların karşılanması amacı ile bir faaliyetin Devlet eliyle yürütülmesini sağlamasıdır.

TC Anayasasının 68,ve 76,128,129.maddelerinde kullanılan ifadeler ,kamusal faaliyet ve kamu hizmeti ile ilgili hükümler göz önünde bulundurulduğunda bu kavramların birbirinden farklı olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.

Bu nedenlerle yasadaki tanım maddesinde “kamusal faaliyeti yürütmek” yerine gerekçede belirtilen niteliklerin “ hukuki durumlarına bakılmaksızın Anayasa ve kanunlarda belirlenmiş olan usullere göre verilmiş olan bir siyasal kararla, bir hizmetin kamu adına yürütülmesine atama veya seçilme yoluyla ya da herhangi bir surette sürekli, süreli veya geçici olarak katılan kişi” şeklinde açıkça belirtilmesi yolunun tercih edilmesi halinde uygulamada sorun çıkmayacağı düşünülmektedir.




Zaman bakımından uygulama

MADDE 7. .(25.5.2005 gün 5357 Sayılı Kanunla Değişik)

(1) İşlendiği zaman yürürlükte bulunan kanuna göre suç sayılmayan bir fiilden dolayı kimseye ceza verilemez ve güvenlik tedbiri uygulanamaz. İşlendikten sonra yürürlüğe giren kanuna göre suç sayılmayan bir fiilden dolayı da kimse cezalandırılamaz ve hakkında güvenlik tedbiri uygulanamaz. Böyle bir ceza veya güvenlik tedbiri hükmolunmuşsa infazı ve kanunî neticeleri kendiliğinden kalkar.

(2) Suçun işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanun ile sonradan yürürlüğe giren kanunların hükümleri farklı ise, failin lehine olan kanun uygulanır ve infaz olunur.

(3) Hapis cezasının ertelenmesi, koşullu salıverilme ve tekerrürle ilgili olanlar hariç; infaz rejimine ilişkin hükümler, derhal uygulanır.

(MADDENİN ESKİ HALİ-Güvenlik tedbirleri hakkında, infaz rejimi yönünden hüküm zamanında yürürlükte bulunan kanun uygulanır.)

(4) Geçici veya süreli kanunların, yürürlükte bulundukları süre içinde işlenmiş olan suçlar hakkında uygulanmasına devam edilir.


765 Sayılı Türk Ceza Kanunu

Madde 2 - İşlendiği zamanın kanununa göre cürüm veya kabahat sayılmayan fiilden dolayı kimseye ceza verilemez. İşlendikten sonra yapılan kanuna göre cürüm veya kabahat sayılmayan bir fiilden dolayıda kimse cezalandırılamaz. Eğer böyle bir ceza hüküm olunmuşsa icrası ve kanuni neticeleri kendiliğinden kalkar.

Bir cürüm veya kabahatin işlendiği zamanın kanunu ile sonradan neşir olunan kanunun hükümleri biribirinden farklı ise failin lehinde olan kanun tatbik ve infaz olunur.



GEREKÇE

Madde, kanunun zaman bakımından uygulanmasına ilişkindir. Lehe olan kanunun uygulanacağı kuralı muhafaza edilmiştir. Yü­rürlükteki usul hükümleri, kesinleşmiş hükümler hakkında lehe olan yeni kanunun nasıl uygulanacağını göstermek bakımından yeterli görülmüştür.

İkiden çok kanunun değişmesi hâlinde bunlardan hangisi daha lehte ise onun uygulanacağını belirtmek maksadıyla maddenin ikinci fıkrası ka­leme alınmıştır.

Maddenin üçüncü fıkrasında güvenlik tedbirleri hakkında, infaz usul ve uygulamaları yönünden hüküm zamanında yürürlükte olan hükümlerin geçerli olacağı belirtilmiş ve böylece, tedbirlerin “iyileştirme” işlevi vurgu­lanmıştır.

Süreli ve geçici kanunların bu madde kapsamı içinde olmamasının, adalet, sosyal yarar ve kanunun etkinliği gereği bulunduğu kabul edildiğin­den, son fıkraya metinde yer verilmiş ve böylece süreli ve geçici kanunların etkinliğinin ve adaletin sağlanması istenilmiştir.

Bilindiği gibi bir kısım ceza kanunları, olağanüstü hâlleri ve geçici du­rumları karşılamak amacıyla ve dolayısıyla nitelikleri yönünden geçici ola­rak veya kanun metninde açıkça belirtilen süre kadar yürürlükte kalmak üzere meydana getirilirler. Bu tür kanunların, nitelikleri gereği, yürürlükte bulundukları süre içinde işlenmiş bütün suçlar hakkında uygulanmaları zo­runludur. Aksi takdirde söz konusu kanunların caydırıcı etkileri kalmaz veya azalır. Oysa, çeşitli nedenlerle suçların failleri ele geçirilememekte ve örne­ğin iştirak hâlinde işlenen bir suçta kaçan fail, kanunun uygulama süresi geçtiğinde hiçbir yaptırım ile karşılaşmamaktadır. Bu nedenle maddenin son fıkrasıyla, bu maddenin geçici ve süreli kanunlar hakkında uygulanmayacağı hükmü getirilmiştir. Zamanaşımı hükümleri ise, elbette ki, bu suçlar bakı­mından da geçerlidir.




AÇIKLAMA: Zaman bakımından uygulamada da şu farklılığı göreceğiz. Ceza İnfaz Rejimine ilişkin düzenlemeler açısından da maddi ceza hukukuna ilişkin zaman bakımından uygulama kuralları geçerli olacaktır.

Cezaların erteleme Yeni Ceza Kanunu sisteminde, şartlı af kurumu olmaktan çıkarılmış, bir ceza infaz rejimi haline getirilmiştir. Aynı şekilde koşullu salıverme de bir ceza infaz rejimidir. Dolayısıyla uygulamamızda aslında gerek erteleme, gerekse koşullu salıverme konusunda kanunlarda değişiklik yapıldığında her zaman için maddi ceza hukukuna ilişkin zaman bakımından uygulama kuralları uygulanacaktır.

Buna karşılık kitaplarda teorik olarak ceza infaz rejimi açısından maddi ceza hukukuna ilişkin zaman bakımından uygulama kurallarının uygulanmayacağı, aksine derhal uygulama prensibinin geçerli olacağı kabul edilmesi gerektiği ifade edilmekte ise de artık , Ceza İnfaz Rejimine ilişkin kanuni değişiklikler açısından da maddi ceza hukukuna ilişkin zaman bakımından uygulama kuralları geçerli olacaktır.

Gerçekleştirilen çok önemli bir yenilik de geçici ve süreli kanunların yürürlükte bulundukları süre içinde işlenmiş olan suçlar hakkında, kanunun süresi sona erdikten sonra da uygulanacağıdır. Bu suretle söz konusu kanunların, toplum savunması bakımından etkili olmalarının sağlanması amaçlanmıştır.






Yer bakımından uygulama

MADDE 8.

(1) Türkiye'de işlenen suçlar hakkında Türk kanunları uygulanır. Fiilin kısmen veya tamamen Türkiye'de işlenmesi veya neticenin Türkiye'de gerçekleşmesi hâlinde suç, Türkiye'de işlenmiş sayılır.

(2) Suç;


a) Türk kara ve hava sahaları ile Türk karasularında,

b) Açık denizde ve bunun üzerindeki hava sahasında, Türk deniz ve hava araçlarında veya bu araçlarla,

c) Türk deniz ve hava savaş araçlarında veya bu araçlarla,

d) Türkiye'nin kıt'a sahanlığında veya münhasır ekonomik bölgesinde tesis edilmiş sabit platformlarda veya bunlara karşı,

İşlendiğinde Türkiye'de işlenmiş sayılır.


765 Sayılı Türk Ceza Kanunu

Madde 3 - Türkiyede suç işliyen kimse, Türk kanunlarına göre cezalandırılır ve bundan dolayı bir Türk hakkında yabancı memlekette hüküm verilmiş olsa bile Türkiye'de muhakeme olunur.

Böyle bir fiilden dolayı Türkiye dışında hakkında hüküm verilmiş olan yabancı dahi Adliye Vekilinin talebi üzerine Türkiye’de muhakeme edilir.



GEREKÇE

Mülkîlik ilkesinden ve ceza kanunlarının millî egemen­liğin bir sonucu oldukları kuralından hareketle, Türkiye’de işlenen suçlar hakkında sanığın ve mağdurun uyrukluğuna bakılmaksızın Türk kanunları­nın uygulanacağı maddede açıkça belirtilmiştir.

Ayrıca Türk kanunlarının uygulanması bakımından Türk Ülkesinin anlamı açıklanmış ve Türk kara ve hava sahaları ile karasularında işlenen suçların Türkiye’de işlenmiş sayılacakları belirtilmiştir. Karasularının an­lamı buna ilişkin Kanuna göre belirlenecektir.

Bundan başka açık denizlerde ve bu denizlerin üzerindeki hava saha­sında her çeşit Türk deniz ve hava araçlarında veya bu araçlarla işlenen suçlarla, askerî deniz ve hava araçlarına özgü olmak kaydıyla, yabancı kara­sularında veya hava sahalarında işlenen suçların Türkiye’de işlenmiş sayıla­cakları maddede belirtilmiştir.

1 ilâ l0 Mart 1988 tarihlerinde Roma’da toplanan “Denizde Seyrüsefer Güvenliğine Karşı İşlenen Yasa Dışı Eylemlerin Önlenmesi Hususundaki Konferans” sonunda ülkemizin “Deniz Seyrüsefer Güvenliğine Karşı İşle­nen Yasa Dışı Eylemlerin Önlenmesi” ve “Kıta Sahanlığındaki Sabit Plat­formla­rın Güvenliğine Karşı İşlenen Kanuna Aykırı Eylemlerin Önlen­mesi”ne ilişkin protokolü imzalamış bulunması nedeniyle Türkiye’nin kıta sahanlı­ğında veya münhasır ekonomik bölgesinde tesis edilmiş sabit plat­formlarda veya bunlara karşı işlenen suçların da Türk ülkesinde işlenmiş suç sayılaca­ğına dair olan (d) bendi kaleme alınmıştır.

Hükûmet Tasarısındaki ilgili maddenin, “Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşme hükümleri saklıdır.” şeklindeki üçüncü fıkrası hükmü metinden çıkarılmıştır. Anayasa hükümleri karşısında, uluslararası sözleş­melerin kapsamına giren olaylar açısından uygulama alanı bulacağı kuşku­suzdur. Bu nedenle, temel bir kanun olan ceza kanununda bu konuda bir hükme yer verilmesi gereksiz görülmüştür.




AÇIKLAMA:Suçun ne zaman Türkiye'de işlenmiş sayılacağı açıklanmakta ve uygulamada duraksamalara neden olan ve doktrinden yararlanılarak çözümlenmesine çalışılan bir konu böylece Kanunda belirtilmektedir. Bu arada milletlerarası sözleşme hükümleri de göz önüne alınarak kıt'a sahanlığında tesis edilmiş sabit platformların da Türk ülkesinden sayılacağı açıklanmıştır.

Suçun ne zaman Türkiye'de işlenmiş sayılacağı açıklanmakta ve uygulamada duraksamalara neden olan ve doktrinden yararlanılarak çözümlenmesine çalışılan bir konu böylece Kanunda belirtilmektedir. Bu arada milletlerarası sözleşme hükümleri de göz önüne alınarak kıt'a sahanlığında tesis edilmiş sabit platformların da Türk ülkesinden sayılacağı açıklanmıştır.

Burada internet yoluyla işlenen suçlarda suçun işlendiği yerin nasıl tespit edileceği sorusu ile karşılaşabilir. İnternet yoluyla işlenen suçlarda hareket veya netice Dünyanın farklı yerlerinde gerçekleşebilir. 8. madde açısından bakıldığında, internet suçlarının Dünyanın her yerinde, bu arada Türkiye'de de işlendiğini kabul etmek gerekecektir. Ancak ceza muhakemesinde kovuşturma açısından bir sınırlama getirmek gerekir. Aksi takdirde internet yoluyla işlenen bütün suçları Türk savcısının kovuşturma yükümlülüğü getirilmiş olur.




Yabancı ülkede hüküm verilmesi

MADDE 9.

(1) Türkiye'de işlediği suçtan dolayı yabancı ülkede hakkında hüküm verilmiş olan kimse, Türkiye'de yeniden yargılanır.


GEREKÇE

Hükûmet Tasarısında, Türkiye’de işlediği suçtan dolayı yabancı ülkede hakkında hüküm verilmiş olan yabancı ile vatandaş arasında yabancı lehine bir ayırım öngörülmüştü. Anayasa’da güvence altına alınan eşitlik ilkesiyle bağdaşmadığı düşüncesiyle, madde metninde yapılan deği­şiklikle bu ayırım ortadan kaldırılmıştır.

Keza, maddenin, “Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşme hü­kümleri saklıdır.” şeklindeki ikinci fıkrası hükmü, yukarıdaki maddenin gerekçesinde belirtilen düşüncelerle, metinden çıkarılmıştır.


AÇIKLAMA: Türkiye'de suç işleyen kimse Türk kanununa göre cezalandırılır. Bu suçlar nedeniyle yabancı ülkede hüküm verilmiş olsa bile Türkiye'de yeniden yargılama yapılır. Her iki kanun arasındaki fark, 1926 TCK’da yabancının Türkiye'de işlediği suç nedeniyle yurt dışında hüküm verilmişse, Türkiye'de yargılanması Adalet Bakanının iznine tabi idi. Vatandaş, açısından ise Türkiye'de re’sen kovuşturma yapılıyordu. Yeni TCK vatandaş ile yabancı arasındaki bu ayrımı kaldırmıştır. Kanun önünde eşitlik ilkesini düzenleyen yeni TCK. md. 3/2 açısından doğru bir düzenlemedir. Ancak, uygulamada sıkıntılar doğurabilir. “Örneğin, Antalya’da suç işleyen bir Almanın Almanya’da yargılanıp mahkum olmuş ve hatta cezası da infaz olmuşsa, bu kişinin Türkiye’de tekrar yargılanması sorunlar doğurabilecektir. Bu Almana bir daha Türkiye'ye gelmemesini tavsiye ediyoruz.”


Yüklə 3,39 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   90




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin