Büyük Sayılar Yasası, eldeki riziko, tehlike sayısı arttıkça, hasar oranının o olaya ilişkin genel hasar olasılığı yüzdesine daha çok yaklaşılacağını öngören istatistik yasası olup, “herhangi bir olay çok büyük sayıda yinelenebilirse, bu yineleme ile elde edilen sonuçlar, o olay için elde edilen teorik sonuçları doğrular” şeklinde tanımlanmaktadır. Örneğin, bir tavla oyununda bir/bir veya altı/altı atabilme olasılığı teorik olarak 1/36’dır. Yine yazı/ tuğra atıldığında bir paranın yazı veya tuğra gelmesi olasılığı birbirine eşit; 1/2-1/2 iken, 20 atışta: 15 kez yazı, 5 kez tuğra; 7 kez yazı, 13 kez tuğra gelme olasılığı vardır. Atış sayısı, 1000’e çıkarılırsa 500 kez yazı, 500 kez tuğra gelme olasılığına çok yaklaşılıyor. Hatta bu deneyler sonsuza yakın yinelendiğinde teorik olasılıklar ile deneysel sonuçların birbiri ile çakıştığı da görülebilir. Sigortacılıkta ise bir rizikonun, tehlikenin çok sayıdaki sonuçları toplanırsa, ortaya çıkan netice Büyük Sayılar Yasası uyarınca o riziko, tehlike için hesap edilen teorik gerçekleşme olasılığı olarak kabul edilebilir. Bu da sigortacılara riziko, tehlike maliyetini hesaplama olanağını vermekte ve sigorta yapılabilmesini olası kılmaktadır. Varsayalım ki; uzun yılları kapsayan bir istatistik çalışması sonucu örnek olarak alınan apartman dairelerinde yangın çıkma olasılığı %00,4 olarak bulunmuş olsun. Sigortacı 50.000TL değerindeki benzer bir apartman dairesini sigortaladığı zaman 50.000 x 0,04 = 200 TL zarar giderimi olasılığı ile karşı karşıya kalacağını hesaplayacak ve bu tutarın üzerine aracı komisyonunu, işletme masraflarını, katastrof payını, karını vs. ekleyerek sigorta sözleşmesinin temel öğelerinden biri belirlenmiş ve sigorta yapabilme olanağı doğmuş olmaktadır.
Kısaca, sigortanın esası, zararın sigortalılar topluluğuna dağıtılması olup, bu dağıtımı aracı sıfatıyla, sigorta organizasyonu yapmaktadır.
Gerçekten tecrübe ve araştırmalar göstermiştir ki;
• Belli bir tehlike, riziko pek çok kişiyi tehdit etmektedir.
• Belli bir riziko, tehlike dolayısıyla tehdit altında bulunan kişilerin, kurum ve kuruluşların tamamı değil, ancak, bir kısmı bu rizikonun, tehlikenin gerçekleşmesinden doğan zarara maruzdur.
Bu zararın, zarara uğrayanlar tarafından tek başlarına yüklenilmesi ekonomik açıdan büyük bir külfet oluşturur. Hâlbuki söz konusu zarar, aynı rizikoya, tehlikeye maruz in- sanlar topluluğunun iştiraki ile karşılanırsa, yani zarar sigortalılar/sigorta ettirenler topluluğuna dağıtılırsa, ekonomik sonuçları açısından daha kolay tahammül edilebilir bir hâle gelir.
Varsayalım ki uzun yılları kapsayan bir istatistik çalışması sonucu İstanbul’da evlerin yanma olasılığı %03 olarak bulunmuş olsun,
Bir evin maddi kaybı da 1.000.- TL ise;
1.000 evde 3 evin yanma olasılığı için 3 x 1.000 = 3.000.- TL’lik bir “Fona” gereksinim vardır. Bu fonu kütleye bölersek; 3.000 / 1.000 kişi = 3 TL’lik bir ücret (Prim) alınarak fon oluşturulur ve %03 yanma olasılığının maddi kaybı topluma yayılabilir. Sigorta, hukuki, teknik finansal anlamda çok özel prensipleri olan ve uygulama alanı bulunan ve ekonomik açıdan değer kaybını en aza indiren bir risk yönetim türüdür.
Sigorta teminatının, güvencesinin olmaması hâlinde, kişilerin zarara uğramaları sonucu mağdur olmamaları ve yaşantılarını zarardan bir gün önceki duruma getirebilmeleri için yedek akçeye ihtiyaçları vardır. Verilen örnekte rakamlar küçük olmasına rağmen
1.000 ev için;
1.00 ev x 1.000 TL = 1.000.000.- TL gerekmektedir.
Böyle bir fonu yedek akçe (karşılık) olarak tutmak ve bunu pratiğe dökmek olanaksızdır. Bu nedenle, kişilerin yaşamın kaçınılmaz felaketlerinden bir kayba uğramamalarının tek yolu riskin transferi yani “Sigorta’dır.
Örnek: Bütün evler yangın tehlikesine maruzdurlar. Bir şehirde 100.000.-TL değerin- de 1000 ev olduğunu ve istatistiklere göre de senede 1 evin yanma olasılığı bulunduğunun farz edelim.
1000 evden yalnızca 1 tanesinin yanma olasılığı bulunduğundan, doğacak zarar 100.000.- TL’sini aşmayacak, dolayısıyla da bütün evlerin toplam değerinin (100.000 x 1000 = 100.000.000) ancak (100.000.000 / 100.000) %01’ini bulacaktır. Şu hâlde tek ev sahibinin 100.000.- TL ödemesi yerine, her ev sahibinin %01(Binde bir) oranında, yani;
(100.000 x 1) / 1000 = 100 TL ödeyerek tehlikeye iştiraki, zararı daha kolay tahammül edilir hâle getirecektir.
Yukarıda sözü edilen bu çabaların ki, bunların hepsi birer risk, tehlike yönetim türüdür, kendilerine özgü uygulama kolaylığı vardır. Fakat sigorta, hukuki, teknik finansal anlamda çok özel prensipleri olan ve uygulama alanı bulunan ve ekonomik açıdan değer kaybını en aza indiren bir risk yönetim türüdür. Bunun yanı sıra sigorta kuruluşu nezdinde biriken önemli büyüklükteki tasarrufların yatırım alanlarına kaydırılması ile ekonomide fon sağlayan önemli mali kurumların başında gelmektedir. Diğer risk yönetim türlerinde böyle bir özellik yoktur.
Yaşadığımız dünyada karşı karşıya olduğumuz riskleri, tehlikeleri önlemeye yönelik “korunma”, “risklerden, tehlikelerden kaçınma”, “yardım”, “riskleri, tehlikeleri azaltma”, “riskleri, tehlikeleri bireysel olarak taşıma-tasarruf ”, “risklerin, tehlikelerin paylaştırılması” amacıyla küçük topluluklar (gruplar) oluşturulması, risklere, tehlikelere karşı belirli bir “fon” ayırarak kendi kendine dahili fon oluşturulması” gibi çaba ve tepkiler basit ve ekonomik kayıpların önüne geçemeyecek özellikte risk yönetim türleridir.
Risklerin, tehlikelerin paylaştırılması ve dağıtılması çabaları eğer sigorta yaklaşımı dışında organize edilmişse, kapsadığı kişi sayısının azlığı nedeniyle, sigortadaki sayılar kadar büyük sayılara ulaşması olanaksızdır. Dolayısıyla riskin, tehlikenin güvence altına alınmasının maliyetinin sigortada olduğu kadar ucuz olması olanaksızdır.
Kişilere akrabaların, arkadaşların, yardım kuruluşlarının, devletin irade ve insafına kalmış yardımlar ve sağlanan olanaklar da zaman ve kapsadığı kişi sayısı bakımından sınırlıdır.
“Sigorta” ile uzun vadeli bir işlem olan “riski aktarma” kavramı birbirine karıştırılmaması gereken iki kavramdır. Bir tür spekülasyon işlemi olan risk aktarımı ile sigortanın amaçları benzerdir. İkisinin de riskten kurulmak için riski başkalarına devretmek amacı vardır.
Ancak, uygulamada büyük farklılıklar vardır. Sigortada her ne kadar riskin, rizikonun devri söz konusu imiş gibi görünse de aslında hasar tazminatı sigorta ettirenlerden/ sigortalılardan toplanan primlerle karşılanmakta, risk çoğunluğa dağıtılarak telafi edilmektedir. Risk, tehlike herhangi bir kuruluş yerine sigorta şirketini yıkarsa, güvence altına alma işlevinin bir anlamı kalmaz.
Sigorta kanalıyla güvence altına alınan risklerde, tehlikelerde hasar yukarıda kısaca anlatılan büyük sayılar yasası çerçevesinde çokluğa dağıtılarak telafi edilmelidir.
Çünkü hesaplarda büyük bir yanılma olmadığı takdirde, sigorta şirketinin riskinin sıfır olması gerekir. Halbuki riskin aktarımında transfer metodu geçerli olduğu için zarar bir başka yeri mutlaka ekonomik kayba uğratacaktır, etmediği taktirde zenginleştirecektir. Bu tür spekülatif riskler, tehlikeler normal olarak sigortacıların kabul edemeyeceği türeden risklerdir.
Sonuç olarak, sigorta ile diğer risk yönetim türleri genellikle birbiriyle karıştırılmakta ve sigorta kapsamına girmeyen risk yönetim türleri, sigorta gibi değerlendirilmektedir. Hâlbuki sigorta, teknik ve hukuki özellikleri ve prensipleri bakımından, benzer risk yönetim türlerine göre hasarın etkisini en aza indiren, bireylere, kurumlara, kuruluşlara ve ekonomiye katkı sağlayan en ekonomik bir risk yönetim türüdür.